Anadolu'da İslamiyet - Fuad Köprülü Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Anadolu'da İslamiyet kimin eseri? Anadolu'da İslamiyet kitabının yazarı kimdir? Anadolu'da İslamiyet konusu ve anafikri nedir? Anadolu'da İslamiyet kitabı ne anlatıyor? Anadolu'da İslamiyet PDF indirme linki var mı? Anadolu'da İslamiyet kitabının yazarı Fuad Köprülü kimdir? İşte Anadolu'da İslamiyet kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Fuad Köprülü
Yayın Evi: Akçağ Yayınları
İSBN: 9753387407
Sayfa Sayısı: 143
Anadolu'da İslamiyet Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Anadolu’da İslamiyet", Köprülü’nün Türk din tarihi hususunda yazmış olduğu döneminin en mühim makalesidir. Elinizdeki bu kitap esasında, Berlin Friedrich Wilhelms Üniversitesi öğretim üyelerinden Franz Babinger’in 1921 yılında Der İslâm in Klein Asien adıyla yayımlanan konferans metninin Râgıp Hulusi tarafından tercüme edilmesi üzerine, Köprülü’nün bu metni tenkit için kaleme aldığı geniş hacimli makaledir.
Fakat, "Darü’l-Fünûn Edebiyat Fakültesi Mecmuası"nda seri halde yayımlanan bu makale okununca, bir tenkitten ziyade, Türk din tarihinin bir dönemini aydınlatan mükemmel bir araştırma olduğu görülecektir.
Anadolu'da İslamiyet Alıntıları - Sözleri
- Osmanlı Devleti'nin teessüsünde dini amillerin büyük bir mevki olduğu, vakayinameleri dolduran birtakım menkıbeler, harika-âmiz ve timsali rüyalar sayesinde kolayca kendini gösteriyor.
- İslam medeniyeti dairesine epey zamandan beri girmiş olan Maveraünnehir ve İran sahalarına gelmezden evvel, Oğuz Türkmenleri arasında Hıristiyanlığın bir aralık kısmen intişar etmiş olduğu muhakkaktır.
- Binaenaleyh İslamiyetin bu Türkmenler arasında nasıl bir telakkiye mazhar olduğunu ve ne şekiller aldığını araştırırken, yeni İslami şekiller altında eski kavmi an'anelerinin izlerini taharri etmek ve mesela halk velileri olan "Türkmen Baba"larında eski "Türk Kam- Ozan"larının İslamlaşmış şeklini görmek müverrih-i dini için bir zarurettir. Muhacaret yolları üzerinde rastladıkları dağlara, nehirlere, bıraktıkları vatanlarındaki isimleri vermek suretiyle an'anâta merbutiyetlerini gösteren Oğuz kitlelerinin hayat-ı diniyesinde, bu gibi harici ve sathi âmillerden ziyade eski kavmi akidelerin tesirini aramak şüphesiz daha doğru görünüyor.
- Harzemşahların kavi ve muazzam saltanatı süratle yıkıldıktan sonra İran'da yerleşen Moğollar, Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'in Kösedağ mağlubiyetini müteakip Anadolu'da da metbuiyetlerini tanıtmışlardı. Moğol hanları, Selçukilerin zaafından bilistifade memleketi istediklerine veriyorlar, Sultanın azl ve nasbından başlayarak en ufak işlere kadar müdahele ediyorlardı. Bilhassa, Bağdat hilafetini ortadan kaldıran Hülagú'dan sonra, Anadolu, İlhanilerin bir vilâyeti hükmüne geçti. Mevlânâ'nın muhib ve hamisi Muinüddin Pervane yalnız Selçuki sultanının veziri değil daha ziyade, Hülagú'nun naib valisi demekti. Anadolu'da Moğol hâkimiyetinin etnoloji itibariyle de mühim bir tesiri oldu. Moğol hükümdarlarının gönderdikleri kuva-yi askeriye muhtelif sahalarda yerleşerek asırlarca Anadolu'da bir şuriş ve nifak unsuru oldular. Timur'un kendisiyle beraber alıp götürdüğü Kara-Tatarlar bunların bakiyesi olduğu gibi, bunların en mühim akşamı da yavaş yavaş sair Anadolu halkıyla kaynaşmıştır. Muinüddin Pervâne'nin Abaka Han tarafından idamı- ni (676 H.) müteakib Anadolu'nun senelerce düçar olduğu mesaib ve anarşi tasavvurun fevkindedir: Memlekette muntazam bir idare makinesi kalmamış, Moğol ümera-yı askeriyesinin zulm ve teaddisi, muhafaza-i mevki için, halkı soymak ıztırarında kalan Selçuki memurlarının ha- miyetsizliği, Türkmenlerin isyanı, Moğol valileriyle İlhaniler arasında sık sık tehaddüs eden isyan ve tedip hadiseleri, Mısır sultanlarının entrikaları, Selçuki prenslerinin rekabetleri, zavallı halkı perişan bir vaziyette bırakmıştı.
