Berlin Aleksander Meydanı - Alfred Döblin Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Berlin Aleksander Meydanı kimin eseri? Berlin Aleksander Meydanı kitabının yazarı kimdir? Berlin Aleksander Meydanı konusu ve anafikri nedir? Berlin Aleksander Meydanı kitabı ne anlatıyor? Berlin Aleksander Meydanı PDF indirme linki var mı? Berlin Aleksander Meydanı kitabının yazarı Alfred Döblin kimdir? İşte Berlin Aleksander Meydanı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Alfred Döblin
Çevirmen: Ahmet Arpad
Tasarımcı: Emir Tali
Orijinal Adı: Berlin Alexanderplatz
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051416632
Sayfa Sayısı: 468
Berlin Aleksander Meydanı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Franz Biberkopf’un hikâyesi, basit bir hırsızın Duygusal Eğitim’ini anlatır. Eski burjuva Bildungsroman’ın en uç, şaşırtıcı ve yetkin örneğidir."
Walter Benjamin
Modern Alman edebiyatının en önemli temsilcilerinden Alfred Döblin'in başyapıtı Berlin Alexander Meydanı, eski bir hükümlünün, Franz Biberkopf’un hikâyesini anlatıyor. Biberkopf hapisten çıkar çıkmaz 1920'lerin Berlin’iyle karşı karşıya buluyor kendini. Yoksulluk, işsizlik, suç dünyası, yıldızı gitgide parlayan Nasyonal Sosyalizm ve tüm bunları temsil eden dostlarla yüzleşmek zorunda kalıyor. Hayatına yeni bir yön verip dürüst yaşamak için debelendikçe yeraltı dünyasının içine çekiliyor. Hayallerinden tekrar tekrar koparılıp acı gerçeklerle yüzleşiyor.
"Epiğin özünü en iyi Döblin’de kavradım. Epik metinleri ve epik teorisi, benim dramatik sanatımı derinden etkilemiştir."
Bertolt Brecht
"Berlin Alexander Meydanı'nı okurken, onu okumuyormuş da adeta büyük bir açlıkla yalayıp yutuyormuş gibi hissetmiştim. Gerçi o hissi tam da tarif edemem; okumaktan çok, acı, umutsuzluk ve korkuyla dolu bir yaşantı gibiydi."
Rainer Werner Fassbinder
"Döblin’in Wang Lun ya da Berlin Alexander Meydanı’ndaki fütürist öğeler olmadan benim romanlarım anlaşılamaz. Döblin sizi rahatsız edecek, rüyalarınıza girecek. Eğer halinizden memnunsanız, Döblin’den uzak durun."
Günter Grass
Berlin Aleksander Meydanı Alıntıları - Sözleri
- Içinde bir şey var ,yürek mi ,ciğerler mi ,nefes alıp veriyor .Sonra duygular, zorluyor ,dışarı çıkmak istiyor ,nasıl oluyor ? Bilmiyor .İçindeki şey uykusuz .
- Yanarsa yer çevresini, bitirir .Yiyemedi mi söner, sönmek zorunda kalir .
- Gidiyorum hoşçakalın. Kafanızdaki düşünceler beni ilgilendirmiyor..
- Tanrı insana akıl vermiştir, öküz ise her şeyi sürüyle birlikte yapar, hiç düşünmeden.
- Siz devrimi, hep çeneniz ile yaparsınız. Sizin Cumhuriyetiniz bir iş kazası
- Yüreğim sarsılmıştı fakat yitirmemiştim onu. Ne kartalların yuva yaptığı tepelerde ne de madencilerin gizli damarlar aradığı derinlerde. Ya peki nerede? Yüreğini sporda mı yitirmişti? Gençlik hareketlerinin çağlayan ırmaklarında mı? Politikanın karmakarışık savaşlarında mı? Oralarda yitirmedim. Yoksa hiçbir yerde yitirmedin mi? Sen yüreğini hiç yitirmeyenlerden misin? Yüreğini kendine saklayan, tertemiz koruyan mumya gibi..
- Bu senin elinde, ne istersen söyleyebilirsin!..
- "Dikkat çekmeyen, göze pek batmayan ,fare grisi delikanlı ...
- Kayıp insanın tepesine düşecek damlar ve namuslu kalmak isteyen ben!
