Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor - Soner Yalçın Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor kimin eseri? Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor kitabının yazarı kimdir? Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor konusu ve anafikri nedir? Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor kitabı ne anlatıyor? Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor kitabının yazarı Soner Yalçın kimdir? İşte Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Soner Yalçın

Tasarımcı: Yavuz Korkut

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9786051114002

Sayfa Sayısı: 440

Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tehlike, tehlikeyi göze almadan yok edilemez...

Yeşil Gladio'nun dinci tetikçileri...

FBI'ın yetiştirdiği dinci istihbaratçılar...

CIA'in kefil olduğu dinci cemaat liderleri...

ABD'den maaş alan dinci köşe yazarları...

Utah'ta TSK aleyhine yayın yapan dinci yalan makineleri...

Kendini peygamber sanan Amerikalı şeyhe bağlı dinci milletvekili...

"Yahudi malları almayın" deyip Yahudilerle ticaret yapan dinci gazete...

İsim isim... Olay olay...

Ergenekonvari komplolar hangi ülkelerde nasıl sahneye kondu?

George Soros'un vakıfları, gazeteleri ve politikacıları bu oyunun neresinde? 

Türkiye'de hangi gazetelere, hangi kanaldan para akıtılıyor?

TSK neden hedefte?

Solcu liberallerin New York'taki akıl hocaları kimler?

Uluslararası Yazarlık Programı (IWP) Türkiye'den nasıl yazar devşiriyor? 

Kim bu ödüllü edebiyatçılar?

İsim isim... Olay olay...

(Tanıtım Bülteninden)

Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor Alıntıları - Sözleri

  • Her gelen hükümet eğitim sistemini kevgire döndürdü.
  • Türkiye'deki dinci gruplar ve bunların medyası yıllardır Atatürk'ün ölümüyle ilgili hep bir yalanı dile getirirler: Atatürk'ü içki öldürdü! Doğru olmadığını söylersiniz... Resmi belgeleri gösterirsiniz... Yok hayır, dinlemezler. Papağan gibi tekrar ederler: Atatürk çok içki içtiği için öldü. Dayanamayıp sorarsınız: Nereden biliyorsunuz? Hemen yanıtlarlar: Siroz hastası değil miydi? Açıklarsanız, sirozun alkolden kaynaklandığı bir şehir efsanesidir. İnanmazlar. Peki dersiniz, Mehmet Akif neden öldü biliyor musunuz? Çıt çıkarmazlar, kem küm ederler. Sirozdan dersiniz. İnanmazlar. Öyle ya sirozun içki içmekten kaynaklandığını sanıyorlar ya! Eh Mehmet Akif içki içmediğine göre nasıl sirozdan ölebilir?
  • "Korku üzerine bir iktidar inşa edilemez."
  • Bu topraklarda birileri kurtuluşu hep dışarıdaki güçlerden bekledi. Bu yazgıları hiç değişmedi..
  • "İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır."
  • Hayata bir pencereden bakabilirdiniz, ama bu, karşı pencereden bakanlara düşman olacağınız anlamına gelmezdi.
  • En gürültücü olan, en cahil olanı.
  • "Avarelik her sınıf halkımızda öyle kökleşmiş, öyle bir tabiat haline gelmiştir ki, haklı olarak bütün felaketlerimizin sebebi olduğu ifade edilebilir"
  • Ortaçağ, düşünmeyi unutmanın adıdır. Türkiye XXI. yüzyılda Ortaçağ'a dönmüştür.
  • Gözaltına alınan bir üsteğmene işkence sırasında "Hangi örgüttensin?" diye soruyorlar. Üsteğmen siyasi konularla ilgisi olmadığı için bilemiyor, "Bana örgüt isimleri sayın" diyor. Sayıyorlar. Bu kez "Hangisinin cezası daha az?" diye soruyor. Yanıt veriyorlar: "Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi'ne üyelikten yedi buçuk yılla kurtarırsın." "Tamam, ben o örgüttenim öyleyse"diyor. Ve bu davadan tutuklanıp cezaevine konuluyor. Gelelim işin en hazin bölümüne: Üsteğmen afla tahliye olduktan sonra, kendisini başka bir subay arkadaşının, bir kızla ilişkisini kıskandığı için ihbar etmiş olduğunu öğreniyor!
  • Küçük şahsiyetler, kişilerle uğraşır; vasat şahsiyetler, olaylarla/şekillerle uğraşır; büyük şahsiyetler, fikirlerle uğraşır.
  • Müslümanlar birtakım geleneksel kuralları titizlikle yerine getirmekte, fakat düşünmekten kaçınmaktaydı.
  • Yıkıcı bir dönemden geçiyoruz... İslam'ın "akil adamı", "aksiyoner feadisi" gibi övgü sözleriyle yüceltilenler, bugün karşımıza "tecavüz sanığı" olarak çıkıyor.
  • "Korku üzerine bir iktidar inşa edilemez."
  • Sonuçta, aradan yüzyıl geçse de yasaları erkekler yaptığı sürece adına ister zina desinler ister taciz ister tecavüz davası deyin korunan hep Hüseyin Üzmezler Müslüm Gündüzler olacaktır.

Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor İncelemesi - Şahsi Yorumlar

