Ahmet Haşim - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Ahmet Haşim kimin eseri? Ahmet Haşim kitabının yazarı kimdir? Ahmet Haşim konusu ve anafikri nedir? Ahmet Haşim kitabı ne anlatıyor? Ahmet Haşim kitabının yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu kimdir? İşte Ahmet Haşim kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9754708061

Sayfa Sayısı: 91

Ahmet Haşim Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yaşantılar ya da gerçeklerin değil, bunların kendi hayalindeki yansımalarının, dış evrenin iç evreninde uyandırdığı düşsel ve duygusal çağrışımların, çağrışımlarla bütünleşen izlenimlerin şiiri için önem taşıdığı bir şair Ahmet Haşim. Yakup Kadri, Ahmet Haşim adlı monografisiyle şiiri kadar latif, fakat doğrudan doğruya yakalanması güç bir ''insan''ı bize sunuyor. Aksi, alıngan, tatlı dedikoduya meyyal, bazen de en açık pornografiye kadar giden fakat benzersiz hayalleriyle ''kendine mahsus saatleri olan'' Ahmet Haşim'in ilginç dünyasına açılan kapıları aralıyor.

Ahmet Haşim Alıntıları - Sözleri

  • "Acılar gece çözülür."
  • Haşim, bir küçük çocuk kadar masum ve sâde-dildi [temiz yürekliydi]. Ve insanlar, hadiseler karşısında ilk hareketi daima "inanmak"tı. Dostluğa inanırdı; aşka inanırdı. Hayatta birtakım masal sergüzeştlerinin olabileceğine inanırdı.
  • "Ardıma dönüp bakıyorum da; dallarımı kıran rüzgarları bile affetmişim ama bir kendime uzanamamış elim..."
  • Burada renk ve ışık vardır, fakat tat kalmamıştır.
  • "Her gördüğü kadına aşık oluyordu."
  • Onun için insanlığın yegâne şiarı (işareti) yüksek bir edebî zevk sahibi olmaktı.
  • Çingene, insanın tabiata en yakın kalan güzel bir cinsidir. Zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sakinleri, insan şekline girmiş birtakım neş`eli ağaçlardır. Çingene, bizzat bahardır. Ahmet Haşim
  • Haşim'in, bazı arkadaşlarına küskün gittiğini biliyorum. Hatta bunlar arasında ben de varım. Bizim kendisi için birçok şeyler yapabileceğimizi, fakat yapmak istemediğimizi, yapmaktan üşendiğinimizi zannederdi. Çünkü, o da, bu memleket halkının içinde birçok insanla beraber, politika hayatının muayyen bir merhalesine varmış kimselerin belli başlı bir kudret ve nüfuz sahibi olduklarına inanırdı.
  • "Keşke, bir an evvel ölse de kurtulsa; çünkü, her gün çektiği azap bin ölüme bedeldir."
  • Teselli kabul etmez derecede bedbahttı.
  • İşte, etrafında genç, dinç, güzel ve mesut görünen nice insanlar var ki, derilerinin altında, etlerinin içinde, ruhlarının derinliklerinde türlü türlü sefaletler saklı duruyor.
  • Ürkerim kendi hayalâtımdan, Sanki kandır şakağımdan akıyor, Bir kızıl çehrede ateş gözler, Bana gûya ki içimden bakıyor’’
  • Bu koca çocuk, bir saniye düşünmüyordu ki, bir insan cemiyetinde ikbal mevkileri, meziyetlere göre taksim edilmez. İleriye doğru geçmenin yalnız bir yolu vardır: Kurnazlık ve çeviklik...
  • Keşke, bir an evvel ölse de kurtulsa...
  • Ah, tout est fini; c'est la Mort, la grande Mort qui arrive. "Ah, her şey bitti; bu gelen ölümdür, o koca ölümdür."

