Bir Ateşpare Bin Yangın - Beşir Ayvazoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Bir Ateşpare Bin Yangın kimin eseri? Bir Ateşpare Bin Yangın kitabının yazarı kimdir? Bir Ateşpare Bin Yangın konusu ve anafikri nedir? Bir Ateşpare Bin Yangın kitabı ne anlatıyor? Bir Ateşpare Bin Yangın kitabının yazarı Beşir Ayvazoğlu kimdir? İşte Bir Ateşpare Bin Yangın kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Beşir Ayvazoğlu

Editör: Cemil Üzen

Tasarımcı: Füsun T. Elmasoğlu

Yayın Evi: Kapı Yayınları

İSBN: 9786055147921

Sayfa Sayısı: 360

Bir Ateşpare Bin Yangın Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yazarlık hayatının küçümsenemeyecek bir bölümünü İstanbul hakkında yazmakla geçiren Beşir Ayvazoğlu, bu mesaisini Bir Ateşpare Bin Yangın ile taçlandırıyor. İstanbul’a “anasır-ı erbaa”nın gözüyle bakan usta yazar, okuyucularını edebiyatın İstanbul’undan İstanbul’un edebiyatına uzanan nostaljik bir yolculuğa davet ediyor.

Ayvazoğlu kubbelerde çınlayan, çeşmelerden akan, çatılarda tüten İstanbul’u incelikle anlatırken bir şehrin nasıl sevileceğini, ruhuna nasıl mülaki olunacağını gösteriyor. Bir güzellik resmigeçidine tanık oluyoruz sanki: semtleri, mahalleleri, sokakları, evleri, ağaçları, çiçekleri, iklimi, kayıkları, çeşmeleri, sebilleri, güzel insanları ve tutkunlarıyla İstanbul...