. YAHUDİLİK SIRRI 1 - SİYON HAKİMLERİNİN PROTOKOLLERİ • a - Giriş Yahudi emellerinin iç yüzü, resmî ve alenî bir vesika ifadesiyle 1906 yılına kadar meçhul kaldı. 1906 Ağustosunda, Londra'da (Britiş Müzeum) kütüphanesinde birdenbire ele bir kitap geçti. Bu kitap (Küçük içinde büyük – İsâ aleyhtarlığının siyasî imkânları) ismini taşıyordu ve Rusça yazılmıştı. Bunu (Bir Ortodoks'un Notları - 1905) isimli Rusça bir eserin meydana çıkması takip etti. Bu kitap, 1919'da İngilizceye çevrilmiş ve (Sportiavud) matbaasında (Siyon Hakimlerinin Protokolleri) adiyle tabedilmiştir. Eser, Londra gazetelerine aksetti ve İngiliz basınında fırtınalar kopardı. İngiliz dilinde yayınlanmaya başlıyan eser, derhal Almancaya çevrildi ve her tarafı sirayete başladı. Hâdise büyüyüp (Time) gibi gazetelere düşünce, birdenbire ve usulen, son derece dikkate şayan bir iş oldu: Eserin tek nüshasını bile elde etmeye imkân kalmadı. Bundan sonra gerek Fransa ve gerek Amerikada bir takım akisler olduysa da aslında (Serj Nilus) adlı Rus profesörüne atfedilen eserin bütün izleri, harikulâde gizli teşekküller tarafından yokedilmeye çalışıldı ve bunda bir dereceye kadar muvaffak olundu. (Serj Nilus)un eserinin temeli, 1897'de (Bâl)de toplanan (Siyon Cemiyetleri)nin gizli kararları, programları ve maddî mânevî hedeflerinden ibarettir. Bunu, son olarak (Roje Lâmbelen) isimli bir Fransız ele geçirip tercüme etmiş, bundan da General Sami Sabit Karaman (Siyon Önderlerinin Protokolleri) ismiyle, 134 sahife Türkçe bir tercüme vücuda getirmiştir. Fakat 1943'de intişar eden bu Türkçe nüsha da beklenen aksi yapamadan ortadan silinmiştir. Netice şudur ki, bir millet ve memleket birlik ve bütünlüğünü güve gibi için için yiyen gizli kuvvetleri tanımak; onları ister isimlendirerek ister isimlendirmeyerek, fakat mutlaka kurmay sırlariyle teşhis etmek ve ruh vatanında nüfuz ve istilâ nahiyelerini farketmek bakımından bu Protokoller birinci derecede kıymet ve ehemmiyettedir. İleride, bütün esrariyle ve Tanzimat ricalinden İttihat ve Terakki büyüklerine kadar isim isim her türlü mensuplariyle ve meş’um tesiriyle ortaya dökeceğimiz masonluk ve büyük garp kapitalizmasına bağlı Yahudi tesirlerine başlangıç olmak üzere, işe bu (Protokol)lerden giriyoruz. Siz yalnız dikkat edin: Milletler nerelerinden vuruluyor, hangi sinir ve ruh merkezlerinden ele geçiriliyor ve nasıl canbazhane hayvanları haline getiriliyor. Şu ânda gördüğünüz ve göreceğiniz Protokoller, umumiyetle birlik ve bütünlük dâvasındaki her milletle ilgilidir; bundan Türk milletine ait hisseleri bizzat çıkarabilirsiniz ama bu hisseleri ileride teker teker ortaya dökülmüş bulacaksınız. Ve bir de bakacaksınız ki, Tanzimattan beri siyasî, idarî, içtimaî, iktisadî, edebî, harsî sahalarda birer inkilapçı diye tanıtılan kahramanlardan çoğu, hemen hepsi işte bu gizli kuvvetlerin haberli veya habersiz kuklalarından başka bir şey değilmiş... • b - (Roje Lâmbelen)den Birkaç Söz Ve Protokoller Protokol'lerin sayısı yirmidördü bulur. Bunlar bir zabitnâme olmaktan ziyade dersler ve düsturlar mahiyetindedir. Bunların müellifinin veya müelliflerinin başlıca kaygıları, kesin mücadele hazırlanmış göründüğü vakit, asırlardan beri takip edilen hedefleri ve cihan hâkimiyetini elde etmek için seferin son plânını yirmidört ders halinde takrir etmektir. • (Roje Lambelen)e göre: "Yahudiler için kuvvetten başka hak yoktur; hürriyet mezhebi hristiyanların dinini de hükümetini de sarsmıştır. Altın, İsrâiloğullarının elindedir, onlar bu altın sayesinde, demokratlaşmış devletlerde hükûmetlere kumanda eden basına ve bu yoldan efkâra hakim olmuşlardır. Mason locaları, gösteri ve propagandaları tertip eden Yahudiler tarafından idare edilmektedir. -- Hristiyan kavimler bir gün gelecek öyle sarsılacaklardır ki, bizim hâkimiyetimizde âlemşumul bir hükûmet isteyeceklerdir. İsrailoğullarının yolunu bulup kışkırtacağı hususî harpler ve cihan harbi bu hakimiyeti çabuklaştıracaktır. Yahudi otokrasisi hristiyan devletler liberalizminin yerini tutacak, ortada onların dininden başka din kalmayacaktır. Yahudi âlemi gücünü göstermek için, Avrupa kavimlerinden birini katl ve (terör)le korkutarak esirliği altına alacaktır. Sermaye üzerine artık vergi koymak, devlet istikrazları yapmak, (laik) tedrisatı ahlâksızlaştırmak, hristiyanları nihayet yıkacak ve bunca zamanlardan beri beklenen saat çalacaktır. Yahudilerin kralı, yani önsüz kaderin timsali, bütün âlem üzerinde hükümran olacaktır.” • Protokol'lerden çıkan mânanın özü budur. Bunların muhtelif fasıllarını süzmek, metinlerini İbranî olan öbür vesikalarla mukayese ve yirmi sene önce yazılmış olan kâğıtlarda adı geçen oluş ve olayların büyük harp içinde ve ondan beri ne raddeye kadar gerçekleşmiş olduğunu tetkik etmek faydalı olur. İşte (Siyon Hakimlerinin Protokolleri)nden en can alıcı noktalar: • Protokol 1'den... “Bizim nazariyemizin muvaffakiyeti şöyle olur: Gevşetilen iktidar dizgini, hayat kanunu gereğince, başka ellere geçer; çünkü halkın kör kuvveti bir gün bile dizginsiz kalamaz ve yeni iktidar, liberalizma ile zayıflamış olan eski iktidarın yerini alır. Zamanımızda altın kuvveti, liberal hükümetler iktidarının yerini almıştır. İşâ'nın hüküm sürdüğü zamanlar geçti. Hürriyet fikri gerçekleşemez; çünkü onu hiç kimse tam bir ölçüyle kullanamaz. Halkın bir müddetçik kendini idare etmesine müsaade etmek; bu muhtariyetin bir hercümerç haline gelmesine yeter. Hemen aykırılıklar başlar ve devletleri yıpratan ve kuvvetlerini kemiren içtimaî didişmelere dönmekte gecikmez. Devlet; ister kendi gerginlikleri içinde yıpransın, ister iç kavgaları yüzünden dış düşmanların