İşte Diyanetin yazdığı cemaat ve tarikatlar raporu / “Din İstismarıyla Mücadele: Sahih Dini Bilginin Önemi”

DİNİ HABERLER

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından cemaat ve tarikatlar üzerine yazdığı rapor üzerine bir değerlendirme.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 15 Temmuz darbe girişiminin 5. yılında “Din istismarı ile mücadelede sahih dinî bilginin önemi” başlıklı bir rapor yayımladı.

Raporda İslam’ın ana kaynaklarının Kuran ve sünnet olduğu belirtilerek, “Ne zaman ki insan dine hizmet etmeyi bırakıp onu kendi hizmetinde kullanmaya başlamışsa, orada din istismarı vardır. Din istismarının olduğu her zeminde bireysel anlamda yozlaşma ve cehaletin, toplumsal anlamda da bir din güvenliği krizinin yaşandığı söylenebilir” denildi.

Raporda, 11 başlıkta dini istismar edenlerin karakteristik özellikleri şöyle sıralandı.

1- Allah ve peygamberle görüştüğü algısı oluşturmak: Din istismarcısı yapıların liderleri, kendisini Allah tarafından seçilen yüce bir kişi olarak takdim eder; bağlılarından tam bir teslimiyet bekler.

2- Dini anlamda kendisini yegâne kaynak kabul etmek: Kendi akli çıkarımlarını kutsallaştırır ve vahyi dikkate almaz.

3- Grup mensubiyetini aile, millet ve ümmet bağlılığının önüne geçirmek: Yapıya dâhil olan kişilerin kimlikleri bastırılır, temel aidiyet duyguları yok edilir. Bağlıları, önce ailelerine ve akrabalarına, sonra kendi ülke ve toplumlarına ve nihayet İslam ümmetine ait olma bilincini kaybeder.

4- Mabetleri istismar etmek: Bir mekân; cami veya mescitlerin alternatifi olarak seçilir; toplanma ve topluca ibadet etme yeri hâline getirilir; böylece bağlılar tarafından ulvi bir mekân olarak görülür.

5- Hakikat tekelciliği yapmak: Liderleri, kendi düşüncelerinin her hâl ve şartta diğerlerinden üstün olduğunu ima eder. Daha alt derecede görülen dini gelenekler, mezhepler, gruplar ya da söylemler küçümsenir.

6- Tekfir etmek: Kendilerine itaat etmeyen, ideolojilerini paylaşmayan, radikal söylemlerini benimsemeyen veya ibadet hayatında bazı eksiklikleri olan kişileri Müslüman kabul etmezler.

7- Mehdi ve mesih gibi sıfatlara bürünmek: Olağanüstü özelliklerle donatılmış bir şahsiyetin ahir zamanda ortaya çıkıp yeryüzünü adaletle dolduracağını söylerler ve bu misyonu bir grup veya cemaate yüklerler.

8- Masumiyet/günahsızlık iddiasında bulunmak: Liderlerinin masum olduğu, hata ya da günah işlemekten uzak olduğu iddia edilir. Böylece müntesipler (bağlılar), sorgusuz sualsiz lidere bağlanır ve emirleri yerine getirir, liderin fikri, dinin görüşüdür. Liderin dokunulmaz ve eleştirilemez olduğuna inanılır.

9- Görünmez güçlerden destek aldığını iddia etmek: İnsan dışı varlıklarla görüşebilen, onlarla güç birliğine girebilen, insanların gizli hâllerine, kabirlerde olanlara, hatta cennet ve cehennemle ilgili bilgisi olabilen bir lider imajı oluşturulur.

10- Gençlerin dini duygularını istismar etmek: Gençlerin manevi coşkuları, macera arayışları, içine düştüğü bunalımlar ve yalnızlık istismar edilir. Yapılan telkinler sonucunda gençler, sırf örgüt liderinin isteklerini yerine getirmeye programlanmış emir kulları hâline getirilir.

