Necati Gültepe kimdir? Necati Gültepe kitapları ve sözleri
Türk arşiv uzmanı, yazar Necati Gültepe hayatı araştırılıyor. Peki Necati Gültepe kimdir? Necati Gültepe aslen nerelidir? Necati Gültepe ne zaman, nerede doğdu? Necati Gültepe hayatta mı? İşte Necati Gültepe hayatı...
Türk arşiv uzmanı, yazar Necati Gültepe edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Necati Gültepe hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Necati Gültepe hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Necati Gültepe hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1951
Doğum Yeri: Erzincan
Necati Gültepe kimdir?
1951 yılında Erzincan'da doğdu. İlk ve orta eğitimini Erzincan'da tamamladı. 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden mezun oldu. 1971'de İstanbul İl Halk Kütüphanesi'nde devlet memurluğuna başladı. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde uzman oldu. İstanbul Vakıflar Bölge Kültür ve Arşiv Müdürlüğü yaptı. 1990 yılında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı'na atandı. Bu kurumda Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. Muhtelif süreli yayınlarda neşredilen bir çok araştırması var.
Necati Gültepe Kitapları - Eserleri
- Türk Mitolojisi
- Türk Kadın Tarihine Giriş
- Eve Dönmeyenler
- Kızılelma'nın İzinde
- Munzurdaki Zorbaz
- Oğuzname
- Osmanlı Türk müydü?
- Mührün Gücü
- Ebussuud Efendi
- Kızılelma'nın İzinde
- Savaşan Şehir
Necati Gültepe Alıntıları - Sözleri
- "Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi en güçlü Osmanlı padişahları bile iktidarlarının sınırlı oluşunu çeşitli hadiselerde görmüşlerdir. Bu kısıtlamaların başında şer’i hukuk kaideleri gelmektedir." (Mührün Gücü)
- Mamafih bu devirde Sümerlerdekinin aksine kadınların yalnız ev işlerinde değil, tarla işlerinde de çalıştıkları anlaşılıyor: Diğer taraftan kadınların ticaret işlerinde kocalarına veya biraderlerine yardım ettiklerini de görüyoruz: Erkekler tarafından kadınlara gönderilmiş mektuplar arasında bir tane de izdivaç teklifi mektubu bulunması enteresandır.* Görülüyor ki, bu devirde kadınlar iş hayatına atılmış bulunuyorlardı. Bu durumun onlara hukuk sahasında da bazı hak ve selâhiyetler temin edeceğine şüphe yoktu. Nitekim bu devrin kadını, kendi adına borçlanıyor veya kendi adına ödünç veriyor, bunlar hakkında bizzat senet tanzim ve imza ediyor, şahit olabiliyor ve dolayısıyla her çeşit hukuk işlerinde dâva açabiliyor veya şahsen dâva edilebiliyordu. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
- M.Ö. 6. yüzyıl sonlarında Caere (Türkçe okunuşu, Tsere) ile Kartaca arasında imzalanıp, Etrüsk ve Puni dilinde olması yüzünden iyi anlaşılan sözleşme, erkeğin düşük statüsünü resmeder. Bu sözleşmede, güçlü bir devletin hükümdarı, kendini, itaat edip tamamı ile bağlı olduğu tanrıçanın (Kadın ilahenin) kölesi ilân eder. Kadının gerçek yaşamdaki olağanüstü yüksek statüsü, onun, öteki dünya ile bağlantısını desteklemektedir. Hatta cinsiyet simgeciliğinde, kadın, evin (geniş anlamda evrenin) sahibesidir, erkek ise, neslin devamı için kendinden bekleneni yerine getirmekten sorumludur. M.Ö. 5. yüzyıl mezarlarındaki bu tür hukuki ayrımlar, kadınların lâhit (daha saygılı, ev fikri de aynıdır), erkeklerin ise taş banka defnedilmesi ile vurgulanır. Etrüsklerin ana kadın tanrıçası olarak yorumlanan savaşçı kadın, Grek-Latin mitolojisinde tanımlanan ve dünyayı tiranca yöneten aşk tanrıçasının, Turan Kraliçesi olduğunu hatırlamakta yarar var. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