keyfine boyun eğsin, o artık çaresiz yok olmuş demektir: O, bizim için çantada keklik demektir. Tamamiyle elimizde bulunan sermaye, ona, batmamak için ister istemez sarılacağı bir kurtuluş teknesi gibi görünür. .............................. Avam barbardır ve barbarlığını her fırsatta gösterir. Avam hürriyeti ele alır almaz onu, barbarlığın son kertesi olan anarşiye çevirmekte gecikmez. Hürriyetle beraber hudutsuz içki kullanmak hakkı da verilen, şu rakıyla sarhoş, şarapla sersem olmuş hayvanlara bakınız!.. Hristiyan kavimler; sert içkilerle ahmaklaşmışlardır. Gençlikleri klasik derslerde; ve zengin evlerinde casuslarımız (öğretmenler, hizmetçiler, mürebbiyeler) ve her tarafta adamlarımız, hristiyanlarin eğlence yerlerinde de karılarımız tarafından kamçılanan sefahetlerle aptallaştırılmışlardır. Bu münasebetle, hristiyanların, istiyerek taklit ettikleri, (salon kadınları) dediğimiz unsurlarımızı da bunlara eklemeliyim. .............................. Parolamız kuvvet ve riyadır. Politikada yalnız kuvvet, hele devlet adamlarına çok gereken hünerle gizlenmiş bir kuvvet muzaffer olabilir. Başlarındaki tacı yeni bir kuvvetin amillerine kaptırmak istemiyen hûkümetler için şiddet bir prensip, hile ve riya bir kaide olmalıdır. Bu fenalık, iyiliği doğuracak biricik vasıtadır. Ve işte bu sebebledir ki, bizi maksadımıza ulaştırabilecek hiç bir entrika, yalan, hiyanet önünde bocalamamalıyız; hele bu yoldan gitmekle onlara boyun eğdirmek ve kuvveti ele almak mümkün olacaksa... Bizim kuracağımız devlet, bu sessizce ele geçiriş sıralarında savaş faciaları yerine, halkı körükörüne itaate zorlayan (terörlü koymak için daha az göze çarpan ve fakat daha çok işe yarayan ölüm cezaları verebilir. Adaletle beraber sarsılmaz bir şiddet, bir devletin en büyük kuvvetidir. Bundan ötürü zafere kavuşmak için şiddet ve riya programına sadık kalmamız bizim yalnız menfaatimiz değil, vazifemizdir. .............................. Hürriyet, musavat, uhuvvet kelimelerini halkın önüne ilk atan biz olduk. O vakitten beri her taraftan bu oltaya takılmış şuursuz papağanların tekrar edegeldiği bu sözler yalnız ve yalnız dünyanın diriliğini ve önceleri avamın baskısından masun olan ferdin gerçek hürriyetini yıkmaya yaramıştır. Kendilerini zeki sanan adamlar bu kelimelerin gizli mânalarını farkedemediler; bu kelimelerin birbirine aykırı olduğunu, tabiatta eşitlik olmadığını, hürriyetin yer bulamadığını, tabiatın kanunlarına sıkıcı bağlı olan akıl, seciye ve zekâlardaki farkları bizzat tabiatın kendisi yarattığıni göremediler. • Protokol 2'den... Hizmete liyakatleri derecesine göre umum arasından seçeceğimiz idareciler, memleket idaresine hazırlanmış kimseler olmayacaktır. Bu efendiler, çocukluklarından beri bütün cihan işlerini idare noktasından yetiştirilmiş bilgin ve çok zeki müşavirlerimizin ve uzmanlarımızın ellerinde kolaylıkla birer oyuncak haline geleceklerdir. Hep bilirsiniz ki, bizim uzmanlarımız, idare bakımından gerekli bilgileri siyasi plânımızdan, tarihin tecrübelerinden, dikkate değer bütün olayların incelenmesinden çıkarmışlardır. Hristiyanlar tarihten alınmış bîtaraf mütalaaların amelî kısmını kılavuz edinmezler de, ciddi hiçbir neticeye ulaştırmayan nazarî bir teamüle uyar, giderler. İşte bundan dolayıdır ki, biz, onlara güvenmeyiz. Bırakalım bir müddet daha eğlensinler, oyalansınlar veya geçmişteki eğlencelerini anarak biraz daha yaşasınlar. Kendilerine ilham ettiğimiz ilim kanunlarına, nazariyelerine inansınlar. Biz bu maksatladır ki, basınımız vasıtasiyle, onların bu kanunlara inançlarını durmadan arttırıyoruz. Hristiyanların aydın sınıfı, bu bilgilerle gururlanacak ve ajanlarımızın onları istediği istikamete yöneltmek için yaydığı bu ilimleri tatbik edecektir. Bu sözlerimizi temelsiz sanmayınız. (Darvinizm), (Marksizm) ve (Niçeizm) ile sağladığımız başarılara bakınız!.. Bu temayülün öldürücü tesiri hiç değilse bize meçhul kalmamalıdır. • Protokol 3'den... Bugün size artık hedefe yaklaşmış olduğumuzu söyliyebilirim. Biraz daha yolumuz kaldı; kavmimizi temsil eden timsalî yılan, dairesini kapatmak üzeredir. Bu daire kapandı mı, bütün Avrupa devletleri bir mengene içine alınmış olacaktır. Meşrutiyet terazisinin altüst olması gecikmiyecektir; çünkü biz onun kolunu, yani iş başındakileri, durmadan bir sağa bir sola eğerek bozduk. Hristiyanlar, terazilerinin doğru olmadığını biliyor ve fakat kefelerin er geç denkleşeceğini umuyorlardı. Halbuki iş başındakiler, bir sürü budalalıklar yapan ve kendilerini onların kontrolsuz iktidarına kaptıran halk mümessilleri tarafından himaye edildiler. Bunlar, iktidarı saraylarda hâkim olan teröre medyundurlar ve artık halkla temasa gelmediklerinden; onunla uyuşup iktidar mevkiine gözdikenlere karşı kuvvetlenemiyorlar. İdare dizginlerini ellerinde tutanların uyanık kuvveti ile halkın kör kuvveti; bizim tesirimiz altında; birbirinden ayrılmış ve her iki kuvvet bütün ehemmiyetini kaybetmiştir. Bu ayrılış hristiyanları değneksiz bir kör kadar iktidarsız bir hâle getirmiştir. Hırsı olanları, iktidar mevkiini fena kullanmıya sevketmek için, onların bütün liberallik temayüllerini istiklâle doğru inkişaf ettirerek bütün kuvvetleri birbirine karşı tuttuk. .............................. (Büyük) adını verdiğimiz Fransız İhtilâlini hatırlayınız. Onun hazırlanmasındaki sırlar bize meçhul değildir, çünkü o baştan aşağı bizim eserimizdir. O vakitten beri halkı, cihan için hazırlamakta olduğumuz --İsrail kanından-- müstebit kralın lehine olarak, bizden bile vazgeçmesi için hatadan hataya düşürüyoruz. Şimdiki halde milletler arası bir kuvvet olarak masûnuz; çünkü, bir devlet