Neyzen Tevfik kimdir? Neyzen Tevfik kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Türk Neyzen ve Şair Neyzen Tevfik hayatı araştırılıyor. Peki Neyzen Tevfik kimdir? Neyzen Tevfik aslen nerelidir? Neyzen Tevfik ne zaman, nerede doğdu? Neyzen Tevfik hayatta mı? İşte Neyzen Tevfik hayatı... Neyzen Tevfik yaşıyor mu? Neyzen Tevfik ne zaman, nerede öldü?

Türk Neyzen ve Şair Neyzen Tevfik edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Neyzen Tevfik hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Neyzen Tevfik hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Neyzen Tevfik hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 24 Mart 1879

Doğum Yeri: Bodrum, Muğla

Ölüm Tarihi: 28 Ocak 1953

Ölüm Yeri: İstanbul

Neyzen Tevfik kimdir?

24 Mart 1879'da Bodrum'da doğdu. Babasının görevli bulunduğu Urla kasabasında amatör bir neyzenden nota ve usul bilgileri öğrenerek başladığı ney çalışmalarını kendi kendine ilerletti. İzmir İdadisi'ne girdiyse de bitirmeden ayrıldı. Bu arada gene kendi kendine Farsça öğrendi. İzmir Mevlevihanesi'ne girdi. Daha sonra İstanbul'a yerleşerek Galata ve Kasımpaşa Mevlevihanelerine devam etti. Bir yandan da şiirle ilgileniyordu. Eşref'le ve Mehmet Akif'le tanıştı ve şiir konusunda her ikisinden de etkilendi. 1908'den sonra bir süre Mısır'da bulundu 1913'te İstanbul'a döndü.

Neyzen Tevfik genellikle toplum kurallarına uymadan yaşamını sürdürmüştür. Sazını bir geçim kapısı haline geçirmemek için direnmiş, yalnızca içinden geldiği zaman ney üflemiştir. Neyzenliğini geliştirmek kaygısı duymamış, sanat değeri kalıcı bir müzikçi olmak için uğraşmamıştır. Neydeki başlıca ustalığı sazı iyi üflemesiydi. Belirli müzik kurallarının dışına çıkar, ama hep duyarak çalar ve dinleyenleri etkilerdi. Kendi açıklamasına göre yüze yakın plak doldurmuştur. Neyzenliğinin yanı sıra adını yergi ve taşlamaları ile de duyurmuştur. Bazı eleştirmenlere göre bu türün Nef'î ve Eşref'ten sonra üçüncü önemli temsilcisi sayılır. 28 Ocak 1953 'de İstanbul'da öldü.

Neyzen Tevfik Kitapları - Eserleri

  • Hiç
  • Azab-ı Mukaddes
  • Mecnun
  • Tercüme-i Halim
  • Ben Güzel Sevmeye Geldim

