Mete Tunçay kimdir? Mete Tunçay kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Prof. Dr. Mete Tunçay hayatı araştırılıyor. Peki Mete Tunçay kimdir? Mete Tunçay aslen nerelidir? Mete Tunçay ne zaman, nerede doğdu? Mete Tunçay hayatta mı? İşte Mete Tunçay hayatı...

Prof. Dr. Mete Tunçay edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mete Tunçay hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mete Tunçay hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mete Tunçay hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 27 Haziran 1936

Doğum Yeri: İstanbul

Mete Tunçay kimdir?

1954'te Beyoğlu Atatürk Erkek Lisesi'ni bitirdi. 1958'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı yıl Âmme Hukuku ve Siyaset Nazariyeleri kürsüsünde asistan oldu. 1961'de Özgürlük Kavramı üstüne yazdığı tezle doktora derecesini aldı. 1961-63 yıllarında Rockefeller bursuyla London School of Economics and Political Science’ta incelemeler yaptı. 1966’da Türkiye'de Sol Akımlar 1908-1925 adlı çalışmasıyla Siyasal Teoriler Doçenti oldu.

1972'de Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden istifa etti. 1974-1975 yılları arasında Kültür Bakanlığı Yayınlar Daire Başkanı oldu. 1975-1977 yılları arasında Milli Kütüphane'de müşavirlik yaptı. 1978'de Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki görevine döndü. Aynı yıl Sovyet Bilimler Akademisi’nin konuğu olarak Moskova, Leningrad veBakü’de; 1979-80’de de Fulbright bursuyla ABD Stanford Üniversitesi’nde araştırmalarda bulundu.

1981'de Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931 adlı kitabı yayımlandı. 1983 yılında 1402 sayılı yasa uyarınca üniversiteden uzaklaştırıldı. 1987-88’de Freie Universitaet Berlin’de Carl von Ossietzsky Profesörü oldu. 1984-93 yıllarında aylık Tarih ve Toplum, 1994-96 yıllarında da Toplumsal Tarih dergilerinin editörlüğünü yaptı. 15 Haziran 1990'da Danıştay kararıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki görevi iade edildi ancak kendisi 18 Eylül'de istifa etti.

Hâlen İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Tarih Vakfı yönetim kurullarının da başkan yardımcısıdır. Bunlara ilavetenAbant Platformu Eş Başkanlığı görevini de sürdürmektedir.

Özellikle siyasal düşünceler tarihi disiplininin Türkiye'de gelişmesinde katkısı büyüktür,iktisadi konularda şerh düşmekle birlikte liberal geleneğe bağlı bir politik duruş sergiledi,sosyalizmi net bir dille savunurken bile liberal-demokrat duruşa saygısını ifade etti.[kaynak belirtilmeli] Bu alanda özellikle hocası olan 20.asrın en önemli filozoflarından liberal-demokrat Karl Popper'dan etkilendiği bilinmektedir. Bugün sosyalist çizgiden ziyade sol-liberal bir entelektüel çizgidedir]Murat Belge ile birlikte sol-liberal çizginin Türkiye'deki en önemli ismidir.

Mete Tunçay Kitapları - Eserleri

  • Türkiye Tarihi 4
  • Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması
  • Batıda Siyasal Düşünce Tarihi
  • Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi 2
  • Batı'da Siyasal Düşünceler Tarihi 3
  • Türkiye'de Sol Akımlar 1925-1936 (Cilt 2)
  • Türkiye'de Sol Akımlar 1908-1925 (Cilt 1)
  • Eleştirel Tarih Yazıları
  • Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920 - 1923)
  • Bilineceği Bilmek
  • Arif Oruç'un Yarın'ı
  • Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923)
  • BKP'nin Türkçe Yayın Organı
  • Türkiye Sol Tarihine Notlar
  • Türkiye Komünist Partisi'nin Kuruluşu

