Anadolu'nun Ruhu - Mahmud Erol Kılıç Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Anadolu'nun Ruhu kimin eseri? Anadolu'nun Ruhu kitabının yazarı kimdir? Anadolu'nun Ruhu konusu ve anafikri nedir? Anadolu'nun Ruhu kitabı ne anlatıyor? Anadolu'nun Ruhu PDF indirme linki var mı? Anadolu'nun Ruhu kitabının yazarı Mahmud Erol Kılıç kimdir? İşte Anadolu'nun Ruhu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mahmud Erol Kılıç
Yayın Evi: Sufi Kitap
İSBN: 9789759161545
Sayfa Sayısı: 232
Anadolu'nun Ruhu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Anadolu'nun Ruhu, Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç'la tasavvuf, felsefe ve siyaset üzerine yapılmış söyleşilerden oluşuyor. Kılıç, söyleşi-kitap türündeki eserde genel manada ezoterizmin, hususi manada irfani geleneğin felsefi referans arayışındaki modern Türkiye’ye sunduğu imkânları ortaya koyuyor.
Dünyada tasavvuf düşüncesi alanında söz sahibi olan Kılıç, gelenekteki dört katmanlı din anlayışının dinî tefekkür dünyasındaki sığlık ve yüzeyselliğin terapisinde nasıl önemli bir yere sahip olduğunu örneklerle anlatıyor. Peygamber dilinden söylenen "Rabbim bana şeylerin hakikatini göster" düsturunu insani hayatın her alanına taşıyarak suretten manaya, kılıftan öze doğru bir yolculuğa çıkmanın "anlama"daki önemini vurguluyor. Osmanlı ariflerinin "Biz iki anneden süt emdik" sözlerinin izini sürerek İbn Arabî ve Mevlânâ'dan Anadolu insanının aydınlanmasındaki iki büyük kurucu figür olarak bahsediyor.
Anadolu'nun Ruhu Alıntıları - Sözleri
- Konuşmak, hele sizin dilinizden anlayan bir kişiyle olursa söyleyecek sözü olan için büyük bir keyiftir. Bir de sorular, sorulan kişiyi heyecanlandırıyor ise kapı kapıyı açar, konudan konuya bir cevelan başlar. Konuşturulan havasını bulmuşsa fikir doğumları başlar…
- Anadolu’ya farklı bölgelerden bilgeler gelmişlerdi. Burada bir terkip, iyi bir aşı vardı. Demek ki, bu toprakların bir rüçhaniyeti vardı. Niye bir Endülüs bilgesi olan İbn Arabî kalkıp Anadolu’ya geliyor? Niye Mevlânâ’nın âilesi dünyada birçok yer bulabilecekken gelip Anadolu’ya yerleşiyor? Bunların hepsinde şöyle bir sebep var: Su, nasıl yatağına doğru akarsa, yüksek irfân, yüksek bilgelik de onu alabilecek, hazmedebilecek bir yer bulduğunda tabiî olarak oraya meyleder. O dönemdeki Anadolu insanının irfân seviyesi, bilgeliği anlama seviyesi o kadar yüksektir ki başka yerlerde bu hüsn-i kabûlü göremeyen bilgeleri, Anadolu’ya geldikleri zaman beyler, şeyhler, sultanlar şehrin dışında, atlarından inerek karşılamaktadır. Düşünebiliyor musunuz, Muhyiddin İbn Arabî, Kâhire’ye geldiği zaman, ulema tarafından öldürülmek istenmiştir. Ama Konya’ya girerken sultan, onu şehrin girişinde karşılamış, atını ona verip kendisi yanında yürümeyi tercih etmiştir. “Gerçek sultan sizsiniz efendim!” diyerek...
- Türkiye’de hiç kimse ideolojisinde derinleşmemiştir. Buna maalesef günümüz dindarları da dâhildir, diğer ideoloji mensupları da. Düşüncenin katmanları arasında arkeoloji yaparak ana prensiplere, altta yatan gâyeye ulaşma çabası sarf edilmemektedir. Birliğin tohumları derinlerdedir. Yüzeyde ise ayrılık ve gayrılık vardır. Dışta ne kadar birbirlerine ters olursa olsunlar içte birçok görüş birbirlerine yaklaşmaktadır.
