Johan Huizinga kimdir? Johan Huizinga kitapları ve sözleri
Hollandalı Tarihçi Johan Huizinga hayatı araştırılıyor. Peki Johan Huizinga kimdir? Johan Huizinga aslen nerelidir? Johan Huizinga ne zaman, nerede doğdu? Johan Huizinga hayatta mı? İşte Johan Huizinga hayatı... Johan Huizinga yaşıyor mu? Johan Huizinga ne zaman, nerede öldü?
Hollandalı Tarihçi Johan Huizinga edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Johan Huizinga hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Johan Huizinga hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Johan Huizinga hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 7 Aralık 1872
Doğum Yeri: Groningen, Hollanda
Ölüm Tarihi: 1 Şubat 1945
Ölüm Yeri: Arnhem, Hollanda
Johan Huizinga kimdir?
Fizyoloji profesörü Dirk Huizinga'nın oğlu olarak Groningen'de doğdu. Annesi Jacoba Tonkens Johan'ın ölümünden iki yıl sonra öldü. Johan Huizinga Hint- Cermen dilleri öğrencisi oldu ve eğitimini 1895'te tamamladı. Daha sonra karşılaştırmalı dilbilim okudu. Sanskritçeye hakim oldu. Doktora tezinisoytarının Hint tiyatrosundaki yeri üzerine 1897'de yaptı.
1902'de orta çağ ve rönesans tarihine odaklandı. Şarkiyatçı olarak ders vermeye devam ederek 1905'te Genel tarih ve Hollanda tarihi alanında profesör oldu. 1942'ye kadar bu görevde kaldı. 1942'de Hollanda Almanlarca işgal edilince Almanları ciddi şekilde eleştirdi. 1930'larda Faşizme karşı durdu. Öldüğü tarihe kadar Nazi'lerce tecrit edildi. Arnhem'de öldü. Öldüğü tarihten birkaç hafta sonra da Nazi yönetimi sona erdi. Mezarı Oegstgeest'teki birıslahatçı kilisenin mezarlığındadır.
Johan Huizinga Kitapları - Eserleri
- Homo Ludens
- Ortaçağın Günbatımı
- Erasmus ve Reform Çağı
Johan Huizinga Alıntıları - Sözleri
- Aristoteles'e göre, aylaklık veya boş zaman evrenin esasıdır; aylaklık çalışmaya tercih edilir; aslında çalışmanın amacı (telos) da boş zaman kazanmaktır. Bizim alışık olduğumuz bu ilişkinin tersine çevrilmesi, bize garip gelse de Antik Yunan'da özgür insanın geçinmek için çalışmak zorunda kalmadığı ve dolayısıyla eğitici nitelikte soylu işlerle iştigal ederek yaşam gayesini gerçekleştirmek için boş zamana sahip olduğu göz, önüne alınırsa anlaşılır gelecektir. (Homo Ludens)
- "Kırsal yaşam düşü, bir edebî tür olmanın biraz ötesinde hayatın kendisini ıslah etme ihtiyacıdır. Söz konusu olan sadece masum ve doğal zevkleriyle çobanların hayatını tasvir etmek değil, gerçekte olmasa bile en azından güzel bir oyunun yanılsamasını taklit etmektir. " (Ortaçağın Günbatımı)
- Henüz fazla büyümemeiş ve birçok elden geçmemiş orijinal ve saf olan her şeyin güçlü bir cazibesi vardır. (Erasmus ve Reform Çağı)
- ''Uygarlık bir vebadır.'' (Erasmus ve Reform Çağı)
- Ancak insanlar ahlak eğitiminin ve genel hoşgörünün insanlığı daha mutlu edebileceği idealine hâlâ inandığı sürece, insanlık Erasmus'a çok şey borçludur. (Erasmus ve Reform Çağı)
- ''Kişi alıştığı kötülere daha kolay katlanıyor.'' (Erasmus ve Reform Çağı)
- Fakat yargıcların peruğu, eski bir mesleki kıyafetin kalıntısından öte bir şeydir. Bu peruğun işlevi, ilkel toplumlardaki dans maskelerinin işlevine çok benzer. Peruğu takan kişi " başka bir varlık " haline gelir. (Homo Ludens)
- Oyun dahil eder ve serbest bırakır. Özümler. Yakalar, başka bir ifadeyle, cezbeder. İnsanın nesnelerle gözleyebildiği ve hatta ifade edebildiği şu en yücesinden soylu iki nitelikle dopduludur: ritim ve armoni. (Homo Ludens)