Mete Tunçay Alıntıları - Sözleri

  • "devlet işlerine karışmayanlara, kendi işi gücü ile uğraşan sessiz bir yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan biri gözüyle bakıyoruz. bir politikayı, ancak birkaç kişi ortaya koyabilir, ama hepimiz onu yargılayacak yetenekteyiz. biz tartışmaya, siyasal eylemin önüne dikilen bir engel diye değil, bilgece davranmanın vazgeçilmez bir ön hazırlığı diye bakarız." (Batıda Siyasal Düşünce Tarihi)
  • Çoğunluk sözden çok zorunluluğa; güzelden çok cezalara başeğiyor. (Batıda Siyasal Düşünce Tarihi)
  • Onun içindir ki yaşayan varlıklar arasında insandan başka Tanrı üstüne bir bilgisi olan bir varlık yoktur; insanlar arasında ise inanması gereken tanrının nasıl bir tanrı olduğunu bilmese bile, bir tanrıya inanması gerekeceğini bilmeyecek kadar çok uygarlaşmamış ya da bu kadar vahşi olan bir ırk bulunmaz. (Batıda Siyasal Düşünce Tarihi)
  • İçtenlikten ve içerikten yoksun övgü edebiyatı, çoğu gençlerde bizden edindikleri dudak alışkanlığını sürdürseler bile Atatürk'e karşı bir ilgisizlik, giderek onu umursamazlık yarattı. Bunun başlıca sorumlusu doğru ve inandırıcı olamayan ölçüsüzlüğümüzdür. (Eleştirel Tarih Yazıları)
  • İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır. -Lord Acton (Türkiye Tarihi 4)
  • Her özgürlüğe kavuşma, insanın kendisine dönmesidir. (Batı'da Siyasal Düşünceler Tarihi 3)
  • Topluluğun bir kesiminin olağanüstü zenginleşmesine karşı korunmak gerekir. Bu tehlike, bütün atama ve sorumlulukların yalnız bir kesime bırakılmaması, ayrı ve karşıt kesimlere verilmesiyle önlenebilir. (Batıda Siyasal Düşünce Tarihi)
  • Artık sorun fes ya da şapkayı değil, onlardan birinin giyileceği kafayı yerinde tutabilmektir. (Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması)
  • İnsana tatmadığı, denemediği iyi şeylerden yoksun kılınması değil, alıştığı yerin elinden alınması insana acı gelir. (Batıda Siyasal Düşünce Tarihi)
  • Türkiye'de siyasi sorumluluk taşıyanların ve yöneticilerin kendilerini yanlışlardan soyutlayarak başarısızlıklarını anayasaların üzerine yıkmaları yerleşmiştir. (Türkiye Tarihi 4)
  • Parti'nin kuruluşu ile ilgili Cumhuriyet'in ilanı sırasında Matbuat umum Müdürlüğü yapan Zekeriya Sertel Bey'in 1925 başlarında bir çeşit almanak olarak çıkan "Resimli Yıl"a yazdığı "Türkiye'nin Siyasi Tarihi" başlıklı makalenin bir bölümü şöyledir: "Onların tek bir endişesi vardır ve bütün bu yeni cereyan bu endişeden doğmuştur: diktatörlüğün, istibdatın (despotluğun) önüne geçmek. (...) Bu zihniyetin manasız ve hailesiz (engelsiz) ilerlemesi memlekette bazı tehlikeler ihdas edebilirdi. Reis-i Cumhura fazla hak verilmesi bir gün bu makama gelecek eşhasın tahakküm ve istibdatını intac edebilirdi. Bunu ancak birinci fırkanın harekatını daimi bir kontrol altında bulundurabileceği yeni fırka yapabilirdi. Reis-i cumhurun istibdatına, eski fırkanın vazifesini suistimal etmesine ancak böyle bir emniyet sübabı mani olabilirdi. Işte TpCF'nı doğuran en büyük amil budur." (Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması)
  • Bir yerde bir türlü, öbür yerde başka türlü olan kamuoyunu aşağılamayı öğrenemeyen bir kimse hiçbir zaman büyük işler başaramaz. -Hegel (Batıda Siyasal Düşünce Tarihi)
