Bütün Eserleri - Sait Faik Abasıyanık Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bütün Eserleri kimin eseri? Bütün Eserleri kitabının yazarı kimdir? Bütün Eserleri konusu ve anafikri nedir? Bütün Eserleri kitabı ne anlatıyor? Bütün Eserleri kitabının yazarı Sait Faik Abasıyanık kimdir? İşte Bütün Eserleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Sait Faik Abasıyanık
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750816833
Sayfa Sayısı: 1780
Bütün Eserleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Sait Faik Abasıyanık’ın Bütün Eserleri.
Bütün Eserleri’nde Sait Faik Abasıyanık’ın hayattayken yayımlanmış tüm kitaplarıyla birlikte dergi ve gazetelerde kalmış, kitaplaşmamış öykü, şiir, deneme, yazı ve röportajları da yer alıyor.
Bütün Eserleri Alıntıları - Sözleri
- "Doğru, yalnız hayalle geçiniyorum; ben yalnız hayal kuruyorum."
- Korku, yol boyunca etrafımı sarıyor, önümde uzuyor. Sevmekten korkuyorum. Başka arzular, ihtiraslarla atıldığım yolda beni avare ve çırılçıplak, başı her manada boş bırakacak. Yalnız, bir şey olduğunu biliyorum ve ondan karanlıktan, riyadan, zulümden, hürriyetsizlikten korkar gibi ürküyorum. _____
- "Adieu, cherie. Je t'ecrirais et je reviendrais pour t'emmener a Paris." *Elveda sevgilim, sana yazacağım ve seni Paris'e götürmek için geri döneceğim.
- - Annen var mı senin? - Var tabiî. - Ne iş yapar? - Çamaşıra gidiyor. - Sen ne olacaksın büyüyünce? - Ben mi? dedi. Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. -Ben, dedi, boyacı olacağım. - Ne boyacısı? - Kundura boyacısı. - Neden kundura boyacısı? - Ya ne olayım? - Doktor ol, dedim. - Olmam, dedi. - Neden ? - Olmam işte. - Neden ama? - Doktoru sevmem ki. - Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ? - Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan. - Ama annen iyileşti. - Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben. - Peki, dedim, öğretmen ol. - Ben mektebe gitmiyorum ki. - Neden? - Öğretmen beni dövüyor. - Neden? - Yaramazlık ediyorum da ondan. - Sen de yaramazlık yapma. - Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki. - Öğretmenin yapma dediği şey, dedim. - Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten koğdular. - Çok fena yapmışsın. - Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki. - Ne olmak istiyorsun ya? - Boyacı olacağım dedim ya. Plajdaki Ayna, Sait Faik Abasıyanık
- Hepimiz, sırtımızda ve elbisemizin altında, gözlerimizin içinde bir müstakbel ölü gezdirmiyor muyduk? ____
- Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık, Yağmurlu güvertedeki türküm, Sana yaklaşmaya vesiledir. Yoksa canım, seni unutmak için değil...
- Birden bütün neşemin bir camın kırılışı kadar ses ve şıngırtı çıkararak düşüp kırıldığını gördüm. Ayakucuma düşüp kırılan neşemi gözlerimle topladım.Ters yüzüne evime dönüp odama kavuştum. ___
- "Milyonluk şehirde de yaşasa insanoğlunun hayatında bir yalnızlık, bir kendi içine çekilme günleri doludur. İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerede? En yakınlarımızdan bile uzaklaştığımız, derdimizi kimseciklere söyleyemediğimiz günlerimiz olmaz mı?"
- İnsanı dolu günleri değil, boş günleri dolduruyor ... " ______
- "Bırakın beni ey hakikatler! Yürümek istiyorum." Cennetlerin olduğu yere doğru."
- "Önümüzde hayat... Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz."
- Şimdi Ahmet, .. dünyaya hiçbir şeye sahip olmamanın verdiği büyük haz içinde, dünyayı ve etrafı istediği şekilde görerek ve şu kalabalığın içinde yalnız yüzde beş kişinin alnının teriyle çalıştığını düşünerek mesut; .. ____
- "Dilerim Allah'tan: Onu da benim gibi belalara müptela kılsın! Bir insanı özlesin! İşini gücünü, havayı suyu, yemeği, bir tarafa bıraksın! Böyle bir pencere önünde beklesin!"