- Kitaptan bilgi öğrenilmesi modern bir kurgudur. Gelenekteki usul insanla öğrenmektir; kitap bunu ancak destekler... Hiçbir peygamber; örneğin Hz. Muhammed, alın size kitap getirdim, deyip kenara çekilmemiştir. İnancı yaymaya başladığı zaman kitap yoktur ortada, kitap otuz yıl sonra tamamlanmıştır. Kitapla öğrenme günümüzde ortaya çıktı; bir bakıma günümüzün Müslümanlarının sekülerleşmesinin nedeni de budur. Bugünyeni Müslüman olan birine hemen Kur’ân hediye edilir. Gelenekte böyle bir şey yoktur. Tasavvuf geleneğinde kâmil insan sözü yayar ve ona “yürüyen Kur’ân” denir. O kişinin sohbetinde bulunulur, ondan feyz alınır. Şimdi insanı değil kitabı esas alma merakı ortaya çıktı. Bilge insanlar bugün yok mu? Var; onları çok yüksek mevkilerde aramaya da gerek yok. İnsanın özünü anlayan kâmil insanlar her yerden karşımıza çıkabilir. Tuvalet bekçisi ya da bakkal olabilir; ama şimdi lafazanların devri ve boş lakırdıya itibar ediliyor. Davranışla öğretmeye önem verilmiyor.
- İnsan kendisi ile dost olsa, sâcid ile mescûd secdede bir olur, hal-i tevhidde olur.
- Allah’la bulduğumuz rahatlık bizim ontolojik ihtiyacımızdır. Arabanın benzine olan ihtiyacı gibi bir şey. Mecburuz Allah’ı bulmaya.
- Tanrı Google’da aranacak bir madde değildir!
- Sessizliğin sesi diye bir dil vardır. Sustuğunda başlayan bir dil. Sûfiler daha çok onu tercih ediyor. Ama illa da bir şey söylemek gerekirse sûfiler biçim olarak genellikle şiiri tercih etmişlerdir.
Anadolu'nun Ruhu İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Timaş Yayınları’nın bir kolu olan Sufi Kitap’tan çıkan eser, farklı zaman ve farklı kişilerle yapılan ve Mahmut Erol Hoca’nın tasavvuf, felsefe ve siyasete dair düşüncelerini muhtasar bir şekilde ifade ettiği söyleşilerden oluşuyor. Elbette kitap telif olmadığı için Hoca’nın üslubunu tanıma ve yakalama noktasında okuyucuya yeterli ipuçlarını vermeyebilir. Ancak zeki bir okur hocanın yüklü olduğu derdin ayırdına varacaktır. Şunu da belirtmem gerekiyor kitap ile hocanın üslubunun ayrıldığı en önemli nokta sanırım şiirler. Hoca ifade-i meramda sık sık şiire başvurduğu halde bu kitapta bu “huyu”nun yansımasını göremedim. Kitabın bir hülasası niteliğinde şu iktibası da şuracığa kaydedeyim: Aristo: “Kendini tanı, Rabbini tanırsın.” İslami versiyonu “Men arefe nefsehu, fekad arefe Rabbehu” yani “Kendini bil, Rabbini de bilirsin”. Veyahut Delf Mabedi’nin girişinde yazıldığı şekliyle “Noverim me, noverim te”. Hepsi aynı manadadır. (Vakti Garîbe Âlemi Muhal)
Anadolu'nun Ruhu PDF indirme linki var mı?
Mahmud Erol Kılıç - Anadolu'nun Ruhu kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Anadolu'nun Ruhu PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mahmud Erol Kılıç Kimdir?