  • - Araya girerek bir karşılaştırma yapacağım. İlber Hoca da siz de bizim gözümüzde çok geniş bir genel kültüre sahipsiniz. Arada çok temel bir fark var ama. İlber Hocanın bilgisiyle ‘ezen' bir tavrı vardı; insana kendisini bir işe yaramaz, bir şey bilmez hissettiren. Oysa sizin dersinizden çıktıktan sonra gidip sözgelimi bir Yunan mitolojisi okumak hevesi gelir insana.Bir Osmanlı tarihi okumak. Çok önemli bir fark bu. - Anlıyorum. Hocalıkta önemli olan öğrenciyi özendirmek. Ben de bu adamın bildiği şeyleri bilsem ne iyi olur, duygusu. Bu mümkün. İlber ne yazık ki öteden beri “sizin hiçbir şansınız yok, adam olmanız mümkün değil” duygusu uyandırırdı. Onun bu hakaretâmiz tutumuna rağmen birşeyler yapabilenler de oldu tabii ama sıradan öğrenci için ezicidir İlber'in tavrı. Dil bilmiyorsunuz. Şunu da bilmiyorsunuz bunu da bilmiyorsunuz. İlber biraz kendi bildiğinden fazlasını da biliyormuş gibi yapan bir insandır öteden beri. Ne bileyim doğru dürüst Farsça bilmeden konuşmasının içinde ezberlediği uzun bir Farsça şiiri uygun bir telaffuzla okuyunca herkesin ağzı açık kalıyor ama İlber Farsça biliyor muydu o zaman? – Hâlâ biliyor mu, emin değilim. O önemli bir fark, yani özendirmek lazım ama özendirirken ezmemek, onların da bir şansı olduğunu hissettirmek... (Bilineceği Bilmek)
  • Devletle ilgilenmeyen bir kimseyi zararsız değil, yararsız buluruz ve bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir, ama hepimiz onu yargılayacak yetenekteyiz. Biz tartışmaya, siyasal eylemin önüne dikilen bir engel diye değil, bilgece davranmanın vazgeçilmez bir ön hazırlığı diye bakarız. (Batıda Siyasal Düşünce Tarihi)
  • İnsan ayrıcalıklara değil ancak herkese ait haklara sahip olmakla özgür olabilir. (Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi 2)
  • ... Gerçekten de Türk sağı hemen bütün kesimleriyle kendi varlığını doğal bulur ve savunurken, karşısında sol düşüncenin ve örgütlerin olması gerektiğini, bunun hiç olmazsa sistemin devamlılığı açısından zorunlu olduğunu kavramak istemez... (Türkiye Tarihi 4)
  • Buna karşılık Türkiye'de emekçi sınıfların siyaset sahnesine çıkabildikleri en etkili biçim, Cumhuriyetin ilk 25 yılını kapsayan reformcu ve otoriter bir paternalizmi izleyen ve yukarıda "popülizm" diye adlandırdığımız parlamenter rejim içinde olmuştur. Popülist rejimin, burjuva demokrasisinden temel farkı, emekçi sınıfların somut ve örgütlü siyasi mücadeleler sonunda belli hakları "koparan" değil, egemen sınıfların inisiyatifinde sadece "ödünler verilen" aktörler olarak yer almalarıdır. Iktidar,egemen siniflar blokunun monopolündedir ve paylaşılmaz; ancak, ekonominin genişleme konjonktürlerinde (ve ithal ikameci modelde olduğu gibi) halk sinıflarının göreli durumlarını değilse bile, mutlak gelir düzeylerini sürekli olarak ilerletecek mekanizmalar geliştirir. Egemen sinifların denetimindeki bu mekanizmalar siyasi istikrar ve sosyal barış için gereklidir. Bu denetimin zayıfladığı, emekçi sınıfların ekonomik mücadeleleri egemen sinifların "hazım" sınırlarının ötesinde edinimler kazanmaya başladığı veya bu mücadelelerin bağımsız siyasi biçimler kazanarak rejimin gerçek bir burjuva demokrasisine dönüşme ihtimalinin güçlendiği durumlarda popülizm son bulur; askerî darbeler aracılığıyla tutucu-otoriter bir rejim gündeme gelir. Ulusal farklılıkları ihmal etmemek koşuluyla ihtiyatlı bir genelleme yaparsak bu senaryonun sadece Türkiye'nin değil, popülist sivil rejimlerle askerî rejimleri arasında sürekli yalpalayan ve böylece bir türlü demokratik devrimlerini tamamlayamayan pek çok Üçüncü Dünya ülkesinin, özellikle Latin Amerika'nın kaderini de yansitmakta olduğunu söyleyebiliriz. (Türkiye Tarihi 4)