- Kişi kendiliğinden güçlü değildir, bir şeyler yaşamış, başından bazı şeyler geçmiş olmalıdır. Güç, elde edilmelidir.
Berlin Aleksander Meydanı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
20.yy Alman edebiyatının önemli eserlerinden kabul edilen Berlin Alexander Meydanı, hapisten yeni çıkan, hayatının kalanında iyi ve namuslu bir insan olma kararı almış, eski bir hamal ve fabrika işçisi Franz’ın başından geçenleri anlatıyor. Arka planda da 1920’ler Almanyası’nı resmediyor Döblin; hızla artan enflasyon, yoksulluk ve sefaletle beraber toplumda yükselen homofobik ve antisemitik algı, Nasyonal Sosyalizm’in duyulmaya başlayan ayak sesleri ve yozlaşan ahlak anlayışıyla beraber dönemin Alman toplumunu yansıtıyor. Tüm bunlar Alman edebiyatında görmeye çok alışkın olduğumuz konular ancak bir başyapıt olan bu romanı sıradışı yapan yazarın anlatım tekniği. Berlin Aleksander Meydanı bu açıdan gerçekten çok özel bir eser. Hem birinci tekil hem üçüncü tekil şahıs anlatımının kullanıldığı metin boyunca, araya serpiştirdiği monologlarla zaman zaman farklı karakterlerin zihinlerinde gezdiriyor okuru Döblin. Bunun yanında, oldukça detaylı bir şekilde Berlin’den kesitler sunuyor metin boyunca. Adeta çok uzaktan yavaş yavaş ana karaktere yaklaşan bir kamera gibi, çoğu yerde karakterin bulunduğu ortamı ve hatta bu ortamdaki farklı insanları resmederek Franz’ın hikayesine geçiş yapıyor. Bu nedenlerle okurun dikkatini uyanık tutmasını isteyen bir roman. Çok sevdim. Farklı tarzda metinler okumaktan hoşlananlara tavsiye ederim. (İpek Dadakçı)
1920'lerin Almanyası. Nazizim ufaktan ufaktan yükselişe geçiyor. Bir kadını öldürdüğü için dört yıl cezaevinde kalan Franz Biberkopf ,salıverildiği gün artık iyi bir insan olmaya karar verir. Ayakkabi bağcığı,gazete gibi şeyler satarak hayatını sürdürmeye çalışır. Ancak çevresi buna pek imkan vermez. Eski arkadaşları, çalıp çırpma üzerine kurulu kapitalist sistem, derin yoksulluk,kadınlar,fuhuş, alkol,yükselen nasyonal sosyalizm,savaş....tüm bunlar Franz'i kollarından aşağı çeker, ayağına çelme takar. Düştükçe tekrar kalkmaya çalışır ancak çok zorlanır. Koştukça ağaçlara çarpar, gözleri kapalı bir şekilde tekrar yönünü bulmaya çalışır. Gözlerini açması için başından çok olay geçmesi gerekir. Kitabın anlatımı tıpkı bir film gibiydi. Kamera Berlin sokaklarında gezerken gördüğünü çekmiş gibi. Anlatıcı kameraydı, yazarın dışında.Montaj tekniği kullanılmış. Döneminin haberlerine de sık sık yer vermiş. Senin başına bir sürü şey gelirken hayat akmaya devam ediyor,demiş yazar adeta. Bertolt Brehct 'in epik tiyatro anlayışında etkisi olan Alfred Döblin'i okuyun. Gerçekten destansı bir romandı. Not: Tek eleştirim çok eril bir dili vardı. Kadınlar mal gibi görülüyordu. kitap/kitap--28231 yazar/i10998 (Nazan Türk)