Mahmud Erol KILIÇ (Prof. Dr.) İstanbul'da doğdu. Sırasıyla Hırkaişerîf İlkokulu, Vefa Lisesi ve İstanbul Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Ayrıca bazı alimlerden klasik tarzda dersler okudu ve bazı sufi üstadların özel derslerine devam ederek kendini geliştirdi. Yani hem mektepli ve hem de alaylı oldu. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olduktan sonra bir müddet yurtdışında araştırmalarda bulundu. Lisans sonrası çalışmalarını genel olarak manevî ilimlerde özel olarak da İslam Tasavvufu alanında yoğunlaştırdı. 1988'de asistan olarak göreve başladığı İslam Felsefesi Anabilim dalında "İslam Kaynakları Işığında Hermes ve Hermetik Düşünce" isimli yüksek lisans tezini hazırladı. Türkiye Üniversitelerinde "Tasavvuf Anabilim Dalı"nın kuruluşunun ardından bu anabilim dalında yapılan ilk doktora tezi sayılan "İbn Arabi'de Varlık ve Mertebeleri" isimli tezini savundu. Türkçe ve yabancı dillerde bir çok ansiklopedi ve dergilerde sahasıyla ilgili makaleleri yayınlandı. Tasavvuf düşüncesi merkezli uluslararası konferanslarda tebliğler sundu, radyo ve televizyon programlarına katıldı. Türkiye Yazarlar Birliği 2004 yılında Sufi ve Şiir isimli kitabını inceleme-araştırma dalında yılın kitabı seçti. Marmara Üniversitesi Tasavvuf Anabilim Dalı Sistematik Tasavvuf Bilim Dalı Başkanlığı ve İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi başkanlığı yaptı. Merkezi Tahran'da bulunan İslam Konferansına Üye Ülkeler Parlamentolar Birliği (İKÖPAB) Genel Sekreterliğine seçildi (2008). Bunun yanısıra merkezi Oxford’ta bulunan Muhyiddin Ibn Arabi Societynin şeref üyesi, Islamic Manuscript Association(TIMA)'nın da yönetim kurulu başkanıdır. Evli ve iki çocuk babasıdır. İngilizce, Arapça, Farsça ve Fransızca bilmektedir. Yayınlanmış Eserleri; Sufi ve Şiir- İnsan Yayınları, Evvele Yolculuk- Sufi Kitap, Şeyh-i Ekber- Sufi Kitap, Hermesler Hermesi- Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Anadolu'nun Ruhu-Sufi Kitap
Mahmud Erol Kılıç Kitapları - Eserleri
- Hayatın Satır Araları
- Tasavvufa Giriş
- Sufi ve Şiir
- Anadolu'nun Ruhu
- Evvele Yolculuk
- Hermesler Hermesi
- Mevlana Üzerine Konuşmalar
- Tasavvuf Düşüncesi
- İbnü'l Arabi
- Şeyh-i Ekber
- Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik
- Sufi ve Sanat
- Şafak Yazıları
- Anadolu Tasavvuf Tarihine Notlar 1
- Şafak Yazıları II
- Anadolu Tasavvuf Tarihine Notlar 2
Mahmud Erol Kılıç Alıntıları - Sözleri
- İbn Arabi’ye göre her surenin bir ruhu vardır ve Mushafta yazılı hale getirilmiş ayetler hep o surelerin ruhlarının açılımıdırlar. (Sufi ve Şiir)
- Bazı dış politika uzmanlarının, "İran'ın Suriye'yi desteklemesinin tek sebebi vardır, o da mezhep kardeşliğidir." yaklaşımına da katılmıyorum. Zaten Türkiye'nin Orta Doğu politikası bölgeyi iyi tanımayan, Ankara'daki kolej çocuklarının elinde maskara olmuştur. Şunu çok iyi biliyoruz ki Şiiliğin kadim akaid metinlerinde de Nusayriler, sınırları zorlayarak İslam dışına çıkmış akım olarak geçer. Hatta Åyetullah Humeyni'nin Nusayrilerin kafir olduğuna dair fetvası dahi vardır. Eğer olay sadece mezhep olsaydı bu fetvalarla hareket edilirdi. Bu manada çağdaş Şia fıkhının çağdaş Sünni fıkhından daha dinamik, daha açık olduğunu itiraf etmeliyim. Bugünkü bazı Şia otoriteleri, "Evet, geçmişteki akaid kitaplarımızda Nusayriler tekfir edilirdi ama onlar o dönemdeydi, şu an farklı gelişmeler var, onlarla beraber hareket edebiliriz," demektedirler. Sünni alimlerimiz ise bundan bin küsür yıl evvel bir fetva verilmişse orada sabitlenirler. Onu güncelleyelim, gözden geçirelim, deme cesaretini göstermezler. (Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik)
