Ağacın Kurdu - Mustafa Önsel Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ağacın Kurdu kimin eseri? Ağacın Kurdu kitabının yazarı kimdir? Ağacın Kurdu konusu ve anafikri nedir? Ağacın Kurdu kitabı ne anlatıyor? Ağacın Kurdu PDF indirme linki var mı? Ağacın Kurdu kitabının yazarı Mustafa Önsel kimdir? İşte Ağacın Kurdu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mustafa Önsel
Yayın Evi: Alibi Yayıncılık
İSBN: 9786058436084
Sayfa Sayısı: 304
Ağacın Kurdu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Mustafa Önsel, “Beşiktaş’ta Sırtlan Pususu”, “Silivri’de Firavun Töreni” ve “Casusluk Kumpası, Kim Bunlar” kitaplarından sonra balyoz gibi bir dördüncü kitapla yine gündem yaratıyor. TSK’da, “Fethullahçı Terör Örgütünün” izlerini bizzat tanık olanların anlatımıyla ve belgeleriyle paylaşıyor…
Mustafa Önsel; “Milli ordu bu topraklarda yaşamamızın güvencesidir. Ordu içinde herhangi başka bir hiyerarşik yapıya bağlılık millilik vasfını yok eder. Buna müsaade etmek ihanettir…” vurgulaması yaptıktan sonra kitabını okuyuculara şöyle sunuyor;
“Gelelim kitabımızın konusu olan TSK’deki duruma. Bunca kuruma sızan, sonra da devleti ele geçirmeyi düşünecek kadar kendini güçlü hisseden bir yapının TSK ile ilgili bir planının bulunmaması, orada örgütlü olmaması mümkün mü? Önceki kitaplarımda bunun önemli ipuçlarını vermiştim.
“Ağacın kurdu içinde olur.” diye bir halk sözü var değil mi? Ne kadar bilgece bir söz. Bunca kumpas içeriden ciddi bir destek olmadan yapılabilir miydi?
Biz; yani bu olayları, kumpasları bizzat yaşayanlar, bu desteğin gücünü gördük.
“Ağacın kurtçukları”nın önemli bir kısmını pek çok parçayı birleştirerek belirledik.
Bu çalışmamda -pek çok yaşanmışlıktan hareketle-, açılan soruşturmalarda adı artık kısaca FETÖ, yani Fethullahçı Terör Örgütü olarak ifade edilen ihanet odağının TSK’de, başta askeri okullar olmak üzere, geldiği noktayı içinde yaşayan biri olarak takdirlerinize sunuyorum.
Burada anlatılanlarla ordunun nasıl bir ayrışmaya, siyaset batağına çekilmeye ve milli olmaktan çıkartılmaya çalışıldığını da ortaya koyarken aynı zamanda tehlikenin büyüklüğüne de dikkat çekmeye çalışacağım.
Buradaki anlatımların bir bölümünün, bir kısım okuyucuya abartılı geleceğini biliyorum.
Fethullahçı örgütün yaptıklarını gören, bizzat yaşayan on binlerce TSK mensubu ise anlattıklarımın, yaşananların ancak küçük bir bölümünü teşkil ettiğini biliyor.
Bu konuda yüzlerce kitap yazılsa yine de yeterli olmaz…”
Ve bu kitapta aşağıdaki soruların cevaplarını belgeleriyle veriyor;
12 Eylül öncesi Harbiye’de yaşanan “Devrimci”, “Ülkücü” ayrışması nasıldı?
Harbiye’de hangi devreye “Kızıl Devre” deniyordu?
Şakirt kime denir?
“Artık şakirt olmayan askeri okullara giremez” diyen yüksek rütbeli subay kimdi?
Kimler Medine Sözleşmesini henüz imzalamadık, o halde yapılan her şey mübahtır diyor?
Harbiye’de korkunç yıllarda (2008-2014) neler yaşandı?
*Şok mangalarında yapılan işkenceler…
*İşkence sonucu ölen, intihar eden, atılan veya ayrılmaya zorlanan Harbiyeliler…
*Domuz bağları, dayak, hakaret…
Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı sorgu odasından çıkan bir subay neden intihar etti?
“Gay Tayfa” iftiralarıyla başlayan süreç ve Deniz Kuvvetlerine yapılan saldırılar nasıl gelişti?
GATA’da Fethullahçı yapılanmanın boyutları nedir?
Askeri Yargıda neler oluyor?
