Safiye Erol kimdir? Safiye Erol kitapları ve sözleri
Türk Yazar Safiye Erol hayatı araştırılıyor. Peki Safiye Erol kimdir? Safiye Erol aslen nerelidir? Safiye Erol ne zaman, nerede doğdu? Safiye Erol hayatta mı? İşte Safiye Erol hayatı... Safiye Erol yaşıyor mu? Safiye Erol ne zaman, nerede öldü?
Türk Yazar Safiye Erol edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Safiye Erol hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Safiye Erol hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Safiye Erol hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Tam / Gerçek Adı: Dr. Safiye Erol
Doğum Tarihi: 2 Ocak 1902
Doğum Yeri: Uzunköprü, Edirne, Türkiye
Ölüm Tarihi: 7 Ekim 1964
Ölüm Yeri: İstanbul, Türkiye
Safiye Erol kimdir?
Cumhruiyet dönemi Türk edebiyatının önemli kadın yazarlarındandır.Psikolojik ve otobiyografik özellikler taşıyan romanlar yazmıştır.
Yaşamı
1902 yılında Edirne'nin Uzunköprü ilçesinde doğdu. Makedonya’dan göç etmiş bir ailenin kızıdır. Annesi Bektaşi dervişi Emine İkbal Hanım, babası Uzunköprü Belediyesi'nde kâtip olan Sami Bey'dir.
Ailesi 1906’da İstanbul'a taşındı. İlköğrenimden sonra önce bir Fransız Mektebi’ne ardından önce Haydarpaşa'daki Alman Lisesi'’ne sonra Beyoğlu’ndaki Alman Lisesi’ne devam etti. 1917 yılında Türk- Alman Derneği’nin aracılığı ile eğitimine devam etmek için Almanya'ya gönderildi. 1919’da Lübek’deki özel Falkenplatz Lisesi’ni bitirdi. Münih Üniversitesi’nde Felsefe ve Edebiyat eğitimi yaptı. 1926’da ”Arapça’da Çiçek Adları” isimli tezi ile Şarkiyat doktorasını tamamladı ve felsefe doktoru olarak İstanbul'a döndü.
Yurda dönüşünden sonra Millî Mecmua ve Her Ay gibi dergilerde kadın sorunlarına ağırlık veren makaleler yayımladı. “Safiye Sami” ismi ile tercümeler yaptı. “Dilara” adını kullanarak öyküler yazdı. Politika ile ilgilendi ve CHP’nin faaliyetleri içinde yer aldı. İstanbul Belediyesi’nde meclis üyesi oldu. 1931 yılında Deniz Kuvvetleri’nde çarkçıbaşı olarak görev yapan Nurettin Erol ile evlendi. Çocuğu olmayan Safiye Erol, bu yıllarda kKızkardeşi Refiye Hanım’ı kaybedince yeğeni Aydın’ı nüfus kaydına geçirdi.
1938'de ilk romanı Kadıköyü'nün Romanı yayımlandı. Aynı yıl Cumhuriyet’te tefrika edilmeye başlayan Ülker Fırtınası 1944'te roman olarak basıldı. 1941'de Selma Lagerlöf'den Portugaliye İmparatoriçesi ve 1945'de Friedrich de la Motte Fouqué'den Su Kızı isimli tercümeleri yayınlandı. Ciğerdelen adlı romanının ilk baskısı 1946'da yapıldı
1947'de Samiha Ayverdi ile tanıştıktan sonra onun müridi olduğu Rıfailik tarikatına bağlandı. Tarikatin şeyhi olan Kenan Rıfaî'nin ölümü üzerine 1951'de onun hakkında üç bölümlük bir felsefî inceleme hazırladı. Bu çalışma, Kenan Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık kitabında yer aldı.
1955'te Tercüman gazetesinde son romanı olan Dineyri Papazı tefrika edildi. Asr-ı Saadet'i anlatan yazıları 1962 yılında Yeni İstanbul gazetesinde yayınlandı; Çölde Biten Rahmet Ağacı adıyla kitap haline getirildi.