Bütün Eserleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
MUTLU PAZARLAR! Derleme eserleri seviyor musunuz? Bir yazarın tüm yazılarının toplandığı, bir yazara ve büyük ihtimalle çok sevdiğiniz bir yazara ait ne varsa bulabileceğiniz eserleri. Ben çok seviyorum. Özellikle de kitap YKY veya İŞ KÜLTÜR baskısı ise. Çünkü kalitenin asla tesadüf olmadığına inanlardanım ve bu işi hakkıyla yaptığını düşündüğüm çok az yer var. Sait Faik Abasıyanık’a ait daha önce 2000li yıllarda “Bilgi Yayınları” çatısında yayımlanan “Bütün Eserleri” kapsamında bir kitaplar bütünü vardı. Şimdi ise 2018 yılında adeta yiyip içtiğim bu seriyi tek kitapta görme şansı elde edince bunu değerlendirmek istedim. Öncekilerle kıyasladığımda okumadan geçtiğim, tekrar okuduğum ve ilk defa okuduğum yerler de oldu. Baştan sona okudum dersem yalan söylemiş olurdum. Çoğu da bildiğim öykülerdi zaten. Benim okuduğum kitapları: Havuz Başı, Son Kuşlar, Kayıp Aranıyor, Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Medar-ı Maişet Motoru, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Az Şekerli, Tüneldeki Çocuk, Mahkeme Kapısı, Balıkçının Ölümü, Yaşasın Edebiyat, Açık Hava Oteli, Müthiş Bir Tren, Yaşamak Hırsı, Şimdi Sevişme Vakti, Sevgiliye Mektup, Bitmemiş Senfoni. Hikayecinin Kaderi, benim okumadığım bir eserdi. 400 sayfa kadar bir yer kapladığını belirtmeliyim bu eserin. İçeriğini de paylaşmak isterim: Uçurtmalar, Yağma, Sıcak ve Dondurma, Kartal, Salıncakçı, Bağda, Bir Genç Erkek, Bir Muhabir Mektubu, Solugan Beygir ve İhtiyar Av Köpeği, Madam ve Mösyü, Bir Küçük Satıcı, Gece ve At, Vilayetin Hikayesi, Karabaş’ın Hakkını Yediler, Tahtacılar, Bize Ziya Halid Ziya’yı Tavsiye Etmeyiniz, Ne Can Sıkıcı İnsan Şu Freud, Türkçeye Tercüme Edilemeyen Kitap, Bir Başka İstanbul, Bir Dört Yüz Yetmiş Altı Nikel Kuruşun Hikayesidir, İflas, Bir Kütüphanenin Hikayesi, Paşa Hazretleri, Çingeneler, Bir Balık Avı Hikayesi, Tasfiyecilerin Elebaşısı Kimleri Beğenip Kimleri Beğenmiyor, Yeni Neslin İddiası ve Davası, Tasfiyecilerden Yahya Kemal’i Beğenenler de Var, Burhan Cahit’in Ayten’i Yakılmalıdır, Tasfiye Edilenlere Yeni Memuriyetler, Yenilerin Sanat Dünyaları Eskilerin Anlayamayacağı Kadar İleridir, Nurullah Ataç’a Açık Mektup, Baharı Aramak, Yağmurlu Hava, Millet Bahçesi, Teşekkür, Yedi Yaşındaki Şairler, Suç Tiryakileri, Kaşıkadası’ndan Mektuplar, Bardaklar, İki Kişi Arasında, Sevgiliye Mektup, Tüneldeki Çocuk, Yalnızlık, Bir Mecmua Hakkında, Bekleyen Adamın Üç Hali, Ketenhelvacı, Mösyü Edmond Rostand’ın Cyrano’su, Sur Dışında İnsanoğlu, İnsanoğlunun Haline Doğru, 16:15, Gölgeler Gölgede Kaldı, Önündeki Kış, Avrupa Şampiyonları Neler Anlatıyor, Aşiyan Müzesi, Atatürk İnkılap Müzesinde, Belediye Müzesi, Genç Edebiyatçılar, Türk İslam Eserleri Müzesinde, Rakı Şişesinde Balık Olmak İsteyen Şair, Şiir Sergisi de Olurmuş, Burhanettin Tepsi ve Devlet Konservatuarı, Çiçek Pazarında Bir Gezinti, Deniz Müzesi’nde, Uzun Ömer, Beleş Plaj, Güzeller Seçiliyor, Kraliçenin Evinde, Açık Hava Oteli, D Grubu Sergisi, Diş ve Diş Ağrısı Nedir Bilmeyen Adam, Şair Gazeteci, Bir Aşk Hikayesi, Ayağıma Dolaşan Röportaj, Eyüboğluların Resim Sergisinde, Yedikule Müzesi, İlk Okuyucu Mektubu, Kıraathaneler, Fındık, Galata Köprüsü’nün Sabahı ve Akşamı, Şöhrete Dair, Balıkçının Ölümü, Yaşasın Edebiyat, Yazıcılığın Yirminci Senesinde, Değil Mi Ama, Onunla, Ölen İyi Hikayeciye, Bir Fotoğraf Sergisinde, Hikayecinin Kaderi, İki Münekkit Tipi, Ölüm Hiç de Fena Değil, Yarı Yeditepe Yarı Balıkçı Yarı Okuyucu ile Konuşma, Beyoğlu, Haydarpaşa, Orhan İçin, Eleştirmeci Falan Filan, Kalinihkta, Az Şekerli, Battaniye, Hikaye Peşinde, G. Eh, ne yazdım be! Kendisiyle yapılan röportajlar da devamında kendine yer buluyor. Devamında kitaplarında yer almayan ama dergi ve gazetelerde yayımlanmış şiirlerinden de eklenmiş. O hayatta iken yayımlanmayan şiirlerine de yer verilmiş ve kitap tamamlanmış. Büyüyen Eller, İstanbul Öyküleri Antolojisi, Karganı Bağışla ve Sait Faik'ten Çocuklara Hikayeler ismiyle yayımlanmış 4 kitabını ise hala