Fethullahçı örgüt niçin askeri yargı ve tıbbiyeyi ele geçirmek istiyor?
Genelkurmay Erdoğan’a darbe yapar mı?
Necdet Özel casusluktan yargılanır mı?
Ve daha birçok soru ve cevabı…
Gerçeklerle yüzleşmeye hazır mısınız?
Ağacın Kurdu Alıntıları - Sözleri
- Ama olsun, çoğu konuda olduğu gibi din konusunda da bilgi yoksunu bir toplumduk. Ne derlerse inanılıyordu.
- Fethullahçı örgütü tanıyoruz, onların kitabında her şeyin mübah olduğunun yakın şahidiyiz. Her şeyi yaparlar. Cevap anahtarını değiştirmek ne ki!
- Risale-i Nur, Said-i Nursi'ye ait kitap koleksiyonuna verilen isimdir. Söz konusu eserlerinde bir sürü laf kalabalığı içinde bol bol kendi kendini ululama, methetme vardır.
- Nurculuk, özellikle Yahudi din kültüründen Hristiyanlığa geçen Mesih inancını Mehdilik olarak İslam inancının içine yerleştirmiştir.
- Bir ağaç dalları budanarak yaprakları kesilerek öldürülebilir mı? Gövdesini kesseniz dahi kök kurumamışsa o ağaç yaşamaya devam edebilir. Eğer ağacı öldürmeyi amaçlıyorsanız mutlaka kökü kurutacaksınız.
- Üsteğmen bizi karşısına alıyor, saatlerce bize nutuk atıyor ve bizi sürekli azarlıyor. Söylediklerinden şu anda aklımda kalan en çarpıcısı şu, ''Türk Silahlı Kuvvetlerinin akıllı adama ihtiyacı yok. Bakın bana. Ben çevremde çok akıllı bir adam olarak tanınmam. Beni sorarsanız denileni harfiyen yapan biri olarak tanırlar. Bizim bu gibi adamlara ihtiyacımız var.'' Ayrıldıktan bir yıl sonra öğrendim ki adam kurmaylığı kazanmış.
- … Amaçları uğruna yapmayacakları kumpas, kötülük yoktur. Makyavel bunları görse şapka çıkarırdı. Şeytan mı? "Onlar varsa bana gerek yok" diyormuş.
- … “…bak sana anlatayım. Geçtiğimiz aylarda, bizzat Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yanına gittim. Yanında bir hafta kadar kaldım. Kendisine askeri okulların çok büyük oranda kontrolümüz altında olduğunu söyledim. Bana ‘yüzde doksan dokuzu kabul etmem. Yüzde yüz isterim. Hepsi şakirt değilse başarılıyız demeyin. Çalışmalarınızı bu şekilde yoğunlaştırın’ dedi…”
- Neydi gerçekten bu çocukların suçu? Artık herkes bilmelidir ki tek suçları Fethullah'ın askeri olmamaktır.
- İnkâr ve iftira örgütün dün de bugün de değişmeyen iki temel ilkesidir.
- Ergenekon, Balyoz... davalarının şehvetli bir şekilde devam ettiği sıralarda, bu operasyonlarla eş zamanlı yapılan örtülü veya sinsi balyoz diyeceğimiz operasyonlar; omuzlarında rütbe taşıyan ve bu anlamda TSK'ye bağlı olması gereken ancak iradesini CIA güdümündeki Fetullahçı Örgüte vermiş bulunan, örgütten alacağı emri bütün bilimselliği bir kenara koyarak uygulamaya geçiren "Fetullah'ın askeri doktorları" eliyle gerçekleştirilmiştir.
- Said-i Nursi'nin eserlerindeki şirk, Tevhid'e ve Kuran-ı Kerim'e imanı olan kişileri dehşete düşürecek derecededir. "Ben Kur'an'ı sözlerimle övmüyorum, sözlerimi Kur'an ile övüyorum."* bunlardan sadece sadece biridir.
- "Şok mangasındaki arkadaşlar kilometrelerce koşturulup sonra onlara zorla litrelerce su içirilip mideleri yırtılırcasına kusmaları sağlanıyordu.
- Kitap... 15 Temmuz kalkışmasından ise yaklaşık 3,5 ay önce... kitapçı raflarında yerini aldı... Kitap içeriğinde ismi geçenlerin önemli bir kısmı, beni ve yayınevini mahkemeye vermeye başladılar. Bu arada tarafıma, o zamanki Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın emri doğrultusunda TSK'ye ait tesislere giriş yasağı getirildi. "Yangın var" diyordum ama itfaiyeci hortumu bana tutuyordu.
