Zeyyat Selimoğlu kimdir? Zeyyat Selimoğlu kitapları ve sözleri
Türk Öykü Yazarı, Avukat, Armatör Zeyyat Selimoğlu hayatı araştırılıyor. Peki Zeyyat Selimoğlu kimdir? Zeyyat Selimoğlu aslen nerelidir? Zeyyat Selimoğlu ne zaman, nerede doğdu? Zeyyat Selimoğlu hayatta mı? İşte Zeyyat Selimoğlu hayatı... Zeyyat Selimoğlu yaşıyor mu? Zeyyat Selimoğlu ne zaman, nerede öldü?
Türk Öykü Yazarı, Avukat, Armatör Zeyyat Selimoğlu edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Zeyyat Selimoğlu hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Zeyyat Selimoğlu hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Zeyyat Selimoğlu hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1922
Doğum Yeri: İstanbul, Türkiye
Ölüm Tarihi: 2000
Ölüm Yeri: İstanbul, Türkiye
Zeyyat Selimoğlu kimdir?
(1922 İstanbul - 2000 İstanbul) Türk öykü yazarı. Alman Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra, bir süre avukatlık ve armatörlük yaptı. Cumhuriyet gazetesinin 1949/1950 Yunus Nadi Armağanı’nı Rize’nin Köylerinden başlıklı yazısıyla kazandı. Yazdığı küçük öykülerin konularını, genellikle deniz insanlarının yaşamından aldı. Çoğunlukla dış gözlemlerini yansıttı. Almancadan çeviriler yaptı ve radyo oyunları yazdı. Başlıca yapıtları şunlardır: Öykü; Kavganın Sonu ve Başı (1955), Direğin Tepesindeki Adam (1969; Sait Fâik Öykü Armağanı, 1970), Kıç Üstünde Toplantı (1971), Koca Denizde İki Nokta (1973; Türk Dil Kurumu Hikâye ödülü, 1974), Deprem (1970), Tutkunun Köşeleri (1982), Çiçekli Dağ Sokağı (1982), Bir Şarkı Gibiydi (1987), Aramızdaydı O Zarif (1988), Emi Adamları (1989), Derin Dondurucunun İçi (1995), çeviri; Sayın Başkan (Asturias), Bir Maskenin İtirafları (Yukio Mişima), Dalganın Sesi (Yukio Mişima), Âdemoğlu Nerdeydin? (Heinrich Böll).
Zeyyat Selimoğlu Kitapları - Eserleri
- Martılar Adası
- Direğin Tepesinde Bir Adam
- Yeni Defterden Eski Deftere
- Koca Denizde İki Nokta
- Deprem
- Yavru Kayık
- Derin Dondurucu İçin Öykü
- Çiçekli Dağ Sokağı
- Denizlerin, İstanbul
- Uyumsuz Nuri
- Bir Şarkı Gibiydi
- Çağlar Boyunca Toplumları Sarsan 100 Büyük Gün
- Kavganın Sonu ve Başı
- Aramızdaydı O Gün
- Eski Defter'den Yeni Defter'e
- Zaman Yönetimi
- Tutkunun Köşeleri
- Kıçüstünde Toplantı
- Karaya Vurdu Deniz
Zeyyat Selimoğlu Alıntıları - Sözleri
- Yalnızlıklar çoğaldıkça göz ışığı sönen insan gibi değil yıldız, onların gözü hep parlıyor, yalnızlık komuyor ki yıldıza... (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- - Bu Hurşit doğru diyor, karşılıklı sevinirken birer de şeker atıp ağzına daha çok sevinirsin. Ağzın bile tatlanır, dilin damağın sevincine katılır. - Ağzın da bayram eder. - Ya burnun? - Burnuna ne bayramdan? - Lokumun bir güllü lokum diye çeşidi vardır. Yerken gül kokusu yayılıyor burnuna. Yalnız dil damak değil, burun da bayram ediyor. (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- (...)O Azor adalarında kızıl saçlı bir kadın yaşar; büyük ağızlı, büyük kalçalı bir kadın. Adı Pilare Fontana’dır. Pilare Fontana bir barda çalışır; geceleri dans eder, gündüzleri orospuluk... Ama orospuluğu erkekçesin eder. Saklamadan, gizlemeden...(...) (Kavganın Sonu ve Başı)
