Angela'nın Külleri - Frank Mccourt Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Angela'nın Külleri kimin eseri? Angela'nın Külleri kitabının yazarı kimdir? Angela'nın Külleri konusu ve anafikri nedir? Angela'nın Külleri kitabı ne anlatıyor? Angela'nın Külleri kitabının yazarı Frank Mccourt kimdir? İşte Angela'nın Külleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Frank Mccourt
Çevirmen: Neşe Olcaytu
Orijinal Adı: Angela's Ashes
Yayın Evi: Epsilon Yayınları
İSBN: 9789753311748
Sayfa Sayısı: 463
Angela'nın Külleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hâlâ şaşarım."
Ekonomik kriz sırasında, Amerika'ya yeni gelmiş bir göçmen ailesinin çocuğu olarak, Brooklyn'de dünyaya gelen ve İrlanda'nın Limerick kentindeki yoksul mahallelerde büyüyen Frank McCourt'un anıları böyle başlıyor. Frank'ın babası Malachy, genellikle çalışmadığı, çalıştığı zamanlar da aldığı parayı içkiye yatırdığı için, annesi Angela'nın çocuklarını bakıp besleyecek parası yoktur. Ancak aynı Malachy, sorumsuz ve garip bir adam olmasına karşın, Frank'ın hikâye yazma yeteneğini ortaya çıkaracaktır. Frank, babasının, İrlanda'yı kurtaran Cuchulain hakkında anlattığı hikâyelerle, annesine bebekler getiren, Yedinci Basamaktaki Meleğin hikâyesiyle büyür.
Angela'nın Külleri Alıntıları - Sözleri
- "... Babamın üzülmesine hiç dayanamam zaten."
- Babam iş bulamıyor. Sabahları en erken o kalkıyor, ateşi yakıp çay suyunu kovuyor. Bir de kendine tıraş suyu hazırlıyor. Her sabah gömleğini giyip bir yaka ve kıravat takıyor, kasketini de başına geçirip evden çıkıyor. İşsizlik sigortasına parasını almaya gidiyor. Evden asla kıravatsız çıkmıyor. Çünkü yakası ve kıravatı olmayan bir adamın kendine saygısı yoktur.
- Melekler tabutu açıp çoktan aldılar onu. Eugene şimdi Shannon'un soğuk sularından ve rutubetinden çok uzaklarda, göklerde Margaret ve Oliver ile beraber. Cennette bol bol balık, patates ve şeker var. Bunları yemene engel olacak teyzeler de yok. Bütün babalar evlerine işsizlik sigortasından aldıkları paralan getiriyor ve çocuklar babalarını aramak için barları dolaşmak zorunda kalmıyorlar.
- Bu sınıfta zengin ailelerden gelen ve ayakkabı almak için bol parası olan bir öğrenci var mı? El kaldırın, bakalım. Hiç el kalkmıyor. Aramızda ayakkabılarını tamir ederek giymek zorunda kalan çocuklar olabilir. Hiç ayakkabısı olmayanlar da olabilir. Bu onların kabahati değil. Bu utanılacak bir şey de değil. İsa'nın da ayakkabısı yoktu ve ayağında ayakkabısı olmaksızın öldü. Çarmıhtaki resminde ayağında ayakkabı var mı?
- Annem ölmüş birilerinin yatağında yatmaktan rahatsız olacağını söylüyor. Hele, verem filan geçirmiş biriyse, diye ekliyor. Adam elinden bir şey gelmeyeceğini söylüyor. Yoksul insanların seçme şansı yoktur.
- Kötü bir çocukluk geçirdim, mutlu bir çocukluğun pek kayda değer bir yanı yoktur zaten.
- Annem Amerika'da bazı şeylerin farklı olduğunu söylüyor, ama anneannem İsa her yerde İsa'dır, diyor. Bu cahilliğe mazeret uydurma.
- Tanrı iyi yüreklidir. Öyle, hanımefendi. Tanrı bu korkunç dünyayı yarattı ama kendisi iyidir.
- Rahipler ve rahibelerin de, fakirliğin soyluluk olduğu palavralarını atmalarına rağmen, evlerinde hizmetçileri var. Eğer onların bahşiş vermesini bekleyecek olursanız, ölene kadar kapıda dikilirsiniz.
