Bilim ve Edebiyat - Yalçın Küçük Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Bilim ve Edebiyat kimin eseri? Bilim ve Edebiyat kitabının yazarı kimdir? Bilim ve Edebiyat konusu ve anafikri nedir? Bilim ve Edebiyat kitabı ne anlatıyor? Bilim ve Edebiyat PDF indirme linki var mı? Bilim ve Edebiyat kitabının yazarı Yalçın Küçük kimdir? İşte Bilim ve Edebiyat kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Yalçın Küçük

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9789758725750

Sayfa Sayısı: 704

Bilim ve Edebiyat Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Uzun yazmayacaım. Kısa söyleyebilirim: Hep politikayla ilgilendim. Politikada ilk görevi on iki yaşındayken üstlendim. 14 Mayıs 1950 tarihini hiç unutmam. Türkiye`nin bu ilk serbest seçiminde koca bisikletimle seçim sandıklarına CHP oy pusulası yetiştirmek için kan ter içinde kaldım. Bu seçimde, şimdi yazmaktan utandığım, bana verilen başka görevleri de yerine getirdim. Bu arada bazı mahallelerde yaşlıları harekete getirip seçim sandıklarına götürdüm. Benim çalıştığım sandıklarda CHP daha çok oy aldı. Seçim sonuçlarını babam bana 'oğlum kaybettik' diye söyledi. Ne kaybettiğimizi hiçbir zaman anlamadım. Hiçbir zaman CHP`li olmadım ve olmayı düşünmedim.