1 Ekim 1964 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetti.
Safiye Erol Kitapları - Eserleri
- Ciğerdelen
- Ülker Fırtınası
- Kadıköyü'nün Romanı
- Leylak Mevsimi
- Çölde Biten Rahmet Ağacı
- Dineyri Papazı
- Makaleler
Safiye Erol Alıntıları - Sözleri
- Düşünüyordu ki insan, nerede bir ümit görürse hemen ömrünün bütün ağırlığını bu cılız saman çöpüne bağlamaya hazırlanıyor. (Kadıköyü'nün Romanı)
- Ezelden ebede kadar beni kıskanmak senin alnına yazılmış (Leylak Mevsimi)
- Dikaktlice bakılırsa aşkın dönüş yolu da aşkın gidiş yolu gibi aynı mihanikî usulde geçiyor: Seven insan birçok şeyleri unutuyor bir tek çehre uğruna. Sevmekten azat olan insan bir tek çehreyi unutuyor birçok şeyler uğruna. (Dineyri Papazı)
- Saadet dünyada en mukaddes şeydir. Saadet fevkalbeşerdir. (Kadıköyü'nün Romanı)
- Bâzı şeyler vardır ki, insan onları hayatta yalnız bir defa kaybedebilir. (Ülker Fırtınası)
- Müslüman kadınlar bilerek veya bilmeyerek erkekte Peygamberimizin vasıflarının izlerini ararlar, bulabildikleri nispette mesut olur, bulamadıkları nispette bedbaht olurlar. (Çölde Biten Rahmet Ağacı)
- Mabutların bazen ikramı öne geçer celali sona kalır, bazen de celali öne geçer ikramı sona kalır. Aslında aşkın işi neydi diye sorarsak: bir mabut imal etmekti. Tam o çılgın sanatkâr eserini bitirir, taptığının üzerine son rötuşlar için el gezdirirken mabut dirilip gözlerini açar, görür ki bir fani ona el değdirmiş, hakkıyla mabut olduğunu ispat edecek, derhal kendini kurcalayan hürmetsizi alaşağı eder. Hatta bu azap ve tedip ne kadar müthiş olursa sanatkâr aşık hünerinde o kadar muvaffak sayılır. Bir tanrı mı kalıplandırdın, oldu işte, encâmına dayan. (Dineyri Papazı)
- “Terk-i dünya” işi gücü serip dağ başına çekilmek değil, dünyaya tam hakkını vermek, bütün ödevleri yerine getirmek, fakat bu sırada hırssız, telaşsız kalmak ve iç huzurun ritmik ahengini asla bozmamaktır. (Makaleler)
- "En büyük sürprizler en umulmadık zamanda olur." (Kadıköyü'nün Romanı)
- Durup durup pişmek, matlup bir kıvamı bulasıya kadar ateşten ateşe sürülmek lazım geliyor. (Makaleler)
- Sonra siz geldiniz. Siz benim inzivâmı sarstınız, bende ebediyyen defnedilmiş zannettiğim duyguları uyandırdınız. Beni dört duvarım arasından çekip çıkardınız. (Leylak Mevsimi)
- “Din terbiyesinin niçin aleyhinde bulunuyorlar anlamam. Bazı kimseler fazîlet öğrenmek için dîne ihtiyaç yok, Allah ve peygamber mefhumlarını öğrenmesek de olur, diyorlar. Soruyorum: Hak, vicdan, ahlâk mefhumlarını da öğrenmeden olur mu? Yoo... Onlar lâzım, diyorlar. Âdeta meyvasını yitip ağacını inkâr etmeğe benziyor.” (Makaleler)
- “Düştüğü yerde kalamazdı.” (Ülker Fırtınası)
- Çok uzun zaman yükseklerde uçtum, şimdi, düştüğüm yerde kalamam. (Ülker Fırtınası)
- Derler ki aşk ilk bakışta olurmuş (Leylak Mevsimi)
- " Bir kasır çöktü. Çatısı, der ü divarı yıkıldı. Ama hazineler virânelerde saklıdır. " (Kadıköyü'nün Romanı)
- Muhalif rüzgar tekneyi alabora etmek ister görünür. Gemici o rüzgarın pundu neyse öğrenir, tecrübelerini tamamlar ve artık hiçbir rüzgar onun seferine engel olamaz, hepsinin manevrasını belleyen denizci hepsinden faydalanmak hünerine ermiştir. (Çölde Biten Rahmet Ağacı)
- Eşya bana seslendi , eşya bana acıdı... (Leylak Mevsimi)
- Yıldızlı gök, engin deniz ve gönlüm. Ben âciz bir insanım, bir çöp, bir yaprak. Fakat bu aşk büyük ve sırlı bir kuvvet, onu aynı göğe ve denize benzettim. (Leylak Mevsimi)
- “Hayatlar ayrılınca er geç gönüller de ayrılır.” (Ülker Fırtınası)