Sedat Şenermen kimdir? Sedat Şenermen kitapları ve sözleri
Yazar Sedat Şenermen hayatı araştırılıyor. Peki Sedat Şenermen kimdir? Sedat Şenermen aslen nerelidir? Sedat Şenermen ne zaman, nerede doğdu? Sedat Şenermen hayatta mı? İşte Sedat Şenermen hayatı...
Yazar Sedat Şenermen edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Sedat Şenermen hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Sedat Şenermen hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Sedat Şenermen hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi:
Doğum Yeri:
Sedat Şenermen kimdir?
Sedat Şenermen Kitapları - Eserleri
- Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü
- Şeytan
- İslam'da Beyin - Aklın Kaynağı Sadr
- Atatürk, İslam ve Laiklik
- Kitlenme
- Akıl, Bilim ve Kur'an Işığında Dinler ve Dünya Egemenliği
Sedat Şenermen Alıntıları - Sözleri
- "Akıl Tutulması nedir? Bireysel ve toplumsal boyutu var mıdır? Kendiliğinden mi oluşur; Yoksa planlı programlı, sürekliliği olan, her türlü teknolojik olanak ve araçlarla gerçekleştirilmek istenen ülke, bölge dünya çapında bir ekip çalışmasının uyguladığı küresel bir proje midir? Sadece tek bir alanla mı sınırlı, yoksa siyasal, sosyal, ekonomik, ticari, kültürel, dinsel vs gibi çok kapsamlı bir çalışma programı mıdır? Bazı ticari firmaların ürünlerinin satışını artırmak gibi masum bir amaçtan farklı hedefleri de var mıdır? İnsan beyni (zihni) birey ve toplum olarak "Akıl Tutulması” için neden hedef alınmaktadır? İnsan beyni, zihni ve aklının "Akıl Tutulması” ile işlevsiz kılınması, selim aklın kullanılmaz duruma getirilmesi kimin / kimlerin, ne işine yarar? "Akıl Tutulması” operasyonuyla aklını kullanamaz hale gelen kişi ve toplumların insanlık onur ve haysiyetinden söz edilebilir mi? İnsanı tüm varlıklardan ayıran, farklı ve üstün kılan, onu yücelten aklı, niçin "tutuklanmak” istenmektedir? Aklından "tutuklanan” kişi ne kadar özgür, ne derece sağlıklı, başarılı ve mutlu olabilir? Günlük yaşamımızda çoğunlukla; -Beyin yıkama, -Zihin kontrolü, -Bilinçaltı denetim (subliminal işgal), -Algı operasyonu, -Sert güç, yumuşak güç, akıllı güç ve -Kamu diplomasisi gibi ifadeler duymaktayız. Tüm bunlar hakkında; birilerince, 'Beyinleri (zihinleri) gün 24 saat çeşitli kitle iletişim araçlarıyla hedef alınan bizler', 'kitle uyuşturma yöntemi' ile ne ölçüde 'narkozlandığımızın' Yeterince ya da derinliğine bir bilgi sahibi miyiz? Ayrıca bu konular, 'içinde yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında niye, ne şekilde, kimlere karşı, nasıl, hangi yöntem ve araçlarla uygulanmaktadır?' bundan ne kadar haberdarız? (Kitlenme)
- Biz yabancı hayranı, özellikle de Batı hayranı bir toplumuz. Tanzimat'tan beri bu böyle. Bizim kuşak bu hayranlıkla yetişti. Kendi hesabıma, aldığım terbiyenin etkisiyle, uzun yıllar Batı'yı tek ve yekpare bir bütün olarak, tapılası bir dünya olarak gördüm, değerlendirdim. Çünkü olgulara —ülkemizde çok yaygın olduğu üzere- yapısal açıdan bakamıyordum. 