Rıza Zelyut kimdir? Rıza Zelyut kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Türk Gazeteci, Araştırmacı Yazar Rıza Zelyut hayatı araştırılıyor. Peki Rıza Zelyut kimdir? Rıza Zelyut aslen nerelidir? Rıza Zelyut ne zaman, nerede doğdu? Rıza Zelyut hayatta mı? İşte Rıza Zelyut hayatı...

Türk Gazeteci, Araştırmacı Yazar Rıza Zelyut edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Rıza Zelyut hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Rıza Zelyut hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Rıza Zelyut hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1948

Doğum Yeri: Ormancık, Tokat, Türkiye

Rıza Zelyut kimdir?

Rıza Zelyut (d. 1948, Ormancık, Niksar [eski ismi Şadoğlu]), Türk gazeteci, araştırmacı yazar.

Alevi kökenlidir. 1980 öncesi Türkiye'nin öğretmen örgütü olan Töb-Der örgütlenmesinde aktif rol aldı, yöneticilik yaptı. Tokat, Niksar, Kızıldere Nahiyesi'nde 30 Mart 1972 yılında gerçekleştirilen Kızıldere Katliamı'nın destanını yazdığı ilk kitabı "Sonsuz Yarım Gün" 1980 sonrası Cunta yönetimi tarafından yakıldı ve Zelyut tutuklandı. Cezaevinden çıktıktan sonra Hürriyet Gazetesi'nde gazeteciliğe başladı. Halen Güneş Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapmaktadır. Türk gazeteci-araştırmacı-yazar.

Rıza Zelyut Kitapları - Eserleri

  • Osmanlı'da Oğlancılık
  • Dersim İsyanları - Seyit Rıza Gerçeği
  • Türk Aleviliği
  • Türk Kimliği
  • Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye
  • Osmanlı'da İdam Edilen Alimler
  • Öz Kaynaklarına Göre Alevilik
  • Esirciler Hanı
  • Sultanlar ve Cellatlar
  • Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli
  • Din ve Siyaset
  • Alevi - Bektaşilerde Mizah
  • Osmanlı'da Karşı Düşünce ve İdam Edilenler
  • Seçkinler Kitabı
  • İstiklal Mahkemeleri Meclis Tutanakları
  • Halk Şiirinde Gerçeklik
  • Aleviler Ne Yapmalı
  • Halk Şiirinde Başkaldırı
  • Kirlenme

