Aramakla Bulunmaz - İsmail Kara Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Aramakla Bulunmaz kimin eseri? Aramakla Bulunmaz kitabının yazarı kimdir? Aramakla Bulunmaz konusu ve anafikri nedir? Aramakla Bulunmaz kitabı ne anlatıyor? Aramakla Bulunmaz PDF indirme linki var mı? Aramakla Bulunmaz kitabının yazarı İsmail Kara kimdir? İşte Aramakla Bulunmaz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: İsmail Kara
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9789759955069
Sayfa Sayısı: 224
Aramakla Bulunmaz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bir makaleyi aramak, bir kitabın izini sürmek bir meselenin peşinde olmaktır aslındı. Yazar adı belirtilmeden Mısır’da, İttihatçı çevrelerin neşrettiği Ulema-yı Din-i İslama Davet-i Şer’iye risalesinin peşinde olmamız da bu yüzden. Vasıfsız bir özeti vardı kitaplarda..
Peki ya kendisi?
Yola yani aramaya koyulduk. Özege merhumun kataloğunda iki baskısının künyesine işaret ediliyordu ama İstanbul kütüphanelerinde varlığına tesadüf edilmedi, Ankara Milli Kütüphane’den de menfi cevap geldi. Bu ilk işaretlerin açıkça ortaya koyduğu şey, risaleye ulaşmanın zor olduğu idi. İttihat ve Terakki üzerinde çalışan tanıdıklarımızın kütüphanelerinden de sadra şifa haberler gelmedi..
Aramakla Bulunmaz Alıntıları - Sözleri
- " Ah! Diyorum ; bana şimdi o çağımı iade eden olsa...
- Bir arayan vardı ve fakat buldukları o anda aradıkları değildi.
- Sebep ve hikmeti olmayan "tesadüfi" bir şey yoktur.
- O bu hayalin bir gün hakikat şeklini alacağına inanıyor.
- Her devir ve her meslekte nezih insanların bulunabileceği kabul edilmelidir.
- Her şey gibi kitapların da bir kaderi var.
- Aramakla bulunmaz ve fakat bulanlar ancak arayanlardır
- Dedik ya kamus namustur.
- Zafer biraz da hasar ister.
- "Bir kitabı almayıp da pişman olacağına alırım da pişman olurum daha iyi." - Ömer Faruk Akün
- İslamı yaşanmamış bir şey zannediyorlar.
- Zaten ne demişler: Zafer biraz da hasar ister. İsmail Kara
- Aramak bizden tevfik Hak'tan... Gel zaman git zaman...
- Zoru sececek, kolay ve bayağı olana tenezzül etmeyecek, kendisi için başkalarının seçtiklerini elinin tersiyle itecek...
Aramakla Bulunmaz İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Hayatımda Yazarken En Çok Zevk Aldığım Yazılardan...: Benim muakkiplerim benim için İsmail Kara diyince akan suların duracağını bilirler. Bu sene koyduğum hedeflerden bir tanesi de Ismail Kara Hoca'nın yazdığı bütün eserleri mütalaa etmek. (eskiden okuduklarımı tekrar okuyarak.) 2022 yılına Kara Hoca'nın "Din ile Modernleşme Arasında" adlı kitabını girmiştim. Fakat kitabın keyfiyet ve kemiyetinin ağırılığı dolayısıyla kitap biraz ağırdan gidiyor. Gitsin bakalım, ne de olsa yoldaysak düzülür yavaş yavaş. Makale makale gidiyorum. Bu kitabı ana öğün olarak yerken yanına çay-tatlı niyetine başka kitapları dinlendirici olsun diye ekliyorum. Geçenlerde türk edebiyatının klasik romanlarına göz attık. Siz de görüyorsunuz zaten. (Hala da atıyorum bu arada, Tanpınar'ın "Beş Şehir'i" yandan