Anadolu Efsaneleri - Halikarnas Balıkçısı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Anadolu Efsaneleri kimin eseri? Anadolu Efsaneleri kitabının yazarı kimdir? Anadolu Efsaneleri konusu ve anafikri nedir? Anadolu Efsaneleri kitabı ne anlatıyor? Anadolu Efsaneleri PDF indirme linki var mı? Anadolu Efsaneleri kitabının yazarı Halikarnas Balıkçısı kimdir? İşte Anadolu Efsaneleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Halikarnas Balıkçısı

Yayın Evi: Bilgi Yayınevi

İSBN: 9789754941036

Sayfa Sayısı: 136

Anadolu Efsaneleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Yüzyıllar boyunca Anadolu diye, Anadolu'da diyar diyar gezeyim dedim, her yerin eski efsanelerinden tutup da günümüze kadar gelmiş tarihsel olayları yazayım dedim. Ne var ki, Anadolu'nun çeşitli ekonomik, toplumsal kargaşalığının içinden çıkabilene aşkolsun. Örneğin bir yerden bir yere giderken insan attığı bir tek adımda felsefenin baş döndürücü bir doruğuna fırlar, atılan ikinci bir adımda ise estetiğin derin bir uçurumuna tepetakla dalar...

... Bu efsaneler dağlara taşlara sinmekle kalmamış, bütün insanoğullarının gönüllerine de sinmiş ve onların hemen hemen kültürel yurdu olmuştur..."

(Arka Kapak)

Anadolu Efsaneleri Alıntıları - Sözleri

  • Anadolu’nun hiçbir yeri yoktur ki, insanoğullarına mal olmuş söz ve deyimlerin kaynağı olmasın.
  • Aynı efsanenin çeşitleri önemlidir. Çünkü zamanla insanların duygularının nasıl değişmiş olduğunu gösterir.
  • Anadolu’da matriyarkal toplumun baş Tanrısı dişiydi, yani Kybele idi.
  • insanoğlunun kulakları, gözlerinden daha inançsızdır.
  • Dünyanın her neresinde bir insan toplulu­ğu kurulduysa bu topluluklar başlangıçta mu­hakkak matriyarkal idiler. Yani babaların ve erkeklerin değil ama anaların ve kadınların egemen oldukları bir toplum. Çünkü kadınla­rın dünyaya insan doğurdukları, ama erkekle­rin çocuk doğurmadıkları görülüyordu. Sebep ile sonuç arasında geçen dokuz ay ise, doğum­da erkeğin payını göstermeyecek kadar uzun­du.
  • Tanrılar ulusların sosyal durumunu temsil ederler. Yunanistan’ın Olimpos Tanrıları da oranın derebeylik çağını gösterir.
  • Bütün bu dağ, ırmak ve deniz perileri güzel Anadolu dağının, akarlarının ve kıyılarının esinlendiği imgelerdi. Bunlar altın çağının tatlı düşlerinden yapılma oldukları için maddi çıkar güden yüzyılımızda, bu periler mavilerde eriyip mavi olup gittiler ve artık onlar dağda, taşta ve denizlerde -kısacası tenha ve ıssız yerlerde- yalnız parayı gören gözlere artık görünmez oldular.
  • Kahramanlar kavga edecekleri zaman Orpheus'un müziği yüreklere tatlılık ve barış özleyişi verirmiş. Öfkeler dostluğa dönermiş.
  • İnsan topraktan değil, güneş ışığından oluşmuştur. Bunu anlayan her insana her dilde, aydın, münevver, vb. derler, ki bu ışıklı demektir.
  • Anadolu’nun hiç bir yeri yoktur ki bütün insanoğluna mal olmuş söz ve deyimlerin kaynağı olmamış. Örneğin; bütün dünya dillerinde tantalosun işkencesi deyimi vardır.
  • Oysa Anadolu Asya, Avrupa ve Afrika'nın, yani üç büyük kara parçasının birleştikleri yerde, bu kıtaların birinden öt­ekine geçenlere köprülük etmiş bir yerdir. Göçeden insan yığınları ve istila için yürüyen fetih orduları, hep Ana­dolu'nun üzerinden geçtiler. Buldukları halkı öldürmediler ama, hep onlara karıştılar. Son olarak biz Türkler geldik ve onlara karıştık. Öyle ki, biz Amerikalılardan bile daha melez olduk, bundan ötürü vakit vakit Anado­lu'ya gelmiş ve bu yurda kısa ya da uzun bir süre sahi­bolmuş ne kadar insan varsa damarlarımızda hepsinin de kanı vardır.
  • Yaratılış insanı pek topraktan yaratmadı. Çünkü, insan toprak yemez. Ağaçlar açılmış avuçlara benzeyen yapraklarıyla güneş ışığını toplar ve hidrokarbona çevirir. İnsanların gıdası işte bu güneş ışığıdır. İnsan topraktan değil, güneş ışığından oluşmuştur . Bunu anlayan insana her dilde, aydın, münevver, vb. derler, ki bu "ışıklı" demektir. İnsanların çocukluk çağında Anadolu'da bu ışık yanmaya başlayınca ağaçta Dryad diye hayat dolu bir varlık sezilmeye başlandı.
  • "Tanrılar ulusların sosyal durumunu temsil ederler"
  • Ağlama, hiç kimse, yazgısı olmayınca öldürülmez.
  • Bütün bu dağ, ırmak ve deniz perileri güzel Anadolu dağının, akarlarının ve kıyılarının esinlendiği imgelerdi. Bunlar altın çağının tatlı düşlerinden yapılma oldukları için maddi çıkar güden yüzyılımızda, bu periler mavilerde eriyip mavi olup gittiler ve artık onlar dağda, taşa ve denizlerde - kısacası tenha ve ıssız yerlerde- yalnız parayı gören gözlere artık görünmez oldular.

