Bana Türkçe Bir Ekmek Ver - Cezmi Ersöz Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bana Türkçe Bir Ekmek Ver kimin eseri? Bana Türkçe Bir Ekmek Ver kitabının yazarı kimdir? Bana Türkçe Bir Ekmek Ver konusu ve anafikri nedir? Bana Türkçe Bir Ekmek Ver kitabı ne anlatıyor? Bana Türkçe Bir Ekmek Ver kitabının yazarı Cezmi Ersöz kimdir? İşte Bana Türkçe Bir Ekmek Ver kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Cezmi Ersöz
Yayın Evi: Tekin Yayınevi
İSBN: 9789754782509
Sayfa Sayısı: 184
Bana Türkçe Bir Ekmek Ver Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bir yanımı, burada, bu insanlara bıraktım. Korktum onların yanında kendimi ele vermekten. Yanlarında ruhumu, düşüncelerimi, duygularımı, taslakların içine yerleştirdim. Çerçeveledim... Bir yanım çekip gitti, o ibret verici karanlık öykülere. Bu yüzden, bu ikiye bölünmüşlük ve hiçbir yere tam ait olamayış yüzünden çok aşağıladım kendimi, çok kınadım... Ama farkındayım her şeyin. Ne kadar çelişkiye düşersem, ne kadar çok hissedersem parçalanmışlığımı, aşk o kadar çok birikiyor içimde... Aşk, ölüm gibi bakıyor bana. Her geçen gün güzelleşen bir ölüm gibi... Karanlık öykülerin aydınlığına battıkça...
Bana Türkçe Bir Ekmek Ver Alıntıları - Sözleri
- “Bu ülke, benim acılarımın yüzüme tükürdü. Bu ülke, yaşadığım her şeyin yüzüne tükürdü...”
- “Bana aşk, keder ve inanç aşılayan Tanrının içimde öldüğünü hissediyorum...”
- Oysa zamanın yönünü başka bir yere çevirebilirdik.
- “Artık kimsenin kimsesi yok. Artık bütün mezarlıklar kimsesizler mezarlığı...”
- Sis basmış, ülkenin her yerini... Sevgisizliğin, tahammülsüzlüğün, acımasızlığın sisi...
- Eskiden insanlar iyi kalpli bir isyanla yollarda yürür ve "Sömürüye hayır!" diye bağırırlardı, şimdiyse, "Bizi sömürün!" diye bağırıyorlardı iş sahiplerine...
- Yıllardır Diyarbakır Cezaevi'nde yatan oğlunu ziyaret edemeyen ve onun hasretiyle yanıp tutuşan bir anne, sonunda dayanamıyor, her ne pahasına olursa olsun, oğlunu ziyaret etmeye karar veriyor. 'Neden ziyaret edemiyor'a gelince... Çünkü bu anne hiç Türkçe bilmiyordur ve o cezaevinde Kürtçe konuşmak yasaktır. Kürtçe konuşanlar hakarete uğruyor, gözaltına alınıyordur. Anne, diğer oğlundan Türkçe birkaç kelime öğrenir, ezberler bu kelimeleri ve cezaevine, oğlu Kamber Ateş'i ziyarete gider... Oğlu, tel örgülerinin ardında görünür. Anne, yılların hasretiyle ve ağlamaktan yorgun düşmüş gözleriyle sarılır oğluna ve şöyle der: "Kamber Ateş, nasılsın?" Oğlu, "sağ ol anne, iyiyim!" der ve susar... Anne yaklaşık bir saat boyunca, oğluna bildiği tek Türkçe cümle olan, "Kamber Ateş, nasılsın?" der durur... Ama hep değişik tonlarda, farklı tınılarda. Bazen fısıltıyla, bazen üzgün bir halde, bazen çoşku dolu bir inançla... Ama hep aynı şeyi söyler: "Kamber Ateş, nasılsın?" Sonra oğlu yine koğuşuna döner. Arkadaşları "annenle ne konuştun?" diye sorarlar. O da şöyle der: "Annemle aslında çok şey konuştuk!"
- “Beni şaşırtan kimse kalmadı. Zaten herkes içimde.”
- “Nereden geliyor bunca nefret, bunca acımasızlık... Yetmedi mi, yetmedi mi artık birbirimizi bunca mahvettiğimiz...”
- Susuz kalmıştı, içindeki sevgiye. Susuz kalmıştı, kendisine...
- Babam, daha çok acı vermesin diye, çok eski bir masal gibi yaşıyordu hayatını artık.
- Ruhum ölü bir taş gibi soluğumu tıkıyor.