bakıyor melül melül). Bazı kitaplar vardır satın aldıktan sonra listede ne olursa olsun en başa yazılır. İsmail Hoca'nın kitapları benim için biraz öyle. Yan okuma olarak "Aramakla Bulunmaz" gider mi diye sordum kendi kendime, gider diye cevap verip yola koyuldum. Kitabın muhtevası diğer kitapları kadar ağır ve yoğun değil. Ancak hocanın hayatına, bakış açılarına, tanıdıklarına, ilgi alanlarına ve vukufiyetilerine daha da vâkıf oluyorsunuz. İsmail Hoca'nın Mehmed Akif'e ve Babanzade Ahmed Naim Efendi'ye dair yazıları, programları hâsılı çalışmaları zaten meşhurdur. Bu kitapta da "Rüya ile Sayılan Esrarı Arasına Sıkışmış Bir Secde-Ömür" adlı bir yazı ile Merhum Akif ve Babanzade'nin hayatlarına, hatıralarına dair çok hoş bir yazı kaleme almış. Ki biliyorsunuz Babanzade secdede vefat etmiştir. Akif'in de Babanzade'ye ithaf edemediği şiirin adı "Secde"... Hayda bu da nereden çıktı şimdi demeyin bir de yanına bir rüya ekleyin meselenin... Yazıyı okuyun canım hepsini de biz mi söyleyeceğiz... Başka bir makale de "Tesadüf mü, yok canım müslümanlarda tesadüf değil, tevafuk vardır." diye bir söz dönüyor ya ortalıkta onun üzerine. Hee Risale-i Nurcu kardeşlerimiz alınmasın ve arayış içersinde olan bir gözle İsmail Kara Hoca'nın "Tesadüf, Tevafuk ve Raslantı Üzerinden Bir Yolculuk" adlı makalesine bir göz atsın. O değil de kardeşim ne olmuş bu kelimelere yaa. Türk İnkılabı bu kadar yıpratıcı olmamıştı :D "Kitaplarında bir kaderi vardır" diyor İsmail Kara. Evet öyledir. Bazen bir kitap ararsınız ve bulamazsınız sonra neyse der yolunuzu gidersiniz. Olmadık yerde önünüze düşer kitap. Heh öyle bir hikaye dinlemek için de "Aramakla Bulunmaz ve Fakat Bulanlar Ancak Arayanlardır" adlı yazıyı da listeye ekleyin. Dedim ya İsmail Hoca'nın hayatına, ilgi alanlarına dair bilgilerimiz de artıyor diye işte tam meselenin bu kısmındayız. Beyler İsmail Hoca'nın Kadıköy Sahafları'nda pek hatırlı olduğunu Mustafa Kutlu Üstadımız'ın "Selam Olsun" kitabından öğrenmiştik. Bir sahaf-kitap hikayesi dinlemek isterseniz "Ramazanlık Bir Yazı: Üç Cer Varakası ve Onlara Onlara Ulaşmak İçin Mahrem Hikayeler" adlı yazıyı okuyun. Hatta yutun. (Bayanlar iki beyler dedik diye laf etmeyin şimdi Baymayın).. :D Merhum Akif dostane adam, hisli adam, vefakar cefakar adamdır bilirsiniz. Gitmiş Mısır'a vatan ve dostların hasretine başlamış mektuplar yazmaya, aslında çok da sevmezmiş mektup yazmayı. Hayat işte dosta olsun da sevmediğimiz şeyleri de yaptırır bize. Akif merhum da yazmış şiirler, hatta kitaplaştırılmış. Bu mektuplardan bir kısmı da meşhur ud sanatkârı ve müzikolog Şerif Muhiddin Targan Beyefendi'ye. Bir metni Akif yazınca insan okuyunca zevk alıyor. Hatta bazen arkadaşlara da derim:" Akif'le aynı dönemde yaşasaydım, Akif ye'se dair şiirler yazarken ben de ye'se düşerdim. Coştu mu ben de coşardım. Onun döneminde ondan berî kalamazdım." Hee makalenin ismine gel diyeceksiniz. "Akif'ten Şerif Muhiddin'e Üç Mektup"... (Bu arada dost dedik ya, ben de hemen sarıldım telefona. Aradım Hamza