bize taarruz ederken öbür devletler müdafaa ederler. Bizim istiklâlimizi kolaylaştıran şey, hristiyan kavimlerinin, kuvvete boyun eğer, zaif ve hataları affetmez ve fakat cinayetlere gözyumar olmaları, hürriyete karşı söz söyletmemeleri, cüretli bir diktatörün şiddeti önünde bir din kurbanı kadar sabırlı olmalarıdır. Bugün başvekillerin yolsuzlukları önünde sabırlı ve tahammüllü olan bu adamlar, bu yolsuzluğun binde biri için yirmi kralın kellesini uçururlardı. Halk kitlelerinin bu tuhaflığı, bu aykırılığı, aynı oluşta görünen öbür olaylar karşısında nasıl izah edilebilir? Bu tuhaflık şöyle izah edilebilir ki, o diktatörler –başvekiller- ajanları vasıtasiyle halka alttan alta şunu dedirtirler: (Eğer onlar şimdi devlete zarar veriyorlarsa bu, halkın mutluluğunu, milletler arası kardeşliği, dayanışmayı ve herkes için eşit hukuku sağlamak içindir.) Şüphesiz bu birliğin ancak bizim hüküm ve irademiz altında gerçekleşeceği onlara söylenmez. Ve işte böylelikle suçsuzları mahkum, suçluları suçsuz gösteren halk, her hoşuna gideni yapabileceğine inanır; bu şartlar içinde halk her türlü devamlılığı yıkar ve her adımda bir düzensizlik yaratır. (Hürriyet) sözü, insan cemiyetlerini her kudrete, her kuvvete hâtta Allaha ve tabiata karşı mücadeleye kışkırtır. İşte bunun içindir ki, biz, iş başına gelince, avamı yabani hayvanlar haline getiren bu sözü lûgatlardan çıkarıp atacağız. Bu hayvanların, her kana doydukça uykuya vardıkları bir hakikattir... İşte o vakit onları zincire vurmak kolay olur; fakat kana doymadıkça da uyumaz ve durmadan döğüşürler. • Protokol 4'den... Her cumhuriyet türlü türlü devreler geçirir. İlk devre sağa sola yalpa eden bir körün sarsaklıkları içinde geçer. İkincisi anarşiyi doğuran (demagoji) devresidir; bunun peşinden istibdat gelir. Fakat kanunî, açık ve dolayısiyle mesûl bir istibdat değil. Bu istibdat gizli bir teşekkül tarafından yapılır. Bu teşekkül, ayrı ayrı ajanlar adresile çalıştığı nisbette endişe azalır. Ajan değiştirmek ise yalnız zararsız değil, sürekli hizmetleri mükafatlandırmak külfetinden kurtaracağı için kârlıdır. Görünmiyen bir kuvveti kim devirebilir? İşte bizim kuvvetimiz böyle bir kuvvettir. Dış masonluğun vazifesi maksatlarımızı gizlemekten başka bir şey değildir. Gizli kuvvetin hareket plânını, hatta konak yerini, halk hiç bir zaman öğrenemiyecektir. Hürriyet, kavimlerin dirliğini bozmaksızın; devlet içinde zararsızca bırakılabilirdi; eğer, mâfevkliği ve madunluğu tesis eden hilkat kanunlarının reddettiği musavat fikrini bir tarafa bırakarak, Allaha ve âdemoğullarının kardeşliğine inanmak esasına dayansaydı. Böyle bir inançla; halk kendisini ruhanî dairesinin vesayetine terkeder ve Allah ne kısmet ettiyse ona kanarak ruhanî çobanının emri altında kuzu gibi sessiz yaşar, giderdi. İşte bu sebepledir ki, imanı yıkmamız; hatta ulûhiyet ve ruh prensiplerini hristiyanların kafasından söküp çıkarmamız, bunların yerine hesap ve maddî menfaatleri koymamız gereklidir. Hristiyan fikir adamlarına düşünmeye ve incelemeye vakit bırakmamak için, onları sanayi ve ticaretle uğraştırmamız gerektir. Böylelikle bütün milletler kendi menfaatlerini aramaya koyulacaklar ve herbiri kendi menfaatının peşine düşerek, düşmanlarını farketmiyeceklerdir. Fakat hürriyetin hristiyan cemiyetlerini büsbütün dağıtıp yıkabilmesi için sanayiin topraktan çıkaracağı bütün servetler sanayicilerin elinde kalmıyarak hepsi (spekülasyon)a gidecek, yani kasalarımıza girecektir. • Protokol 5'den... Hristiyanların umumî bir ittifakı bizi bir zaman için yolumuzdan alıkoyabilirdi; fakat biz bu tehlike önünde açıkta değiliz; çünkü onların kalblerinin derinliklerine ekilmiş ayrılık tohumunu söküp atmaları mümkün olmayacaktır. Biz, hristiyanların ferdî ve millî hesaplarını yirmi asırdan beri işlediğimiz dinî ve ırkî kinlerle karşılaştırdık. Ve işte bu sebepledir ki, hiçbir hükûmet hiçbir taraftan medet umamayacaktır. Hiçbiri bizim aleyhimizde anlaşmayı kendi menfaatine uygun bulmayacaktır. Biz çok kuvvetliyiz. Bize ehemmiyet vermek lazımdır. Hükûmetler şimdi bizim iştirakimiz olmaksızın hiçbir anlaşma yapamazlar. (Per me reges regnant - Krallar vasıtasiyle hükûm sürerler) Peygamberlerimiz bize, hattâ bütün küreyi idare etmek üzere Allahın bizi seçmiş olduğunu söylediler. Allah bize bu meseleyi başarabilecek bir dehâ vermiştir; hasım tarafta bir dehâ olsaydı bizimle didişebilirdi. Fakat dağdan gelen bağdakini kovamazdı. İdare makinesinin bütün çarkları motora bağlıdır; o motor da altundur. Bilginlerimiz tarafından tedvin edilen iktisat ilmi bize altının şahâne değerini göstereli pek çok oldu. Sermayenin, serbest olabilmesi için, sanayii ve ticareti inhisar altına alması lazımdır; işte gizli bir elin, dünyanın her tarafında gerçekleştirmek üzere olduğu da budur. Bu serbestlik sanayicelere siyasî kuvveti verecek, halk da ona boyun eğecektir. Zamanımızda kavimleri harbe sürmekten ziyade silâhtan tecrit etmek değer kazanacaktır. Kızgın ihtirasları yatıştırmaktansa, kendi menfaatımıza göre idare etmek doğru olacaktır. Başkalarının fikirlerini alıp mânasını değiştirmek onları reddetmekten daha faidelidir. Hükümetimizin en büyük dâvası, efkârı tenkitle zayıflatmak, düşünme alışkanlığını kaybettirmek ve fikrin kuvvetini faydasız belâgat yarışlarına yöneltmektir. Kavimler, tıpkı fertler gibi, sözü iş zannederler; çünkü onlar eşyanın yalnız görünüşüne bakarlar ve içtimaî hayata temas eden vaidler gerçekleştiği takdirde, inceleme zahmetine nadiren katlanırlar. .............................. • Protokol 7'den... Her muhalefet karşısında, bize kafa tutmağa cesaret edecek memlekete, komşuları