Mehmet Hakan Alşan kimdir? Mehmet Hakan Alşan kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Türk Eğitimci, Yazar Mehmet Hakan Alşan hayatı araştırılıyor. Peki Mehmet Hakan Alşan kimdir? Mehmet Hakan Alşan aslen nerelidir? Mehmet Hakan Alşan ne zaman, nerede doğdu? Mehmet Hakan Alşan hayatta mı? İşte Mehmet Hakan Alşan hayatı...

Türk Eğitimci, Yazar Mehmet Hakan Alşan edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mehmet Hakan Alşan hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mehmet Hakan Alşan hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mehmet Hakan Alşan hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1974

Doğum Yeri: Trabzon

Mehmet Hakan Alşan kimdir?

Mehmet Hakan Alşan'ın dilinden;

1974, Trabzon, Akçaabat doğumluyum. İlk ve Ortaöğrenimime bu güzel ilçede devâm ettim. Yüksek öğrenimimi ODTÜ ve KTÜ’de tamamladım. Yurt içinde ve yurt dışında, alanımla ilgili çeşitli bilim kongrelerine katıldım ve akademik çalışmalar içersinde yer aldım.

Ayrıca aynı yıllarda, K.T.Ü. Farabî Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Servisi’nde uzmanlığıma devâm ediyorken, Trabzon PMYO’da “Öğretim Görevlisi” olarak dersler verdim. Vatanî görevimi ise, 2008-2009 yılları arasında, TSK Batman Jandarma Bölge Komutanlığı Baştabipliği'nde, '321. Dönem Jan. Sağ. Yedek Subayı' olarak tamamladım.

Sonrasında, akademik kariyerime Boğaziçi Üniversitesi’nde devâm etmek üzere, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Bölümü’ne kabûl edildim. Hâlen bu vesileyle; Eğitim Bilimleri, Klinik Psikoloji ve Psikotarih alanlarındaki çalışmalarıma devâm etmekteyim.

Tüm bu çalışmalarım sonucunda yayımlanan eserlerimden bazıları; dünyanın en prestijli üniversiteleri ve kütüphaneleri arasında gösterilen;

Harvard Üniversitesi, Stanford Üniversitesi, Princeton Üniversitesi, Michigan Üniversitesi, MIT Üniversitesi (Massachusetts Institute of Technology), UC Davis California Üniversitesi, Washington Üniversitesi, California UC Berkeley Üniversitesi, UCLA Los Angeles Üniversitesi, Arizona Üniversitesi, New York Üniversitesi, Texas Üniversitesi, Maryland Üniversitesi, Cornell Üniversitesi, Columbia Üniversitesi, Martin Luther Üniversitesi, Toronto Üniversitesi, Loyola Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi kütüphaneleri ile Fransa Ulusal Kütüphânesi (Bibliothèque nationale de France), Uluslararası Sosyal Tarih Kurumu (International Institute of Social History), Berlin Devlet Kütüphanesi (Staatsbibliothek zu Berlin) ile ABD Kongre Kütüphanesi (U.S.A. Library of Congress) ve İngiltere Milli Kütüphanesi'ne (British Library) kaynak kitaplar olarak kabûl edildi.

Meslekî yaşamıma, eğitimci-yazar olarak devâm etmekteyim.

Bununla birlikte, Akçaabat Belediyesi Kültür Kurulu Üyesi, Trabzon Rûh Sağlığı Derneği Üyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği Üyesi'yim. Evli ve 1 çocuk babasıyım.

Mehmet Hakan Alşan Kitapları - Eserleri

  • Şems-i Tebrizi'nin Not Defteri
  • Sufi Terapi
  • Ruhun Kaosu
  • Anti Terapi
  • Aşkın Zülfikârı Şems-i Tebrizî
  • Doğu Hikayeleriyle Psikoterapi
  • Sınav Psikolojisi
  • Varlığın İki Kutbu
  • Sticker Terapi
  • Tüketen Yalnızlar İçin Neo Terapi
  • Horasan Erenleri
  • Sınav Terapi
  • ÖSS VE OKS'DE BAŞARI REHBERİ-SINAV GÜNLÜKLERİ
  • Melamet Hırkası
  • Şizofren
  • Anne Baba Not Defteri

