Anneme Mektuplar - Cengiz Dağcı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Anneme Mektuplar kimin eseri? Anneme Mektuplar kitabının yazarı kimdir? Anneme Mektuplar konusu ve anafikri nedir? Anneme Mektuplar kitabı ne anlatıyor? Anneme Mektuplar PDF indirme linki var mı? Anneme Mektuplar kitabının yazarı Cengiz Dağcı kimdir? İşte Anneme Mektuplar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Cengiz Dağcı

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9789754370829

Sayfa Sayısı: 440

Anneme Mektuplar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Ağır bir taş gibi oturdu Anneme Mektuplar yüreğimin üstüne yıllarca. Eserin yayınlanmış şekli elime geçince ruh dinginliği içinde buldum kendimi "taş âniden kaldırıldı, yara kapandı, ve üstüme hoş bir hafiflik kondu" Bugüne değin söylemek istediğim şeyleri "beni mutlandıran, beni üzen, beni ayakta tutan ve yaşamama yardım eden şeyleri- Anneme Mektuplar'da söyledim."

Anneme Mektuplar'a döktüğüm sevgi ve heyecanı annem bana yirmi yıl içinde nasıl aşıladıysa, aynı sevgi ve heyecanı neredeyse kırkbeş yıl boyunca benden esirgemedi Regina. Sırf bu yüzden onun öğretmen Akimova'nın kişiliğinde kendini aramasını tabiî buluyorum.

"Ya Saf, ve Saf'ın annesinin kişiliklerinde kimler saklı?"

Edebiyat çevrelerinde çok tekrarlanan bir soru ve soruya ünlü bir cevap var: Floubert'e, Madame Bovary kim? Diye sormuşlar; Floubert de Madame Bovary beni'im diye cevaplamış soruyu. Şimdi ben kalkar da Anneme Mektuplar'ın Saf'ı (veya Topkayacı'sı) ben'im dersem, okur inanır mı acaba?..Oysa değilim O kişilikleri kendi ruhumda ve kendi içimde taşıdım uzun yıllar. Sonra başkalarının tanımaları gereğini duydum ve izledim, ve onları kendi ruhum ve dimağımdan çıkarıp okura sundum. Bu kadar. [C.Dağcı, Temmuz l988]"

(Tanıtım Yazısından)

Anneme Mektuplar Alıntıları - Sözleri

  • ... ölçülmezdi ki düşlerin uzaklığı yakınlığı.
  • ... ben, hayatın kanamaksızın ölen canlı kurbanı.
  • Yola çıkmadan önce oluğun dibindeki kovada biriktirdiği yağmur suyuna papatyalar katıp yıkardı Saniye'nin ekin sarısı saçlarını.
  • Gidip ırmağın kıyısındaki taşa oturdum, cebimden üzerinde şiirlerim yazılı iki tabaka kağıdı çıkarıp iki kayık yaptım.
  • ... ölüyorduk en mutlu ölümlerle.
  • Benden başka kim görebilirdi benim içimdekileri?
  • ''Canı darda olan bir insan için duanın gücü büyüktür.''
  • Acımasız bir dünyada ve insanlıklarını unutmuş insanlar arasında yaşaya yaşaya kendi insanî özelliğimi de yitirdim.
  • ''Çok mu bekledin?'' diye sordu, tüm vücudunu bürümüş gülümsemeye sesindeki gülümsemeyi katarak. ''Beş dakika,'' dedim. Yalandı. Bir saat beklemiştim.
  • Eve kapattın kendini. Gerçeklerden kaçıyorsun... Hayattan, kendi kendinden kaçıyorsun. Kör değilsin, gerçeği görmek istemiyorsun sadece. Kendi içinin kölesisin.
  • Saniye'siz ben kimim? Saniye kim bensiz? Soyunup özlemlerimi giysin isterim.
  • “Bugünlerde düşünüyorum da. Hem sen gerçekten ölmedin ki. Sen benimle birlikte ve benim kafesim içinde yaşıyorsun. Ve yaşayacaksın, Anne; düşler gerçeğe dönüşene dek yaşayacaksın, Anne.”
  • Günah yasalarından kurtulmuş yüzü, tüm tazeliği ve güzelliğiyle sabah güneşine açmış bir gül gibiydi.
  • Tuhaf dünya. Güzel dünya. Çirkin dünya. Mutlu dünya. Korkunç dünya. Rezil dünya!
  • Açılmıyor kapım. Hayatta olduğu gibi, ölümde de, yanıma sokulacak hiç kimse yok. Üzülmüyorum buna. Son zamanlara dek ölüm korkunç bir şeydi benim icin. Öyle değil gayri. Başka görüyorum ölümü. Geçen her günle biraz daha yakından tanıyorum ölümü; tanıdıkça da alışıyorum ölüme. Kara değil, boz değil, çirkin değil; korkunç da değil ölüm. Korkunç olamaz benim için ölüm. Çünkü ben korkunç bir dünyada yaşadım. Belsen, Auchwitz, Babiyar, tutsak kampları, sürgün trenleri, Gulag kampları... Acımasız bir dünyada ve insanlıklarını unutmuş insanlar arasında yaşaya yaşaya kendi insani özelliğimi de yitirdirn. Belki daha fazla: Kızıltaş insanlarının yokedilişlerine suskun bir seyirci olarak kalmakla, bir insan olarak, kendimi de yok ettim. Şimdi odamda olağanüstü bu sessizlik benim en yakınım. Yok yok, karamsarlık değil bu. Hayattan bıkkınlığıma, yaşamak için savaşmak istemeyişime, bir an önce dünyamızdan el etek çekmenin özlemini duyduğuma şaşma. Şaşmana hakkın yok bile! Ben senin yarattığın bir toplumun ürünüyüm; senin toplumunu temsil ediyorum...