- Türkmen boyları arasında eski "Ozan"lardan mütenakkil hale-i kutsiyetle muhâtt olarak o basit ve iptidai ruhlarda tasalluten eden Babalardır. Arap ve Acem edebiyat-ı sufiyesinin bütün dekayıkına vâkıf olarak beliğ Farisí şiirler, Arapça kitaplar ve şerhler yazan bu ilk kısım sufiler, şehirlerin irken çok karışık ve Acem harsına çok perestişkâr halkına hitap ettikleri halde garip kıyafetleri, ağızlarda dolaşan kerametleri, meczubâne yaşayışlarıyla eski Baksı-Kamların hatırasını İslami şekil altında yaşatan Türkmen Babaları; Oğuz boylarına, anlayacakları bir dille, İslâmiyetin eski kavmi an'anelere tetabuk eden sufiyane fakat basit ve âvâmi bir şekl-i muharrefini telkin ediyorlardı.
- Osmanlı Devleti'nin ve bilhassa bu devletin asırlarca sağlam bir istinadgahı olan yeniçeri ocağının teessüsüyle en fazla alakadar bir tarikde Bektaşiliktir ki, Anadolu tarih-i dinisinin şüphesiz en meraklı en şayan-ı ehemmiyet faslını teşkil eder...
- Anadolu Türkleri arasında mevki kazanan Ehl-i Sünnet akaidine mugayir mezhebi cereyanların menşeini bu suretle İslam âleminin tarih-i umumi fikrisine raptettikten ve eski kavmi an'aneyi temsil eden Türkmen babalarının bu husustaki rolünü gösterdikten sonra, nazar-ı tedkikimizi artık göçebe Oğuzlardan İran harsının daha hâkim olduğu şehirlere doğru çevirebiliriz. Etnoloji itibariyle pek karışık yerli ve yabancı unsurların muhtelif nispetlerde ihtilat ve imtizacından akaid ve an'anat itibariyle de muhtelifü'l menşe an'anelerin birleşmesinden terekküp eden büyük şehirlerde' bilhassa Büyük Alaeddin zamanından itibaren feyyaz bir hayat-ı medeniye inkişaf etmiştir ki, bu hayatın her şubesinde İran harsının tesiri şiddetle göze çarpıyordu.
- Daima birçok meşak ve mehalikle malamal Bizans serhatlerinde oturan göçebe Türkmen aşiretleri, çoluk çocukları ve sürüleriyle beraber Anadolu'yu ilk defa istila eden dedeleri gibi haşin bir ordu hayatı geçiriyorlardı. Arap ve Acem harslarından muktebes zahiri bir cila altında, eski milli kahramanlık an'aneleri, kopuz çalan ozanlar, Türkmen babaları hep mevcuttu. Süfi şair Ãşık Paşa'nın pek güzel bir tabiri vechile bu Alperenler devri yani destanî hayat, Moğol valilerinin emir ve tehditlerine o kadar aldırmayan uçlarda devam ediyordu. Bu sahalarda başlıca hâkim olan, dini hislerle kahramanlık hisleriydi. Ekseriyetle tasavvufi şekiller altında tecelli ve inkişaf eden bu dini hissiyat, faal Anadolu Türklerini tekkelerde veya mescidlerde kapatarak içtimai bünyeyi felce uğratacak bir şekilde olamazdı. Faal ve cenkci Türkmenlerin hayat-ı diniyesini idare eden Türkmen babaları, bütün bu sufilerin menkıbelerinde umumiyetle göze çarptığı veçhile, cihad ile meşgul dervişlerdi: Tahta kılıçlarla kâfirlere karşı harp eden, bir avuç mürid ile binlerce düşmanı ezen, kaleler alan, kılıç kuvvetiyle küfr diyarında İslamiyeti neşr ve tamim eden bu mücahid Türk sufileriyle tekkelerde sakin ve müncemid bir hayat-ı inziva geçiren Arap ve Acem mutasavvifları arasında, şüphesiz ki, pek bariz büyük bir fark vardır. Filhakika eski vakayinamelerimizde Ertuğrul'a ve Osman'a isnad olunan timsalî rüyalar, Abdal Kumral, Abdal Musa, Geyikli Baba gibi tahta kılıçlarla gazaları eski menkıbeleri dolduran Türkmen babalarına karşı ilk hükümdarlarımızın gösterdikleri iltifatlar, yaptırdıkları tekkeler, işte hep serhatlerdeki bu sufiyâne- kahramânâne hissiyatın mahsülüdür. Aşık Paşazâde'nin Rum abdalları ve sair birtakım tarihi ve dini menbaların ise Horasan Erenleri unvan-ı umumisi altında zikrettikleri bu dervişler, eski Babai bakiyelerinden başka bir şey değildir.