Ağacın Kurdu İncelemesi - Şahsi Yorumlar
www.eskiyenisahafkitabevi.com: Öncelikle şunu söyleyeyim buradaki sayfa sayısına göre kitap bitti ama benim elimde olan kitap daha devam ediyor çünkü elimdeki kitap 15 temmuz sonrası güncellenmiş ve 33. Baskıdır ... Kitap da geçen konu TÜRK silahlı kuvvetlerinde fetullahçı yapılanma ve harp okullarında fetöcuların yaptıklarıdır kitabın ilk basım tarihi 15 temmuzdan önce ve bu yapıya dikkat çekilmiştir kalkışma sonrası ise kitap yoğun ilgi görmüştür.... Kitabın yazarı balyoz davası mağduru kurmay albay MUSTAFA ÖNSEL'dir ... (eskiyeni sahaf kitabevi)
Kitabın içeriği ile ilgili pek fazla yorum yapmak istemiyorum ''olay'' malum konu. 2016 Yılının ilk aylarında basılmış bu kitap, yaşadıklarımızın ayak seslerini adeta dillendiriyor. Tartışma programlarından denk geldiğim kadarıyla süreci en düzgün okuyan ve aklı başında konuşan nadir insanlardan Mustafa Önsel. Bir tek megafonu alıp sokaklarda bağırmadığı kalmış. Şok mangaları, Harbiyeli kıyımları ve sızmalar ile ilgili bilgiler, belgeleri eşliğinde sunulmuş. Yine kitapta yer alan Harbiye'lilerin okullarında ne tür eziyetlere tabii tutulduklarını okurken sinirden ağlayabilirsiniz. Bu kadar da olmaz diyeceğiniz rezaletler, hukuksuzluk ve ahlaksızlıklar diz boyu. Mutlaka okumalısınız. (sıla)
Serdar Ortaç' ın Yüzünü Renault Marka Arabanın Profilinde Görünce ...: Saygıdeğer canikolar , sevgili kikirik ve kikirellalar .. Yine sıkıntının yarattığı işsizlik sonrasında gerçekleşen aydınlanmayla yazmaya karar verdiğim bir başka inceleme ile sizlerle başbaşayız .. Bugün pazar ama hissiyat olarak eski pazar günlerinden çok uzak geçen bir pazar benim için.. Niçin böyle söylüyorum açıklayayım .. Efenim 90 sonrası kuşak pek bilmez ama Netflix ve benzeri platformlar , Digitürk kıvamında medya portalları henüz ortalarda yokken pazar günlerinde muazzam dedikoduların döndüğü magazin programları vardı.. Şimdi Digitürk kullanıyoruz..Digitürk' te bunların hiçbiri yok =(( Eski dedikodu programları yok artık .. Kalmadı .. Eskiden herkes birbirinin kuyusunu kazardı.. Her türlü şirret dedikodu , polemik savaşları falan fistan.. Muazzam zamanlardı .. İbrahim Tatlıses ve Bülent Ersoy polemikleri üzerinden dönen Star Wars - Klon Savaşları muhabbetleri yapılamıyor artık ..Eskiden olsa Ankaralı Turgut Cherokee Jeep 'ine tüp taktırdığında ya akşamına ya da ertesi güne muhakkak haberini alırdık.. Şimdilerde varsa yoksa kanal dizilerinde oynayan oyuncuların övüldüğü içi BOŞ magazin programları... Aykut Işıklar ekolü bambaşkaydı !! Bundan kelli bünyeye zehir alımı için Holywood dedikoduları takip etmek durumunda kalınıyor.. Misal feminist takılan kakaron bacı Demi Lovato'nun Taylor Swift 'in telif haklarını o bilmeden alan tacizci menajerine destek vermesi !!! Taylor Swift ' e karşı pislik olsun diye kendini afişe etmiş Demi bacımız.. Varsın etsin.. Biz onun eroin overdose dan iki sene önce hastanede ölümden son anda döndürüldüğü