Anneme Mektuplar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Öyle içten, Öyle hüzünle yazılmış ki ... Bu tür şeyleri ne sen ne de ben yazabiliriz. ( Hoş Allah da yazdırmasın ya) Çünkü bu kitap ; Memleketlerinden sürgün edilenlerin, Çok sevip sevdiğine bir türlü kavuşamayanların, Anaya, Ana gibi sevilen Kırım'a olan özlemin anlatıldığı, Ve hiç ama hiç bitmesini istemediğim bir kitap. Öyle bir günde , bir hafta da , bir ayda okunacak bi kitap değil... Aylarca okursun... Kendini ne zaman hüzünlü , keyifsiz , mutsuz hisseder, İçinde anlamını, sebebini ve kime olduğunu bilmediğin bir özlem duyarsın ya , İşte o an eline alırsın kitabı; okursun da okursun.... Taaa ki kendini mutlu mesut hissettiğin an'a kadar... Günün güzelken bu güzelim eser aklına gelmez, Ama günün hiç ummadığın gibiyse bu güzelim eser elinden hiç düşmez... Mekanı cennet olsun Rahmetlinin.. Büyük bir ADAM'dı. Büyük bir vatanseverdi. Neyse giden gittiğiyle kalıyor... Gidenlerin ardında ise bizlere kalan şey ; Sadece hüzün, Özlem, özlem, özlem... (M.G)