- Selçukiler zamanında sair Oğuzlar meyanında Kayılardan da mühim kitleler Anadolu sahasına gelmiş olduğu gibi Ertuğrul'un ve Osman'ın maiyetinde de, muhaceret yolları üzerinde rastladıkları muhtelif Türk unsurları ve uçlara gelerek kendilerine iltihak eden kimseler mevcuddu. Artık müspet delillere müstenid bu izahattan sonra Osmanlı saltanatını etnoloji itibarıyla hususi evsafa malik büyük bir aşiretin muhaceretinden doğmuş telakki etmenin ne kadar mânâsız olduğu tebeyyün etmiş ve Osmanlı Devletinin teşekkülüyle Anadolu'nun kavmi ve lisaní simasında hemen hiçbir tebeddül husule gelmediği anlaşılmış oluyor ki ilmin hal-i hazırında bunu mühim bir bir kazanç addedebiliriz. Osmanlı Devletinin teessüsünde dini âmillerin büyük bir mevkii olduğu, vakayinameleri dolduran birtakım menkibeler, harika-âmiz ve timsali rüyalar sayesinde kolayca kendini gösteriyor.
- Kendisine hilafgir bir takım müverrihlerin haksız istinadatına rağmen Türk aleminin İslamlaşmasında Timur’un büyük bir hizmeti olduğu asla inkar edilemez
Anadolu'da İslamiyet İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Büyük mütefekkir Köprülü, Türklerin anadolu ya gelişini, İslamiyeti kabul edişini, anadolu Türk medeniyetine olan başta Moğollar olmak üzere iran'ın, Timur'un, islami tarikatların ve Türkmen boylarının etkisini ayrıntısıyla incelediği bilimsel eser. Dipnotları ayrı bir eser hükmünde olan kitap konuyla alakalı önemli klasik yazarların ve bilimsel araştırmaların yanlışlıklarını ve varsa doğru yanlarını da aktararak konu hakkında eksiksiz bir kaynak taraması da sunuyor. Bşr eserden başka ne istenilir ki? (Fatih)
Anadolu'da İslamiyet PDF indirme linki var mı?
Fuad Köprülü - Anadolu'da İslamiyet kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Anadolu'da İslamiyet PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Fuad Köprülü Kimdir?
Fuad Köprülü 4 Aralık 1890’da İstanbul’da doğdu. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın soyundan gelmektedir. Edebiyat ve tarih alanında ilerlemek için hukuk öğrenimini yarıda bıraktı.
1909’da Fecr-i Ati topluluğuna katıldı. Şiirlerini 1913’e kadar Mehasin ve Servet-i Fünun dergilerinde yayımladı. Bu yıllarda “Milli Edebiyat” ve “Yeni Lisan” akımlarına karşıydı. 1910’dan sonra İstanbul’un çeşitli okullarında Türkçe ve edebiyat okuttu, liselerin edebiyat programını düzenledi. Ziya Gökalp çevresine girdikten sonra Milli Edebiyat akımını benimsedi; Türk tarihinin ilk dönemlerine kadar indi, ilk Türk topluluklarının tarih ve edebiyatlarını inceledi. 1913’te, Halit Ziya Uşaklıgil’den boşalan İstanbul Darülfünunu Türk edebiyatı tarihi müderrisliğine getirildi. Aynı yıl Bilgi dergisinde Türk edebiyatının hangi yöntemle incelenmesi gerektiğini tartışan “Türk Edebiyatı Tarihinde Usul” adlı yazısı çıktı.
