Aşkın Metafiziği - Arthur Schopenhauer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Aşkın Metafiziği kimin eseri? Aşkın Metafiziği kitabının yazarı kimdir? Aşkın Metafiziği konusu ve anafikri nedir? Aşkın Metafiziği kitabı ne anlatıyor? Aşkın Metafiziği kitabının yazarı Arthur Schopenhauer kimdir? İşte Aşkın Metafiziği kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Arthur Schopenhauer

Çevirmen: Veysel Atayman

Orijinal Adı: Über die Weiber

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9786053142706

Sayfa Sayısı: 80

Aşkın Metafiziği Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu denemesinde Schopenhauer, insanların aşk ya da soyları uğruna yaşamlarını çoğu zaman feda etmeleri nedeniyle, aşkın insan doğasındaki en güçlü itki olduğunu, hatta kendini koruma itkisinden bile daha güçlü olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Aşk sadece en güçlü değil, aynı zamanda en yaygın itkidir, eylemlerimizin çoğunu harekete geçirmede kararlı fakat bilinçaltına dayalı bir rol oynamaktadır. Gelgelelim Schopenhauer, itkiler arasında en güçlü ve yaygın bu itkinin gizli ve irrasyonel olduğunu, karşı koymada güçsüz kaldığımız sonsuz acıların kaynağı olduğunu iddia eder. Bizim için yıkıcı olsalar bile, tatmin edilmeleri kısa süreli ve anlık olsa bile onlara teslim oluruz. Aşkın bize hazların en muazzamını getireceğini düşünürüz; fakat gerçekleri görmeye başlamaktan ve hayal kırıklığının oluşmasından ziyade, bizi sevkettiği şeyleri en kısa sürede tatmin ederiz. Arzularımız yenilendiğinden ve onlara karşı koyamadığımızdan dolayı, herhangi bir ders çıkartmak yerine aptallığımızı sürdürürüz. Aşk arayışının peşindeki failler olsak da, bizi kendi amaçları için kontrol eden ve kullanan daha yüksek güçlerin gerçekte yalnızca araçlarıyız. Aşk için üremeden başka hiçbir amaç yoktur ve üreme için de türün hayatta kalmasından başka hiçbir amaç yoktur. Yaşama iradesi, ona hizmet eden bireylerin mutluluğunu azıcık bile umursamaz. Her birey tür uğruna ürer ve üreme görevini yerine getirdikten sonra ıskartaya çıkarılır ve ölüme teslim edilir.

Epikuros ve Epiktetos gibi Schopenhauer de, servet ve şöhreti ne kadar çok elde edersek onları o kadar çok isteyeceğimizi ileri sürer; fakat ne kadar çok istersek de elde edilmeleri o kadar güçtür, dolayısıyla sürekli olarak memnuniyetsiz, tatminsiz kalırız. Günümüzün büyük bir kısmında ihtiyaçlarımızı tatmin etmek, can sıkıntısından kurtulmak için mücadele halindeyiz, ya da hareketsiz cinsel dürtülerle mücadele ediyoruz, sadece yarınki çabalarımızı tekrarlamaya mahkûm olduğumuzu gördüğümüz için. Biliyoruz ki bizler bir işkence döngüsüne hapsolmuşuz; imkânsız olmasa da, kurtulmanın zor olduğunu keşfederiz, çünkü tam da bizi kapana sıkıştıran şeylere arzu duyarız. Schopenhauer’in belirttiği gibi, sanki “İksion’un dönen tekerleği üzerine yatmışız… ve Danaosların eleğinden su çekiyoruz.” Evet, aslında cehennemin daha iyi bir tarifi olamazdı. Frederick C. Beiser