  • Işte azgelişmişlik denen olgu da yukarıda sayılan (ve Batı kapitalizminin dünü ve bugünü ile karşılaştırıldığında belirginleşen) temel farklılikların bir bileşkesinden başka bir şey değildir. Kapitalist dünya ekonomisinin aktif ve belirleyici merkezinde değil, pasif ve bağımlı çevresinde yer almak; içsel ekonomik yapıida belirgin bozukluk ve deformasyonların kronikleşmesi ve reformcu-paternalist veya tutucu-baskicı askerî (otoriter) rejimlerle, popülist sivil rejimler arasında yalpalayan ve bir türlü burjuva demokrasisine dönüşemeyen bir siyaset rakkası... Bunlara, büyüme sürecinde katedilen önemli mesafelere rağmen, üretim güçlerinin gelişimi bakımindan ve özellikle teknoloji alanında emperyalist sistemle bir türlü mutlak anlamda kapatılamayan farkı da eklersek, Türkiye toplumunun ve ekonomisinin 20. yüzyılın sonlarına yaklaşırken niçin hâlâ azgelişmiş olarak nitelendirilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Ne var ki, burada sözünü ettiğimiz toplumsal gerilik tablosunu bir tarihi mahkûmiyet olarak yorumlamak da kesinlikle yanlıştır. 20. yüzyıl Türkiyesi üzerindeki bu inceleme Türkiye'nin durağan bir toplum yapısina sahip olmadığını göstermiş olsa gerektir. Yukarıda gözden geçirdiğimiz tüm olumsuzluklarına rağmen Türkiye toplumu sınıf çelişkilerinin çeşitliliği ve sınifsal dinamikler bakımından pek çok Uçüncü Dünya ülkesinden ileri özellikler taşımaktadır. Biraz önce sözünü ettiğimiz "siyaset rakkası"nin dahi sadece kendini tekrarlayan simetrik dalgalanmalardan ibaret olmadığını; her yeni sallantının Türkiye halkının özgürlüğe, eşitlige, bağımsızlığa giden uzun yolculuğunda küçük aşamalar oluşturan sentez öğeleri de taşıdığını bu çalışma ortaya koymuş olmalıdır. (Türkiye Tarihi 4)
  • Ziya Gökalp'de dahil olmak üzere, kimi Türk aydınları tarafından Türkiye'de demokrasinin başlangıcı olarak selamlandı. Buna karşın aydınların büyük çoğunluğuna göre Sened'i İttifak devleti yok sayıp ona meydan okuyarak kendi kişisel çıkarlarını devletin ve toplumun üzerine çıkarmayı amaçlayan aç gözlü mütegallibenin küstah bir girişimiydi. Birinci yorum mu? İkinci yorum mu? Açıklamasıyla lütfen. (Türkiye Tarihi 4)
  • 1935’teki dünya kongresinde o zamana kadar komünistlerin kötü gözle gördükleri sosyal demokratlarla işbirliğine gitmek hatta, sade sosyal demokratlarla değil anti-faşist olan bütün demokratik güçlerle halk cepheleri kurmak bir ilke olarak benimsenince, Türkiye’de dönüp deniyor ki siz partinizi kapatın belki bir iskelet haline getirin, legale çıkın. Halk Partisi’nin egemen olduğu yasal kuruluşlarda görev alın. Yasal basında yazılar yazın. Demokrasiyi savunun ve eğer Türkiye’de bir nazi yanlısı veya bir faşizm yanlısı hareket olursa engel olmaya çalışın. Yoksa böyle işçi hakları gibi konularda hükümetin canını sıkmayın. Bu esas itibarıyla Sovyet dış politikası gerekleri nedeniyle Türkiye komünistlerine zorlanan çözüm. (Türkiye'de Sol Akımlar 1925-1936 (Cilt 2))