Ahmet Haşim İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 2016 yılında tanıştığım ve 2 yıldır da eserlerini okuyamadığım bir yazarımız. Yeniden kendisiyle buluşmak, alışma mahiyetinde kısa bir hikaye ile başlamak güzel oldu. Kısa eserlerde, bilhassa Türk yazıcılığının uzun ve gereksiz görülen pek çok eserinin basıldığı yıllarda nispeten kısa eserler kaleme almak bir başarı ve bir de bu başarının üstüne bu eserlere anlam vererek günümüze kadar ulaştırmak. Bu başarının ardındaki sır, insanı kendine çeken en önemli etken aslında. Çok eski bir fotoğraf ile başlıyor kitap. Sanırım internette arasam da bulamayacağım, bulacak olsam bile nasıl arayacağımı bilmediğim bir aile fotoğrafı. Herkesin yüzünün güldüğü siyah beyaz ama içtenliği renkli olan kareler diyorum ben buna. Fazla iyimser de olabilirim ama görülen neyse o. Eser 1933 Haziran’ından başlıyor. Orijinal ilk baskısı da 1934 yılında. İletişim yayınları ise ilk baskısını 2000 yılında çıkarmış. Zamana bak 22 sene olmuş. Kaleme alınalı 100 olacak. İletişim Yayınlarının bu tarz çalışmalarını çok sevsem de bir önsöz ne bileyim bir giriş, kitap ne anlatacak tarzından bir hazırlık yeri fena olmazdı bence. Kıyaslamalar, şiirler, övgüler, kendine ve karşıya yapılan eleştiriler, devamında gelen mektuplar derken aslında o çok yakın arkadaşına olan bir vefa borcu ödemesi diyebileceğimiz durumu görüyoruz bizler. Yok mu sizin de çok sevdiğiniz, sayfalara sığmaz onu anlatmak dediğiniz biri? Mutlaka vardır. Monografi, kelimesi üzerine de bahsetmek istiyorum. Bilimsel alanlarda bir konu veya kişi hakkında yazılmış yazılardır aslında. Tabi kavram çok geniş. Burada Tek Yazı olarak da bahsedilen, bir insanın kişiliğinin, eserlerinin, hayatının anlatıldığı (mektuplarına kadar anlatıyor) yazılara da Monografi deniyor ve bunu okuyoruz bizler de. Kitabın ilk sayfaları neydi öyle. Bir ölüm bu kadar mı anlatılır. Bazı şeyleri yaşar ve üzülürsün ama duygularını yazıyla aktarabilmek çok başka bir olay bence. Kağıda yazılan bir yazı bile ağlatabilir insanı. Not olarak da isteyen arkadaşlar bana her daim ulaşabilir. Yardımcı olurum. İyi okumalar dilerim.. (Sadık Kocak)

Yakup Kadri ile Ahmet Hâşimin dostluklarını, aynı evde kaldıklarını ve müşterek bir ev hayali kurduklarını önceden biliyordum. Beşir Ayvazoğlundan okumuştum. Onu en yakından tanıyanlardan biriydi. Kitabı görünce ister istemez elim gitti. İnce belli bir kitap. Hemen alıverdim. Ya da şöyle diyeyim kendini bana aldırdı bu küçük kitap. Ahmet Hâşim ile Fransız bir şairin karşılaştırıldığı bir kitapta daha önce hiç dikkatimi çekmeyen bir hususun altı çiziliyordu. Soruyorum: Ahmet Hâşimin kaç şiiri var? Günümüz şairlerine mukayese ile hiç denecek kadar az... Ama şir'iyetini hiç sorgulamam. Çünkü bana göre Hâşim bir "şair"dir müteşair değil! Yakup Kadri diyor ki: "Ahmet Haşimle Izmirde bütün bir yıl geceli gündüzlü bir arada yaşadık. Bu müddet içinde bir defa ne bir mısra yazdığını, ne bir tek şiir okuduğunu gördüm. Ona göz ucuyla bakardım da "şi'ri kamer"i, "o belde"yi yazan adam sahiden bu adam mıdır derdim." Bu nasıl şairdir? Uzun uzun yazılabilir belki. Ama O Belde gerçek bir şiirdir. Baudelaire'in Uzak İklim Kokusu isimli şiirine benzetenler vardır bu şiiri. Evet ben de benzetiyorum. Ama Haşim kelimelerden bir "O Belde" yaratmıştır. Âh "O Belde" diye iç geçirişini duydum @yazarıngüncesi nin. Katılıyorum abla! Uzamadan bir kaç iktibas ile bitireyim: Ölümünden iki gün önce karıma demişti ki: Bazı gülerken, birden bire çenem sarkıyor? Acaba neden? Neden olacak? Her ölünün çenesi sarkar. O da çoktan ölüydü. Yüzünde yaşayan sadece gözleriydi. Sevgili ölü; mümkün olsaydı da, mezarına gittiğin gün, tabutundan başını kaldırıp arkana baksaydın millî ve resmi şereflerin hep bir arada, peşinden nasıl boş ve nafile yere sürüklenip gittiğini görecektin. Fakat, bütün bu kalabalık, bir yaz gününün sonunda "ağır ağır" çıktığın "merdivenlerde" eteklerini dolduran "güneş rengi bir yığın yaprak" tan ne daha güzel, ne daha manalı idi. Yakup Kadri Haşim için hemen her yüksek sanat adamı bizde bir bakıma münzevidir ama Haşimde bu daha fazla hissedilir der. Hatta onu bir çöl çocuğu kadar vahşi olduğunu ifade eder ve Haşim hayatta olsaydı bu cümleyi kuramayacağını itiraf eder. Çünkü Hâşim kesinlikle Araplığına bir telmih olduğunu düşünüp kırılacaktır. Zavallı Haşim, bir bankanın kendisine yol verilen bir memuru iken, onlar müdir-i umumiliklere kondular. Zavallı Haşim, orta mekteplerde ders vereyim diye sürüm sürüm sürünürken, onlar professor kürsülerini işgal ettiler ve o müthiş hastalığını tedavi ettirmek için kısa bir Avrupa seyahati imkanını dilenirken, ciğeri beş para etmez, sırf adale ve etten mürekkep inkılap soyguncuları Londra'nın, Paris'in, Berlin'in en muhteşem otellerinde, en konforlu daireleri kiralıyorlar ve en lüks su şehirlerinde rakıdan, şampanyadan yıpranmış böbreklerini en son, en pahalı kür usulleriyle tamire çalışıyorlardı. İnsanı ölmekten alıkoyan ve bir yarım hayat içinde bunalmış bırakan tıbba lanet ediyorum. (Vakti Garîbe Âlemi Muhal)