- "Bizim dinimiz İslam, bidatimiz Türk'tür, özümüz Türkistan'dan Yesi'den Ehlibeyt efendilerimizin himmetiyle gelen kelamla mayalanmıştır. Burası Anadolu toprağıdır; gönlü mayalıların yurdudur. Bilmeyen nasıl anlasın gönül mayasını? Bu kelam, derbederi insan eder; dağı, taşı, toprağı vatan eder. Bunlarsız aşka ve sevgiye nasıl ulaşılır? Sevgi ise ezeli bir iyanettir, Ehlibeyt himmetidir. Bunlar olmasaydı ne imani tanıyabilirdin, ne de Kur'an'ı. Aşk olsun bu diyardaki mayaya, aşk olsun bu toprağı mayalayanlara. Aşk olsun ve de selam olsun mayalananlara. Aşk olsun ve de selam olsun bu sevda için can pazarına çıkarlara ve can verenlere ve vereceklere." (Munzurdaki Zorbaz)
- Toplumda kutsal olarak nitelendirilen güçlerle ilişkiyi sağlayacak bir düzen oluşturduğu için aynı zamanda mitoloji ilk ideolojidir sosyo-kültürel açıdan insanın “iyi” ve “kötü” olarak sınıflandırılan unsurlar çerçevesinde ilk siyaset bilimidir de. (Türk Mitolojisi)
- Ben konuşan,konuşmayı seven bir insan değilim,mizacım böyle. (Munzurdaki Zorbaz)
- İbn Rüşd, kadın hakkında, kendi fıkıh (şeriat bilgisi) ve felsefe görüşü neticesi olarak açıklamada bulunuyor: "Fıkıh, kadını faziletkâr kılar. Kadının kendi biyolojik yapısı ve buna bağlı olarak psikolojisi hariç diğer her hususta erkekle eşittir aynı haklara sahiptir.Temelde yaratılış ilkesi olarak kadın, erkek gibi, özgür düşünce ve irade sahibidir, biri diğerine asla hükmedemez. Her biri, fikirlerinde iradelerinde ve fiillerinde serbesttir. Bir kadın, erkek gibi, ilim tahsil eder, her konuda âlim olur, müftü olur, veli olur, vali olur, tamamıyla medeni ve sosyal bütün haklara sahiptir. Sevk-idare ve yönetimde erkekten hiçbir farkı yoktur. Malında dilediği gibi tasarruf eder Şahit olur, vekil olur, kefil olur, ortak olur, dava açar, ticaret eder, her şeye sahip olur. Umumi hayata atılabilir. Nikah genel anlamda bir sözleşmedir. Her iki tarafı da eşit anlamda bağlar. Aile içinde ve toplum içinde ne erkeğin ne de kadının diğer cinse karşı hiçbir üstünlüğü yoktur, aralarında tek geçerli olan eşitlik hukukudur." (Türk Kadın Tarihine Giriş)
- 'Bu yol ateşten gömlektir, giyilmez. Demirden leblebidir, çiğnenmez. İnce köprüdür geçilmez; kılıçtan keskindir, dayanılmaz; demir yaydır, çekilmez. Gelme, gelme, dönme, dönme. Gelenin malı, dönenin canı.' (Munzurdaki Zorbaz)
- Devletli olmak, toplumun kendisini devletle tanımlamasına neden olur. (Kızılelma'nın İzinde)
- ''Tanrım, sen görklü gönüllerde Göklerde ve her yerdesin. Alkışlı 'kutlu' olsun. Yolculuk günü geldi. Senin adın gelsin, Sana adanmış Tarhan Kız'a Dua etme günü geldi. O'na kut ver, Senin hanlığın olsun. Uzun yolculuğunda Senin dileğin olsun. Yazıklarımızdan bizi bağışla Bize yaman 'kötülük' edenleri Bize bağışlama gücü ver Şeytanın sınamasından bizi koru Olsun... Olsun... Olsun'' (Eve Dönmeyenler)
- Türk, Anadolu birliğinin adıdır. (Munzurdaki Zorbaz)