Mehmet Hakan Alşan Alıntıları - Sözleri

  • Yine Yıldızdöken'nin de ifade ettiği gibi, Varlığın insanla bağının koparılışı zamandan [Zeit] yoksun bir varlık anlayışının gözler önüne serdiği gibi, zamanın da ontolojik olandan yoksun ontik [maddi/maddesel] olanla kurulu bir yapı dahilinde oluşturulmasına sebebiyet vermiş, insan dünyadaki olmaklığının alelâdeliğine boğulmuş, varlığın anlamının ne olduğu sorunu görmezden gelinerek Varlık'ın üstü, modernliğin tekhne'siyle [teknik bilgi ile, yazılım, kod, web aplikasyonları, internet ve yapay zekâ] örtülmüştür. Üstelik bu tekhne, artık Helenlerin dile getirdiği gibi physis [insan doğası/natura] üzerinden poesis'ini [üretimcilik/ tasarım / sanatsal yaratım] gerçekleştirimi dahilinde değil; hakikatin kendisini gerek dünyayı gerekse dünya-içindekileri 'şeylik' [Sachheit] temelinde açıklayan ve insanı varlığının gizli olan yanından [aletheia'sından] ferâgat ettiren, insanı araçsal bir 'şeylik' konumuna getiren bir anlayışla Varlık'ı tenzîl-i rütbeye uğratmış ve bir Tiran gibi onun tahtına oturmuştur. (Varlığın İki Kutbu)
  • Tasavvûf sözcüğünü ilk kullanan Maruf-i Kerhî, tasavvûf düşüncesine mârifet unsûrunu getiren Zürınûn Mısrî, tasavvûfî ahvâlleri inceleyen ilk kişi olduğu söylenen Serî es-Sakâtî, zühd ve tasavvûfa yeni boyutlar getiren Bayezid-î Bistâmî, sevgili uğruna candan geçen Hallâc-ı Mansur, Gazâlî'yi eşsiz hizmetine hazırlayan ve Bağdat sûfîlerinin tartışmasız üstâdı olarak kabûl edilen Cüneyd-i Bağdadî, Allah korkusuna dayanan takvâ anlayışı ile Hasan Basrî, ilk tekkeyi kuran ve sûfi lakâblı ilk zâhîd Ebû Hâşittı es-Sûfî, tasavvûfa Allâh aşkını getiren Rabîa el-Adevîyye gibi zâhîdler ve sûfîler, kendi devirlerinin en tanınmış sîmâları arasında yer almışlardır. (Horasan Erenleri)
  • Hem ben veli olsam , olmasam size ne? (Aşkın Zülfikârı Şems-i Tebrizî)
  • Psikoloji bilimi ile akademik düzeyde ilgilenen bir meslek erbâbı olarak insânımızın kendi kültürel mirâsından koptuğunu, bu kopuş ile de kendi geleneksel kodlarından uzaklaştığını ve sonuçta da özsaygısını (self-esteem ) yitirerek, kendi kişilik enkazının altında ezildiğini sık sık gözlemleyebiliyorum. Bu konuyu önemsiyorum; çünkü, insânımızın yaşamış olduğu bu kültürel şok; beraberinde hastalıklı ilişkiler ağını, patolojik fenomenleri ve sosyopsikolojik tıkanıkları getiriyor. Bu duygu-durumları da, bizlerin meslekî yelpazesine psikopatolojik belirtiler veyâ tükenmiş kişilikler olarak yansıyor. Geçenlerde, yine alan dışı okumalarımın birisinde Hz. İsâ'nın insânlığa şöyle seslendiğini okumuştum . "İnsân yalnızca ekmekle yaşamaz. Tanrının ağzından çıkan her sözle yaşar." (Horasan Erenleri)
  • "Her ne var ise aşk imiş bu alemde; İlim, bir dedikodudan ibaretmiş..." Fuzuli (Tüketen Yalnızlar İçin Neo Terapi)
  • "Her şey bir insanı sevmekle başlar. " Sait Faik Abasıyanık (Tüketen Yalnızlar İçin Neo Terapi)