abimi. Dostlar önemli.) Bu seneki hedeflerimden birisi de İsmet Özel'in eserlerine dair geniş okumalar yapmaktı. (Kitaplarını da yavaştan topluyorum, bakalım :D) Hatta haftalık 3-4 tane yazı okuyorum Cuma Mektupları'ndan. İsmail Kara'nın İsmet Özel'e olan muhabbeti de muakkiplerince maruftur. Kitabın sonunda bir de İsmet Özel'e dair bir yazıya denk geldik mi. Bir de üzerine Cuma Mektupları neden okunmalı diye bir bölüme de denk geldik mi. Ulan görüyor musun Allah'ın işini ? Ne demiştik, Aramakla Bulunmaz... (Öyle imiş.) (Ahmet Mücahit)
İnternette Holywood aktörü Kevin Bacon için https://oracleofbacon.org diye bir site yapılmış. Kevin Bacon o kadar çok filmde yer alıyor ki aklınıza gelen herhangi bir ünlü ile ya aynı filmde rol almış ya da o filmde rol alan biriyle başka bir filmde rol almış oluyor. Silsile bir şekilde bağlanıyor hâsılı. İşte bu algoritma bence İsmail Kara için de çalıştırılabilir. Son 50 yıl içerisinde yapılmış güzel bir çalışma varsa ya İsmail Kara'nın kendisi ya öğrencileri ya da yakınları bir şekilde o işin içinde bulunuyor. İşte bu kitap da öyle bir ilişkinin mahsulü. Kitabın adı Mustafa Kutlu'nun ricâsıyla değiştirilmiş ve bu hâlini almış. Kuşeyri Risâlesi'nden bir kelâm-ı kibâr. Kitap toplamda üç bölümden oluşuyor ve hemen hepsi fiili veya nazari bir arayışın hikayesinden bahsediyor. Kitapta bu hikayelerin içinde bulunan şahıslardan bazıları sırasıyla: Babanzâde Ahmed Nâim, Yahya Kemal, Şemsettin Sami, Rıza Tevfik, Tevfik Fikret, Ferid Kam, Mehmed Akif ve İsmet Özel. Her bölüm ilgilisinin özel alakasına göre farklı heyecanlar yaratabilir. Ben en çok Fikret hakkındaki iki yazıyı beğendim ve alıntılarını siteye eklemiştim. Akif'in dostuna mektuplarındaki üslûbu ise eşsizdi. Ancak ansiklopedi serüvenimiz kısmından alıntı yapmak yerine kendim özetlemeyi tercih ettim. Kitap "arayanlara" tavsiye edilir. Ancak bilinmeli ki "aramakla bulunmaz ve fakat bulanlar yalnız arayanlardır." *** "Ansiklopedikerin Neden Bitmediğine ve Son Dönem Türk Büyüklerine Dair Bir Kaç Talikat" Bu bölümde akîm kalmış ansiklopedi yahut alternatif tabiriyle dâiret'ül mâarif teşebbüsleri ele alınyor. İlki Ali Suavi. Sene 1870. Tek başına biner sayfadan 10 cilt çıkarmak istiyor. Tahmini bitiş süresi: 26 yıl. Sonuç: Çıkarılabilen yalnız 1 cilt. Ardından Emrullah Efendi geliyor. Bu sefer Muhit'ul Maarif adıyla hedef 15 cilde çıkmıştır. Bir "at" maddesi varki 100 sayfayı aşıyor. Sonuç: Yine 1 cilt. Bir ara Rıza Tevfik böyle şey olur mu?! Tek kişi nasıl bu kadar şey yazsın? diye veryansın ediyor. Sonra 6 cilt olarak planladığı "mufassal" kamus-ı felsefeden 1 cilt kadar yazabiliyor. İsmail Kara işte bu ateşli büyük Türklerin safdilliğini eleştiriyor. Tarihten ders alalım diyor. Bir iş yapınca en mükemmelini yapmak demek en tafsilatlısını yapmak demek değildir. Mutlaka kapsam sınırlandırılmalı, yeteneklere/imkanlara göre yola çıkılmalı. Tüm bunların yanında diğer büyük Türklerden çok farklı bir adam geliyor: Şemsettin Sami. En büyük farkı, elini attığı işi eksik/gedik bir şekilde