Bilim ve Edebiyat Alıntıları - Sözleri

  • Yakup Kadri, Yaban'ının başında, pek de eli titremeden, köy ile şehir arasında siyasal iktisadın saptamış olduğu çelişkiyi köylü ile aydın arasındaki çelişki olarak çarpıtıyor... Cumhuriyet döneminin, belki de, en fazla etkili olabilmiş romanında, Türkiye'nin köylerinin ve gerçekte bütünün yoksulluğunun nedeni sermaye sayılmıyor. Emperyalizm sayılmıyor. Mazoşist aydın, sömürücü olarak, kendi kendini gösteriyor.
  • ...Demokrat aydın tutarlı olabilir mi? Demokrat hareket bir burjuva hareketi idi. Tutarlı olamaz. Robespier çok tutarlı idi. İdam edildi...
  • Yenilgi bir büyük öğretmendir. Gide gide bu Yenilgi öğretmen'i sevmeye başladım. Yenile yenile yenmeyi öğreneceğimize inandığımdan. Eksikli kütlelerdir, sorumlu ise -biz.- Modası geçti, ama, ben hala Joan Baez’in We Shall Overcome’ını dinlemekten büyük haz alıyorum. Bir gün mutlaka ''yeneceğiz.'' Bu benim bilimsel inancımdır.
  • Bulgur pilâvında hem yağ, hem de tuz gerekli. Yağ eksik olursa, yağsız olur. Tuz eksik olursa da, tuzsuz olur. Bunlar bilinir. Ama her zaman bilinmiyor. Bilinmediği şuradan belli oluyor: Yağın eksikliğini tuzu artırarak gidermeye çalışanlar çok oluyor.
  • Sosyalist İktidar Dergisi'nde yazdım: "Türkiye'de sosyalizme Kemalizm sinmiştir." Bu nedenle olabilir, şimdiye kadar Türkiye'nin sosyalistleri bir ters iş yaptılar. Kemalizmi sindirip Mustafa Kemal ile uğraştılar. Halbuki tersin tersini yapmak gerekiyor; Mustafa Kemal'i bırakıp Kemalizm ile sosyalizmi biribirinden ayırmak zorunlu oluyor. Mustafa Kemal'in kendi tanımı içinde bir büyük ihtilâlci olduğunun bilinmesi gerekiyor. Ne var ki sosyalizm içinde Kemalizm, sosyalizmin sararmasına yol açıyor.
  • Türkiye'de İlk hikaye kitabının yazarı, isminin üzerine bir de «Hace-i Evvel» sıfatı koymuş. «İlk Öğretmen» anlamına geliyor. Hace-i Evvel Ahmet Mithat Efendi, böyle yapıyor ve belki de bir geleneği başlatıyor. Türkiye'nin ilk aydınları, tüm temel bilgileri Ahmet Mithat Efendi'den öğreniyor. Daha sonraki aydınları, tarih dersini, Kemal Tahir'den alıyor. Köyü, Fakir Baykurt tanıtıyor. Tekelleri veya sendikal hareketi Erol Toy yazıyor. Çukurova'yı, hem de «yedi düvele» Yaşar Kemal öğretiyor. Bu gelenek içinde gözlem veya bilgiye, bir edebiyat eseri içinde, abartılmış bir yer düşüyor.
  • Kemal Tahir'in Yediçınar Yaylası veya Büyük Mal'ını okuyan herkes, ailesindeki bütün kadınlardan kuşkulanmak zorunluluğunu duyar. Acaba sevici mi? diye. Kemal Tahir, gözlem adına, Türkiye kadınına, aşırı ve çarpık bir seksüalite yüklüyor. Bunda gözlemlerinin hapishanenin dört duvarı arasına sıkışmış olmasının rolü var. Çarpıklık buradan geliyor. Hapishanede seksüel açıdan çaresiz ve gergin köy ağalarından dinlediği köy kadınını, gerçek sayıp edebiyata aktarmasından kaynaklanıyor.
