Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü - Oral Sander Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü kimin eseri? Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü kitabının yazarı kimdir? Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü konusu ve anafikri nedir? Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü kitabı ne anlatıyor? Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü kitabının yazarı Oral Sander kimdir? İşte Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Oral Sander

Editör: Şebnem Çiler Tabakçı

Yayın Evi: İmge Kitabevi Yayınları

İSBN: 9789755330495

Sayfa Sayısı: 333

Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Phoenix, Grek ve Mısır mitolojisinde beş yüz yıl yaşadıktan sonra kendini ateşe atan ve külleri arasından yeniden doğup sonsuza dek var olan bir kuştur. O kadar yaşadıktan sonra bu intiharı neden kendisine layık gördüğü pek belirli değilse de, aynı kalıp içinde uzun süre yaşamanın yaratabileceği sıkıntı bir neden olarak düşünülebilir. Hele külleri arasından başka bir kuş olarak yeniden yeryüzüne dönmesi ve sonsuza dek yaşama isteği dikkate alınırsa, bu açıklama akla yakın görünmektedir.

Phoenix’in Türkçede tam karşılığı yok. Her türlü doğaüstü yeteneğe sahip ve çoğumuzun yakından tanıdığı "Anka Kuşu"nun Phoenix yerine kullanılması yanlış olmasa gerek.

Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü Alıntıları - Sözleri

  • "Bir karıncadan başka bir şey değilsin ve neden filleri tahrik ediyorsun? Yoksa, ayaklarıyla seni ezerler!" (Timur)
  • ''25 Nisan 1915 tarihinde (Kara) çıkarma harekatı başladıysa da, Türklerin şiddetli direnmesi ve Anafartalar'da görev yapan Mustafa Kemal'in akıllı ve inatçı savunması karşısında İngiliz ve Anzac birlikleri ancak kıyılarda tutunabildiler. Aylarca süren mücadele içinde bir türlü tepelere tırmanıp, açık araziye çıkamadılar. Avrupa'daki Batı cephesinde olduğu gibi, siperler kazıldı ve taraflar bu siperlere çakılıp kaldılar. Gelibolu, bundan sonra uzun ve ağır siper savaşlarına sahne olmaya başladı. İtilaf devletleri Ağustos ayında ikinci genel saldırıya geçtiler. Suvla Körfezi'nden başlayan saldırı birkaç gün başarılı olduysa da, yeniden duraklama aşamasına girildi. Çanakkale'nin, ister denizden olsun, ister karadan olsun geçilemeyeceği anlaşılmıştı. Saldırganlar 1915 yılının sonunda Gelibolu'dan çekildiler.''
  • Osmanlı yönetiminin hoşgörüsüz olduğu ve azınlıkları baskı altında tuttuğu, merkezi yönetimin bozulup bazı yerel yöneticilerin keyfi hareket etmeğe başladıkları 19. yüzyılda bile, genel bir uygulama olarak ileri sürülemez. Üzerinde egemenlik kurulan ülkelerden devletin maddi ihtiyaçları geldiği ve Osmanlı hükümranlığı tanındığı sürece, bölgesel yönetimlere doğrudan pek karışılmamış, kültürel ve dini baskı uygulanmamıştır. Böylece sürdürülen bölgesel özerkliğin, bağımlı ülkelerdeki ulusal benliğin sürdürülmesine yardımcı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, ulusçuluk akımı Doğu Avrupa’ya geldiği zaman, burada uygun bir ortam, dinlerini, dillerini ve ulusal benliklerini koruyan topluluklar bulmuştur. Ama, hoşgörülü yönetim, bu toplulukların bağımsızlıklarının kazanılmasında yardımcı olurken, Osmanlı imparatorluğunun da parçalanmasında önemli bir etken haline gelmiştir.
  • "Kurucu Osman, iyi bir asker olduğu kadar iyi bir yöneticiydi; akıllı, sakin, sabırlı ve etkileyici kişilikliydi, inanmış bir Müslümandı ve adaşı Halife Osman gibi ilk Müslüman önderlerin saf dinsel hevesi doluydu."
  • ''Endüstri devriminin sonucunda Avrupa devletlerinin orduları tarafından gerçekleştirilen büyük teknik ve lojistik başarılar, Osmanlı yöneticilerince çok geç ve etkisiz biçimde izlenmiştir. Büyük ölçüde bu yüzden, Osmanlı ordusu, 19. Yüzyıl boyunca girdiği hemen hemen her savaştan yenik çıkmıştır. Bunda, daha önce çeşitli yerlerde değinildiği gibi, Yeniçeri ocağının yozlaşmasının da payı büyük olmuştur.''
  • ''Osmanlı devleti, çok pahalıya çıkan yıkıcı bir savaşı (Kırım Savaşı) yürütebilmek için, Avrupalı müttefiklerinden ödeme yeteneğinin çok üstünde borç para aldı. Zaten cılız olan endüstrisinin gelişmesi, 1838 ticaret sözleşmesi ile engellenen devlet, bu borçların altından kalkamamış ve sonunda Avrupa devletlerinin mali denetimi altına girmiştir. Bu açıdan bakıldığında, galip çıkılan Kırım savaşını, devletin parçalanmasındaki aşamalardan biri olarak değerlendirmek gerekir.''
  • "Avrupa artık Osmanlı'yı tanımaya başlıyordu ve Süleyman da Avrupa'nın en uygar monarkları arasındaydı. Göçebe, kabile ve din kökenlerinden bir Doğu uygarlığını en yüksek noktaya çıkarmayı ve onu Avrupa uyumu içine sokmayı bilmişti. Zaten bunun için de Batı'da 'Muhteşem' (magnificent) olarak adlandırılmıştı."
  • ''Tahta çıktığı zaman 28 yaşında olan III. Selim, uzun bir süreden beri şehzadeler arasından çıkan sultanların hepsinden daha yetenekli, daha bilgili ve tecrübeliydi. Çok genç yaşlarda Fransa Kralı ile mektuplaşmış ve Avrupa sorunlarına gittikçe artan bir ilgi göstermişti. 1792 yılını izleyen barış ortamının Avrupa'daki güçlükler yüzünden olduğunu ve çok geçmeden Avusturya ile Rusya'nın Osmanlı devletine karşı yeniden saldırıya geçeceklerini çok iyi biliyordu.''
  • ''Fransız devriminin Osmanlı devletindeki etkileri konusunda ilginç olan şudur: Fransa'da kralın idam edilmesi ve cumhuriyetin ilanı gibi Avrupa devletlerinin en çok tepkisini çeken gelişmeler, İstanbul'da pek bir etki yapmamıştır. Osmanlı devletinin bu dönemlerinde bir hükümdarın öldürülmesi İstanbul'daki yaşamın olağan bir parçası olduğu gibi, Osmanlılar yüzyıllar boyu Venedik ve Ragusa kent-devletleriyle yakın ilişkileri dolayısıyla cumhuriyetçi kuruluşlara alışıktılar ve yeni bir cumhuriyetin kurulmasının tehdit edici bir tarafı yoktu. Uzun vadede İstanbul'u asıl rahatsız eden, devrimin laik niteliği oldu.''
  • ''16 Ağustos 1838 tarihinde Osmanlı devleti ile (İngiltere) imzaladığı Balta Limanı ticaret sözleşmesi ile Osmanlı gümrük duvarları indirilmiştir. Böylece, zaten emekleme dönemine bile girememiş olan Osmanlı endüstrisi, Avrupa ile rekabeti karşısında savunmasız durumda bırakılmıştır. İngiltere, Osmanlı mallarına karşı gümrüğünü düşürmemiş ve Osmanlı devleti de kendi gümrük resmini arttırmak şöyle dursun, büsbütün indirmişti.''
  • ''Fransız devrimin Avrupa sahnesine daha bir şiddetle sunduğu ulusçuluk ve ulus-devlet olma hareketi, Avrupa'nın ortasında iki büyük devlete, yani İtalya ile Almanya'ya; ulusal birliklerini armağan ederken, Avrupa'nın daha doğusuna yayılarak, Osmanlı devletinin Balkan ve Ortadoğu'daki topraklarında yaşayan ulusların, bağımsızlıklarını alıp devletten ayrılmaları sonucunu doğurmuştur.''
  • İlginç olan ikilem şuradadır; Eğer Cem destek bulduğu gruplarla Bayaziti yenip Osmanlı tahtına geçseydi Osmanlı Devleti tam bir doğu monarşisi biçimine dönüşür ve belki de 16. Yüzyılda Avrupa güç dengesi ve diplomasisinde önemli bir rol oynayamazdı
  • "Rusya'nın kurduğu demiryollarına verdiği önem ve bunlardan duyduğu gurur, edebiyatını bile etkilemiştir. 19. Yüzyıl Rus edebiyatında trenin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu unutmayalım. Anna Karenina, sevgilisi Vronsky'yi 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına götürecek trenin altına atlayarak intihar etti ve kitabın yazarı Tolstoy bir tren istasyonunda öldü."
  • ''Aristo'nun devrimler için söylediği, savaşlar için de doğrudur. Savaşı ortaya çıkaran yakın ya da ani neden önemsiz olabilir. Ama, gerçek ya da temel nedenler her zaman çok önemlidir.''
  • ''Çanakkale cephesinde, İngiliz-Fransız ortak donanması, 19 Şubat 1915'te Çanakkale Boğazı müstahkem mevkilerini bombalamaya başladı. Çanakkale saldırısının mimarları, Amirallik Birinci Lordu Winston Churchill ile Savaş Bakanı Herbert Kitchener idi. Bombalamanın ertesinde İngiliz piyade birlikleri Çanakkale'de kıyıya çıkarıldı. Bu harekattan bir ay sonra, 18 Mart'ta, İngiliz ve Fransız zırhlıları Boğazlar'dan geçme harekatına başladılar. Bunların bir kısmı mayınlara çarptığından, bir kısmı da topçu ateşi sonucu ya battı ya da yara aldı. Sonunda, Boğazlar'dan yalnız deniz kuvvetleri ile geçilmesinin mümkün olmadığına karar verildi ve donanmanın komutanı Amiral de Roebeck geri çekildi.''

Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Öncelikle herkesin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun Günün anlam ve önemine uygun bir kitap seçtik bugün sizler için Uluslararası İlişkiler bölümü, Siyasi Tarih anabilim dalının ilk Türk Profesörlerinden biri olan Oral Sander hocamız, Osmanlı Devleti’nin kendi döneminin en güçlü devletlerinden biriyken nasıl “Hasta Adam” olduğunu ve bu hasta adamın Anka kuşu gibi kendi kendini ateşe atıp içerisinden nasıl Türkiye Cumhuriyeti gibi yeni ve dinamik bir devlet çıktığını anlattığı kitap. Hem Osmanlı Devleti’nin hem de kuruluş dönemi Türkiye’sinin “diplomasi tarihi”, Anka kuşu anektoduyla akılda kalıcı bir şekilde aktarılmış okura. Ayrıca Osmanlı tarihi ve Avrupa tarihi karşılaştırmalı olarak tabiri caizse gözümüze sokulmuş. Ne mutlu tarihten ders çıkarabilene. Mutlu ve güçlü yarınlar bizim olsun! yazar/Oral-Sander kitap/ankanin-yukselisi-ve-dususu--51456 (Entelektüel Kiviler)

Osmanlı ve Türk diplomasisi üzerine yazılmış harika bir kitap. Bende diplomasi tarihine ilgi uyandıran, fakat aynı tadı başka kitaplarda alabilirmiyim endişesi yaratan kitap. Kesinlikle tavsiye ediyorum. (Özgür Özalp)

Kitap benim için fazla yeni bir bilgi katmadı. Ama bildiğim bilgileri tazelemesi yeterliydi. Osmanlı Devleti'nin diplomasinin gelişimi ve denge politikasında başarısını takdir edeceksiniz. (Eren Mace)

Kitabın Yazarı Oral Sander Kimdir?

Oral Sander, (1941 - 1995) Türk akademisyen ve araştırmacı.

Orta ve lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde yapıp 1960da liseyi bitirdi. Sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi' SBF'e girip 1964 yılında Siyasi Şube'sinden mezun oldu. Aynı yıl Siyasi Tarih Kürsüsü'ne asistan olarak girdi. 1968 yılında doktorasını verdi. 1975 yılında doçent, 1988 yılında profesörlüğe yükseltildi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkan yardımcılığı ve Siyasi Tarih Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı. ABD'nin çeşitli üniversitelerinde dersler ve seri konferanslar verdi. 10 Eylül 1995 yılında bağırsak düğümlenmesi nedeniyle vefat etti.