- Türkler için en iyi ölüm şekli, savaşta ölmektir. Hastalıktan ölmenin utanç verici olduğunu kabul ettiklerinden, savaşta ölmenin onurunu hiçbir zaman kaçırmamışlardır. (Kızılelma'nın İzinde)
- Eril felsefe ve bilim, kadınları terbiye görevini omuzlamak için pek isteksizlik göstermedi. Atasözleri, vecizeler, tıbbi yazılar, teolojik eserler, ders ve ahlak kitapları Antikçağ'dan beri bu amaca cephane sunmaktaydı. Bilim, etik ve siyasal düşünce, kadınların ya iffetli kalmaları ya da kendilerini sadece üremeye adamaları gerektiği noktasında buluşmaktaydı. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
- - Son buzul çağı sona erip, buzullar aniden çözülmeye başlayınca (20.000 yıl önce başlamıştı) adeta bütün dünyayı su basmıştı. Takriben M.Ö 12.500 yılına kadar dünya su ile kaplı kalmıştı. Jeolojik bulgular, suların bu tarihten itibaren yavaş yavaş çekilmeye başladığını ifade ediyor. Yine bu tarihten itibaren genelde suların çekilmesi mevzii olarak tepelerden ya da yüksekliklerden çukurlara doğru büyük su baskınlarını da beraberinde getiriyordu. Hazar denizi, bugünkü doğu ve kuzey sahillerindeki alçak arazileri basmış, güneyden Aral Gölü ile birleşmiş ve böylece Karadeniz'in 1.5-2 misli büyüklüğünde, fakat oldukça sığ bir tatlı su gölüne dönüşmüştü. Bir yandan kuzeyinde ki buzul gölleri ve onları boşaltan Volga ve Tobal nehirleri ile, diğer yandan doğusunda Afganistan, Tacikistan ve Kırgızistan dağlarındaki kar ve buzullardan (Tanrı Dağı buzulları) beslenen Amu Derya ve Siri Derya nehirleri, Hazar-Aral tatlı su göllerini sürekli olarak beslemekteydiler. Hazar-Aral tatlı su gölünün bugünkünden çok daha geniş bir araziye yayılması ve aynı zamanda çok sığ oluşu nedeniyle, çevresinde ılıman bir iklim kuşağı oluşturmuştu. Ayrıca Karadeniz ile Hazar ve Aral denizlerinin kuzey sahillerinden geçen yerkürenin "Altın kuşağı"nın kuzey sınırını oluşturan 45 derecelik kuzey enlemden başlayarak, 37 derecelik kuzey enleme kadar inen bölgede, Akdeniz bölgesinin bereketli ılıman iklimine benzer bir iklim hüküm sürmekteydi. Aşağı yukarı Türkiye'nin nerede ise beş katı bir alanı kapsayan Turan Zemin, çok sayıda tatlı su gölü ve iç denizler sayesinde fevkalade mutedil bir iklime sahipti. Turan ovasının coğrafi koşulları insan ve her çeşit canlı türlerinin bir nevi cenneti idi. Yerkürenin bereketli altın kuşağı içinde belki de her türlü ziraatın yapılabileceği, her tür meyvenin yetişebileceği bir iklim. Turunçgillerden hurmaya, her tür tahıldan kenevire ve tropikal bitkilere kadar her şey ama her şey mevcuttu. Burada insanın aklına ister istemez su sorular geliyor: Türk destanlarına belli belirsiz yansıyan "O mutlu çağlar" "Altın devir" Turan zeminin bu devri miydi acaba? Ya da bütün dünya literatüründe sözü edilen muhayyel imparatorluk, Mu imparatorluğu burada mı kurulmuştu? Bu dönemde, yani M.Ö 11.500 ile M.Ö 6.500 arasında turan zemindeki su rejiminin değişikliğe uğraması , giderek suların çekilip azalması görüldüğü gibi, 5.000 yıl gibi uzun zaman dilimine yayılmış olan bu zaman aralığında da gerçekten Turan zeminde efsanelerde yer alan mutlu altın medeniyet kurulmuş olmalı. "Mini ice age" yani "Mini buz çağı" M.