Ömer Ayhan kimdir? Ömer Ayhan kitapları ve sözleri
Türk öykü ve roman yazarı Ömer Ayhan hayatı araştırılıyor. Peki Ömer Ayhan kimdir? Ömer Ayhan aslen nerelidir? Ömer Ayhan ne zaman, nerede doğdu? Ömer Ayhan hayatta mı? İşte Ömer Ayhan hayatı...
Türk öykü ve roman yazarı Ömer Ayhan edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Ömer Ayhan hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Ömer Ayhan hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Ömer Ayhan hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1967
Doğum Yeri:
Ömer Ayhan kimdir?
1967 Almanya doğumlu. Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Nefesli Çalgılar Bölümü’nde klasik Batı müziği, İngiltere’de elektronik müzik eğitimi aldı. Bugüne kadar yayımlanan kitapları:Siyah Beyaz Bir Öykü (2001, Oğlak/Doğan Kitap), Suspiria (2004, Doğan Kitap), Öldüren Şehir (2008, Notos), Bir Karış İstanbul (2011, YKY).
Ömer Ayhan Kitapları - Eserleri
- Şehrazat
- Siyah Beyaz Bir Öykü
- Öldüren Şehir
- Bir Karış İstanbul
- Suspiria
Ömer Ayhan Alıntıları - Sözleri
- "Birlikte gittiğiniz yerleri ben de göreyim, arkadaşım nerelerde oturmuş, gözleri hangi ufka dalıp gitmiş." Kırmadı beni, bir cumartesi günü Emirgan'da takıldıkları açık hava kahvesinde oturduk. (Şehrazat)
- Öfkesi burun deliklerinden püsküren bir volkandan geldim buraya: İstanbul hep gergin, İstanbul'un güzelliği bile korkunç. Doğup büyüdüğüm yer ama oraya ait değilim. Adanızı zaman içinde sevmeyi öğrenebilseydim, olabilir mi dersiniz ?Birbirimizi kurtarabilir miyiz? Titrek ışıklarımız aydınlatsa ruhlarımızı. Geldiğimiz şehirde sis dağıldı mı ilkin heybetli inşaat iskeleleri çarpıyor göze. Orada hayaletlere yer yok. (Bir Karış İstanbul)
- Şu batasıca "canım" hangi arada bağlamından kopup fırlamışsa riyakârca vurgusuyla şarjöre sürülmüş mermiden farksız. (Şehrazat)
- Orhan kendinde değildi, kafasını böyle alengirli işlere gömmüş, etrafta neler olup bitiyor baktığı yoktu. Ama çocuğun her bir şeyi değişikti. Mesela olgun kadınlara merakı. Yoksa bu İlknur ilahe cinsindendir. Daha fazla dayanamayacağım, kibarlığı böyle cart kaba kağıt diyerek kesip atıyorum, İlknur tam harareti ölçülecek kızdır. Secde etmeye saçlarından başlamak lâzım, dalga dalga inen upuzun koyu sarı saçlar. Bir gün dayanamadım, saçların yumuşak mı İlknur diye soruverdim. Yumuşak olduğu besbelli de soru ortaya atıldı ya bunu tasdik ettirmezse rahat etmeyecek. Önce uçlarından tuttu, yumuşaklar herhalde, tut madem dedi bütün saflığıyla. Tabii ki yumuşacıktı. Hani böyle sık tüylü kediler olur, Allah'ın biz fanilere en kral ve güzide armağanı. Okşamaya davranınca parmaklar tüy yumağının içine gömülüp kalır. Tatlı bir ürperti adamın iliğine işler. İşte öyle bir şey. Gözleri bildiğimiz kahverengi ama ne fark eder allasen. Türkân Şoray gibi dişiliğinin farkında olmayan bir dişi tahayyül edin. Karaman'ın koyunu gibi masum masum bakar. Bacak bacak üstüne atışında bir çapanoğlu yoktur. Yine de beş saniye gözünü kırpmadan bakan ânında yanar tutuşur. Kıza bir bakan, yetmez üç defa daha bakakalır. Böyle cennetten düşme. Bizimki gitti kaç yaşında kadın için bıraktı kızcağızı. Ben dedim anasızlıktan, psikolojik etkenler diye bir başlarsam dur durak bilmem. Kadınlar biz erkeklerden daha anlaşılmaz. Bütün numaraları bu. Onlarla olmuyor, onlarsız hiç olmuyor. Peki bizim için bir çıkış var mı? (Şehrazat)