Neyzen Tevfik Alıntıları - Sözleri

  • Mutluluğu çorba yapıp, Elimize çatal verdiler. Bizi çıkmaz sokağa bırakıp, Yolun açık olsun dediler.. (Tercüme-i Halim)
  • _Ben sana bok demem. Boklar duyar ar eder. Bir zerren düşse boka, onu da mundar eder. Tanrı senin hamurunu, necasetle yoğurmuş. Anan seni sıçar iken, yanlışlıkla doğurmuş. _Ne ceket kaldı, ne metelik cebinde ceketin. Kurtaracağız diye geldiler, içine sıçtılar memleketin. _Öleceğiz bir gün, gömecekler. Birkaç gün övecekler. Sonra kalan malını bölecekler; Hatta memnun kalmayıp üstüne bir de sövecekler. _Ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare Fırına hırsız, memlekete harami. _Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler; kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler. Künyeni almak için, partiye ettim telefon; bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler. _Göbekler perçin olmuş, hava geçmez aradan. Bozulmayacak kız mı var, sen haber ver paradan. _Hayat üç buçukla dört arasındadır; Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın.. _Rakı, şarap içiyorsam sana ne? Yoksa sana bir zararım içerim. İkimiz de gelsek kıldan köprüye. Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim _Neyzen Tevfik bir gün Cami’de Hoca’nın vaazını dinler. Hoca cemaate cennette herkese çok güzel huriler verileceğinden anlatır. Neyzen, Hocaya sorar: – Hocam cennet’te şarap olacak mı? diye. Hoca bu soruya çok sinirlenir başlar neyzeni zındık, kafir, iblis gibi dini motiflerle haşlamaya ve Bre zındık cenneti meyhane mi sandın? Neyzen istifini bozmaz önceki günü hatırlatır: – E Hoca dün cenneti kerhane yaptın. _Sıçtın kancık lütfü'yü istanbul'a vali diye. Bir tüy tak da uçur aleme karşı bokunu. Milletin hışmını teskin edemezsin, teresin götüne soksan eğer partinin altı okunu. (inönü'ye hitaben, lütfü kırdar'ın vali olması nedeniyle yazılmış bir dilekçe.) _Mecnun Yürü bre ehli deve endamını göreyim Sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim Mecnun gibi top muyum bir am için öleyim? Leyla'yı da sikeyim mecnun'u da sikeyim. Bana yar olmayan karının izzetini itibarini sikeyim. Yansın karıların alayı, su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim. Düşmüşüz bir orospunun belasına, Koymadık diye taaa amının ortasına, kader böyle yazmış hatırasına... Ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim! Kerem dağları deler bir amcık uğruna, Aslı gitsin de ona buna vurdura... Bir karı için değer mi hiç bütün bunlara? Her taraf amcık dolu mala iyi vurana. Fuzuli am peşine düştün gurbete Am serindir, am derindir şifa verir millete, Ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz göte, Bu gidişle yarrağımı gidersin cennete. _Neyzen Tevfik (1879 – 1953) Bektaşi dervişi, epilepsi… Osmanlı döneminde istibdata karşı, Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı gelenlere karşı hicvini kullanmış; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır. 7 yaşındayken, Muğlalı Kel Mülâzım Ağa müfrezesinin yakaladığı eşkiyaların halka gösterdiği sırıkların ucundaki kesik başlarını gören Tevfik'in yaşadığı rahatsızlık sara nöbetleri halinde kendini gösterdi. İzmir'in bu yıllarda istibdat yönetimi tarafından sürgün yeri olarak kullanılmasının neticesinde, kovulan aydınların uğrak yeri olan bu mevlevihanede Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Şair Eşref ve Ruhi Baba gibi ünlü kişilerle tanıştı. Şair Eşref aynı zamanda ona hicvi öğretti. Galata ve Yenikapı mevlevihanelerinde geçiren Tevfik Mehmet Âkif Ersoy'la ve onun yardımıyla dönemin seçkin sanatçılarıyla da tanıştı; ___________ _Şeyh Sadi Şirazi_ 1200 _İnsan, ya insan gibi akıllıca söylemeli yahut hayvanlar gibi susmalıdır! _Sessizce bir köşede oturan sağırlarla dilsizler, gevezeden daha üstündür. _Her ormanı boş sanma belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur. _Hastaya şeker vermek günah olur, çünkü ona acı ilaç fayda verecektir. _İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok uzaklaşma donarsın; çok yaklaşma yanarsın! _Kurdun kafasını, halkın koyunlarını paraladıktan sonra değil, önce kesmek gerekir. _Yarasanın gözü gündüz göremiyorsa, güneşin ne günahı var bunda? _Gül dikenle beraber bulunur. Eğer tabiatında yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ayaktan