Mehmet Azimli kimdir? Mehmet Azimli kitapları ve sözleri
Türk Akademisyen, İlahiyatçı, Yazar, Editör Mehmet Azimli hayatı araştırılıyor. Peki Mehmet Azimli kimdir? Mehmet Azimli aslen nerelidir? Mehmet Azimli ne zaman, nerede doğdu? Mehmet Azimli hayatta mı? İşte Mehmet Azimli hayatı...
Türk Akademisyen, İlahiyatçı, Yazar, Editör Mehmet Azimli edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mehmet Azimli hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mehmet Azimli hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mehmet Azimli hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1968
Doğum Yeri: Sille, Konya, Türkiye
Mehmet Azimli kimdir?
1968 yılında Sille’de (Konya) doğdu. İlköğrenimini Sille İlkokulu’nda, orta öğrenimini Konya İHL’de tamamladı. 1991’de Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1991-1998 yılları arasında Ordu-Ulubey İHL’de ve Konya-Karapınar İHL’de çalıştı. Selçuk Üniversitesi’nde 1994’te yüksek lisansını, 1999’da doktorasını tamamladı. 1998-2012 yılları arası Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi Anabilimdalı’nda çalıştı. 2005 yılında doçent oldu. Yazdığı eserler yüzünden geciktirilen profesörlük ünvanını 2013 yılında Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde aldı. Azimli, üç çocuk sahibi olup Arapça ve İngilizce bilmektedir.
Mehmet Azimli Kitapları - Eserleri
- Siyeri Farklı Okumak
- Cahiliyye'yi Farklı Okumak
- Hz. Ebu Bekir
- Hz. Ömer
- Hz.Ali
- Hz.Osman
- Müslümanların Engizisyonu - 1
- Halifelik Tarihine Giriş
- Tarih Okumaları
- Hasan ve Muaviye
- Babek Bir Direnişci
- Benim Gözümle Coğrafyalar
- İslam Medeniyeti Tarihi
- Siyer
- Müslümanların Engizisyonu - 2
- Hz. Ali Neslinin İsyanları
- Hz. Safvan Bin Muattal
- Siyer Okumaları
- Abbasiler Dönemi Babek İsyanı
- Diyarbakır ve Çevresinin Müslümanlaşma Süreci
- Farklı Okumak / Hüseyin - Yezit
- Zirveden Dramatik Sona
- Farklı Okumalar
- Son Müderris
Mehmet Azimli Alıntıları - Sözleri
- Belki de bu Mazdeki anlayışın, (kadın ve mal ortaklığı) bölge halkının mutayı daha kolay kabul etmesinde bir etkisi olduğu söylenilebilir. (Babek Bir Direnişci)
- Dört halife ve Emeviler döneminde üzerlerindeki şoku atlatarak fetihlerin ve İslam'ın bölgede kalıcı olduğunu gören gerek Güney Azerbaycan gerek Kuzey İran bölgesi insanlar, tepkilerini muhalefet hareketlerini destekleyerek ortaya koydular. Bu bölgede Arap kültürünün yayılmaması için çok çalıştılar. İmparatorlukları yıkılmış ve bir anda esir bir millet durumuna düşmüş olan bölge insanı, isyan edemeseler de tepkilerini bu şekilde ortaya koymaya çalıştılar. (Babek Bir Direnişci)
- Şia doktrininin İran'da revaç bulmasında İran'ın Araplar tarafından fethedilmesine karşı sessiz bir protesto tavrı sezmişimdir hep. Bu kanaatimi İranlıların Ömeri diğer iki gasıptan Ebu Bekir ve Osman'dan daha derin bir kinle anmaları da desteklemektedir. Doktriner açıdan Ebu Bekr'in baş mütecaviz olarak görülmesi gerekirken, ikinci halife Ömer'in böylesine şiddetli bir kine hedef olması onun İran fatihi olmasından ileri geliyor olmalı herhalde. Hz. Ali soyunun İran'da öylesine büyük bir saygı ve tazimle anılmasının sebebi de buydu sanırım. Ali taraftarlığı adeta Müslüman Araplara karşı iranlıların sembolik intikam harekatını temsil ediyordu. Gerçekte Şia doktrini İran'da doğmamıştı ve öteki Müslüman beldelerde de Şii gruplar vardı. Fakat bu doktrin hiçbir yerde halkın duygu ve düşünceleri üzerinde İran'daki kadar derin ve kuşatıcı bir etki bırakmamıştı. İranlılar Ali, Hasan ve Hüseyin'in ölümü için duyduklan acıyı vurunup, dövünerek açığa vurdukları zaman sadece Ehl-i Beyt'in uğradığı yıkım için ağlamıyorlar. Fakat aynı zamanda kendileri için ve kaybolan o eski İran ihtişamı için de ağlıyorlardı adeta...* (Hz. Ömer)
