Bir Akşamdı - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bir Akşamdı kimin eseri? Bir Akşamdı kitabının yazarı kimdir? Bir Akşamdı konusu ve anafikri nedir? Bir Akşamdı kitabı ne anlatıyor? Bir Akşamdı kitabının yazarı Peyami Safa kimdir? İşte Bir Akşamdı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Peyami Safa
Yayın Evi: Ötüken Neşriyat
İSBN: 9789754370997
Sayfa Sayısı: 304
Bir Akşamdı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Peyami Safa'nın bu romanında, başlarında başka türlü yaşamak tutkusuyla evinden kaçan Meliha, hesaba katmadığı, hatta hayal bile edemediği bazı olayları yaşamak zorunda kalır ve tutkusunun bedelini, hemen bütün değerlerini kaybederek ağır bir şekilde öder.
Bir Akşamdı romanının olay örgüsü, ondaki yükseliş ve düşüşe paralel olarak şekil ve anlam kazanır."
Bir Akşamdı Alıntıları - Sözleri
- Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor.
- Sevmek öldürmektir.
- İnsan ölünceye kadar yaşar, fakat nasıl? Nasıl?..
- İnsan ölünceye kadar yaşar, fakat nasıl?
- Hayatımız ne olacak?
- Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor.
- Çocuk, ana ile babanın şefkatlerini biriktiren, sonra faiziyle iade eden bir banka değildir.
- Sergüzeştin ne pusulası, ne de haritası vardır.
- Kelebek en çok hangi çiçeğe konduğunu bilir mi? Kelebek için şu çiçek, bu çiçek yok, çiçekler var...
- Kimsesizlik belimi büktü...
- Yaşamak değişmektir.
- Kadının yarım saatlik hürriyeti, sizi erkeklerin en zavallısı yapabilir.
- Ağlamayınız... Dünya bu...
- Yazık ki yaşıyorum.
- Kadınların çok pişman olduklarını bilirim, fakat çok geç pişman olduklarını da bilirim...
Bir Akşamdı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Öncelikle Peyami Safa’nın yazım tarzı diğer kitaplarına göre oldukça akıcı ve değişik. Arada okura sesleniyor. Yani koşturarak okurken bir anda size biri sesleniyor, durup bakıyorsunuz ve devam ediyorsunuz. Kitabın baş karakteri Meliha kendisine rahat batan bir kadın. Herkes gibi evde sıkıntılı bir ortam var. Sürekli öksüren hasta bir baba ve geçmişte hataları olan sevilmeyen bir anne. Meliha yaşamak istiyor. Yaşamı hissetmek istiyor ve Zabit Kamil ile kaçıyor. Vicdanı rahatsız, baba özlemiyle kıvranıyor. Suçluluk duygusuyla sevmediği annesine bile hasret duyuyor. Evlendiği karaktersiz Kamil ile pek mutlu değil. Fakat daha sonra Kamil’e benziyor. Nefsine dur diyemiyor, olmadığı biri gibi davranıyor. İntikam duygusuyla hata havuzunda boğuluyor. Tam bir üzüm üzüme baka baka hikayesi. Son zamanlarda çok fazla aptal kadın karakteri içeren roman okuduğumdan olsa gerek daraldım. (Merve Yzc)
- Meliha yaşamak istiyordu. Kaç kere bunu istedi. Fakat böyle, İzmit'in kerpiçten bir evinde yaşamak değil, hayır, o başka türlü yaşamak istiyordu. Nasıl yaşamak? Bilmiyor. Şüphesiz Meliha yaşayacak, insan ölünceye kadar yaşar, fakat nasıl??? - Kitabın ilk sayfalarındaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi Meliha'nın içinde bir tutku, bir ihtiras, bir ihtiyaç yaşama arzusu..