- Bu çirkin yayınların dağıtım işini yapmamdan hiç mutlu değil, ama eve domuz etleri getirdiğimi görünce kiliseye bir şükran mumu yakacağını söylüyor.
- Din için ölmek palavra. Sadece bizi korkutmak için bu palavraları atıyorlar. İrlanda uğruna ölmek de palavra. Artık kimse hiçbir şey uğruna ölmüyor. Yeteri kadar insan ölmüş. Ben ne İrlanda uğruna ne de din uğruna ölürüm doğrusu. Belki, annem için ölebilirim.
- Anneannem arka bahçesine Tanrı'yi kustuğum için anneme küstü. Annem de, Aggie Teyze ve Tom Dayı ile konuşmuyor. Babam zaten annemin ailesinden hiç kimseyle hiçbir zaman konuşmadı. Onların da, aslında babamla konuştuğu yok, çünkü babam Kuzeyli ve garip davranışları var. Tom Dayı'mn karısıyla da kimse konuşmuyor, çünkü o da Galway'dan geliyor ve sarkık kulaklı Spaniard köpeklerine benziyor.
- Patronlar ve ustabaşıları her zaman babama saygı gösteriyor, kendisini işe almak istiyorlar. Ama babam ağzını açtığı anda vazgeçiyorlar. Kuzeyli aksanını duyar duymaz, Limerick'li birini tercih ediveriyorlar.
Angela'nın Külleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
FAKİRLİK EN ÇOK ÇOCUKLUKTA DOKUNUR: "Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hâla şaşarım. Kötü bir çocukluktu; mutlu bir çocukluğun pek kayda değer yanı yoktur zaten. Sadece mutsuz bir çocukluk geçirmiş olmak da, mutsuz bir İrlandalı çocuk olmak kadar kötü değildir. Bundan da kötüsü, mutsuz bir Mandalı Katolik çocuk olmaktır." Amerika'ya yeni gelmiş bir göçmen ailesinin çocuğu olarak, Brooklyn'de dünyaya gelen ve İrlanda'nın Limerick kentindeki yoksul mahallelerde büyüyen Frank McCourt'un anıları böyle başlıyor. Frank'in babası Malachy, genellikle çalışmadığı, çalıştığı zamanlar da aldığı parayı içkiye yatırdığı için, annesi Angela'nın çocuklarını bakıp besleyecek parası yoktur. Anneannesi’nin nefreti teyzesinin öfkesini, biraz akli dengesi yerinde olmayan dayısı frenkin hayatına derin yaralar açan akrabalar,bunlar yetmez birde okul müdürü,kilise papazları,mahallelde yaşayan bir çok kişi frenkin hayal dünyasını kirlettikleri gibi bugün bu kitabın ortaya çıkmasını da onlar sağlamış oldular. Bu kitabın bende ayrı bir yer edinmesinin bir sebebi de aynı hayatlarda gelmiş olmamızdır.B u hayatları yaşayan milyonlarca çocuk var.yapılan bir araştırmaya göre her on saniyede bir, bir çocuk açlıktan ölüyor.yine yapılan başka bir araştırmaya göre her yıll 2.8 milyon insan da çok yemekten ölüyor.Bugün dünyada aynı çağlarda yaşamayan insan toplumları var.biri uzay çağını atlarken diğeri ortaçağda kalmıştır. Zenginler asla fakirleri görmezler, ama fakirler zenginleri çok iyi görürler. fakirin de hayali hep bir gün zengin olması bu dünya düzenin hiç bir zaman eşitlenmeyeceği anlamına da geliyor. Yazarın kendi hayat hikayesini anlattığı bu kitabın birde angela’nın külleri umuda doğru devam niteliğinde ikinci kitabı da var..1999 yılda Hollywood yapımı sinema filmi de çekilmiştir.ilgilenen fakirler varsa okuyup izleye bilirler:))) (Tamara)