Rıza Zelyut Alıntıları - Sözleri

  • Siyaset, bu durumda devlet yönetimini ele geçirme ve bu yönetimi, belli ekonomik grupların çıkarlarını koruma, sürdürme ve meşrulaştırma hedeflerini kapsar. Bu yüzden devletin her etkinliği, eylemi siyasaldır. Hükümetler eliyle gerçekleştirilen bu eylemler tüm toplumu kaplıyor gibi görünmesine karşılık, özünde belli ekonomik grupların çıkarlarına daha uygundur. Işte belli ekonomik grupların (simdiye kadar zenginlerin) çikarına uyan politikayı, tüm toplumun çıkarınaymis gibi gösterme becerisine de politika sanatı adı verilmiştir. Devletin ortaya çıkışı, insan kalabalığının belli bir farklılaşmaya uğramasıyla eşanlamlıdır. Bu farklılaşmada, ekonomik zenginliğin belli bir grup tarafından ele geçirilme mücadelesi belirleyici olmuştur. Böylece zenginliğe elkoyan kesimler, toplumu kendi çıkarlarına uygun biçimde yönetebilmek için düşünce üretmişler, eylemlerle bu düşünceleri hayata geçirmişlerdir. Politikanın teorik yönü, sonuca pratikle gitmiştir. Teorinin pratiğe dönüştürülmesinde politika yasaları, adalet sistemi, asker ve polis gücü kullanılmıştır. Bu egemenliğin ideolojik yönden pekiştirilmesi için de eğitim sistemi ve din, politikanın emrinde kullanılmıştır. (Din ve Siyaset)
  • Yüzlerce genç kadının erkeksiz biçimde iç içe ve koyun koyuna yat­tıkları haremde elbette ki cinsel arzular kaçak yollardan karşılanmaya çalışılmıştır. Bu yüzden de Harem'deki cariyeler ve öbür hizmetçi ka­dınlar (kalfalar) zıbık denilen yapay erkek organı da kullanmak dahil her yolu denemişlerdir. Bunlar arasında ortaya çıkan seviciliğin şid­detle cezalandırıldığı biliniyor. Ayaklarına taş bağlanıp denize atıla­rak boğulan binlerce adsız cariyeden rahatlıkla söz edilebilir. (Osmanlı'da Oğlancılık)
  • Sosyolojinin gösterdiği bir gerçek vardır: Dinler gelişip kurumsallaştıktan sonra egemen kesim bu kez o dini kuşatır, teslim olur ve kullanmaya başlar. Başlangıçta alt katmanların direniş ideolojisi olan bu din, bundan sonra üst tabakaların baskı ve yönlendirme aracı haline gelir. İnsanlar kutsal olanla korkutularak çelik cendereye alınırlar. (Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye)
  • Bu işler bizi aşar oğul. Dikkatli olmalı. Ne derler: Bu Âl-i Osman'da oyun bitmez. Bunlar katı intikamcıdırlar. Birbirlerini boğdururlar da başkası onlara laf edince ifrit kesilirler. Kul kısmına durup seyretmek düşer. (Sultanlar ve Cellatlar)
  • "İnsanı alınır satılır mal haline getiren sistem, köleyle birlikte kadını da aşağılara iterken, köleci soylular sınıfını da eşcin­selliğe mahkûm etmiştir. Köleci toplumsal sistem, erkekler­den oluşan köleci sınıfı kendi arasında ve köleleriyle cinsel ilişkiye hapsetmiştir. Sistemin ideologları ise bu hayatı meş­rulaştırmışlar, kurumlarına hizmet etmişlerdir. Cinsel tercih özgürlüğünden eski Roma'da kölelerin paylarına düşen de unutulmamalıdır. Köle, çocukluk yıllarından itibaren efendi­sinin aynı zamanda cinsel kölesidir." (Osmanlı'da Oğlancılık)
  • "Benim meselem bir Kürtçülük icat etmek değildir. Benim ana tarafım Türk. Benim anam Türk'ten çok, Türkmene benzer. Dikkatli bir değerlendirmed bunu anlar. Ama ben şunu tesbit ettim ki; ben çocuk yaşta diyordum; "Keşke Türk filan doğsaydım. Anam-babam Kürt değil de Türk olsaydı diyordum kendi kendime. Böyle anılarımı hatırlıyorum." - Öcalan (Türk Aleviliği)