İçten içe hep bu isteği göğsünde yeşertmiş olan Meliha kendisine bu fırsatı tanıyacak olan olay gerçekleşene kadar hep bir umutsuzluk içindeydi. İçindeki coşkuya bir türlü cevap verecek güce sahip değildi. - Zabit Kamil bey. Vatan sevdalısı ve harpten harbe koşturmuş bir kumandan. Yazarın tabiriyle tam bir Donjuan. Meliha'nın ihtiraslarına cevap verebilecek en iyi kişi kendisi. Doğru zamanda doğru yerde olmasının verdiği avantajı çok iyi kullanıyor ve kendi kaderinin de değişmesini de sağlıyor. - Meliha yola çıkıyor. Elinde eşyaları ve hayallerinden başka bir şey yok ve hayatın ona, bizim süslü hayallerimiz gibi tozpembe olmadığını gösterme şeklini görüyoruz hep birlikte. Büyük konuşuyoruz, kibirleniyor, böbürleniyoruz. Meliha da öyle kibirliydi ama ne oldu? Yenik düştü. Önce kibirine, sonra hırsına sonra ihtiraslarına. En korktuğu şeye dönüştü, en nefret ettiği ve hayatındaki felaketlerin sorumlusu olan kişiye. - Ölüm hayatın bir parçası. Bu kitapta en çok etkileneceğiniz yerlerden biri değil kitabı etkileyen en önemli şey bu. Ölümün hayatımıza etkisini yazar kitaba nakış nakış işlemiş. Ölümden önce ve ölümden sonra diye bile ayırabilirsiniz kitabın cümlelerini. Her cümlesinde yer yer ölümün tesirini görmek kaçınılmaz oluyor. - Kitapta olayların derinliğini çok sevdim. Okuduğunuzda çok saçma ya ne alaka şimdi bu? diyeceğiniz şeyleri yazar ileride öyle bir karşınıza çıkarıp bağlıyor ki şaşırmamak elde değil. Özellikle de 'Basil dö Kohlar' (söylemesem olmazdı) kitabı okursanız size de bir o kadar ilginç gelecektir. -Peyami Safa'nın okuduğum ilk eseri ve bu yazarı okumak isteyen arkadaşlara uyarım benim gibi hazırlıksız yakalanmayın. Önce yazarın birkaç kısa kitabını okuyun veya bu tarz kitaplar okuyun yoksa benim gibi başlarda biraz adaptasyon sorunu yaşayabilirsiniz. Bana biraz ağır geldi baştan, olayın içine girmekte zorlandım. Okurken zorlandım. Ama biraz düşünüp, araştırıp tekrar okumaya başladığımda sindirmesi daha kolay oldu benim için. - Yazarın hiçte normal olmayan bir dili ve olayları anlatış tarzı var. Ben sayfaları okurken resmen yürüdüğümü değil koştuğumu hissettim, sanki birer birer değil de beşer beşer okudum sayfaları. Öyle içi dolu ki sayfaların okurken nefes nefese kaldığım bile oldu(abartısız söylüyorum). Olayların akışı demek doğru olmaz çünkü çok fazla olay yok ama öyle bir psikolojik inceleme ve içeriğin derinliğine girmiş ki ben bazı sayfaların bitişine hayret ettim. - Yazarın beni çok şaşırtan bir diğer özelliği de kitabın bizimle sohbet eder gibi ilerleyişiydi. Karakterlerin sayfaya dahil edilişindeki o tanıtım, bazı olayların olma ihtimalini, olmadan önce durup tahlillerini yapıp bize olası en yüksek ihtimali açıklaması ve ondan önceki nedenleri de belirtmesi, bize nasihatlerde bulunması (alıntılarımda belirttiğim gibi) resmen olay başıma gelmişte yazar bana öğüt veriyor gibi hissettirdi ve bu okurken bana heyecan kattı. Anlattıklarının daha anlaşılır ve akılda kalıcı olmasını sağlamış bu tarzı. - Bu kitabın nerdeyse 100 yıl önce yazılmış olması bana inanılmaz geldi. Neden mi? Yazarın tahminleri çok isabetliydi. Neredeyse hepsi doğru denecek kadar hem de. Kitaptan çok yazarın tarzına bir inceleme olmuş gibi