Ey Güzel Kırım!: Cengiz Dağcı'nın 1988 yılında kaleme aldığı kitabı Anneme Mektuplar. Kızıltaşlı yaşlı bir adamın, ölen annesine yazdığı mektupları içeriyor. Kitapta toplam 15 mektup mevcut. Mektupları da ne yazık ki yanıtsız... Ama yanıt bulmak için yazmamış. Nedenini sayfa 356'da şu sözlerle ifade etmiş: "... Zaten mektupları yazmaya başlamamın başlıca sebebi o son günlerdi ve -bana öyle geliyor ki- mektupları yazıp bitirmediğim takdirde, ruhumun senin ve öğretmen Akimova'nın ruhundan kopacağını, ben ölünce de ruhumun Kızıltaş'tan uzak, güneşin ışımadığı, çiçeklerin açmadığı, kuşların uçmadıkları bir dünya içinde tek başıma çırpınacağını düşünmekten alamayışımdı kendimi." Kitabı başlangıçta Badem Dalına Asılı Bebekler kitabının devamı olarak düşündüm. Çünkü o kitaptaki gibi Topkayacılar, üzerinde Haluk işlemeli bez bebek, badem ağaçları ve daha bir sürü detay geçiyordu bunda da. O yüzden "Acaba mektupları yazan kişi Haluk mu?" dedim içimden. Ancak Badem Dalına Asılı Bebekler kitabında Haluk'un annesi, o daha çok küçükken vefat etmişti ve Zöhre Hanım tarafından büyütülmüştü Haluk. O nedenle bu fikrimden vazgeçtim ve mektupları yazan kişi isimsiz kaldı. Aslında -isimsiz değil benim için- karakterler, belki de olaylar birebir aynı olmasa da, yurduna duyduğu hasret aynı olduğundan bu mektupları yazan kişinin adını Cengiz koydum ben. Cengiz... Çünkü mektupları yazan da tıpkı Cengiz Dağcı gibi Londra'dan geçmişine bakıyordu, tıpkı Dağcı gibi gittiği her yere memleketini götürüyor, baktığı her şeyde memleketini görüyordu. Tıpkı Dağcı gibi savaşa katılıyor, sonra esirlik, hicret derken yolu Londra'ya düşüyordu. Bütün bunlardan ötürü mektubu yazan kişinin adını Cengiz koydum ben... Bu kitabın çook derin bir hasretle kaleme alındığını düşündüm okuduğum süre boyunca. Yaşlı bir adamın üniversite yıllarından başlayarak sevgilisi öğretmen Safiye Akimova'yla olan ilişkilerini, sonlarını anlatmıştı belki ama aslında ondan daha fazlasıydı benim için. Ata topraklarına duyduğu özlemi sığdırmış içine, sevdiğiyle yarım kalan hikayesini sığdırmış, ama aslında 440 sayfadan çok daha fazla şey okuduğumu hissettim okurken. Sayfa 94'teki alıntıda "Hey unutulamayan gençlik!" cümlesi çok dokundu bana. "Ne var ki bunda?" diyebilirsiniz. Ama ben bu cümlede Cengiz Dağcı'nın sürgünde geçmiş ömrünün acı hatıralarını görüyorum. Romanlarını yazarken her defasında karış karış anlattığı Kızıltaş'ı, Çukurca'yı görüyorum. Kendi topraklarında insanca yaşamak hakkından mahrum edilişi gelip oturuyor içime. 2011 yılında -henüz daha Dağcı kitaplarıyla tanışmamışken- dönemin Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun girişimleriyle yaşamında hasret kaldığı köyüne, ancak ölümüyle kavuştuğu haberini hatırlıyorum kitabın her satırında. İçime oturuyor. Çok ağır değil mi diye düşünüyorum Gittiğin her yere vatanını taşıyorsun! Baktığın her şeyde vatanını görüyorsun. Ağır elbet! Yaşanmamış, tatsız tuzsuz geçen bir ömrü hatırlatıyor bu sürgün bana. Kitabın 420. sayfasındaki "Neden ve niçin bilmiyorum, beni gören (kimliğimi bilmesi şart değil) yalnızca beni gören, yaşadığım dünyada yaşadığımdan haberi olan birine ihtiyacım var, Anneciğim." cümlesini defalarca okudum. Ne kadar büyük bir yalnızlık! Hepiniz bunca yıl böylesine büyük yükün altından nasıl kalktınız? Hayret ettim doğrusu. ... Geçtiğimiz günlerde, kitabı henüz bitirmişken Kırımlıların vatanlarından sürülüşünü anlatan "Ey Güzel Kırım" türküsüne denk geldim TV'de. "... Ben bu yerde yaş almadım, Yaşlılığıma doyamadım, Vatanıma hasret oldum Ey güzel Kırım." Sanki bu sözler sadece Cengiz Dağcı'ya yazılmış. Sanki bir gecede 400 bin kişi sürülmemiş de vatanlarından, sadece Dağcı'yı sürmüşler de, Dağcı da 400 bin kişilik bir acıyı tek başına sırtlanmış da kitaplarında anlatmış gibi geldi bana. Kitabı okurken duygudan duyguya savruldum, düşüncelerimi de derli toplu ifade edemediğimi düşünüyorum. Normalde incelemelerimi daha sonra hatırlamak üzere yazdığımdan ipucu (spoiler) içerecek şekilde yazardım. Ancak bu kitabı birkaç cümleyle özetleyip aslında kitaba hâkim olan duyguları istesem de aktaramayacağımdan, kitap hakkında ipucu içeren bir şey yazmak istemiyorum. Sadece bu kitabı okumanızı tavsiye edebilirim, ancak özetleyemem. Değerli okurlara keyifle okumalar dilerim. *Yukarıda bahsettiğim Ey Güzel Kırım türküsünü dinlemek isteyenler için en beğendiğim yorumların bağlantıları aşağıdadır. Keyifle dinlemeler... https://youtu.be/MS7hMepRZGU https://youtu.be/rx5H2KX4hQc ** Bu türküyü yeni bir sesten keşfettim dinlemenizi öneririm. https://youtu.be/NhkLu6uq_dA (RT)