  • Derinliklerinde çalkantısı olmayan, içi kurumuş bir ağaçtır. Kömür olmayı bekler. Üç yılda bir terfisini bekler. Bir memur gibi. Çalkantıları karşısında sessiz kalamayan, devrimin aydınlığı yerine gecenin karanlığını bekler. Bir sarhoş gibi. Çalkantısı olmayan devrimden söz ediyorsa, yalandır. Devrim onun neyine? Devrim yeni bir dünyadır. İçi kurumuşlar için değil. Çalkantıları karşısında sessiz kalamayanlar devrim için çalışmaktan söz ediyorsa yalandır. Çalışma onun neyine? Bu dünyanın kokuşmuş nimetleri çok bile. Derinliklerinde çalkantı ile sarhoş masalarındaki kadeh şakırtılarını devrimin trampet sesleri sananlar için çalışmak neye?
  • Abartma ve küçültme. Bir ve aynı şey. Bir şeyi abartmak için mutlaka başka birini küçültmek gerekli. Eğer Türkiye'de ekonomik gelişme ve çelişkileri abartıyorsanız örneğin dinsel ögeleri küçültürsünüz. Eğer bürokrasiyi abartıyorsanız, ekonomik gelişme ve çelişkileri ihmal edersiniz.
  • Gözlemciler, tartışmayı bölünmüşlük, teorik tartışmayı parçalanmışlık saysalar bile Türkiye'nin ihtiyacı buradadır. Bölünmüşlük görüntüsü fazla tartışmadan değil, az tartışmadan doğuyor. Türkiye solunun güçsüzlüğü fazla teorik olmasından değil, çok az teorik olmasından ileri geliyor. Türkiye toplumunda teorik geleneğin yetersizliği, edebiyata gözlem hastalığı, politikaya ise teorik yoksulluk olarak yansıyor. Politikadaki teorik yoksulluk ise bölünmüşlük gözlemi olarak ortaya çıkıyor.
  • İngilizcede bir söz var: It's too good to be true. Anlamı şu: Doğru olamayacak kadar güzel.
  • ..bu «sayın» kelimesi, 1960 yıllarından sonra İsmet Paşa'nın Türkçeye soktuğu bir iki yüzlü kelimedir. İsmet Paşa'nın yerine geçenler, bunu, çok çirkin bir yaygınlığa ulaştırdılar. Bu kelime solculuğun «arkadaş» kelimesine karşı, orta solculuğun soluk ve aşağılık kompleksi yüklü bir icadı oldu. Türkçede «sayın başbakan katildir» veya «sayın muhalefet lideri hırsızdır» türünden cümleler kuruldu, 1970 yıllarında.
  • Türkler övülmeye dayanamıyorlar. O kadar ki, Türkiye'ye ayak basan her seks kraliçesi «erkeklerinizi çok yakışıklı buldum»; her politikacı «başbakanınızın eşi yok, keşke bizim başbakanımız olsa»; her gezgin «ülkenize bayıldım»; her obur «şiş kebabınıza doyamadım» demek zorunluluğunu duyuyor. Türkler övülmeye dayanamıyorlar.
  • Şimdi soru şu: Marx ve Engels, günlük yazılarında Türkofil olarak görünüyorlar. Hep Osmanlı devletinden yana bir tutum alıyorlar. Şu nedenle: Marx ve Engels, Rus çarlarının despotluğundan tiksiniyorlar. Rus çarlığının gerilemesinin dünya devrimini yaklaştıracağını düşünüyorlar. Bu, Osmanlı'dan yana bir eğilimi belirliyor. Böyle bir durum Osmanlı aydınının Marksizme yakınlık duymasını kolaylaştırıcı görünüyor. Ama olmuyor. Neden olmuyor?
  • Türkiye aydını arasında, bodur makiler içinde bir kavak gibi dimdik ve yapayalnız duran Nazım'da Türkiye aydını kendi eksiğini buluyor. Bu yüzden ve kendi kısırlığını gizlemek için, şu son günlerde, sahne sanatçısından eli saz tutana kadar, yayıncısından işsiz düşmüş yazarına dek, yaşlısından liseye yeni girmiş devrimcisine kadar Türkiye aydını Nazım Hlkmet'I sömürüyor.

