Yavuz Dizdar kimdir? Yavuz Dizdar kitapları ve sözleri
Türk Onkoloji Profesörü Yavuz Dizdar hayatı araştırılıyor. Peki Yavuz Dizdar kimdir? Yavuz Dizdar aslen nerelidir? Yavuz Dizdar ne zaman, nerede doğdu? Yavuz Dizdar hayatta mı? İşte Yavuz Dizdar hayatı...
Türk Onkoloji Profesörü Yavuz Dizdar edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Yavuz Dizdar hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Yavuz Dizdar hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Yavuz Dizdar hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1964
Doğum Yeri: İstanbul
Yavuz Dizdar kimdir?
Yavuz Dizdar 1964 yılında İstanbul'da doğmuştur. Orta ve yüksek öğrenimini İstanbul'da tamamlamış olup 1982 yılında İstanbul Erkek Lisesindenmezun olmuştur. Yüksek öğrenim için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine kaydını yaptırıp 1988 yılında da buradan mezun olmuştur. Tıp eğitiminibitirdikten sonra mecburi hizmet nedeniyle Batman'da bir yıl kadar görev yaptıktan sonra İstanbul'a gelip 1989 ve 1992 yıllarında İstanbul Tıp FakültesiFarmakoloji Anabilim Dalında ilaç bilimi üzerine. 1992 ve 1996 yıllarında Radyasyon Onkolojisi Anabilim Bölümünde onkoloji üzerine uzmanlık eğitimini tamamlamıştır. Bu eğitiminin dışında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsünde kanser biyolojisi ve immunolojisi üzerinde
doktorasını yapmıştır. Günümüzde halen İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsünde radyasyon onkolojisi üzerinde çalışmalarına devam etmektedir.
Yavuz Dizdar Kitapları - Eserleri
- Vicdan Hayat Kurtarır!
- Yemezler!
- Julia ile Akşam Yemeği
- Olmak ya da Olmamak
Yavuz Dizdar Alıntıları - Sözleri
- sanılanın aksine, bağırsak duvarı hücreleri kandan değil, gıda içeriğinden beslenir. örneğin incebağırsaklardan geçen proteinlerin bir kısmı flora sayesinde bütirik aside dönüştürülür ve bağırsak hücrelerinin ana besin kaynaklarından birini oluşturur. (Yemezler!)
- Bilimde bir laf vardır, “Kokusunun çıkmasını istiyorsan hep aynı yere işemelisin.” (Julia ile Akşam Yemeği)
- ''Marketler modern zamanların gıda mezarlarıdır.'' (Yemezler!)
- Paranın milliyeti yoktur, nereyi uygun görürse oraya yerleşecek, oraya doğru akacaktır. (Olmak ya da Olmamak)
- ''Ülkemizdeki piliçlerin tamamı GDO'lu soya ve mısırlarla beslenmektedir. Ve bunlar Arjantin veya ABD'den ithal edilir.'' (Yemezler!)
- Anne sütü steril özellik göstermez. Bilakis, sütte bulunan ve genel olarak laktobasiller olarak adlandırılan mikroorganizmaların süt kanallarından kaynaklandığı düşünülmektedir. sütün yoğurda dönüştürülmesinden de bu bakteriler sorumludur. (Yemezler!)
- "Tarihte esas olan savaşlardır, zaman zaman barış dönemleriyle kesintiye uğrar." (Olmak ya da Olmamak)
- Hiçbir aşı tamamen güvenli değildir, çok güvenli hale getirirseniz bu durumda etkisi kalmaz, arada bir denge tutturacaksınız, ne aşırı yan etkisi olacak ne de etkisiz kalacak. Yeni üretilen bir aşının etkinliğini ve güvenliğini test edebileceğiniz tek bir kıstas var, o da zaman. Ama öyle bir durumdasınız ki, hastalık yayılıyor, can kayıpları artıyor, o zaman seçim yapmak zorundasınız. Faz 3’ü atlayıp, ilk iki fazın değerleriyle yetinip bu aşıyı yaptıralım mı? Teorik olarak yapamazsınız, yani çok büyük risk var diyerek standart prosedürü göz ardı edemezsiniz. Bu aşıların riski de bundan kaynaklanıyor. Hiçbir sorun yaşanmayabilir, ama çok ciddi sorunlar da ortaya çıkabilir. (Olmak ya da Olmamak)
- Beslenmede genel kural belli, tencere yemeğinden şaşmayacaksınız. Bonfile de yeseniz hayvanın nasıl beslendiğine bağlanır. Siz bunu et olarak tüketmek zorunda değilsiniz, esas olan tencere yemeği, bunda da zorunlu olan soğan ve sarımsak, soğan türü bitkilerden daha iyi kaynak yok, patates bile bunların katkısı olur. Proteinin esası zaten fasulyedir, etli yaparsanız az bir kemikli et yeter, zira kuru fasulye zaten protein sağlar. Ama iş soğan ve sarımsaktan alacaklarınıza gelince bunun bir emsali bulunmamakta. Üstelik az da değil, çok kullanacaksınız. (Olmak ya da Olmamak)
- ''Kırk beş günde büyüyen piliçler, yedi-sekiz ay içinde bir tona ulaşan danalar güvenle yenilebilir et kaynaklarından ziyade hayvanı daha az yemle daha kısa sürede büyüten gıda endüstrine fayda oluşturur.'' (Yemezler!)
