Muhammed Ebu Zehra kimdir? Muhammed Ebu Zehra kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Mısırlı İslam Alimi ve Yazar Muhammed Ebu Zehra hayatı araştırılıyor. Peki Muhammed Ebu Zehra kimdir? Muhammed Ebu Zehra aslen nerelidir? Muhammed Ebu Zehra ne zaman, nerede doğdu? Muhammed Ebu Zehra hayatta mı? İşte Muhammed Ebu Zehra hayatı... Muhammed Ebu Zehra yaşıyor mu? Muhammed Ebu Zehra ne zaman, nerede öldü?

Mısırlı İslam Alimi ve Yazar Muhammed Ebu Zehra edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Muhammed Ebu Zehra hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Muhammed Ebu Zehra hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Muhammed Ebu Zehra hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Muhammed b. Ahmed b. Mustafâ Ebû Zehre

Doğum Tarihi: 29 Mart 1898

Doğum Yeri: Mısır

Ölüm Tarihi: 11 Nisan 1974

Ölüm Yeri:

Muhammed Ebu Zehra kimdir?

Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra (1898-1974), zaman zaman Şeyh Muhammed Ebu Zehra olarak da anılan, Mısırlı İslam alimi, yazar ve entelektüel. Birçok önemli fakih ve İslam aliminin biyografilerini yazmış, mezhepler tarihi üzerine eser vermiş, İslam hukukunda suç ve ceza, vakf ve mülk konularında eserler kaleme almıştır. Biyografisini yazdığı İslam alimlerinden birkaçı şunlardır: Ebu Hanife, Malik bin Enes, Şafii, Ahmed bin Hanbel, Zeyd bin Ali, Zeynelabidin, Cafer es-Sadık, İbn Hazm, İbn Teymiyye. Akademisyen olan Ebu Zehra gerek el-Ezher gerekse Kahire Üniversitesinde ilahiyat dalında öğretim üyeliği yapmıştır.

Muhammed Ebu Zehra Kitapları - Eserleri

  • Mezhepler Tarihi
  • İslam Hukuku Metodolojisi
  • Ebu Hanife
  • Son Peygamber Hazreti Muhammed
  • İslam Birliği
  • En Büyük Mu'cize Kur'an
  • Bir İ'caz Delili Olarak Kur'an Hukuku
  • İslama Davet
  • Kur'an'ın Hukuk Sistemi
  • İslâmda Sosyal Dayanışma
  • İbn Hazm
  • İslamda Savaş Kavramı
  • İmam Zeyd
  • İslam Hukuk Okulları ve Sekiz Büyük İmam
  • İslam Hukukunda Suç ve Ceza
  • Faiz (Riba) Araştırmaları