Bilim ve Edebiyat İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Aydın üzerine tezler'de ve şimdi adını hatırlamadığım bazı kitaplarında okuduğum kimi kısımlara bu kitapta da denk geldim ve onları atlayınca kitap nihayet bitmiş oldu. Umut sarıkaya'nın çizdiği gibi:http://www.vekarikatur.com/karikatur/sen-de-yalanmisin-dostoyevski.jpg Harika bir his:) Kitap genel olarak 70 sonu ve 80 başı yazılarını içeriyor. Yürüyüş dergisinin edebiyat cephesi ekinde, yazko'da yazdığı yazılar. Yine bir dergi yazıları kitaplaştırması yani. 80'den sonrakiler neyse de mücadele içerisindeyken bu sertlikte içe yönelik yazılar yazabilmek, hem olumlu hem de olumsuz eleştirilere konu olabilir, biraz kararsız kaldım. Kitapta en ayrıntılı biçimde eleştirilen yazarlar Sabahattin Ali ve Kemal Tahir olmuş. Özellikle ''Ahir zaman peygamberi ebu cehil kemal tahir'' yazısı başlığının da işaretlediği gibi çok ilginçti ve okurken yarıldım. Kemal Tahir'den ölümüne nefret ediyor ve çoğu yerde de bu nefretinde ikna edici olabiliyor. Sabahattin Ali hakkında ise özellikle yaşamına yönelik daha önce hiç okumadığım eleştiriler okudum, o da ilgi çekiciydi. Keza, öldürülmesine yönelik -bunu daha önce duymuştum- farklı bir teori ortaya atmasa da en azından mevcut teorileri pek inandırıcı bulmuyor. Edebiyatımızla alakalı sayısalcı bir bakışla yapılmış eleştiriler okumak istiyorsanız önerebilirim. (Baba)