  • Güç” istedim... Ve Allah, beni güçlü yapmak için karşıma “Güçlükler” ve "Zorluklar" çıkardı. “Bilgelik” istedim... Ve Allah bana, çözmek için “Sorunlar” verdi. "Zenginlik” istedim... Ve Allah, çalışmak için bana “Beyin” ve “Güçlü Kaslar” verdi. "Cesaret” istedim... Ve Allah, üstesinden gelmem için bana "Tehlikeler” verdi. "Sevgi" istedim... Ve Allah, yardım etmem için "Sorunlu İnsanlar" verdi. "İyilik” istedim... Ve Allāh, bana "Fırsatlar" verdi. Bunların dışında İstediğim her şeyi elde edemedim belki; Ama, böylece ihtiyacım olan her şeyi elde ettim. (Sufi Terapi)
  • Kûn feyekûn... 'Ol' dedim..., Oldu! (Şems-i Tebrizi'nin Not Defteri)
  • Yontulmamislarin dili taş gibidir; Ayağa düşerse topal bırakır. Başa vurursa başı yanar. Ele gelirse,el çolak kalır! Söz söyleyeceksen ölç, biç ve öyle söyle. Seyyid Abdülkadir Belhi (Melamet Hırkası)
  • "Horasan Erenleri" tâbiri Ahmed-i Yesevî bağlıları için kullanılır. Onların sayısında muhtelif rivâyetler vardır. Bir rivâyete göre 99.000, bir diğer rivâyete göre ise 12.000 talebesi vardır. Başka bir rivâyete göre ise bağlılarının 12.000'i Yesevî'nin yaşadığı muhitte, 99.000'i ise uzak ülkelerdedir. Bunlara ilâve olarak "Horasan Erenleri" XIII. yüzyıl Anadolu Selçukluları devrinde kendisinden en çok söz edilen topluluktur. Târihçilerin en çok söz ettiği yönleri ise onların “Velâyetmeâb, kerâmet-iktisâb" yâni "kâmil" birer insân/mürebbî olmalarıdır. Onlardan Anadolu'ya gelenler arasında adı geçenler ise Niyâzabad'da Avşar Baba, Merzifon'da Pîr Dede, Karadeniz-Batova'da Akyazılı, Filibe yolu üzerinde Adatepe'de Kıdemli Baba Sultân, Bursa'da Geyikli Baba, Abdal Musâ, Unkapanı'nda Horaz Dede, 600/1203-4'de Anadolu'ya gelen Bozok sancağı civârında Osman Dede tekkesini yaptıran Emir Çin Osman, Zile'de Şeyh Nusret, Tokat'ta Gajgaj Dede, Sulucakarahöyük'te Hacı Bektâş-ı Velî, Konya'da Mevlânâ, İstanbul'da Karaca Ahmet, Bigadiç'te Barak Emre, Karaman'da Yunus Emre, Kayseri'de Ahî Evren Dede, Kırım ve Balkanlarda Sarı Saltık ve daha niceleridir. Hacım Sultân Velâyetnâmesi’ne göre Hacı Bektâş da bir Horasan Ereni, yâni Yesevî bağlısıdır. Hacı Bektâş Velâyetnâmesi'ne ve Künhü'l-Ahbar'a göre ikisi arasındaki halka ise Ahmed-i Yesevî'nin halîfelerinden "Lokmân-ı Perende"dir. (Horasan Erenleri)
  • Genç şeytan yaşlısına şöyle dedi: İnsanın bağımsız zekasını ve tefekkür melekesini kullanmasını bir an önce önlememiz gerekiyor.Onun kendisini geliştirme ve gerçekleştirme çabalarını durduracak acil bir plan yapmamız gerekiyor. Bunu duyan yaşlı şeytan şu yanıtı verdi: Çocuğum bu zaten yapılmış.insan, çağlar öncesinden bu yana, kendisine bir çeşit armağan olarak verilen yetkin bir seçme yeteneğine ve bağımsız düşünebilme melekesine ve de etkin güçlü bir hafızaya sahip olduğuna tüm gayretlerimiz sonucunda hosnutlukla inandı.O zamandan beri birkaç istisna dışında çok az insan geliştirilmesi gereken bir zekasi ve ruhani yönü olduğuna artık inanıyor..... (Aşkın Zülfikârı Şems-i Tebrizî)