tamama erdirme muvaffakiyeti. Fransızca'dan Türkçe'ye Türkçe'den Fransızca'ya olmak üzere hazırladığı kamus hakkında söyledikleri neden farklı olduğunu ortaya koyuyor. Diyor ki mealen, memleketimizin Fransızca sözlük ihtiyacını gidermek üzere yola çıktık, 1 senede tamamladık, çok şükür rağbet de gördük üç/dört baskı yaptık. (bugün için bu rakam 20-30. baskıya denktir) Normalde Batı'da bir yazarın böyle bir eseri tuttu mu, ömrünün geri kalanını bu eserin tamamlanmasına, mükemmelleştirilmesine ayırır. Oysa ben Kamus-ı Fransevi bitince hemen 6 yılımı alacak Kamus-ı A'lam'a başlamıştım bile. Çünkü memleketin böyle bir bilgi kaynağına ihtiyacı vardı. O yüzden ne Kamus-ı Fransevi'nin Larousse'u (Ünlü Larousse sözlük yazarını kastediyor) ne de Kamus-ı Alam'ın Bouillet'i olabildim." İsmail Kara da Şemseddin Sami'ye diyor ki ataların yolunu terketmişsin de bu kadar da terketmeseydin! Bari bir iki eksik eser bıraksaydın! Allah hepsinden razı olsun. (blueman)
Merhabalar; kitap hakkındaki incelememi, kitabı bir kez daha okuduktan sonra yapmayı planlıyorum. İlk izlenimim ise zor bir kitap olduğu yönünde. Bir cümleyi 6 kez okuduğum yerler oldu. Anlaşılması güç bazı cümle yapılarını yazarımız çok rahatlıkla kullanmış. Çok büyük beklentiyle başladım, okuma hazzı ve kolaylığı bakımından yıkıldım ama bilgi yoğunluğu ve "bulmak" açısından da aydınlandım diyebilirim. Dediğim gibi ikinci okuyuşumda anlayabilmiş ve dert edinebilmiş bir biçimde yazmayı umuyorum. Okuyun diye rahatlıkla öneremiyorum ama kafanız yoğunsa ve odaklanmakta zorluk yaşadığınız bir dönemdeyseniz okumayın demek istiyorum. Hayırla kalın.. (Sadâ)
Aramakla Bulunmaz PDF indirme linki var mı?
İsmail Kara - Aramakla Bulunmaz kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Aramakla Bulunmaz PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı İsmail Kara Kimdir?
2 Şubat 1955 tarihinde Güneyce/Rize’de doğdu. Güneyce İlkokulu’nu bitirdikten (1965) sonra babasından hafızlığını yaptı (1965-67). İstanbul İmam Hatip Okulu’nu (1973), fark derslerini vererek Rize Lisesi’ni (1973); İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü (1977); İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi (1986). Dergâh Yayınları’nda editörlük, yayın yöneticiliği yaptı; Fikir ve Sanatta Hareket, Dergâh dergileri ile Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nin yayınına katıldı (1977-95). 1980-95 yılları arasında Sainte Pulcherie Fransız Kız Ortaokulu’nda (İstanbul - Taksim) Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi öğretmenliği yaptı.
İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “İslâmcılara Göre Meşrutiyet İdaresi 1908-1914” başlıklı teziyle siyaset bilimi doktoru oldu (1993). Ekim 1995’te öğretim görevlisi olarak M. Ü. İlahiyat Fakültesi’ne tayin edildi. Kasım 2000’de Türk-İslâm Düşüncesi Tarihi doçenti, Haziran 2006’da İslâm Felsefesi profesörü oldu. Çalışmalarına İstanbul Şehir Üniversitesinde devam etti ve emekli oldu.
Çalışma alanı çağdaş Türk düşüncesi ve çağdaş İslâm düşüncesidir.