Aşkın Metafiziği Alıntıları - Sözleri

  • Güzel olan yegane şey hakikattir. Sadece sevilmeye değer odur.
  • (Aşk nedeniyle evlenen, acılar çekerek yaşamak zorundadır.)
  • Kendinde mantık ve irade olmayanı, akıl ile yönlendiremezsin.
  • Kadınsız bir erkeğin hayatı, çocukluğunda güvenden yoksun, gençliğinde zevkten mahrum, yaşlılığında ise onu avutacak birinin eksikliğiyle geçerdi. /Jouy
  • Bir kimsenin sevebilmesi için uzun zamanın geçmesi ya da bu kimsenin uzun uzadıya düşünüp taşınıp bir seçim yapması gerekmeyip, o ilk ve tek bakışta belli ölçüde bir elverişliliğin ve uyumun karşılıklı olarak mevcut olması ya da günlük hayatta kanın ısınması dediğimiz ve yıldızların belli bir etkisine bağlı olan şeyin gerçekleşmesi yeter.
  • Bütün reddedilmiş aşklara! O yakıcı ve acımasız cehennem ateşine! Keşke bilsem daha bir kötü bir söz Küfür edebilmek için!
  • Herkes, karşısındakinde kendi yoksun olduğu yanları sever.
  • Erkeğin aşkı, doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır: Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çekerler: Erkek değişiklik özler. Kadının aşkı ise, özellikle o andan sonra artmaya başlar. Bu, türü koruyup onun varlığını sürdürmeye bu bakımdan da olabildiğince fazla çoğalmaya yönelik doğanın amacının bir sonucudur. Bildiğimiz gibi erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir; kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sımsıkı sarılır: Çünkü doğa onu içgüdüleri gereği ve hiç düşünmeden, gelecekteki doğumun besleyicisi ve koruyucusunu yanında tutup korumaya sürükler. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakatı yapaydır, kadınınki doğaldır; dolayısıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir.
  • Herkes kendinde eksik olanı sever…”
  • aşk, başka bir benzeri olmayan bir yanılsamadır
  • *Hiçbir şey şehvet duygusu kadar yanıltıcı değildir. /Platon
  • ... bu sebepten evlilik sadakati erkek için gerçekçi değilken kadın için gerçekçidir.
  • Bir erkeğin aşkı belli bir dönemden sonra, yani tatminine eriştikten sonra hissedilebilir derecede azalır; neredeyse başka her kadın onu sahip olduğu kadından daha fazla cezbeder, değişikliği arzular, halbuki bir kadının aşkı karşılık gördüğü andan itibaren artar...
  • İçgüdü her yerde bir amaç ve kavramına göre etkili olmakta buna çalışmaktadır; oysa kendisi böyle bir amaçlılıktan tamamen yoksundur.