1960'ların sonlarında devlet burslusu olarak doktora yapmak üzere Fransa'ya hareket ederken, bu hayaller içinde kendinden geçmiş olarak, bir güneş ülkesine gittiğim inancı içindeydim. Beş yıldan fazla Paris'te kaldım. Orada yaşadıklarım, gördüklerim, öğrendiklerim karşısında bu inancım giderek zayıfladı. Zamanla fark ettim ki, Batı uygarlığı tek ve bir bütün değilmiş. Başta Atilla İlhan, birçok yazarın da yaptığı bu tespit, değişik açılardan ortaya konabilir. Ben yalın bir açıdan bakarak diyeceğim ki, evet, tek bir Batı yok; iki Batı var: Biri Güzel Batı, diğeri Çirkin Batı... Biri Batı'nın melek yüzü, öbürü şeytan yüzü!... Güzel Batı temiz bilim ve tekniğin, sanatın, ahlakın bir beşiği; Çirkin Batı ise bunun tam tersi: Kirli bilimin, ilkelliğin, vahşetin, ahlaksızlığın, sömürünün beşiği... Emperyalizm zulmünü dünyanın başına bela eden, işte bunlardan ikincisidir, Çirkin Batı'dır. Çirkin Batı'nın "bilim”i ve tekniği; sömürünün, emperyalist siyasetin, kara diplomasinin emrindedir; vahşi kapitalizmin, gözünü kâr bürümüş ulus-ötesi şirketlerin emrindedir. Çirkin Batı bütün bu kötülüklerini sadece zorbalıkla yapmıyor, topla tüfekle, bir takım ekonomik ve politik araçlarla yapmıyor; doğrudan doğruya insan varlığını, insan beynini de hedef alıyor, kitlelerin zihnini ele geçirerek, kendi çıkarlarına uygun kalıba döken teknikler uygulayarak da yapıyor. (Kitlenme)
- İnsanlık ancak, beyin (sadr), bellek (fuad) ve akli melekelerin (kulûb) bilimin ve vahyin ışığında bütün gerçekliğiyle bilinmesi durumunda; Kur'an'ın kılavuzlayacağı rüşte erişebilir. (İslam'da Beyin - Aklın Kaynağı Sadr)
- ''Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz... Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bağlı bulunmakla ve inanmakla mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve Tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı, karışık ve türlü renkte bulunan ve her türlü çıkarlarla tutkuların alanı olan siyasetten ve siyasetin bütün öğelerinden biran önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böyle İslam dininin yüceliği gerçekleşir...” (256) (256) Mustafa SAĞ, Dini Atatürk Gibi Anlamak, İstanbul, 2006, s. 138-143. (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- Atatürk, Kur’an’ı Türkçeye çevirtmekle “Kur’an’a Dönüş” anlayışının öncülüğünü bir başka ifadeyle din’in Kur’an kaynaklı olmasını sağlamıştır. Bugün Türkiye’de 22 (günümüzde altmışın üzerinde) İlahiyat Fakültesinde görev yapan araştırmacı /bilim adamları, ülkede din /İslâm /Kur’an adına yazı /kitap /araştırma yapan herkes referans olarak M. Hamdi Yazır’ın hazırladığı Hak Dini Kur’an Dili’ni göstermektedir. Genel kanı, bu eser referans olarak gösterildiğinde konu, doğru /güvenilir bir kaynağa dayandırılmış olduğu şeklindedir. Genelde tartışılmaz. Bu duruma göre Kur’an’ın Türkçeye tercüme ve tefsiri konusunda Hak Dini Kur’an Dili örnek /rehber, kılavuz ve yönlendirici bir çalışma olmuştur. (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- Mustafa Kemal, Türk Özgürlük ve Bağımsızlık Savaşı’nın kutsal bir boyutunun olduğunu; bu mücadelenin aynı zamanda, Müslümanların bağımsızlığını/kurtuluşunu amaçladığını belirtmiştir. Atatürk, 1921 yılında Azerbaycan temsilcisi İbrahim Abilof’u Çankaya’da kabulünde şu açıklamayı yapmıştır: “Bu kutsi mücadelede, milletimiz, İslâm’ın Kurtuluşuna dünya mazlumlarının refahlarının artırılmasına hizmet etmekle müftehirdir.” (22) (22) Mustafa ONAR, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1995, c. I, s. 214. Suat İLHAN, Harp Yönetimi ve Atatürk, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1987, s. 