bulamadığım gibi bu kitabın içeriğinde de göremedim. Onları da artık bir sonraki okumamızda bulabilirsek değerlendireceğiz. Bazı eserleri bulabilmek gerçekten de epey zor. Sait Faik’in bir sözü vardır ki hikayelerini ve kendisini anlatmada en tanımlayıcı cümlelerden de biridir aslında: “Cemiyetimizde ahlak telakkileri değişiyor. Bugün ‘eskiler’ diye adlandırılan yaşlı muharrirler hayata, cemiyete yukarıdan bakıyorlardır. Hala da öyledirler. Hayata karışmıyorlar, yalnız tepeden seslenerek cemiyeti düzeltmek sevdasındalar. Bize gelince, cemiyeti düzeltmek hususunda hiçbir iddiamız yok. Biz cemiyette, insanlarımızla birlikte aynı hayatı yaşamak istiyoruz.” Aslında bu cümle onun yazım tarzını ve bakış açısını da özetler nitelikte. Daha içten, daha halktan, halka ait cümleler, halka ait bir hayat düşüncesiyle kaleme aldıkları, onun asla araştırmadan, hikaye olarak kaleme alacağı insanların hikayesini araştırıp okumadan kaleme almaması onun bir özetidir aslında. Hikayelerinde bizi çeken bir benzerliği de aktarmak isterim. Genellikle bizlerde komedi filmleri çok seyredilmez yani bir kere seyredildiyse bir daha seyretmek istemeyiz. Ancak Kemal Sunal ve Şener Şen gibi ustaların filmlerini çok severiz. Çünkü daha bizden, daha günlük, konuşmalar bile bize aitmiş gibi hissettirir. Yok bu şu mezhepten, yok şu inançtan gibi düşüncelerimiz olmaz. O filmlerdeki insanları çok severiz. Sait Faik’in insanları tam da böyledir işte. Kozmopolit olarak da adlandırılan bu durum için Rum ve Çingeneler başta olmak üzere pek çok insana yer verildiğini görürüz. Nasıl ki sahilde yanımıza gelen bir Çingene görüyorsak, kitaplarda da bunu görürüz. Onlar da bizdendir, bunu der ve çeker hikayeye hepimizi. Ve en son şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki, iyi ki biz de Sait Faik var! Ve daha niceleri... Bu değerlerimizin korunması, okutulması ve yaşanması çok önemli. Bir tarafta onu yeniden okumanın mutluluğu diğer yanda ise ondan ayrı kalmanın ve bir daha okuyamayacak olmanın hüznü var içimde. Hepimize iyi okumalar dilerim.. (Sadık Kocak)
Sait Faik külliyatı, kolleksiyon niteliğinde her kütüphaneye yaraşır bir eser. Tüm öykülerinin bir kitapta toplanması güzel ama elde okuyacaklara zor gelebilir. (Samed Zengin)
Dikkat: Tatkaçıran/oyunbozan içerir. Çokkültürlü Toplum Çokkültürlü Öykü: Sait Faik Öykücülüğünde Ermeni İmgesi Ulaş Başar Gezgin 6-7 Eylül Saldırıları’ndan önce son nefesini veren Sait Faik’in (1906-1954) anlatılarının önemli bir bölümünde, çokkültürlü bir İstanbul ya da İstanbul Adaları betimlenir. Bu çokkültürlüğünün Türk çoğunluk dışındaki temel ayakları Rumlar ve Ermeniler olarak karşımıza çıkar. Sait Faik’in öykülerinde birçok Rum kişilik olduğunu görüyoruz. Ermeni kişilikler Sait Faik’te biraz daha geri plandadır. Ancak yine de, Sait Faik’in Ermenilerin ve Ermeni dilinin anıldığı çokça öyküsü var. Bu yazıda, Sait Faik’in Ermenilerle ilgili öykülerinin bir dökümünü çıkarıp bunları yorumluyoruz. Bunu yaparken, Sait Faik’in Fransa’dan döndükten sonra Ermeni Yetim Mektebi’nde Türkçe öğretmenliği yapmış olduğunu da aklımızda tutuyoruz (Abasıyanık, 2009, s.1468). Ermeni Balıkçıyla Topal Martı Sait Faik’in yapıtları arasında, 21 öykü, 1 roman ve 1 şiirde, Ermeniler ya da Ermenice anılıyor. Bunların arasında, ‘Mahalle Kavgası’ (1950) adlı öykü kitabında yer alan ‘Ermeni Balıkçıyla Topal Martı’ öyküsü (Abasıyanık, 2009, s.481-484), öne çıkıyor. Bu öyküde, bir martıyla sohbet eden ‘Varbed’ adlı bir Ermeni balıkçı konu edilir. Varbed, hep sandalına gelen, hep beslediği martıya o kadar bağlıdır ki, öldüğünde yas tutacaktır. Bu öyküde balıkçı ve konuşma ilişkisi anmaya değer: "Balıkçı bu kadarcık konuştuğuna canı sıkılmış gibi susuyordu. Balıkçı dediğin içinden konuşan adamdır, diyeceğim ama yanlış olur. Balıkçı kendi kendisine bile geveze değildir. Balıkçının gevezesine hiç rastlamadım. İnsan geveze ise balıkçı değildir. Balıkçı ise geveze değildir." (Abasıyanık, 2009, s.482) ‘Semaver’de ve ‘Sarnıç’ta Ermeniler Sait Faik’in ‘Semaver’ (1936) adlı ilk öykü