Bir Ateşpare Bin Yangın Alıntıları - Sözleri

  • Eşiğinde can veren merdin sevabın bulmadı Hazret-i Eyyûb-ı Ensârî'de kurban eyleyen
  • " Bir uzun yaz günüydü. Üstadla biraz dolaşmağa çıkmıştık. Karacaahmed'e geldik. Mezarlıklar arasındaki caddeden yukarıya vurmuştuk. Şimdi burada yatanlar bir zaman ne emeller, ne hayallerle yanıp yakıldıklarını, er geç bizim de bir gün başlarımızın ucuna birer taş dikileceğini konuşuyorduk. Üstad: - 'Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş,' dedi. -Öyledir hazret, dedik; senin Safahat'ın var. Senin için gam yok. Fakat bizler için... - Yok yok, Vahyi, kazın ayağı öyle değil. Safahat sanki bir eser mi? Ben hiç olmazsa Sadi'nin Gülistan'ı gibi bir eser bırakmalıydım. Mukaddimesinde dediğim gibi, Safahat benim aczimin, giryemin ifadesidir. - Hazret, bir hakikat karşısında tevazuun yeri yoktur.
  • Âkif, Karacaahmet Mezarlığı'na özel bir ilgi duyuyordu. Dostlarından birine bir gün, " En büyük huzur ve zevki Karacahmet mezarlıkları arasında buluyorum," demişti.
  • “Ağlarım hâtıra geldikçe gülüştüklerimiz.”
  • Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Necip Fazıl
  • Ahmed Midhat Efendi, Sırmakeş suyunu yarım litre su alacak büyüklükte bir bardakla içer, buna hayret edenlere neşeli bir kahkaha atarak: "Herkül kadar adam suyunu bülbül çanağından içmez ya!" derdi.
  • Gece, her yerdeki efsunlu sükûnundan iyi, Avutur gamlıyı, teskin eder endîşeliyi; Ne ledünnî gecedir! Tâ ağaran vakte kadar Bir mücevher gibi Sünbül Sinan'ın rûhu yanar.
  • Kerâmet gösterip halka suya seccâde salmışsın Yakasın Rumeli'nin pençe-i himmetle almışsın. (164. dipnot)
  • Hâlid Ziya, Eyüp'te, Balcılar Yokuşu'ndaki bir evde doğmuş. Babası iş adamı olmaktan çok, tasavvufa meraklı bir fikir ve duygu adamıymış; İstanbul'a yerleşmeye karar verince, Eyüp'te oturan Mehmed Bey adında ağırbaşlı, asil, muhterem bir ahbabının telkiniyle bu ruhanî semti tercih etmiş. Hâlid Ziya'yı doğduktan hemen sonra onun kucağına vermişler. Mehmed Bey, bebeğin kulağına ezan okumuş ve birini Eyüp'e adını veren büyük sahabeden aldığı üçlü bir isim vermiş. Mehmed Hâlid Ziyaeddin...
  • Sıkılırım, Kuşlar cıvıldamasa dallarında, Yemişlerine doymadığım ağaçların Cahit Sıtkı TARANCI
  • "Bedri'ye Mısralar" da, eğer hayat yeniden gelmek mümkün olsa ve kendisine ikinci hayatında malikâne olarak bir yıldız verilse, bu büyük iltifata bigâne kalacağını ve İstanbul'a dönmek isteyeceğini söyleyen Yahya Kemal, ölümden değil, vatandan ayrılmaktan korkuyordu. Vatan İstanbul'du ve orada dönüşten hiç bahs açılmazdı.
  • "Her malımız yerli olacak da millî vicdanımızı Avrupa'dan mı getireceğiz?"
  • Yâd eylemez olduk haber-i Yûsuf-ı Mısr'ı Südlüce'de bir mâh ile şîr ü şekeriz biz
  • Durgun havuzları işlesin, bırak Yaprakların güneş ve ölüm rengi Sen kalbini dinle, ufuklara bak. Ahmet HAŞİM
  • Tanburî Cemil Bey'i bir dost evinde dinledikten sonra hissettikleri, Yahya Kemal'in "Türk İstanbul" macerasının başlangıcıdır: "O zaman karşımda altından bir kapı açıldı. Memleketime bu kapıdan girdim!" sözü bu başlangıcı ifade eder.