Modern Alman Edebiyatı'nın önemli eserlerinden biri. Okuması da pek kolay değil. Öncelikle üsluba alışmak biraz zaman istiyor. Yazar yoğun betimlemeler ve sık başvurduğu bilinç akışı metodunun yanında, özellikle diyalogların paragraf yapısında oldukça karışık bir biçim kullanmış. Konuşmalar, tırnak içinde ve yan yana sıralı cümleler şeklinde verilmiş. Konuşanın değiştiğini anlamak için devamlı tırnak işaretlerini takip etmek gerekiyor ve kitabın bazı noktalarında bu tırnaklar da hatalı maalesef. Son derece yavaş ve özenli bir okuma yapmaya mecbur kalıyorsunuz. Alıştıktan sonra ise fazla sorun olmuyor. Diyaloglar böyle değil de satır satır verilseydi muhtemelen kitabın sayfa sayısı 100-120 civarında artış gösterebilirdi. Yazar bu yönteme boşuna başvurmamış elbette. Üç dört kişinin bir arada konuşmasını o kadar akıcı ve gerçekçi aktarabiliyor ki inanılır gibi değil. Sonuçta "dedi Franz, diye cevap verdi Meck" gibi eklemeler de yok. Sırayla insanların söylediği şeyleri okuyorsunuz. Bu olaya gerçekçilik katıyor. Tabi kimin söylediğini siz takip edeceksiniz. Çünkü monologlar vs. da var. Anlatıcının değiştiği paragraflar var. Modern bir klasik okuyorum diyeceksiniz yani kesin. Bu kitap zor kabul ediyorum ama tam bir başyapıt. Her cümlesi mücevher gibi parlıyor. Sayfa 70'lerde birdenbire bir dumanın hislerini okuyorsunuz. Duman yani, bildiğiniz duman. Ben o satırlarda resmen şok geçirdim. Bir de o kadar güzel yedirilmiş ki genel atmosfere, mest oldum. Bakın daha kitabın konusundan bahsetmedik bile :) Aşağıya bu paragrafı iliştiriyorum. " Hava dumanlı. Pipolardan, sigaralardan, purolardan çıkan bulutlar koskocaman salonu dolduruyor. Duman kendine yol buluyor, çevresi ona çok dumanlı gelmeye başlarsa, hafifliğinden yararlanıp yukarılara çıkıyor, çatlaklar, delikler ve vantilatörlerin yardımıyla kurtuluyor. Ve dışarıda, dışarıda ise kapkara gece soğuk. Orada duman hafif olduğu için pişmanlık duyuyor. Geri dönmek istiyor. Karşı koyuyor fakat vantilatörlerin hep tek bir yönde dönmesi nedeniyle dışarıda kalıyor. İş işten geçmiş oluyor. Fizik kanunları çevresini sarıyor. Duman, başına neler geldiğini fark edemiyor bile. Elini alnına vuruyor ama alnı yok. Düşünmek istiyor, fakat başaramıyor. O şimdi soğuk ve gecenin. Onu bir daha gören olmuyor. " Nasıl ama? Franz Biberkopf ana karakterimiz. Ekstra neredeyse hiçbir özelliği yok. Tam bir anti kahraman. Aynı zamanda bu bir tutunamayan anlatımı. Yani Franz'la Turgut Özben gibiler böyledir işte. Franz deniyor. Kitap boyunca deniyor. Tutunmaya çalışıyor.. Tüm bu mücadele 1928 Almanya'sında geçiyor. Nasyonel sosyalizmin toplumda palazlanmaya başladığı, bir savaşı zaten kaybetmiş olan halkın bir şekilde ikincisine doğru sürüklenmeye başlayacağı, ekonomik olarak da görülmemiş şeylerin yaşanmaya başlandığı bir ortam. Fırsatlarla dolu ama bir o kadar da tekinsiz ve kasvetli. Kitap 1929'da yazıldığından, henüz iktidar olmamış, toplumu tam anlamıyla avucuna almamış Nazi'ler. Yazar da Franz da temkinli onlara karşı. Aslında kitabın yazılma tarihi, toplumu doğru yansıtabilmesi ve tarihten "spoiler" yiyip de etkilenmeden bize olayları olduğu gibi anlatabilmesini sağlamış ve hem kitap hem de okur için büyük şans olmuş. Düşünsenize, daha yazar da bilmiyor neler olacağını. Hitler'den haberi var ama sadece daha yeni yeni ortaya çıkan bir hareket olarak görüyor. Yeni bir Dünya savaşına daha sebep olacağını aklından bile geçirmiyordur. Ben bu eseri son derece yavaş ve sindire sindire okuyorum. Sürekli, bu incelemenin satırları olacak notlar alarak ara veriyorum. Aynı isimle 1980 yapımı bir sinema dizisi de var. Birkaç filmden oluşuyor. Kitabın elimdeki Everest Modern Klasikler baskısının