günleri biliriz !! Hey yavrum hey !! Ya bana böyle kepazeliklerle gelin !! Beni magazin programlarında, dedikodu alemlerine koysunlar en az 6 saat canlı yayın programı yaparım.. Hem yerli, hem yabancı...TIK demem! Ratinglerin efendisi olurum ama benim ünlü olmamı amariga istemiyor =((( Neyse sevgili monçiçiler .. Konu nerelere geldi .. Bu buhranlı pazar günü nasıl yapayım da can sıkıntısından kurtulayım derken, Suffocation 'a benzeyen gruplara bakayım dedim netten .. Bakmaz olaydım !! Eski magazin günlerine duyulan özlem sonucu ordan oraya , aman da şu daldan bu dala hoplaya zıplaya dolanırken "Serdar Ortaç' a benzeyen arabaya" gark oldum .. Siz de bilmiyorsanız eğer alın ahanda linkini buraya koyuyorum .. Açıp bakın ! 200 300 beyin hücreniz ölse de kar kardır ! https://www.youtube.com/watch?v=5AKDD__9ka0 İşte bu muhteşem ayrıntının bünyemize verdiği ilim irfan dolu aydınlanma ile incelemeyi yazayım diyip startı vermiş bulunuyorum.. Arkadaşım kitabın kapağı belli .. Katrilyarıncı kez aynı açıklamaları yapan isim olmak istemiyorum .. Hep söylediğim bir şey var .. Diyorum ki tarih okumaya çalışın .. Tekerrürden ibaret denir tarih için ama Mehmet Akif 'in dediği gibi defalarca üst üste yapılan yanlışlar olmasa , bu yanlışlardan ders alınsa tekerrür eder miydi tarih ? Gelin 28 Temmuz 1402 gününe gidelim .. Ne oldu bu tarihte ? Biz bu tarihte görüp görebileceğimiz en büyük yenilgiyle tanıştık Ankara Savaşında .. Dönemin padişahı "Yıldırım" lakaplı Beyazıd ile Moğol Hakanı "aksak" Timur karşı karşıya geldiler.. Savaş Çubuk Ovası ile "Mürted" Ovası denilen yerde yaşandı.. Bugün esas cengin koptuğu yerde yani Çubuk Ovasında Esenboğa hava alanı var ki bu isim bu savaştan gelmedir.. Aslı İsenbuga'dır.. İsenbuga denilen cengaver, Ankara Savaşı'nda Timur'un fillerine komuta eden generalin ismi (Bu arada bu savaşı filler yüzünden kaybettiğimiz goy goyu yapılır sağda solda ki bu net yalandır.. Aslını okuyacaksınız az sonra) .. Savaşın diğer kısmı ise Mürted denilen yerde yaşandı.. Mürted "DÖNEK" demek.. Bu ismi nasıl almış onu da açıklayayım .. Zira bu kısım önemli .. İncelemenin devamı bu kısım ile bağıntılı çünkü .. Az geriye gidelim .. 14. yüzyılda Selçuklu sonrasında Osmanlı Balkanlarda dilediği gibi at koşturmak suretiyle mutlak hakimiyet sahibiydi ama Anadolu' da bir Osmanlı hakimiyeti söz konusu değildi .. Bu sıralarda Timur da İran' daydı .. Anadolu parça parça , kısım kısım beyliklere ayrılmış vaziyetteydi ve bu beylikler aşiret ve tarikat bağları ile ayakta durmaktaydılar... Tüm bunlara ek , Timur'dan güç alan kimi beylikler de Beyazıd' a kafa tutuyor ve otorite için tehlike arz ediyordu.. Bu duruma son vermek için Anadolu üstüne yürüyen Beyazıd ve Timur arasında savaş kaçınılmaz oldu ve Ankara Savaşı cereyan etti .. Bu savaş sırasında tarikat ve şeyhlerin mutlak otoritesi altında olan kimi beylikler sonrasında Mürted yani DÖNEK olarak anılacak ovada Yıldırım Beyazıd' ı sırtından