Aşkın Metafiziği İncelemesi - Şahsi Yorumlar

(Kitapla ilgili yorumlarımı okumak yerine dinlemek/izlemek isterseniz: https://youtu.be/hUo7lJUHCLI ) Schopenhauer'in kadın düşmanı olduğunu düşünen insanlara sesleniyorum: Haklıymışsınız... Bekliyordum bir şeyler; ama bu kadar kadınları yermesini, aşağılamasını ve hor görmesini beklemiyordum. Beğeni kasmak için süslü cümleler kurmak amacında değilim. Kurmayacağım da. Sadece bazı konulara dikkat çekip gideceğim. Özellikle dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var: Schopenhauer ölmüş olabilir; ama onun felsefesine yakın insanlar hala çevremizde "modern beyefendiler" olarak dolaşmaya devam ediyor... Normalde Schopenhauer'i severim. Düşüncelerini de savunurum. Zaten sevmiyor olsam 4 kitabını neden okuyayım... Ama savunduğum düşüncelerinin dışında, kadınlar, aşk, evlilik ve cinsellik üzerine tespitlerinin yer aldığı bu kitabını hiç sevmedim. Zira Schopenhauer'e göre; - Kadınlar zihinsel olarak erkeklerden aşağıdır. - Kadınlar bedensel olarak erkeklerden aşağıdır. - Kadınlar her zaman çocuksu, uçarı ve dar görüşlüdür. - Kadınların ciddi bir şekilde dikkat ve emek sarf ettikleri tek şey, aşk, sevdiklerinin gönlünü kazanma, yahut giyim kuşam, cilt bakımı, dans etme ve bunlarla bağlantılı olan her şeydir. - Doğa kadınlara kendilerini korumaları ve savunmaları için ikiyüzlülük yahut riyakarlık yeteneği vermiştir. Dolayısıyla ikiyüzlülük ve riyakarlık onlarda doğuştandır. - Kadınların var olma sebebi, insan soyunun sürdürülmesidir. - Kadınlar ne müzik ne şiir ne de güzel sanatlar için gerçek anlamda bir duygu ve duyarlılığa sahip değildirler. - Kadınların amacı erkeği elde etmektir. - Kadın ve erkek hukuksal anlamda eşit olmamalıdır. Şahitlikleri bir tutulamaz. - Erkekler çokeşlli bir hayat sürebilir. Fakat çokeşlilik kadınlara göre değildir. - Kadınlar erkekler gibi mirasçı olamamalıdır. - Kadınlar fıtraten itaat etmek için yaratılmıştır, bir efendiye ihtiyaç duyarlar. Yukarıdaki cümleler, art niyetli bir şekilde kitaptan çekilip önünüze servis edilmiş cümleler değil. Schopenhauer, bu cümleleri savunuyor. Hatta birkaç basit örnekleme yaparak kendini haklı çıkarmaya da çalışıyor. Fakat insan ilişkileri, birkaç basit örnekten yola çıkarak neticeye varılacak bir ilişki çeşidi değildir. Bu ilişki karmaşıktır. Birçok değişken vardır. İnsanları bir takım davranışlarda bulunmaya iten milyonlarca sebep, psikolojik durum ve toplumsal şartlar vardır. Basit birkaç örnek göstererek, kadınlar erkeklerden daha dar görüşlü demek bence sığ bir bakış açısıdır... Hatta biraz daha ileri gideceğim, bana göre, kadına yönelik şiddetin, tacizin, tecavüzün, kısacası kadına yönelik her türlü olumsuz eylemin temelinde yatan düşünce şekli tam olarak budur. Dikkatinizi çekmiştir, kadına yönelik olumsuz eylemlerde bulunan insanların çoğunda kadını küçük görme, hor görme, kendi üremesi için kadını araç olarak görme, evde oturan basit itaatkar yaratıklar olarak görme vs. vardır. Bu sebeple Schopenhauer'e ve Oscar Wilde'a geçmişte yazdıklarından dolayı bugün kızalım; fakat günümüzde böyle düşünen zavallıları da yerden yere vurmaktan çekinmeyelim. Kitabın ikinci bölümünde ise Schopenhauer, "aşk" teması üzerinden evlilik, tekeşlilik/çokeşlilik, üreme gibi konulardaki düşüncelerini dile getirmiş. Tabii bu düşünceler de bir hayli çağ dışı düşünceler. Günümüzde bu düşüncelerin pek yeri yok. Zira ona göre, aşk bir içgüdüdür ve amaç tamamen gelecek neslin oluşturulmasıdır. Evlilik ve cinsellik, gelecekteki insan soyunun teminatıdır... Yani ona göre evlenip de çocuk yapmayan insan doğaya aykırı davranmaktadır. Maalesef Schopenhauer'in bu konulardaki düşüncelerini insanlarda uygulanamayacak bir düşünce şekli olarak görüyorum. Ayrıca Schopenhauer'in kadın-erkek ilişkilerinin tümünü üreme ve gelecek neslin yetiştirilmesi açısından ele alması, "haz" kavramına hiç değinmemesi beni bir hayli şaşırttı. Zira insanı bu konularda yönlendiren en önemli hissin haz olduğunu düşünüyorum. Haz olmadan Schopenhauer'in bahsettiği hiçbir şey gerçekleşmez. Salt üreme ve gelecek nesli oluşturma fikri bile insandaki hazzın kaçması için yeterlidir. Hazzın kaçması da çok tehlikelidir. Zira kaçan hazzı yerine getirmek neredeyse imkansızdır. Baştan sona Schopenhauer'i yerden yere vurdum; ama şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Adam yaklaşık 200 yıl öncesinin şartlarında bu düşünceleri dile getirmiş. Aynı şekilde Oscar Wilde de onun gibi 200 yıl öncesinden kadınlarla ilgili olumsuz tespitler yapmış. Tabii bu demek değildir ki, yazdıklarında, düşündüklerinde haklıdırlar... Fakat eleştirirken de dönemin şartlarını, toplumsal yaklaşımları, yazarın psikolojik durumunu, kadınlarla ilişkilerinde geçirdiği travmaları göz ardı etmememiz gerekir. Bizim asıl dikkat etmemiz gereken, günümüzde hala böyle düşünen, 200 yıl geriden gelen insanların olmasıdır. Herkese keyifli okumalar dilerim. (Semih Doğan)