başka bir şey göremezsin. _Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin _Ey başkalarının acısıyla kaygılanmayan, sana insan demek yakışık almaz Çocuklarımızı kuzu gibi büyütmeyelim ki ileride koyun gibi güdülmesinler. _Emrindekileri bağışlamasını bilmeyenler, bir gün bu insanların affına muhtaç olurlar. _İnsanın her nefeste iki defa şükretmesi lazım. Biri nefes aldığı için, diğeri verdiği için. Çünkü verip almamak, alıp vermemek var. _Şarap sarhoşu gece yarısı, sakinin sarhoşu ise mahşer sabahı uyanır. _Girerse hasta öküzün biri otlağa, bulaştırır hastalığı bütün köy öküzlerine. _Söyle mürüvvetsiz eşek arısına, bal vermez madem, sokmasın bir de. _Güzel bir kadın bir mücevher, İyi bir kadın bir hazinedir _Azametli adam kibirlidir çünkü büyüklüğün yumuşaklıkta olduğunu bilmez. ________________________ _Hüseyin Rahmi Gürpınar_ 1864-1944 _Karnı aç olan hiçbir canavar, parçalayacağı ava acımaz. _Ya paralayıp yiyeceksin; ya paralanıp yeneceksin. İşte hayatın bir takım ahlak çiçekleriyle örtülen gizli anlamı! _Başarının anahtarı, ikiyüzlülük ve her kalıba girmektir _2 tür deli vardır. Çılgın bir işe atılıp başarılı olanlar dahi olurken başarısız olanlar tımarhaneye düşer. _Kader, düşkünlerin şikayet seslerini tıkamak için uydurulmuş bir sözdür. _Bir ahmağa akıllısın demek kadar sempatisini kazanmak için kolay bir yol olamaz _Her insan ve toplum, hoşlandıkları yem ile avlanır. Önemli olan böyle oltalara gelmeyecek kadar toplumu eğitebilmektir. _Kadınlar kendilerini fazla seven erkeklere ahmak gözüyle bakarlar _Korkutulamayanlar, çok övmekle kazanılır. _Dedikodu kadınların gıdasıdır. Kadınlar için susmak yorgunluk, söylemek dinlenmektir. _Bir semti asilleştiren oranın taşı toprağı değil insanlarıdır. _Davanı Allah'a havale edip beklemektense, Adalet Bakanlığı'na dilekçe vermekte acele etmek daha uygundur. _Medeniyet henüz insanların hayvanlıklarını değiştirememiş sadece üzerini örtmüş _Kendi nefsine çevresinin hakkını ve canını kurban eden bir yaratık, insan görünümünde bir yaratık olsa da aslında bir canavardı _Sen ki yarının hayali olmaya mahkûm bugünün geçici gerçeğisin. _Gazeteler ahalinin bir iyilik kötülük hatıra defteridir _İnsanlar bir felakete, bir sıkıntıya uğradıkları vakit olanca öfkelerini yakınlarındaki zayıflardan çıkarmak, güçleri erdiği canlıyı o öfke ve hiddetle insafsızca ezmek karakterindedirler. _Yalanın sözle olanı bir ahlak edepsizliği sayılırken, kalemden çıkanı hüner ve medeniyet sayılması yazarlara verilen bir lütuftur Daima cahillikle, tutuculukla, en çirkin duygularla, düşmanlıkla birbirimizi yedik, boğuştuk... _Hepimiz daima aldanıyoruz, fakat fırsat düştükçe aldatıyoruz. Aldanıp da aldatamayanlar.. İşte aç kalan güruh bu zavallılar. _Canım neler yapmak istiyor. Bana deli diyecekler diye korkuyorum. Akıllı olmak ne büyük ahmaklık, ne iç yakan bir sıkıntı. yarabbi! _Aman yarabbi, ihtiyarı, genci hepsi birer türlü kaçık. Benimle onların farkları şu ki ben, deliliğimden şüpheleniyorum, onlar deliliklerini hiç bilmiyorlar. _Kurtların içinde ceylan masumiyetiyle ömür sürülmez. _Toplum için sanat" yapar. Gulyabani romanı. Batı uygarlığının yaşantısını taklit ederken gülünç duruma düşen insanları anlattığı ilk romanı "Şık: alafranga meraklısı bir genç Şöhret Bey. ________________ _Şair Eşref_ 1846-1912 (Neyzen Tevfik'in hocası) _Bir soğan soyuluyor yaşarıyor gözler, bir devlet soyuluyor aldırmıyor öküzler. _Ezilenlerin ahını işiten hükümet bunu musîki sanıyor. _Padişah II. Abdülhamit aleyhindeki hicivlerinin toplandığı ünlü kitabı Deccal kitabı yüzünden, hükümet, şairin memleketindeki mallarına el koydu. Abdulhamide: Besmele gûseyleyen şeytan gibi, Korkuyorsun höt dese bir ecnebi, Padişahım öyle alçaksın ki, İzzet-i nefsin Arap İzzet gibi_Esref Mısır'dayken Abdülhamid'in ağır hasta oldugu söylentisi yaygınlaşır. Dostları Eşref'e:" Şeytan, Abdülhamid'den elini çekiyor. Sen de bu adamla uğraşmaktan vazgeç" derler. Esref ise: Toprak altında da olsan bulurum. Erişir burnuna birkaç tekmem Can verip kurtulurum zannetme Şeytan elini çekse de ben elimi çekmem _Eşref'e sordular: "Neden o zehirli taşlamalarında çoğu kez isim kullanmıyorsun? Kimin için yazıldıkları belli değil?" Eşref: " Neden olacak, bütün alçaklara uygulanıp, numarasız gözlük gibi kullanılsın diye." der. _(Eşek fıkra - Tuvalet fıkra) _Neyzene: Kimseler Hafiz'a (Neyzen) alni yere gelmis diyemez, Dogdugundan beri kiç dönmedi Seytan'a bile! Çok cevâmide, mescidde dolasti amma, Koymadi alnini hiç secde-î Rahmâna bile! Haciyatmaz gibidir sanki köpek oglu köpek Ayaküstünde kalir düşse de. ____________________ _Hayyam_ _Uyan! Uyumak için önümüzde sonsuzluk var. Girme şu alçakların hizmetine. Konma sinek gibi pislik üstüne. İki günde bir somun ye, ne olur! Yüreğinin kanını iç de boyun eğme! Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? Kimselerin kulu kölesi değil misin? Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır, Yüzünden aldatmaca, sahtekârlık yayılır. Şarap içmiyor diye, kasılıp gezer ama; Yedikleri yanında şarap meze sayılır! İçin temiz olmadıksan sonra Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tespih, post, seccade güzel; Ama Tanrı kanar mı bunlara? Felek ne cömert, aşağılık insanlara! Han hamam, dolap değirmen, hep onlara. Kendini satmayan adama ekmek yok: Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya! Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama; Senden benden başka düşünen yok, arama! Vaz geç ötelerden, yorma kendini: O var sandığın şey yok mu, o yok arama! Kim görmüş o cenneti, cehennemi? Kim gitmiş de getirmiş haberini? Kimselerin bilmediği bir dünya Özlenmeye, korkulmaya değer mi? Gökte bir öküz varmış, adı Pervin; Bir öküz de altındaymış yerin. Sen asıl iki öküz arasında Tepişmesine bak şu eşeklerin Camiye gittim ama Allah bilir niye Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye. Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden O eskidi gittim yenisini yürütmeye. Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim; Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler, Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim Sevgili, bir başka güzelsin bugün; Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün. Güzeller bayram günleri süslenir: Seninse bayramları süsler yüzün. İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili. Duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli!. Ovada her kızıl lalenin teni Bir padişahın kanıyla beslendi. Yerden biten şu mor menekşe yok mu? Bir güzelin yanağındaki bendi. Gül yanaklı sevgiliyi saramaz insan Yüreğine diken batmadan, vurulmadan. Kim bir güzelin saçına dokunabilmiş Tarak gibi diş diş, didik didik olmadan? Gerçeği bilemeyiz madem, ne yapsak boş; Ömür boyu kuşku içinde kalmak mı hoş? Aklın varsa kadehi bırakma elden Bu karanlıkta ha ayık olmuşsun, ha sarhoş. Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde. Senden ayığız bu sarhoş halimizde. Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı. İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde? Var mı dünyada günah işlemeyen söyle. Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle Bana kötü deyip kötülük edeceksen Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle. Ben ne camiye yararım, ne havraya. Bir başka hamur benimki, başka maya. Yoksul gâvur, çirkin orospu gibiyim: Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya! _Üzülme; eşek eşeği beğenir; hayır var sana "kötü" demelerinde. _Gerçek olan, yaşanandır. Dünyanın ötesinde ikinci bir dünya yoktur. En şaşmaz ölçü, iman degil, akıl ve sagduyudur. İnsan, aklıyla vardır. Gerçeğe ancak akıl yolu ile varılabilir. _Hayyam'ın şiirinde çagının haksızlıkları, madrabazlıkları ve saçmalıkları ince, alaycı, igneleyici bir dille yerilir. _Aşk, sevinç, hayatın tadını çıkarma vazgeçilmez şeylerdir; insan hayatının ana dokusu bunlarla örülüdür. _İncileri sakladı binlerce. Renk renk düşünceler. _Bir kerpiçim de olsa, satar yine şarap içerim. _Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden, ne dine, edebe aykırı gitmemizden, bir an geçmek istiyoruz kendimizden, içip içip sarhoş olmamız bu yüzden. _Gün doğarken sabah horozları niçin acı acı bağrışırlar, bilir misin? Tan yerini gösterip derler ki sana: bir geçen geçti gidiyor; sen neredesin? _Dünyada akla değer veren yok madem, aklı az olanın parası çok madem, getir şu şarabı, alsın aklımızı, belki böyle beğenir bizi el âlem! _Eğer her şeyini kaybetmişsen ve cebinde bir ekmek alacak kadar paran kalmışsa, git kendine bir demet menekşe al ve ruhunu besle. Bence bu çok anlamlıdır ve kişinin öncelikle ruhunu beslemesi lazım. _Gören göze güzel, çirkin hepsi bir; âşıklara cennet, cehennem, hepsi bir; ermiş ha çul giymiş, ha atlas; yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir. _Cennette huriler varmış, kara gözlü; içkinin de oradaymış en güzeli. Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz: bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili. _Ben hangi şarapla sarhoş olursam olurum; ateşe, puta, neye taparsam taparım; herkes bir türlü görmek istiyor beni. Ben kendimi ne türlü yaparsam yaparım.. _Cehennemi gerçekten bilmek mi istersin? Dünyada cehennem, ehil olmayanla konuşmandır. _Ben haram ile helali karıştırmam… Dost ile içilen ‘rakı’ helaldir, ‘puşt’ ile içilen su bile haram Sevdiğini mertçe seven kişi, pervane gibi özler ateşi. Sevip de yanmaktan korkanın masal anlatmaktır bütün işi. _Ömer Hayyam (1048 - 1131), İranlı şâir, filozof, matematikçi, astronom, Bâtınî _Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır. çok iyi bir matematikçiydi. Üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı bir eserinde bilinmeyen rakamın yerine Arapçada "şey" anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır. Daha sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken İspanyolcaya "Xay" olarak geçmiştir. Bu kelime ilk harfine indirgenerek bilinmeyen rakamın simgesi "x" olarak kullanılmaya başlamıştır._ Akıl yürütürken ne içinde yaşadığı toplumun ne de daha öncesi zamanlarda yaşamış toplumların kabul ettiği hiçbir kurala bağlı kalmamış, kendinden önce yaşayanların insan aklına koymuş olduğu sınırları kabullenmemiş, bir anlamda dünyayı, insanı, var oluşu kendi aklıyla baştan tanımlamış; bu nedenle de çağını aşarak "evrenselliğe" ulaşmıştır. _ Celali Takvimi'ni hazırlamıştır. _________________ _Ahmet Mithat efendi (1844-1912) _İnsanın yüzü, yüreğinin aynasıdır _Özgürlüğün birinci şartı, kendi ekmeğini kendi kazanmaktır. _Hayat işte, gün gelir başını vuracak taş da bulamazsın _Bir kişinin ailesini bilirsek davranış ve tavırlarını daha kolay anlayabiliriz. _Gözlerimin ışığının bu kadar parlak olmasının sebebi, senin yüzünün parlaklığının bana yansımasıdır.' _Halk öykücülüğünden Batı tarzı öykü ve romancılığına geçiş olarak kabul edilebilir. ___________________ _Jim Rohn_ Motivasyon koçu. Abd _Ne kadar süre denemelisiniz? Olana kadar! _Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkanınız yoktur. " İnsan, birlikte en çok zaman geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır. _Hayalleri olmayan insanlar, hayalleri olan insanlar için yaşarlar. _Eğer aptal bir insanı motive ederseniz, motive olmuş bir aptal elde edersiniz. _______________________ Sessiz gemi Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu. Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden. Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden. Y.K.Beyatlı ____________________ Merdiven Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak Sular sarardı yüzün perde perde solmakta Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta A.Haşim __________________ _Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi. Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten. Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği. İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne. Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa...Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır. Kopmaz kökler salmaktır oraya. Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını. Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin. Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara. Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin. İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine. Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına. İnsan balıklama dalmalı içine hayatın. Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına. Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar. Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın. Değişmemelisin hiçbir seyle bir bardak su içmenin mutluluğunu. Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle. Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı. Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına. Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı. Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana. Ataol Behramoğlu _____________________________ _Diyen diyene Biri denizciyim dedi denize gitti. Biri havacıyım dedi havaya gitti. Biri karacıyım dedi karaya gitti. Biri güçlüyüm dedi, herkesin gücüne gitti. Biri ben hastayım dedi doktorun hoşuna gitti. Biri ben güzelim dedi güme gitti. Biri dedi ben pazarcıyım pazara gitti. Şairim dedi yazarın biri. Ben de yazarım dedi şairin biri. Ben deliyim dedi akıllının biri. Biri ben çok akıllıyım dedi. Ve diye-diye delirdi. Özdemir Asaf _______________________ Her şey sende gizli Yerin seni çektiği kadar ağırsın. Kanatların çırpındığı kadar hafif. Kalbinin attığı kadar canlısın. Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç. Sevdiklerin kadar iyisin. Nefret ettiklerin kadar kötü. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, karşındakinin gördüğüdür rengin. Yaşadıklarını kâr sayma, yaşadığın kadar yakınsın sonuna, ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün. Gülebildiğin kadar mutlusun. Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin. Sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın. Bir gün yalan söyleyeceksen eğer; Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın. Unutma, yağmurun yağdığı kadar ıslaksın, Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak, Bunu hatırladığın kadar yaşarsın. Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun. Çiçek sulandığı kadar güzeldir. Kuşlar ötebildiği kadar sevimli. Bebek ağladığı kadar bebektir ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin. Bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin. Can Yücel _______________________________ (Mecnun)
  • Dinleyen her zerreye bin bir hitâbım var benim, Kâinât isminde hiçden bir kitâbım var benim! Ya hitâbımdan okursun, yâ kitabımdan beni, Yazdığım efsânede on altı bâbım var benim! (Tercüme-i Halim)
  • Kendini bilmemek imiş irfan. (Azab-ı Mukaddes)
  • Daha hâlâ beni ben anlamadım. (Azab-ı Mukaddes)
  • Her ne yap yap becerip izzeti nefsinle geçin, Kimseden bekleme yardım, iki el bir baş için... Zalim idbâra düşerken dinden istimdât eder . (Azab-ı Mukaddes)
  • "Mutluluğu çorba yapıp, Elimize çatal verdiler. Bizi çıkmaz sokağa bırakıp, Yolun açık olsun dediler." (Tercüme-i Halim)
  • Atatürk’ün beşere sunduğu peymanı budur: Atatürk’e inananlar er olur, sulhu korur! (Azab-ı Mukaddes)
  • Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe, Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre, Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre! Marifet mahkemesinde verilen hükme göre, Cennet iflas eder, efsane-i Adem de geçer... (Azab-ı Mukaddes)
  • Dünya dönüyor, ben de dönüyorum, Allah ahengimizi bozmasın. (Tercüme-i Halim)
  • Hayat üçbuçukla dört arasındadır... Ya üçbuçuk atarsın, ya da dört dörtlük yaşarsın. (Mecnun)
  • Sermedi bir iştialin şule fanisiyim. Türk`e ait ülkenin feryadı ruhanisiyim. Aldığım kafi bana Gazi ekberden nasip. Gölgesinde mabedi vicdanımın banisiyim.. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e.. (Tercüme-i Halim)
  • Ulu Tanrım ölü müsün, diri mi? İsa gibi yoksa üçün biri mi? (Azab-ı Mukaddes)
  • Atatürk 'ün beşere sunduğu peymânı budur :Atatürk 'e inananlar er olur ,sulhu korur!! (Azab-ı Mukaddes)
  • Sermedi bir iştialin şule fanisiyim. Türk`e ait ülkenin feryadı ruhanisiyim. Aldığım kafi bana Gazi ekberden nasip. Gölgesinde mabedi vicdanımın banisiyim.. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e.. (Tercüme-i Halim)
  • Bazı insanları sebepsiz seversin. Bazılarına bin sebep arar, yine sevemezsin. (Mecnun)
  • Mutluluğu çorba yapıp, Elimize çatal verdiler. Bizi çıkmaz sokağa bırakıp, Yolun açık olsun dedi ibneler.. (Ben Güzel Sevmeye Geldim)
  • Yürü bre ehli deve endamını göreyim.. (Mecnun)
  • Bakırköy Akıl Hastanesi’nin 21 no’lu koğuşu ona ayrılır. İstediği zaman gelir, yatar, dinlenir. (Hiç)
  • Kendi yurdunda, evinde kaç asır kaldın garib, Başına oldu musallat bin heyulâ-yı acib, Medrese, tekke, mekâtib, hepsi de millet firib, Aldığın kâfi sana Gazi-i Ekber'den nasib, Kalma esrar-ı hüdaya bir zaman bîgâne Türk! (Azab-ı Mukaddes)