  • Hun dili Türkçe olduğu için Hunlar da Türk'tür. Çünkü, geçmişte; bir kabilenin. veya benzer kabileler birliğinin milli kimliğini gösteren en büyük kanıt, onun dili olmuştur. Tarih sahnesine doğuda Türk kimliğiyle çıkan ilk büyük oluşum ve devlet de Hun oluşumu/ Hun devletidir. (Türk Kimliği)
  • Aşk olsun: Selamlaşma sözüdür. Her işte aşk gerektir, diye ilk temenni olarak bu söylenir. Karşılığı: Aşkın cemal olsundur. Buna Cemalin nur olsun denince, diğeri, nur üstüne nur olsun der. Aleviler, selama karşılık Eyvallah da derler (Türk Aleviliği)
  • 17. yüzyılın İstanbul'undaki kadını anlatan Jean de Thevenot şöyle diyor: "Türkler kadınların cennete gideceğine inanmazlar ve onları akıllı hayvanlar olarak kabul ederler; onları bir atta olduğu gibi sadece hizmetlerine alırlar; fakat birçok kadına da sahip­tirler ve çok zaman sekste kullanırlar; böylece terk edilmiş olduklarını gören bu zavallı kadınlar kocalarından alamadık­larına sahip olmak için gayret ederler." (Osmanlı'da Oğlancılık)
  • Bu örnekler de göstermektedir ki Osmanlı düşünce sistemi içinde yeni fikirler savunmak mümkün ol(a)mamıştır. Yeni fikirleri bırakıniz, eskiden İslam dünyasında tartışılan, hakkında pek çok kitap ya- zılan konular bile kâfirlik nedeni sayılmış ve bu İslamcı düşünceler çağdaş bilginlerin yok edilmesi için araç haline getirilmiştir. Halkın bilincinin çarpıtılması ve Osmanlı sömürü sisteminin yasallaştırılması için İslam dini bir hurafe yığını gibi takdim edilmiş, kitleler uyutulmuştur. Batı dünyasının teleskobu yaparak uzayı gözlemeye başladığı bir süreçte, maddenin hareket kanunlarının araştıldığı ve akılcı bilimin yavaş yavaş öne çıktığı bir dönemde, Osmanlı ülkesinin neyle uğraştığını iki örnek açıklamaya yetecektir. Bilindiği gibi 1530'larda Kopernik, gökcisimlerinin merkezinin Dünya değil Güneş olduğunu ileri sürmüştü. Kepler ise 1609-1619 yılları arasında bu teoriyi ispatlamış, Dünyanın ve gezegenlerin Güneşin çevresinde daire biçiminde değil, elips biçiminde bir yörünge çizerek döndüklerini hesaplamıştı. 1642 yılında ölen Galileo ise maddenin hareket yasalarını deneylerle ortaya koymuş ve bunu matematik prensipleriyle de açıklamışti. Kiliseyle sert çatışmalara girmişse de sivil yönetimler bu bilgini ve diğer bilginleri korumuşlar, böylece bilimsel bilgi Batı'da hızla yükselmiş ve bugünkü sonuç ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti'nde kendilerini bilgin diye tanımlayan ulema (âlimler) ise tamamen bir menfaat çekişmesinin aracıydı. Bunlar gerek maddi gerekse manevi (siyasal-yönetsel) ayrıcalıklar elde edebilmek için, kendilerini dinin tam koruyucusu gibi gösteriyor ve akla karşı mücadele ediyorlardı. Batı'da maddenin kanunları araştırılır ve uzayın sırrı çözülmeye çalışılırken aynı dönemde Osmanlı sistemi aklı, bilimi, gözlemi yok etmek peşindeydi. Beyoğlu tepesine gökbilimci Takiyuddin tarafın- dan kurulan rasathane, din adına yaratilan fanatizm sonucunda 1580 yılında top ateşiyle yıkılmıştı. Saray, cinci ve büyücü bir cahilin elinde oyuncak olmuştu. Safranbolu'dan gelme Hüseyin Efendi adlı muskacı ve üfürükçü adam; muskaları, falları ve remilleriyle Padişah İbrahim'i istediği gibi yönlendiriyordu. Duası ve nefesiyle Sultan Ibrahim'in cinsel organına hizmet eden's Cinci Hüseyin Efendi, bu ilahi gücünü dinden aldığını ima ediyor ve muskalarla padişahı avcunun içinde tutuyordu. (Din ve Siyaset)