85; Komisyon, ATATÜRK’ÜN Bütün Eserleri, c. XII, s. 36. (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- Evet, dini Atatürk gibi anlamak demek, Kur'an'ın özünü kavramak demektir. Zira Kur'an'ın insan hayatında yaptığı en "büyük devrimlerden biri, üstünlük ve otoriteyi kişilerden alıp bilgiye vermesidir. Kur'an'ın özünü çok iyi kavrayan Atatürk, dini, aklın ve bilimin rehberliğinde toplum yararına yorumlayıp uygulamıştır. (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- Yunan ordusu Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusu karşısında yüz geri etti.” (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- Kurtuluş Savaşı sırasında camilerde Kur’an ve Sahih-i Buhari okunmasını istemiştir. (65) (65) İbrahim Agah ÇUBUKÇU, “Halifelik, Din ve Laiklik”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı: 17, s. 304. (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- İç gerçekliğimiz, dış gerçekliğe uymadığı zaman, “son kullanma tarihimiz” geçmiş demektir. (İslam'da Beyin - Aklın Kaynağı Sadr)
- Kur'an'ın onaylamadığı, dinleştirilmiş mezhep yorumları yüzünden Müslümanlar kamplara bölünmüş, yüzyıllarca kavga etmişler ve etmeye devam etmektedirler. (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- ''ALLAH BİR'dir, şanı büyüktür. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Türk milleti daha dindar olmalıdır. Hz. Muhammed Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. Şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyet'e lakayt olmakla itham edildik. Asıl küfür onların bu yanlış zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı, İslâm'ın kafirlere esir olmasını istemek değildir de nedir?'' diyordu. Atatürk, iç ve dış yobazı yakamızdan düşürecek elin Kur'an'ın eli olduğunu biliyordu. Onun için Dini Kur'an; Kur'an'ı Din yapmak istiyordu. Hurafenin yerine koyduğu bu Tanrısal kaynağı, Türk insanının kendi dilinde okumasını istiyordu. (64) (64) Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Allah ile Aldatmak, İstanbul, 2008, s. 142. (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- İnsanlığın sömürülmekten kurtuluşu, özgürleşmesi için kendini, beynini tanıması, aklını ve gücünü yeniden keşfetmesi gerekiyor. (İslam'da Beyin - Aklın Kaynağı Sadr)
- “Yeni Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu beni kapıda karşıladı, çok yakın ilgi ve alaka gösterdi. Türk – Japon dostluğundan övgü ile bahsetti. ‘Tokyo’ya bir cami yapın’ dedim. Gözlerini gözlerimin içine dikti ve dedi ki; ‘Biz, savaştan yeni çıkmış, borç harç içindeyiz, paramız pulumuz yok. Devletin bu kadar borcu varken, benim memleketimde yeterince ibadethane yokken, devlet parasıyla Tokyo’ya cami yaptırmak uygun olmaz. Ama bu caminin de yapılması gerek. O halde parasını ben cebimden vereyim, ben yaptırayım.’ Şaşırdım, hayretler içinde kaldım. Mustafa Kemal, kendi parası ile Tokyo’ya cami yaptırmayı kabul etmişti. Her safhasında ve her şeyi ile bizzat ilgilenerek Tokyo’ya çift minareli bir cami yaptırdı. Biz de her kutsal günde iki minare arasına Mustafa Kemal yazılı “mahya” astık. (s.153-154) (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)