vurdu.. TIPKI 600 SENE SONRA TAM AMA TAM OLARAK AYNI YERDE BİZİ SIRTIMIZDAN VURANLARIN OLDUĞU YERDE, 15 TEMMUZ DARBE ÜSSÜ OLARAK SEÇİLMİŞ MÜRTED ÜSSÜ CİVARINDA !! Garip bir tesadüf mü bilemicem.. Savaşta 300 adamıyla sonuna kadar savaşan Beyazıd esir düştü ve sonrasında öldü.. Osmanlı 11 yıl sürecek fetret devrine girdi.. Timur çok akıllı bir adam .. Savaş sonrasında kalan beyliklere, bulundukları topraklarda hakimiyeti bıraktı ve Osmanlı' nın topraklarını da Beyazıd ' ın oğulları arasında paylaştırdı .. Yani ? Osmanlıyı resmen böldü ve ardında taht kavgalarının hüküm sürdüğü topraklarda gözü arkada kalmaksızın Çin seferine çıktı .. Şehzadeler 11 sene savaştılar.. Ankara Savaşı' nda Beyazıd ile savaşmış bir isim var ki nedense (?!?!) tarihimiz anlatılırken hiç ama hiç ismi anılmaz .. Bu Osmanlıya özlem duyan kardeşlerimizin ağzından da ismini hiç işitmedim misal .. Kimden mi bahsediyorum ? 11 sene sonra taht kavgalarına son verip hakimiyeti sağlayan Çelebi Mehmet' ten pek tabii.. Çelebi Mehmet , gerek savaş sırasında gerekse taht kavgaları sırasında bir şeyi çok açık ve net farketti.. Tarikat ve şeyhlerin otoritesi ordu içinde çift başlılığa sebep oluyor , göz göre göre kardeş kardeşi yiyordu.. Hem Ankara Savaşı , hem de taht kavgası sırasında tarikattan , şeyhlerden ve aşiretlerin önde gelenlerinden emir alan askerler kolaylıkla taraf değiştirmekteydi .. Buna bir son vermeye karar verdi ... Askerin ve bürokrasinin ,tarikat ve aşiret bağlantısını kopardı.. Nasıl yaptı bunu ? DEVŞİRME SİSTEMİ İLE ! Çelebi Mehmet , Osmanlıya devşirme sistemini ilk getiren ve ilk uygulayan isim.. Sonrasında FATİH SULTAN MEHMET'in ( ki Osmanlı'nın tek ve açık ara en iyi padişahıdır) babası II. Murat döneminde hukukileşti .. Bu yöntem 15. yüzyıla değin Balkanlarda uygulanıyordu.. Sonrasında Anadolu' da da uygulanmaya başladı ..Henüz 10 ila 15 yaş arası çocuklar herhangi bir tarikata , şeyhe ya da oluşuma mensup olamadan devlet bünyesine alınıyordu.. Bir kısmı yeniçeri ocağında komutan veya asker , bir kısmı ise Enderun' a girmek suretiyle Sadrazam ya da Vezir olup "devlet ricaline" katılıyorlardı .. Yani sahipleri TAM ANLAMIYLA DEVLETTİ.. Dolayısıyla bahse konu olan ve ilerde makam mevki sahibi olan bu çocukların iltimas geçecekleri ve koruyup kollayacakları bir tarikat ya da şeyhleri de yoktu .. Bir düşünün ... Osmanlı 'da takır takır kafası kesilen, idam edilip boğdurulan yüzlerce vezir, onlarca sadrazam var .. Tepede de padişah duruyor kapı gibi !! Hangi sadrazamın, hangi vezirin idamından sonra kazan kaldırmış bir zümre var Osmanlı tarihinde.. Varsa da bunun oranı nedir ? Kolay mı ? Adamı demir yumrukla ezerler o dönemde ! Bu sistem 1826 senesine değin işledi ..Taki yeniçeri ocağı yozlaşana kadar .. Kaldırılması ile tarikatlar tekrar devlete sızdılar .. Misal bu bağlamda II. Abdulhamit dönemi muhteşem bir örnektir..Ve anlattığım konunun zirve noktasıdır Osmanlı'da.. Kendisi için ulu hakan falan denir .. Herkesin fikri de zikri de kendine .. Bence bir Fatih Sultan Mehmet' in zekası ve uzgörüsüne sahip değildir .. 