Bir Ateşpare Bin Yangın İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir Ateşpare Bin Yangın: Beşir Ayvazoğlu'nun adını çok duymama karşın, yazdığı hiç bir kitabı okumamıştım. Bu art niyet ya da tarafgirlikten ziyade konularımızın farklılığından dolayı diyebilirim. Bu kitabı da tesadüf bir şekilde keşfettim. Arka kapak yazısında İstanbul'u anlatıyordu. Hızlı bir şekilde kitap sayfalarını karıştırıp satın aldım. Bir yere bir işe aidiyet duygusu ile bağlanırsanız o yerden o işten daha çok keyif alarak hayatınızı idame ettirebilirsiniz. Bir yere giderken boş boş bakmak yerine, o şehrin keşmekeşi içinde bir güzelliği bulup çıkartmak yine kişinin elindedir. Yıllar önce bir arkadaşımın küçük bir projesi vardı: İstanbul'a Mektuplar adını taşıyacaktı. Ben de bu kitapta ona benzer duygu hissettim. Belki de onun da etkisiyle kitaba sarıldım. İstanbul devasa bir şehir. Curcuna, trafik, kalabalık, gürültü, eğlence, kültür, sahaf vb. şeylerin yoğun olduğu bir yer. İstanbul içinde yaşayıp Beşir Ayvazoğlu'nun da haklı olarak belirttiği gibi, şehrin içinde yaşayıp şehre uzak duran binler, on binler ve milyonlar var. Kitapta adını saydığı yerlere ve daha fazlasına hatıra kalacak şekilde de olsa gidilmesi, gelecek zaman için kişinin belki de duygu dünyasına ya da bilinç altına işlenecek hoş bir görüntü olarak kalabilir. Yazarın deneme olarak yazdığı bu kitap ile Cumhuriyet öncesi ve sonrası yazarların edebiyatla vurguladığı İstanbul; yaşam, kültür, dil, sanat, yaşayış, dinler, efsaneler, hurafeler edebiyatçıların kaleminden derlenerek bir potada eritilip önümüze getirilmiş. Namık Kemal'in bir romanında geçen İstanbul'da var, Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası'da, Abdülhak Hamid de var, Mizancı Murat da, Ahmet Mithad Efendi'den Tevfik Fikret'e, Yahya Kemal'e, Mehmet Akif'e, Ahmet Rasim'e, Peyami Safa'ya, Hüseyin Rahmi Gürpınar'a kadar çeşitli isimler arzıendam ediyor. İnsanların yaşadıkları şehre daha yakından bakmaları ve bu kültürü, tarihini özümsemeleri gelecek için de bir kapı aralar. Rutinin dışında bir hayat olduğu; zamanın göreceliği ile zamansızlığın olmayacağına, insanın isterse şehrin tüm duygusunu içinde hissedebileceği ve şehre kendisinden de bir şeyler verebileceği yaşanırken hayata yazılır. Bir Ateşpare Bin Yangın ile 'Edebiyat Penceresinden İstanbul' anlatılıyor. Edebiyat içinde İstanbul'un sokakları, erkekleri, kadınları, hurafeleri, üfürükçüleri, yemesi, içmesi yazar ve şairlerin kendi zaman dilimi içinde kağıda nakşedilip bu zamana aktarılmış halinden pasajlar okuyoruz. Belki daha önce az veya hiç duymadığınız çeşitli anekdotlar eşliğinde İstanbul'un şu an ki çetrefilli ve cafcaflı dünyasına farklı bir gözle bakmayı da sağlıyor. Eskiye götürüyor bizleri. Ama bu dönüş kadim uygarlıklardan başlamıyor, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemimden hikayeler bizlere sunuluyor. Beşir Ayvazoğlu, İstanbul'un bazı sembol binalarını, Yıldız Sarayını, kütüphaneleri, Suriçi'ini, Boğaziçi'ni, suyunu, vapurunu, havasını, ağaçlarını, rüzgarını ve büyük yangınlarını edebiyatçıların gözünden bizlere aktarıyor. Bunu yaparken de dönem edebiyatçılarını, tarihçilerini ve seyyahları da kullanıyor. Edebiyat ve tarih iç içe geçerek konular anlatılmış. Bu yüzden edebiyat ve tarih severlerin hoşuna gidebilecek bir çalışma. Ayrıntılı araştırma ile bir bütünlük sağlanarak eski İstanbul'un edebiyat dünyasındaki görüntüsü çizilmiş. Tabi her şey bu kitap içinde anlatılmıyor ama araştırma yapacak kişilere de güzel kaynakça sağlıyor. Bu kitabın denemelerden oluşmuş bir yapı olduğu da unutulmasın. Not: Anlamadığım nokta ise Mustafa Kutlu'dan neden alıntı yapıldığı ve dinlendiği. Çünkü yazarın kendisi de yakın zaman tanığı olması sebebiyle bu kısmı 'aykırı' görüyorum. Bu kitabı 6 - 9 Aralık 2019 tarihleri arasında okuyup inceleme yazısı ise 12 Şubat 2020 tarihinde 1000Kitap sitesine eklenmiştir. (S. Ali)

Bir Ateşpare Bin Yangın, Beşir Ayvazoğlu’nun “Edebiyatın Penceresinden İstanbul” alt başlığıyla neşrettiği kitabı. Ayvazoğlu, Türk edebiyatının akademisyen olmayan üstatlarından biridir; nice edebiyat profesörünü cebinden çıkarabilecek bilgi birikimine sahiptir. Bu eserinde, muhtelif zamanlarda İstanbul üzerine yazdığı edebiyat merkezli yazılarını bir araya getirmiş. İstanbul’u tanımak, sevmek için ideal bir kitap olmuş. Ayvazoğlu, burada mimarisinden, kışlarına, yangınlarından, roman sahnelerine kadar pek çok şair ve yazar üzerinden İstanbul’u anlatıyor. Çok titiz ve başarılı yazıların varlığından söz edebilirim. Elbette tavsiye ederim. (Mehmet Y.)