Muhammed Ebu Zehra Alıntıları - Sözleri

  • Ebû Hanîfe'nin doğduğu yer, Kufe, Irak'ın büyük şehirlerinden biri idi. Belki o zamanki iki büyük şehrin ikincisi geliyordu. Irak'ta muhtelif milletler kavimler, cemaatler vardı. Orası eski medeniyetlerin yatağıdır. Süryânî'ler orada yayılmıştı. İslâmdan önce oralarda mektepler kurmuşlardı. Bunlarda Yunan felsefesi, Iran hikmeti okunurdu. Irak'ta İslâmdan Önce akîde meselelerinde birbiriyle mücadele halinde bulunan Hıristiyan mezhepleri vardı. (Ebu Hanife)
  • İnsan bütün varlığını ilme verirse onun için bir sanat halini alır. (Ebu Hanife)
  • Adaletin sağlanacağından ümitsizliğe düşmek kötülük ve fitnelere, cinayet ve savaşlara kapı açar. Fitnelere karşı en sağlam duvar, adaleti hissettirmektir. (Mezhepler Tarihi)
  • Mücahidlerle din düşmanlarının arasında geçen savaş hakkında bakınız cenab-ı Allah ne buyuruyor: "Karşılaşan şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu, öteki de inkarcı (idi ki), bunlar o (müslüma)nları açıkça, gözleriyle kendilerinin iki misli görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Elbette bundan gözleri olanlar için bir ibret vardı." (Ali imran: 13) Bu hadisede Cenab-ı Allah'ın şu ifadesinin gerçekleştiğini görüyoruz: Yirmi sabırlı müslüman ikiyüz düşmanı mağlup eder. Yüz sabırlı müslüman bin düşmanı mağlup eder. îman ve sabır kuvveti kendisinde mevcut olan sabırlı mü'min yüz düşmanı mağlup eder. Nitekim Mu'te savaşında üç bin mücahid, ikiyüz bin düşmanı mağlup etmiş ve Cenab-ı Allah'ın şu kavli şerifi gerçekleşmişti: "Ey Peygamber, müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabreden yirmi kişi olsa, (onlar) ikiyüz (kafir) yenerler. Çünkü o kafirler, anlamaz bir topluluktur." (Enfal: 65) Gerçek olanda budur. Mu'te savaşı, islam ordusunun Arap yarımadasından çıkıp Bizans hakimiyetinin hüküm sürdüğü topraklara girdikleri ilk savaştır. Sonuç bu şekilde de tahakkuk etmiş olsa, Allah'ın izniyle zafer, hakkın ordusuna nasib olmuştur. (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • islâm ordusu mekke'ye girmek üzereydi. tam bu sırada, bir müslüman general şöyle bağırdı: 《bugün savaş günüdür!》 rasûl-i ekrem efendimiz (ﷺ) ona şu karşılığı verdi: 《bugün merhamet ve rahmet günüdür.》 (İslamda Savaş Kavramı)
  • "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız. (Allah buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunanınızdır. Allah bilendir. Haber alandır." (Hucurat: 13) (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • “...imân kalbe kök salar, yerleşir; sahibi de o imânla mutlu olup huzur ve ferahlık duyunca, artık o kalbe Yüce Allah'ın rahmeti tecelli eder ve böylece o kişinin kulakları dış dünyaya kapanır. Artık bu kişi hiçbir mâsivâyı; boş, anlamsız ve gereksiz şeyleri görmez, onları umursamaz ve bu tür anlamsız şeylerin peşinden koşmaz.” (En Büyük Mu'cize Kur'an)
  • Şu da bir gerçek ki, Haricilerin bir çoğunun en belirgin özelliği "ihlas" idi. Ancak, bu ihlasa, tüm anlayışlarını etkisi altına alan "belirli bir yöne şartlanmışlık" eşlik ediyordu. Şimdi bunların fikri şartlanmışlık ve ihlas derecelerini anlamak için bazı hikayelerini nakledelim: Abdullah b. Abbas'ın Hz. Ali tarafından onlarla tartışmak üzere gittiği zaman, uzun süren secdelerden ötürü alınlarının yara aldığını, ellerinin deve dizi gibi nasır bağladığını ve üzerlerinde temiz elbiseler olduğunu gördüğü, anlatılır. Bu, ihlaslı olduklarının bir görüntüsüdür. Diğer yandan, şartlanmışlık onlara hükmetmekte idi. Onların, Abdullah b. Habbab'ı "Ali müşriktir." demediği için öldürdüklerini ama bir Hıristiyan'ın hurmasını parasını ödemeden yemediklerini görüyoruz. Şimdi bu hikayeyi "el-Müberrid'in "el-Kamil"inde anlatıldığı şekliyle görelim: "Onların ilginç haberlerinden biri de şudur: Hariciler, bir Müslüman ile bir Hıristiyan'a ratlarlar. Müslüman'ı öldürüp Hıristiyan'a iyi davranırlar ve Ona Peygamberinizin emanetine sahip çık, diye tavsiyede bulunurlar. Derken Abdullah b. Habbab, boynunda