Yalçın Küçük’ün kısım kısım okuduğum serisi Aydın Üzerine Tezler’deki birçok başlığı bu kitapta da gördüm. Kitapta konuları ileride daha da genişletmek istediğini belirtiyor zaten. Siyaset, bilim ve edebiyat süzgecinden geçmiş yazılarıyla disiplinlerarasılık nasıl yapılır bir ders veriyor. Sabahattin Ali’nin anılardan hareket ederek karakterini tahlil etmeye çalışması, Kemal Tahir romancılığı ve bilimsel yöntem en ilgi çekici konulardan. Sabahattin Ali’nin sol cenahta fetiş nesnesi haline gelmesinin -günümüzdeyse herkesin bayılmasının- anlamsızlığını anlatmış. Yaşamında hiçbir ideoloji olmayan bir yazarın, edebi gücünden çok karakterinin ön plana çıkması epey gülünç. Solun yumuşak karnının hiçbir şeye ‘aldırmadığı’, sağdan sola herkesle yakın temasından görülüyor. Kemal Tahir romancılığıysa tamamen estetik zevke dair yapılmış bir yorum gibi görünüyor. Roman ne amaçla kullanılır karar veremeyen Türk geleneğinin bir sonucu Tahir. Yine Küçük’ün dediği gibi düşünceyi bir şal gibi kullanan Türk aydını her şeyi romandan öğrenmeye kalkınca buna hizmet etmek kaçınılmaz oluyor. Tahir’in koğuştakilerin anılarıyla Türk kadınını çizmesi de mizojinisi nereden geliyor benim için aydınlatıcı oldu. Esir Şehrin İnsanları’nda Türk kadınları düşmana yüz vermese vatan kurtulacak gibi anlatmasının nedeni tam olarak buymuş. Cevat Şakir’in sürgünlüğü ve her şeyle hayal kırıklığına uğrayan Türk aydınının neden Bodrumu seçtiği bir diğer eğlenceli başlıktı. Yalnızlıktan korkan aydın elbette Bodrum’da inzivaya çekilmeli. Orada yine gündemini yaratmalı. Bu ve bunun gibi görünürde polemikçi bir dille yazıldı izlenimi veren her yazısının makul nedenleri ve güvenilir kaynakları var. Yaratıcı bir kültür eleştirisi. (Ezgi)

2004’te basılmış ama genellikle 1980’lerin başındaki konuşma ve yazıları. Bilimin edebiyattan nasıl yararlanabileceğini örneklerle ve somutlayarak ispatlıyor. (feyza bütün)

Bilim ve Edebiyat PDF indirme linki var mı?

Yalçın Küçük - Bilim ve Edebiyat kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bilim ve Edebiyat PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yalçın Küçük Kimdir?

Yalçın Küçük, İskenderun'a Halep'ten gelip yerleşmiş bir ailenin çocuğudur. Baba tarafından Türkmen, anne tarafından ise Kafkasyalı bir aileye mensuptur. Kabataş Lisesi'nden mezun olmasının ardından, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki öğrencilik hayatı boyunca; Fikir Kulüpleri Federasyonu, ardından Sosyalist Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi olan Fikir Kulübü Başkanlığı’nı yaptı. Siyasal Bilgiler’i 1960 senesinde birincilikle bitiren Küçük, 27 Mayıs Darbesinde, büyük öğrenci eylemlerinin başında yeraldı. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı'nda görev aldı. Bir süre sonra Uzun Vadeli Planlar Dairesi Müdürlüğüne getirildi, ardından istifa etti. Yalçın Küçük, buradan ayrılınca Amerika'ya gitti, Yale Üniversitesi'nde lisans eğitimi aldı. Ardından mülakatı kazanarak dört ay boyunca da Dünya Bankası'nda staj yaptı.

1966'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine başladı. Yön, Emek, Ant dergilerinde, Sosyalist Devrim yanlısı yazılar yazdı. 1968-70 yılları arasında Birmingham Üniversitesi Rus ve Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi'nde bulundu. Sovyetoloji araştırmalarını kitaplaştırdı. Bu kitaptan dolayı sekiz yıla mahkûm edildi.

1971'de doçent oldu. 12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra görevden alındı. 1973-76 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinin ekonomi servisini yönetti. 1970'lerde, Türkiye İşçi Partisi'nin ikinci kez kuruluşu için çalışmalara katıldı, 1973 yılı sonlarında askere alındı.

Kıbrıs Harekâtına katıldı Bu savaşta yaşadıklarını anlattığı bir anı-söyleşi kitabı bulunmaktadır. 1975'ten itibaren yayınlanan ve partiye yakınlığıyla bilinen Yürüyüş gazetesi'nin editörlüğünü yaptı. 1978'de partiden ihraç edildi. 1979'da kendisiyle beraber TİP'ten ihraç edilenlerle birlikte Sosyalist İktidar dergisi'ni çıkarmaya başladı. Aynı yıl Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde öğretim üyesi oldu. 12 Eylül Darbesi'nden sonra üniversiteden uzaklaştırıldı. 1983'te Bir Yeni Cumhuriyet İçin adlı yapıtından ötürü tutuklanarak cezaevine girdi; daha sonra aklandı. 1987'de Gazi Üniversitesi'nde profesör oldu ve 1994'te emekli oldu.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra aydınların yönetime karşı örgütlenmesinde büyük çaba gösterdi. Aziz Nesin ile birlikte "Aydınlar Dilekçesi Hareketi"ni örgütledi. 1987-1992 yılları arasında Toplumsal Kurtuluş adlı sosyalist bir aylık dergi çıkardı. Daha sonra bu dergi kapanarak yerine Hep İleri adlı bir dergi çıkmıştır. "Özgür Üniversite" adıyla bilinen "Özgür Ekin Derneği"nin kurucusudur. 1993'te Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olmasını ve Matild Manukyan'ın vergi rekortmeni olmasını öne sürerek Fransa'ya gitti. Küçük, burada öğrenci olur, İranoloji ve Kürdoloji okur; Kırmançi, Sorani, Farisi öğrenir. Onomastik üzerine çalışmalarına yoğunlaşır. Daha sonra gene 1993 yılında Suriye'de Bekaa Vadisi'ne giderek PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu görüşmeyi "söyleşi" adıyla kitaplaştırdı. Çeşitli sol dergiler çıkarttı. Bu arada PKK'nın medya organı olan MED-TV'de programlar yaptı. Bu dönemde dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından emredilen Abdullah Öcalan'ın yok edilmesi istihbaratını, dönemin muhalefet lideri Mesut Yılmaz'dan öğrenerek PKK'yı bilgilendirdiği ve olayı engellediği iddia edilmektedir.

28 Şubat sürecinde, 16 Eylül 1996'da yurtdışından Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na Refah Partisi'nin kapatılması için harekete geçmenin zorunluluğunu ifade eden bir dilekçe sundu. 29 Ekim 1998'de Türkiye'ye geri döndü ve "Kürtçülük Propagandası" yapmaktan suçlu bulunarak iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2000 yılında tahliye oldu.

2000'li yılların başından itibaren Türkiye'nin yakın tarihiyle ilgili iddialar ve eserler sunarak isimbilim araştırmalarına yöneldi. "Avdeti" kültürü, Sabetayizm, İbraniyet, kripto Yahudilik, gizli din taşıma, çift dinlilik konuları ile ilgilendi.

7 Ocak 2009 tarihinde, Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alındı. Mahkemeye çıkarılmak üzere İstanbul'a sevk edilen Yalçın Küçük 11 Ocak 2009 tarihinde tutuklandı. 12 gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. 3 Mart 2011 tarihinde aynı soruşturma kapsamında evi arandıktan sonra yeniden gözaltına alındı. 6 Mart 2011 çıkarıldığı nöbetçi mahkemede tutuklandı.

Yalçın Küçük Kitapları - Eserleri

  • Çökmeden
  • Gizli Tarih
  • Caligula
  • Şebeke 1
  • Türkiye Üzerine Tezler 1
  • Aydın Üzerine Tezler 1
  • Sırlar
  • Tekeliyet 1
  • Epilepsi ve Orgazm
  • Aforizmalar
  • Sol Müdahale
  • Tekelistan-1
  • Kürtler Üzerine Tezler
  • Bilim ve Edebiyat
  • Aydın Üzerine Tezler 2
  • Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin Çözülüşü
  • Çöküş; Gizli Tarih
  • Çıkış - Ansiklopedi 1
  • Atamanoğlu Fatih
  • Türkiye Üzerine Tezler 2
  • İsyan 1.Cilt
  • Fitne
  • 21 Yaşında Bir Çocuk Fatih Sultan Mehmet
  • Tekelistan
  • Türkiye Büyülü Hapishanem
  • İsyan 2.Cilt
  • Tekeliyet 2
  • Cumhuriyet'e Karşı Küfür Romanları
  • Aydın Üzerine Tezler 5
  • Aydın Üzerine Tezler 3
  • Bir Soran Olursa
  • İtirafçıların İtirafları
  • Türkiye Üzerine Tezler 5
  • Aydın Üzerine Tezler 4
  • Emperyalist Türkiye
  • Türkiye Üzerine Tezler 3
  • Tenkit
  • Haberci
  • Sosyalist Açıdan Ekonomik Politik
  • Kir Teorisi
  • Ermeni Rahiple Mektuplaşmalar
  • Türkiye Üzerine Tezler 4
  • Estetik Hesaplaşma
  • Hasta Despot
  • Quo Vadimus - Nereye Gidiyoruz?
  • Aydınlık Zindan
  • Yürüyüş
  • Putları Yıkıyorum
  • Ders 1 - Küçülme Savaş
  • Küfür Romanları
  • Sicil
  • Bakış
  • Bir Dikine Ülke
  • Davalarım
  • TÜRKİYE ÜZERİNE TEZLER ÖZEL EDİSYON
  • Kurtuluş Yazısı
  • Türkiye'de Marksist Damar Var
  • Sol Marksizm
  • Çıkış
  • Planlama Kalkınma ve Türkiye
  • Kürt Bahçesinde Sözleşi
  • Devlet ve Hürriyet
  • Tarihçe
  • El Kitabı
  • Bir Yeni Cumhuriyet İçin
  • Seçme Teknik Çalışmalar
  • Aydın Üzerine Tezler 2
  • Endüstrileşme Sürecinin Temel Sorunları
  • 100 Soruda Planlama,Kalkınma ve Türkiye