Kitabın adı:Bir Ateşpâre Bin Yangın Yazarın adı:Beşir Ayvazoğlu Okuyanın adı: Sıdıka Topal Sayfa sayısı:360 Kitabımız eski İstanbul'u anlatıyor. O zamanların güzel yemyeşil ağaçlı bahçeli evlerini,sık sık çeşmelerini anlatıyor. Hayırsever iyiliksever insanlar, herkesin bahçesi, bahçesinde her türlü meyve ağaçları varmış olan olmayana verirmiş. Ne olmuş sonra Anadolu'dan göçler başlamış oturacak ev kalmayınca ağaçlar kesilmiş bina yapılmış yalnızca İstanbul değil yurdumun her yeri aynı durumda sonuç mu ortada.... Birde kitabı okurken birşey dikkatimi çekti.1700'lü yıllarda halka et dağıtılırmış. İnsanların üzerine atarlarmış etleri insanlar o bir parça eti almak için birbirlerini ezermiş peki bu durum size birşey çağrıştırdı mı????..... (SIDIKA TOPAL)

Kitabın Yazarı Beşir Ayvazoğlu Kimdir?

Beşir Ayvazoğlu (1953 Zara, Sivas), edebiyatçı, şair, yazar, gazeteci.

Asıl ismi "Beşir Ayvaz" olup 11 şubat 1953 tarihinde Sivas’ın Zara ilçesinde doğmuştur. Sivas 'ta ilk ve orta öğreniminin ardından 1975'te Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü'nü tamamlamıştır. Çeşitli liselerde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yapmış, TRT’de uzman olarak çalışmıştır. Lise yıllarında mahallî gazetelerde amatör olarak yürüttüğü gazetecilik mesleğine Hergün, Tercüman, Türkiye, Zaman ve Yeni Ufuk gazeteleriyle, Aksiyon dergisindeki köşe yazarlığı ve yöneticilik ile devam etmiştir. 1985-1991 yılları arasında Tercüman gazetesinin “Kültür-Sanat” yönetmenliği yapmıştır. Yeni Ufuk gazetesinde ise genel yönetmen olarak çalışmıştır. Dergâh, Kubbealtı Akademi, Hareket, Hisar, İzlenim, Türk Edebiyatı, Türkiye Günlüğü, Yeni Türkiye gibi dergilerde birçok deneme ve makale yayımlamışltır. Bir ara Kültür Bakanlığı danışmanı olarak görev yapmıştır.[1]

ADTYK Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu, TDV İslâm Ansiklopedisi Türk Dili ve Edebiyatı Merkez ilim ve Redaksiyon Kurulu üyeliklerinde bulunmuştur. Ayrıca CNN Türk’te Hilmi Yavuz’la birlikte iki yıl “Gökkubbemiz” adlı kültür programını hazırlamış ve Kasım 2001-Temmuz 2005 tarihleri arasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.[2] TRT 2’de “Bir Tepeden” adlı bir kültür programı hazırlayan yazar, halen Türk Edebiyatı Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yürütmekte ve Zaman gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Türkiye Yazarlar Birliği, iLESAM, Çocuk Vakfı ve Sezer Tansuğ Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucu üyeleri arasında yer alıp Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in de üyesidir. Şiir, deneme, araştırma, inceleme ve biyografi alanında yayımlanmış çok sayıda kitabı bulunmaktadır.