11- Dini konulardaki bilgisizlikten yararlanmak: Dinin temel referanslarına aykırı olan birçok yanlış; art niyetle, çarpık çıkarımlarla ve illetli yorumlarla dine dayandırılır ve sonra bu yanlışlar insanlara doğruymuş gibi anlatılır. Grup içinde egemen olan kör taklit kültürü ise yalan-yanlış bilgilerle doldurulan zihinleri, lidere bağımlı hâle getirir.

 

56 sayfalık Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün çalışmasıyla hazırlanan raporda, herhangi bir tarikat ve cemaat adı zikredilmiyor. Ancak isim verilmeden eleştiriliyor.

Raporda, “din istismarı”nın başladığı nokta şöyle tarif edilmiş:

“Ne zaman ki insan dine hizmet etmeyi bırakıp onu kendi hizmetinde kullanmaya başlamışsa, orada istismar vardır.”

Diyanet’in raporunda “istismarcı gruplar” açıkça karşıya alınıyor:

“Sadece Kuran’ı değil, hadis rivayetlerini, ashab-ı kiramın ve tarihi şahsiyetlerin hayatlarından örnekleri, İslami değer ve kavramları istismar eden fırsatçılar dün olduğu gibi bugün de karşımızdadır ve bu kimseler kendilerini ıslah hareketinin birer temsilcisiymiş gibi sunmaktadır.”

Tevbe Suresi’nin 107.-110. ayetlerine atıfta bulunularak peygamberin Mescid-i Dirar’ı yıktırma gerekçesinin anlatıldığı raporda, son dönemde kimi cemaat ve tarikatların, kendi adlarıyla anılan kutsal mekânlarını inşa etmesine, şöyle eleştiride bulunuluyor:

“Mescide gitmeyerek ona paralel ibadet ve buluşma mekânları üretmenin ne kadar eski bir münafık taktiği olduğu dikkat çekicidir.”

TESLİMİYET VARSA LİYAKAT YOK

Kimi tarikat ve cemaat liderlerinin, rüyalara da başvurarak verdiği mesajlar isim vermeden eleştirilirken, buna karşı uyanık olma çağrısında bulunuluyor: “Dini istismar eden yapıların liderleri, kendilerini Yüce Allah’la ve Hz. Peygamber (s.a.s.) ile doğrudan görüşen ve aldığı talimatları müntesiplerine aktaran bir konumda görmektedir. Böylece kendisini Allah tarafından seçilen yüce bir kişi olarak takdim etmekte, bağlılarından tam bir teslimiyet beklemektedir. (…).”

Rapor, kendi cemaat ve tarikatını her şeyin önüne koyan grupları açıkça şu ifadelerle hedef alıyor:

“Dini istismar eden yapıların özellikleri arasında, grup mensubiyetini öne çıkarmak ve diğer Müslümanları dışlayarak ötekileştirmek vardır. (…) İstismarcı gruplar, elde ettikleri güç ve imkânları Müslümanların ortak yararı yerine sadece kendi mensuplarının çıkarları için kullanmaktadır. Grup aidiyetini her şeyin üzerinde görmenin tabii bir sonucu olan bu anlayış, Allah’ın emrettiği ‘emanetin ehline verilmesi’ ilkesini tamamen ortadan kaldırmakta, ‘Bizim kötümüz ötekinin iyisinden yeğdir’ zihniyetini yerleştirmektedir.”

CEMAATE MİSYON YÜKLEMEYİN

Cemaat içi evliliklerin özendirilmesinin de eleştirildiği rapor bu kadarla kalmamış. Cumhurbaşkanı’nın daha önce açtığı “dinin güncellenmesi” tartışmasına destek verilirken kimi hocaların kendi yorumlarını mutlaklaştırarak dogma haline dönüştürmesi de eleştirilmiş:

“Dinin sabiteleri, vazgeçilmez ve tartışılmaz ilkeleri bellidir. Bunlar dışında kalan ve zamanın akışıyla yeni değerlendirmelere açık olan değişkenler konusunda ilim insanları elbette düşünecek ve değerlendirmede bulunacaktır. (…) Dinin sadece bir mezhebe veya belli bir kişinin görüşlerine indirgenmesi ve diğer sahih anlayışların yok sayılması taassuptan başka bir şey değildir.”