İsmail Kara Kitapları - Eserleri
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam
- Son Adres
- Hanya / Girit Mevlevîhânesi
- Din ile Modernleşme Arasında
- Amel Defteri
- Güneyce - Rize Sözlüğü
- Hilafet Risaleleri 6 Cilt
- Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyografyası
- Rize Defteri 1
- Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 2. Cilt
- İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz
- Rize Müftülerinden Yusuf Karali Hoca
- Sözü Dilde Hayali Gözde
- Sâz ü Söz Arasında
- Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye
- Bir Felsefe Dili Kurmak
- Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 1
- İlk Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi
- Ötekilerin Peşinde
- Türkiye'de-Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar
- Aramakla Bulunmaz
- Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri
- Biraz Yakın Tarih Biraz Uzak Hurafe
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2
- Hanya / Girit Mevlevihanesi
- İslamcıların Siyasi Görüşleri 1
- Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak
- Mahya : Müslüman İstanbul’a Mahsus Bir Gelenek
- Bir Kitabın Kırk Yılı Tekkeler ve Zaviyeler
- İsyan Ahlakı Peşinde Nurettin Topçu Albümü
- Gümüşhanevi Halifelerinden Şeyh Osman Niyazi Efendi ve Güneyce - Rize'deki Tekkesi
- Elemim Bir Yürek Karı Değil
- Zafer Değil Sefer
- Türkiye'de - Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1
- İslamcıların Siyasi Görüşleri 2
- Sessiz Yaşadım
- Dağ Ne Kadar Yüce Olsa
- Uzlaşmaz Çelişki Evrim
- Bir Düşünce Tarihi Metni Olarak İstiklal Marşı
- Ahmet Hamdi Akseki 2 Cilt
- Babanzâde Ahmet Naim
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslâm
İsmail Kara Alıntıları - Sözleri
- ¹ (...) "Din meseleleri üzerinde düşünülmeyen, din zihniyeti ile ilim zihniyeti arasında nasıl bir münasebet olabilir sorusunu bile bilgisizlik addeden bir çevrede elbette filozof yetişemezdi"; M. Emin Erişirgil, Neden Filozof Yok?, Ankara 1957, s. 50-52. (Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye)
- Türkiye'deki İslamcı camiada, İlahiyat Fakültelerinde , Diyanet İşleri Başkanlığı'nda eskiden kalma alışkanlık ve itiyatlarla,hatta körlüklerle , Türkiye'yi , Türkiye'deki dinî hayatı,cemaat ve tarikatları , halk Müslümanlığını ve bunun kaynaklarını önemseme ve araştırma fikri ve cehdi yoktur. Bunun varacağı yer büyük bir ihtimalle kendisini , etrafındakileri, karşısındakileri merkeze aldığı İslâm üzerinden yeteri kadar tanımamak , bunlara nüfuz edememek olacaktır. (Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2)
- Ruhumuzda barınan çocuğa kulak verirsek, gözlerimiz yeniden parlayacaktır... (Son Adres)
- Hiç şüphe yok ki Lozan sonrasında İslâmın paranteze alınmasıyla İstiklâl Marşı'nın derinliğine kavranılamaz bir yere doğru sevkedilmesi arasında kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır. (Bir Düşünce Tarihi Metni Olarak İstiklal Marşı)
- Şair Bâki'nin Kanuni Sultan Süleyman için söyledikleri yahut Yahya Kemal'in akıncılar, Akif'in Çanakkale şehitleri için inşad ettikleri sadece olmuş bitmiş hadiseler değil kıyamete kadar sürecek bir seferin, bir ruhun, demirden bir iradenin ve azmin, bir aşk ve sevdanın resmidir. (Zafer Değil Sefer)