Kadın zeka yoksunudur, Kadın tek eşli olmak zorundadır, Kadınlar sadakatli olmalıdır, Kadın sadece evde hizmet vermeli, çocuk bakmalıdır. Kadın fikir beyan etmemelidir. Erkek ona hükmetmezse kadın bir şey yapamaz... Annenle ne yaşadın bilemem Arthur ama yani bir kadına bakıp da bunca genelleme yapıp, tüm kadınları yerin dibine sokmak ne demektir. Nasıl bir düşünce yapısıdır bu? Annen babanın ardından yas tutmadı diye bunca hiddet içinde bulunman nedir pek anlam veremedim açıkçası. Belki de annen doğrusunu yapmıştır da sen yanlış düşünmüşsündür he olamaz mı Arthurcuğum... 18. yy filozofu olman pek de seni haklı çıkarmaya yetmez... Nasıl ki erkek düşmanlığını desteklemiyorsam, kadın düşmanlığını hiç mi hiç desteklemiyorum tabi ki. Keşke çıkıp da "oğlancı" olduğunu (kendi tabiriyle) söyleyip, bunu yaşasaydın da kadınlara bu kadar kinlenmeseydin... Diğer kitaplarını okuyacağım ama kadınlarla ilgili düşüncelerine asla katılamam. (Son Ay)

Üzgünüm ama sana kötü bir haberim var!: Bu kitap resmen hacı kolonyası kokuyor. X kuşağı bir insan olsaydı bu kesinlikle sen olurdun. (Tabiî kendisi daha eskilerde yaşayan bir dedemiz.) Açıkçası kitabın kapağı ve ismi beni cezbetti. Sonuç hayal kırıklığı. Hala bu görüşleri savunan çok insan var. 1800'lerden bugüne değişen pek bir şey olmamış. Divân Edebiyatı döneminde yaşasa kim bilir nasıl linç edilirdi. Fuzulî, Bakî, Nedim ve daha niceleri tarafından türlü türlü beyitlere konu olurdun. Peki yazarın savunduğu görüşler nedir? Aşk diye bir şeyin yok olduğunu savunuyor. Bütün bu aşk hikâyeleri yalan mıydı yani? Leyla ile Mecnun da mı? Yusuf ile Züleyha? Yani dedemize göre bütün bunlar cinsel iç güdüden kaynaklanmaktadır. Gelecek nesli oluşturabilmek için içgüdümüzün bizi kandırıp bütün bunların bizim idaremizle var olduğunu sandığımız birer oyunuymuş meğer! Üzgünüm ama sana kötü bir haberim var Arthur Dede! Kadınlar artık kendi kemik iliğinden de üreyebilecek. Yani gelecekte bir yerde erkeklere de ihtiyaç kalmayacak senin mantığına göre. Ayrıca Z kuşağı diğer kuşaklara göre daha az bebek yapma isteğinde. Belki 1800'lerde yazılan bu kitabı bu şekilde değerlendirmek yanlış olsa da kitaptaki çoğu görüşlerinin hâlâ var olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Sakin ol, herkes çocuk yapmak istemiyor. Kadınlar akademide, yönetimde, girişimcilikte daha çok ön planda olmak istiyor ve bu yüzdelik dilim belki şuan az da olsa gelecekte artacak. Çocuk yapmak belki de çok ilkel bir durum olacak. Kitapta iki zıt kutubun birbiri ile uyumundan bahsetmiş. Eh, burada haklı. Çok sakin babalarımıza karşılık panik atan annelerimiz bunun ispatı bence. Ayrıca her bireyin yoksun olduğu yetkinlikleri tercih edeceği bireyde arayacağını söylüyor. Eh, hadi burada da haklılık payı olabilir ama hiçbir konuda, olayda tecavüzü haklı gösteremezsin. Âşık olan adam her yolu dener, bu kusursuz geni aptal çocuğunu dünyaya getirebilmek için intihar eder hatta tecavüz eder, belki yüz vermediği aşığını da öldürür... Çok film izlemişsin dedecim. İyi ki bu zamanda yaşamıyorsun. Çok şey değişti senden sonra. Her üç sayfanın birinde üreme de üreme diye belirtmişsin. "Ya bak onun öldürmesi elinde olan bir şey değil, sadece iç güdüleri onu rahat bırakmıyor, üremek istiyor ve en iyisini bulunca da ne olursa olsun yapıyor, ne kadar da fedakar!" diyerek haklılığını desteklemeye çalışmışsın. Sonra aşk evliliği yapanlar neden mutsuz olsun ki? Sürekli konuşuluyor bu konu. Görücü usulü evlilikler daha uzundu, şeklinde. Şimdiki evlilikler daha kısa vs. Eğitim hakkı, fikirlerini belirtme hakkı elinden alınan bir kadın nasıl karşı dursun geleneğe? Mecnun, Leyla'ya aşık oldu diye kızı okuldan aldılar. Sonra da zengin kocaya verdiler. Ölene kadar da o adamla evli kaldı. Bütün kadınlar Leyla gibiydi. Evlenme yaşı gelir, sen bununla evleneceksin denir, karşı çıkarsa şiddet gösterilir. İkna olana kadar psikolojik ve fiziksel şiddete devam. Bütün bunları yaşamamak için her şeye razı olan kadınlar... Tabii ki uzun sürer böyle evlilikler. Bir insan ömür boyu birini sevecek diye bir kural olmadığına göre aşk evliliği yapan çiftler de medeni bir şekilde ayrılabilir. Bu kadar anlam yüklemeye gerek yoktu Arthur Dede. (nihal)