- Bütün renkler kirlendi.Birinciliği beyaza verdiler. (Vicdan Hayat Kurtarır!)
- Toplumun bilgi ve kültür düzeyi yükselirse reklamlardan fazla etkilenmezler. (Vicdan Hayat Kurtarır!)
- İnsanoğlu açgözlü, bırakırsanız hakkından fazlasını almak için tüketmeye devam eder. (Olmak ya da Olmamak)
- Doğa yine yaşamını sürdürür. Doğayla savaşın kazananı ben bugüne kadar görmedim. İnsan kendi hükümranlığını yayarken, yönünü eninde sonunda kötülüğe doğru çevirir. Kalıcı barışı yaratacak bir savaş biçimi de görmedim. (Vicdan Hayat Kurtarır!)
- Düşünsel bir derinlik yakalatacaksınız. Buradan bir kültür çıkartabiliyorsanız eğer, ülkemiz kültürel bir derinlikle ileri gider. (Vicdan Hayat Kurtarır!)
- "Lafı esirgememek gerektiğini de o zaman anladım. Laf da zamanında ağırdır, taşın yerinde ağır olması gibi" (Vicdan Hayat Kurtarır!)
- Özel önem atfedilecek ürünlerden bir kısmı da mayalanmış ürünler, bunlar gıdanın ham biçiminin farklılaşmasıyla oluşuyor. Mikroorganizmaların bizim için en önemli faaliyeti bu, mayalama. Probiyotikleri tüketmek zorundasınız; turşu, boza, sirke, kefir ve elbette yoğurt bu kategoride sayılabilecek başlıca ürünler. Nitekim salgının bazı ülkelerde daha ağır seyretmesi de kısmen buna bağlandı, yani artık doğru düzgün mayalı ürün tüketmiyorlar. Bende ise; sizlere anlattığım beslenme alışkanlıklarına genel olarak uydum, ama soğan, sarımsak, domates ve biber harcı içinde pişirdiğim makarna esas yiyeceği oluşturmaya devam etti. Bunu mutlaka iyi bir beyaz peynir ve sonrasında reçelle tatlandırılmış yoğurtla taçlandırdım. Yaz akşamlarında ana öğünü bazen zeytinyağlı soğanlı roka salatasına kaydırdım. (Olmak ya da Olmamak)
- Diyelim ki kobra zehri çok güçlü, ısırma mertebesine erişirse sizi öldürebiliyor. Ama Galen ‘den (129-216) beri bilinen genel bir kural var, “zehri doz belirler”, bunun halktaki karşılığı “öldürmeyen güçlendirir”; bu araştırmacı da zehri çok küçük miktardan başlayıp zamana yayarak yavaş yavaş kendine uyguluyor. Sonunda vücut bu zehri tanır ve etkilenmez hale geldiğinde artık yılanın gerçekten ısırması sorun değildir. Hiçbir mikrop, eğer özellikle laboratuvarda geliştirilmiş değilse yoktan var olmaz. Hep bir akrabası, uzak da olsa komşusu vardır, bunların bir kısmı da bizde yaşar ya da dolaylı yoldan karşılaşma şansımız vardır. Aşırı hijyen sorunu da bu, kendine karşılaşma olasılığı tanımıyor. Sistem hiç karşılaşmadığı bir şeyle bir anda karşılaşırsa olumsuz etkilenir, üstesinden gelemeyebilir. Oysa aşırı hijyenik davranmazsanız akraba mikroorganizmalardan bir şeyler öğrenme şansınız var. Sözünü ettiğim günlük yaşam koşullarındaki bu aşırı korumacılığın ya da özellikle beslenmedeki süper-hijyen takıntısının tıptaki karşılığı hijyen sendromudur. (Olmak ya da Olmamak)
- Konu kalp hastalıkları olduğunda, buna gıda (özellikle margarin) endüstrisi de destek vermektedir. Destek makulse ve çıkar çatışmasına dayalı değilse sorun olmayabilir. Ancak geçtiğimiz yıllarda "falanca kalp vakfı kanola yağını tavsiye ediyor" diye reklamlar dönmeye başladığında, adını CANadian Oil Low Acid'den (düşük asitli Kanada yağı) alan bu yağ hakkında "bilimsel veri var mı" diye bizatihi oturup araştırdım, hiçbir klinik veri bulamadım. Sonunda vakfın yönetim kurulundan bir arkadaşımızla bir yemekte karşılaştık, "neden desteklediniz?" diye sordum, "sponsor oldular" dedi. Nitekim çıkar ilişkisi konusunda kimsenin şüphesi olmasın, çünkü zaten var. (Yemezler!)
- yumurtayı kızgın yağa attığınız anda proteinden çok zengin şeffaf kısmı anında beyazlaşır, yani doğal yapısını yitirir. İşte bu pişme anlamına gelir. Aynı durum etteki proteinlerin doğal yapısını yitirmesi için de geçerlidir. Ancak içinde kollajen olduğundan et lastik kıvamına gelir (Yemezler!)