- "Millet iradesi nerede devletten kopar da ayrılırsa orada iktidar yaşatmaya imkân bulunmaz." Nurettin Topçu (Din ile Modernleşme Arasında)
- Oryantalistik dil İslam toplumları ve Osmanlılar için üç kuvvetli eşitsizlik kategorisini (bunlar Müslümanlarla gayrimüslimler , kadınlarla erkekler,hürlerle köleler-cariyeler arasındaki eşitsizliklerdi) mübalağalı bir şekilde inşa edip yerleştirmeye hatta bunları bir silah ,bir müdahale ve dönüştürme vasıtası olarak kullanmaya çalışsa da birinci sırada gayrimüslimlerin statüsü yer almaktaydı. (İslamcıların Siyasi Görüşleri 2)
- Her devir ve her meslekte nezih insanların bulunabileceği kabul edilmelidir. (Aramakla Bulunmaz)
- Onun(Sultan 2.Abdülhamid) hakkında söylediğim şu sözler ne güzeldir: O, Yafes oğullarından olan faziletli hükümdardır. Çözümü zor büyük problemlerde dayanağımızdır. Onların soyundan gelen bu hükümdar, bu asrın halifesidir. Allah'ın dinine yardımda azmi en güçlü olandır. Onlar Osmanoğullarıdır, onların hepsi cesurdur, Hakiki cengâverleri en büyük ganimet bilirler, O, cesurdur, mızrağıyla saldırdığı zaman onu Sağ elinde gözü kara bir ejderha bulunan arslan sanırsın. Kılıcını sıyırdığı zaman, tozdan dolayı bulutlanmış gecede, Dolunayla birlikte şimşek gibi parladığına şahid olursun. Hükümranlık tahtında güneş gibi doğduğunu görürsün, Harp meydanında onu kükremiş arslan sanırsın. Onların öyle gazâları vardır ki vuküu ile tarihi süslemiştir. ” Karanlık çağları aydınlatan nice yüzakı olaylardır onlar. Bu gazâlarla Peygamber'in dinine hizmet etmişler, Ehi-i şirk kurbanlarını en hayırlı ziyafetlere çevirmişlerdir. Allah, yol gösteren yıldızların üzerine yükselmiş bir devleti, Onlarla desteklemeyi murad edince, O devlete Abdülhamid'i nasib etmiş, o da devleti En büyük temeller ve en güçlü direklerle sağlamlaştırmıştır. O öyle bir hükümdardır ki, geldiğinde memleketin tebeası, Tarlada rastgele otlayan bakımsız hayvanlar gibi sahipsiz kalmıştır. O hükümdar olunca hemen asileri, köklerini kurutarak cezalandırmış, . Zalimlerin zaafa uğrattıklarını takviye etmiştir. Fikirleriyle keskin kılıçları körelten faziletli insanlardan, Harb kızıştığında gözünü kırpmadan savaşa dalan ve Harb denizinde en mahir yüzücü kesilen yiğitlerden Aklıbaşında insanları kendine yakın tutmuştur. Düşmanlara karşı öyle başarılı bir görüş takip etmiştir ki, Onlara bu, devâsâ ordulardan daha şiddetli gelmiştir. Kendine ve hükümdar arslan parçalarına ihtimam gösterdiği gibi Reâyâsına merhametli bir kimsenin ihtimamını göstermiştir. Devlet mirasını, öyle akıllıca kullanıp idare etmiştir ki, Onunla başarıya ulaşmak bir nevi zorunluluktur. Böylece, akıllıların en akıllısı, faziletlilerin en faziletlisi, Kararlıların en kararlısı olduğu bütün insanlığın malumu olmuştur. O dehası sayesinde, ufkunda bulunduğu yıldızlara, Ayakta değil, neredeyse oturduğu yerden ulaşacaktır. O halde o, şanlı peygamberlerin sonuncusunun dinine Daima yardımcı ve daima muzaffer olsun. (Hilafet Risaleleri 6 Cilt)
- "Millî irade çoğu zaman, çoğunluğun zayıf iradesini bastıran kuvvetli bir azınlığın sesinden başka bir şey değildir.." (Amel Defteri)
- 70'li yıllara kadar “İslâmcılık" kelimesi yasak ve kullanımdışı olduğu için bugün bizim İslâmcı diye nitelendirdiğimiz kişiler “muhafazakâr milliyetçilik” adı altında faaliyet yürütmüşlerdir. “Muhafazakâr” kelimesinin kullanılması da Cumhuriyet ideolojisine yaklaşan ırkçı, turancı milliyetçilerden kendilerini ayırmak ve milliyetçi düşüncelerinde dine/İslâma vurgu yapmak içindir. (Din ile Modernleşme Arasında)