- Seni böyle zamanlarda seyretmek, bir insanı, çok sevdiğin için öldürmek gibidir...
- Kelebekleri ateşimle korudum. Seviştim gökyüzüyle.
- “Sadece kitap okumak yetmiyordu ona artık...”
Bana Türkçe Bir Ekmek Ver İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bir yanımı, burada, bu insanlara bıraktım. Korktum onların yanında kendimi ele vermekten. Yanlarında ruhumu, düşüncelerimi, duygularımı, taslakların içine yerleştirdim. Çerçeveledim… Bir yanım çekip gitti, o ibret verici karanlık öykülere. Bu yüzden, bu ikiye bölünmüşlük ve hiçbir yere tam ait olamayış yüzünden çok aşağıladım kendimi, çok kınadım… Ama farkındayım her şeyin. Ne kadar çelişkiye düşersem, ne kadar çok hissedersem parçalanmışlığımı, aşk o kadar çok birikiyor içimde… Aşk, ölüm gibi bakıyor bana. Her geçen gün güzelleşen bir ölüm gibi… Karanlık öykülerin aydınlığına battıkça… ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK (Taner durmaz)
Bana Türkçe Bir Ekmek Ver: Kitap ismini 1980 sonrası kürtçe konuşma yasağının olduğu yıllarda doğuda yaşanmış trajikomik bir öyküden almıştır. Tam hatırlayamasamda ve anlatılan hikayelerde küçük farklılıklar olsa da aşağı yukarı öykü şu şekildeydi. Kasabaya yeni gelen kaymakam (ya da başka bir amir) herkesin kürtçe konuştuğunu görüp sinirlenir ve 82-91 yılları arasında geçerli olan yasağı* (kürtçe konuşma yasağı) da arkasına alarak kasabada her türlü işte, konuşmada türkçe konuşmayı mecbur tutar. Bu kararın (emrin) altını çizmek içinde ekmek bile alırken türkçe konuşacaksınız cümlesi her tarafta ilan edilir. Hayatı boyunca türkçe konuşmamış ve bilmeyen yaşlı bir kadın ekmek almak için fırına girer. Kuraldan haberdar olduğu için başını belaya sokmak istemez ama türkçe de bilmediği için baslığa konu olan cümleyi kürtçe kurar. "Ka naneki bi tırki" (sanırım bu şekilde yazılıyor) "Bana Türkçe bir ekmek ver." (İsmail Tok)
CEZMİ ERSÖZ VE KİTABI İLE İLGİLİ BİR İNCELEME: Cezmi Ersöz’ün yazılarını yıllarca Leman’da severek okumuştum ama onun hiç kitabını almamıştım. “Bana Türtçe Bir Ekmek Ver” kitabını bir sahafta görünce, gönülsüz ce de olsa aldım. İyi ki de almışım. Zira onun bu kadar ezilenlerden, zulme uğrayanlardan yana olduğuna ya dikkat etmemişim ya da unutmuşum. “Sistemin büyük bir hızla yarattığı bu yeni insan tipi kimdi, nasıl bir şeydi? Düşünmeyen, sorgulamayan, yüzeysel, boş, kayıtsız, ne verilirse onu alan, kolay yönlendirilen yeni bir insan tipiydi bu…” (Sayfa 56) Onun tarif ettiği yeni insan tipi ile ne de çok karşılaşıyoruz. “Evlat sevgisi taşıyan bir anne, sadece kendi çocuğuna değil, bütün çocuklara, çocuklarını yitiren bütün annelere duyarlıdır. “Ne zaman şehit annelerini görsem oğlum Delil aklıma geliyor. O analara sarılıp ağlamak istiyorum. Evladını kaybeden bilir anacak bu acıyı.” (Sayfa 17) Acılı bir ana böyle derken, siyasilerimizin her gün çıkıp çok insan öldürmekle övünmeleri ne yaman bir çelişki değil mi? Kitapta hepsi de birbirinden değerli 30 makale var. (Halil Korkmaz)
Bana Türkçe Bir Ekmek Ver PDF indirme linki var mı?
Cezmi Ersöz - Bana Türkçe Bir Ekmek Ver kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bana Türkçe Bir Ekmek Ver PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Cezmi Ersöz Kimdir?
Cezmi Ersöz, (d. İstanbul, 1959) Türk yazar, şair.
Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde Siyaset ve Kamu Yönetimi Bölümü'nü bitirdi. Yazın dünyasına yayımlanan şiir ve eleştirileriyle girdi. Reklam yazarlığı ve gazetecilik yaptı. Cumhuriyet, Güneş, Özgür Gündem, Aydınlık gibi günlük gazetelerde yazıları ve röportajları yayımlandı. Ardından haftalık 'Deli' dergisinde yazdı. Halen 'Leman' dergisinin yazarları arasında yer almış bir takım sorunlar nedeniyle ayrılmıştır. Şuan "Şizofren" dergisinde yazmaya başlayacaktır. İnsan-dünya ilişkisini, duygular ve olaylar karşılaştırması yaparak anlattığı çoğu eserinde hayatı sorgular. Gündelik zorunluluklardan, en temel ihtiyaçlardan ve insanın vazgeçemediği tutkularından bahseder. Eserlerinde yoğun bir melankoli ve karamsarlık fark edilir. İnsanın iç yolculuğunu melankolik bir dille anlatan bir yazardır.
Cezmi Ersöz Kitapları - Eserleri
- Şizofren Aşka Mektup
- Hayallerini Yak Evi Isıt
- Ölürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi
- Kırk Yılda Bir Gibisin
- İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme
- Yine Seninle Geldi Hayat
- Bana Türkçe Bir Ekmek Ver
- Yok Karşılığı Yüzünün
- Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni
- Saçlarının Kardeş Kokusu
- Derinliğine Kimse Sevgili Olamadı
- Hiçbir Şey Senden Eski Değil
- Şehirden Bir Çocuk Sevdin Yine
- Haritanın Yırtılan Yeri
- Hayat Bir Emrin Var Mı?
- Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak
- Kafka Market
- Son Yüzler
- Annelik Oyunu Bitti
- Zarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların
- Beni Asıl Hayat Aldattı
- Şizofren Aşkın Günlükleri
- Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk
- Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın
- Açıkla Bana Bu Işığı
- Candı Yüceldi Şarabiydi
- Kalbimde Bir Şiir Gizli
- Aykırı Yazılar
- Acı Çeken Nefes
- Can Baba
- Bana Kürtçe Bir Sevgi Ver
- Müsait Olduğumda Ararım Seni
- Abdocan - Ölümden Başka Her şey Olacak
- Bana Türkçe Bir Ekmek Ver
- Çözülmeler
- Adet Kanı Mavi Olan Kadınlar
- Cem'in Akıllı Telefon ile İmtihanı
- Satürn
- Bodrum
- Düş Ülke
- Kalp de Yürür
- Güzel Ülkemi Geziyorum
- Gemi
- Nemrut
- Pamukkale
- Plüton
- Uranüs
- Ürgüp
- Çanakkale
- Konya
- Sabır
- Uzunköprü / Özgürlük Anıtı
- Bursa
- Dünya
- Erzincan
- Hasankeyf
- Kutuplar-1
- Uzay Serisi - Gezegenleri Geziyorum
- Jiyan Fermanek te Heye?
- Son Yüzler
- Kıtalar ve Kaşifler Dizisi
- Çocuklar Size Vasiyetimdir
- Neptün
- Okyanusya Avustralya
- Öğütler
- Sağlıkta İlkler
- Savaşlar ve Zaferler
- Selanik
- Sindirim Sistemi
- Sinema ve Televizyonda İlkler
- Sporda İlkler - 1
- Sporda İlkler - 2
- Tanzimat
- Ulaşımda İlkler
- Venüs
- Afrika
- Akciğer - Karaciğer
- Amerika
- Asya
- Atatürk Doğmadan Önceki Yıllar
- Avrupa
- Ay ve Güneş
- Beyin
- Boşaltım Sistemi
- Böbrek
- Burun
- Yiyeceler ve İçeceklerde İlkler
- Çocukların Ata'ya Tiradı
- Göz
- Güney Amerika
- Günlükler
- İlk Kutlamalar ve Özel Günler
- İlke ve İnkılaplar
- İskelet - Kemikler
- Jüpiter
- Kadınlarımız ve İlkler - 1
- Kadınlarımız ve İlkler - 2
- Kadınlarımız ve İlkler - 3
- Kalp
- Kulak
- Kutuplar-2
- Kuzey Amerika
- Mars
- Merkür
- Meşrutiyet, Dans ve 19 Mayıs
- Mutlu Son
Cezmi Ersöz Alıntıları - Sözleri
- Gitmek mi zor? Yoksa kalmak mı ? (Şizofren Aşkın Günlükleri)
- “Sadece kitap okumak yetmiyordu ona artık...” (Bana Türkçe Bir Ekmek Ver)
- “Hepimiz zalim bir meleğin eline düşmüş gibi hırpalanıyoruz.” ~Ahmet Hamdi Tanpınar~ (Hayat Bir Emrin Var Mı?)