İlk büyük yapıtı ''Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar’'ı yayımlandı. 1923’te Edebiyat Fakültesi dekanı oldu, ''Türkiye Tarihi'' adlı kitabını çıkardı. 1925’te Türkiyat Mecmuası’nı çıkarmaya başladı, ünü giderek dünyaya yayıldı, birçok uluslararası kongreye Türkiye temsilcisi olarak katıldı. 1928’de Türk Tarih Encümeni Başkanlığına seçildi. 1931’de Türk Hukuk Tarihi Mecmuası’nı çıkarmaya başladı; 1932-1934 arasında Divan Edebiyatı Antolojisi’ni çıkardı. 1933’te ordinaryüs profesör oldu, İstanbul Üniversitesi’nde birkaç kez dekanlık yaptı. 1934’te siyasete atılarak Kars milletvekili oldu. 1936-1941 arasında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’yle Siyasal Bilgiler Okulu’nda ders verdi. 1935’te, Paris’te Türk Tetkikleri Merkezi’nde verdiği konferansların toplamı olan Les Origines de L’Empire Otoman (Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu) adlı kitabı yayımlandı ve büyük yankı uyandırdı.Heidelberg, Atina ve Sorbonne üniversitelerince onursal doktorluk sanı verilen, bilim kuruluşlarınca onur üyeliğine seçilen Köprülü 1941’den sonra İslam Ansiklopedisi’nin yayımına katıldı. V.(Ara Seçim), VI., VII. Dönem Kars, VIII., IX., X. Dönem İstanbul milletvekilliğine, hem de İstanbul ve Ankara üniversitelerindeki görevlerine devam etti.
Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti'yi kurdu. Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanıp iktidara gelince, dışişleri bakanı oldu. 1956’ya kadar sürdürdüğü bu görevi sırasında Türkiye’nin NATO’ya girişinde etkin rol oynadı. 5 Temmuz 1957'de "kurduğu partiyi tanıyamadığını" söyleyerek Demokrat Partiden resmen istifa etti ve aynı yıl Hürriyet Partisi ne girdi. Asıl yararlı çalışmalarını Türk Edebiyatı ve Türk Halk Edebiyatı araştırmaları oluşturur. Çok verimli bir araştırmacı olan Köprülü, ardında 1500'ü aşkın kitap ve makale bırakmıştır.
Fuad Köprülü 15 Ekim 1965 tarihinde Ankara'da Türk Tarih Kurumu'ndan evine yürüyerek gittiği bir sırada, trafik kazası geçiren Köprülü, daha sonra tedavi gördüğü Istanbul Baltalimanı Hastahanesi'nde, 28 Haziran 1966'da vefat etti. Cenazesi, 1 Temmuz Cuma günü Beyezid Camii'nde kılınan namaz ve Istanbul Üniversitesin'nde yapılan merasimden sonra Çemberlitaş'ta Köprülü Mescidi'ne bitişik aile kabristanına defnedildi.