- Turgut Hoca ümidini hiç yitirmedi. ("Ümitsizlik kâfirlere yaraşır" mealindeki hadis-i şerifi sık sık hatırlar ve hatırlatırdı.) (Zafer Değil Sefer)
- "Galatasaray Lisesi'nde son sınıftayız. Sonradan üniversite hocası ve Hariciye vekili olacak Turan Güneş sınıf arkadaşım. Bir hafta sonu bize geldiğinde babama Arapça öğrenmek, İlahiyat tahsil et mek istediğini söyledi. Ben de Farsça öğrenmek istiyorum. Babam Elmalılı Hamdi Efendi ile tanışırdı, doktorluğunu da yapardı. Bu sayede Elmalılı Tefsiri ciltleri evimize gelmiş, ben de bir yaz iki cildine bakmıştım. Bir derya... Bu kültüre nüfuz etmenin büyük bir çaba gerektirdiğini o zaman daha bir derinden farkettim. Resim yapıyorum, musiki ile ilgileniyorum ama böyle olmaz. Farsçasız olmaz deyişim biraz da bu büyük eserin etkisiyle. Babam, sizi ona götüreyim, bakalım hocaefendi bu düşünceleriniz için ne tavsiye eder, dedi. Bir gün evlerine gittik. Turan'ı dikkatle dinledi. 'Arapça öğretecek müessese yok ama öğrenirsin' dedi ve devam etti: 'Azmin elinden bir şey kurtulmaz. Napolyon Rusya seferinden önce 40 günde Rusça öğrenmiş, fethedeceğim memleketin lisanını bilmeliyim diye düşünüyorm Ben bunu okuduğumda Avrupa tarihiyle meşguldüm. Acaba be de 40 günde bunu yapabilir, Fransızca öğrenebilir miyim delim ve 40 günden sonra Bergson'un bir eserini Fransızcasindan oku yacak hale geldim...' Bana dönerek, 'sen ne yapacaksın evladım?', diye sordu. Ben Farsça öğrenmek istiyorum efendim, ama bilmem ki altından kalkabilir miyim?", dedim. Tereddütlü halimden rahatsız olmuş gibi birden hareketlendi ve 'ne demek yapabilir miyim, niyet edeceksin, karar vereceksin ve olacak', dedi... Babam sohbete hiç karışmıyor, bir talebe gibi o da konuşmalarımızı dikkatle dinliyor. Hamdi Efendi devam etti: Arapça öğrenmeniz için size bazılarını tavsiye edebilirim. Fakat sonra kur'an-ı Kerim'i anlamak için VI. ve VII. asır Arapçasına nüfuz etmek lazım. Onu da ben size okutacağım... Bu sözü, başka okutacak kimse yok diye anladık.. (Dağ Ne Kadar Yüce Olsa)
- Hayat sadece arkaya bakarak anlaşılır ama sadece ileriye bakarak yaşanır. (S.Kierkegaard) (İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz)
- II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Ebululu Mardin'le Eşref Edip'in çıkarmaya başladığı sırat-ı müstakim kadrosu içinde yer aldı. (Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 1)
- Üzerinde durulması gereken bir diğer konu, çok partili yıllardan itibaren dinî yayınlarda tercüme kitapların her zaman ağırlıkta oluşudur. Kitapları tercüme edilen yazarlar arasında Müslüman Kardeşler'e mensup Mısırlı ve Suriyeli kişiler (Hasan el-Benna , Seyyid Kutup,Muhammed Gazali ) ağırlıklıdır. Dinî hayatı,dinî kültürü ve kurumları ciddi sayılabilecek bir zaman dilimi içinde kesintiye uğramış bir ülkede bu durum tabiî karşılanabilir. Fakat cumhuriyeti öncesi Türkiye'sinde var olan önemli bir birikimin bu dönemde göz ardı edilmesi tabiî gözükmemektedir. İslâm felsefesi,kelâm, tasavvuf,felsefe, mantık, fıkıh, fıkıh usûlü, İslâm tarihi,tefsir,hadis,biyografi, İslam'ın çağdaş