Münevver Ayaşlı kimdir? Münevver Ayaşlı kitapları ve sözleri
Yazar Münevver Ayaşlı hayatı araştırılıyor. Peki Münevver Ayaşlı kimdir? Münevver Ayaşlı aslen nerelidir? Münevver Ayaşlı ne zaman, nerede doğdu? Münevver Ayaşlı hayatta mı? İşte Münevver Ayaşlı hayatı... Münevver Ayaşlı yaşıyor mu? Münevver Ayaşlı ne zaman, nerede öldü?
Yazar Münevver Ayaşlı edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Münevver Ayaşlı hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Münevver Ayaşlı hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Münevver Ayaşlı hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1906
Doğum Yeri: Selanik
Ölüm Tarihi: 20 Ağustos 1999
Ölüm Yeri:
Münevver Ayaşlı kimdir?
1906 senesinde Selanik'te doğan Ayaşlı, babasının asker olması sebebiyle imparatorluğun çeşitli bölgelerini gezdi. Eğitimini Alman okulu ve Fransa'da “College de France” ile “Şark Dilleri” okullarında tamamlayıp Arapça ve Farsça’yı da özel derslerle öğrenen Ayaşlı, 1947 yılında gazeteciliğe başladı. Ünlü şarkiyatçı Massignon'dan tasavvuf dersleri alan yazar, Viyana Büyükelçisi Sadullah Paşa'nın oğlu Nusret bey ile evlenerek Ayaşlı soyadını aldı. “Pertev Bey'in Üç Kızı”(1968), “Pertev Bey'in İki Kızı” (1969) ve “Pertev Bey'in Torunları”(1976) adlı bir dizi romana da imza atan Münevver Ayaşlı, 20 Ağustos 1999’da vefat etti.
Münevver Ayaşlı Kitapları - Eserleri
- Pertev Bey'in Üç Kızı
- Pertev Bey Üç Kızı, İki Kızı ve Torunları
- Pertev Bey'in İki Kızı
- Pertev Bey'in Torunları
- Edep Ya Hü
- İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim
- İstanbul - Dersaadet
- Rumeli ve Muhteşem İstanbul
- Haminne'nin Suret Aynası
- Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru
- Teşrinisani ve Ötesi - Osmanlı İmparatorluğunun Yüzyıllık Hikayesi
Münevver Ayaşlı Alıntıları - Sözleri
- Bu maneviyatı sağlam, kale gibi kadınların, anaların imanı, karakteri neden evlatlarına, torunlarına geçemiyordu ve onlarda devam etmiyordu. Bu bir sır, çözemediğimiz bir sır. Kader, kötü bir kaderdi. (Pertev Bey'in İki Kızı)
- ...Rumeli hanımları emsalsiz ev hanımıdırlar. Bu meşguliyetlerinden başka,hanımlar arasında bir mektuplaşma faslı da varmış. Evet,mektuplar gider, mektuplar gelirmiş. Peki mektuplar nasıl yazılırmış? Haremde okuma yazma bilen yok.Çiçeklerle,yapraklarla ve ibrişim ile. Her çiçeğin,her yaprağın manaları başka başka."Seni seviyorum." bir çiçek, "Seni göreceğim geldi." başka bir çiçek, "Hastayım,çok üzülüyorum." da bambaşka bir çiçek. Bunları ifade etmek için rengârenk çiçek, yaprak ve ibrişim.Bu rumuzlarla pek güzel mektuplaşırlarmış (Rumeli ve Muhteşem İstanbul)
- İnsanın evi, kütüphanesi, kendi benliğini zuhuru değil midir? (Haminne'nin Suret Aynası)
- Zira eskiden, Türk terbiyesinde hiç övünülmez ve övünmek ayıp sayılırdı. (İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim)
- Velhasıl insan kaderinin esiridir. (Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru)
- Biz, bizden evvelkileri kıskanmaz; onları beğenir, sever ve onlarla iftihar ederdik. (Haminne'nin Suret Aynası)
- İstanbul için, “sahipleri tarafından terk edilmiş eve benziyor” der. (İstanbul - Dersaadet)
- Kendini saymayan ve sevmeyen bir milleti, diğer hiçbir millet de saymaz ve sevmez. Kendini sevmek de milli mefahirini ve bütün cepheleriyle tarihini, sanatını, kültürünü ve bilhassa edebiyatını sevmek ve saymakla başlar. (İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim)