- Biz yüceliğin soy ve sopla değil, insani değerlerle olduğunu bildiren dinin mensubuyuz. (Siyeri Farklı Okumak)
- " Doğru söylersek senden, yalan söylersek Allah'tan korkarız." (Hasan ve Muaviye)
- (Muaviye) İhtiyaç gerekirse Tahkim'de olduğu gibi; Kurandan ayet kullanmasını bilmiş, menfaat gerektiğinde ise içki ticareti yaparak İslamın en keskin emirlerini hiç umursamadan çiğneyebilmiştir. (Hasan ve Muaviye)
- "Zaten yönetim denen yapı, vahiy ile muhatap olabilecek bir yapı değilidir. İnsan vahiyle muhataptır ve vahyin getirdikleri ile sorumludur.." (Hz. Ebu Bekir)
- De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim..." (Ahkaf 9) "Bu Kur'an'ı, daha önce gelenleri tasdik eden ve onların doğrularını korumak üzere hak olarak indirdik... "(Maide 48) Hz. İsa da İncil'de benzer bir şekilde şöyle demiştir: "Kutsal yasayı ya da peygamberin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben öncekini geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. (Matta, V, 17) (Cahiliyye'yi Farklı Okumak)
- İslam Tarihi siyasi olaylarının sonraki yıllarda rivayetler manzumesine dönüştürüldü bir gerçektir. Siyasi gruplar çok sonraki yıllarda gerçekleşen olayları Hz. Peygamber'in dilinden söylenmiş gibi zikrederek kendilerinin haklılığını ispatlamaya çalışmışlardır. (Hasan ve Muaviye)
- Sahabeden Amr b. As, Mısır'da vefat etmiştir. Fakat İstanbul'da ona atfedilen mezar bulunmaktadır. (Hz. Safvan Bin Muattal)
- ...hayatını, genelde elinde kılıç, hep kızgın ve birilerini öldürmeyi düşünen, akli melekelert ön planda olmayan bir tiplemeyle anlatmışlardır. Şibli'nin yerinde deyimiyle: "Bunlar edebi anlatımlardır ki gerçekte tarih ile edebiyatı birbirinden ayırmak icab eder. Tarihçi haritacı gibi olup yerküreyi olduğu gibi aktarır. Ressam ise aynı yerküreyi kendi ruhuna yansıyan cüziyyatı ortaya koyacak şekilde abartılı aktarıp bazı yönlerini ön plana çıkarır." (Hz. Ömer)
- İkinci halife, İran bölgesindeki savaşların sürekliliğinden rahatsızlığını "bizimle onlar arasında bir set olsaydı, ne biz onlara ne onlar bize ulaşsaydı" sözleriyle ortaya koyuyordu. (Babek Bir Direnişci)
- Fil Olayı; tarihteki bir çok örnekte olduğu gibi Allah Kabe'yi korumaz iken, üstelik Kabe o gün itibariyle bir putperest mabedi gelen ordu ise mümin bir ordu ( İslam gelmeden önceki son din olan Hristiyanlık) iken Kabe ve müşrikler korunmuş, bu mümin ordu yok edilmiştir! (Siyer Okumaları)
- Hz. Ali ümmetin büyük bir çoğunluğu tarafından halife olarak kabul edilmiştir Onun halifeliğini sadece Muaviye'nin sözlerine inanan Şam halkı kabul etmemiştir. (Halifelik Tarihine Giriş)
- ...kaderci anlayış, Emevilerin halka karşı kullandıkları mantıktır. Nitekim Muaviye, Kufe'de haklı olarak itirazlarda bulunan kimselere Allah'ın Kureyş'i (dolayısıyla o dönemde hakim unsur olan Emevileri) özel olarak seçtiğini söyleyerek bu sebeple Allah'ın işine karışmamalarını tavsiye etmiştir. Böylece Allah'ın takdiri ile başa geçen şahısların eline geçen mal da, "Allah'ın malı" olacaktır. Bu mantığın devamı niteliğinde yaptıkları katliamları da Allah'ın üzerine atmaktan çekinmeyeceklerdir. Nitekim Abdülmelik b. Mervan, öldürdüğü bir muhalif için, "Onu Allah'ın takdiriyle öldürdüğü" tezini işleyecektir. Bu anlayışın uzantısı Cahiliyye dönemine kadar götürülebilir. Müşrikler başlarına gelen olayları "Bizi öldüren, dirilten zamandır." diyerek yaşadıkları olayların failinin ve düzenleyicisinin "dehr" olduğunu söylerlerdi ve bunlara "dehriler" denilirdi. (Hz.Osman)