Fuad Köprülü Kitapları - Eserleri
- Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar
- Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu
- Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı-3
- Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı 1
- Anadolu'da İslamiyet
- Edebiyat Araştırmaları 1
- Divan Edebiyatı Antolojisi
- Nasrettin Hoca
- Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı 2 İslam Medeniyeti Tarihi
- Osmanlı'nın Etnik Kökeni
- Türk Tarih-i Dinisi
- Edebiyat Araştırmaları 2
- Tarih Araştırmaları 1
- Eski Türk Sanatı ve Avrupa'ya Etkisi
- Anadolu'da İslamiyet
- Köprülü'den Seçmeler
- Türk Edebiyatı Tarihi
- İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi
- Hanedenlar, İnsanlar ve Yerler - İslam Ansiklopedisi Tarih Yazıları
- İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi
- Fuad Köprülü Armağanı (60. Doğum Yılı Münasebetiyle)
- Demokrasi Yolunda
- Saz Şairleri
- Türk Edebiyatı Ders Notları
- Bugünkü Edebiyat
- Vakıfların Hukuki Mahiyeti
- Eski Şairlerimiz: Divan Edebiyatı Antolojisi
- Sevgili Kızım
- Türk Dilinin Sarf ve Nahvi
- Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı-7
- Türkiye Tarihi
- Hayat-ı Fikriyye
Fuad Köprülü Alıntıları - Sözleri
- SÛFÎLİĞİN İNKİŞÂF VE İNTİŞÂRI "İslâm tasavvufunun asıl menşei addedebileceğimiz zāhidlik cereyānına gelince: Zamān-ı Saadet'ten başlayarak, bu cereyāna tesādüf ediyoruz.(*) Fakat sonradan iddiā edildiği gibi, Cenāb-ı Peygamber'in Hazret-i Ebû Bekir ve Ali'ye birtakım telkînātta bulunarak sûfîliğin esāsını vaz' ettiği, tārîhen esassızdır. İptidā, 'sûfî' nāmını alarak Sûriye'de ilk zāviyeyi kuran, (150 h.)'de ölen Kûfeli Ebû Hāşim'dir. Ondan sonra; Süfyān-ı Sevrî (vefātı 168 h.), Zü'n-Nûn-ı Mısrî (vefātı 245 h.), Horasanlı Bāyezîd-i Bistāmî (vefātı 261 h.), fāciā-i şehādetiyle meşhûr Hallāc (vefātı 309 h.), Cüneyd-i Bağdādî gibi birçok büyük sûfîler yetişerek, her türlü māniālara, hattā tekfîr ve tahkirlere rağmen, mesleklerini neşrediyorlardı. İlk asırlarda müteşerri'ler tarafından hoş görülmeyen sûfîler, Ebu'l-Kāsım Kuşeyrî (vefātı 465 h.)'nin, Sûfiyye mesleğinin Ehl-i Sünnet 'akāidine mugāyir olmadığını göstermek maksadıyla sarf ettiği büyük mesāîden ve bilhāssa, Gazālî'nin (450-455 h.) pek kıymetli eserlerinden sonra, efkâr-ı umūmiyyede hürmet kazanmaya başladı." (...) ------ (*) "Daha, Zamān-ı Peygamberî'de mevcūdiyyetlerini bildiğimiz 'Ashāb-ı Suffa', ādetā İslâm'ın zāhidler sınıfını teşkîl ediyorlardı. Bunların tarz-ı hayat ve māişetleri hakkındaki ma'lûmāt, bunu kemâl-i serāhātle göstermektedir. Māmāfih bunların mu'ahharan inkişāfını gördüğümüz felsefe-i sûfiyye ile hiç münāsebetleri yoktu.." [Ord. Prof. Dr. M. Fuad Köprülü, "Türk Tārih-i Dînîsi", 2005, s.145] (Türk Tarih-i Dinisi)
- Sasani İmparatorluğu'nun idare teşkilatı, İslam devrinde adeta ideal bir örnek gibi telakki edilmiştir. MS IV. yüzyılın meşhur İslam müellifi Câhiz, Risale fi fezaili'l-Etrâk'inde Sasanilerin idarecilikteki üstünlüklerini kaydeder (Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı-3)
- “Burada çok sıkılıyorum. Eğer günde 16-18 saat devam eden bu mesai olmasa büsbütün sıkılıp sinirleneceğim. Bereket versin çalışmak insana kendini unutturuyor.” Fuad Köprülü (Sevgili Kızım)