- Sen de benim gibi, seni sevmeyeni sevdin hep. Sana acı çektireni... Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkında seninle bir küfür gibi konuşanı sevdin... Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep... (Hayallerini Yak Evi Isıt)
- Öylece kaldın. Baktılar sana, baktılar… Ama , yüreğini bir türlü göremediler… (Aykırı Yazılar)
- Aşırı benimseme, tam tersini, aşırı nefreti besliyordu. (Açıkla Bana Bu Işığı)
- Sevgimizi kucağımızda taşıdığımız ve hep çocuk kaldığımız için bize etmedik kötülük bırakmadılar.. (Yok Karşılığı Yüzünün)
- “kim bilir kaç kez lanetlendim kendimi odamda... kim bilir kaç kez kalbimde hiçledim kalbimi.” (Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak)
- Çok yaralı bereli olsa bile, çocukluk, hiçbir zaman içinden tümüyle çıkamadığımız, bizi bırakmayan ve bırakamadığımız anayurt gibidir. (Açıkla Bana Bu Işığı)
- İnsanın nerede, ne zaman derinden kırıldığını hiçbir zaman bilemeyiz.. (Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk)
- Babam, daha çok acı vermesin diye, çok eski bir masal gibi yaşıyordu hayatını artık. (Bana Türkçe Bir Ekmek Ver)
- Yazamıyordum ama başka bir iş de yapamıyordum. (İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme)
- Hayatımda tam mutlu olduğum anları toplasam ancak birkaç dakika eder. (Can Baba)
- Sen yokken gittim Korkularımın üstüne Hiç ardıma bakmadım Gümüş şiirler yazdım sen yokken Çok yangın çıktı yüreğimde Küllerini bile savurmadım Irak denizlerin fırtınasıydım Uzak iklimlerin sert rüzgarları Kulaçlarken denizinde gurbeti Kanlı savaşlarım, Belalı sevdalarım olmadı hiç Ama hep sustum, Hep ağladım, hep yandım sen yokken. Bekliyorum dönüşünü yeniden, Bir gelsen, Hayatın önünden alsan beni Bir gelsen, Sellerin önünden alsan beni Bir gelsen, Ölümlü düşlerimden alsan beni. Çok durdum güneşe karşı bir başıma Savrulurdum rüzgarlarında sensizlik denizinin Sen yokken, Az dolaşmadım gönlümün kuytularında Üşüyen karanfilim şimdi buruşuk parmaklarda Bir kırağı ayazıydım gecenin kollarında Zifirlerinde sadece ben üşürdüm. Hiç aldırmadım esen rüzgara Hiç dinlenmiş bir yürekle çıkmadım ortaya Yine de hiç yıkılmadım giden trenlerin ardından Ama bütün yangınlar beni yaktı önce Hep ortasında kaldım vurgunların Vurgun nedir ki? deme Bir babanın serzenişi nasılsa öyle Bayrakları indirilmiş, Bozguna uğramış bir hisardım sen yokken Hep sustum, Hep yandım, hep ağladım sen yokken. Bir gelsen, Yangınlardan alsan beni, Bir gelsen, Dünyalarımdan alsan beni, Bir gelsen, Şafaksız gecelerden alsan beni, Ama ne zaman gelsen, Akşam kızılı gözlerimle bulacaksın beni. Cahit Külebi (Kalbimde Bir Şiir Gizli)
- Dersimli bir göçmen olan Cemal Süreya, bu ülkedeki acılar tırpanından fazlasıyla yara almıştır. Ece Ayhan gibi parasız yatılı okuyan Cemal Süreya, Ankara'da okurken civar ilçelerden birinde oturan kız kardeşlerini görmeye gittiğinde üvey anne kapıları kapatıp gitmiş. "Kimseye, abinize de kapıyı açamayacaksınız," demiştir. Cemal Süreya dışarda, kız kardeşleri içerde, pencereden birbirlerine bakıp, ağlaşırlarmış... (Kafka Market)