Ö 6.500'den itibaren başlayacaktır. Günümüzden aşağı yukarı 8.000 yıl önce Turan zeminde efsanelerde ki mutlu asırlar sona ermiştir . Artık felaket rüzgarları esmeye başlamıştır. Yağışlar düşmüş, küçük nehirler kurumuş, ana nehirlerin suları azalmıştır. Sığ olan Aral Gölü de hızla küçülmeye, büzülmeye başlamış, bunun sonucu olarak, göldeki çözünmüş tuz konsantrasyonu artarak çoraklaşmaya, bir acı göl haline dönüşmeye başlamıştır. Orta Asya'nın kurduğu tezi bilim adamları ve tarihçiler arasında uzun zaman tartışma konusu olmuştur. Ama son yapılan jeolojik araştırmalar Orta Asya'daki hayat kaynağı olan tatlı su iç denizlerinin varlığı ve sonradan kuruyarak çoraklaştığı, çölleştiği doğrultusundadır. Burada esas bilinmeyen ama var olduğu kuvvetle tahmin edilen, hatta maddi tanıklarına rastlanan büyük Turan milletlerinin ve eski dünya insanlarının yaşadığı uzun mutlu altın asırlardır. Eski çağın sonlarında ve orta çağda yaşamış Orta Asya ve Uzak Doğu seyyahlarının eserleri bu asırların kalıntılarına dikkatimizi çekmektedir. (Kızılelma'nın İzinde)
- Türk tarihi denilince, tek bir topluluğun belirli bir coğrafyada değil, Türk adını taşıyan veya özel adlarla anılan Türk zümrelerinin çeşitli bölgelerde ortaya koyduğu tarihlerin bütünü anlaşılmalıdır. (Türk Mitolojisi)
- Yaşayan Amazon neslini tesbit için Dr. Kimball'ın elindeki bilgi ve belgeler şunlardır: 1. Amazon mezarlarından elde edilen Mitokondrial DNA örnekleri 2. Etnografik malzeme (çizme, giysi, süs eşyaları, her türlü silah vs.) fotoğraf ve fiziki tesbitleri 3. Diodorus, Herodotos gibi Amazonları anlatan tarihçilerin tarifleri, bunların genellikle sarışın kadınlar olduklarına dair ifadeleri. Dr. Kimball, bu uzun ve meşakkatli yolculuklar sonunda, Moğolistan'ın kuzeyinde, Baykal gölünün hemen güneyinde Orhon nehri kenarında bir obada konaklar. Obada yaşayanların kullandıkları eşya ve malzeme Dr. Kimball'ın tesbit ettiği etnografik malzemeye uymaktadır. Fakat bir endişesi daha vardır, obada hiç sarışın insan bulunmamaktadır. Hayal kırıklığı ile etrafına bakarken birden dikkat kesilir, uzaktan bozkırın ufuk çizgisinde at üstünde bir kız çocuğu obaya doğru dörtnala gelmektedir. Kızın, sarışın saçları rüzgârda uçuşmaktadır. Bir mucize gibi diye düşünür Dr. Kimball. Bozkırda at koşturan dokuz yaşındaki bu küçük kızın adı Meryemgül'dür. Annesi kızının tersine esmerdir. Oba halkı Türkçe'den başka bir dil bilmemektedir. Yine obadakilerin ifadeleri ne göre “Taa ezelden beri" ataları da Türkçe konuşmaktadırlar. Dr. Kimball vakit geçirmeden Meryemgül'ün ve annesinin ağzından swap (Gen tahlili için örnek) alır ve daha önce, Amazon mezarlarından elde edilen Mitokondrial DNA örneklerini gönderdiği laboratuarlara gönderir. Kısa zamanda cevap internet kanalı ile gelir, netice şok edicidir: 2500 yıllık savaşçı kadın ve Meryemgül'ün mitokondrial DNA's1 % 99,9 oranında örtüşmektedir, benzerdir. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
- Can Allah'ın, mal devletin, gönül sevgilinindir.. (Eve Dönmeyenler)
- Hint ve Mısır kaynaklarında “Türk” adı “Turska”, “Turuşka”, “Tursk” şekillerinde ifade edilirdi, (Kızılelma'nın İzinde)
- Tarih ve mitoloji ile bağlarını bir şekilde koparmış milletler şuurlarını kaybetmişlerdir, artık onlar sosyal kalabalıklardır. (Türk Mitolojisi)
- ...tek padişah olursa devlet düzelir, iki olursa devlet yıkılır. (Türk Mitolojisi)