- Ömürlerini karanlık kubbelerin altında Acem dîvanlarını körü körüne taklîde hasrederek halkı ve halkın zevkini istihfâf eden iri kavuklu şâirlerimiz, sonra nasıl istihfâf ile karışık bir nisyâna uğradılarsa, şimdi halkın anlamadığı bir lisân ve âhengini bir türlü duyamadığı bir vezinle ecnebî mukallitliği yapanlar da aynı âkıbete uğramaktan kurtulamayacaklardır. Bâri onlar şu "Nasreddin Hoca"dan olsun biraz ibret alsalardı... (Nasrettin Hoca)
- Acem dil ve edebiyatını pek iyi bilen Fatih devri şairlerinden Tokatlı Leâ'lî, kendisini Acem alimlerinden göstererek Fatih'in teveccühünü kazanmışken, sonrasında her nasılsa Anadolulu olduğu anlaşılınca eski iltifatlardan uzak ve mahrum kalmıştı. (Edebiyat Araştırmaları 1)
- Kayıların Oğuz boyları arasındaki ehemmiyetinden dolayı, Osmanlı hükümdarlarının böyle bir iddiada bulundukları birdenbire akla gelebilir; fakat bu da doğru sayılamaz: Oğuz ananesine göre hükümdarlar en ziyade Salur veya Kınık boylarından yetişir; Osmanlı padişahları eğer kendilerine yalandan bir şecere uydurmak isteselerdi, kendilerini onlara mensup sayarlardı.(...) İşte bu mülahazata istinaden, devleti kuran ve ona adını veren Osman'ın ve babası Ertuğrul'un - ne kadar küçük olursa olsun- Kayılara mensup, ehemmiyetsiz bir aşiretin başında bulunduklarını kabul edebiliriz. (Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu)
- Gezdim, aradım her yeri, bir fırtına oldum; Beyhude yoruldum, Yalnız şunu gördüm, şunu buldum, Yalnız şunu duymaktan el'ân: Hicran.. Yine hicran.. Yine hicran! (Fırtına ve Kar- Orhan Seyfi) (Bugünkü Edebiyat)
- İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli müesseseleri üzerinde, mesela saray teşrifatında, idare teşkilatında Bizans’ın büyük tesirleri olduğu, tarihçiler tarafından mütafere gibi kabul olunmuştur. (Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı-3)
- (…) saray unvanları verilmek sûretiyle mükâfatlandırılır: böylece mimar Mehmet Ağa, bir okuma rahlesi imâl ettiğinden dolayı, <
> (saray kapıcısı) unvanını aldı (…) (Eski Türk Sanatı ve Avrupa'ya Etkisi) - Türklerden mürekkep askeri kıtalara da malik olan Samanoğullarının ordu ıstılahları ve idari teşkilatlarında bazı Türkçe unvanlar göze çarpıyor. (Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı-3)
- İslam medeniyeti dairesine epey zamandan beri girmiş olan Maveraünnehir ve İran sahalarına gelmezden evvel, Oğuz Türkmenleri arasında Hıristiyanlığın bir aralık kısmen intişar etmiş olduğu muhakkaktır. (Anadolu'da İslamiyet)
- Kısmen harpler ve istilalarda imha veya esir edilen, kısmen de yerlerinde bırakılan yerli ahaliden kalmış geniş Anadolu toprakları, Selçukluların takip ettikleri iktâ' sistemi sayesinde yavaş yavaş Türkleşti. (Mehmet Fuad Köprülü Külliyatı-3)
- "Elem"i bilmeyenler için "feryat"tan daha manasız bir şey olabilir mi? (Bugünkü Edebiyat)
- Harezmşahlar,siyah renkte bir bayrak kullanmışlardır.Bunun sebebi,bayrağının rengini siyaha çevirmiş olan Sultan Sancar'ın ölümünden sonra kendilerini Selçuklu Devleti'nin meşru varisi saymış olmalarıdır. (İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi)
- “Bektaş Veli daha çocukken birçok kerametler gösterdi: Bir gün Lokman-ı Perende onun yanına girdiği zaman, odayı nur ile dolu görüp şaşırdı, etrafına bakındı; Bektaş'ın sağında ve solunda iki nurani zat vardı ve Bektaş'a Kuran okutuyorlardı. Lokman girer girmez hemen onlar kayboldular. Lokman, çocuğa "Bunlar kimdir?" diye sordu. Birinin Hazreti Peygamber, diğerinin de Hazreti Ali olduğunu anladı.” (Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar)