tarafından harp ilân ettirebilecek bir durumda bulunmamız lâzımdır. Eğer bu komşular da bize karşı muhalefete yeltenirlerse onları umumî bir harbe sürüklemek zorunda kalırız. Politikada muvaffakiyetin en emin yolu teşebbüslerin gizliliğindedir. Bir diplomatın sözü, özüne uymamalıdır. Doğrusunu isterseniz, ağıza alınmıya değmez bazı istisnalar bertaraf, basın bütüniyle bizle bağlıdır. • Protokol 8'den... Rejimimiz, muharrirler, tecrübeli kanunşinaslar, idareciler, diplomatlar, hülâsa hususî mekteplerde hususî ve yüksek terbiye ile hazırlanmış adamlarla kuşatılmış olacaktır . Bu adamlar sosyal hayatın bütün inceliklerini, siyasî harf ve kelimelerden mürekkep her dili öğrenecekler, insan tabiatının bütün gizliliklerini ve en ince tecelilerini tanıyacaklardır. • Protokol 9'den... Bizim hakimiyetimiz başlayınca, liberallerin (hürriyet, müsâvât, uhuvvet) nakaratını tekzip edecek değiliz; fakat aynı kelimeleri, fikrî hadlerine irca ederek: “hürriyet hakki, müsâvât vazifesi, uhuvvet ülküsü” diyeceğiz. Boğayı boynuzlarından yakalıyacağız. • Protokol 10'dan... Hükümet darbesini indirdiğimiz zaman halka şöyle diyeceğiz: “Herşey fena gidiyordu, herkes dayanabileceğinden fazla ıstırap çekti. Istıraplarınızın sebebini gideriyoruz. Milliyetleri, hudutları, para farklarını ortadan kaldırıyoruz!” • Protokol 11'den... Bütün bu politikayı niçin icad ve kavramak imkânı vermeksizin, niçin ilham etmiştik? Dağınık soydaşlarımızın doğrudan doğruya erişemiyeceği amaca gizlice varması için değil mi? Bu politika bizim gizli masonluk kurumlarımıza temel vazifesi görmüştür. Bu teşkilât gizlidir; onun gâyelerinden şüphe bile etmemişlerdir; onlar, kardeşlerinin gözlerini boyamak için, locaların adamlarını birinci sınıf millî kahraman diye göstermişlerdir. • Protokol 12'den... Basına karşı mesleğimiz, şu olacaktır: Dağıtmak, zehirlemek, parçalamak, iç tezatlarla çürütmek... Bugünkü basın faydasızdır, insafsızdır, yalancıdır ve pek çokları onun neye yaradığını da bilmez. Biz onun sırtına eğer vuracak, ağzına da kuvvetli bir gem takacağız. Basılmış öbür eserler hakkında da böyle davranacağız, çünkü eğer risale ve kitapların hücumlarına hedef olmakta devam edecek idiysek, basının dilinden kurtulmuş olmaktan ne anlamış olabilirdik? Gazeteler sansür yüzünden, bugün bize pahalıya mal olan yayını devletimiz için bir gelir kaynağı haline getireceğiz. Basın için vergi ihdas edeceğiz. Gazete veya matbaa kuracaklardan kefalet isteyeceğiz. Böylelikle hükûmetimiz basının hücumlarına karşı korunmuş olacaktır. Fırsat düştükçe ağır para cezaları tertip edeceğiz. Parti gazetelerinin para kaybından müteessir olmayacakları doğrudur; ama biz onları ikinci saldırışlarında kapatacağız. Para cezasına çarpılmaksızın hiç kimse hükûmetimizin lâyuhtilik ... toz kondurmıyacaktır. Böyle bir gazeteyi kapatmak için, efkârı sebebsiz ve delilsiz heyecana düşürmüş olmak, bahane olacaktır. Bize saldıracaklar içinde bizden olanların da bulunacağına dikkatinizi çekerim; fakat bunlar sadece bizim değiştirmek istediğimiz noktalara hücum edeceklerdir. Bizim uydurma muhalefet üçüncü plâna girecektir. Hiç değilse bir gazetemiz, bizim fikirlerimizle taban tabana zıt olacaktır. Hasımlarımız, bu düzme muhalefeti bir müttefik zannedeceklerdir. Her çeşit gazetemiz olacaktır. Aristokrat, cumhuriyetçi, ihtilâlci, hatta anarşist; fakat, şüphesiz, bu teşekküller var oldukça gazetelerimiz, Hint ilâhı gibi, yüzer elli olacaklardır. Bu eller cemiyetin değişimini temellendirecek ve efkârı, bize uygun istikâmete yönelteceklerdir. Çünkü fazla heyecanlı insanlar muhakkak kabiliyetlerini kaybederler ve telkine kolaylıkla kapılırlar. • Protokol 13'den... Yakın bir gelecekte, sanat ve her türlü spor yarışmaları teklif edeceğiz. Bu ilgiler, fikirleri, mücadele zorunda kalacağımız meselelerden uzaklaştıracaktır. İnsanlar bizzat kendi kafalariyle düşünmek alışkanlığını yavaş yavaş kaybederek sonunda hep bir ağızdan bizim fikirlerimizle konuşmaya başlıyacaklardır; çünkü fikre yeni istikametler verenler bizden başka kimseler olmıyacaktır. • Protokol 14'den... Bütün öbür inançları baltalıyacağız. Eğer bu tarzda hareketimiz çağdaş dinsizler doğurursa, bu bir geçiş devresi olacak ve bizim dileklerimize engel olmak şöyle dursun sebatlı ve iyi sistemli bütün kavimleri er-geç kazanacağından şüphe olmıyan Musa Dini hakkındaki vaızlarımızı dinleyenlere ibret olacaktır; böylelikle de o dinin, bütün terbiyevî kuvvetinin gizlendiği sembolik gerçeğini ifade etmiş olacağız. Her fırsatta, bizim sağlam rejimimizle geçmişin rejimlerini mukayese eden yazılar neşredeceğiz. • Protokol 17'den... Ajanlarımız, yüksek sosyetelerden olduğu kadar aşağı tabakalara mensup dirlikli idare memurları arasından; yayıcı, basıcı, kitapçı, işçi, arabacı, hizmetçi ve sâireden alınacaklardır. • Protokol 22'den... Zamanın en büyük kuvveti olan altın elimizdedir. İstediğimiz kadar altını iki gün içinde yatırdığımız yerlerden çekebiliriz. • Protokol 24'den... Yahudilerin kralı, hırsın ve hele şehvetin esiri olmamalıdır. Karakterinin hiçbir tarafı, hayvanî meyillerin zekâsına tahakküm etmesine meydan vermemelidir. Fikri, beşerî faaliyetin en pis ve en hayvanî cihetlerine yatıran şehvet, aklî melekeler ve görüşteki vuzuh üzerinde öldürücü bir tesir yapar. Davud’un tohumundan gelen ve beşeriyetin dayanağı olan kavmini özünde temsil eden cihangir hükûmdar, zevklerini feda etmeye mecburdur. Bizim hükümdarımız kusursuz bir “Nusha-il-kübra” olmalıdır. Üstad Necib Fazıl Kısakürek YAHUDİLİK - MASONLUK - DÖNMELİK BİRİNCİ BÖLÜM YAHUDİLİK Sayfa: 9-22 Büyük Doğu Yayınları: 100 4. Basım / Ağustos 2012 (zaimoğlu mehmet)