kitabında, ‘Bir Vapur’ adlı öyküde, vapurda, ‘dost Ermenilere’ rastladığını söyler (Abasıyanık, 2009, s.117). ‘Sarnıç’ (1939) adlı öykü kitabında, 4 öyküde Ermenilere değinir: ‘Kalorifer ve Bahar’ adlı öyküde, renkli bir çokkültürlü toplum betimlemesi yapar: “İnsanlar birbirini burada, Ahmet, Mehmet, Apostol, Yorgi, Avram, Şalom diye çağırmadıkları için kimin Müslüman, kimin Hıristiyan, kimin Yahudi olduğu da pek belli olmaz. Her üç lisanın kolay, bitaraf, zaruri parçalarını ve argosunu öğrenmiş olanlar da çoktur. Bazan bir Sarı Apostol, bir Sulu Avram'a Yahudice sataşır; bazan bir Barbunya Ahmet, Zargana Agop'a Ermenice dert yanardı.” (s.126) Yine ‘Sarnıç’ta, ‘Gece İçi’ adlı öyküde, meyhanede içenler arasında ne iş yaptıkları belirsiz olan Ermenileri anar (Abasıyanık, 2009, s.151). ‘Plaj İnsanları’nda ise, Paris’te yaşamış fakat Türkiye dönüşünde, evde Ermenice konuşmayan, Rumca ve Fransızca konuşan bir Ermeni ailenin kızından söz eder (Abasıyanık, 2009, s.196-197). Son olarak, ‘Marsilya Limanı’ adlı öyküde, Marsilya’yı betimlerken, orada ‘Türkçe ve Ermenicesi bol sokaklar’ olduğunu belirtiyor (Abasıyanık, 2009, s.210). ‘Lüzumsuz Adam’ ve ‘Mahalle Kavgası’nda Ermeniler ‘Lüzumsuz Adam’ (1948) adlı kitapta, ‘Bizim Köy Bir Balıkçı Köyüdür’ adlı öyküde bir Ermeni alamanasından (küçük odun gemisi) ve onun Ermeni reisinden söz ediliyor (Abasıyanık, 2009, s.350). ‘Mahalle Kavgası’ (1950) adlı kitapta, iki öyküde Ermeniler anılır: ‘Baba-Oğul’ adlı öyküdeki doktor, Ermeni; hastası, Türk’tür. Doktor, hastasına “Allah’ına şükret ki” içeren bir cümle sarfeder (Abasıyanık, 2009, s.421). ‘Kış Akşamı, Masa ve Sandalye’ adlı öyküde ise, kış gecesinden sıkılır ve ona ‘Kumkapılı bir Ermeni balıkçı küfürü’ sallar (Abasıyanık, 2009, s.459). ‘Havada Bulut’ta ve ‘Havuzbaşı’nda Ermeniler Sait Faik’in ‘Havada Bulut’ (1951) kitabındaki ‘Yorgiya’nın Mahallesi’ adlı öyküde, Ermeniler, mahalledeki halklar aşuresinin bileşenlerinden biridir: “Karidesçiler, elektrik amelesi, ekmekçi, sirkeci, marangoz çırağı, garson, berber, akordeoncu, kitaracı, bar artisti, revü figüranı, terzi çırağı gibi esnafın birbiri üzerine yığıldığı yokuşta birbirine karışmış her din ve mezhep, Türk, Rus, Ermeni, Rum, Nasturi, Arap, Çingene, Fransız, Katolik, Levanten, Hırvat, Sırp, Bulgar, Acem, Efganlı, Çinli, Tatar, Yahudi, İtalyan, Maltız daha her türlü milletin birbirine karıştığı bu garip mahalleden sel yatağına her akşam küçük figüran kızlar iner.” (Abasıyanık, 2009, s.531). ‘Havuzbaşı’ (1952) kitabında ise, Ermenileri iki öyküde anar: ‘Gauthar Cambazhanesi’nde sirkteki kadınları betimlerken, ‘bir Ermeni güzeli gibi kara kaşlı, kara gözlü’ der (Abasıyanık, 2009, s.660-661). Bu, anlaşıldığı kadarıyla, yazarın çocukluk anılarına dayalı bir öykü. Öyküdeki sekiz çocuktan biri Ermeni’dir. ‘Bir Ev Sahibi’ adlı öyküde ise, ‘yapı ustası, baba dostu’ Kirkor Efendi yer alır (Abasıyanık, 2009, s.705). Kirkor Efendi, başkişinin babasından çok iyilik görmüştür, o nedenle başkişiye karşılıksız, büyük bir iyilik yapacaktır. Başkişiye göre, Kirkor Efendi, tam zamanında Hızır gibi yetişmiştir. Bu nedenle, ona sarılası gelir… ‘Son Kuşlar ve Alemdağ’da Var Bir Yılan’da Ermeniler ‘Son Kuşlar’ (1952) adlı öykü kitabında, iki öyküde Ermeniler anılır: ‘Gün Ola Harman Ola’ adlı öyküde, ana konu, Mercan Usta’dır: “Mercan Usta ya kendisi Ermenidir, yahut madamı. Mercan Usta Ermeni de olsa, Türk de, Tunuslu zenci kırması da olsa, mutlaka İstanbul'un Türk halkındandır.” (Abasıyanık, 2009, s.810) Öyküde, Türkler bir asimilasyon potası gibi görünse de, aslında, tam tersi bir durum söz konusu. Başkişiye göre, Mercan Usta, Ermeni olmuş, Türk olmuş hiç önemli değil. Önemli olan, kişiliği… Kişiliği, etnik aidiyetinden önce geliyor. Büyük bir sevgiyle anıyor onu başkişi: “Siz bir adamı hiç görmeden, iki dakika evvel öyle bir adamın İstanbul ilinde yaşadığını bile bilmeden, birdenbire, zanaatından ve adından seviverdiniz mi? İçinizi hiç bilmediğiniz bir İstanbul semtinin akşamı kaplarken ve evinin önünde oturup cıgara içen, gözkapakları kirpiksiz ve kıpkırmızı ihtiyar bir adamı hayranlıkla, sevgiyle, saygıyla andınız mı? Hiç içinize taş gibi, ağır bir su gibi bir sevgi oturdu mu? Oturmamışsa Allah aşkına vazgeçin şu yazımı okumaktan.” (Abasıyanık, 2009, s.809) Aynı kitaptaki ‘Türk Ülkesi’ adlı öyküde ise, kahveci, Erzurumlu bir Ermeni’dir (Abasıyanık, 2009, s.846). ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’ adlı öyküde, başkişi, gençlerden birinin yüzünü Ermeni’ye benzetir (Abasıyanık, 2009, s.885). ‘Hikayecinin Kaderi’ ve ‘Birtakım İnsanlar’da (‘Medar-ı Maişet Motoru’) Ermeniler ‘Hikayecinin Kaderi’ başlığı altında, Sait Faik’in kitaplarına girmemiş çalışmaları derlenmiş. Sait Faik, bu dosyadaki 6 metinde, Ermenileri anıyor. ‘Millet Bahçesi’nde, Taksim Bahçesi’nde, bir Ermeni ya da Macar tasarımı görmek istemez. Öte yandan, bir Ermeni vatandaş ise, sokak ışıkları konusunda tasarruftan yanadır (Abasıyanık, 2009, s.1171). ‘Tüneldeki Çocuk’ta başkişi, İstiklal’den Tünel’le Karaköy’e iner, kendisi gibi bir Ermeni grubu da vapura yetişmeye çalışmaktadır (Abasıyanık, 2009, s.1203). ‘Ketenhelvacı’da insanlardan muhabbeti esirgeyerek ticaret yoluyla hızla zenginleyen Ermeni Kevork Efendi gibileri eleştirilir. Demek ki, insancıllık dininin en yılmaz müridi olan Sait Faik için, zenginlik bile insanlara muhabbetle edinilmelidir. Sait Faik, açgözlülükten de hoşlanmaz elbette, genel olarak insanlığı sevmekle birlikte en çok da halktan insanlara tutkundur: “1942 senesinde 12,5'luk kundura yaldızı kutusunu 125 kuruşa satan Ermeni Kevork Efendi'nin yanı başında bir ketenhelvacının yaşaması ne garip şey! O İstanbul'daki, senelerce, kocaman dükkan sahipleri; birçoğu memur insan kalabalığına bir tek muhabbet nişanesi taşımadan zengin olmuşlardır. Fakat doymamışlardır.” (Abasıyanık, 2009, 1219) ‘Burhanettin Tepsi ve Devlet Konservatuarı’ adlı öyküde, kadın kişilik, Türk kadın sanatçıları, Ermeni ve Rum taklitçisi oldukları için eleştirir (Abasıyanık, 2009, 1293). ‘Çiçek Pazarında Bir Gezinti’ adlı öyküde Rum çiçekçi, hangi dilde olursa olsun gülün güzel olduğunu bildiren şu sözleri sarf eder: “- Siz dersiniz "gül". Biz deriz "tiriyandafile", Ermeni vatandaşlar da "vort" derler.” (Abasıyanık, 2009, s.1299) Son olarak, ‘Beyoğlu’ adlı öyküde, Dolapdere’nin Ermeni kızını anar; fakat söz yarım kaldığından, devamını anlayamayız (Abasıyanık, 2009, s.1409). Sait Faik’in Hrant’ı Sait Faik’te ‘Hrant’ adı (Sait Faik ‘Hırant’ olarak yazar), ilk olarak, ‘Şahmerdan’ (1940) kitabında yer alan ‘Krallık’ adlı öyküde görülür. Hrant, Kaşıkadası’nın eski bekçisidir (Abasıyanık, 2009, s.262). Bu öykü, Sait Faik’in ‘Medar-ı Maişet Motoru’ (1944) adıyla yayınlanan, ikinci baskısında ‘Birtakım İnsanlar’ (1952) adıyla çıkan romanında yer alıyor. Anlaşılan, Sait Faik, aynı olayın önce öyküsünü, sonra romanını yazmış. Hrant, 5 yıldır yapmakta olduğu ada bekçiliğini bırakmak istemektedir, sıkılmıştır. Arkadaşı Hikmet, onun işini yapmak için can atar. İlerleyen sayfalarda, Hrant’ın neden bekçiliği bıraktığını öğreniriz: “Görüşürüz bakalım... İki aya varmaz, karga bokunu yemeden uyandığın zaman nasıl bağırıyorsun: "Allahım! Bana bir insan gönder!" diye, Hani nerededir insan? Fırtına köpek gibi sesler çıkartır. Hele o pis martılar!.. O ne kötü sesli mahluklardır. Görüşürüz, bekçi efendi, görüşürüz!” (Abasıyanık, 2009, s.1597) Sessiz, içine kapalı bir insan olan Hrant, Hikmet’in, işine talip olmasından sonra sevinçten havalara uçar; adeta kişiliği değişir. Bu romanda bir Ermeni ressam anılır (Abasıyanık, 2009, s.1516) ve bir kişiliğin ağzından şu sözler söylenir; belki de bu, 1915’e, ‘kılıç artıklığı’na göndermedir: “Ermeni'nin dediği gibi, hem dilimizle, hem aklımızla suspus olacağız” (Abasıyanık, 2009, s.1558). Son olarak, ‘Şimdi Sevişme Vakti ve Diğer Şiirleri’ dosyasında yer alan ‘Söz Açınca’ adlı şiirde Kumkapılı Ermeni kadınlar anılıyor: “Meremet yapan Ermeni kadınları var ya Kumkapı'da Aslan gibi kadınlar Memelerinden sert balıkçılar süt emmiş Ak düşmüş saçlarına erkek yürekleri açılmış Meremet