kapağı da o filmden alınmış. Franz Biberkopf 4 yıllık hapis hayatından özgürlüğe çıkıyor. Kitabımızın da başı yani. Franz'a ben tutunamayan dedim ama çabaladığını da söyledim. Daha doğrusu en azından kendini bir şekilde ikna ediyor buna. Kendisi biraz da talihsiz. Yazarın da sık sık söylediği gibi ne zaman ayağa kalksa, sert bir yumruk yiyor. Sonra doğruluyor, bir daha.. Daha sert bu kez. Doğruluyor ve bir daha.. Alfred Döblin'in anlatıcı seçimi kitap ilerledikçe daha da gelişiyor. Okurla da muhabbete girmeye başlıyor. Özellikle kitabın ilk yarısından sonra bu durum iyiden iyiye ayyuka çıkarken bir şey daha dikkatimi çekti. Dilde tuhaf bir değişim oluyor. Sanki bir tragedya metnini düzyazıya çevirmişler de onu okuyormuşuz gibi devrik cümlelerle konuşmaya başlıyor herkes. Bunu çok manasız ve mantıksız buldum. Çevirmen değişmiş gibi bir his veriyor insana. Tuhaf ve amaçsız bir şey. Orijinal metinde de böyle mi bilmiyorum ama Ahmed Arpad'a çok güveniyorum. Her neyse, bu dönemin toplumunda sanırım normal karşılanan ve Franz dahil pek çok erkeğin sorun etmediği bir affedersiniz ama kavatlık mı desem pezevenklik mi desem öyle bir durum var. Hakaret için söylemiyorum baya ciddi ciddi böyle. Bana çok yozlaşmış bir insan topluluğu olarak göründükleri için değinmeden geçmek istemedim. Franz Biberkopf biraz da saflığından mıdır nedir, politika konularında çok şıpsevdi. Kızıl bayrak altında da hareket ediyor, gamalı haç bantlarıyla gazete de satıyor..Siyaset üstü bir kafası var :) Dönemin karışıklığını da görebilirsiniz burada. Yüzleşme Kitabın son bölümünde yaşanan bir sekans. Detay vermeyeceğim ama bahsedeceğim şöyle bir. Bu bölümde yazar hem Franz'a hem de okura, yaşadıklarının ne kadarının Franz'ın suçu olduğunu göstermek istiyor. Franz Karl Biberkopf.. Dürüst hırsız, boşboğaz bir pezevenk. O iyi biri olmaya çalıştıkça hayat mı vuruyor ona yumruğunu yoksa Franz kendine bile doğruyu söylemeyecek kadar yalancı mı? Tüm duyguların ortasında bir nötr insan. Başına ne geliyorsa bundan işte. Anlaşılamaz biri.. ve hiç anlaşılmayacak.. (Burak Kuşcu)
Berlin Aleksander Meydanı PDF indirme linki var mı?
Alfred Döblin - Berlin Aleksander Meydanı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Berlin Aleksander Meydanı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Alfred Döblin Kimdir?
1878'de, bugün Polonya sınırlarında kalan Szczecin'de doğdu. Berlin ve Friburg'da nöroloji ve psikoloji okudu. Daha öğrencilik yıllarında Hıristiyan öğrencilerle Yahudiler arasındaki mesafeyi anlattığı eleştirel yazılar yazmaya başladı. Yayımlanan ilk romanı, 1915'te basılan "Die Drei Sprünge des Wang-lung"du (Wang-Lung'un Üç Sıçrayışı). Bunu Wallenstein (1920) ve Berge Meere und Giganten (1924; Dağlar, Denizler ve Devler) gibi romanları izledi. Alman edebiyatında modernizmin en önemli temsilcilerinden sayılan Döblin, tarihi romanlardan bilimkurguya, denemelerden oyunlara, toplam otuzdan fazla çalışmaya imza atmış olmasına rağmen en çok Berlin-Aleksander Meydanı (1929) adlı başyapıtıyla tanınır. Roman 1920'lerin Berlin'indeki değişimi ve yeraltı dünyasını gözler önüne serer. Döblin, Nazilerin yükselişiyle 1933'te Fransa'ya, 1941'de de Amerika'ya sürgüne gitti. 1957'de Batı Almanya'da öldü.
