Açlık - Hasan İzzettin Dinamo Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Açlık kimin eseri? Açlık kitabının yazarı kimdir? Açlık konusu ve anafikri nedir? Açlık kitabı ne anlatıyor? Açlık PDF indirme linki var mı? Açlık kitabının yazarı Hasan İzzettin Dinamo kimdir? İşte Açlık kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Hasan İzzettin Dinamo
Yayın Evi: Tekin Yayınevi
İSBN: 9789944610087
Sayfa Sayısı: 279
Açlık Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Çocukluğunu İstanbul Darüleytamları'nda yaşamış, ilkokulu burada okumuştu. Şimdi Güzel Sanatlar Akademisi'nde okuyacaktı. Geçmiş günleri ve arkadaşlarını anımsadı. Onlardan birkaçını bularak eski günleri andılar. Yaz günleri hızla geçerken parası da tükenmişti. Bir başka şehirde görevli olan ablasından yardım gelene kadar otelden ayrılacak ve arkadaşlarında barınacaktı. Başka da çaresi yoktu. Ama arkadaşları da kendisi gibi beş parasızdılar. Günlük yaşamaya çalışıyorlardı. Günler geçmiş yardım gelmemişti. Moralini yüksek tutmaya çalışarak bir taraftan da sıkı şiirler yazmaya çalışmaktaydı. Günlerdir boğazından doğru dürüst bir şey geçmemiş sıcak bir yatak yüzü görmemişti. Gecelerini parklarda saklanıp yatarak geçirmeye çalışıyordu. Yürürken açlıktan ayakları yere basmıyor havada yürüyor gibi hissediyordu.
"Yazdıklarımı yayınlatabilirsem belki birkaç kuruş elime geçer. Açlıktan bir iki gün kurtulurdum" diye düşündü. Ayakları, zor da olsa onu Servet-i Fünun Dergisi'nin kapısına kadar götürdü. Şimdi kapıda, içeri girip girmemekte ikilem yaşamaktaydı. Çok sevdiği İstanbul'un bu kadar acımasızlığının şaşkınlığı içindeydi.
Açlık Alıntıları - Sözleri
- İnsan, neden her istediğini olamıyordu? Bu adaletin ya da adaletsizliğin anahtarı kimin elindeydi? Toplum, yetenekli çocuklarını neden elinden tutup yetistirmiyordu? Bir Rousseau, bir Pestalozzi gibi düşünen insanların varlığına dayanan bir toplum, bir eğitim sistemi var olmadıkça bütün yetenekler güz yaprakları gibi yağmurun, rüzgarın önünde sürüklenmek zorundaydı. Toplumlar, çocuğun anası babası olmadıkça yeteneklere kurtuluş yoktu.
- İnsan, neden her istediğini olamıyordu? Bu adaletin yada adaletsizliğin anahtarı kimin elindeydi? Toplum, yetenekli çocuklarını neden elinden tutup yetiştirmiyordu?
- İstanbul'da su aygırları, filler, aslanlar, kaplanlar, timsahlar, akrepler, yılanlar yaşıyor. Bunlar, yaşayabilmek uğruna hep senin benim gibi kimsesizleri, öksüzleri, temiz insanları çiğnerler, parçalarlar, yerler...
- Beş on kuruşluk bir çay, hem insana saatlerce bir sandalyede oturmak, hem de yurttaşlık hakkını sağlıyordu.
- Toplum çok ilkeldi. Balta girmemiş ormanın gelenekleri, yasaları, her adım başında insanı göğüslüyordu.
- "O güzel geleceklere bütün ruhumla inanıyordum. Belki de gençliğin en büyük, en derin hazinesi budur. Bundan yoksun olan bir gençlik, ölü sayılır."
- Açlığın en kötü yanlarından biri, insanın boğazını kurutup solumasını, daha doğrusu, rahat solumasını önlemesiydi. Açlık, fizyolojimi çöl gibi kuruttuğu halde bana çok kolay yazı yazmak, düşünmek, derinlemesine duymak olanağı bağışlıyordu.