ama inanın çok daha fazlasını hak ediyor ve en kısa sürede diğer kitaplarına ulaşmaya çalışıcam. - Kitabın son sayfasında resmen yazarın şaka yaptığını sandım ve 'hadi canım' dedim. Kitabı çok güzel bir sonla nihayete erdirmiş yazar. ihtiraslarımızın, arzularımızın hiçbir zaman önüne geçemeyeceğimizi bize bir kere daha göstermiş. - Bu kitapla ilgili anımdan bahsetmek istiyorum. Ben bu kitabı kuzenimden ödünç aldım (toplam 10 kitap ödünç aldım) ve bana bu kitabı seçtiğimde söylediği ilk şey (benden 10 kat daha fazla kitap okumuş biridir kendisi) 'o kitap ömrümü yedi' olmuştu. Bu söylediğine çok şaşırmıştım. Ben bu kitabı ilk okumak istediğimi söylemiştim çünkü gerçekten merak ettiğim yazarlarımızdan biriydi kendisi(artık daha fazla merak ediyorum diğer eserlerini). O da diğer kitapları okumamı bu kitabı sona bırakmamı söyledi. Şimdi iyi ki okumuşum ve daha erkenden yazarla tanışmışım diyorum. Kuzenimin söylediği gibi benim de ömrümden bir ısırık aldı ama nihayetinde daha güzel şeyler kattı bana. - İncelememi okuyan herkese teşekkür ederim. (Ayhan GÜVEN)
Peyami Safa'nın kalemi bana hep farklı hissettirmişti. Bu kitap da aynı şeyi yaşattı. Hemen ilk sayfalardan olaylar başlıyor. Gereksiz bir uzatma betimlemeler silsilesi yok. Cümleler kısa ve anlaşılır. Akıcı ilerliyor. Sıklıkla iç konuşmalar var ve kişinin kendi ile hesaplaşmasını okuyoruz. Nadiren de olsa Peyami Safa'nın kendi yarattığı bu karakterlere ilişkin yorumlarına şahit oluyoruz. Olaylar arasında bir kopukluk hissetmiyoruz. Ve bu kitabı daha ilgi çekici hale getiriyor. Keyifli okumalar. (Şeyma)
Kitabın Yazarı Peyami Safa Kimdir?
Peyami Safa (d. 1899, İstanbul - ö. 15 Haziran 1961), Türk hikâye ve romancısı. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.
Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar kolunun kesilmesinde karar kılmış, fakat Safa bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini "9. Hariciye Koğuşu" adlı romanında okurlarıyla paylaşır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Karton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir. 1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da vefat etmiştir.
Edebî hayatı
İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu (1931) Nazım Hikmet'e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa'nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi. İlk uzun hikâyesi "Gençliğimiz"i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.
Hakkında yapılan çalışmalar
Prof. Dr. Mehmet Tekin, Doç Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezi vermişlerdir. Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır. Zülfikar Uğur Yıkan, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde "Peyami Safa'nın Server Bedi İmzalı Romanları" konulu Yüksek Lisans tezini hazırlamıştır. Yazar-çevirmen Sabri Kaliç 2011 yılında Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanını "Exterior Diseases - Ward: 9" adıyla İngilizceye çevirmiştir.
Ayrıca internet üzerinde Peyami Safa hakkındaki bilgilere ulaşabilceğiniz " www.peyamisafa.biz " şeklinde bir internet adresi mevcuttur.