Kimi tarikat ve cemaat liderlerinin, farklı kesimleri kâfirlikle suçlamasının zararlarının anlatıldığı raporda, cemaat ve tarikatların kendi liderlerine yüklediği misyonlar da reddediliyor:

“Olağanüstü özelliklerle donatılmış bir şahsiyetin ahir zamanda ortaya çıkıp yeryüzünü adaletle dolduracağı, istismara son derece açık bir söylemdir. Öte yandan bu misyonu bir grup veya cemaate yüklemenin de herhangi bir geçerli delili yoktur.”

‘ÇARKIN BOZULMASINI İSTEMEYEN GAFİLLER’

Rapor, tarikat ve cemaatlerdeki lidere teslim olma, biat etme kültürünü de hedefine koyuyor:

“Bazı dini grup liderlerinin masum olduğu, hata ya da günah işlemekten uzak olduğu iddia edilmektedir. Bu durum müntesiplerin sorgusuz sualsiz bağlanmasını ve emirleri yerine getirmesini sağlamak için üretilen oyundan başka bir şey değildir. Zira bu oyun başarıya ulaştığında artık müntesipler için liderin fikri, dinin görüşüdür. Onun sözü, mutlak doğrudur. Masum bir liderin dokunulmaz ve eleştirilemez olduğuna inanılır.”

Meleklerle, cinlerle hatta ölülerle sözde temas eden, rüyalardan ya da kalbe doğmalardan anlamlar çıkaran ve örneğine cemaat tarikatlarda sıkça rastladığımız hocaların din istismarcısı ilan edildiği rapor, kimi hocaların kendi mensuplarını cennete götürme vaadini de sert bir şekilde eleştiriyor:

“Kendi mensuplarının azaptan kurtulacağını, liderlerinin rehberliğinde ahirette hesaplarının kolayca görüleceğini, aksattıkları ibadetlerin liderleri tarafından tamamlanacağını, cennete girip ebedi kurtuluşa nail olacaklarını iddia edenler din istismarcısıdır. Gruptan ayrılmak isteyenleri şefkat tokadı ve benzeri yollarla tehdit edenler, sömürü çarkının bozulmasını istemeyen gafillerdir.”

‘CEMAATLER DENETLENEBİLİR OLMALI’

Raporda, tarikat ve cemaatler için bir öneride de bulunuluyor:

“Bunların daima şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir olmaları gerektiğini dikkate alalım”.

Yurttaşlara aklı kullanma, sorgulama, eleştirme, taassuba karşı çıkma, merhamet, fikir özgürlüğü ve hoşgörü çağrısı yapan rapor, son dönemde devlet içinde yapılanma örneklerine de şöyle göndermede bulunmuş:

“Hiçbir aidiyeti, liyakatin ve ehliyetin önüne geçirerek kendimiz ya da yakınlarımız lehine tercih sebebi yapmayalım.”

Diyanet’in tarikat ve cemaatleri eleştirdiği raporun hayattaki karşılığı mı? Öyle görünüyor ki kitaplardaki ve vicdanlardaki dinle yaşanan din arasında derin bir uçurum var.

Bu uçurumu kapatmaya ise ne Diyanet’in ne raporların gücü yeter. 

‘Takiyyeye sığınanlar menfaatçi yalancılardır’

Raporda, şunlar kaydedildi:

“Takiyyeye sığınanlar, ya dürüst olmayan işlerle ve gizli planlarla toplumu ifsat eden ya da halkın sırtından menfaat sağlama düşüncesiyle hareket eden yalancılardır. Makam, güç, otorite, para gibi dünyevi kazanımlarla sınırlı bir hayatın Müslümanca olmadığını, İslam’ın hem dünya hem de ahiret kazancı için maneviyatın peşinde olduğunu zihinlerine yerleştirelim. Yavrularımızın kimlerle arkadaşlık ettiğine, vaktini nerede harcadığına, ne okuduğuna, internette ve sanal dünyada hangi ağlara dâhil olduğuna dikkat edelim. Sevgi, ilgi ve rehberliğimizden mahrum kalan gençlerin çarpık dinî bilgi sunanlara aldanma ve radikal örgütlerin çekim alanına girme riskinin yüksek olduğunu unutmayalım.”