- ....pek ala anlaşılıyor ki, ülema sınıfından lran-perest şairlere rağmen halk, milli Aşıklar'ı seviyor, onlara hürmet ediyor, cönklerde ve mecmualarda sazşairlerinin koşma ve destanları en mühim yeri alıyordu. Milli vezin ile sade ve samimi ilahiler yazan tekke şairleri halkın gözünde nekadar meşhur ve takdir edilmiş ise, Aşıklar da o ka dar rağbet ve saygı ile karşılanırdı; hatta Aşık Ömer gibi bazıları hakkında derhal efsaneler teşekkül etmiş, birçok kerametler, menkabelcr nakledilmeğe başlanılmıştı. (Edebiyat Araştırmaları 1)
- Kesme nevanı içine salsalar da keder Kırılsa gönül meddi cezr ile Hepsi geçer, hepsi geçer... Lâ Edrî (Divan Edebiyatı Antolojisi)
- Harzemşahların kavi ve muazzam saltanatı süratle yıkıldıktan sonra İran'da yerleşen Moğollar, Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'in Kösedağ mağlubiyetini müteakip Anadolu'da da metbuiyetlerini tanıtmışlardı. Moğol hanları, Selçukilerin zaafından bilistifade memleketi istediklerine veriyorlar, Sultanın azl ve nasbından başlayarak en ufak işlere kadar müdahele ediyorlardı. Bilhassa, Bağdat hilafetini ortadan kaldıran Hülagú'dan sonra, Anadolu, İlhanilerin bir vilâyeti hükmüne geçti. Mevlânâ'nın muhib ve hamisi Muinüddin Pervane yalnız Selçuki sultanının veziri değil daha ziyade, Hülagú'nun naib valisi demekti. Anadolu'da Moğol hâkimiyetinin etnoloji itibariyle de mühim bir tesiri oldu. Moğol hükümdarlarının gönderdikleri kuva-yi askeriye muhtelif sahalarda yerleşerek asırlarca Anadolu'da bir şuriş ve nifak unsuru oldular. Timur'un kendisiyle beraber alıp götürdüğü Kara-Tatarlar bunların bakiyesi olduğu gibi, bunların en mühim akşamı da yavaş yavaş sair Anadolu halkıyla kaynaşmıştır. Muinüddin Pervâne'nin Abaka Han tarafından idamı- ni (676 H.) müteakib Anadolu'nun senelerce düçar olduğu mesaib ve anarşi tasavvurun fevkindedir: Memlekette muntazam bir idare makinesi kalmamış, Moğol ümera-yı askeriyesinin zulm ve teaddisi, muhafaza-i mevki için, halkı soymak ıztırarında kalan Selçuki memurlarının ha- miyetsizliği, Türkmenlerin isyanı, Moğol valileriyle İlhaniler arasında sık sık tehaddüs eden isyan ve tedip hadiseleri, Mısır sultanlarının entrikaları, Selçuki prenslerinin rekabetleri, zavallı halkı perişan bir vaziyette bırakmıştı. (Anadolu'da İslamiyet)
- Türkmen boyları arasında eski "Ozan"lardan mütenakkil hale-i kutsiyetle muhâtt olarak o basit ve iptidai ruhlarda tasalluten eden Babalardır. Arap ve Acem edebiyat-ı sufiyesinin bütün dekayıkına vâkıf olarak beliğ Farisí şiirler, Arapça kitaplar ve şerhler yazan bu ilk kısım sufiler, şehirlerin irken çok karışık ve Acem harsına çok perestişkâr halkına hitap ettikleri halde garip kıyafetleri, ağızlarda dolaşan kerametleri, meczubâne yaşayışlarıyla eski Baksı-Kamların hatırasını İslami şekil altında yaşatan Türkmen Babaları; Oğuz boylarına, anlayacakları bir dille, İslâmiyetin eski kavmi an'anelere tetabuk eden sufiyane fakat basit ve âvâmi bir şekl-i muharrefini telkin ediyorlardı. (Anadolu'da İslamiyet)
- ... Birbirine bağlı ve birbiri üzerinde tesirli bir hadiseler zümresinin yalnız bazısını göz önüne almak geri kalanlardan habersiz olmak menşei ihmal etmek ve buna rağmen o hadiseleri anlamaya çalışmak daima yanış neticeler verecektir İslamiyet öncesi T.E anlamadan İslamiyetten sonraki devirleri izah etmek Osmanlıların teşekkülüne kadar Orta ve Küçük Asyada nasıl bir edebiyat olduğunu bilmeden Osmanlı Edebiyatının teşekkülünü idrake muvafak olmak imkansızdır... Nevai bilinmeden ... (Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar)