Anna Karenina - Lev Tolstoy Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Anna Karenina kimin eseri? Anna Karenina kitabının yazarı kimdir? Anna Karenina konusu ve anafikri nedir? Anna Karenina kitabı ne anlatıyor? Anna Karenina kitabının yazarı Lev Tolstoy kimdir? İşte Anna Karenina kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Lev Tolstoy
Çevirmen: Ayşe Hacıhasanoğlu
Orijinal Adı: Анна Каренина
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Yayınları
İSBN: 9786053604099
Sayfa Sayısı: 1062
Anna Karenina Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Savaş ve Barış, Diriliş ve Kreutzer Sonat'ın büyük yazarı, sadece toplumsal olayları değil, bireyin duygularını da olağanüstü tasvir yeteneğiyle aktarmıştır. Yazar, en ünlü eserlerinden biri olan Anna Karenina'da evlilik, aşk ve ölüm konularını derin bir gözlem gücüyle ele almış, muhteşem edebi dehasıyla işlemiştir. 1875-1877 yılları arasında Ruskiy Vestnik dergisinde tefrika edilen romanın ilk baskısı 1878'de yapılmıştır.
Pek çok yazar ve eleştirmen Anna Karenina'yı gelmiş geçmiş en büyük roman saymaktadır. Tolstoy'un bu büyük eseri birçok kez sinemaya da uyarlanmıştır. Anna Karenina, 19. yüzyıl Rus toplumunun ruhsal dalgalanmalarına çarpıcı bir aşk ve ihanet anlatısıyla ışık tutan bir başyapıt.
Güzelliği ve nezaketiyle çevresinde hayranlık uyandıran Anna Karenina’nın mutsuz ve monoton bir evliliği vardır. Üst düzey bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç ile evliliğinde tek tesellisi oğludur. Ağabeyi ile yengesinin aralarını düzeltmek için gittiği Moskova’da yakışıklı ve genç kont Vronski ile tanışması, Anna’nın hayatında dönüm noktası olur. Tolstoy, Anna Karenina’da sıradışı bir gözlem gücü ile aşk, evlilik, ihanet gibi temaların izini sürerken roman sanatına yepyeni ve uzun soluklu bir boyut katar. Modern dünya edebiyatının otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri olarak kabul edilen Anna Karenina, güncelliğini daima koruyacak bir eser.
“Anna Karenina dünya edebiyatındaki en büyük aşk hikâyelerinden biri. Tolstoy’un kusursuz üslûbunun büyüsü her sayfada hissediliyor.”
VLADIMIR NABOKOV
Anna Karenina herkesin imrendiği bir hayata sahiptir; aristokrat bir çevreye mensup asil ve güzel bir kadın olmasının yanı sıra yüksek mertebede görevli zengin bir eşi ve taparcasına sevdiği bir oğlu vardır. Tüm bunlar dışarıdan bakıldığında kusursuz bir hayatı resmetse de, sevgisiz ve sıradan evlilik yaşantısı Anna Karenina’nın yüreğinde büyük bir boşluk yaratır. Çünkü o aşka susamış, eksik bir kadındır. Ta ki yakışıklı subay Kont Vronski’yle tanışana kadar...
Aşkın karşı konulmaz gücüne direnen Anna Karenina, sonunda kendini onun büyülü ve bir o kadar da tehlikeli kollarına atar. Fakat bu sıra dışı ilişki Anna’yı her geçen gün büyük bir çıkmaza, dolayısıyla yıkıma doğru sürükleyecektir. Tolstoy’un arka planda Rus sosyetesindeki ikiyüzlülüğün resmedildiği bu trajik aşk, kader ve öz yıkım hikâyesi, aynı zamanda büyük bir gerçekçilikle işlenmiş insan hayatının zengin bir portresini sunmaktadır. Anna Karenina, birçok yazar ve edebiyat eleştirmeni tarafından tüm zamanların en iyi romanı olarak belirtilen önemli bir yapıttır.
Anna Karenina Alıntıları - Sözleri
- "Yüz yıl da yaşasan öğrenmeye çalış."
- Bu acıyla da aynı şey olacak, zaman geçecek ve umurumda olmayacak.
- “Kanıtlamak istediğim bir şey yok. Yaşamak istiyorum yalnızca.”
- "...birini seversen eğer, olmasını istediğin gibi değil, olduğu gibi, her şeyiyle seversin."
- Belki de sahip olduğum şeylere sevindiğim, sahip olmadıklarıma da üzülmediğim için mutluyum...
- “Bu yaşam eskiden de acı vericiydi, son zamanlarda korkunçlaştı.„
- “Öldüm, bittim, artık insan bile değilim. Öyle berbat bir durumdayım ki hiçbir yerde, kendi içimde bile bir destek bulamıyorum.„
- "Beni yaptıklarıma göre değil, merhametine göre bağışla!"
Anna Karenina İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kırk üç gün gibi oldukça uzun bir zaman diliminde okudum Anna Karanina'yı ve oturup hakkında bir şeyler yazma konusunda da ciddi tereddütlerim var. Nerdeyse külliyatını hatmetmiş olmama rağmen Kont beni her seferinde ısrarla şaşırtmaya devam ediyor. Sürprizlerle dolu bir adam değil elbette kendisi, öylesine sıradan ve bu sıradanlığı ile sıradışı ve aynı zamanda derin çok derin, bu derinlik insanı hem içine çekiyor hem de ürkütüyor. Anna Karanina bir aşk romanı izlenimi verse de katiyen bir aşk romanı değil. Kadın erkek ilişkileri ve evlilikler üzerine muazzam değerlendirmeler ve ancak bir ilişki uzmanı tarafından yapılabilecek durum tespitleri, tümüyle tarafsız ve objektif bir bakış açısıyla yaklaşılmış insan kusurları ki Kont gibi ahlakçı ve erdemler üzerine keskin savunuları olan birinin bu yaklaşımı insanda takdir uyandırmakla beraber biraz şaşkınlığa da sebep oluyor. 1870'li yılların Rusya'sının sosyo-kültürel yapısını, siyasetini ve toprak yasalarını, serflikleri, kadınların toplum içindeki hak ve durumları hakkında da fikir ve görüş sahibi olmanızı sağlayacak, Ekim Devrimi öncesi Rusya'sını net bir şekilde kafanızda canlandıracaktır. Kitabın ana karakterleri Anna Karanina, onun eşi Aleksey Aleksandroviç Karenin, Anna'nın kardeşi Stepan Arkadyiç, Stepan Arkadyiç'in eşi Dolli, Dolli' nin kız kardeşi Kiti, Kiti'nin aşkı ama daha sonra Anna'nın büyük aşığı ve aşkı olacak olan Vronskiy ve Kiti'ye aşık Levin. Kitabı okuyan ve Tolstoy'u az biraz tanıyan birinin de kolaylıkla farkedebileceği üzre Levin otobiyografik bir karakterdir. Tolstoy Levin ile kendi fikirlerini konuşturmuş düğündeki gömlek mevzuna kadar hayatından kesitler koymuştur. Levin Kiti'yi büyük bir sadakatle ve sabırla sever. Sabrının mükafatını da alır elbette. Kiti ve Levin ilişkisinde aşkta gurur olmalı mıdır olmazsa ne olur sorusunun cevabını alırız bir şekilde. Kiti ve ablaları iyi bir eş ve anne olmak için özenle yetiştirilmişlerdir ve tabiatlarına uygun bir yaşam sürerler. Stepan ve Dolli' nin evliliği bir dolu problemlerle sürer gider, pek çok toplumda pek çok ailede olduğu gibi ölmüş bir evliliğin başını beklerler. Toplum ve din baskısı insanları buna mecbur eder. Anna ve Aleksey çok da problemli olmayan ama içinde tutku ve heyecan da bulunmayan bir evlilikle sakin hayatlarına devam ederken Anna'nın Vronskiy'de bulduğu ve aklını başından alan tutkunun kurbanı olmuştur. Fabianus " Tutkulara karşı zeka ile değil, kaba güçle savaşmamız gerekir ve savaş saflarını önemsiz yaralanmalarla değil, saldırıyla dağıtmak gerekir" derken hiç de haksız sayılmazdı. Tolstoy Anna'yı hiç suçlamaz toplumun ona bakışını anlatırken bile oldukça özenlidir, insan ona içten içe hak verdiği hissine dahi kapılabilir ancak Anna'nın ölümü Vronkskiy'in atının ölümünden dahi daha sıradan bir paragrafla kapatılır, Anna mutsuz, depresif, kibrinin ve başına buyrukluğunun kurbanı olarak orada her şeyin başladığı noktada öylece çıkar hikayeden. Tolstoy, o ahlakçı kimliğiyle "ben bir şey demem Tanrı alır intikamını" demeye getirir esasen. Peki Anna'yı bu yanlışa sürükleyen şey şehveti miydi? Asla değil...Sevgisizlik insana her şeyi yaptırır. Kendisinden genç, güzel ve oldukça da dişil bir kadına sahip olan Aleksey onu istediği biçimde sevmediğinden oldu her şey. Peki Aleksey Anna'yı sevmiyor muydu? Elbette seviyordu ama bildiği şekilde. Hayatını aile yoksunluğuyla kurmuş olan Aleksey bir kadın nasıl sevilir bilmiyordu, hayatının merkezinde güç vardı aşk değil. Anne-babasız büyüyerek ve hayatını tırnaklarıyla kazıyarak güce odaklanmıştı, hem birinin seni, senin istediğin biçimde sevmemesi seni sevmediği anlamına gelmez. Peki Vronskiy... Bence bir kadının aşık olabileceği ya da şöyle söyliyim her şeye rağmen aşkını seçebileceği bir adam. Ben Vronskiy' i takdir etmiyorum elbette ama Anna'ya hak veriyorum. Bu hikayede asıl mağdur olanın Vronskiy olduğu kanatindeyim. Hem intiharlar kendini değil başkalarını cezalandırmak için yapılır. Anna da kendini değil onu cezalandırdı ki bütün amacı da buydu zaten. İnsan kitabı okurken Levin ve Vronskiy' i karşılaştırmadan edemiyor, ben Levin gibi birine zerre tahammül edemezdim sanırım tüm risklerine rağmen tercihim Vronskiy'den yana olurdu... Tolstoy'un yarattığı karakterler ve onların ailelerine ( bunu satır aralarına özenle sıkıştırmıştır) baktığımızda armut dibine düşer demeye de getirir bir nebze. Başlamaya, okumaya kıyamadığım, başlayınca bitirmek istemediğim, bitince üstüne düşünmekten hiç sıkılmadığım bir eser Anna Karanina...Ve hangi roman kahramına aşık olurdunuz sorusuna vereceğim tek cevap Vronskiy'dir bundan sonra ;) (FatmaErarslan)
mutluluğun karinesi...: İkinci cilt incelemesini tamamladım. Aşığılarda belirttiğim yerde göreceksiniz. Önemseyenler için tabii ki. Klasikler hakkında inceleme yaparken zorlanıyorum. Birincisi: kitabın şaheser olması ve yapacağım incelemeden de yaraşır bir şey beklemem; diğeri ise söylenecek her şeyi birilerinin söylemiş olması. Hayatınıza Levin gibi şekerpare insanlar dokunsun. Bu inceleme Karenina'dan ziyade bir Levin incelemesidir. Asolanda budur zaten. Öncelikle net bir bilgi yaymak istiyorum. Kitabın ilk nüshasında ki adı Dimitriç Levin, ama daha sonra kıskanç karı gitmiş Karenina yapmış.(!) Sadece ben değil okuyan, binlerce kişi "Levin Levin" diye bağırmış, Karenina ne alaka diye söylenmiştir. Sadece birinci cildini bitirdim, ama diyorum Karenina ne alaka be. Tolstoy harika bir deha buna bu kitapta karar verdim. Bizi sadece Moskova da tutmayıp şehir şehir, ev ev gezdiriyor, yetmiyor bir de ülke turuna çıkıyordu. Tabii karakterlerde bir yabancı dil merakı, yabancı memleket özlemi hani merak ya da özlem gibi değil de onların, daha iyi olduklarını düşünme potansiyeli var öyleki; Fransızca konuşup Fransızca cevap almadığı için azar yiyen çocuğun yardımına kahramanımız, böceğimiz Levin yetişiyor. Levin, 500 sayfa boyunca tüm adamlığı, insanlığı, naifliği, dürüstlüğü, başarıyı, özlemi, aşkı ve acıyı üzerinde toplayıp göz bebeğimiz olan adam gibi adamın ta kendisi. Levin, kendi halinde yaşamayı seven, kafasında, türlü türlü planlarla yaşayıp okula ne gerek var bee millet aç aç diye bağırıp hadi yol yapalım diyen adamın dibi. Bana neyi hatırlatıyor bu yol demek ki o zamanlardan beri yok önemliymiş. Çok tanıdık. Şaka bir yana sistemde ki bozukluğu, pisliği, cahil insanların hak sahibi olduğunu görüp "sisteminiz batsın! Yetmedi balolarınız, eğlenceleriniz, prensesleriniz, kontunuz-kontestiniz batsın" deyip tek başına köye çekilip münzevi hayat yaşarken bir yerler de eksiklik olduğunu evlenmesi gerektiğini hatırlıyor. Nasıl hatırlamasın tam eve geldim şöyle bir kitap okuyup köyümü geliştireyim derken uşak geliyor "bey evlensen mi saat geç oldu" diyor. Levin uzun uzun düşünüp kafasında her şeyi tasarladıktan sonra, bunları, tam eyleme dökme tasarısı içindeyken hiç hesaba katmadığı ve düşünmediği ama bütün gerçeklerin üstünde bir gerçek olan gerçekle tanışıyor. Nedir bu? Okuyacaklara sürpriz. Kitabın başından sonuna kadar(500 sayfa) her karakter ile ilişkili Levin. Bir çıksa bir yok olsa kitap yok. Dolly çıkar devam eder kitap. Anna'yı çıkar kitap yine devam eder. Mesele aşk değil mi? Anna'sız da çok güzel aşk oluyor. Bknz: Oblonski ve Dolly aşkı ya da Vronski ile Kiti ya da Levin ile Kiti. Öyle düşünüyorum ki Tolstoy, kendi düşünce-yaşam tarzını, hayatını ve onun akışını Levin de toplamış. Kendi portresini Levin de çizmiş ya da istediği erkek ya da olması gereken Rus erkek modeli. Levin=Tolstoy diyebilir miyiz? Neden olmasın. Pek farkları yok aslında. Şöyle bir baktığında yaşadıkları hayatın ortak olmadığını söylemek hemen hemen mümkün değil. Neden, ikiside malını-mülkünü insanlarla paylaşan baba gibi adamlar değil miydi? En azından diğer Rus soyluları gibi sadece, kendilerini düşünmediklerini söyleyebiliriz. Tolstoy kendisini hiçbir zaman o tabakaya o burjuva sistemine toplum dayatmalarına ait hissetmemişti peki Levin? Levin de aynı şekilde evlilik meselesinde bile, aile istediği için evleniyor Levin, mutluluk istiyor çünkü. Toplum yok ortada. Keza Din konusu hariç. Tolstoy için çok şey söyleniyor ama Levin dinsiz. Bu da bir şaşırtmaca olabilir aslında. Tabii bunlar sadece benim 500 sayfalık düşüncelerim ilerde başka olabilir. Belki ilerde Levin, Hristiyan olur neden olmasın sonuç olarak Kiti Hristiyan. Ve kitapta bakın herkesin bir rolü bir düzeni var. Mesele Anna'nın kocası Aleksey dümdüz bir adam, sosyetede sevilen, işinde başarılı, sözü geçen, gururlu ve erdemli bir kişilik. Mesela Vronski iyi bir asker, ahlaksız, yakışıklı, sosyetede parmakla aranan biri(tabii son zamanlarda değişti) ve daha diğer karakterlerin hepsi. Ama Levin, yok olmuyor, Levinsiz olmuyor. Koskoca kitapta tüm bu meselelerde bir tek bocalayan kendisi. Münzevi-sosyete-köylülük-ağalık planlar projeler. Bir tek o bir kaosun-kargaşanın içinde ve kendisiyle-hayatla bir mücadele bir boğuşma içinde, diğer herkes ise kendisine sunulunla devam ediyor. Eee ama Tolstoy demeyin bana. Bu biraz Levin incelemesi oldu gibi ama Karenina hakkında diyecek hiçbir şey yok çünkü. Gerçekten bu kitapta Levin'i anlayan her şeyi anlamıştır. Levin tek başına bir kitap. Yine de iyi değil yine de eksik. Levin'¡ nasıl anlatırım bilmiyorım. O içimde, o her yerde, hiçbir karaktere ve gerçek bir insana dahi bu derece saplantıyla bağlanmadım. Kendime, her şeyden herkesten daha yakın hissettiğim biri olamaz, sadece Levin. Bu Tolstoy'un eşsiz bir yeteneği mi? Yoksa benim özlemim mi? Tolstoy mükemmelsin bee. Düşündüm de belki de şehirden bıktığımız için Levin'le birlikte tırpan alıp ot biçmek istiyoruzdur. İkinci Cilt İnceleme Başlangıç.... İkinci cildin ortalarında Tolstoy'un "İnsan Ne İle Yaşar" kitabında aradığı sevgi ve mutluluğu bu kitabında da aradığını gördüm. Geniş karakterle bu mutluluk ve sevgi arayışı uzun bir a'na yayılmış kiminin bulduğu, kiminin istediği, kiminin de aman yenir mi ki? dediği bir cilt olmuş. Ayırma konusunda iiyi bir iş başarmış yayınevi... İlk ciltte sevdiğim kişilere karşı bir hoşnutsuzluk oluştu içimde. İlk ciltte yerin dibine gömmekten yorulmadığım Vronski bu sefer karşıma kitabın tek kahramanı olarak çıktı. Kendisine en az Levin'e duyduğum kadar bir hayranlık besledim... Nedir bunu yapan, Vronski'nin eşsiz aşkı mı? Aşkla beraber kendisinde oluşan ruhi yücelik mi? Bu sevgi Anna da da oluştu. Özellikle kendi halindeki İç Monologları güzel bir şekilde etkiledi beni... Her şeyini, sevdiği ne varsa, sevmediği ne varsa her şeyden yoksun bir kadının İç Monologları'n nasıl dramatik olduğunu gördüm. Hiçbir şekilde beğenmediğim Anna ya karşı içimde bir şefkat birikti bir anda. Aklıma, kimin olduğunu unuttuğum bir söz geldi bu monologlar da "Karar verirken neyi seçtiğinden ziyade neyden vazgeçtiğindir önemli olan. " 950 sayfalık kitaptan çıkarılacak tek ders bu cümle diyebilirim. "İyliğin nedeni varsa, İyilik değildir artık o." Kitabın bazı yerleri animede ki fiiller gibi doldurma... Gereksiz bomboş işler dönmüş. Beyefendi sakalınıza saygım var ama neden beni boğdunuz demek istiyorum... Kitaplarda bürokrasi, siyasi seçimler işi tam saçmalık olmuyor gitmiyor. Ya da burada gitmemiş. Levin ile de İlah'a ulaşmaya çalışan Tolstoy'u gördüm. Levin=Tolstoy demiştim ve bu düşüncem şimdi daha da kesinleşti. Bir aralar Tolstoy'un Müslüman olup olmadığını düşündüm. Levin'in kurduğu cümleler aslında İslamiyette Allahın bildirdikleri diyebilirim(birkaç yer de vardı bu) belkide Tolstoy Kuran-ı Kerim'i okumuştur, kim bilir. Levin bir yerde şöyle sesleniyor okuyucuya.. "Iyi, yaşayışlarını beğendiği insanların hepsi inanıyorlardı. " Tolstoy 82 yaşını devirirken gülümsüyor muydu? "İnsan acıyla büyür. Yaşam, bedende değil ruhtadır." Son cümleleri bunlar. Tolstoy da Voltaire ve J. J Rousseau gibi Fransız yazarlarının etkisinde kaldığını kitabında aha burada şurada da diyerek gözümüze sokmakta hiç sorun görmüyor. Sanırsam bu hemen hemen bütün Rus yazarların işi... Tolstoy'u zihnimde canlandırmaya çalıştım naif, sevecen, duygusal bir insan geldi gözümün önüne. Dostoyevski ve Tolstoy'un önüne 5 yaşında iki çocuk koysak Tolstoy bağrına basar Dostoyevski ise boğazlardı herhalde... Dosto külliyatından 6 ya da 7kitap okumuş olmama rağmen kaba saba, bıçkın bir adam olduğu görüşü değişmiyor. Tolstoy'u Sevgi, Dostoyevski yi ise Izdırap ile özdeşleştirebilirim.. O anda, yıldızların ışığını örten bir şimşek Levin'in yüzünü aydınlatmıştı. (bu cümle çok hoşuma gitmişti, kapanışı hak etti. ) (minimalist)
Neden Tolstoy okumalı? Zamanında çok yakışıklı bir topçu subayı olduğu için mi? Üşenmemiş 1800 sayfalık kitap yazmış diye mi? En bilinen iki Rus yazardan ismi daha kısa olanı diye mi? Hristiyanlığı yerin dibine sokarken Müslümanlığı yücelttiği ve o kadar iyi gizlendiği için Rusya'da halen bulunamayan Hz. Muhammed kitabını yazdı diye mi? Ak sakallı dede modunda istediği zaman rüyalarımıza girip bize kitaplarını okutabileceği için mi? Yoksa günümüz Star Wars ya da Marvel evrenlerinin daha detaylısı olan, Savaş ve Barış evrenini tek başına oluşturduğu ve o kadar sayfa boyunca hiçbir şekilde "Ya burada mantıksal bir hata var"demenize izin vermediği için mi? Halen bir savaşı onun kadar canlı, onun kadar yaşanmış anlatan birisi olmadığı için mi? İstese bir pembe dizi kıvamına sokabileceği Anna Karenina'yı, bir çok yazara göre Dünya romancılığının zirvesi yaptığı için mi yoksa? Tabi, böyle bir girişten sonra her mantıklı okuyucu "Anna Karenina şöyle güzel, böyle harika" gibi cümleler bekler. Hatta belki de, bazı değerli 1000K kullanıcısın yaptığı incelemelerde geçen (ve hiç üşenmeden kopyalayıp yapıştırdığım) aşağıdaki benzeri cümleleri. "Okuduktan sonra trenlerden tren raylarindan uzak durmusumdur " "Kitabın içine girip karakterlerin bütün duygularını sonuna kadar hissedebileceğiniz başyapıtlardan. Her karakterde kendimden bir parça buldum " "Anna Karenina derin bir kitaptır. " "Tolstoy'un St.Petersburg'un balolarını, Rus aristokrasisini çok iyi yansıttığı bir eser. " "En kisa tanımı aşkın romanı. " "Kitabı çok kısa sürede bitirdim diyebilirim. Nedeni herkesin pek tabii bahsettiği o akıcılık " "Pembe dizi izliyormuşsunuz gibi severek okuyacağınız, sonrasında ne olacağını heyecanla bekleyeceğiniz bir kitap. " Gerçi 2800 okunmaya karşılık 87 inceleme düşük bir rakam ama burada galiba bu link giriyor devreye. (Haber/okundugu-soylenmesine-ragmen-okunmayan-10-kitap) Savaş ve Barış'tan bir farkı yok bence Anna Karenina'nın da bu açıdan. Ama burada olmasa da, 1873-1877 arasında ilk önce gazetede bölümler halinde yayınlanan (toplam 239 bölüm), 1878'de kitap olarak basıldıktan sonra ise Dostoyevski, Nabokov ve Faulkner başta olmak üzere bir çok yazar tarafından şaheser seviyesine çıkartılan bu kitap hakkında yayınlamış binlerce eser ve inceleme halihazırda mevcut. Hatta kitabın okuduğum İletişim yayınları nüshasının sonunda Vladimir Nabokov'un kitap hakkında verdiği derslerden parçalar da eklemeyi uygun görmüşler içeriği tam anlayamayan okuyucu için. (Nabokov da hayatını Dostoyevski'ye sallamakla kazanıyor herhalde o dönemde) İşte bu ahval ve şeraitte; burada, 1000k'da yazılacak ve diğerlerinin aynısı olmaktan bir santim bile öteye gidemeyecek bir başka inceleme, kime ne yarar sağlar diye düşündüm tam olarak. Zaten bu kitaba başlamaya niyetlenip benim yüzümden vazgeçen, ya da sırf ben çok beğendimi belirttiğim için " Aman ben de okuyayım" diyecek bir okuyucu olacağını sanmıyorum, hele böyle bir platformda. Bu yüzden HesnaS 'nın gonderi/26536293 incelemesi gibi ben de sadece tespitlerimi söylemek istiyorum bundan sonraki kısımda. Şahsi görüşlerim olduğu gibi haliyle bir çok incelemeyle benzerlik gösterebilecek şeyler çoğu. - Tolstoy'la başlayayım. Nabokov son sözün büyük bir kısmında, elinde bir kronometre ile olayların hızlılığı yavaşlığından bahsederek kafamızı karıştırmaya çalışsa da, kitapta iki Tolstoy olduğu fikrine ben de katılıyorum ve onun yaptığı gibi Vaiz Tolstoy'un sıkıcılığını, Sanatçı Tolstoy'un mükemmelliği nedeniyle görmezden geliyorum. - Herkesin bahsettiği gibi kitapta üç ilişki anlatılıyor. Anna Karenina- Vronsky (Tutku ön planda) Kiti – Levin (Size Lev diyebilir miyim ?- Aşk ve Tolstoy ön planda) Dolly- Stiva (Yalan ve Sadakatsizlik ön planda) Bunların dışında Aleksey Karenin'in (Anna'nın kocası) işiyle hırsın ön planda tutulduğu bir ilişkisi var. Bu yedi ana karakterin hiçbiri Tolstoy tarafından direk kötü ya da iyi diye lanse edilmiyor (Belki bir parça Karenin). Tarafsız bir tanrı anlatıcısı üzerinden şekilleniyor kitap. Belki de bu yüzden bu kadar kolay ilerliyor. Ben karakterlerin bazılarını Savaş ve Barış'taki karakterlere de benzettim ama kitabını okumadığım için yorum yapmam uygun olmaz sanırım. - Okuyanların büyük bir kısmı karakterler ile empati kurabiliyor. Gerçekten 19. yüzyıl Rusyasında yaşayan bu üst tabaka karakterleri kendimizden biri gibi görebiliyoruz şu an bile. - Her ne kadar karakterler üzerinden bir tarafsızlık mevcutsa da Vaiz Tolstoy sürekli araya girerek, dönemin Avrupa etkisine karşı düşüncelerini Levin ve Prens Shcherbatsky üzerinden vermeye çalışıyor. Fransızca konuşan Avrupa hayranları genellikle hep snop kişiler, iyi mantıklı Ruslar hep eskiye bir özlem halinde. - Sanatçı Tolstoy'un öne çıktığı yerlerde adeta yaşıyoruz kitabı. Hiç bir şey batmıyor gerçekten. Öyle ki bahsettiğim yedi ana karakterin yanında, onlarca yan karakteri de ayrıntılı olarak anlatabilirim size şu anda. - Vaiz Tolstoy'a son kez giriyorum. Kitabın sonunda Tolstoy gibi zayıflıklarından ve kuşkularından arınıyor ve iyi bir Hristiyan oluyor Levin. Kitap içinde de bunun sinyalini defalarca veriyor zaten. Mantıklı bir Rus Derebeyi olan Levin'in "Köylüler için okul ve hastaneye gerek yok. Yol yapılsa yeterli" demesi zaman/mekandan bağımsız olarak yüzümü gülümsetmedi desem yalan olur. Genel olarak ondokuzuncu yüzyılın sonunda yapılan yeniliklere bir tepki var gibi geldi bana. Diğer konular hakkında ayrıntıya girmek istemiyorum. - Sanatçı Tolstoy bazı simgelere (Tren, rüyalar, kızarma vb.) önem veriyor ve bunlar üzerinden bizim de anlayabileceğimiz bir şekilde hikayesini anlatıyor. Hiç bir şeyin bozmasına izin vermiyor bu rüya gibi anlatımı. Mesela ölümün yarattığı karamsar havayı bir doğum haberi temizliyor. Aşkı ön planda tutan çiftin uyumunda, sözlü ve sözsüz iletişiminde bir mükemmellik görünürken, diğerleri bu konuda sınıfta kalıyor. - Kiti ve Levin'in evlilik bölümleri günümüz romantik komedi filmlerinin öncülü gibi geldi bana:) - Kadın erkek ayrımı kitapta oldukça göze çarpıyor. Tolstoy daha çok sadakatsizlikte toplumun bakışı açısında bu ayrımı ele almış. Kitabın adı Anna Karenina olmasına rağmen erkekler kitapta daha baskın bir şekilde yer alıyor. Yaşadığı dönem okuyucu profili de göz önüne alınırsa bunun normal olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak en başta dediğim gibi adam oturmuş, 1000 sayfa kitap yazmış ve ağırlıklı olarak dünya edebiyat tarihinin en iyi romanlarından biri olarak nitelenmiş. Bugün olduğu gibi 100 yıl sonra da okunacak bu kitap ben ne dersem diyeyim. Buradaki incelemelerin çeşitliliğinden herkesin de bir şeyler aldığını görebiliyoruz Tolstoy'un bu eserinden. Şu an olmasa da hayatın bir döneminde okunması, en azından Tolstoy'u tanıma ve böyle bir kitabın yazılabileceğini keşfetme açısından, gerekli bence de. İyi okumalar şimdiden niyeti olan herkese. (Erhan)
Kitabın Yazarı Lev Tolstoy Kimdir?
Lev Tolstoy 28 Ağustos 1828 tarihinde Moskova'da doğdu. Babası Kont Nikolay İlyiç Tolstoy, 1812 Napolyon Savaşlarına katılmış emekli bir yarbaydı.
Tolstoy romanlarında, insanoğlunun ne kadar değişik karakterli olduğunu vurgular. ''Savaş ve Barış'', ''Anna Karanina'' insan tahlileri ve canlı tasvirler bakımından birer baş eserdir.
Lev Tolstoy'un kendini arayış serüveni ölünceye kadar sürdü. Karısı bile onu anlamadı. Tolstoy, bir çocuk gibi hayata küstü ve kaçtı. Seksen iki yaşındaki karanlık ve yağışlı bir Ekim gecesinde köyünden ayrıldı. Yolda hastalandı 7 Kasım 1910'da küçük bir tren istasyonunda hayata veda etti.
Lev Tolstoy zengin bir ailenin çocuğu olarak Rusya'nın Tula şehrindeki Yasnaya Polyana adlı konakta doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova'ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve J. J. Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana'ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan "Çocukluk"u bu sıralarda yazdı.
Lev Tolstoy Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya'ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. 1854'te Kırım savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Gene de içinde, aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasnaya-Polyana'ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862'de evlendi.
Lev Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs kendisinden 16 yaş küçük olup henüz 18 yaşındaydı. Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten 13 çocukları oldu; bu çocukların 3'ü bebek iken, biri 5 diğeri de henüz 7 yaşında iken öldü. Eserlerinden en kuvvetli olan iki romanı "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina'yı" bu dönemde yazdı. Karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Hatta "Savaş ve Barış"ın düzeltmelerini 12 kez yapıp yazmıştır. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kroyçer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleridir.
Lev Tolstoy Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri vardır.
Lev Tolstoy 82 yaşındayken, 1910 yılında öldü. Kış ortasında evini terk ettiğinde hasta düştükten sonra, Astapovo'da tren istasyonunda zatürre'den öldü. Polis, cenazesine katılmak isteyenlere ulaşımı sınırlandırmak için çalıştı, ama binlerce köylü cenazesinde sokakları doldurdular.
82 yaşında vefat eden Lev Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır. Marksizm'den etkilenerek oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Bu sebeple ailesiyle arası açıldı. Hıristiyan anarşizmini geliştirmeye çalıştığı kitabı "tanrının egemenliği içimizdedir" kitabıyla yeni bir hristiyanlık akımı tanımlaması, Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Astapovo tren istasyonunda ölü olarak bulundu. Ölümüne zatürrenin sebep olduğu bilinmektedir. Hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştı. Eserlerinde bunu eksiksiz olarak yansıtmayı hedef edinmiş en büyük Rus yazarlarından birisi olarak edebiyat ve dünya tarihindeki yerini aldı.
Lev Tolstoy Kitapları - Eserleri
- Hacı Murat
- İnsan Neyle Yaşar?
- Kazaklar
- Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)
- Anna Karenina
- Aile Mutluluğu
- Aslan ile Köpek Yavrusu
- Hazreti Muhammed
- Çocukluk
- Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik
- Sivastopol
- İvan İlyiç'in Ölümü
- Kreutzer Sonat
- Diriliş
- Sergi Baba ve İki Hafif Süvari
- Efendi ile Uşağı
- Erik Çekirdeği
- İtiraflarım
- Ateşi Kıvılcımken Söndürmeli
- Aşkın Yasası - Şiddetin Yasası
- Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır
- Üç Ölüm
- Şeytan
- Tanrı'nın Egemenliği İçinizdedir
- Hayatın Anlamı
- Masallar
- Bir Gencin Dramı
- Gençlik
- Her Şeye Rağmen Sevgi
- Sanat Nedir?
- Din Nedir?
- Vahşi Zevkler
- Ve Işık Karanlıkta Parlıyor
- Kafkas Tutsağı
- İçimizdeki Şeytan
- Hayat Üzerine Düşünceler
- İnsana Ne Kadar Toprak Lazım
- Hayatı Sorgulamak
- Bilgelik Kitabı
- Hikayeler
- Günlükler
- Tipi
- Bütün Mutluluklar Birbirine Benzer
- Fil ile Tilkiler
- Baskın
- Halk İçin Hikayeler
- Öyküler
- Ölüm Manifestosu
- Karanlığın Kudreti
- Canlı Ceset
- Yaşlı Kavak
- İlkgençlik
- İhtiyar Adam ve Torunu
- Tanrı Her Şeyi Bilir
- Zamanımızın Köleliği
- Dekabristler
- İncil'in Kısa Bir Özeti
- Tolstoy'un Risaleleri - 2. Cilt
- Tolstoy'un Risaleleri - 1. Cilt
- Davulun Sesi
- Katya
- Yunan Öğretmen Sokrates
- Çocuk Gibi Olun
- Şahin İle Horoz
- Küçük Şeytan
- Sahte Kupon
- Savaş ve Askerlik Üzerine
- Yurtseverlik, Askerlik ve İtaatsizlik Üzerine
- Kralın Hediyesi
- İnancım Neden İbarettir?