Soner Yalçın'ın ilk okuduğum kitabı... İlk başlarda gayet akıcı lâkin Ergenekon olaylarını anlatırken o konuları pek bilmediğim için sıkıldım ve geçtiğim yerler oldu. Kitabın 440 sayfa olması siyasetle ilgisi olmayanların okuyacağı türden değil. Yazar bir buçuk yılını vermiş bu kitap için detaylı bilgiye ve derin araştırmalara yer vermiş.Bu kitaptan sonra da hapse girmiş demek ki kitap da birilerinin 'bam teline' dokunmuş. Nurettin Topçu hakkındaki görüşlerine katılıyorum kendisi sağ kesimin idol alması gerektiği biridir.Lakin Nurettin Topçu hayattayken pek değeri bilinmemiştir. Cemaatler hakkında söyledikleri fikirler okunmaya değer. Öyle isimler söylemiş ki şaşırmamak elde değil. Arkadaki ülkeler, diyalog ve hoşgörü kavramının hangi ülkelerden geldiği açıkça beyan edilmiştir. Halil İnalcık'ın söyledikleri bilgiler, kitabında yer verilmesi çok başarılı.Çünkü tarihi olayların anlatıldığı bir kitapda bu ismin olmaması büyük eksikliktir. Kitabında şöyle bir söylem bulunmaktadır. "Nezihe Araz dindardı, bir dergaha bağlıydı ama hayatı boyunca saçını örtmedi. Beş vakit namaz kılmadı, oruç tutmadı. Erkek meclislerinden kaçmadı. Kendini hiç ikinci sınıf görmedi. Meyhaneye gidip rakı da içti. Nesimi'den türkü de söyledi. kimsenin günlük yaşamına, hayat felsefesine karışmadı. siyasete ilgi duymadı; kendini hep partiler üstü gördü. Şimdi söyler misiniz Nezihe Araz kimdir? Nezihe Araz Türkiye'dir. " Ben bu düşünceye katılmıyorum çünkü gömleğin bir düğmesini yanlış iliklenmesi gerisinin de yanlış olması anlamına gelir. Kendisini sol kesimin bireyi olarak belirtmiş ve yeri geldiğinde kendi kesimini eleştirmekten geri kalmamış. Eleştiri de bulunması güzel lâkin, kendisini bir yazar olarak kalıplara sokması,bence doğru bir durum değil çünkü bir kalıba girdiğinde o kesimdeki bir kimse, yanlış bir eylem yapıyor ve bu eylem size de atfediliyor. 'Eee yani siz solcular zamanında böyle yapmadınız mı?' Diye bir soruyla muhatap olursa; Ya sol kesimin yanlış olduğunu söylemek zorunda kalacak ya da yanlış bir durumu koruma durumunda bulunacak. Bu nedenle kendini bir kalıba sokması özgür kalemini kısıtlar. Türban hakkındaki söylemlerine katılmıyorum. Başörtüsünü İslâm ile bağdaştırmamış ve takılmasını gerekli bulmamıştır hatta başörtüsünün bizi Araplaştırdığını düşünmektedir. Katılmıyorum. İşte bu düşünceler beni korkutuyor.Yazar kendisini sol kesim olarak betimliyor ve başörtüsüne karşı ön yargıları var. Eğer birgün güç sol kesime geçerse tesettürlü kesim yine üçüncü sınıf insan olmaya zorlanacak ilkel düşünceler silsilesi... Sağ kesimi,sosyalizm ve komünizmle barıştırmaya çalışmış hatta Üstad'ın birkaç sözünü de araya atmış, güzel bir tez olmuş ama 'İslâm' başlı başına kendi başına bir ideolojidir başka bir ideolojiye gerek yoktur. Kısacası bana göre tek yol İslâm!.. Kendisini Yılmaz Özdil'in kalemine benzetmişler kabul etmiyorum çünkü Soner Yalçın eleştiriye daha açık ve sağ kesime karşı daha ılımlı,ayrıca yazdığı kitapta ayrıntılara yer verilmiş ve inceleyerek daha derin bir kitap yazdığı belli. Kitabın 179. sayfasında "Her fırsatta Yahudi düşmanlığı yapıyorlar. Yahudi malı almak kesinlikle günah diyecekler neredeyse..."diye bir cümle kullanmış ve biraz daha alt satırlarda da dincilerin cahil olduğunu ve Kur'an'ı bile okumadığını söylemiştir.Bende aynı eleştiriyi yazara yapmak istiyorum çünkü Kuran'da Maide Süresi 51.Ayette açık bir ifadeyle Yahudilerle dost olunmaması konusunda uyarmıştır. Ayrıca eleştirisini de haklı buluyorum biz sadece sağ-sol olarak değil, millet olarak az okuyoruz. Kitap entelektüel bir kitap kokain kullanan ünlülerden,ruh çağıran gazetecileri, şairlerin evlat ve aşk acılarına, yeşil gladyodan, Amerikanın yetiştirdiği polislere kadar bir çok derleme mevcut. Katıldığım yerler oldu-olmadı orası tartışılır bir konu, lâkin okunması gereken bir kitap. Hatta korsanını almayın orijinalini alın. Esenlikle kalın. İyi günler :) (Meri)