- Marx'ın alt ve üst yapılar etrafında kurduğu teorinin merkezinde yırtıcı bir insan duruyor. “Sahip olmak”, “üretmek” ve “tüketmek” dışında kaygısı yoktur bu insanın. Sahip olmak için üretir, daha çok üretmek için tüketir. Üretim ve tüketim bandında yabancılaşan, yabancılaşarak yırtıcılaşan bir insan... İnsanın bir tarafı yüce olana açık, diğer tarafı aşağıya... Bu yırtıcı insan yüce tarafına yabancılaşmış, büsbütün ona kapanmıştır; direksiyonunda maddi tarafı, mide ve güdüleri oturmaktadır. Bu tam da, tasavvuf düşüncesinin “yedi katlı insan modeli”nin en alt basamağına, nefs-i emmaredeki insana denk geliyor. Marx'ın vurgu yaptığı yırtıcı insan, nefs-i emmârenin insanıdır. (Hayatın Satır Araları)
- Tanrı Google’da aranacak bir madde değildir! (Anadolu'nun Ruhu)
- Toplum, çoğul olan demek; her inançtan, dilden, kültürden insan... Sosyoloji, farklılıkların iç içe geçmesinden neşet ediyor. Dolayısıyla bu bir sözleşmeye işarettir. Hz. Peygamber'in Medine Vesikası bu anlama geliyor. Tek düşünce ve inancın topluma dayatılması değil, toplum neyi içeriyorsa bunun kendine yer bulduğu bir anlaşma Medine Vesikası... (Hayatın Satır Araları)
- Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? 43 Zümer 39:9 (Evvele Yolculuk)
- ... Allah el-Hakîm’dir. Hikmet; el-Hakîm“in bir sıfatıdır ve ancak o el-Hakîm ile bâkî olduktan sonra Abdü’l-Hakîm'in de sıfatı olur. Sıfat mevsûfla kâim olduğu zaman o sıfat o mevsûfa hükmünü zorunlu olarak giydirir. Hüküm kelimeye aittir. Kelime ise ancak Allah’a aittir, ya da Allah’la kendini tahakkuk ettirmiş ricâle aittir. Yani kısaca hakîm (bilge); kendisine bu hikmet sıfatının hükmettiği ve kendisini tasarrufu altına aldığı kimsedir. Yoksa hikmete hükmetmeye, onu yönlendirmeye çalışan kimse değil. (el-Fütühât, IV/257-259) (Şeyh-i Ekber)
- "Ciddi konuşursak müşterek olanın üstüne kurmak gerekir her şeyi... Çünkü tüm beşeri yasalar ilâhi bir yasadan beslenir. Çünkü bu ilâhî yasa dilediği gibi hükmeder. Her şeye yeter ve her şeyden güçlüdür... Canlı ve cansız, uyanık ve uyuyan şeylerde tek ve aynıdır kendini ifşa eden... Görünmeyen uyum görünenden daha güçlüdür... İnsanlar, âlemin ayrılmaya çalışarak onunla uyum sağladığını anlamıyorlar... Kimileri belki görünen ışıktan (güneş) kaçıp gizlenebilir. Ama duyular üstü olandan gizlenmek mümkün değildir. Hiç batıp kaybolmayan bir şeyden insan nasıl gizlenir... Hikmet, sadece her şeyi yine her şey ile sevk ve idare eden anlayışı idrak etmektir... Her şey bir kadere göre gerçekleşir... Çıkış ve iniş, bir ve aynıdır... Aynı ırmağa iki kez girilmez... Aynı ırmağa hem gireriz, hem girmeyiz, hem biziz hem biz değiliz... Bütün ve bütün olmayan, birlikte giden ve ayrılmaya çalışan, uyum ve uyumsuzluk, her şeyden bir ve birden her şey... Şeyler dünyasının aynısıdır bu dünya.. Şeylerde bulunanlar her zaman aynıdırlar: Canlı cansız. genç yaşlı. Biri değişerek öteki, öteki dönüşerek diğeri olur." (Şeyh-i Ekber)
- Şems'in bana öğrettiği şey, "terk-i terk" makamı... Her türlü etiketi terk etme hali. (Mevlana Üzerine Konuşmalar)
- "İlk metafizik ve felsefi konularla ilgilenenlerin Mısırlılar olduğu ve bu ilmi onlardan gelip öğrenen Grek düşünürleri tarafından bilahere sistemize edildiği ileri sürülür." (Hermesler Hermesi)
- Burçları, burçların felsefesini anlatıyoruz. Burçlar, ay altı alem üzerinde tesirlidir, ay üstü alemde değil. Dolayısıyla ay üstünü geçmiş enbiyanın ve evliyanın astrolojik haritası çıkarılamaz. Peygamber Efendimiz nisan ayında doğmuştur. Demek ki koç burcundandı diye yorumlayanlar var. Peygamberler burçtan beridir, Allah dostları da öyle. Kendileri burca bağlıdırlar tabiî ki, o burçta doğarlar, sonra tedavi görürler, elhamdülillah hiçbir burcun tesirinde kalmazlar. Hatta bazıları vardır ki burçlara tesir ederler. Burçlara tesir eder, Ay’ı ikikye ayırabilir. Güneşe gidip oturabilir, İslam tasavvuf geleneğinde. (Sufi ve Sanat)