Peyami Safa Kitapları - Eserleri
- Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
- Fatih Harbiye
- Yalnızız
- Sözde Kızlar
- Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
- Bir Tereddüdün Romanı
- Cânân
- Selma ve Gölgesi
- Biz İnsanlar
- Mahşer
- Şimşek
- Bir Akşamdı
- Cingöz Recai - Esrarlı Köşk
- Attila
- Cumbadan Rumbaya
- Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da
- Cingöz Recai - Elmaslar İçinde
- Cingöz Recai - Mişon'un Definesi
- Eğitim - Gençlik - Üniversite
- Cingöz Recai - Zeyrek Cinayeti
- Cingöz Recai - Cingöz Kafeste
- Cingöz Recai - Tiyatro Baskını
- Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı
- Havaya Uçan At
- Cingöz Recai - Sherlock Holmes İstanbul'da
- Cingöz Recai - Şeytani Tuzak
- Türk İnkılabına Bakışlar
- Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları
- Cingöz Recai - Kaybolan Adam
- Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri
- Kadın, Aşk, Aile
- Din, İnkılap, İrtica
- Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca
- Sosyalizm, Marksizm, Komünizm
- İstanbul Hikayeleri
- Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri
- Kartal Pençesinde
- Amerika'da Bir Türk Çocuğu
- Ah Minel Aşk
- Deli Gönlüm
- Kağıthane Faciası
- Göztepe Soygunu
- Cingöz Recai - Kibar Serseri
- Sanat, Edebiyat, Tenkit
- Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları 2
- 20. Asır Avrupa ve Biz
- Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar
- Sherlock Holmes'e Karşı Cingöz Recai
- Son Şarkı
- Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt
- Cesur Çocuklar
- Hikayeler
- Kızıl Çocuğa Mektuplar
- Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikalı Sergüzeştleri
- Bir Varmış Bir Yokmuş
- Gün Doğuyor
- Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm
- Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları
- Seçmeler
- Tilki Leman'ın Harikulade Maceraları
- Mistisizm
- Cingöz Recai - Beyaz Cehennem
- Doğu Batı Sentezi
- Çekirge Zehra'nın Harikaları
- Millet ve İnsan
- Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 1
- Korkuyorum
- Küçük Alp'in Yıldızı
- Kızlar ve Yıldızlar
- Zıpçıktılar
- Bir Akşamdı
- Cingöz Recai - Madam Çiviciyan'ın Gerdanlığı
- Kavga Yazıları
- Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 2
- Gençliğimiz
- Deniz Kızı
- İki Öksüz Arkadaş
- Cingöz Merih’te
- Zümrüdüanka Kuşu
- Sosyalizm
- Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 3
- Ramazan Geceleri
- Allo... Allo... Yetişiniz!
- Edebi Akımlar ve Fikir Cereyanları
- Karım ve Metresim
- Mahutlar
- Çılgın Akşamlar
- Kavga Yazıları
- Şeytana Uyanlar
- İçimdeki Yangın
- BİZ İNSANLAR
- Paşa Kızı ile Köylü Çocuğu
- Yürekli Çocuklar
Peyami Safa Alıntıları - Sözleri
- Protoplazmadan insan şuuruna ve oradan da medeniyetlerin tarihine çıkınca önümüzde yığılan harikalar, Allah’a inanmayı bırakıp da tesadüf maymununa iman etmeyi maskara edecek bir zenginliğe varıyor. Hemen ilave edeyim: Allah’ın ispatı bu kadar kolay değil.Fakat,bu kadarcık bir düşünme bile, Allah’ın mevcut olmadığını ispat etmenin imkansız derecede zor olduğunu hissettirmeye kafi. Aziz okuyucular,bu dar sütundan daha fazlasını beklemezler sanırım. Şu kısa okuyucu mektubu göründüğü kadar ehemmiyetsiz değildir: “Koca Peyami, Şu Allah, Allahçı lafları senin ağzına yakışmıyor.