Yakup Kadri, arkadaşı Ahmet Haşim'i monografi türünde ankatmıştır. Haşim'in ölüm haberiyle başlayan bu kitap daha sonralarda onun ne kadar içten ve samimi olduğunu anlatmaktadır. Haşim'in şiirlerini okuduğumuzda bu kadar içten olduğunu hissetmeyebiliriz. Yakup Kadri onun acımasız olduğundan bu duyguyu bilmediğinden bahseder. Kendi görünüşünü beğenmediğinden de söz ettiği olur. Bunları anlatırken kişiliği nasıl olursa olsun onun şiirini övmeyi ihtimal etmez tabi ki. anlattıkları, anlamları, imge dünyası çok başkadır. Ve şiirdeki ustalığını kendisinin de bilincinde olduğunu söyler. Gerçekten de Cumhuriyet Döneminin kurucularından birisidir Ahmet Haşim. Şiirlerinde bir arkadaş ne kadar güzel anlatılabilirse o kadar güzel anlatılmış. (Merve Ayar)

Ahmet Haşim PDF indirme linki var mı?

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Ahmet Haşim kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ahmet Haşim PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kimdir?

27 Mart 1889´da Kahire´de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa´da başladı. 1903´te İzmir İdadisi´ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır´a döndü, öğrenimini İskenderiye´deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908´de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi´ni bitirmedi. 1909´da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916´da tedavi olmak için gittiği İsviçre´de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı´nı destekledi. 1921´de Ankara´ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 

1923´te Mardin, 1931´de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. Kadro Dergisi 1932´de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934´te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935´te Prag, 1939´da La Haye, 1942´de Bern, 1949´da Tahran ve 1951´de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960´tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 13 Aralık 1974´te Ankara´da öldü. 

Yazı Hayatı: Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler´in `sanat şahsî ve muhteremdir` görüşünü paylaştığı ve `sanat için sanat` yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920´lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955´ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban´dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu´nun ilk romanıdır. 1922´de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu´nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca´daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba´yı Euripides´in Bakkhalar´ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.

Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir. Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında etkin bir siyasal yaşam sürmüştür. Milli Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almış; TBMM II., IV., XII. dönemlerde milletvekilliği yapmıştır. Kadro Dergisi'nin kurucularındandır. Dergi, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurtdışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitapları - Eserleri

  • Yaban
  • Kiralık Konak
  • Sodom ve Gomore
  • Ankara
  • Atatürk
  • Hep O Şarkı
  • Nur Baba
  • Vatan Yolunda
  • Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları
  • Hüküm Gecesi
  • Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
  • Politikada 45 Yıl
  • Panorama
  • Milli Savaş Hikayeleri
  • Tiyatro Eserleri
  • Bir Serencam
  • Ahmet Haşim
  • Bir Sürgün
  • Zoraki Diplomat
  • Anamın Kitabı
  • Hikâyeler
  • Erenlerin Bağından
  • İzmir'den Bursa'ya
  • Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden
  • Atatürkçülük Nedir
  • Pasifik Seçme Öyküler Dizisi 4
  • Okun Ucundan
  • On Dördünde Bir Adam

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Alıntıları - Sözleri

  • "...sevmek, daima sevmek!" diyordu."Sonuna kadar, her şeye rağmen, ezalar, cezalar, hummalar ve gözyaşları içinde ve hastalıklar ve ölümler önünde daima sevmek." (Kiralık Konak)
  • Onun için insanlığın yegâne şiarı (işareti) yüksek bir edebî zevk sahibi olmaktı. (Ahmet Haşim)
  • "Dakikalar birer altın külçesidir; ey fani! Her külçenin altınını sızdırmadan bırakma!" (Okun Ucundan)
  • Bu kitabın neşrinden maksat, ne aleyhimizdekileri lehimize çevirmeye çalışmak, ne milletin kalbindeki gayz ve kini yeniden tutuşturmaktır; herkesten ziyade kendimizin habersiz olduğumuz Türk mazlumluğunun derecesi hakkında bizzat kendimizi aydınlatabilmektir. (İzmir'den Bursa'ya)
  • Bütün hayatınız ne kadar değersiz, ne kadar yapma hummalar içinde yıpranıp gidiyor... (Bir Sürgün)
  • Çünkü inanmak insanlar için ezeli bir ihtiyaçtır. (Bir Sürgün)

  • Ben, ne zamanın insanıyım? (Hep O Şarkı)
  • Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. (Yaban)
  • İşsiz ve yalnız saatleri o kadar çoktur ki bu küçük ayna için onun yegâne ve daimî bir meşgalesidir, diyebiliriz. (Hikâyeler)
  • kırılıp dökülen benim gönlüm (Hep O Şarkı)
  • Ağa Han’ın en büyük ve hatta başlıca gelir kaynağı gerilik ve cehalettir. Asya milletleri ve bunun en karanlık bir cüz’ü olan İsmaililer, Kemalist Türkiyesi’nin yaymaya çalıştığı aydınlıkla bir kere uyanıp gözlerini açtılar mı ve yılda bir kerre yarı Tanrı olarak tanıdıkları Ağa Han’ın ağır cüssesini çeken kantar ortadan kalktı mı, vay bizim milletler arası milyonerin haline!.. Artık ne birini bırakıp öbürünü aldığı genç matmazellerin boyunlarına sıra sıra inci gerdanlık takabilir, ne Cannes’teki, Nice’deki konaklarda yan gelip oturabilir. Geçmiş ola artık bu villaların, bu şatoların, bu konakların kapısında bekleyen “Rolls Roys”lara da. İşte, Ağa Han, Tahran’ın Pakistan Büyükelçisi Raca Gazanfer Han’la beraber Türkiye’de irticaı böyle bir akıbeti önlemek için istiyordu. Zira, hissediyor ve biliyordu ki, Kemalist inkılâpçılığı maddi ve manevi sömürgeciliğin sonu demektir. (Zoraki Diplomat)
  • "Saatler, dakikalar bir türlü geçmesini bilmiyordu." (Panorama)
  • Ona göre, sevgi öncesizdi, sevgi sonrasızdı (Ankara)

  • Batan bir gemide bile,herkes kumanda mevkiini ele geçirmek istiyor. (Atatürk)
  • “ Sevmek daima sevmek! Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeksizin, daima kendimizden vermek, esef etmemek, pişman olmamak, sevmek, daima sevmek ! “ (Nur Baba)
  • “Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?” (Yaban)
  • Gel, demek isterdim ona ; gel sevgilim , daha yakına . Kaç zamandır hasretinle yanıp tutuşmaktayım. (Hep O Şarkı)
  • Her şey unutulup geçer diyenlere inanmayınız: Bizim şimdiki ruhumuz dünkü hâdisatın muhassalasıdır. (Bir Serencam)
  • "İnsan, evet, insan;" diyordu, "ona ne oldu? Onu ne yaptılar? (Panorama)
  • "Sevmeden sevilmek kadar büyük bir ruh işkencesi yoktur." (Hüküm Gecesi)