Anadolu Efsaneleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir Kabaağaçlı, bu topraklarda yaşamış aydınlardan birisi belki de en önemlisidir; bu topraklara, Anadolu’ya, aşık olmuş ve hayatını ona adamıştır. 1890’dan 1973 yılına kadar olan hayatında ardında birçok eser bırakmıştır. Anadolu Efsaneleri kitabı da 1954 yılında yayımlanan, bütün birikimini gezilerini araştırmalarını yansıttığı kitabıdır. Kitabı hazırlayan Şadan Gökovalı ise Cevat Şakir’in manevi oğludur. Anadolu Efsaneleri sizi alır ve Anadolu topraklarında baştan sona bir geziye çıkarır adeta. Karadeniz’den, Marmara’ya; Marmara’dan Ege’ye; Ege’den de nihayet Akdeniz’e uzanır yolumuz kitap boyunca. Adım adım her ne efsane varsa bu topraklarda geçen okuruz sayfalar boyunca. Bazı efsanelere kısa kısa değinirken bazıları hakkında detaylı bilgi sahibi yapar bizi yazar. En çok etkileyen kısımlardan biri de geçmişte matriyarkal bir toplum olan Anadolu’ya dair öğrendiklerimdi. Daha sonrasında ataerkilleşen düzeni ve geçişteki yaşanılanları çok güzel kavramama yardımcı oldu. Cevat Şakir’in engin entelektüel birikiminin yansıması olarak okuduğum bu kitap ona karşı duyduğum saygıyı daha da arttırdı. Bu kitabın devamı niteliğinde olan Anadolu Tanrıları’nı da kısa zamanda okumak istiyorum. Halikarnas Balıkçısı’nın kendini adadığı yer olan Bodrum’da, Ege Denizi’ne karşı bu kitabı okumak da zevkime zevk kattı diyebilirim. Yazarla tanışmak için benim de okuduğum ilk kitap olan Aganta Burina Burinata romanını da herkese tavsiye ederim. Keyifli okumalar, (Beyza)

Muhteşem ve şahane bir eser, bölgenin mitleri öğreniyorsunuz. Yazar en çok iyi araştırma yaparak kaleme almış. İlk defa birçok efsane duydum. Storytel'den dinledim Mehmet atayın harika okuyuşundan eser başka bir kaliteli oluyor. Halikarnas balıkçısını tamamını okumak lazım. Ben listeye aldım. (Mantık)

Anadolu Efsaneleri PDF indirme linki var mı?

Halikarnas Balıkçısı - Anadolu Efsaneleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Anadolu Efsaneleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halikarnas Balıkçısı Kimdir?

Cevat Şakir Kabaağaçlı veya tanınan adıyla Halikarnas Balıkçısı (17 Nisan 1890, Girit – 13 Ekim 1973, İzmir), Bodrum'a olan aşkı ile tanınan ünlü roman ve hikâye yazarıdır.

17 Nisan 1890 tarihinde, Osmanlı'nın son köklü ailelerinden Şakir Paşa Ailesine mensup babası yüksek komiser olarak görev yaptığı Girit'te doğdu. Babası Girit ve Atina'da sefirlik ve valilik yapan Mehmed Şakir Paşa, annesi Giritli Sare İsmet Hanım; amcası II. Abdülhamid devri Sadrazamı Ahmed Cevad Paşa, dedesi Şurayı Askeri Dairesi Reisi Miralay Mustafa Asım Bey'dir. Kendisine, iki evliliğinden de çocuğu olmayan ve onu kendi çocuğu gibi seven amcasının ismi verildi.

Cevat Şakir, altı çocuklu ailenin en büyük evladıydı. Ailesinin tüm fertleri sanatta yetenekliydi. Sırasıyla dünyaya gelen Hakkiye, Ayşe, Suat, Fahrelnisa ve Aliye adlı kardeşlerinden Fahrelnisa resim alanında, Aliye gravür alanında üne kavuştu; Hakkiye’nin kızı Füreya Koral, ilk Türk kadın seramikçi oldu; Fahrelnisa’nın çocukları Nejad Melih Devrim ressam; Şirin Devrim ise tiyatrocu oldu.

Cevat Şakir, çocukluk hayatının ilk yıllarını babası Şakir Paşa’nın elçi olarak bulunduğu Atina’da geçirdi. İlköğrenimini Büyükada'da, orta ve liseyi 1907'de Robert Kolej'de tamamladı. İlk yazısı aynı yıl İkdam gazetesinde yayımlandı. Bu, İngilizce ’den tercüme bir yazıydı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik öğrenimi yapmak istediyse de ailesinin ısrarı ile Oxford Üniversitesi’nde tarih öğrenimi gördü. 1913’te İtalyan bir hanımla evlenerek İtalya’da kaldı ve resim öğrenimi gördü.

İstanbul'a döndüğünde gazete ve dergilerde yazılar yayınlamaya başladı. Aile, 1914 yılında maddi sıkıntı içine girmiş ve babası Mehmed Şakir Paşa Afyon’daki Kabaağaçlı çiftliğine yerleşmişti. Babasının çiftlikte bir tartışma anında Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla vurularak ölmesi üzerine cinayet iddiasıyla yargılandı ve 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Cezasının yedi yılını çektikten sonra baş gösteren verem hastalığından ötürü tahliye edildi.

1925 yılına kadar geçimini haftalık dergilerde tercümeler, yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatür yaparak, karikatür çizerek ve renkli dergi kapakları hazırlayarak temin etti. Türk basınında kapakçılığın gelişmesinde katkısı vardır.

Dört asker kaçağının kadersizliğiyle ilgili olarak "Hüseyin Kenan" takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. ‘Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ tan suçlu bulundu. Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istendiyse de, Kılıç Ali Bey'in önerisiyle kalebentlikle Bodrum'a sürüldü.

3 yıllık sürgünlüğünün yarısını Bodrum'da tamamladı. Cezasının son yarısını İstanbul'da tamamladıktan sonra, çok sevdiği insanları ve doğal güzellikleriyle kaynaştığı Bodrum'dan uzak kalamadı ve Bodrum'a yeniden dönüp yaklaşık 25 yıl kaldı.

Bodrum'un antik çağdaki adı olan Halikarnas'ı mahlas olarak benimseyen Cevat Şakir, Bodrum'da balıkçılık dahil çeşitli işlerde çalıştı. Edebiyat sahasına giren eserlerinin büyük kısmını da Bodrum’da yazdı. İkinci evliliğini dayısının kızı Hamdiye, üçüncü evliliğini Hatice Hanım’la yapan Cevat Şakir'in üç evliliğinden beş çocuğu oldu. Çocuklarının orta öğrenim çağına gelince, o yıllarda bu kasabada ortaokul bulunmaması sebebiyle ailesini İzmir’e nakletti. Yaşamını yazarlık ve turist rehberliği ile sürdürdü, rehberlik kurslarında da ders verdi. 13 Ekim 1973'te İzmir'de kemik kanserinden vefat etti. Vasiyeti üzerine Bodrum'a gömüldü. Kabri Bodrum-Gümbet'teki Türbe Tepesinde manevi oğlu Şadan Gökovalı ile seçtiği yerde küçük bir müzesi ile birlikte "Halikarnas Balıkçısı Müzesi" adı altında bulunmaktadır.

1926'dan sonra deniz hikâyeleriyle tanındı. Konularını Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi kıyı ve açıklarında gelişen, denize bağlı olaylardan çıkardı. İçinde yaşadığı, en küçük ayrıntılarına kadar bildiği hür ve asi denizi, kaderleri denizin elinde olan balıkçıları, dalgıçları, sünger avcılarını ve gemileri zengin bir terim ve mitologya hazinesinden güçlenerek, denize karşı sonsuz bir hayranlıktan gelen şiirli, yer yer aksayan, ama sürükleyip götüren bir anlatımla hikâye ve romana geçirdi.

Yazı ve düşünceleriyle Azra Erhat gibi döneminin önemli aydınlarını etkilemiş bir kişi olarak, çeşitli dillerden yüz kadar da kitap çevirmiş olan ve kendi eserlerinin sonraki baskıları yapılagelen Halikarnas Balıkçısı'na Kültür Bakanlığınca 1971 Devlet Kültür Armağanı verilmiştir.

Bodrum'da yaşadığı dönemde arkadaşları ile ilk Mavi Yolculuk fikrini ve uygulamasını gerçekleştirmişlerdir. Bu Mavi Yolculuklarda yanlarına aldıkları şeyler: Peynir, su, İstanköy peksimeti, tütün ve rakı idi. Mavi Yolculukta gazete okumaz radyo dinlemezlerdi. Amaç dünyadan kaçmak ve medeniyetten uzak olarak kafayı dinlemektir. Haftalarca denizde kalınır sadece acil ihtiyaçları temin etmek için karaya çıkılırdı. Oysa ki bugün yapılan mavi yolculuklarda her türlü lüks mevcuttur. Bu yolculuklar yazarın edebî eserlerini de büyük oranda etkilemiştir.

Geniş bibliyografyası Yeni Yayınlar dergisinin Ekim 1974 sayısındadır.

Kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan, oğulları, Dr. Sina Kabaağaç ve Suat Kabaağaçlı'dır.

Halikarnas Balıkçısı Kitapları - Eserleri

  • Aganta Burina Burinata
  • Mavi Sürgün
  • Anadolu Efsaneleri
  • Anadolu Tanrıları
  • Uluç Reis
  • Turgut Reis
  • Parmak Damgası
  • Ege'den Denize Bırakılmış Bir Çiçek
  • Merhaba Akdeniz
  • Deniz Gurbetçileri
  • Ötelerin Çocukları
  • Merhaba Anadolu
  • Altıncı Kıta Akdeniz
  • Çiçeklerin Düğünü
  • Dalgıçlar
  • Anadolu'nun Sesi
  • Gülen Ada
  • Hey Koca Yurt
  • Gençlik Denizlerinde
  • Arşipel
  • Sonsuzluk Sessiz Büyür
  • İmbat Serinliği
  • Yol Ver Deniz
  • Düşün Yazıları
  • Bulamaç
  • Denizin Çağırışı
  • Ege'den
  • Yaşasın Deniz
  • Alabandada
  • Egenin Dibi