Son otuz sayfayı göz yaşları içinde okudum. Cengiz Dağcı ne yaşamında ne de ölümünden sonra pek kıymetini bilmediğimiz bir yazar malesef. Kitap öyle bir yazılmış ki kahramanlar olaylar kurgu mu yoksa gerçekte yaşadılar mı epey merak uyandırıyor. Bana göre Dağcı'nın en iyi romanı lütfen okuyunuz. (Esra Kılıç)

Anneme Mektuplar PDF indirme linki var mı?

Cengiz Dağcı - Anneme Mektuplar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Anneme Mektuplar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Cengiz Dağcı Kimdir?

9 Mart 1919 tarihinde Kırım'ın Yalta şehrinin Gurzuf köyünde doğar. Çocukluğu kıtlık, yoksulluk, Rus emperyalizminin zulmü ve büyük baskılar altında geçer. İlkokulu köyünde, ortaokulu Akmescit'te bitirir. Kırım Pedagoji Enstitüsü ikinci sınıfında iken İkinci Dünya Savaşı çıkar. 1941'de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düşer. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığınır. 1946'da Londra'ya yerleşir. İngiltere'deki hayatı da hiç kolay olmaz; bir taraftan yazarken en vasıfsız ve ağır işlerde çalışmak zorunda kalır.

"Türkçe bana anamın konuştuğu dil" diyerek yazı dili olarak Türkçeyi kabul eder. Türkiye Türkçesindeki ilk kitabı 1956 yılında Varlık Yayınları tarafından yayınlanan Korkunç Yıllar'dır. Yaşar Nabi ile mektuplaşarak tanışan Dağcı, eserlerini de posta yolu ile gönderir. Soğuk savaş şartlarının siyasi etkilerinin hissedilmesi, Sovyetler Birliği'nin sol entelijansiya ile kurduğu ilişkiler ve fikir hayatımızdaki çatlamalar yazarı yalnızlaştırmak üzereyken, Ötüken Yayınevi ile tanışır. Ötüken Yayınevi vasıtasıyla yirmiden fazla kitabı Türk okuyucusuyla buluşturur.

Dağcı Türk edebiyatının büyük yazarları arasındadır. Romanlarında Kırım Türklerinin yaşadığı acıları hüzünlü ama berrak bir üslupla aksettirir. Kitapları yıllarca elden ele dolaşır. Kırımla olan ilgisini hiçbir zaman koparmaz ve Kırım Türklerinin vatanlarına dönüşlerini anlatmayı ihmal etmez. Hatıralarında "Ben yalnızca Kırım'ın yazarı değilim ama Kırım'ın faciasını bütün gerçeği ve içtenliğiyle yalnız ben yazabilirdim" der. Hayatının son yıllarında içerisinde bulunduğu muhitteki karakterleri ele alan hikayeler de yazar.

En büyük destekçisi savaş sırasında Polonya'da tanıştığı ve 1998 yılında kaybettiği kıymetli eşi Regina Hanım olur. Aralarında Yazarlar Birliği'nin ve İlesam'ın yılın yazarı, Türk Ocakları'nın üstün hizmet ödülü de olmak üzere sayısız ödül alır. En son 21.03.2011 tarihinde Marmara Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü tarafından düzenlenen "Türk Dünyasında Zirve Şahsiyetler: Cengiz Dağcı" sempozyumuyla yazarlık macerası ele alındı.

Cengiz Dağcı, 22 Eylül 2011 Perşembe günü saat 12.30 sularında Sauthfields'teki evinde vefat etti. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun girişimleri ile Türkiye'den katılan kalabalık bir topluluk tarafından, 2 Ekim 2011 Pazar günü 69 yıldır görmediği Yalta'ya bağlı Kızıltaş köyünde toprağa verildi. Yazar böylece ebedi uykusunu doğduğu topraklarda uyumak imkânına kavuştu.