- Her tekil olay için bir açıklama bu kadar kolay kabul edilip, bu kadar katı bir şekilde benimsenirse, yanlış hüküm uygulamasının genelleşmesi tehlikesi kendiliğinden ortaya çıkar. Nietzsche, yanlış hükümler karşısında hiçbir şey yapmamanın hayatı çekilmez kılacağını söylemiştir ve bazen geçmiş yüzyıllarda hayran olduğumuz yoğun hayatın, kısmen bu yanlı yargılama kolaylığından kaynaklanmış olması mümkündür. Büyük bir güç gerilimine ihtiyaç gösteren dönemlerde, sinirler hatalı yargıların yardımına muhtaçtırlar; Orta Çağ insanları sürekli bir zihinsel bunalım içinde ve partilerarası kinlerin etkisi altında yaşadıklarından, bu hatalı yargılar duyulmamış bir vahşet düzeyine çıkmışlardır. Burgonya düklerinin güttükleri dava, xvı. yüzyılda çok sayıda Fransıza (düklerin Alçak Ülkeler'deki uyruklarından söz etmiyorum), vatanlarına karşı sadakatsizlik, sonra da husumet ilham ettiyse, bu siyasal duygu ancak duygusal ve karmaşık bir kavramlar dokusuyla açıklanabilir. Çarpışmada öldürülen düşmanı gülünç bir şekilde abartma konusundaki genel ve sürekli alışkanlığı bu bakış açısından ele almak gerekir. Chastellain'e göre, Gavre çarpışmasında dükün tarafından beş soylu ölürken, Gandlı asilerden yirmi veya otuz bini ölmüştür. Commines'in bu cins abartmalardan kaçınmasını, onun modenizminin veçhelerinden biri olarak görmemiz gerekir. (Ortaçağın Günbatımı)
- Olgu teorik olarak kendini başka görüntüler altında da dışavurabilir. Buna karşılık, bize göre asıl önemli olan, bizatihi oyun olgusudur. (Homo Ludens)
- Oyun, özgürlüktür. (Homo Ludens)
- ''Ben her gün taşlanıyorum.'' (Erasmus ve Reform Çağı)
- Bizim toplumumuzda çocuk ruhlu bir baba, eğer noel hazırlıklarını yaparken çocuklarına yakalanırsa, onlara gerçekten kızabilir. İngiliz kolombiyası'nda yaşayan Kwakiutl kabilesinden bir baba, tören için oyma işi yaparken kendisini yakalayan kızını öldürmüştür. (Homo Ludens)
- Komik, aptallıkla sıkı bir ilişki içindedir. (Homo Ludens)
- O günlerde, Albrecht Dürer, Luther'in öldüğüne dair bir yalan haber alması üzerine, yolculuk günlüğüne şu ateşli satırları yazdı: ''Ey Rotterdamlı Erasmus, nerede yer alacaksın? Dinle beni, İsa'nın şövalyesi, İsa'nın yanında yürü, hakikati koru, şehitlik tacını al. Ne de olsa sen ihtiyarlamış bir adamcağızsın. Duyduğuma göre kendine hâlâ iş güç görebilecek iki yıl daha ömür biçmişsin; o yılları güzel geçir, İncil'in ve Hristiyan inancının safında... Ey Erasmus bu tarafta olursan Tanrı da seninle övünç duyar.'' (Erasmus ve Reform Çağı)
- Simgecilik, müziğin bizde uyandırdıklarına benzeyen, ilham yoluyla hissedilen ilişkilerin kusurlu çevirisiydi. Videmus nunc per speculum in aenigmate. Bir esrarın karşısında olunduğu bilinci bulunmaktaydı, fakat şekiller aynanın içinde farkedilmeye çalışılıyordu. İmgeler, ancak başka imgelerin aracılığıyla açıklanabiliyorlardı. Simgecilik, bizzat yaradılışın aynasının karşısında tutulan ikinci bir ayna gibiydi. Her kavram, şekle sokulu veya resimsel hale gelmişti. Dünyanın temsili, bir katedralin ay ışığındaki dinginliğine ulaşmıştı ve düşünce burada uykuya yatabilirdi. (Ortaçağın Günbatımı)
- Entelektüel bir tip olarak Erasmus oldukça küçük bir gruba aitti: Aynı zamanda gayet ılımlı olan tam bir idealist. Böyle tipler dünyanın kusurlarına dayanamazlar; onlara karşı çıkmak zorunda hissederler kendilerini. Fakat aşırılık onların gözünde sevimsizdir; eylemden geri dururlar, çünkü eylemin insanı ayağa kaldırdığı kadar aşağı çektiğini de bilirler. (Erasmus ve Reform Çağı)
- "A superbia initium sumpsit omnis perditio. Radix omnium malorum est cupiditias" (bütün yıkımlar kibirden gelir. bütün kötülüklerin kaynağı tamahdır.) (Ortaçağın Günbatımı)
- ''Bu basit ve saf İsa'nın insanların zihnine nüfuz etmesini isterdim, en iyiye böyle ulaşabileceğimizi zannediyorum; orijinal dillere hakimiyetin desteğiyle bizzat kaynaklar üzerinde filozofça düşünebiliriz.'' (Erasmus ve Reform Çağı)
- Rulet masasındaki oyuncu oyun oynadığını kabul etmeye hazırdır; ama borsa simsarı hazır değildir. Borsacı, fiyatların yükselişi ve düşüşü üzerine tahminlerle alım satım yapmanın ciddi iş hayatının bir parçası ve toplumun ekonomik bir işlevi olduğunu savunacaktır. Her iki durumda da etkin faktör kazanma umududur; ama birincisinde işin tamamen şansa kaldığı genelde kabul edilirken -bütün sistemlere rağmen- ikincisinde oyuncu piyasanın gelecekteki eğilimini kestirebileceği yanılsamasıyla kendini kandırır. (Homo Ludens)