- Halk Partisi ile memlekete bir para ve mevki aristokrasisi kurulmuştu. Bu suretle sınıf farkı olmayan bu güzelim memlekette bir sınıf farkı yaratılmıştı. Bankalar, bankalar durmadan bankalar kuruluyordu, bunlar nereye dayanıyordu? Devletin himayesine ve zengin olmıyan Türk halkının yatırımlarına. (Pertev Bey'in İki Kızı)
- Ne kadar fena olursa olsun, çadırın direği ve memleketin nizamı hükümdardır. (Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru)
- Müslümanlar fethettikleri şehirlerin en büyük kiliselerini harap etmek değil, fethin en büyük hakkı ve şahidi olarak, camiye tahvil ederlerdi… (İstanbul - Dersaadet)
- Osmanlılık'tan uzaklaştıkça, Türk hayatı cazibesini, karakterini, üslubunu, velhasıl asliyetini kaybediyordu. .................. Türkler için bir taklit devri başlıyordu. (Pertev Bey'in Torunları)
- İslâm’a karşı gelmek için Avrupa Yahudilerinden yüksek faizle para alıyorlar ve hemen hemen bütün Haçlılar Yahudilere borçlu olarak bu seferlere katılıyorlardı. İşte sonradan bütün dünyaya hâkim olan Yahudi sermayesinin ve Yahudi Bankacılığının nüvesi*, Haçlı Seferleri sayesinde inkişaf ediyordu. (İstanbul - Dersaadet)
- Şair-i Âzam Abdülhak Hâmid Beyefendi merhum, “Kırk odalı ve her odasından başka bir çehrenin göründüğü bir konakta oturmayı isterdim” derdi. (İstanbul - Dersaadet)
- “Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedadır.” diyen Nedim’de, İran’ı aramak çok insafsızlık olmaz mı? Şiirlerinde Farsça kelimeler varsa da asla Fars ruhu yoktur, bilakis İran’a karşı bir meydan okuyuş vardır… Nedim öylesine Türk ve İstanbulludur ki … Varsın kullandığı kelimeler Farsça olsun. (İstanbul - Dersaadet)
- Sinop bizim milli ve siyasi hayatımızda mühim bir yer... İttihad ve Terakki'nin menfası... Zira artık ne Yemen kalmış ne Fizan... (Haminne'nin Suret Aynası)
- 4 Mart 1924 salı gecesi, dünya tarihinin en büyük ve en uzun sürecek olan bir faciasına sahne olmuştu. Osmanlı Hanedani, Ankara'dan verilen bir emirle vatanlarını terk etmeye mecbur edildiler. Yani devletin banisi Sultan Osman'ın, Fatih'in ve Yavuz'un torunları, bila tefrik, kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar hepsi. Altın kafesleri açıldı, uçmaya alışık olmayan ipek kanatlarıyla, memleketlerinden auldılar. Manen ve maddeten adi iştihalarla bekleşen aç kurtlara ve kuşlara yem oldular. (Pertev Bey'in Üç Kızı)
- Kalp Cenab-ı Hakk'ın göründüğü yerdir. (Edep Ya Hü)
- Güzelim bahçeler parsellendi ve yerlerine, çirkinlikte ancak Tel Aviv'de görülebilecek çimento yığınlarından zevksiz, uslupsuz, karaktersiz siteler kuruldu. (Pertev Bey'in İki Kızı)
- Medeni ülkelerde, ahenkle, her şey beraber yükselir; askerlikle beraber güzel sanatların bütün kolları ve resim sanatı da beraber yürür. Napolyon'un çağdaşı, Fransız ressamları Napolyon'un bu hezimetinin resmini öyle bir yapmışlardır ki: Moskova dönüşünü, kar, buz içinde yalın ayak, hasta, alil, sakat askerler ve onların ortasında, münhezim ve mağlup Napolyon, yine beyaz atının üstünde... Bizim de ressamlarımız olsa idi, Enver'in Birinci Dünya Savaşı'nda "Soğandağı" faciasını, Enver'in gece yarısı, sivil elbise ve kızakla, kendi askerinden ve subayından nasıl korkudan kaçtığını, bize resimle gösterirlerdi. (Haminne'nin Suret Aynası)