- Tasavvuf zevkinden nasipsiz olmak eskilere göre kusurdan sayılırdı. (Sufi ve Şiir)
- Bazı müellifler, İbnü'l-Arabi'nin diğer eserleri gibi el Fütühât'ın da ancak sülük gördükten ve merâtip tanındıktan sonra anlaşılabileceğini, hatta bunun için müellifle mânevî bir bağın kurulması gerektiğini de söylemişlerdir. Mesnevî ve Fusûsü'l-hikem şârihi Ahmet Avni Konuk'un ihvanından Tahsin Bey'in el-Fütühât'ı birkaç defa hatmettiğini, zaman zaman mânasını anlamakta güçlük çektiği metinleri rüyasında müellifin kendisine açıkladığını ifade etmesi bu görüşü destekler mahiyettedir. (İbnü'l Arabi)
- İbnü'l-Arabî, bu kitapta yazdıklarının hepsinin ya Kâbe'yi tavaf ederken veya murakabe için Harem-i şerif'te oturduğu esnada Allah'ın kendisine açmış olduğu şeyler olduğunu ve bunların kendisine ilk önce okutulduğunu, ardından "rabbânî ilkâ ve ilâhî imlâ” ile satıra geçirildiğini söyler. (İbnü'l Arabi)
- 'Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan' Ş.Sivasî (Tasavvuf Düşüncesi)
- Dışı hoş, içi boş olan kişiler Gece gündüz lüzumsuz öten baykuşa (Yunus Emre) benzetilirmiş (Evvele Yolculuk)
- Vücûd; ... lügatte elde etmek matlûbu bulmak, bir daha fakirliğe düşmemecesine zengin olmak, varlık sahibi olmak, yokken varolmak, bulmak, hissetmek, âşık olmak, arzulamak ve gazablanmak vb. gibi manalara gelir. Sûfî ıstılahâtında ise genel anlamıyla daha çok Hak için kullanılır ve varlık, varolmak, var kılınmak, vecde gelmek ve vicdan manalarında kullanılır. Hususî anlamında ise bir şeyin kendisini yine kendi nefsinde veya aynını nefsinde veya aynını bir mahal ya da mertebede bulması demektir. Hakk’ın zâtını zâtıyla bulması yani zâtının zâtıyla bulunması vücûd demektir. (Şeyh-i Ekber)
- Mesela Şiiler aleyhine açılan web sitelerinde, İslam düşmanı ülkelerin istihbaratlarının web sitelerinde İngilizce yer alan raporun aynen Türkçe'ye tercüme edilerek yer alması, insanı kaygılandırıyor. Birilerinin İslam dışı emellerine bazı Müslümanların farkında olarak ya da olmayarak alet olması çok düşündürücüdur. Ya çok saftirikler ya da taşeron. Bazı uluslararası siyasi projelerin ihalelerini bilerek ya da bilmeyerek üstlenmiş Müslümanlar'a Allah iz'an nasip etsin, uyanma nasip etsin. Bu oyuna alet olmamak gerekir. Diğer taraftan, bazı Şii web sitelerinin ve TV kanallarının, Sünnilerin temel inanç figürlerine hiç ağza alınmayacak, seviyesiz saldırılarda bulunduklarını görmekteyiz. Bunlar daha çok Arapça web sitelerinde yer almakta. Şia'nın bazı gruplarının web sitelerinin arkasındaki finansörler dahi ilginçtir. Mesela Körfez'de bulunan bir TV kanalı -ki Şirazi'ler denen bir grup tarafından yönetilmektedir- Sünnilere sabah akşam hakaret etmektedir. Bunların üslubunu bütün Şiiler benimsemezler. İki büyük Şii merci, Hamaney ve Sistani defalarca bu akımı tenkit etmişlerdir. Ben, Şiilerden Sünnilere saldıran web siteleri ile Sünnilerden Şiilere saldıran web sitelerinin hepsinin merkezlerinin aynı olduğu kanaatindeyim. Çoğunun merkezi bir Batı başkentidir. Oradaki patronlar, purolarını keyifle içerek bu durumu yakından izlemektedirler. (Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik)
- Kurban kesme hadisesinin sırrı yaratılış mertebelerinde üst mertebenin bedelini bir alt mertebenin yüklenmiş olmasındadır. Hayvanlar âlemi kurbanını bitkiler âleminden seçerken kendileri de insanlık âleminin bedeli olurlar. Benzeşme (Kozmik sempatizasyon) yasasına göre Kurban’a yüklenen bedel oluş ile insana gelecek olan bazı negatiflikler o olayla ondan uzaklaştırılır. (Şafak Yazıları II)
- "Batıda Ortaçağ' da Kindi, astrolojinin büyük ustalarından biri olarak kabul edilmiş, Rönesansçılar onu insanlık tarihinin en önemli 12 kişisinden biri olarak göstermiştir." (Hermesler Hermesi)