İslamı hakkını vererek yaşamayı atalarından öğrenmiş bir milletken, toplum olarak nasıl bu kadar bozulmaya uğradığımızı,müslümanlığın yerini "dinciliğe" nasıl kaptırdığımızı merak ediyorsanız okumalısınız.Soner Yalçın'ın okuduğum ilk kitabı oldu.Siyasi meseleler bana pek bir anlamsız geldiği için bu tarz kitapları tercih etmem normalde ama geçmişi de bilmek gerek.Soner Yalçın'ın tarzını Yılmaz Özdil'e benzettim.Merak edenlere ipucu olabilir diye belirtiyorum.İyi okumalar. (Elvan Kasaplar)

Kitabın Yazarı Soner Yalçın Kimdir?

İlk yılları

Soner Yalçın, Cemile Yalçın ve Mehmet Ali Yalçın'ın oğulları olarak 1 Ocak 1966'da Çorum'da doğdu. Anne tarafı Tercanlı, baba tarafı ise Horasanlıdır. Annesi ev hanımı, babası ise gıda ticareti ile uğraşan bir tüccardır. Üniversite eğitimini Hacettepe Sağlık İdaresi Yüksek okulunda tamamladı. Daha sonra idarî bilimler konusunda yüksek tahsile karar verdi.

Kariyeri

1987'de 2000'e Doğru adlı dergide çalışmaya başladı. Uzun süre Ankara bürosunda muhabirlik yaptı. Burada Adnan Akfırat, Hikmet Çiçek ve Serhan Bolluk’le birlikte çalıştı. 6 Mayıs 1990'da Ankara İstihbarat Şefliğine getirildi.

1993-94 yılları arasında günlük gazete olarak çıkan Aydınlık'ta çalışmaya başladı. 1995'te haber araştırma müdürü iken ayrıldı. Bir ara Doğan Yurdakul'un Siyah – Beyaz gazetesinde çalıştı.

1996 yılında televizyonculuğa giriş yapıp Show TV Ankara bürosunda çalışmaya başladı. Aynı yıl içerisinde Star TV'ye geçti ve haber müdürlüğüne getirildi. Daha sonra Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı adlı kitaplarını yayımladı. CNN Türk'te Cüneyt Özdemir'le birlikte 5N1K adlı programı hazırladı. Kurtlar Vadisi adlı dizinin ilk iki yılında konsept danışmanlığını üstlendi. CNN Türk'te yayınlanan Oradaydım adlı politik belgeselin hazırladı. 4 Şubat 2007 tarihinden itibaren Hürriyet gazetesinde, pazar günleri “Not Defteri” adlı köşesinde yazmaya başlamış, Mart 2012'de işine son verilmiştir.

Odatv davası kapsamında 14 Şubat 2011 tarihinde tutuklanan Yalçın, yaklaşık 22 ay sonra 27 Aralık 2012'de tahliye oldu. Hâlen Sözcü gazetesi ve Odatv İnternet sitesinde yazılarına devam etmektedir.

Özel hayatı

Soner Yalçın'ın, avukat Feza Kutanoğlu ile evliliği 10 yıl sürdü ve bu evlilikten Aren Soner (d. 2000) adında oğlu dünyaya geldi.

Kitapları

Binbaşı Ersever'in İtirafları (1994)

Millî Nizam'dan Fazilet'e: Hangi Erbakan? (1994)

Behçet Cantürk'ün Anıları (1996)

Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi (1997, Doğan Yurdakul ile birlikte, Doğan Kitap)

Bay Pipo (1999)

The Özal: Bir Davanın Öyküsü (2001)

Teşkilat'ın İki Silahşoru (2001)

Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı (2004)

Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı (2006)

Siz Kimi Kandırıyorsunuz! (2008)

Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor (2009)

Samizdat (2012)

Erbakan: Eziyet Edilerek Yalnızlığa Yükseltilen İnatçı Bir Siyasal Liderin Portresi (2012)

Silivri Cezaevinde hazırladığı kitapta Necmettin Erbakan'ın hayatını ve mücadelesini anlatan kitap, Erbakan'ın bilinmeyenlerine ışık tutmaktadır.[2]

Kayıp Sicil: Erdoğan'ın Çalınan Dosyası (2014)

Galat-ı Meşhur: Doğru Bildiğiniz Yanlışlar (2016)

Saklı Seçilmişler (2017)

Kara Kutu: Yüzleşme Vakti (2019)

Soner Yalçın Kitapları - Eserleri

  • Bay Pipo
  • Saklı Seçilmişler
  • Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı
  • Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi
  • Binbaşı Ersever'in İtirafları
  • Teşkilatın İki Silahşoru

  • Kara Kutu
  • Kayıp Sicil
  • Siz Kimi Kandırıyorsunuz!
  • Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor
  • Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı
  • Galat-ı Meşhur
  • Samizdat

  • Behçet Cantürk'ün Anıları
  • Erbakan
  • Hangi Erbakan?