yapan kadınlar; Onlara da açtım bu sevdadan” (Abasıyanık, 2009, 1746) Sonuç Görüldüğü gibi, Sait Faik öykücülüğünde, etnik öteki olarak Ermeniler, çeşitlilik içinde, yer yer olumlu yer yer tarafsız ve nesnel bir biçimde yer alıyor. Ermeni balıkçıyla topal martının öyküsü, hayranlık uyandırıyor. Ermenilerden dostları olarak söz ediyor. Dillerin birbirine karıştığı, Türk’ün Ermenice, Rum’un Yahudi İspanyolcası bildiği çokkültürlü bir dünyayı betimliyor ve betimlemenin ötesinde, bu toplum yapısından sevgiyle söz ediyor; böylece onu olumluyor… Sait Faik’in kendisi de etnik ötekilerin dillerinden birtakım ifadeleri az buçuk kapmış olmalıdır. En azından, Ermenice küfür edebildiğini biliyoruz. Ermeni balıkçıya ek olarak, yapı ustası, baba dostu Kirkor Efendi, büyük bir övgüyle anılıyor. Hızır gibi yetişmiştir. Aynısını, bir ölçüde, Mercan Usta’da da görüyoruz. Onun Ermeni olmasının bir önemi yoktur. Olsa da sevilir, olmasa da sevilir… Koşulsuz bir sevgidir bu… Sevginin önüne etnik aidiyetleri koymuyor. ‘Gün Ola Harman Ola’ adlı bu öykü, insan sevgisine dair, insancıllığı yücelten özel bir öykü ve bu sevginin hedefi de, gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık veren bir Ermeni usta olacaktır. Öte yandan, Sait Faik’in insan sevgisinin sınıfsal boyutu da olduğu görülür: Açgözlü zenginler yerine, halktan insanlara yakın hisseder kendini… Romanında ‘Hrant’ adlı bir ada bekçisine yer veren Sait Faik, şiire yönelince, Kumkapılı Ermeni kadınları anmayı da unutmaz… Görüldüğü gibi, çokkültürlü toplumun öykücüsüdür Sait Faik. Az önce belirttiğimiz gibi, böyle bir toplumu betimlemenin ötesinde, olumlar da… Ona göre, zaten, olağan durum, budur; ona etnik farklılıklar doğal gelir… Onun betimleyip olumladığı çokkültürlü toplum, daha önce birçok kez yara almıştı; 6-7 Eylül de eksil(til)melere tuz biber ekmiş oldu. Herhalde, usta yazar, 6-7 Eylül Saldırıları gerçekleştiği sırada hâlâ hayatta olsaydı kahrolurdu… Çokkültürlülüğün bir güçsüzlük değil, tersine zenginlik olduğunu anlayanlara da anlamayanlara da Sait Faik öykülerini öneriyoruz… Kaynak Abasıyanık, Sait Faik (2009). Bütün Eserleri. İstanbul: YKY Kaynak: Gezgin, U. B. (2017). Anlatıbilim Açısından Roman, Öykü ve Masal İncelemeleri (2000-2017) [Novel, Story and Fairy Tale Analyses through Narratology]. ANLATIBİLİM AÇISINDAN ROMAN, ÖYKÜ VE MASAL İNCELEMELERİ (2000-2017) Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin Yazında Ezilenler ve Ezilenlerin Yazını 1. Marksist Açıdan Türk Romanı. 2. Sovyet Türkologlarının Gözüyle Türk Yazını. 3. Yaşar Kemal’i Yaşar Kemal Yapan 6 Özellik. 4. ‘Boynu Bükük Öldüler’: İlk Yılmaz Güney Romanı. 5. Yıllar Sonra Yeniden Genç Gorki ve Arabesk. 6. İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? 7. Bulgaristan Hatırası Bir Marksist Türkolog: İbrahim Tatarlı Sabahattin Ali Yazını 8. Anlatıbilim Açısından Kürk Mantolu Madonna. 9. Merhum Marko Paşa’nın Size Çok Selamı Var. 10. ‘Değirmen’de Sabahattin Ali Öykücülüğü. 11. ‘Kağnı’da Sabahattin Ali Öykücülüğü. 12. ‘Yeni Dünya’da Sabahattin Ali Öykücülüğü. 13. ‘Sırça Köşk’te Sabahattin Ali Öykücülüğü. 14. ‘Ses’te ve ‘Esirler’de Sabahattin Ali Öykücülüğü. Gülmece ve Hiciv Anlatıları 15. Muzaffer İzgü Öykücülüğü: Azrail’den Bir Namussuz’a. 16. Gülmece yazarı olarak Hasan Hüseyin: ‘Made in Turkey’. 17. ‘Bay Düdük’ (1958). 18. Bir Heccav Olarak Ümit Yaşar Oğuzcan. Çokkültürlü Yazın Çokkültürlü Toplum 19. Türk Yazınında ‘Etnik Öteki’ İmgesinin Açımlanmasına Giriş Olarak Hüseyin Rahmi Yazını ve “Yankesiciler” Adlı Öykü. 20. Çokkültürlü Toplum Çokkültürlü Öykü: Sait Faik Öykücülüğünde Ermeni İmgesi. 21. Saroyan Öykücülüğü ve Yetmiş Bin Süryani. Masallar ve Efsaneler 22. Eskimeyen Bir Yazın Evreni: 30 Yıl Sonra Yeniden Behrengi. 23. Ferçler ve Zebler: ‘Binbir Gece Masalları’ Üstüne Bir İçerik Çözümlemesi Denemesi 24. ‘Masalın Aslı’. 25. ‘Vietnam Efsaneleri/ Vietnam Söylenceleri’. 26. Tibet Masalları. Vietnam ve Tayland Yazını 27. ‘Direnme Savaşı’: Direnenlerin Tarafından Vietnam-Amerikan Savaşı. 28. ‘Şafakta Kazandık Zaferi’. 