meseleleri,devlet, medeniyet, kadın,sosyal eşitlik,terakki... alanlarında Cevdet Paşa,İzmirli İsmail Hakkı,Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi,Ferit Kam, Manastırlı İsmail Hakkı,Mehmet Ali Ayni,İsmail Fenni Ertuğrul,Ali Haydar efendi,Seyyid bey,Mehmet Zihni Efendi,Babanzade Ahmet Naim,Mehmet Akif,Mahmud Esad Seydişehrî, Giritli Sırrı Paşa,Mehmed Arif bey...gibi yazarların bugün bile değer ifade eden ve tercüme edilenlerden daha kaliteli olan eserlerine ve düşüncelerine ilgi duyulmaması ve bunların bıraktıkları yerden devam edebilme imkânlarının araştırılmaması dikkate değer olmalıdır. (Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2)
- İktisatçı Kemal Cabioğlu da şunları anlatıyor: “1949’un sonlarında Senirkent diye bir gazete çıkardık biz. Sahibi ve neşriyat müdürü benim. Kimler var kadroda? -Nurettin Topçu, Doktor Tahsin Tola, Remzi Oğuz Arik, Necip Fazıl Kısakürek, Abdülaziz Bekkine ve daha o devrin kalem ve kelâm erbabının hemen hemen tamamı var. (.) İşte o tarihlerde bir gün gazeteye girecek yazılan görüşüyoruz, Nurettin Topçu’nun evinde. Celal [Ökten] Hoca da orda. Nurettin Topçu’nun bir yazısı var. Yazının başlığı şu: 'Biz seçmedik’. Biz seçmedik diye başlıyor ve işte şunları biz seçmedik, bunları biz seçmedik... Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir şeyi biz seçmedik... Kendi kendilerini seçtiler, seçtirdiler ve kendi bildikleri gibi idare ettiler... gibi devam eden bu yazıda bir de şöyle bir cümle var: “Makedonya dağlarından kopup gelen gökgözlü canavar bakışlı eşkıyayı da biz scçmedik!’ Rahmetli Topçu’ya, ‘Hocam’ dedim, “korkumdan, sıkıntımdan Elan değil ama bu cümleyi çıkarsak iyi olur diye düşünüyorum... Siz ne dersiniz bilmiyorum’ dedim. Celal Hoca da orda. Celal Hoca'ya sordu Topçu, 'ne dersin hocam?’ dedi. Celal Hoca da, “çıkaralım, bunca derdin içinde bir dert daha çıkarmayalım’ dedi. Topçu da, “tamam Kemal' dedi, “çıkar 0 cümleyi’. Bunun üzerine biz o cümlenin üstünü çizdik, karaladık, yazıyı matbaaya gönderdik. O zamanlar komünistlerin Gerçek diye bir gazeteleri var. 0 da aynı matbaada basılıyor. Bizim Senirkent baskıya hazırlanırken, komünistler Topçu’nun yazısındaki bizim üstünü çizdiğimiz o cümleyi sanki altını çizmişiz gibi tutmuşlar manşet yapmışlar; bizim başımızı derde sokmak için.Tashih servisi filan da,artık işin farkına mı varamadı, yoksa bizim özellikle oyle arzu ettiğimizi mi sandı, neyse öyle çıkmıştı o gazete." Mustafa Özdamar, Celal Hoca Kuşağı, istanbul, Marifet Yay., 1993, s.168-70. (Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak)
- “Aşk” olacaksa eğer elif gibi olmalıdır. Elif ki dümdüz, dosdoğrudur. Aynı zaman da Şın gibi olmalıdır, şeksiz şüphesiz ve üç noktası özü, sözü, gözü anlatmalıdır. (Son Adres)
- Böyle zamanlarda bazen gayrıihtiyari radyonun kulağını çevirir, kısmetime çıkan türkü veya şarkının metnine bakar, hasretle, zevkle karışık ızdırabıma ortak ararım. Bir tür tefe’ül yahut teselli arayışıdır bu. Belki arayışa sığınan unutma, unutuşa sığınan arama.. (Dağ Ne Kadar Yüce Olsa)
- Yeni yapılan araştırmalarla Milli Mücadele denen hadisenin, tarih kitaplarında yazıldığı gibi 1919'da değil 1915 yılından itibaren planlanan, bir şekilde hazırlıkları yapılan bir vakıa olduğu ortaya konulmuştur. (Biraz Yakın Tarih Biraz Uzak Hurafe)