- Dua
- Savaşa Karşı Yazılar
- Çömlek Alyoşa
- Anna Karenina - 3. Cilt
- Tolstoy'dan Seçme Öyküler
- Yaşayan Ölü
- Anna Karenina - 2. Cilt
- Hikmetli Sözler
- Savaş ve Barış - 2. Cilt
- Savaş ve Barış - 3. Cilt
- Savaş ve Barış - 4. Cilt
- Hiddet
- Tolstoy Gandhi Mektuplaşmaları
- Ruh
- Bethink Yourselves
- Polikuşka
- Tolstoy Bütün Eserleri 3
- Balodan Sonra
- Gri Tavşan
- Seçilmiş əsərləri - 1. Cilt
- Ruh ve Ölüm
- Gençlik - 2. Cilt
- Vatanseverliğe Karşı
- Anna Karenina - 4. Cilt
- Felsefe-i Hayat
- İman ve İtikad
- Aşk ve Öfke
- Корней Васильев (Korney Vasiliev)
- Gizli Notlar
- Bütün Eserleri 10
- Bütün Eserleri 11
- Bütün Eserleri 12
- Ölümden Sonra Dirilme - Cilt: 3
- Çilekler
- Tövbe Edin
- Kuğular
- İki Qusar
- İman Vicdan Ve Dua
- Halk İçin Hikayeler - 1. Cilt
- Halk İçin Hikayeler - 2. Cilt
- Halk İçin Hikayeler - 3. Cilt
- Ainsi Meurt L'amour
- Budala İvan
- Yaban Çilekleri
- Tanrı Gerçeği Görür Ama Bekler
- Tolstoy Bütün Eserleri 14 (Ciltli)
- Aforizmalar
- Yolcu ve Köylü
- Risaleler - İnsanın Dokuz Hali
- Muhabbet
- Kelam
- Masallar
- Basübadelmevt
- Father Sergius
- Söz ve Eşitsizlik
- Bir İzdivacın Romanı
- Çocukluk ve Gençlik Yılları
- Susa Bilmirəm
Lev Tolstoy Alıntıları - Sözleri
- Biz de böyleyiz işte... (İnsana Ne Kadar Toprak Lazım)
- İnsan eğer çok yaşasaydı o nispette çok değişimlere uğrardı. İnsan başlangıçta bir bebekken sonra küçük çocuk, sonra yetişkin ve daha sonra da ihtiyar olurdu. Fakat insan ne kadar değişim geçirirse geçirsin kendisine daima "ben" demiştir. Bu "ben" bebeklikte, yetişkinlikte ve ihtiyarlıkta her zaman kişinin yanındadır. İşte değişmeyen bu "ben" ruh adını verdiğimiz şeydir. (Ruh ve Ölüm)
- "İnsan kazanayım derken kendim kayboldum." (Tanrı Her Şeyi Bilir)
- "Böyle anlarda bir felakete ne kadar yakın olduğumu bilseydin, kendimden ne kadar korktuğumu!" (Anna Karenina - 3. Cilt)
- Bu da yaşamak mı sanki! İnsan ya tam ölmeli ya da tam yaşamalı. Tövbe, tövbe! (Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik)
- Insana öyle geliyordu ki yeni bir şeyi anlamak için büyük bir hevesle atılıyor ancak amacına erdikten sonra o şeyden nefret etmeye de hak kazandığını düşünüyordu. (Gençlik - 2. Cilt)
- Kalben sakin ve uysal olun, hayatınızda mutluluğu bulursunuz. (İncil'in Kısa Bir Özeti)
- Sağlığı ile övünenin değil hasta olanın hekime ihtiyacı vardır. (İncil'in Kısa Bir Özeti)
- -Çünkü sen kendin için, mutluluğun için yaşamak istiyorsun. +Bu dünyada başka ne için yaşanır ki? -Tanrı için yaşamak gerekir Martin. (Hikayeler)
- ''Kabahatlerin en korkuncu, nankörlüktür...'' (Çocukluk)
- Bu acıyla da aynı şey olacak, zaman geçecek ve umurumda olmayacak. (Anna Karenina)
- Ben, hayattan hiçbir beklentisi olmayan, mahvolmuş bir adamım artık... (Hikayeler)
- Ölmek için referansa ihtiyaç yok (Anna Karenina - 3. Cilt)
- Bence her insan bencildir,ve bütün yaptiklari da bu yüzdendir. -Bencillik,insanin kendisini en iyi ve en akilli olduğuna inanmiş olmasidir.. (Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik)
- Ve insanlar, kurtuluşu, her insan için zorunlu olan, tüm dinsel öğretilerde ve her bir insanın yüreğinde yazılan, 'kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma ve yakınlarını öldürme' yasasını yerine getirmekte aramalıdırlar. (Yurtseverlik, Askerlik ve İtaatsizlik Üzerine)
- İndi ki,bu dünya günahla doludur və ondan imtina etmək lazımdır,onda nəyə gərəkdir onun gözəllikləri? Bu işrəti niyə yaratmısan? (Sergi Baba ve İki Hafif Süvari)
- 'Öldün mü toprağa gömerler, sonra da mezarında ot biter, o kadar işte. Başka hiçbir şey yok' (Kazaklar)
- Ben, niçin bütün dünyanın dâhiyane bulduğu Shakespeare'in yapıtlarını beğenmemekle kalmıyor, bunları bir de iğrenç buluyordum? (Sanat Nedir?)
- Tarihsel olarak dekabristler,1825 Aralık ayında çarlığa karşı (Dekabr, Rusçada "Aralık" demek)meydan okumaya cüret etmiş ilk devrimcilerdi.hemen hepsi de Rus aristokrat ailelerinden geliyordu ve büyük bir çoğunluğu ise 1812'de Napoleon ordularına karşı savaşmışlar, kahramanlıklarıyla öne çıkmışlardı. (Dekabristler)
- erkekler böyle düşünürsünüz.. Kendinize özgürlük tanıdınız, kadını ise kuleye tıkmak niyetindesiniz. Kendinize gelince her şeye izin verirsiniz.. (Kreutzer Sonat)