- Kent düzeni, belli bir saatten sonra kentin deliğini deşiğini kilit altına alıyor, yarattığı kanunsuz sürülerini kutsal masallardan uzak tutmaya çalışıyordu. Sokakta işsiz, aşsız, korumasız kalmış bir insan için, toplumların yarattığı kutsallikların ne anlamı olabilirdi? Bütün kutsalliklar en sonra insan denen değerin korunması, daha büyük bir değer olması için değil miydi? İnsan, hiçbir kutsallık için bir kurban değildi. Klan çağlarıyla Ortaçağ, artık tası tarağı toplayıp karanlık mezarına göç etmemiş miydi?
- Toplum, bütün korkunç gövdeleri acımadan, acımadan değil de görmeden geçip gidiyordu.
- ... yaşamda her şeyin bir püf noktası vardı. Bütün iş, onu bulmaktı.
- Karnım doyup da iyi yürekli, içten bir arkadaşla da karşılaşınca, birden bire belki gençliğin de verdiği hızla bütün karamsarlığım, şiddetli bir rüzgarın önündeki kara bulutlar gibi bilinmeyen bir yöne doğru süpürülüp gitti.
- "Kalabalık içindeki bu yalnızlık, dilsizlik çok gücüme gidiyordu."
- "Başımızın üstünde bir dam, bizi bütün insanı bekleyen tehlikelerin yarısının şerrinden koruyordu. Evet, şu sırada bir evin içinde, onun taşlığında, bir çıkın üzerinde kıvrılıp uyuyabilmenin mutluluğunu dünyanın en büyük nimetlerine değişmezdim."
- Pastırma, sucuk, balık kokuları havayı haraca kesiyordu. Hangi mutlu kişiler yiyordu bunca güzel yiyecekleri? Ben, yer yüzünde hangi büyük günahı işlemiştim de bunca güzel yiyeceğin ortasında bunlara dokunmak müsaadesi olmadan aç açına dolaşıyordum?
- Şimdi, mahallelerdeki evlerde insanlar rahat yataklarında sere serpe yatmış uyuyor yada uyumaya çalışıyorlardı. Rahat bir yatakta boydan boya uzanarak yatabilmek meğer ne büyük mutmuş. Bunun bir mut tipi olduğunu ilk kez anlıyordum.
Açlık İncelemesi - Şahsi Yorumlar
#okudumbitti #HasanİzzettinDinamo #Açlık #321sayfa #OcakAyı3cükitap -Bir kuruş vereceksin, dedi. -Bir kuruşum bile olmadığından yazdım bu kağıdı -Olmaz bir kuruş vereceksin Okurken sık sık dedim ki kendime 'hiç mi değişmeyecek bu dünya'. O zamandan bu zamana değişen tek şey kurumların adı olmuş sanırım, uygulamada değişen hiçbir şey yok. Adam fakirlik kağıdı almaya gider, adı üstünde fakirlik kağıdı para alma ondan değil mi? Ama yok aynen yukarıdaki paragraf yaşanır. Kitap okumak ve okuduğun o kitabı beğenip beğenmemek kesinlikle bakış açısıyla alakalı bir durum. Bu kitabı okuyupta " bakın görün insanlar ne yokluklar, ne yoksulluklar yaşamış, günlerce aç kalmış. Sizse herşeyiniz varken pahalılıktan, açlıktan söz ediyorsunuz nankörsünüz" diyecek bir okuyucu kitlesi de var, " Ve fakat o dönemin içinde bulunduğu koşullarla değerlendirmek lazım. Zira ulusal kurtuluş savaşı vermiş bir Milletin tutunmaya çalıştığı bir dönemde geçiyor olaylar. Oysa şuan herşeye ulaşılabilir olmasına rağmen açlık sınırında yaşatan bir dolu insan var " diyerek bu bakış açısıyla bakan okur da olacaktır kitaba. O yüzden okurun kitabı okuyup kendi değerlendirmesini yapmasını her zaman daha sağlıklı bulmuşumdur. Musa'nın hikayesini okurken açlığı, çaresizliği iliklerinize kadar hissedecek, bazen Martin Eden aklınıza gelecek okuduysanız, bazen de Knut Hamsun açlık kitabına ne kadar benziyor diyeceksiniz elbette yine bunu da okuduysanız. Devamı gelecek. Çünkü henüz serinin ikinci kitabı bu. Diğeri de okundukça gelecek yorumları. Ama biraz ara vermek iyi olacak. Zira yaşananlar oldukça etkiliyor insanı. Araya başka kitap alma vakti.. "Utanç, yüzünü göstermemek uğruna türlü maskeler takıyordu" "Aşkın bütün romantik, düşsel, güzel duyguları beni bırakıp kaçmıştı" (Suzan gündüz)