Kitabın Yazarı Arthur Schopenhauer Kimdir?

Arthur Schopenhauer (d. 22 Şubat 1788, Danzig - 21 Eylül 1860, Frankfurt), Alman filozof, yazar ve eğitmendir. Aynı zamanda Immanuel Kant'ın en çok değer verdiği öğrencisiydi. Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir ve dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkatleri çekmiştir.Ayrıca Schopenhauer, Nietzsche'nin ilk akıl hocasıdır.

Arthur Schopenhauer Kitapları - Eserleri

  • Bilmek ve İstemek
  • Düşüncenin Çağrısı
  • Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
  • İnsan Doğası Üzerine
  • Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
  • Bilim ve Bilgelik

  • Felsefe Tarihinden Kesitler
  • Hayatın Anlamı
  • Aşkın Metafiziği
  • Fikirlerin Bilgisi Üzerine
  • Eristik Diyalektik
  • Akıl Sağlığı
  • Ölümün Anlamı

  • Din Üzerine
  • İdeal ve Gerçek
  • Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine
  • Güzelin Metafiziği
  • Okumaya ve Okumuşlara Dair
  • Ölüm ve İçsel Doğamızın Yok Edilemezliği ile Olan İlişkisi
  • İstencin Özgürlüğü Üzerine

  • Merhamet
  • Üniversiteler ve Felsefe
  • Hiçliğin Mutlu Sessizliği - Aforizmalar
  • Arthur Schopenhauer - Bir Filozofun Huzurunda
  • Hukuk, Ahlak ve Siyaset Üzerine
  • Hayatın Bilgeliği
  • İsteme ve Tasarım Olarak Dünya

  • Okumak Yazmak ve Düşünmek Üzerine
  • Akıl Zayıflığı
  • Varolmanın Acısı
  • Aşk ve Cinnet
  • Mantıksal Düşünce Doktrini
  • Edebiyat Dersleri
  • Parerga ile Paralipomena

  • Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 2
  • Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 1
  • Kişilik Oluşumu ve Sorunları
  • Yaşamın Bilgece Deneyimleri
  • Aforizmalar
  • Ruh Görme Üzerine
  • Dünyanın Istırabı Üzerine

  • İrade Felsefesi
  • Mutlu Olma Sanatı
  • Kötümserlik Üzerine
  • Fikir Mimarları Dizisi 19
  • On Women
  • Müxtəlif Predmetlər Haqqında Düşüncələr
  • The Horrors and Absurdities of Religion

  • Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine
  • Studies in Pessimism
  • Parerga ve Paralipomena 2
  • Seçme Yazılar
  • Mutluluk Kendi Kendine Yetenlerindir
  • Düşünceler
  • Kadınlar ve Diğer Konular

  • The Art of Literature
  • Aklın Yolu
  • Writings Of Schopenhauer On Various Themes, Vol. 1
  • Aşkın Metafiziği
  • Həyat Müdrikliyi Aforizmləri
  • Cinsel Aşkın Metafiziği
  • Metafizik İhtiyacı

  • Doğadaki İsteme Üzerine
  • Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
  • Kant Felsefesi Eleştirisi