Oral Sander Kitapları - Eserleri

  • Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918'e
  • Siyasi Tarih: 1918-1994
  • Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü
  • Türkiye'nin Dış Politikası
  • Türk Amerikan İlişkileri 1947 - 1964
  • Balkan Gelişmeleri ve Türkiye

Oral Sander Alıntıları - Sözleri

  • "Avrupa artık Osmanlı'yı tanımaya başlıyordu ve Süleyman da Avrupa'nın en uygar monarkları arasındaydı. Göçebe, kabile ve din kökenlerinden bir Doğu uygarlığını en yüksek noktaya çıkarmayı ve onu Avrupa uyumu içine sokmayı bilmişti. Zaten bunun için de Batı'da 'Muhteşem' (magnificent) olarak adlandırılmıştı." (Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü)
  • Selçuklular Batı Anadolu'ya "Roma Ülkesi" diyorlardı. "Rum" ve "Rumeli" (Roma ili) sözcükleri buradan gelmektedir.Daha sonra Batı Anadolu'da kalan ve Grekçe konuşanlara "Rum" denmeye başlanmıştır. (Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918'e)
  • Dünya petrolünün %70'ini üreten Ortadoğu ve Afrika, ancak %4'ünü tüketmekte, %10'unu üreten Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya, %75'ini tüketmektedir. (Siyasi Tarih: 1918-1994)
  • Ortadoğu'da petrol, büyük devlet çatışmasının temel nedeni, bu çatışmayı şiddetlendiren unsur da çatışan Arap ve İsrail milliyetçiliğidir. ... Ortadoğu çatışmalarının çözümünü olanaksız olmasa bile çok zor duruma getiren unsur, milliyetçilikle de bağlantılı olan "din"dir. (Siyasi Tarih: 1918-1994)
  • Osmanlı yönetiminin hoşgörüsüz olduğu ve azınlıkları baskı altında tuttuğu, merkezi yönetimin bozulup bazı yerel yöneticilerin keyfi hareket etmeğe başladıkları 19. yüzyılda bile, genel bir uygulama olarak ileri sürülemez. Üzerinde egemenlik kurulan ülkelerden devletin maddi ihtiyaçları geldiği ve Osmanlı hükümranlığı tanındığı sürece, bölgesel yönetimlere doğrudan pek karışılmamış, kültürel ve dini baskı uygulanmamıştır. Böylece sürdürülen bölgesel özerkliğin, bağımlı ülkelerdeki ulusal benliğin sürdürülmesine yardımcı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, ulusçuluk akımı Doğu Avrupa’ya geldiği zaman, burada uygun bir ortam, dinlerini, dillerini ve ulusal benliklerini koruyan topluluklar bulmuştur. Ama, hoşgörülü yönetim, bu toplulukların bağımsızlıklarının kazanılmasında yardımcı olurken, Osmanlı imparatorluğunun da parçalanmasında önemli bir etken haline gelmiştir. (Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü)
  • Hemen hemen her devrim, çok büyük ölçüde yöneticilerin aşırılıklarından kaynaklanır. Ama, bu aşırılıklar hukukun çerçevesi dışında bir zorbalık ve kararlılık gerektirir. Bunun sonucunda patlak veren devrim ise, başlangıçta istenmeyen ve öngörülemeyen daha aşırı bir noktaya doğru sürüklenir. (Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918'e)

  • Fransız Devrimi'ne ilk hareketi soylular vermiştir. Tüm toprak mülkiyetinden vergi alınması gerektiği ortaya atılınca, bunu kabul etmeyen soylular "denize düşen yılana sarılır" misali, 1614 yılından beri toplanmayan "parlamentonun" (Etats-Generaux) toplanmasını istediler. 1789 Mayısında, soylular, din adamları ve halkın oluşturduğu üç kamaralı parlamento toplandı. (Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918'e)
  • .. İnsan, yaptığını bilmek durumundadır". (Türkiye'nin Dış Politikası)
  • Tarih, tarihçisi ile olayları arasında karşılıklı ve sürekli bir etkilenme süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmeyen bir diyalogtur. (Türkiye'nin Dış Politikası)
  • Viyana'da Metternich'in devrilmesi, Bastille'in ele geçirilmesi kadar önemli bir olaydır. 1789'da Bastille, garnizonsuz eski bir kaleydi. 1848'de Metternich ise zayıf ve destekçisi olmayan bir adamdı. Ama her ikisi de eski düzenin simgeleriydiler. İkisi de gidince, beraberlerinde eski düzeni de götürdüler. (Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918'e)
  • Dünya petrolünün %70'ini üreten Ortadoğu ve Afrika,ancak %4'ünü tüketmekte, %10'unu üreten Kuzey Amerika,Batı Avrupa ve Japonya, %75'ini tüketmektedir. (Siyasi Tarih: 1918-1994)
  • 'Hitler bırakışma törenine tüm tarihsel 'dramatik' görüntüyü verdi. General FOch'un 1918 kasımında Alman teslim heyetini kabul ettiği vagon müzeden alınarak bırakışmanın imzalanacağı Compeignes ormanına getirildi ve Fransız temsilcileri bırakışmayı bu vagonda imzaladılar. Hitler 1918in intikamını almıştı '. (Siyasi Tarih: 1918-1994)
  • Bir uluslararası kuruluşun başarısı ona yaşam veren antlaşmanın içeriğinden çok üyelerin onu benimsemelerine ve amacı konusunda görüş birliğine varmalarına bağlıdır. (Siyasi Tarih: 1918-1994)