29. Bir Vietnam-Amerikan Savaşı Romanı: Gök Cephesi 30. Siyam Romancılığı Bağlamında Romanda Gerçeklik Sorunu. 31. Siyamlı Romancı Siburapha’nın Yaşamı. 32. Siyamlı Şair Sunthorn Phu’nun 'Phra Abhai Mani' Adlı Yapıtındaki Anlatının Özeti ve Değiniler. Türkiye Yazını, Türkçe Yazın 33. Öykücü Yönüyle Ahmet Cemal’i Anarak. 34. Torik Akını: Az, Öz, Akıcı, Okunası 35. İstanbul Öyküleri. 36. Onyıllar Sonra ‘Vatandaş’ı Yeniden Okumak 37. Ölü Çiçekler Müzesi’nde Gezinti. 38. ‘Uzaklara Mektuplar’. 39. Ali Rıza Arıcan Öykücülüğü 40. Puslu Kentin Mavisi: Modern Çin’den Öyküler. Taylan Kara Yazını 41. Poe’nun Kuzgunu: Derinden ve Uzun... 42. ‘Böyle de Buyurabilirdi Zerdüşt’: Hiççi Bir Başarı Öyküsü. 43.‘Vasatlığa Giriş Dersleri’: Yine de İnsana Dair. 44. Vasat Edebiyatı 101: Mizahla Polemik Arasında. Ütopya Anlatıları 45. Uzaklaşan Ütopya ve Distopyalaşan Dünya. 46. Devrim Öncesi Edebiyatında Ütopya: Kızıl Yıldız (1908) Örneği. İranlı Öykücüler 47. İranlı Öykücüler: Hem Yakın Hem Yakın (1-4). 48. Çağdaş İran Yazınının Öncüsü Sâdık Hidâyet (1-4). Avrupa Yazını 49. Fransız Yazınında Bir ‘Muhalif Yazar Miti’ni Sorgulamak: Marguerite Duras. 50. (Ölüm Yıldönümünde) Jose Saramago’yu Anarak... 51. Bilişsel Bilimlere İlişkin Bir Roman: ‘Düşünce Balonları’ Diğer Yazılar 52. Darüşşafaka ve İmkansız Hayatlar. 53. Endonezya’dan Bir Öykü: ‘Kral, Cadı ve Papaz’. 54. Azerbaycan’dan Bir Öykücü: Anar. 55. ‘En-Dor’a Giden Yol’. 56. İki Çocuk Öyküsü: ‘Başka Karıncalar Diyarı’ ve ‘Yerle Gök Arasında’ 57. Defterde Kalan Borges (1899-1986) Dipçeleri. 58. Latin Amerika’nın Çatık Kaşları: Bir Cehennem Ağacı Olarak Muz Ağacı. 59. Başka Dünyalar Açısından Nobel Yazın Ödülü’ne İlişkin Değiniler. Gezgin Yazını 60. Ulaş Başar Gezgin’le Yeni Romanı Üzerine (Söyleşi). 61. Babasız Bir Roman Kişiliği Yaratmak (Söyleşi). (Ulaş Başar Gezgin)
Kitabın Yazarı Sait Faik Abasıyanık Kimdir?
Sait Faik Abasıyanık ya da Sait Faik (18 Kasım, 22 Kasım ya da 23 Kasım 1906 -11 Mayıs 1954), Türk öykü, roman ve şiir yazarıdır. Türk hikâyeciliğinin önde gelen yazarlarından sayılan Abasıyanık, çağdaş hikâyeciliğe yaptığı katkılarla Türk edebiyatında bir dönüm noktası sayılır. Modern Türk hikâyeciliğinin öncülerinden olan Sait Faik, getirdiği yeniliklerle "kökü kendisinde olan" bir yazar olarak kabul edilir.
Klasik öykü tekniğini yıkarak doğayı ve insanları basit, samimi, hem iyi hem kötü taraflarıyla oldukları gibi fakat şiirsel ve usta bir dille anlatmıştır. Bunu yaparken diğer çoğu Cumhuriyet sonrası sanatçısı gibi Batı'daki gelişmelere bağlı kalmamış, hiçbir edebî anlayışın etkisinde hareket etmemiş ve belli bir tarzın takipçisi olmamıştır. Toplumun problemlerine değil bireyin toplum içindeki sorunlarına yönelen yazar, öykülerinde çoğunlukla kendisinden yola çıkıp bireyler hakkında yazarak insan gerçeğini anlamaya çalışır. Çoğunlukla şehirli alt sınıfın hayatını yazan Abasıyanık, balıkçı, işsiz, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlatır. İnsanların yaşama biçimlerini, isteklerini, tasalarını, korkularını ve sevinçlerini irdeleyerek, toplum meselelerinden çok "insanı ele alan sanatçılar" sınıfında yer alır.
1930'larda başladığı yazı hayatı boyunca "sorumlu avare", "gözlemci balıkçı", "çakırkeyf sirozlu", "küfürbaz şair", "müflis tacir", "züğürt yazar", "hamdolsun diyemeyen rantiye", "anadan doğma çevreci" gibi sıfatlarla anılan Abasıyanık'ın tüm yazdıkları bir şair duyarlılığı içermektedir. Hikâye, roman, şiir yazan, çeviriler ve röportajlar yapan sanatçı bütün bu türleri kendine özgü tarzı ile kaynaştırmıştır. Yazarın, anlık heyecanlarını yansıtan izlenimci ve fovist ressamların üslubunu anımsatan bir tarzı olduğu söylenmiştir. Kendi özgün dilini oluştururken André Gide, Comte de Lautréamont, Jean Genet gibi isimlerden etkilenen Abasıyanık, kendisinden sonra gelen Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu, Demir Özlü gibi pek çok yazara da öncülük etmiştir. Ölümünün ardından Burgaz Adası'ndaki evi müzeye dönüştürülen yazar adına her sene öykü ödülü de verilmektedir.