mushafi ve yanında hamile karısı ile onlara rastlar. Ona şöyle derler: Senin boynundaki bu Kur'an, seni öldürmemizi emrediyor... Söyle bakalım, Ebubekir ve Ömer hakkında ne düşünüyorsun? Abdullah, onları iyilikle anar. Peki, derler. Hakeme gitmeden önceki Ali ve ilk altı senesinde Osman için ne dersin? Abdullah, yine iyilikle anar. "Hakeme gitme" hakkında ne düşünüyorsun, derler. Abdullah şöyle der: Ben, Ali'nin , Allah'ın kitabını sizden daha iyi bildiğine, onun dinine sizden daha sadık olduğuna ve daha basiretli olduğuna eminim. Bunun üzerine Hariciler, sen (hakk) değil, isimlerine göre adamlara tabi oluyorsun diyerek, onu nehir kıyısına götürüp keserler... Derken, kendi hurma bahçesinde bulunan bir Hristiyana uğradıklarında, Hristiyan; (buyurun) hepsi sizindir, der. Hariciler, hayır vallahi parasını ödemeden onu alamayız, derler. Bunun üzerine adam şöyle der: Ne garip! Abdullah b. Habbab gibi birini öldürüyorsunuz da bizden hurma mı kabul etmiyorsunuz?" (Mezhepler Tarihi)
  • Çünkü Islam'da cihad, saldırıyı püskürtmek,gerçeği yerleştirmek,hakkın ışığını yükseltmek,zulmü ve ahlaki çöküntüyü söküp atmakdan ibaretdir. (İslamda Savaş Kavramı)
  • <> diye hiç kimse öldürülemez.Inançsızlığı, kâfirliği yüzünden kimsenin hayatına kıyılamaz.Bir insan,yalnız ve yalnız Islâm'a ve Müslümanlara saldırıda bulunması sebebiyle öldürülebilir. (İslamda Savaş Kavramı)
  • "Eflatun der ki: "Gerçek konusunda, insanlar bütün yönleriyle isabet etmedikleri gibi bütün yönleriyle de yanılmazlar. Her insan, gerçeği bir yönüyle yakalar. Bunun örneği şudur: Bir kaç kör bir filin yanına gelir- ler. Her biri onun bir organını alır, eliyle dokunur ve kendi kendine anlamaya çalışır. Ayağa dokunan kör, filin ağaç kütüğünü andıran yuvarlak ve uzun bir gövdesi olduğunu söyler. Sırta dokunan ise, onun yüksekçe bir tepeyi andırdığını söyler. Kulağa dokunan ise, onun katlanıp yayılabilir nitelikte ince ve geniş olduğunu iddia eder. Bunların her biri idrak ettiği bir yönü ortaya koymuş, her biri diğerini yalanlamış ve kendisinin filin yapısı hakkında edindiği intibaya göre diğerini hata ve cehaletle itham etmiştir. Görüyorsunuz, bunlar doğru söylemede birleşmişler, sonra aralarına giren yalan ve hatadan ötürü ayrılmışlar." (Mezhepler Tarihi)
  • Çünkü o, ahde hıyanet suçunu bütün Kureyşlilerin işlemiş olduklarını biliyordu. (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • "Eğer düşmanlar barışa meyl ederlerse, sen de ona yanaş ve Allah'a güvenip dayan.Çünkü her şeyi hakkıyla işiden, kemaliyle bilen bizzat odur." (İslamda Savaş Kavramı)
  • "Affı (kolaylık yolunu) tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme. " (Araf: 199) (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • Eflatun şöyle der:İnsanlar her yönüyle gerçeği idrak edemedikleri gibi ondan tamamen uzak da olamazlar. (Mezhepler Tarihi)
  • Spinoza Bize eşyayı güzel gösteren, görüşümüz değil eğilimlerimizdir. (Mezhepler Tarihi)
  • islâm, vatandaşlarına zulmeden, ağır vergiler altında onları ezen, asker gücüne dayanarak zorbalık ve dikta rejimlerini halklarına zorla kabul ettiren ve böylece, askeri, milletin can düşmanı yapan kanlı krallara ve acımasız imparatorlara karşı savaşmıştır. (İslamda Savaş Kavramı)
  • Çünkü bazı kimselerin, işlenen fiilleri seyretmeleri, duydukları sözlerden daha fazla etkilenmelerine vesile olur. (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • Mansur Ebû Hanîfe'yi kadı tayin etmek istedi. O kabul etmedi. Mansur kabul ettireceğim diye yemin etti. Ebû Hanîfe de kabul çürüyeceğine yemin etti. Nihayet Mansur onu Bağdat şehrinin inşaat amirliğine, tuğla ve kerpiç işlerini kontrol etmeğe, amele çalıştırma işlerine âmir tayin etti, o da bunu kabul etti. (Ebu Hanife)
  • Hüküm vermekten ya da hukuki sonucu belirlemekten kaçınmak zulümdür yahut da zalime imkan ve fırsat tanımaktır.... İslam da zengin ve fakir arasında adalet ve farkın bulunmadığına açıkça işaret edilmektedir. (En Büyük Mu'cize Kur'an)