33 yıl hüküm sürdü .. Bu hüküm süresi de 13 adet dış borçlanmaya bağlıdır .. Kendisi döneminde bugünkü Türkiye Cumhuriyeti' nin yüzölçümünün tam 2 ,yazıyla iki katı toprak kaybedilmiştir .. Her neyse .. Abdülhamit düşmanlığı da yapıyor değilim .. Sonuç olarak Türk ırkının tarihinde hüküm sürmüş bir padişah kendisi de .. Yine bizim tarihimiz.. Benim bahsettiğim mevzu yapılan yanlışlar .. Kendi döneminde sarayın kaymağını yiyen tarikatlar ile liyakat ortadan kalkmıştır .. Devlet olgusu ortadan kalkmıştır .. Duyunu Umumiye denen bir düzen var o dönem yani .. Bu çok net .. Sonrasında gelen Atatürk ile yukarıda anlatılanlar arasında ismi geçen Çelebi Mehmet 'in arasında çok büyük bir benzerlik var .. 1922 'de padişahlığı fesheden , '23 'te cumhuriyeti kuran Atatürk, '24 'te Tevhid-i Tedrisat yasasıyla eğitim alanında düzenlemeler yaptı.. Tekke ve zaviyeleri kapattı.. Devleti tarikat ve dervişlerin elinden alıp tekrar halka verdi .. Dolayısıyla orduyu da , yeni açılanlar ve Osmanlı geleneğinin devamı olan Harp Akademileri ile bir nizama bağladı .. Bu dönemin sonuna da Adnan Menderes döneminde komünizm ile mücadele ediyoruz denerek yeşertilen tarikatlar vasıtasıyla son verildi .. Gidin bakın bakalım bu sözümona tayfa ilk hangi tarihlerde girmiş orduya .. İlk sızıntıları hangi tarihte .. O "dinler arası diyalog toplantıları"nda boy gösteren Komünizmle Mücadele Derneği' nin içinde kimler var ? Kitaba gelecek olursak .. Ben şuraya Atatürk 'ün bir konuşmasından bir kesit bırakıyorum .. Kitapta anlatılanlar bu konuşmanın TAMI TAMINA ANTİ TEZİ , TAMI TAMINA "KARŞISIDIR"! "Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. ÇÜNKÜ DÜŞMANLARIMIZ HERKESTEN EVVEL ONLARII ÖLDÜRÜR. ONLARI AŞAĞILAR VE HOR GÖRÜRLER. Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır. Şerefini korumak! HALBUKİ DÜŞMANLARIMIZIN DA KASTETTİĞİ , O ŞEREFİ AYAKLAR ALTINA ALMAKTIR. Dolayısıyla subay için ‘YA İSTİKLAL YA ÖLÜM’ vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!” Mustafa Kemal "A T A T Ü R K" Sanırım konu açıklığa kavuşmuş ve anlaşılır olmuştur.. Bir başka magazinsel ve işsiz incelemede görüşmek üzere .. Esen kalın .. "İŞSİZ" kalın. Not : Şu yazdıklarımı getirip yoz yoz Osmanlı ve din düşmanlığına bağlayan herkes kayıtsız şartsız engellenecektir .. Uyarıldınız! Demedi demeyin .. =))) (Tuco Herrera)
Ağacın Kurdu PDF indirme linki var mı?
Mustafa Önsel - Ağacın Kurdu kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ağacın Kurdu PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mustafa Önsel Kimdir?
Mustafa Önsel Kitapları - Eserleri
- Ağacın Kurdu
- 1 Köy 4 Adam 6,5 Darbe
- Bellek
- Aşil'in Topuğu, Fetö'nün "O Gecesi"
- Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu
- Casusluk Kumpası
- Silivri'de Firavun Töreni
- İstanbul'dan İzmir'e Casusluk Kumpası Kim Bunlar?