Halikarnas Balıkçısı Alıntıları - Sözleri

  • “Vakit onu yaşatmayı bilmeyenleri öldürür.” (Mavi Sürgün)
  • Kocadağ'ın tavrında ve sesinde, sahip olduğu otomobillerin, mal ve paraların büyük toplamı sırıtıyordu. İnsan onunla görüşürken, bir insanla değil, otomobillerle, mal ve toprakla ve para kasasıyla konuşmakta olduğu sanırdı. (Gülen Ada)
  • “Yaşam öyledir ki; birlikte yaratılan, yaşayan ve büyüyenler birbirlerini seveceklerdir. Çünkü birbirlerini sevmekten başka her ne yaparlarsa, birbirlerinin celladı olarak birbirlerini öldüreceklerdir.” (Ege'den Denize Bırakılmış Bir Çiçek)
  • Demincek dedim a; yalnızlıktan insanın yanına densizin biri gelince; ağaçlar, dağlar, taşlar örtünüp herkesin bildiği ağaç, dağ ve taş olurlar. (Ege'den)
  • ''Ne güzel dünya.! Fakat güzelliğinin derinliğini kim sondalayabilirdi.?'' (Denizin Çağırışı)
  • "Yaşayın arkadaşlar! Biz heheyt! Serdengeçti delikanlı korsanlarız! Ölürsek bile leş gibi ilaç kokan sinameki ve zencefil suları içerek ve kefen gibi ve mıymıntı yatak çarşafları arasında debelenerek değil, bir top aleviyle, bir kılıç şakırtısıyla, Allah diye gülerek çıkarız dünyamızdan!" (Uluç Reis)
  • Herkes kendi vüs’u ve sa’yı kadarınca nasip alır. Eğer senin kabın az su alıyorsa, deryanın ne günahı var? (Mavi Sürgün)
  • “… fenni akım asıl Anadolu’da İyonya’da başladı ve orada durdu.” (Anadolu'nun Sesi)
  • Bugüne dek üzüldüğüm şeyler, üzülmeye değmeyecek şeylermiş. İşimde bir hafiflik, bir kurtuluş duyuyorum... (Gençlik Denizlerinde)
  • Hiç bir şeye kadir değiliz: Hepimiz birbirimize benzeriz. (Altıncı Kıta Akdeniz)
  • “İyi insanlar kırıldıkları zaman sevmeyi bırakmazlar , göstermeyi bırakırlar ..” (Sonsuzluk Sessiz Büyür)
  • Hastalık dediğin, karadan değil, hep denizden seyahat ederdi. (Deniz Gurbetçileri)
  • Hellenistan şehirlerinde Roma işgaline değgin lağım yoktu. Lağım çukurları bile azdı. Herkes işini sokak köşelerinde yapiyordu. Sokrates bile entarimsi "kiton"unu kaldırıyor ve "Keyo" diyerek sokakta yapıyordu, küçüğünü de, büyüğünü de. Bu nedenden, şehirde arasıra veba gibi bulaşıcı hastalıklar nüfusu kırıp geçiriyordu. Hastalığın, kızan Tanrılar tarafından gönderildiği sanılarak Tanrıların gönlünü etmek için insan kurban ediliyordu. (Anadolu'nun Sesi)
  • Sen nereye gidersin? -Bilinmezliklere Gemine bineceklerden ne ücret istersin? -Tamamen kendileri olmalarını. Peki yolcuların kimlerdir? -Her şeylerini bir hiç uğruna feda edenler. (Gülen Ada)
  • "Yahu bu ne biçim dünyadır?" (Aganta Burina Burinata)
  • yemek yer hazmederiz,yedigimiz yemek biz oluruz. (Denizin Çağırışı)
  • “Hayatlarının bir safhasını kapayıp, bir başka safhasını açan insanların kederlenmemeleri imkansızdır. Ekseri denize açılan insanlar, yurtlarını ve sevgilerini karada bıraktıkları için, müteessir olurlar. Korsanların yurtları denizdi.” (Uluç Reis)
  • İnsan ihtiyarlayınca gençlik hatıralarıyla geviş getiriyor. (Uluç Reis)
  • Onda , herkeste arayıp arayıp da pek az bulduğum veya hiç bulamadığım ve yine özleyip durduğum bir şeyin pek çoğu vardı. (Aganta Burina Burinata)
  • Birinci Artemisia, İsa'dan 480 yıl önce, tarihin en önemli deniz savaşına sahne olan Salamis adasında kendi filosuna, hem kraliçe, hem de amiral olarak doğrudan doğruya komuta etti. (Hey Koca Yurt)