Alfred Döblin Kitapları - Eserleri
- Berlin Aleksander Meydanı
- Acımak Yok
- Ölümsüz Ülkeye Doğru 'Amazon'
Alfred Döblin Alıntıları - Sözleri
- İyiler susuyorlar ve kendi haklarında artık bir şey bilmiyorlar, başkalarını suçlu bulmaya cesaretleri yoktur. Kötüler açıkça istediklerini yapıyorlar, kanunları kendileri koyup, devletler kendileri yönetiyorlar. (Ölümsüz Ülkeye Doğru 'Amazon')
- Gidiyorum hoşçakalın. Kafanızdaki düşünceler beni ilgilendirmiyor.. (Berlin Aleksander Meydanı)
- Toprak, su ve insanlar birbirine dokunup, birbirini hissediyorlar, fakat birbiri hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. (Ölümsüz Ülkeye Doğru 'Amazon')
- Yüreğim sarsılmıştı fakat yitirmemiştim onu. Ne kartalların yuva yaptığı tepelerde ne de madencilerin gizli damarlar aradığı derinlerde. Ya peki nerede? Yüreğini sporda mı yitirmişti? Gençlik hareketlerinin çağlayan ırmaklarında mı? Politikanın karmakarışık savaşlarında mı? Oralarda yitirmedim. Yoksa hiçbir yerde yitirmedin mi? Sen yüreğini hiç yitirmeyenlerden misin? Yüreğini kendine saklayan, tertemiz koruyan mumya gibi.. (Berlin Aleksander Meydanı)
- Bu senin elinde, ne istersen söyleyebilirsin!.. (Berlin Aleksander Meydanı)
- Siz devrimi, hep çeneniz ile yaparsınız. Sizin Cumhuriyetiniz bir iş kazası (Berlin Aleksander Meydanı)
- Içinde bir şey var ,yürek mi ,ciğerler mi ,nefes alıp veriyor .Sonra duygular, zorluyor ,dışarı çıkmak istiyor ,nasıl oluyor ? Bilmiyor .İçindeki şey uykusuz . (Berlin Aleksander Meydanı)
- Kişi kendiliğinden güçlü değildir, bir şeyler yaşamış, başından bazı şeyler geçmiş olmalıdır. Güç, elde edilmelidir. (Berlin Aleksander Meydanı)
- İnsanlar sürekli rendelenip cilalanacak bir parça tahta değil! (Acımak Yok)
- Yanarsa yer çevresini, bitirir .Yiyemedi mi söner, sönmek zorunda kalir . (Berlin Aleksander Meydanı)
- ...Çok beklentileri vardı, fakat tüm duyguları ölmüştü... (Acımak Yok)
- "Dikkat çekmeyen, göze pek batmayan ,fare grisi delikanlı ... (Berlin Aleksander Meydanı)
- Tanrı insana akıl vermiştir, öküz ise her şeyi sürüyle birlikte yapar, hiç düşünmeden. (Berlin Aleksander Meydanı)
- Kayıp insanın tepesine düşecek damlar ve namuslu kalmak isteyen ben! (Berlin Aleksander Meydanı)
- Acaba para tanrısı Mammon altınlarını, büyük faizler elde etmek ve böylece boğayı boynuzlarından yakalayıp yere çökertmek için mi borç vermişti? (Acımak Yok)
- 'Onları birbirini yok edecekler. İyiler susuyorlar ve kendi haklarında artık bir şey bilmiyorlar, başkalarını suçlu bulmaya cesaretleri yoktur. Kötüler açıkça istediklerini yapıyor, kanunları kendi düzüp, devletleri kendileri yönetiyorlar.' (Ölümsüz Ülkeye Doğru 'Amazon')
- İki insanın seks yaşamını bir sözleşme ile yoluna koymak ve böylece karı koca arasındaki görevleri kanunun şart koştuğu bir buyruğa bağlamak, akla gelebilen en iğrenç ve aşağılayıcı kölelikten başka bir şey değildir. (Ölümsüz Ülkeye Doğru 'Amazon')
- Küçük Mariem’ i teyzesine bıraktım. Onların çocukları yok, Maire’yi çok sevdiler...” (Acımak Yok)