Mustafa Önsel Alıntıları - Sözleri
- İnkâr ve iftira örgütün dün de bugün de değişmeyen iki temel ilkesidir. (Ağacın Kurdu)
- Said-i Nursi'nin eserlerindeki şirk, Tevhid'e ve Kuran-ı Kerim'e imanı olan kişileri dehşete düşürecek derecededir. "Ben Kur'an'ı sözlerimle övmüyorum, sözlerimi Kur'an ile övüyorum."* bunlardan sadece sadece biridir. (Ağacın Kurdu)
- Sandıkta halk Demokrat Parti'yi seçmiş ve politikalarına onay vermişti. O zaman kim DP'ye muhalefet ediyorsa milleti karşısına alıyor demektir. Günümüzden de oldukça tanıdık bir yaklaşım değil mi? (1 Köy 4 Adam 6,5 Darbe)
- Sonuç olarak kısaca şunu ifade etmek istiyorum ki; ‘şu anda taşlar ve sopalar bağlı, köpekler serbesttir.’ (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- Aldılar, bu elleri kelepçelediler. Bu ayakları prangalara vurdular. Gözlerimize bant çektiler. Yüreğimizi ateşlere attılar. Ama onurumuzu alamayacaklar. Bu can bu bedende durdukça başımız dik olacağız.. Kimseye eyvallah etmeyeceğiz işte o kadar… (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- “ Mücadele edenler, savaşın hakkını verenler, düşmanlarına yenilmezler. Yenildikleri sadece kaderleridir.” (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- Anlatacağım konuyla ilgili fareler ve şempanzeler üzerinde deneyler yapılmış. İkisi de benzer biçimde. Ben şempanzeler üzerinde yapılanı anlatayım. Bir kafese birkaç şempanze konulur. Daha sonra uzunca sopayla onlara vurulmaya başlanır. Şempanzeler dayak yedikçe, canları yandıkça sopaya ve onun gerisindeki ele ulaşmaya çalışır. Ama her seferinde kafesin demirleri onları engeller. Yani kendilerini döven ele ulaşamazlar. Bu arada dayak faslı devam etmektedir. Hayvanlar kendilerini sopalasan ele uzanamadıkça gerginlikleri artar. Aşırı öfkelenirler. Ancak değişen bir şey yoktur. Dayak fasılasız ve aralıksız devam eder. Bir süre sonra ilginç bir gelişme olur. Şempanzeler dayak yedikleri sopayı tutan uzanamadıkları ele değil, birbirlerine saldırırlar. Duydukları öfkeyi, yanlarında kolayca ulaşabildikleri hemcinslerine yöneltirler. Hayvanlar üzerinde uygulanan ve yukarıda anlattığım bu ve benzer deneyler üzerinden terör olayları ile ne yapılmak isteniyor açıklamaya çalışalım. (Bellek)
- Üsteğmen bizi karşısına alıyor, saatlerce bize nutuk atıyor ve bizi sürekli azarlıyor. Söylediklerinden şu anda aklımda kalan en çarpıcısı şu, ''Türk Silahlı Kuvvetlerinin akıllı adama ihtiyacı yok. Bakın bana. Ben çevremde çok akıllı bir adam olarak tanınmam. Beni sorarsanız denileni harfiyen yapan biri olarak tanırlar. Bizim bu gibi adamlara ihtiyacımız var.'' Ayrıldıktan bir yıl sonra öğrendim ki adam kurmaylığı kazanmış. (Ağacın Kurdu)
- Biliyorsunuz bizler, CMK’nın 250. maddesi kapsamında terör suçlularının yargılandığı maddeden yargılandık. Tutuklu sanık sayısı 2012 yılı itibarıyla nedir biliyor musunuz? Tam 250 kişi. Temmuz 2010’da mahkeme, içerisinde benim de bulunduğum 102 sanık hakkında, hukuksuz bir biçimde, yakalama emri çıkarttı. Peki, 102 rakamı bize neyi hatırlatıyor? Fethullah Gülen ile ilgili daha önce başlatılmış olan soruşturmada ki şüpheli sayısı olan 102’yi. 11 Şubat 2011 günü, Balyoz (1) davasında mahkeme, 163 kişi hakkında tutuklama kararı verdi. Bu sayı bize neyi hatırlatıyor? 765 sayılı TCK’da ki irtica ile ilgili 163. maddeyi. Balyoz (2) ile ilgili, hakkında dava açılan sanık sayısı ne kadardır? 28 kişi. Peki, bu size neyi hatırlatıyor? Meşhur 28 Şubat‘ı. Sonrasında Balyoz 3’ten de tamamı 143 kişiye dava açıldı. Bu sayıda da bir keramet aradık, çünkü sanık sayısı daha da fazla olabilirdi. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen bir kısım personelle, sanık durumunda olanların arasında herhangi bir fark yoktu. Yaptığımız incelemede bir başka sayıya ulaştık ve 143’ün kerametini çözdük. Şöyle ki; Balyoz 1’de, 196 kişi (163’ü tutuklu), Balyoz 2’de 28 kişi, Balyoz 3’te 143 kişi yargılanıyor. Bunun toplamı ne kadar ediyor? 367. Peki, 367 sayısı bize neyi hatırlatıyor? “Sözde değil özde Atatürkçü Cumhurbaşkanı” söylemleri arasında, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminde, kriz çıkarken meclis yeter sayısını. Bunlara; sayıların gücü mü, hukukun gücü mü, bir başka güç mü, yoksa tamamen “tesadüf” mü diyelim? “Balyoz Davası”nda “tesadüfler” biter mi? O kadar çok ki. Biz birkaç tanesini daha vermekle yetinelim. (Bellek)