Cengiz Dağcı Kitapları - Eserleri

  • Onlar da İnsandı
  • Korkunç Yıllar
  • Yurdunu Kaybeden Adam
  • O Topraklar Bizimdi
  • Badem Dalına Asılı Bebekler
  • Dönüş
  • Ölüm ve Korku Günleri
  • Genç Temuçin
  • Regina
  • Üşüyen Sokak
  • İhtiyar Savaşçı
  • Yoldaşlar
  • Anneme Mektuplar
  • Benim Gibi Biri
  • Biz Beraber Geçtik Bu Yolu
  • Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan
  • Yansılar 2
  • Bay Markus Burtonun Köpeği
  • Yansılar 1
  • Ben ve İçimdeki Ben
  • Yansılar 3
  • Hatıralarda Cengiz Dağcı
  • Yansılar 4
  • Oy Markus Oy
  • Bay John Marple'in Son Yolculuğu
  • Haluk'un Defterinden ve Londra Mektupları

Cengiz Dağcı Alıntıları - Sözleri

  • Teyze, ben Ramila’yı tanımadan önce de; gördüğüm, düşündüğüm, yaşamış olduğum her şey Ramila’yla ilgiliydi sanırım. (Biz Beraber Geçtik Bu Yolu)
  • 'Hoştu akşamlar; akşamlarda insanları kendine çeken, dertleri, yorgunlukları, kasvetleri unutturan bir kuvvet, tatlı bir boşluk vardı; akşamlar gecenin gözleri gibiydi; her yeri görüyor, her yere uzanıyor, her yere dalıyorlardı.' (Onlar da İnsandı)
  • Gidip ırmağın kıyısındaki taşa oturdum, cebimden üzerinde şiirlerim yazılı iki tabaka kağıdı çıkarıp iki kayık yaptım. (Anneme Mektuplar)
  • -Ama siz ağacı budamıyorsunuz, Selim! Topraktan çıkarıyorsunuz, kökünden kesiyorsunuz. Sen bunu görmüyor anlamıyor musun? Binlerce yıllardan beri bu Toprak da büyümüş, bu toprağa kök salmış ağacı topraktan çıkarıyor, kesiyor, paramparça ediyorsunuz! (O Topraklar Bizimdi)
  • Ramila… Biz beraber geçtik bu yolu. Yolun ucunda kurduğumuz sığınağımızın içerisinde biz beraber bekleyeceğiz sonu. (Biz Beraber Geçtik Bu Yolu)
  • Gözlerinden belliydi, büyük bir kalbi vardı onun. (O Topraklar Bizimdi)
  • Tanrım! Benim halkım nerelerde bırakmadı evlatlarını! .... Yel eskende sallanır ağaç dalları Bizim için haram oldu Kırım yolları (Hatıralarda Cengiz Dağcı)
  • Ben, benden başka bir ben daha taşıyorum kendi içimde. (Yansılar 2)
  • Yurt dediğin en derin aşklardan güçlü... (Regina)
  • Her kazancın bir zararı vardır. (Onlar da İnsandı)
  • Tanrı gelir insana yardıma daima. (Onlar da İnsandı)
  • Hayatta sığınacak tek yerim varsa o da "Hâtıralardır" (VE) (Yurdunu Kaybeden Adam)
  • “Hayatta sığınacak tek yerim varsa o da hatıralardır.” (Yurdunu Kaybeden Adam)
  • Elli yıldır gönlümü sevindiren, yüreğimi acıtan; bazı gecelerde, elimde kalem, masamın başında otururken beni ağlatan Kırım. Bir yara oldu Kırım benim için. Durmadan kanayan bir yara oldu. (Hatıralarda Cengiz Dağcı)
  • Nereye gitse hayat ona sırtını çeviriyordu. Nereye gitse hayat onun için anlamsızlaşıyordu. (O Topraklar Bizimdi)
  • Ölüyü tentenin altına yatırmış, sırtına temiz giysiler giydirmiş; saçlarını da bir güzel taramışlar. Oysa kendileri canlıyken renksiz, pis, âdeta ölü bir hayat yaşadıklarından haberleri yok. (Üşüyen Sokak)
  • Tanrım! N'olursun, dünyaya çocuk vermek isteyen ana babayı sen kendi mihrabının önüne çağır; hayatın ne olduğunu onlara anlat. Herşeyden önce onlara hayatın ne olduğunu duyur, Tanrım! (Ölüm ve Korku Günleri)
  • Ok yayda iken tehlikelidir, Kargun! Oksuz yayla nitersin? Hiç. (Genç Temuçin)
  • ... ölüyorduk en mutlu ölümlerle. (Anneme Mektuplar)
  • Bugünü nasılsa atlatırım. Ama yarın… (Üşüyen Sokak)