!!! Dikkat spoiler içerir. kitap/savas-ve-aclar--153163 ve kitap/oksuz-musa--154052 kitapları ile başlayan ve yüreğimi parçalayan Musa'nın yani aslında yazarın kendi yaşam hikâyesi kitap/aclik--63526 kitabı ile devam ediyor. "Başıma Knut Hamsun' un ünlü 'Açlık' romanındakilere benzer işler geldiğinde on sekiz yaşındaydım, onun kitabını da henüz okumamıştım." Kitap bu cümle ile başlıyor. O kadar tarifsiz duygular yaşattı ki bu kitap bana. Sinirlendim, hüzünlendim. O çaresizliği umutsuzluğu Musa ile beraber yaşadım. Bu hikaye bizden. Musa bu toprakların çocuğu. Hâl böyle iken Açlık deyince aklımıza ilk Knut Hamsun'un kitabının gelmesi o kadar üzücü ki! Bir gün değerinin ortaya çıkacağından ve hak ettiği okunma sayılarına ulaşacağından şüphem yok. Geçte olsa beni bu yazarla tanıştırdığı için yazar/harun-celik 'e teşekkür ediyorum. Musa Kurtuluş Savaşı'nda babasını kaybetmiş geriye kalan ailesi açlıktan dağılmış, hayatta yapayalnız kalmış ama buna rağmen okumaya sarılan şiirler yazan ve bir gün büyük bir yazar olmanın hayalini kuran 18 yaşında bir gençtir. Sanayi Nefise mektebine girme umudu ile İstanbul'a gelir ancak cebindeki az bir para kısa sürede tükenir. Üstüne üstlük okula da giremez. İşte üç ay sürecek evsizlik ve açlık kabusu burada başlar. Musa gündüzleri Gülhane parkında şiirler yazıp geceleri Sultan Ahmet camiinin helalarında uyur. Bir yandan da okuluna geri dönmenin yollarını arar. Derken kendini kadınlarla bir maceranın içinde bulur. Adı Kazanova' ya çıkar. Başından türlü zorluklar maceralar geçer. İstanbul gecelerinin korkunç kötülüğü onu bu şehirden tiksindirir. Tam iyiliğe ve iyi insanlara olan inancını yitirdiği zaman karşısına çıkan biri ona yardım eli uzatır ve Musa'nın İstanbul kabusu Karadenize giden bir gemi ile şimdilik son bulur. (Büşra ŞAHİN)
Hasan İzzettin Dinamo Kendi yaşam öyküsüne Açlık'la devam ediyor. Yine çarpıcı bir roman. Sizi isyanlara götürecek. Aslında istediği şu şiirinde anlattığıdır. Eski Ümitlerin Mezarlığı aradığım fazla değil bir lokma ekmek kapısı ne ebediyetin yapısı ne cennetin lokantası yıldızları bile seyredemiyorum vakit darlığından her akşam boynu bükük eve dönüyorum eski ümitlerimin mezarlığından (mehmet şenol)
Açlık PDF indirme linki var mı?
Hasan İzzettin Dinamo - Açlık kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Açlık PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Hasan İzzettin Dinamo Kimdir?
Hasan İzzettin Dinamo (d. 1909, Akçaabat, Trabzon - ö. 20 Haziran 1989), Türk yazar.
Ailesiyle önce İstanbul'a sonra Samsun'a yerleşti. Babası I. Dünya Savaşı'nda öldü. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ndeki eğitimini tamamlayamadan ayrılan yazar, geçimini çeviriler yaparak ve özel ders vererek sağladı.