Beşir Ayvazoğlu Kitapları - Eserleri

  • Güller Kitabı
  • Aşk Estetiği
  • Kuğunun Son Şarkısı
  • 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi
  • Ateş Denizi
  • Bozgunda Fetih Rüyası

  • Ömrüm Benim Bir Ateşti
  • Defterimde Kırk Suret
  • Kahveniz Nasıl Olsun?
  • Saatler, Ruhlar Ve Kediler
  • Peyami
  • Siretler ve Suretler
  • Ney'in Sırrı

  • Yunus, Ne Hoş Demişsin
  • Yahya Kemal
  • Büyük Ağa Tarık Buğra
  • Tanrıdağı'ndan Hıra Dağı'na
  • Geceleyin Dersaadet
  • Kayıp Şiir
  • Divanyolu

  • Bir Ateşpare Bin Yangın
  • Fikret
  • Gel Söyleşelim Cümle Geçen Demleri
  • Edebiyatın Çanakkale'yle İmtihanı
  • Altı Çizili Satırlar
  • Altın Kapı
  • Bozgunda Fetih Rüyası

  • Şehir Fotoğrafları
  • He'nin İki Gözü İki Çeşme
  • Dersaadet'in Kalbi Beyazıt
  • Geleneğin Direnişi
  • Şiirler
  • İslam Estetiği ve İnsan
  • Yaza Yaza Yaşamak

  • Alatav'dan Şardağı'na Kültür Coğrafyamızda Gezintiler
  • Doğu-Batı Arasında Peyami Safa
  • Tarık Buğra - Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak
  • Her Kuyuda Bir Yusuf
  • İstiklal Marşı Tarihi ve Manası
  • Malik Aksel
  • Florinalı Nazım

  • Türk’ün Kültür Coğrafyasında Bir Gezinti
  • Derkenar
  • Geçmişi Yeniden Kurmak
  • Üçüncü Tepede Hayat
  • Kaknus
  • Güller Kitabı
  • Kahveniz Nasıl Olsun?

  • Halk Şiirinden Tarihe
  • Gel Söyleşelim Cümle Geçen Demleri
  • Turkish Coffee Culture

Beşir Ayvazoğlu Alıntıları - Sözleri

  • Muhteşem bir maziyi daha, muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim,diyen yiğit bir adamdı Cemil Meriç (Altı Çizili Satırlar)
  • Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz. Sana yalnız bir ince taze kadın, Bana yalnızca eski bir budala Diyen bugünkü beşer, Bu sefil iştiha, bu kirli nazar, Bulamaz sende, bende bir mânâ, (Ömrüm Benim Bir Ateşti)
  • Biz ki kaçak konar göçerleriz iskân edilmemiş hüzündür aşiretimiz (Kuğunun Son Şarkısı)
  • 'Bence sanat bir lüks, ziynet değildir, bir ihtiyaçtır. Aristokrasinin yahut yalnız küçük bir zümrenin keyfine hizmet eden bir vasıta olmaktan ziyade büyük bir kitlenin manevi gıdasıdır." (Malik Aksel)
  • Koruma şuuru, şehri tanıyıp sevmekle başlar. (Divanyolu)
  • Gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur… (Aşk Estetiği)