Yalçın Küçük Alıntıları - Sözleri

  • Şimdi soru şu: Marx ve Engels, günlük yazılarında Türkofil olarak görünüyorlar. Hep Osmanlı devletinden yana bir tutum alıyorlar. Şu nedenle: Marx ve Engels, Rus çarlarının despotluğundan tiksiniyorlar. Rus çarlığının gerilemesinin dünya devrimini yaklaştıracağını düşünüyorlar. Bu, Osmanlı'dan yana bir eğilimi belirliyor. Böyle bir durum Osmanlı aydınının Marksizme yakınlık duymasını kolaylaştırıcı görünüyor. Ama olmuyor. Neden olmuyor? (Bilim ve Edebiyat)
  • Politize olmuş sermaye sınıfını düşünmemiş olmak, Marx ve Lenin düşüncesinin büyük zaafiyetidir. Burjuvazinin çocukluk çizgilerini, olgunluk dönemlerine ve hatta monopoli düzlemine uzatıyorlar. Zaaftır ve hatta hastalık ve şimdi, dünyanın her yanında "marksistler", marksizmin bu çocukluk hastalığının ilacını bulmaya çalışıyorlar. (Gizli Tarih)
  • Kazakistan programında konuştuğum Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, röportajın bir yerinde şöyle demişti: "Yahu şu AB'ye baktığınız ve ilgi gösterdiğinizin yüzde 25'i kadar bize ilgi gösterin!" Banu Avar (Çökmeden)
  • Görmeyince daha iyi görüyorum.Teorik insan,somuttan uzaklaştığı ölçüde gerçeğe daha çok yaklaşıyor. (Aforizmalar)
  • İnsanlarımızın “çalmak” ve “yatmak” dışında istemeyi tümden unuttukları bir çağdayız. Şimdi Orta Çağ’dayız. (Çöküş; Gizli Tarih)
  • "Normal bir ilişki için, "Bazı esasları düşünmek zorundayız" dedik. Bunlar, birincisi sonuna kadar yurtsever olmak, İkincisi, önce vatanla, halkın özgürlüğüyle evlenmek ve dördüncüsü, ancak bu ilk üçü layıkıyla yerine getirildikten sonra kadın-erkek ilişkilerinin bir anlamı olabilir!" (a.ö.) (Kürt Bahçesinde Sözleşi)
  • En iyi eleştiri bir ölü üzerine yazılabilir. Çünkü insan, maymunun yapısına bir anahtar oluyor. Gelişmenin sonu, eleştirinin başı oluyor. Bu yüzden kapitalizm doğunca feodaliteyi yazmak imkan dahiline giriyor. Çünkü feodalizm artık ölmüştür. Sosyalizm bir gerçeklik olunca, kapitalizm ölüyor. Bu yüzden Lenin'in kapitalizm eleştirisi, Marx'ınkine göre, daha eksiksizdir. (Bir Soran Olursa)
  • Korku ahlak silicisidir. ... Ahlaklı yaşamak için ölüm korkusunu yenmeye mahkûmuz. (Cumhuriyet'e Karşı Küfür Romanları)
  • Türkiye’de faşizan denemeler her zaman İslam’a muhtaçtır. (1976) (İslam’ın faşist bir din olduğunu değil, faşizm için kullanıldığını anlamak durumundayız.) (Haberci)
  • ...bilimsel ve felsefi alanlarda, politik gerekler fazla zorlamadığı zamanlarda, Lenin Marx'ın sormadığı sorulara vakit ayırmak istemiyor. (Sol Marksizm)
  • Ve 3 Kasım 2002 "seçim değil darbe" dedim,hep tekrarlamak istiyorum. Bu darbeyi fiilen tertipleyenler, 2001 Ağustos'a kadar, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ve yerine bıraktığı Hilmi Özkök ile yardımcıları Kemal Derviş ve Devlet Bahçeli'dir. Darbenin halkla ilişkilerini Sedat Ergin yürütüyordu,görevinin başındadır. (Fitne)
  • Demokrasi bir devlet durumudur ve her zaman, özgürlükten önce sınıfların varlığını ve devletin sürekliliğini anlatıyor. (Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin Çözülüşü)
  • "Evlilik, en gizli özel mülkiyettir. İster imam nikahı olsun, ister kilisede tamamlansın ve isterse laik yerel yöneticiler tarafından imzalansın, nikah, bir borçlar hukuku sözleşmesidir. Temelinde birlikteliği başlatmak değil, sürekliliğini güvence altına alma kaygısı var. Nikah, sevginin tükeneceği korkusudur. Bu nedenle sevgiyi tüketmektir." (Kürt Bahçesinde Sözleşi)
  • En iyi misyonerlik, kendine yaptırılandır. Bütün bunlar Türkiye'de yapılmıştır. Oktay Sinanoğlu (Çökmeden)
  • Türkiyede'ki toplumsal dinamiğin en yavaşlatıcı ekseni, hiçbir zaman aktif bir demokrat köylü hareketine sahip olmamasıdır. (Aydın Üzerine Tezler 1)
  • En iyi bellek silici, işsizlik ve ölümdür. (Küfür Romanları)
  • ..Benim gördüğüm ise, Yunanistan'da neredeyse her ilçe, her mahalle veya her semtin, "nea" olduğudur; nerdeyse her yerleşim yerinin başında bir "yeni" sözcüğü yar. içim yandı; Yunanilerin acılarını duydum ve içime akınca, içimin yangınından yüzüm kızardı. Yunaniler, bizim yanlışlıkla "yunani" dediğimiz, bizim kızgınlıkla "rum" dediğimiz bu insanlar, Elenler, nerede ise Elen topraklarının her yanında bir "nea" Anadolu yerleşim yeri kurmuşlar. Anadolu'dan, atalarının ve kendilerinin de yaşadıkları topraklardan sökülüp atılınca, burada, hep "yeni" Anadolu kent ve kasabalarını yaşatmaya başlamışlar; acılarını duyunca ben de yandım. (Yürüyüş)
  • Dünyada ortaklık ülküsü kadar güzel ne var? Kant, iyiyi istemenin kendisi iyidir, diyordu. Her işte ortaklığı istemenin kendisi ise çok iyidir. Bize yakışıyor. Bize, çok soyut olarak utanmazlıkları görüp, üstüne keskin bir hat olarak gitmek yakışıyor. (Yürüyüş)
  • İlkel insanı hedonist olarak tarif etmesek, nasıl tarif edebiliriz ve bu bir. İkincisi, büyük acı ve korku, kazıyıcıdır, insanı ilkelleştirirler. (Atamanoğlu Fatih)
  • Anlamamın kişisel hazzı, (...) mümkün olan kişisel kızgınlık ve kırgınlıkların tümünü ortadan kaldırıyor. Geriye toplumsal sorun, toplumsal sorumluluk ve tartışma gereği kalıyor. Toplumsal kızgınlık ve kırgınlıklarım benim değildir; ortadan kaldırılmasına göz yumamam. (Estetik Hesaplaşma)