Dinamo, gençliğinde bireysel şiirler yazsa da Nazım Hikmet'in şiirleriyle tanışınca kendine toplumcu bir çizgi çizdi. Nazım'ın yanında, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve A. Kadir gibi şairlerle birlikte çalıştı. yedi ciltlik Kutsal İsyan ve Savaş ve Açlar gibi önemli romanlara imza atmıştır. 1977 yılında, "Kutsal Barış" adlı romanıyla, Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazanmıştır. Genellikle savaş dönemini anlatan romanlarının yanında şiir kitapları ve bir de öykü kitabı bulunmaktadır. İlk şiirlerinde Rıza Tevfik , Yusuf Ziya, Orhan Seyfi'nin etkileri görülür. Servet-i Fünûn dergisinde hece vezniyle şiirler yazmıştır. Aruz ölçüsünü kullanmış olsada yeniden heceye dönmüştür. Hapiste sayısız şiirler, romanlar, destanlar yazmıştır. Deniz Feneri, Kutsal İsyan, Savaş Ve Açlar adlı kitapları önemlidir.
Hasan İzzettin Dinamo Kitapları - Eserleri
- Savaş ve Açlar
- Öksüz Musa
- Kutsal İsyan - 1
- Açlık
- Kutsal İsyan - 2
- Kutsal İsyan - 3
- Musa'nın Mapusanesi
- Koyun Baba
- Musa'nın Gecekondusu
- Kutsal İsyan - 4
- Kutsal İsyan - 5
- Ateş Yılları
- Çoban Şiirleri
- Deniz Feneri
- Kutsal Barış 1
- Kutsal Barış 3
- Kutsal Barış 2
- Kutsal Barış 4
- 6-7 Eylül Kasırgası
- Kutsal İsyan - 6
- Kutsal İsyan - 8
- Kutsal İsyan - 7
- Ateş Ormanları Arasından
- Özgürlük Türküsü
- Adalet Sıtması
- Türk Kelebeği
- Kavga Şiirleri
- Anadolu'da Bir Yunan Askeri
- Kenti Yiyen Çocuk
- Gecekondumdan Şiirler
- Tuyuğlar
- Sürgün Şiirleri
- Karacaahmet Senfonisi
- İkinci Dünya Savaşı'ndan Edebiyat Anıları
- Nazım'dan Meltemler
- Savaşta Çocuklar
Hasan İzzettin Dinamo Alıntıları - Sözleri
- Fırsat bulsanız da okuyun, bulmasanız da okuyun." (Öksüz Musa)
- Düşünmek kahramanlıktır, Düşünmek, bir çiğ tanesidir. bir anlıktır. Düşünmenin ötesi, karanlıktır cancazım, karanlıktır. (Kavga Şiirleri)
- Düşünmek, salt insanoğlunun harcı. Yine insanoğlu, en büyük düşman ne yazık, düşünceye karşı. (Kavga Şiirleri)
- <
Türk Kelebeği) - Yine zindan, yine çark, yine bıçak, yine kelepçe, Gece başlıyor, kardeşler, gece. (Kavga Şiirleri)
- Tarihimizi okuyunuz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Mustafa Kemal (Kutsal İsyan - 3)
- "Ama çok yoksullar değil mi?" "Çalışan insanlar hep yoksuldur kızım." (Savaş ve Açlar)
- İnsan yürekleri de gittikçe taşlaşmakta. (Çoban Şiirleri)
- "insanoğlundan tiksinicek duruma gelmiştim. İçimde insan sesinin hiç işitilmediği kuytu ormanlara, dağ başlarına kaçmak eğilimi çan çalıyordu." (Musa'nın Mapusanesi)
- İnsan, neden her istediğini olamıyordu? Bu adaletin ya da adaletsizliğin anahtarı kimin elindeydi? Toplum, yetenekli çocuklarını neden elinden tutup yetistirmiyordu? Bir Rousseau, bir Pestalozzi gibi düşünen insanların varlığına dayanan bir toplum, bir eğitim sistemi var olmadıkça bütün yetenekler güz yaprakları gibi yağmurun, rüzgarın önünde sürüklenmek zorundaydı. Toplumlar, çocuğun anası babası olmadıkça yeteneklere kurtuluş yoktu. (Açlık)