- Bizim en büyük açmazımız nedir bilir misiniz, biz geleceği okuyamayan bir milletiz. Kafaları her türlü üçkâğıda çalışan mebuslarımız var, kendini cidden sokaktaki insandan farklı zanneden ruhen ortalama bir sürü mahallî sanatçımız var ama kâhinlerimiz yok. Mesela sinema sektöründen bir Allah'ın kulu, haydi geçtim, videoyu, DVD'yi, Yeşilçam patlamasından birkaç sene sonra evlerimizi istilâ eden televizyonu bile öngöremedi ve bırakın sanatı, para için bile filmlerine sahip çıkamadı. (Şehrazat)
- "İnsanın en baskın özelliği budur. İnsan patolojiktir. Arızasız insan yoktur. Az ya da çok, hepimiz hastayız. Hepimiz!" (Şehrazat)
- Yaşamla bir alıp veremediğim yok. Bir alışverişim, bir hesabım yok.. Bütün istediğim bir tutam serap. Siyah beyaz da olsa. (Siyah Beyaz Bir Öykü)
- Diyorum ki, bu işin deneyimle ilgisi yok. Bakın edebiyat tarihimize, en iyi eserini ilk kitabıyla veren yazarlar sürüsüne bereket! Lautreamont yirmi iki yaşında Maldoror'un Şarkıları'nı yazmış, iki sene sonra da ölmüş. Soruyorum şimdi, bizde ve dünyada o düzeyi tutturmuştur kaç şair vardır? (Bir Karış İstanbul)
- Oyalanmayınca beynimin cinleri konuşuyor (Bir Karış İstanbul)
- Uzun uzun anlattım arkadaşlara, fakirin ekmeğinden kesilenin boyuna zenginin kesesine gitmesi meşrebimize aykırıdır. Böyle gitmez. (Bir Karış İstanbul)
- Vaatler ve taahhütler, Asaf Onur'un dilinde nicedir hazır kıta. (Şehrazat)
- Boş yolda kırmızı ışığa gereken saygıyı gösteriyor sürücü. ( K.Amerika'da ) (Bir Karış İstanbul)
- İnsanlar yaşlandıkça merak böceğine dönüşüyor. (Bir Karış İstanbul)
- Yalnız yaşayan birinin ardında bıraktığı ev nasıl oluyor bilir misiniz? Bir ölü kadar sessiz. (Şehrazat)
- Asaf Onur, eski Türk filmlerinden aparttığı argo deyimleri döke saça, kurduğu cümleleri baltalamayı iş edinmiş kendine. (Şehrazat)
- İnsanoğlu, Tanrı'nın beceriksizliği. Yağmalarla yoğrulmuş kanla yazılı bir tarih. (Siyah Beyaz Bir Öykü)
- "Başkalarına kara çalmak dünyanın en kolay işi. Kaşının üstünde gözün var dersin olur biter.Kendimizi yıkmalıydık ki, ortalıkta 'ben', 'ben' ve sadece 'ben' diye gezilenenler afallasın. İşin kötüsü bu hastalık gençlere de bulaştı. Bakıyorum da adı bende kalsın filan hanımefendinin kitabı çıkmadan önce hakkında bir yazı çıkıyor. Yahu daha kitap matbaada çıkmamış ! Ve ne hikmetse bu yazılar hep övgü dolu oluyor.. Şöyle güzel kurgu, böyle usta işi. Sizin anlayacağınız edebiyatımızda -benzetmeyi mazur görün-, plase yazılardan geçilmiyor. İyi güzel de şıracının bozacıya şahitlik etmesinde siz soylu bir yan görüyor musunuz? Sonra bir bakıyorsunuz o ayki bütün kitap eklerinde, muhafaza cenahındakiler de dahil buna, aynı yazarla yapılmış söyleşiler. Demiyorlar ki bu ülkede tonla roman yazılıyor, bir dolu öykü, deneme,inceleme. Acaba başkalarının hakkını gasp mı ediyorum. Bir iki ekte görünmeseniz de aynı cümlelerinizle, başka neler çıkmış, başkaları kendi kitapları için ne demek ister, bir öğrensek. Yazar egosu denen şey edebiyatın önüne geçti. Deniliyor ki batıda da böyle. Amerika'da adamı başını kaldırsa elektrikli sandalye oturtuyorlar. bizde mi böyle yapalım. İyi şeyleri al, kötü şeyleri dışarıda bırak. Tanzimat züppeliği bir illettir ki bizde kökü kesilemedi bir türlü" (Bir Karış İstanbul)
- Dünyası kararmış kadınlardan ne demeye sevecenlik bekliyoruz, manyak mıyız neyiz? (Şehrazat)
- Duygularını, iç fırtınalarını paylaşmayan iki kişi birbiriyle dost olur mu? (Şehrazat)
- Gökyüzü yıldızlara boğulduğunda bir neden bulamamıştım hala, imgeleminizdeki peyzajda, o tuhaf adamı oynamaya. (Bir Karış İstanbul)