Çünkü kafan işliyor ve mantığın sağlamdır. Yoksa sende de mi öte dünya korkuları başladı?..” İmza yerinde de şu cümle " Komünist filan değil.Sadece Allahsız:Sahir kafalı bir okuyucun” Diyen koca kafalı, dünyanın Eflatun'dan,Farabi'ye, İbn-i Sina'ya, Mevlana'ya,Newton'a,Hegel'e,Einstein'a,Bergson'a ve bugün hayatta bulunan doğulu, batılı meşhur ilim adamları ve filozoflara varıncaya kadar “Kafası işleyen” ve “Mantıkları sağlam” yüzbinlerce dahi ve mütefekkir Allah’a inanırlar. Kafası dalavereden başka bir şeye işlemeyen karaborsacılar,vurguncular,düzenbazlar ve çeşit çeşit günahkarlar arasında Allah’a inanmayanlar pek çoktur. Allah’ı körü körüne inkar etmek kolaydır ve çok kârlı görünür: İnsanı hesap vermekten,mes’uliyetten,vicdan azabından,ceza korkusundan kurtarır.Fakat Allah’ı metafizik felsefi ve ilmi delillerle inkâr etmek, ispat etmekten daha zordur.Allah fikri öyle bir güneştir ki,onsuz her izah karanlıkta kalır. Allahsız filozoflar bile hedefini şaşırmayan karanlık bir tabiat şuuruna inanmışlardır.Arada,bir kelime ve derece farkından başka bir şey kalmaz.Mahiyet aynıdır. Ben Allah’a öteki dünya düşüncesinden en uzak olduğum çocukluk çağımda inanmaya başladım.Bütün ömrüm bu inancımı kontrol etmekle geçti.Mizacım bakımından,inanmaktan ziyade şüphe etmeye meylim vardır.Boşuna inanmaktan ve boşuna şüphe etmekten çok sakınırım.Bence şüphe edilecek şeyden şüphe etmek,ahmaklıktır.Benim imanım şüpheye karşı adım adım kazanılmış bir dikkat,inceleme,tenkid ve bilgi zaferidir. Allah,kendisini kabul ettirmek için insana yeter derecede bilgi imkanı vermiştir.Fakat gizli bir varlığın (hele Allah’ın) yokluğunu isbat etmek için her şeyi bilmek lazımdır.Hiç kimse bu külli bilgiye sahip olduğunu iddia edemez.Allah’a inanmak değil,inanmamak insanın boyunu aşar.Unutma ki insanlar arasında Allah’a inanan dehalar ve büyük zekâlar pek çoktur,eşekler arasında hiç yoktur!” :) 22 Eylül 1958 Milliyet (Kavga Yazıları)
- — Odur, o melun! Demek hâlâ yalının etrafında dolaşıyormuş! Ah, edepsiz, rezil... (Cingöz Recai - Mişon'un Definesi)
- Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. (Sözde Kızlar)
- Sherlock Holmes çok az konuşan, çok az gülen, daime düşünen ve tetkik eden bir adam olduğu malûmdu. (Cingöz Recai - Kaybolan Adam)
- Bana evlenmekten bahsetme, hayatımda yangından, zelzeleden, fırtınadan, yıldırımdan, hastalıktan ziyade evlenmekten korkarım. (İstanbul Hikayeleri)
- Biri size: "Niçin böyle düşünüyorsunuz?" diye sorsa verilecek hiçbir cevap bulamaz, fakat öyle düşünmekten de kendinizi alamazsınız. (Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da)
- Tecrübe ile hasıl olmuş bir istikşaf, bir seziş hassam vardır. (Korkuyorum)
- Devrimbazın inkılâptan ve medeniyetten hiçbir şey anlamadığı, 36 senedenberi bu mefhumları hiçbir derlitoplu eserle anlatmaya çalışmamasından bellidir. (Doğu Batı Sentezi)
- Allahtan korkmayanların hükümettten, kanundan, nizamdan korkacaklarını sanmak boşunadır. Onların iblis zekası en belli ahlak suçunu bile kitaba uydurmasını bilir. (Kavga Yazıları)
- Canın sıkıldıkça kitaplara sarıl. (Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı)
- Erkeklere galebe eden insan, kadınlara mağlûb olur. (Attila)
- Anlaşılmayan ruhlara deli demek adettir, (Selma ve Gölgesi)
- İki millet döğüşmezse, bu, onların seviştiğini değil, fakat birinin ötekini yeneceğinden emin olmadığını gösterir. (Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm)
- "Zira, para kolay kazanılır ama hayat insana iki defa gelmez " (Cingöz Recai - Elmaslar İçinde)
- “ Önü çirkin ve arkası güzel bir mahluk gibi yalan, başkasından bize doğru geldiği zaman iğrenç, bizden başkasına gittiği zaman sevimli bir şeydi. “ (Bir Akşamdı)
- "İstanbul'da 'sosyete' dedikleri şeyin bir lâhana turşusu gibi karışık olduğunu bilmiyordu." (Mahşer)
- Hakikati aramak günah değildir... (Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri)
- " Uykuyu taklit edelim.. " . (Attila)
- İnsan yaptığını çeker, bunu bilesin.. (Yalnızız)
- “Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir.” (Bir Tereddüdün Romanı)