- Üç şey var ki gemide, geceleri çalışmaktan geri kalmıyor; geminin pervanesi, farelerin dişleri, gemicinin özlemi... (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- Yalnız çiçek mi küser, insan mı küser? Ateşin de bir küsmesi vardır ki... Ateş Baba ne derdi biliyor musun? Oğul, derdi, ateş neye benzer dediler mi, hiç durup da düşünme, kadındır de... O da kadın gibi, kıvamında olmak için ilgi bekler bakım ister, okşanmak ister... Okşayacaksın ara sıra, süngüyü uzatıp okşayacaksın, küsmeğe yüz tuttu mu ilgini eksik etmeyeceksin, ama fazla ileri de gitme ilgi gösterirken, şımartırsın ateşi , bozulur, sapıtır, ne oldum delisi olur, soysuzlaşır. Ateş sıcak bir kadındır, küreklendikçe güzelleşir, sevinir. Ama bir de söndü mü, kısır kadın gibi döllenmesi zor olur. Ateş kadın gibidir, külhan denen cehennemi cennet eder okşamayı bilirsen. (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- ".. sanırım insanın bağışlanabileceği tek bir vahşet hali vardır vardır: Cinsel birleşme anındaki!" (Yeni Defterden Eski Deftere)
- Bakmayın, hayatım bazı bazı çok ucuzlar efendim. (Çiçekli Dağ Sokağı)
- (...)Bizim “deremenlerin” çarkını buz gibi sular döndürür ve “kari”larımız çıplak ayaklarıyla sivri taşlara basarak değirmene mısır öğütmeye giderler.(...) (Kavganın Sonu ve Başı)
- Gülmek korkunun bittiği yerde başlar. (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- Bu mendireğin ucuna oturmak çok hoşuna giderdi. Orada deniz, martı çığlıkları, yosun kokusu birbirine karışır, karada mumla arasan bulamayacağın bir koku genzini doldurur, ciğerlerini dipdiri eder.(...) (Kavganın Sonu ve Başı)
- (...)Yazının şehvetine hiçbir zaman kaptırmamıştır kendini Selimoğlu.(...) Doğan Hızlan Zeyyat Selimoğlu’nun İyi Öykülerinin Öğrettikleri (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- "Bu yosma kent her şeyini satıyor, her şeyini; kadını da satışa çıkarmıştır bu kent demek bu böyle, diye düşünüyor Sefer fırındaki ekmek tezgahına dönerken. Kadın eti satılıyor bu kentte, bacak ve kol ve göbek satışa çıkarılmış, kiralık!" (Deprem)
- "O zaman anladım ki, para istemeyen adam iyi adamdır" (Bir Şarkı Gibiydi)
- -Süs sana gitmez ki! Senin dudakların böyle olduğu gibi kalmalı. Bu doğal halleriyle. Sen güneşin, denizin, toprağın kızısın. (Denizlerin, İstanbul)
- "..Kardeşimi yoksa bu adam? İnsanlar çifttir, derler, ikizdir. Bu da onun ikizi olsa gerek, bu ne benzemek? Oysa, kafadaki düşüncedir iki insanı birbirine benzeten ve eş tutan, sefer onu bilmiyor. Kafada üretilen her neyse, yüze vuran da odur." (Deprem)
- "denizciler, yakışıklı denizciler! kimbilir kaçınızın selamını aldım, kaçınızın sigarasını yaktım limanlarda... belki daha umutlarınız vardı, yaşayacak günleriniz.. denizciler, yakışıklı denizciler! ölmek için çanakkale'yi seçmeniz ne kadar da manalı. ya sen hakkı ağabey? daha geçen ay üsküdar'dan kadıköy'e beraber geçmedik mi vapurla? maltepe tarafına gidiyordun. bana askerlik işinde neden bu kadar geç kaldığımı sormuştun. hadi ben geç kaldım hakkı ağabey, senin acelen neydi?" (Martılar Adası)
- Ölümde bir bozukluk var... Yakışanı bulunmamış, adam marangoz bakıyorsun, doğdu doğalı tahta rendelemiş, basbayağı ölüveriyor, olmaz; marangoz rende olmalı, planya olmalı ölürken, kitapçı kitap olmalı, ressam tablo haline girmeli, cellat darağacı olmalı. Ölüsü bile işe yaramalı adamın, yararlı olmalı... Yaşarken hiçbir işe yaramadı mı bir adam, işte ceset gibi ölmek onun hakkı... (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- Ağzın konuşması bir şey değildir, ağız akılsızdır, onun için ağzın ne dediğine kulak asma... Ama gözler var ya, gözlerin konuşması, ah işte, oturursa o oturur adamın içine, gözlerin söylediği.. (Koca Denizde İki Nokta)
- - Fil ne kadar ekmek yer bir oturuşta? - Fil kadar yer da. - En çok yiyen fil midir? - Bir fil, bir de sen da. (Direğin Tepesinde Bir Adam)
- Anzac kelimesi " Australian - New Zealand Army Corps " kelimelerinin ilk harflerinin bir araya getirilmiş halidir. (Çağlar Boyunca Toplumları Sarsan 100 Büyük Gün)