- Atatürk'ün genel olarak din ve özelde İslam hakkında iki ayrı (''indirilen'' ve ''uydurulan'') din varlığının bulunduğu konusundaki görüşlerini açıklamasına vesile olan olay şudur: Ankara Orman Çiftliği... Çeşitli konular üzerinde görüşülmektedir. Sayın Asaf İlbay da bu gezide beraberdir. Atatürk'ün din hakkındaki kesin düşüncesini öğrenmek için ne zamandır beklediği fırsat ortaya çıkmıştır. Baş başa kaldığı bir andan yararlanarak hemen soruyor: ''Paşam, din hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.'' Atatürk cevap veriyor: ''Din vardır ve lüzumludur. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi. Fakat bina, uzun yüzyıllardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır. Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasta ve fiile dayanan fanatik (taassupkar) hareketlerden sakınıyoruz. Mürtecilere asla fırsat vermeyeceğiz.'' (Atatürk, İslam ve Laiklik)
- Gazetemiz köşe yazarı Işın Erşen, Atatürk’ün ölüm yıldönümü nedeniyle bugünkü yazısında bazı çevrelerce iyi bilinen ancak gizlenen Atatürk’ün 80 yıl önce kendi cebinden verdiği paralarla Tokyo’da yaptırdığı camiinin gerçek hikâyesini anlattı. Bazı çevrelerce Atatürk’ün din düşmanı, hatta dinsiz olarak gösterilmek istenmesine çok üzüldüğünü ifade eden gazetemiz köşe yazarı Işın Erşen; “1980’li yılların başında kardeşim ve eşi, Japonya’da Tokyo’da diplomat olarak görev yapıyorlardı. Annem, kardeşimin yanına Tokyo’ya gitti. Annem, bir süre sonra döndüğünde Japonya anılarını anlatırken, Ertuğrul faciasının yaşandığı 18 Eylül günü Oshima’da yapılan anma törenine kardeşimle birlikte katıldığını ve kendisine de üzerinde Japonca Ertuğrul faciasının anısına yazılı bir tabak verildiğini, aradan bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen Japonların bunu unutmadığı ve Türklere büyük saygı duyduğunu anlatmıştı.” Işın Erşen, annesinin Japonya seyahatinden sonra Tokyo Camii’nden de bahsettiğini belirterek olayı şöyle anlattı: Anacığım, uzun süredir hasret kaldığı oğlunun yanında, birlikte geçirdikleri günleri bize ballandıra ballandıra anlatırken, ben de bir gazeteci olarak acaba değişik bir şey yakalayabilir miyim düşüncesiyle dikkatle dinliyordum. Kardeşimin, annemi Tokyo Camii’ne götürdüğünü duyduğumda hayretler içinde kalarak “Tokyo’da cami de mi varmış?” diye sormuştum. Anacığım, “Hem de Atatürk yaptırmış” dediğinde hayretler içinde kalmıştım. Bu konuyu zaman içinde araştırdım ve bazı bulgular elde ettim. 1931 yılında Türkiye’ye gelip Atatürk’ü ziyaret eden Japon Elçisi Torijori Yamada, yaptığı görüşmede, Atatürk’e Tokyo’ya bir cami yaptırması konusunda Japon Kralının ricasını iletir. Atatürk’ün harp Akademisinde okurken kısa süre Japonca dersleri verdiği için O’nun “Hocam” diye karşıladığı Torijori Yamada’ya Atatürk “borç harç içindeyiz, devlet parasıyla cami yaptıramam, ancak bu camiyi ben kendi paramla yaptırırım” der. Atatürk Yamada’ya verdiği sözü tutmuş ve Tokyo Camii’ni yaptırmıştır. Cami 1938 yılında tamamlanmıştır. Atamızın ebediyete intikalinin ve Tokyo camiinin ibadete açılışının 73. yıldönümü nedeniyle bunu yazıma konu ederek toplumu bilgilendirmek istedim. Şeriatçı, tarikatçı, yobazların, din düşmanı, kȃfir, dinsiz olarak tanıtmak istedikleri Atatürk, yalnız Tokyo’ya cami “Tokyo Jamii Mosque“ yaptırmakla kalmamış, Fransa’daki, Paris Camisi de (La Mosquée de Paris) Atatürk’ün yardımlarıyla tamamlanmıştır. (S.150-151) (Gazi Mustafa Kemal'in İslam - Kur'an Kültürü)