  • Zen­ginler ve yöneticiler, saray ve konaklarını ikiye böldüler. Bir bölü­müne haremlik dediler. Yasak bölge anlamına gelen haremlik, ka­dının kapatıldığı özel bir hapishaneden başka şey değildir. Kadının buradan dışarı çıkması, çarşıya gitmesi, bir dükkâna girmesi hemen hemen imkânsızdı. O kadın, zorunlu durumlarda dışarı çıktığında bırakın yüzünü, elini bile başka erkeğe gösteremezdi. Evdeki tek er­keğin zevkine hizmet etmek üzere hareme dört nikâhlı eş ile onlarca hatta yüzlerce cariye (köle kadın) doldurulmaktaydı. Kadının asla cinsel bir talebi olamazdı. Haremin efendisi olan tek erkek, istedi­ği kadını tercih eder; ilişkisinde de sadece kendisini tatmin edecek işleri yapar; kadının cinsel arzuları hiç önemsenmezdi. Haremlik bölüm, gündelik hayattan kopartılan kadınların cehennemiydi. (Osmanlı'da Oğlancılık)
  • Bu isyan hareketlerinin devamında Horasanlı Eba Müslim, Ehli Beyt'in intikamını almak için İranlılar ve Türklerle ayaklanmış, 750 yılında Emevi Devleti'ni yıkmıştır. (Türk Aleviliği)
  • Türk milleti, eğer kendi tarihini öğrenirse, tarihte başardıklarını yeniden yapma duygusuyla şu anki kuşatmayı yırtıp atacaktır. Cihan hakimiyeti duygusuyla var olup büyüyen bir milletin bugün böyle küçültülüp, büzüştürülüp aşağılık kompleksine sokulmasının sebebi, kendi tarihinden kasıtlı olarak uzaklaştırılmasıdır. (Türk Kimliği)
  • Belgeler ortaya koymaktadır ki oğlancılığın en açık biçimde yü­rütüldüğü mekân, hamamlardır. Buralarda tellak olarak çalıştırılan oğlanların büyük ölçüde cinsel nesne olarak kullanıldıkları ve ağır biçimde sömürüldükleri anlaşılıyor. Bu konuyu en açık biçimde gösteren eserlerden birisi de Dellakname-i Dilküşa (Gönül Açan Tel­laklar) adlı yazma eserdir. (Osmanlı'da Oğlancılık)
  • Birisi masa üstüne çıkmış, Sultan Selim aleyhinde atıp tutmuştu: “Ümmet-i Muhammed! Bilin ve emin olun ki biz bu yola ne mal ne mevki için çıktık. Bozulan devlet çarkını onaracağız. Devlet-i Âliyye’yi soyup soğana çevirenlerden hesap soracağız. Memlekete gâvur âdeti getirenlere günlerini göstereceğiz!” (Sultanlar ve Cellatlar)
  • İslam dünyasında Müslüman olmayan kadınların köleleştiri­lerek cariye haline getirilmesinin kaynağı Kuranı Kerim'e dayan­dırılmıştır. Böylece, kadınların ölçüsüz biçimde kullanılmasının Allah'ın takdiri olduğu görüşü yaygınlaştırılmış ve yüzyıllarca bu görüş İslam coğrafyasında egemenliğini sürdürmüştür. (Osmanlı'da Oğlancılık)
  • Türk ve Fars halkları birleşerek Arap muhalefeti ile ciddi bir güç oluşturdular ve 750 yılında Emevi Devleti'ni bu güçler yıktılar. (Türk Aleviliği)
  • İki siyasal dinci müttefik (Fethullahçılar ve Müslüman Kardeşçi AKP'liler) arasında çıkan bu çatışma, hiç kuşkusuzki laiklik karşıtı büyük cephenin parçalanması anlamına geldiğinden çağdaş Türkiye yanlıları için ferahlatıcı olmuştur. Lakin ABD, Fethullahçı kanada yeni bir destek yaratmıştır. Türkiye'de yayılan dinci tehlikenin, 2010'dan sonra başka bir kanal daha açılarak büyütüldüğünü gözlemek mümkün oldu. ABD planlarında yer alan "ılımlı İslamı" savunan iktidarlara (Türkiye'de 2003'te AKP) eski laik partilerin eklenmesi devreye sokuldu. Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi bu amaçla çökertildi ve tabanı AKP'ye kaydırıldı. Sonra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bu sürece eklendi. ABD'nin bölgedeki çıkarlarına hizmet eden AKP'ye karşı en sert muhalefeti CHP yürütüyordu. Bu parti antiemperyalist olarak kurulmuş olduğundan Amerika'ya karşı konumlanmıştı. Üstüne üstlük Islama karşı ve laiklikten yanaydı. Ve ulusalcıydı. Yani toplum din veya etnik kanallardan ayrılmasına karşı çıkıyordu. Akılcı ve deneyci eğitim istediğinden ilımlı İslamın savunduğu dinci (nakilci) eğitime de karsıydı. Kitlelerin sürüleştirilmesini değil bireyselleştirilmesi savunuyordu. Bütün bu değerler ABD'nin ve AB'nin Ortadoğu'da ki akarlanna zarar vermekteydi. Bunun bir örneği 1 Mart 2002 TBMM'de reddedilen Irak tezkeresinde açıkça gözlenmişti. CHP'nin dönüştürülerek BOP çizgisine çekilmesi için CHP Lideri Deniz Baykal'ın özel bir görüntüsü medyaya verilerek genel baskan. liktan ayrılması sağlandı. Yerine de Kemal Kılıçdaroğlu seçtirildi ABD'li tefeci sermayedarlardan George Soros çizgisindeki sivil toplum kuruluşlarıyla bağlantılı olan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı olduktan sonra, partinin kuruluş felsefesinde yer alan "laiklik, milliyetçilik, devrimcilik" gibi temel ilkeleri açıkça çiğnedi, bu ilkelere bağlı yöneticileri uzaklaştırdı. Yine BOP'taki temel hedef olan, toplumu ilımlı İslama yönlendirme gereği, CHP'nin inançlara saygılı olduğu öne çıkartılıp sanki laik CHP inanç düşmanıymış gibi bir imaj yaratıldı. Ve CHP, anayasaya aykırılığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararıyla da onaylanmış olan türbanın serbest hale getirilmesi için öncülük yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı'na arka çıktı, imam-hatip okullarını koruyan tavır takındı. Laiklik karşıtı zorunlu din dersinin kaldırılması, Alevilerin taleplerinin seslendirilmesi gibi barışçı istekleri ise görmezden geldi. Kemal Kılıçdaroğlu, partinin tepe yönetimini de BOP'çu çizgide oluşturdu. Kürtçü etnik soruna sahip çıkan isimleri genel başkan yardımcısı yaptı. ABD'nin AKP'den istediği ve adına çözüm süreci denilen Güneydoğu Anadolu'yu PKK'ya terk etme planına destek verdi. Parti yönetiminin ekonomik kurmaylarını Uluslararası Para Fonu (IMF) görevlisi ve tefeci sermaye tahsildarı Kemal Derviş'in istediği isimlerden oluşturdu. Amerikan müttefiki Fethullahçılara kol kanat gerdi, 7 Haziran 2015 seçimlerinde o kesime sahip çıkan isimleri kontenjanından milletvekili seçtirdi. Kendisi de seçimlerde "Laiklik karın doyurmuyor!" diyerek dinci ideolojinin karşıtı bu çağdaş ilkeyi değersizleştirmeye çalıştı. Başında bulunduğu partinin "6 Ok" olarak isimlendirilen ilkelerini parti çalışmalarından dışladı. Kilicdaroğlu, "1930'ların CHP'si değiliz!" diyerek Türkiye'nin çehresini değiştirip onu modern bir ülke yapan devrim yıllarını reddetti. Partinin Sorosçu çizgide yeniden yapılandırılmasını da "Yeni CHP diye tanıttı. Sonunda Mustafa Kemal'in kurduğu CHP kimse onun adını anamaz oldu. (Din ve Siyaset)
  • "Cennet cennet dedikleri Bir ev ile birkaç huri İsteyene ver sen onu Bana seni gerek seni." (Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli)
  • Osmanlı Devleti'nin kuruluş aşamasında savaşçı öğeleri genel­ de Alevi kuvvetler oluşturuyordu. Bu yüzden Yeniçeri Ordusu bile manevi olarak Hacı Bektaş Veli'ye bağlı idi. Bu orduya, "Ocağ-ı Bektaşiyan" denilirdi. Bektaşi Ocağı'nın ortaları, her sabah, "Piri­ miz Hünkarımız Hacı Bektaş-i Veli!" diye gülhang (dua) okurlardı. (Türk Aleviliği)