Arthur Schopenhauer Alıntıları - Sözleri

  • les grandes pensées viennent du coeur* Büyük düşünceler kalpten gelir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)
  • “Her şeyin niçin olduğunun bir temeli vardır.” (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
  • Güzelin nadiren yararlı olanla birleştiğini görürüz. Uzun ve narin ağaçlar meyve vermez, meyve ağaçları ufak tefek, bodur ve çirkindir... En güzel binalar, kullanışlı, işe yarar binalar değildir; bir tapınak barınacak bir mesken değildir. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
  • Hafıza düşünülmüş bir şeyi düşünür. (Düşüncenin Çağrısı)
  • Okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, insanın canlı canlı gömülmesidir(Seneca, 82) (Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine)
  • Bir düşüncenin esas yaşamı sadece kelimelerin sınır noktasına varıncaya kadar sürer. Orada taşa dönüşür, donakalır ve hayatı sona erer, fakat hayvan ve bitki fosilleri gibi ölümsüzdürler. Geçirdikleri kısa yaşamları bir kristalin kesilme anına benzer. Çünkü düşüncemiz kelimeleri bulduğu andan itibaren içtenliğini kaybettiği gibi ciddi olmaktan da çıkar. Başkaları için varolmaya başladığı andan itibaren içimizde yaşamaya devam etmesi son bulur, tıpkı bir bebeğin annesinden kopup kendi benliğine adım atmaya başlaması gibi. Şairin de dediği gibi: "Beni itirazla şaşırtmayın! İnsan konuşmaya başladığı anda yanılmaya da başlar." (Edebiyat Dersleri)

  • Dünya cehennemin ta kendisidir ve insanlar da bir yandan zulüm gören ruhlar, öte yandan cehennemdeki şeytanlardır (Dünyanın Istırabı Üzerine)
  • Dar kafalılık ve ahmaklık her zaman ve her yerde, bütün durum ve koşullarda, anlayıştan, zekâdan ve yetenekten nefret ettiği kadar şu dünyada başka hiçbir şeyden böylesine içten ve yürekten nefret etmez. (Üniversiteler ve Felsefe)
  • Kendisinin görgül karakterine dair edindiği kesin bilgi kişiye edinilmiş karakter denilen şeyi sağlar. O kişi iyi ya da kötü kendi özelliklerini ve bu yüzden kendisine ne için inanıp inanamayacağı ya da kendisinden ne beklenip beklenemeyeceğini kesinlikle bilir. Görgül karakteri sayesinde önceden sadece doğallıkla oynadığı rolünü artık artistik ve yöntemli bir şekilde ciddiyet ve kayrayla, söylendiği gibi karakterine hiç vefasızlık etmeden oynar. Kişi ne zaman karakterine sadık kalmazsa kendisi hakkında yanılır. (İstencin Özgürlüğü Üzerine)
  • Doyum dilenciye atılan sadaka gibidir, sadaka onu bugün canlı tutar, böylece onun sefaleti yarına uzatılabilir. (İsteme ve Tasarım Olarak Dünya)
  • “Yaptığımız her eylemde ilk önce “İnsanlar ne der?” diye düşünmekteyiz. Hayat sıkıntılarının neredeyse yarısı sırf bu yüzden oluşmaktadır.” (Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar)
  • Keder içerisinde neşe, neşe içerisinde keder. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
  • Hayat. hayat ismiyle anılır, ama gerçekte ölümdür o. (Hayatın Anlamı)

  • Voltaire “Saadet sadece bir rüyadan ibarettir.” der ve ekler:Sinekler örümcekler tarafından,insanlarsa acılar tarafından yenilmek üzere vardırlar. (Merhamet)
  • Kavrayışı bir suç, doğumu bir ceza, yaşamı bir iş ve ölümü de bir gereklilik olan bir insan, kendi­siyle nasıl gurur duyabilir ki? (İnsan Doğası Üzerine)
  • Çünkü her nesne gölge verir; her cisim kesinlikle özgül ağırlığına karşılık gelen bir ağırlıkla düşer... (Ruh Görme Üzerine)
  • Hayal gücü mahsulü olan her eser işkenceler içerisindeki insan yüreğinin kasılmalarını ve çırpınmalarını seyrettiğimiz bir gösteri kutusudur. (Hayatın Anlamı)
  • Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zaman ölümdür ve diri diri gömülmektir." (Aforizmalar)
  • Felsefe, sığınılacak bir limandan çok çıkılan bir yolculuğa benzer. (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
  • Bu sıkılma hali varoluşun kendi içinde değersiz olduğunun dolaysız bir kanıtıdır, çünkü sıkılma hali varoluşun boşluğunu algılamaktan başka bir şey değildir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)