- Yapamadım,yol verdim gözlerimdeki yaşa. (Çoban Şiirleri)
- İstanbul soluk alınamayacak, içinde kımıldanılamayacak bir arslan kafesine dönmüştü. İşgalciler, ellerinde ateşten kırbaçları bulunan arslan terbiyecileri gibi bu kafesin kızgın demir çubukları çevresinde dönüp duruyorlardı. (Kutsal İsyan - 1)
- En son türkümde seni söyleyeceğim. Bir emperyalist tankı altında şair yüreğim ezilirken. Ya da dünyanın en güzel bir sabahında Bir duvar dibinde kurşuna dizilirken... (Özgürlük Türküsü)
- Yıkıldı üstümüze zaman bir dağ gibi. (Çoban Şiirleri)
- Umut gerçi kahpe bir şeyse de o gülümsedikçe ortada her zaman sahip olacağımız bir şey var demektir. Sen, şu sırada büsbütün umutsuz değil, salt öfkelisin. Tabancanı, hiçbir vakit öfkelenince kullanma, aziz kardeşim. (Adalet Sıtması)
- Ben, Aziz Nesin’i güçlü mizah sanatiyle orda tanıdım.Eski Marko Paşa’da yazdığı çok güzel yazılarını eski dostum Sabahattin Ali’ce kaleme alındığını sanıyordum, orda bana okumam için verdiği «İt Kuyruğu» adlı hikâye kitabını okuduktan sonra bunun yazarı birden bire gözümde dağ gibi büyüdü. Sonra iyi ahbap olduk. İyi bir okuyucu olduğumu da anlamış olacak ki, bundan sonra bütün oracıkta yarattığı mapusane ürünlerinin sanırım ilk okuyucusu ben oldum. Akbaba’cı Yusuf Ziya ile bağlantı kurar kurmaz sıtmalı bir yazı işine girişti. Artık, başnı kaşıyacak zamanı yoktu. Ha bire yazıyordu. Dışarda serbest gezen okuyuculanın daha sonra okuyup kahkaha patlatacakları ,biraz daha sonra da İtalya’da dünya mizah birinciliği alacak olan Fil Hamdi hikâyesini henüz müsvedde halindeyken ilk okuyan biz oluyor, kasıklarımız çatlarcasına gülüyorduk. O kötü koşullar altında başka hiçbir şey de beni güldürememişti. Bütün emniyet örgütünü son kerte zekice hicveden bu hikâye haklı olarak sonra Altın Palmiyeyi Türkiye’ye doğru yola çıkarmıştı. Aziz Nesin dışarda gene, güzel bir de sevgili bırakarak mapusaneye gelenlerdendi. Bu yüzden de içerde para kazanmak, sonradan karısı olacak sevgiliyi çıkıncaya dek dışarda barındırmak gerekiyordu. Yusuf Ziya da Nesin’i doludizgin sömürüyordu. Bir hikâyesine yedi buçuk yada on lira veriyordu. Geçmiş gün, iyi usumda yok. (6-7 Eylül Kasırgası)
- Kent düzeni, belli bir saatten sonra kentin deliğini deşiğini kilit altına alıyor, yarattığı kanunsuz sürülerini kutsal masallardan uzak tutmaya çalışıyordu. Sokakta işsiz, aşsız, korumasız kalmış bir insan için, toplumların yarattığı kutsallikların ne anlamı olabilirdi? Bütün kutsalliklar en sonra insan denen değerin korunması, daha büyük bir değer olması için değil miydi? İnsan, hiçbir kutsallık için bir kurban değildi. Klan çağlarıyla Ortaçağ, artık tası tarağı toplayıp karanlık mezarına göç etmemiş miydi? (Açlık)
- Biz dünyadan geçip gittikten sonra da ay pek çok kereler doğacak, fakat bizi bulamayacaktır. -O.Henry- (Ateş Yılları)
- En güzel hürriyet düşleri zindanda görülür. Schiller. (Kutsal İsyan - 2)
- ...insanın evini ancak kendisi, mezarını başkaları yapar. Ben, bunu bilirim. (Musa'nın Gecekondusu)