Bizans'ın Fethi - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bizans'ın Fethi kimin eseri? Bizans'ın Fethi kitabının yazarı kimdir? Bizans'ın Fethi konusu ve anafikri nedir? Bizans'ın Fethi kitabı ne anlatıyor? Bizans'ın Fethi kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Bizans'ın Fethi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Ahmet Arpad
Yayın Evi: Alfa Yayınları
İSBN: 9786051852638
Sayfa Sayısı: 94
Bizans'ın Fethi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Bu noktada Mehmet’in aklına harikulade bir plan gelir. Konstantiniye önünde hiçbir işe yaramadan öylece duran kadırgalarını karadan yarımadayı aşırtıp, Haliç körfezine sokacaktır. Çok cüretkâr ve soluk kesici bir girişim olan yüzlerce geminin yarımadanın tepelerinden taşınmasını Bizanslılar, bir zamanlar Anibal ve Napoléon’un hızla Alp Dağları’nı geçebilmesinin olanaksız olduğuna inanmış Romalılarla Avusturyalılar gibi, daha ilk günden çok saçma bulurlar. İnsanoğlunun deneyimlerine göre gemiler sadece denizde hareket edebilir.
Bir donanmanın tepeleri aşması kesinlikle mümkün değildir. Ancak mümkün olmayanı gerçekleştirmek çılgın istençlerin simgesidir. Askeri dâhi savaş kurallarını önemsemez, gerektiğinde denenmiş yöntemleri değil, kendi yaratıcı düşlemini uygular.”
Stefan Zweig işte böyle anlatıyor, İnsanlık Tarihinde Yıldızın Parladığı Anlar kitabında, 29 Mayıs 1453 tarihinde, Fatih Sultan Mehmet tarafından icat edilen, tarih kitaplarında o güne dek eşine rastlanmayan girişimi.
“Bireylerin yaşamında ve tarihin akışında yüz yılları belirleyecek bir kararın tek bir güne, tek bir saate, tek bir âna sıkıştırıldığı çok trajik ve yazgıyı belirleyen anlara çok ender rastlanır,” diye sürdürüyor sözlerini büyük yazar.
Bizans’ın Fethi de, Zweig’ın olağanüstü anlatımıyla dile gelen, geçmişin karanlığına ışık tutan o anlardan biri hiç şüphesiz.
Bizans'ın Fethi Alıntıları - Sözleri
- “Bir toz tanesi kadar küçük bir tesadüf, Kerkoporta kapısının açık unutulması, dünya tarihinin seyrini belirleyen olay olmuştur.”
- Umut eden insanların şen sevinci, mor renkli bir bulut gibi, bütün umudunu yitirmiş bu şehrin üzerinde bir kez daha yükselir.
- Geceler; yeni düşler ve yeni umutlar içindir.
- Eğer sakalımın tek teli bile kafamdan geçenleri bilseydi, onu çeker koparırdım.
- "Eğer sakalımın bir tek teli bile aklımdan geçeni bilseydi, onu derhal çeker koparırdım" Fatih Sultan Mehmet
- Genç Mehmet, yönetimi devralınca, ne kadar acımasız ve ne kadar kararlı bir lider olduğunu ispatlayacak ilk eylemini gerçekleştirir. Hanedan içinde kendi iktidarına karşı olanları ortadan kaldırmaya niyetli olduğunu, henüz reşit olmayan şehzade kardeşini hamamda boğdurarak gösterir. Bu eylemin ardındansa bu cinayeti işleyen celladı ölüme mahkum eder.
- Sahip olduğu güce güvenerek savaş hazırlığı yapanlar, silah kuşandıkları güne kadar daima barıştan söz ederler.
- Ne yazık ki tarihte uzlaşma ve barışma hep kısa sürelidir.
- Mehmet, atının üstünde sabahtan akşama bir o yana bir bu yana gidip gelir.Haliç kıyısından Marmara kıyısına at sürer bir çadırdan diğerine girip çıkarak askerlerine de komutanlarına da moral verir, onları cesaretlendirir; hatta neredeyse usta bir psikolog gibi yüz elli bin askerin hepsinin savaş azmini doruğa çıkartmasını bilir.
- Mehmet, dindar ve acımasız olduğu kadar hırslı ve sinsidir de. Bu genç padişah bir yandan oluk gibi kan akmasını izlerken, diğer yandan da Latince asıllarından Sezar’ın hayatını ya da Romalıların yaşam öykülerini okuyabilen son derece eğitimli ve sanata düşkündür.