  • Geçmiş geleceğe olduğu kadar gelecekte geçmişe ışık tutar. (Türkiye'nin Dış Politikası)
  • ''16 Ağustos 1838 tarihinde Osmanlı devleti ile (İngiltere) imzaladığı Balta Limanı ticaret sözleşmesi ile Osmanlı gümrük duvarları indirilmiştir. Böylece, zaten emekleme dönemine bile girememiş olan Osmanlı endüstrisi, Avrupa ile rekabeti karşısında savunmasız durumda bırakılmıştır. İngiltere, Osmanlı mallarına karşı gümrüğünü düşürmemiş ve Osmanlı devleti de kendi gümrük resmini arttırmak şöyle dursun, büsbütün indirmişti.'' (Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü)
  • Tarihten ders aldıklarını söyleyenler, çoğunlukla doğru ya da yanlış, kendi ön yargılarından hareket ederler ve buna da tarih derler. (Siyasi Tarih: 1918-1994)
  • Fransız Devrimi ve Napolyon yılları, Almanya'da görülmemiş bir kültürel uyanma dönemiydi. Beethoven, Goethe, Schiller, Kant, Fichte, Hegel ve bu büyük isimler gibi niceleri, "romantizm" dediğimiz akımı yaratmışlardı. ... 1800 lerden sonra güçlü bir biçimde ortaya çıkan Alman ulusal uyanışı, temelde, Napolyon ve Fransızlara karşıydı. (Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918'e)
  • ''Fransız devrimin Avrupa sahnesine daha bir şiddetle sunduğu ulusçuluk ve ulus-devlet olma hareketi, Avrupa'nın ortasında iki büyük devlete, yani İtalya ile Almanya'ya; ulusal birliklerini armağan ederken, Avrupa'nın daha doğusuna yayılarak, Osmanlı devletinin Balkan ve Ortadoğu'daki topraklarında yaşayan ulusların, bağımsızlıklarını alıp devletten ayrılmaları sonucunu doğurmuştur.'' (Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü)
  • İkinci Dünya Savaşı aynı zamanda inançların da savaşı oldu. Almanlar bilinçli olarak Nasyonal Sosyalizm için savaşıyor ve Alman zaferi yalnız toprak getirmekle kalmıyor, aynı zamanda Nazi ilkelerinin doğruluğunu da kanıtlıyordu: Almanların üstün ırk olduğu, diğer ırkların düşüklüğü ve kimilerinin de yok edilmesi gerektiği. (Siyasi Tarih: 1918-1994)
  • Almanların tüm Balkanlara egemen olması Türkiye'nin durumunu çok nazik bir duruma soktu. Bugaristan'a tamamen yerleşen Almanyanın Türkiye'ye saldıracağı, bu durumdan yararlanara Sovyetlerin de Türkiye'yi işgal edeceği ve ülkenin Polonya gibi parçalanacağı söylenmekteydi. Bu Türkiye'de büyük korku uyandırdı. Ancak Türkiye'nin böyle bir korku sonucunda İngiltere'ye daha çok yaklaşmasından endişelenen Hitler, 4 Mart 1941 İnönü'ye bir mektup göndererek Almanya'nın Türkiye'ye karşı saldırgan emelleri olmadığını ve Alman ordularının Türk sınırından 60 km. uzakta kalacağını belirtti. (Siyasi Tarih: 1918-1994)