- O günkü duruşmayı unutamıyorum. Aralarında Yaşar Kemal, Gencay Gürsoy, Orhan Pamuk,Ahmet Altan , Şanar Yurdatapan, Nilüfer Göle gibi ülkemizin tanınmış bir çok sanatçısı ve bilim insanı İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde Terörle mücadele Yasası,yani, meşhur 8.Madde'yle yargılanıyordu.Bu maddeden yargılanan bir sanatçı dostumuzun yapıtının altına hepimiz imzamızı atıp " Bu sanatçıyı yargılıyorsanız, bizi de yargılayın; onu hapse atacaksanız,bizi de atın!" diyerek bir anlamda mahkemeye kendimizi ihbar etmiştik. Ve mahkeme de mecburen bize de dava açmış ve ifadelerimizi almak için bu duruşmaya çağırmıştı. Salonda büyük bir medya ordusu vardı. Sanatçılar, bilim insanları bunu fırsat bilerek çok etkili ve dikkat çekici savunmalar yapıyorlardı. Kimisi bir anısını anlatıyor, kimisi şiir okuyor, kimisi geçmişte özgürlük mücadelesi vermiş kahramanları anarak savunmasına başlıyor ve bu duruşmanın bir gün tarihe geçeceğini vurgulayarak, savunmasını bitiriyordu. Sıra, oyuncu ve tiyatro yönetmeni Mahir Günşiray'a gelmişti. O da boş durur mu... Son derece etkili ve teatral jestlerle, Franz Kafka'nın, "DAVA" adlı romanından bir bölüm okuyarak başladı savunmasına; "Siz kim oluyor da bizi yargılıyorsunuz? Bu mahkemenin anlamı nedir? Siz önce kendinizi yargılayın. Nedir bu oyun? Son verin artık bu saçmalıklara... Nedir, bu soytarılık?..." Salonda çıt çıkmıyordu... Bütün kameralar Mahir Günşiray'a dönmüştü. Yüzünde flaşlar patlıyordu. Mahkeme heyeti son derece şaşkındı. Kısa bir sessizlik oldu. Günşiray, romanın o bölümünü bir daha okudu. Çok etkilenmiştik savunmasından. Mahkeme Başkanı hâkim, öfkeyle susturdu Mahir Günşiray'ı: "Ne demek istiyorsunuz siz? Biz burada oyun mu oynuyoruz? Siz şimdi bize soytarı mı demek istiyorsunuz?" Salonda kısa bir dalgalanma olmuştu. Kimse hâkimin bu denli öfkeleneceğini hesaplayamamıştı. Belli ki soytarı sözcüğü hakimin çok ağırına gitmişti. Yüzü hiddetten kıpkırmızı,ikide bir aynı şeyi tekrarlıyordu: "Biz burada oyun mu oynuyoruz? Ne demek soytarı? Bu mahkemeye düpedüz hakaret..." "Yaz kızım!" dedi hâkim, önünde oturan zabıt kâtibesi kıza: " Sanık Mahir Günşiray mahkeme heyetine hakaret etmiştir..." Mahir Günşiray hâkimin öfkesini biraz olsun yumuşatmak için söz hakkı istedi. Hâkim " Evet,konuşun," anlamında bir hareket yapınca, sanatçı kendisini şu sözlerle savundu: " Söylediğim sözler bana ait değildir. Franz Kafka'nın 'Dava' adlı romanından bir bölümdür. Mahkemeye hakaret kastım yoktur." Hâkimin öfkesi dinecek gibi değildi. Önündekk dosyalara elinin tersiyle vurarak, "Kafka mı, o mu demiş bize,soytarı, diye; kim bu Kafka ne hakkı var yüce mahkemeye hakaret etmeye?!" Diye bağırdı... Mahir Günşiray biraz şaşkın ama çok da tedirgin bir sesle: "Ünlü romancı efendim.Franz Kafka..." "Nerede yaşıyor bu adam?" Salondan, " Yaşamıyor, öleli çok oldu" gibi hafiften sesler yükseldi, ama hâkim duyacak gibi değildi. Duysa bile öylesine öfkeliydi ki, öldüğüne inanmazdı zaten... Sinirli bir şekilde zabıt kâtibesi kıza yine dönerek: " Yaz, kızım! Kafka adlı şahıs derhal bulunacak,mahkemeye çağrılıp ifadesi alınacak!" (Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın)
- "Aşkın temel duygularından biri de güvendi, geç de olsa anlamıştım." (Müsait Olduğumda Ararım Seni)
- "İnandığın gibi yaşamazsan,yaşadığın gibi inanmaya başlarsın" (Aykırı Yazılar)
- Hayatın tam içine girip, göze aldığım ne varsa dibine kadar yaşayıp sonra yine kendime dönmek bana hep iyi gelir. (Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın)
- Birisi öper, elbet, kalbimizden akan kanı... Birisi öper, mutlaka!... (Yine Seninle Geldi Hayat)