  • Hacı Bektâş-ı Velî ile Yunus Emre'nin karşılaşmalarını ise Vilâyetnâme şöyle anlatmaktadır: "O yöre köylerinden birinde Yunus isminde rençberlikle geçinir çok fakîr bir adam vardı. Bir sene kıtlık oldu; Yunus'un fakirliği büsbütün arttı. Nihâyet birçok kerâmet ve iyiliklerini duyduğu Hacı Bektâş-ı Velî'ye gelip yardım istemek fikrine düştü. Sığırının üstüne bir miktar alıç koyup dergâha geldi. Pîr'in ayağına yüz sürerek hediyesini verdi ve kendisine bir miktar buğday istedi. Hacı Bektâş-ı Velî ona iyi davranarak birkaç gün dergâhta misâfir etti. Yunus geri dönmek için acele ediyordu. Dervişler Pîr'e Yunus'un acelesini anlattılar. O da "Buğday mı ister, yoksa erenler himmeti mi" diye haber gönderdi. Gerçekleri göremeyen Yunus buğday istedi. Bunu duyan Hacı Bektâş tekrar haber gönderdi: "İsterse alıcın her danesine nefes edeyim" dedi. Yunus tekrar buğdayda ısrar edince artık emretti, buğdayı verdiler, Yunus da dergâhtan çekilip gitti. Lâkin biraz yürüdükten sonra işlediği hatânın büyüklüğünü anladı. Çok pişman oldu. Derhal geri dönerek kusurunu itiraf etti. O vakit Hacı Bektâş, onun kilidini Tapduk Emre'ye verdiğini, bu yüzden isterse ona gitmesini söyledi". (Horasan Erenleri)
  • Kim, kimi aradı? Hâtırlara gelebilecek olan, "Şems mi Mevlânâ'yı aradı, Mevlânâ mı Şems'i" sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Şems, Mevlânâ'yı, Mevlânâ da Şems'i aramıştır. Şems Mevlânâ'ya âşık ve taliptir, Mevlânâ da Şems'e âşık ve taliptir. Çünkü âşık, aynı zamanda maşuk, mâşuk da aynı zamanda âşıktır. Mevlânâ der ki: "Dilberler (gönlü alıp götürenler, mânevî güzeller), âşıkları, canla başla ararlar. Bütün maşuklar, âşıklara avlanmışlardır. Kimi aşık görürsen bil ki maşuktur. Çünkü o, âşık olmakla beraber mâşuk tarafından sevildiği cihetle maşuktur da. Susuzlar âlemde su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar." (Horasan Erenleri)
  • Kas geliştirir gibi kişilik geliştirmeye çalışıyoruz. (Sınav Psikolojisi)
  • “Ey bu dünyanın en şerefli misafiri olan güzel insan. Her ne kadar bu dünya bir saray gibi ihtişamlı olsa da, asıl ihtişamlı saray bizzat sensin. O sarayın tahtı da, senin gönlündür. O tahta, her geleni ve lâyık olmayanı sakın ha aslâ oturtma! Unutma ki; özünde temizlik, güzellik ve otantiklik olanlar; seni ve senin her şeyini güzel görürler veya güzelliğe yorarlar, iyiliğine konuşurlar. Kıymetini bilirler.” (Sufi Terapi)
  • Bazen susarız... Çünkü derdimiz haklı olmak değil, Hak'la olmaktır... (Şems-i Tebrizi'nin Not Defteri)
  • Kader, yolun tamamı değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse , ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin. Bir anlamda , zahirde muhtar, hakikatte mecbursun… (Şems-i Tebrizi'nin Not Defteri)
  • Helalinden kazanıp,ondan fakirlere cömertçe veriniz. (Melamet Hırkası)
  • Bir seher vakti gözyaşı ile yapılan dua, binlerce topun ve tüfeğin yapamadığını yapar. (Sufi Terapi)
  • Çiğdem Yıldızdöken doktorant tezinde yapmış olduğu etüdde, bu insan-dışılaşmaya ve varlığı unutuşa Foucault'nun "Kelimelerin Arkeolojisi” hassasiyetinde değinir. Denilebilir ki, Çiğdem Yıldızdöken'in semptomatik epigrafisi [yazıtbilim] bu giriş makalemize ışık tutacak kabiliyettedir. Şöyle ki, kaçınılmaz bir şekilde Neo-Liberal Post-Modern Geç Kapitalizmin katastrofisininde (öldürücü çöküş: dekadans) insanın Varlık'tan uzaklaşarak kendi Var'lığını çölleştirmesi ile karşı karşıyayız. Bu noktada varlığın tehlike çanları tüm sessizliğinin [çaresizliğinin] yankısıyla Nietzsche'nin dizelerinde şöyle dile gelir: "Çöl [Wüste] büyüyor... Vay çöllere gebe kalanın hâline„.”: Varlıksız Hiçleşme! (Varlığın İki Kutbu)