Üst edit: Bu incelemede, kitapta neler anlatıldığından ziyade okurun neler gördüğü vurgulanmıştır. ***Spoiler İçerir*** Öncelikle bu kitap ile nasıl karşılaştığımı anlatmak istiyorum izninizle. Telefon rehberimde bir adet bile kitap okuyan insan evladı olmadığından mütevellit kitap arayışlarımı çeşitli forum sitelerinden yahut sözlüklerden yapardım (burayı keşfetmeden önce). Bir gün 'ağlatan kitaplar' başlıklı bir içeriğe denk geldim ve hiç tarzım olmayışının farkındalığı ile birlikte entryleri okurken; erkek bir öznenin, bu kitabı, 40lı yaşlarında olduğunu özellikle vurgulayarak, utanmadan(kendisi bu şekilde ifade ediyor) nasıl hüngür hüngür ağladığını, uzun, edebi, ağdalı cümlelerle anlatışına tanıklık ederken buldum kendimi. Art düşünde de, en son ne zaman ağladığımı sorguluyordum yazıyı okurken. Bulamamıştım. Hayat hikayemi anlatıp sizleri konudan uzaklaştıracak değilim tabii, ama ağlamam 'gereken' nice yaşantılarımın olduğunu söyleyebilirim. Ama yok! Hissizim. Özellikle de acı'ya karşı ne kadar hissiz olduğumun farkındaydım tabii, ama böyle güzel güzel anlatılınca; 'Bu, dedim, Y.. Belkide hüngür hüngür ağlatıp, sana, hissizleşerek kaybettiğin o insanlığını geri kazandıracak olan kitap bu..' dedim. Kitaptan neler beklediğimi böylelikle az çok anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Sadece kitabın ve yazarın isimlerine vakıf olarak gittim kitabı edinmeye -ki ne göreyim. Satıcının elime tutuşturduğu kitapla öylece kalakaldım birkaç saniye. Bu nasıl bir tasarım? Bu nasıl bir renk? Kitabı daha önce duymamış olsam ve o an orada gözüme çarpan kitaplardan biri olmuş olsa, bana evrenin sırrını vereceğini bilsem almazdım herhalde.. Lise zamanında otobüsle giderdim okula, o dönemlerdeki bazı otobüslerin renkleri bu tonlarda olurdu, sırf rengi yüzünden binmeyince haliyle geç kalıp babamdan azar işittiğim çok günlerim olmuştur desem, bu renk tonlarından nasıl iğrendiğimi anlatabilirim herhalde. Epey tereddüt yaşadıktan sonra aldım kitabı poşet taşımayı sevmediğim için kapağını gazete ile kaplayarak. Pek meraklı değilimdir, ama nedense eve kadar sabredememiş olacağımdan yakın bir kafeye geçip okumaya başladım (Gereksiz bir dip not: halka açık alanlarda kapağı gazete ile kaplanmış bir kitap okuyunca insanlar sizi terörist olmakla bile suçlayabiliyor. Bkz: Fetö nün kitabı dimi o!). Yarım saat.. Bir saat.. İki saat.. Yok. En ufak bir mimik, bir üzüntü, bir buhran.. Sıfır. Epey yoğun bir sefaleti anlattığını belirtmeme gerek dahi yok diye düşünüyorum. Angela'nın Margaret'in ölümü ile birlikte yaşadığı çöküşünü.. Margaret'in anılarının canlandığı evde daha fazla yaşayamayacağına kanaat getirip Irlandaya taşınışını.. Irlanda'da ailesi kimliğindeki insanların iğrenç karşılamalarını.. Angela'nın annesinin, kardeşinin o miğde bulandıran tutumlarını.. Aggie teyze denen oluşum'un (!) yaşadığı sefalete rağmen Angela'nın çocuk sahibi olabiliyor oluşunu kıskanışını.. Bir yumurtayı tek başlarına yiyebilmeyi hayal eden çocukları.. Malachy'nin, hastalanan küçük kardeşine sütte kaynatmak için bir soğan ararken, bulduğu andaki o coşkusunu.. Bir çocuğun bir dükkana girip sadece soğan aramasını. Frank'in hastahanede yatarken yan odasındaki diğer hasta çocukla bir duvarın ardındaki sohbetleri.. Küçük kardeşinin okul zamanında ölürse okula gitmeyeceği için yaz tatilinde ölmemesi için dua eden Limerick'teki komşu çocuğunu.. Küçük beyaz tabutların