Soner Yalçın Alıntıları - Sözleri

  • Dergâhın devletle her zaman iyi ilişki kurması da mutlaka not edilmesi gereken önemli bir ayrıntı. Gümüşhanevi Dergâhı hiçbir zaman Selefilik gibi bir başkaldırı geleneğine dayanmadı. Belki de bu sayede Turgut Özal'dan Tayyip Erdoğan'a, Necmettin Erbakan'dan Abdullah Gül'e son yılların "yönetenler" i hep bu Nakşibendi dergâhının mensubuydular. Bu nedenle de Osmanlı'da da devlet nezdinde itibar gören bir tarikat oldular... (Erbakan)
  • Hayata bir pencereden bakabilirdiniz, ama bu, karşı pencereden bakanlara düşman olacağınız anlamına gelmezdi. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
  • Bakın nedir bu meşhur " orta gelir tuzağı " , yazayım. (Galat-ı Meşhur)
  • Volta vururken hiç yalnız değilim... Bazen Reşit Fuat Baraner, bazen Dr. Hikmet Kivılcımlı eşlik ediyor bana. Biraz güneş açınca Nâzim Hikmet gelip oturuyor avlunun bir köşesine; bahtiyar. Ya da, tahta iskemlesini çekmiş altına, Behice Boran'ı görüyorum avlunun bir diğer köşesinde; bacaklarını karnına çekmiş, kitap okuyor. Ruhi Su'nun ise türkü söyleyen sesini duyuyorum. Aziz Nesin, koğuşta beslediği tavuğunu çalıp yemesinler diye, avluya hep tavuğuyla çıkıyor. Hasan İzzettin Dinamo ise kedisi Sarman'ın yarasındaki kurt çukları temizliyor güneşin altında. Sabahattin Ali'nin yüzü hep gökyüzünde; belli denizi düşlüyor. Şiir yazıyor. Rifat Ilgaz bir mahkûma alfabe öğretiyor. Yılmaz Güney cezaevinden yöneteceği filminin senaryosunda son değişiklikleri yapıyor. Can Yücel Adana Cezaevi'nde yazdığı şiirleri okuyor. Kemal Tahir, Orhan Kemal kıdemlilerimiz; ayaklarında tahta takunya var; Bursa Cezaevi hatırası. Atillâ İlhan, Enver Gökçe biraz mahçuplar, işkenceye dayanamadıkları için. Dr. Şefik Hüsnü gelince Cibali'nin komünist tütün işçileri saygıyla ayağa kalkıyor. En saygılı olanlar ise bu büyük maratonun en hızlı yüz metresini koşanlar; Deniz, Hüseyin, Yusuf. En gencimiz Erdal Eren.... Ve unutulabilir mi; ilk voltayı Magosa zindanında atan Namık Kemal... Ne çokuz... 150 yıldır volta atıyoruz bu toprakların cezaevlerin de; adı bazen Magosa zindanı, Bekirağa Bölüğü oluyor, ba zen Sultanahmet, Selimiye ya da Metris, Mamak, Diyarbakır Cezaevi... (Samizdat)
  • Hepsi bizim toprağımızın insanıydı. (Galat-ı Meşhur)
  • O günler kıldan ince, kılıçtan keskin bir dönemdi. Rüzgara karşı yürüyen bir avuç gazeteciydik. İç savaşın ağır baskıcı koşulları yaşanıyordu. Hukuku savunmak bile vatan hainliğiyle damgalanmanıza neden oluyordu. Yılmadık. Dediğim gibi neler olduğunu seziyor ama tam anlamıyorduk. (Behçet Cantürk'ün Anıları)

  • İşkence, bazen kişilerin yaşamında çok trajik olaylara neden oluyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
  • Yeni okulların açılması, kızların okutulması, kadınların rahatça kendilerini ifade imkânı bulmaları, Osmanlı'nın değişme sürecine girdiğinin göstergesiydi. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
  • "Peki ama hangisine inanılacaktı? İkisinden birine mi, ikisine birden mi, yoksa hiçbirine mi?" (Bay Pipo)
  • Uzun yıllar Erbakan Hareketi'nde yer alan Süleyman Karagülle o günleri şöyle anlatıyor : "Nurcuları meşrulaştırdılar . İmam Hatip okulları açtılar, Kuran kurslarını serbest bıraktılar, İlahiyat Fakültelerini kurdular. Kadrolarına namaz kılan ve içki içmeyen kişileri aldılar. Burada ortaya koydukları politika şu idi: Müslüman yetişsin, ama şeriatçı Müslüman yetişmesin. Namaz kılsın, ama düzen değişmesin. Bu politikalarını CIA da destekledi. Yani MİT de bunlarla beraber oldu. " (Erbakan)
  • "28 Şubat süreciyle Erbakan haksız yere başbakanlıktan uzaklaştırıldı; partisi kapatıldı ve bir daha eski siyasal gücüne kavuşamadı. Hiç ummadığı yerden darbe yedi; yetiştirdiği öğrencileri Erbakan'ı yıktılar." (Erbakan)
  • İstanbul Teknik Üniversitesi'nin 1947-1948 mezunlarını ta­nıtan "Arı" adlı albümde arkadaşları takma ismiyle "Derya Necmettin"i şöyle tanımladı: "Sofudur, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeleri işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarı­sını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları, Saatli Maarif Takvimi nükteleri gibi geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bi­tirdiği mevzuyu, o kırk sayfada hülasa eder. Kendisine cıvata nedir, diye sorarsanız izaha, demir filizlerinin naklinden başlar ve o kadar uzun anlatır ki nihayet namaz vakti gelir, gider na­mazını kılar gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder." (Erbakan)
  • Erdoğan anlamıyor, o dönemler bitti, görmüyor… (Kayıp Sicil)

  • En büyük hata; hiçbir hatanın farkına varmamaktır! (Galat-ı Meşhur)
  • Türkiye'de partiler değişse de bazı aileler hep iktidardaydı!.. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
  • Türkiye'de gerçek anlamda gazetecilik yapmanın büyük tehlikeli sonuçları vardır. Soru soran, arayan, kovalayan gazeteciyi bekleyen maalesef sadece acıdır. (Samizdat)
  • Küçük şahsiyetler, kişilerle uğraşır; vasat şahsiyetler, olaylarla/şekillerle uğraşır; büyük şahsiyetler, fikirlerle uğraşır. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
  • Toplum hızla dönüşüyor, en temel kolektif değerlerden bile uzaklaşılıyordu. Artık bireyin var olmasının nedeni, ekonomik başarıydı! Saygın bir konum edinmenin tek yolu, servet ve şöhret sahibi olmaktan geçiyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
  • Artık gazete okuyacak gücüm kalmadı; bu pespaye, küstah yalancılara katlanamayacağım. (Samizdat)
  • Bay Mayer bize önce, 'Siz polis misiniz, istihbaratçı mısınız?' diye sordu. Biz kendisine, 'Hem polisiz hem de istihbaratçıyız' yanıtını verdik. O , 'Olmaz' dedi. Nedenini sorunca, 'Siz öyleyse düpedüz Gestaposunuz' dedi. Doğrusu Bay Mayer'in sözü canımızı sıkmıştı. Sonunda izah etti. Kendi polislerinin geniş yetkiye sahip olduğunu söyledi. Ama istihbarat biriminin operasyon yapma yetkisi ve gücü olmadığını belirtti. Sonra da, “Çünkü , aynı örgüt hem istihbarat yapar hem operasyona giderse orada sanık karşısında tarafsız olamaz” dedi. Sonra düşündük ki Bay Mayer'in dediği doğruydu. (Bay Pipo)