- İlk Dört Halife döneminden sonra Emevîlerin ''Halifetullah" lakabını almaları üzerine' Müslümanları yöneten şahsa "Allah'ın halifesi" denilip denilemeyeceği konusunda bir tartışma oluştu. (Halifelik Tarihine Giriş)
- Küçük yaştan beri insanların farklı inançlara sahip olmasına, her kesimin kendi görüşüne sıkıca bağlanmasına hep şüphe ile baktım. Çok iyi biliyorum ki hakîkat tektir ; o konuda görüş ayrılıkları farklı yöntem kullanmaktan kaynaklanmaktadır. Akli bilgileri kavrayacak düzeye gelince gerçeğin kaynağını aramaya başladım. Olanca hırsımla zan ve şüphenin aldatmasından kurtaracak bir yöntem aradım. Çünkü gerçeği bulmak zor, ona giden yol sarp ve hakikat şüphelerle örtülüdür. Ulemaya iyimser gözle bakmak ise insanın yapısında vardır.. Dolayısıyla önceki nesillerin kitaplarını inceleyen ve onlara iyimser gözle bakan hakikat arayıcısı olamaz.Gerçekte hakikat arayıcısı, kendisini n onlar hakkındaki görüşünü eleştirdiği gibi okuduklarını da eleştirip delillerle kanıtlayandır.. Hakikat doğrudan amaçtır, onu arayan kimseyi onun varlığından başka bir şey ilgilendirmez. Zira Allah ulemayı hata ve kusurdan korumuş değildir ; eğer öyle olsaydı ulema arasında hiçbir ilim dalında ihtilaf bulunmaz ve herhangi bir konuda gerçeğe ilişkin görüşleri farklı olmazdı. Halbuki durum bunun tersidir. Bu sebeple ilmî eserleri inceleyen kimsenin amacı gerçeğin bilgisine ulaşmaksa, kendisini o eserdeki fikirlerin hasmı (antitezi) yerine koyup o gözle okumalı ve bütün yönleriyle sorgulayıp eleştirmeli ; aynı zamanda kendi görüşünü de eleştirerek müellife karşı hoşgörüsüz davranmamalı. Böyle bir yöntem izleyecek olursa hakikatler apaçık ortaya çıkar. Bütün bunları dikkate alarak farklı düşünce ve inançları, çeşitli ilim ve dinleri araştırmaya koyuldum.Bunlar bana fazla bir şey vermediği gibi gerçeğe ulaşmak için bir yöntem, kesin bilgiye kavuşturacak yeni bir anlayış da kazandırmadı. Gerçeği bulmak için duyu verilerinden hareket ederek akli bilgiye ulaşmam gerektiğini anladım. (İbnül Heysem-1039) (Müslümanların Engizisyonu - 2)
- İranlı unsurların, ülkelerini fetheden Hz. Ömer'e karşı öfkeleri onun ölümünden sonra da devam etti. Hz. Ömer'in ismini çocuklarına vermeyerek bu tepkilerini en basit bir şekilde ortaya koydular. Şu anda bile İran'da Hz. Ömer'i öldüren Ebu Lü'lü'nün türbesi ziyaret edilmektedir. (Babek Bir Direnişci)
- Eğer Hz. Peygamber Hz. Ali'yi kendinden sonra halife olarak atamak istiyorsa bunun için gizli konuşma yapmasına, fısıldaşmasına veya burada olduğu gibi yol üstünde tesadüfen gelişen bir olay üzerine bu iddia edilen sözleri söylemesine ve hiç kimseden çekinmesine de gerek yoktu. Veda Hutbesi'nde binlerce sahabe huzurunda bunu açıkça ilan ederdi. mesele biterdi. 133 Dahası eğer bu ayet bunun için geldiyse Medine'de de minbere cikar bunu teyiden ilan ederdi. (Hz.Ali)
- Ebu Hanife, "beni gasp edilmemiş topraklara gömün" şeklindeki vasiyeti ile de adeta yapılan haksızlıklara ölümünden sonra da karşı çıkmayı sürdürmüştür. Nitekim Ebu Hanife'nin bu vasiyetini duyan Halife Mansur, "Bedenin gibi cesedin de bana karşı" demek zorunda kalmıştır. (Sayfa 78) (Müslümanların Engizisyonu - 1)