  • Bütün dinler ve mistik doktrinler, az yemeyi, perhizi tavsiye etmişlerdir. Tasavvufi eserlerin kanaatle ilgili bölümlerinde az yemekle ilgili hikâyeler anlatılır, öğütler verilir. Mesela Şirazlı Şeyh Sadi'nin Boston ve Gülistan'ında bu konuda hoş hikâyeler vardır ve bu hikâyelerin özü şu beyittir : " Ne ağzından taşasıya çok ye, Ne zayıflıktan ölesiye az ! " (Saatler, Ruhlar Ve Kediler)
  • Yunus bir söz söylemiş hiç bir söze benzemez Münafıklar elinden örter ma'ni yüzini (Yunus, Ne Hoş Demişsin)
  • Nuri Bey'e göre,zannedilenin aksine, hürriyetin en büyük düşmanı paradır, çünkü sizi -kendi şartlarını benimseterek- esirleştirir. (Defterimde Kırk Suret)
  • Aşk, bir bakar ki seyre başladığı yerdedir; Aşk Hüsn'den, Hüsn de aşktan başkası değildir. (Kuğunun Son Şarkısı)
  • Anlamıyorum; bugün gölgesinde dinlendiğimiz ağaç, yarın yerini iri yarı bir apartmana bırakıyorsa, bugün penceremizde ışıldayan gökyüzü, öbür gün beton bir blokun arkasında kalabiliyorsa, bu topraklarda asıl mânâsında nasıl mekân tutabiliriz? (Şehir Fotoğrafları)
  • Ey kırk yıl önce dudağımı değdirdiğim fincanın sahibi; müddetimi doldurduğum günden beri seni aramaktayım. Nerdesin? (Kahveniz Nasıl Olsun?)
  • Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan, Rü’yâma girdi her gece bir fâtihane zan! (Bozgunda Fetih Rüyası)

  • Nazım, "Eski dost düşman olmaz" atasösünün de "ozanca bir dilekten başka bir şey olmadığını" söyler. şarabın yıllanmışı makbuldür ama, dostluğunki çok zaman tam tersine olur, "yılların içinde durgun sular gibi kurtlanır, yosunlanır, tortulanır. Bunun için de düşmanların büyüğü çok kez eski dostlardan çıkar. Eski dost düşman olur, hem de nasıl!" (Peyami)
  • Resûlullah Efendimiz (a.s.m) bir gün otururlarken, kedisi cübbesinin eteğine kıvrılıp uyumuştu. Resûlullah (a.s.m) kediyi uyandırmaya kıyamayıp cübbesinin o kısmını keserek yerinden kalktı. (Ateş Denizi)
  • “Akşam, geceye ihtişamlı bir ön sözdür.” (Geceleyin Dersaadet)
  • Mütareke devridir. 1919 yılının sonlarına doğru bir gün Ba biâli'den Fâtih'e kadar tam elli beş çeşme ve sebil sayan Emiri Efendi, hepsinin susuz olduğunu ve sanatkârane kitabelerinin toz toprak içinde kalarak okunmaz hâle geldiğini gördüğü için çok üzülür ve "Vicdannâme" başlığını uygun gördüğü bir rapor yazıp sadaret makamına arz eder. (Divanyolu)
  • " Fransız toprağı bin yılda Fransiz milletini yaratti." Bu cümleyi okuduktan sonra milliyetin en mühim unsurunun toprak olduğunu anladim. Bizim milliyetimiz de Anadolu ve Rumeli toprağının eseriydi. (Bozgunda Fetih Rüyası)
  • Şiir galiba sesini bulduktan sonra kendi kendini inşa eden bir şey... (Ateş Denizi)
  • Aşığın çıkardığı âhın adı zefredir. Bu âhı çıkaramayan aşık, sıcak hava kalbin üst kısmındaki soğuk kısma girerek rutubete dönüştüğü için aşkını ağlayarak açığa vurur. Bu kadar da değil; İbnü'l Arabi, kalpten ciğerlere sirayet etmesi halinde âh sadasıyla birlikte çıkan nefesten yanık kokusunun yayılacağını söylemektedir... Eğer ateş kalbi ve ciğeri yakıp pişirirse, hâl sahibi ölebilir. Nitekim evliya menkıbelerinde sema meclislerinde ruhlarını böyle teslim edenlerin isimleri zikredilmiştir. İbnü'l Arabi yorumcusu Ahmet Avni Konuk "Bunlar aşk-ı İlahi'nin şehidleridir." diyor. (Kuğunun Son Şarkısı)