- Bir ulak, Sultan Murat’ın en büyük şehzadesi olan 21 yaşındaki Mehmet’e babasının ölüm haberini ilettiğinde tarih 5 Şubat 1451’dir.
- "Umut eden insanlar şen sevinci, mor renkli bir bulut gibi, bütün umudunu yitirmiş bu şehrin üzerinde bir kez daha yükselir."
- Bir kez daha umudun coşkulu sevinci, mor bir bulut gibi, bütün umudunu yitirmiş, hüzünlü kentin üzerinde yükselir.
- Askeri dahi, savaş kurallarını önemsemez, gerektiğinde denenmiş yöntemleri değil, kendi yaratıcı düşlemini uygular.
- Herkesin malumudur ki geceler, heyecanlar, yeni düşler ve yeni umutlar içindir; onların tatlı zehri insanı şaşırtır, umut dünyasını karmakarışık hale getirir.
Bizans'ın Fethi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Şu görülen 80 sayfaya aldanmamanızı rica ederek başlayacağım. Şöyle ki, ben taradım PDF olarak isteyen varsa görmesi için atarım da. Boşlukları vs kaldırıp temize çektiğinizde 30 sayfa ediyor etmiyor. Hatırlarsanız daha evvelden İnsalığın Yıldızının Parladığı Anlar kitabının yorumunda da bahsetmiştim. O kitap 14 farklı konusuyla gerçekten dolu dolu bir eserdir. Bu kitap ise para tuzağı. Adeta kitap değil bir broşür. Dürüst olmalıyız öyle değil mi? Ben bu siteye ilk geldiğimde okumadan önce incelemelere bakardım ve kitapları almaya öyle karar verirdim. Kimsenin parasının boşa gitmesinde katkım olsun istemem sonuçta. Her neyse daha evvelden de bahsetmiştim, Zweig ve onun gibi olanların adeta ‘Kudurduğu’ nadir eserlerdendir. Hani savaş karşıtıydın, hani psikolojin etkileniyordu. Konu İstanbul’u geri almak olunca en ön safta koşuyorsun. Bu ne yaman çelişki be. Üzerinde yaşadığımız topraklar bizim kutsalımız ve kırmızı çizgimizdir. O yüzden o ve onun gibi düşünenlerin acısını en derinden hissettiğimiz için huzur buluyorum adeta. Tüm Türkiye ölmeden siz ancak bu topraklara TURİST olarak gelirsiniz. Neyse gene çok öfkelendim. Bu zihniyetin geçmişten günümüze neler düşünüp hissettiğini ve acılarını görmek için harika bir eser. Taradım, hazırladım ve isteyen olursa bana ulaşsın hemen gönderirim. Allah’a emanet olun.. (Sadık Kocak)
Merhaba! Aslında hiç planda yokken okuduğum bu Zweig eseri kısa öz ve de anlaşılır bir dil ile yazılmış. Öyküleriyle devleşen Yahudi asıllı bir yazar olarak dünya tarihinde önemli bir yer edinen İstanbul'un fethini olabildiğince tarafsız aktarmış açıkçası. Başka kaynaklardan okumak her zaman bakış açısı kazandırır buna bu kitabı okurken tekrar emin oluyorsunuz. Kendi kaynaklarımızdan okuyup ezberlediğimiz bazı değerlerin başka kaynaklardan okunması çoğu insanlarda farklı etkilerde yaratıyor tabi. Genelde bizim ülkemizde bu tarafsızlık kıskançlık, kin vs. gibi atfedilir fakat normal olan aynı değer yargılarda birleşemediklerimizle aynı payda da birleşebilmek. (Dorisin Kitapları)
bir Yahudi'nin gözünden İstanbul'un fethi: Stefan Zweig fetih sırasında Bizans tarafında neler yaşandığını kısaca anlatmış. İstanbul'un fethini bir Yahudi'nin yorumuyla tarafsız bir şekilde okumayı bekliyordum lakin Stefan zweig Bizans yanlısı bir tavır sergilemiş buna da pek şaşırmadım doğrusu. Bizanslıları dindar ve iyi niyetli gösterirken Türkleri dinsiz ve barbar şekilde göstermiş. Her ne kadar buna içerlesemde farklı görüşleri, farklı yorumları okumak güzeldi. Tarih seviyorsanız okunmaya değer bir eser 1 saatte okunur zaten. (Meliha)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)