- Damda hırsızın çıkardığı sesin kedinin çıkardığı ses olmadığı söylendi defalarca, ama kim çıkacaktı dama “ Kedidir o kedi” dendi. Hırsız bacağını pencerenin kenarına koydu.” Bakın bu kedi değil işte, resmen hırsız, tedbir almazsak malın yanında can da gider.” diyenler oldu. Gözlerini kapatanlar şimdi “hırsız var “ diye bağırsaklarda artık faydasızdır.. (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- Ergenekon, Balyoz... davalarının şehvetli bir şekilde devam ettiği sıralarda, bu operasyonlarla eş zamanlı yapılan örtülü veya sinsi balyoz diyeceğimiz operasyonlar; omuzlarında rütbe taşıyan ve bu anlamda TSK'ye bağlı olması gereken ancak iradesini CIA güdümündeki Fetullahçı Örgüte vermiş bulunan, örgütten alacağı emri bütün bilimselliği bir kenara koyarak uygulamaya geçiren "Fetullah'ın askeri doktorları" eliyle gerçekleştirilmiştir. (Ağacın Kurdu)
- Aldılar, bu elleri kelepçelediler. Bu ayakları prangalara vurdular. Gözlerimize bant çektiler. Yüreğimizi ateşlere attılar. Ama onurumuzu alamayacaklar. Bu can bu bedende durdukça başımız dik olacağız.. Kimseye eyvallah etmeyeceğiz işte o kadar… (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- Tarihi iyi öğrenmeyenler onu yeniden yaşamak durumunda kalırlar... (1 Köy 4 Adam 6,5 Darbe)
- “ Sana nasılsın demeyeceğim. Çünkü şu anki ruh halini en iyi anlayacaklardan biri benim. Seni hapsetmiş olabilirler. Ama ruhunu özgür kılmak senin elinde. Onu cezaevine sokma! Onu Özgür kıl ! En sıkıldığın an şunu düşün, hapishanede sadece taşlar kalır” (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- “ Mücadele edenler, savaşın hakkını verenler, düşmanlarına yenilmezler. Yenildikleri sadece kaderleridir.” (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- Uygulamalara bakıldığında bunlara alternatifin diğer cemaatler olarak görüldüğü gerçeği ile karşı karşıyayız. Diğer cemaatlerin Fetullahçı çetenin panzehri olarak görüldüğünün güçlü emarelerini alıyoruz. Bu durumun kabul edilebilirliğin ötesinde acı acı gülünesi bir durum olduğunu söyleyebilirim. Kısa süre sonra bunun nerelere evrildiğini herkes görür. (Bellek)
- “ Ben doğduğumda vatanım yoktu, çünkü ingiliz Kıbrıs’a el koymuştu. Neler yaşadığımızı, neler hissettiğimizi anlatmama kelimeler kifayet etmez. Onun için Vatanımızın kıymetini bilin! Onu koruyun! Kaybettikten sonra geriye almak için çok daha fazla gayret göstermeniz gerekebilir”.. (KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş).. (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- Bu silah arkadaşlığı ne menem şeydir o zaman? Var mıdır Silah Arkadaşlığında, yaralanan arkadaşını düşmanın eline bırakmak? Şu kadarını belirtmeliyim ki, bırakan yaralısını, arkadaşının ölüsünü bile bırakmaz gerçek silah arkadaşları.. Nedir bu duyarsızlığın, hatta korkaklığın sebebi? (Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu)
- Bir ağaç dalları budanarak yaprakları kesilerek öldürülebilir mı? Gövdesini kesseniz dahi kök kurumamışsa o ağaç yaşamaya devam edebilir. Eğer ağacı öldürmeyi amaçlıyorsanız mutlaka kökü kurutacaksınız. (Ağacın Kurdu)
- Atatürk zamanında, ikinci sınıf görülen kadınlara 1934 yılında sadece seçme değil, seçilme hakkı da verilmiştir. Düşünün ki bu hakkı henüz Avrupa'daki pek çok ülke dahi kadınlarına vermemiştir. Türkiye'de kadınlarımıza bu hak verilir verilmez meclise giren kadın sayısı 18'dir. Bu, o günün dünyasında ilklerdendir. Atatürk Türkiye'sinin 1934 tarihinde verdiği bu hakları, Fransa 1944, İtalya 1948, Japonya 1950, İsviçre ise ta 1971 yılında vermiştir. (1 Köy 4 Adam 6,5 Darbe)