Sait Faik Abasıyanık Kitapları - Eserleri
- Mahalle Kahvesi
- Semaver
- Şahmerdan
- Havuz Başı
- Lüzumsuz Adam
- Seçme Hikayeler
- Havada Bulut
- Sarnıç
- Kayıp Aranıyor
- Alemdağ'da Var Bir Yılan
- Son Kuşlar
- Büyüyen Eller
- Hikâyecinin Kaderi
- Mahkeme Kapısı
- Karganı Bağışla
- Şimdi Sevişme Vakti
- Kumpanya
- Sevgiliye Mektup
- Medarı Maişet Motoru
- Bir Sonbahar Akşamı
- Semaver Sarnıç
- Yaşamak Hırsı
- Balıkçının Ölümü / Yaşasın Edebiyat
- İstanbul Öyküleri Antolojisi
- Tüneldeki Çocuk
- Sait Faik'ten Çocuklara Hikayeler
- Havuz Başı - Son Kuşlar
- Alemdağda Var Bir Yılan / Az Şekerli
- Az Şekerli
- Açık Hava Oteli
- Bitmemiş Senfoni Ve Sait Faik Kaynakçası
- Tüneldeki Çocuk - Mahkeme Kapısı
- Müthiş Bir Tren
- Mahalle Kahvesi - Havada Bulut
- Kumpanya - Kayıp Aranıyor
- Bütün Eserleri
- Toplu Öyküler 1
- Öyle Bir Hikâye
- Stelyanos Hrisopulos Gemisi
Sait Faik Abasıyanık Alıntıları - Sözleri
- Gelmeyeceğini çok iyi biliyorum. Onu beklemek , bilhassa güzel… (Az Şekerli)
- “Kafa dediğin eskir, ihtiyarlar, ölür bile insan ölmeden, dedi. Sonra kalbini gösterdi: — Eskimeyen, eksilmeyen şey buradadır.” Alıntı: Sait Faik Abasıyanık. “Alemdağ'da Var Bir Yılan”. Apple Books. (Alemdağ'da Var Bir Yılan)
- Dünyada her şeyle alay edilir , şaka yapılır ama şiirle asla ! (Az Şekerli)
- Sevgilim sen, sen de mi şu havayı kokluyorsun? (Mahalle Kahvesi - Havada Bulut)
- Gülmek, dünyanın en güzel şeyidir. (Bitmemiş Senfoni Ve Sait Faik Kaynakçası)
- Zaten dünya kan ağlıyor, birde biz ağlatmayalım. (Kumpanya)
- Atatürk'ü Niçin Severiz? Atatürk'ü, 'niçin severiz' diye düşünmeden sevmeliyiz... (Açık Hava Oteli)
- Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum... (Lüzumsuz Adam)
- O sevilmek için yaratılmışların en mükemmeliydi. (Kumpanya)
- Yalnızlık dünyayı doldurmuş.Sevmek,bir insanı sevmekle başlar her şey.Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor. (Alemdağ'da Var Bir Yılan)
- Keyfim kaçmış, üzgün, ağlamaklı gibiydim. Canım bir taraftan acı bir türkü söylemek çekiyordu. (Sait Faik'ten Çocuklara Hikayeler)
- ' Mühim ' diyoruz ama, bu kendi kendimize verdiğimiz bir peşin hükümden başka bir şey değildir. (Medarı Maişet Motoru)
- "Bırakın beni ey hakikatler! Yürümek istiyorum." Cennetlerin olduğu yere doğru." (Bütün Eserleri)
- "Uzun bir yoldan sonra denizi görmek gibisin..." (Bir Sonbahar Akşamı)
- "İnsanın içinden bir başka insanın kalkıp yürüdüğü görülür." (Mahalle Kahvesi)
- Aklıma sanki bir yerde bir şey unutmuşum, birisine bir söz vermişim, hani bir ismi unuturuz da ararız bulmadan rahat edemeyiz. Öyle bir hal oldum. Evet bu unutulmuş bir isim değildi, ama bunun ne olduğu hakkında da kafamda hiçbir fikir yoktu. (Müthiş Bir Tren)
- Anası: -Ali be, günah be yavrum, dedi. Günah yavrucuğum, yapma! Ali: -Allah affeder ana, dedi. Sonra saf, masum sordu: -Allah hiç gülmez mi? (Öyle Bir Hikâye)
- Kimse kimsenin aslını, kafatası içinin meselesini anlamak için uğraşmıyordu. (Kayıp Aranıyor)
- - Nasıl bir dünya arzuluyorsunuz? - Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya... İnsanlarının hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya... Sokaklarda sefillerin bulunmadığı bir dünya... Kafanın, kolun çalışabildiği zaman insanın muhakkak doyabildiği, eğlenebildiği bir dünya... İçinde iyi şeyler söylemeye, doğru şeyler söylemeye salahiyetle kıvranan bir adamın, korkmadan ve yanlış tefsir edilmeden bu bir şeyleri söyleyebildiği bir dünya... (Havada Bulut)
- Dünyada hiçbir şeyden, zalimlikten iğrendiğim kadar iğrenmem. İnsanoğlunun en büyük savaşı zalimliğe karşı açılmalı. (Kayıp Aranıyor)