üzerindeki siyah bira bardakları.. Angela'nın çocuğunun cenazesine giderken Malachy'nin şaklabanlıklarına istemeden de olsa sırıtışını.. Frank'in ilk maaşını aldığı o muhteşem anı.. Ve daha nice unutamayacağım sahneleri.. Uzun uzun anlatmama gerek yok diye düşünüyorum. Sonuç olarak; ağlayamadım efendim. Çünkü; nihayetinde tüm bunlar yaşanmış ve bir yerlerde hâlâ yaşanmakta olan acılar. Var olan ve bu dünya düzeni ile var olmaya devam edecek olan acılar. İçinde bulunduğumuz bu aşağılık dünyada, bunca imkanlara rağmen, hâlâ ve hâlâ, sadece yaşama tutunmaya çalışan, sadece zaruri ihtiyaçlarını gidermeye çalışan insanların varlığı tüm yaşama isteğimi kaybettiriyor. Başta söylediğim gibi, tüm bu acılara karşı o denli hissizleştim ki; bu acıların varlığından bihaber yaşayanlar, tüm vaktini ego tatmin süreci adına harcayanlar, insanları hakir görmeye çalışan / hakimiyet kurmaya çalışanlar, zulm eden ve zulmü meşrulaştırmaya çalışanlar, bana her zaman daha aşağılık, bu kitapta anlatılan insanlardan daha acınası geliyor. Asıl onları görünce acı çekiyorum. Asıl onları görünce ağlayasım geliyor... (Y)
Okuduğum başyapıt da sorumsuz bir baba çaresiz bir anne perişan Kardeşler çocukların hikayesini şahit oldum Hatta yaşadım Öncelikle Frank kendi kendini nasıl geliştirdi bu boyuta geldi ve tekrar geçmişini ele alıp yazdı otobiyografisini oluşturdu çok muazzam bir şey. Alt sınıflarının yapması gereken şey, yapabileceği tek şey diye de söyleyebiliriz üst sınıfa geçmesi. bu kitap Okuduktan sonra bunu çok rahat söyleyebiliyorum o zorlukları çetrefilli hayattan sonra bir üniversitede akademisyen olup yıllarca Akademisyenliğe devam edip daha sonra kendi yaşam öyküsünü kaleme alıp böyle muhteşem bir otobiyografik roman çıkarmasına gerçekten diyecek söz bulamıyorum kitabı da yüzeysel bir şekilde değinecek olursam en baş giriş cümlemi de bahsettiğim gibi sorumsuz bir baba Amerika İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika'dan göç edip İrlanda'ya yerleşen aile Baba çalışmadığı halde çalıştığı parayla gidip içki içen çocuklarla bir getirisi olmayan. anne çaresiz ve Zavallı sürekli çocuk doğuran ve doğurduğu çocuklar da rezillikler büyüyen hatya büyüyemeden ölüp gidenler de mevcut. Gazap Üzümlerinde de bu benzer duygular yaşamıştım. Bir parça ekmeğin değerini, yemek yemenin lüks olduğunu bu kitapta tekrar yaşadım. acı ve üzüntü içerisinde okudum. (Gamze Gök)
Angela'nın Külleri PDF indirme linki var mı?
Frank Mccourt - Angela'nın Külleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Angela'nın Külleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Frank Mccourt Kimdir?
Francis "Frank" McCourt, (d. 19 Ağustos 1930 - ö. 19 Temmuz 2009) İrlanda asıllı, Amerikalı öğretmen ve Pulitzer ödüllü yazar. McCourt'ı tüm dünyaya tanıtan eseri Angela'nın Külleri'dir.
Hayatı
NewYork, Broklyn'de doğdu ancak küçük yaşta ailesi ile beraber İrlanda'ya geri döndü. Frank McCourt 11 yaşındayken babası onları terk etti. Ailesine, özellikle de annesine yardım etmek isteyen Franky 13 yaşında eğitim hayatına veda etti. 19 yaşında Newyork'a gittikten ve askerliğini yaptıktan sonra yarım kalan eğitim hayatına NewYork üniversitesin'de devam edebildi.
Frank Mccourt Kitapları - Eserleri
- Angela'nın Külleri
- Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru
- Öğretmen
Frank Mccourt Alıntıları - Sözleri
- Yağmur her gün yağmalıydı. (Öğretmen)
- Bu sınıfta zengin ailelerden gelen ve ayakkabı almak için bol parası olan bir öğrenci var mı? El kaldırın, bakalım. Hiç el kalkmıyor. Aramızda ayakkabılarını tamir ederek giymek zorunda kalan çocuklar olabilir. Hiç ayakkabısı olmayanlar da olabilir. Bu onların kabahati değil. Bu utanılacak bir şey de değil. İsa'nın da ayakkabısı yoktu ve ayağında ayakkabısı olmaksızın öldü. Çarmıhtaki resminde ayağında ayakkabı var mı? (Angela'nın Külleri)
- Hayal kurmak, Arzu etmek, plan yapmak, bunların hepsi yazarlıktır ama sokaktaki adamla sizin aranızdaki fark , sizin bunları özel olarak arıyor olmanızdır dostlarım, kafanızda kurarsınız, önemsiz gibi görünen şeylerin önemini fark edersiniz ve kağıda dökersiniz... (Öğretmen)
- Evet, ben buradayım ama düşlerim gitti. (Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru)
- Anneannem arka bahçesine Tanrı'yi kustuğum için anneme küstü. Annem de, Aggie Teyze ve Tom Dayı ile konuşmuyor. Babam zaten annemin ailesinden hiç kimseyle hiçbir zaman konuşmadı. Onların da, aslında babamla konuştuğu yok, çünkü babam Kuzeyli ve garip davranışları var. Tom Dayı'mn karısıyla da kimse konuşmuyor, çünkü o da Galway'dan geliyor ve sarkık kulaklı Spaniard köpeklerine benziyor. (Angela'nın Külleri)
- Rahipler ve rahibelerin de, fakirliğin soyluluk olduğu palavralarını atmalarına rağmen, evlerinde hizmetçileri var. Eğer onların bahşiş vermesini bekleyecek olursanız, ölene kadar kapıda dikilirsiniz. (Angela'nın Külleri)
- Annem Amerika'da bazı şeylerin farklı olduğunu söylüyor, ama anneannem İsa her yerde İsa'dır, diyor. Bu cahilliğe mazeret uydurma. (Angela'nın Külleri)
- Kendi insanlarım. (Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru)
- Din için ölmek palavra. Sadece bizi korkutmak için bu palavraları atıyorlar. İrlanda uğruna ölmek de palavra. Artık kimse hiçbir şey uğruna ölmüyor. Yeteri kadar insan ölmüş. Ben ne İrlanda uğruna ne de din uğruna ölürüm doğrusu. Belki, annem için ölebilirim. (Angela'nın Külleri)
- Tanrı iyi yüreklidir. Öyle, hanımefendi. Tanrı bu korkunç dünyayı yarattı ama kendisi iyidir. (Angela'nın Külleri)
- "... Babamın üzülmesine hiç dayanamam zaten." (Angela'nın Külleri)
- Kötü bir çocukluk geçirdim, mutlu bir çocukluğun pek kayda değer bir yanı yoktur zaten. (Angela'nın Külleri)
- Bir de o kırılgan aynalar... (Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru)
- Şu dünyaya çalışmak için mi geliyoruz yoksa birer çay içip sohbet ederek keyif yapmak için mi? (Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru)
- Sana söylediğim bu sözler ruhuna aittir. Bu sözler hayatın kendisidir. (Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru)
- Annem ölmüş birilerinin yatağında yatmaktan rahatsız olacağını söylüyor. Hele, verem filan geçirmiş biriyse, diye ekliyor. Adam elinden bir şey gelmeyeceğini söylüyor. Yoksul insanların seçme şansı yoktur. (Angela'nın Külleri)
- Ama artık nereye ait olduğumu kendim de bilmiyorum. (Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru)
- Bu çirkin yayınların dağıtım işini yapmamdan hiç mutlu değil, ama eve domuz etleri getirdiğimi görünce kiliseye bir şükran mumu yakacağını söylüyor. (Angela'nın Külleri)
- Melekler tabutu açıp çoktan aldılar onu. Eugene şimdi Shannon'un soğuk sularından ve rutubetinden çok uzaklarda, göklerde Margaret ve Oliver ile beraber. Cennette bol bol balık, patates ve şeker var. Bunları yemene engel olacak teyzeler de yok. Bütün babalar evlerine işsizlik sigortasından aldıkları paralan getiriyor ve çocuklar babalarını aramak için barları dolaşmak zorunda kalmıyorlar. (Angela'nın Külleri)
- Kadınlara kendilerinin birer kahraman olduklarını söyledim. (Angela'nın Külleri II - Umuda Doğru)