Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar - Nazım Hikmet Ran Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar kimin eseri? Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar kitabının yazarı kimdir? Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar konusu ve anafikri nedir? Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar kitabı ne anlatıyor? Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar kitabının yazarı Nazım Hikmet Ran kimdir? İşte Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Nazım Hikmet Ran

Yayın Evi: Adam Yayınları

İSBN: 9789754180105

Sayfa Sayısı: 135

Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Oğlum, Mektubunu aldım. Bayram ettim. Sen daha o kadar gençsin ki hatıraları olmayan ve hatıralara değerlerini vermesini öğrenmemiş olansın. Halbuki ben artık hatıraları olan ve hatıralara değer verecek kadar ihtiyarlamışım. Bunun içindir ki, mektubunu alır almaz, doğrudan doğruya, senin kırmızı çocukluk başının etrafında halkalanan güzel yıllarım hemen canlanıverdiler. Senin çocukluğunu ve kendi gençliğimi tekrar yaşadım. Dünyada en çok sevdiğim insanlardan biri anandır ve senin sevgin hemen bunun yanındadır ve ondan ayrılmaz. O kadar ki ne zaman ananı düşünsem derhal senin çocukluğundan çeşitli basamaklar gözümün önüne gelir. Seni Kadıköy´de apartmanda, bana kapıyı açarken ve boynuma sarılırken görürüm. Seni Erenköy´de ilk mektebe gittiğin zamanki önlüklü halinle görürüm. Velhasıl sen benim en güzel yıllarımın ve yüreğimin içinde dünyanın en güzel ve en iyi kadın başıyla yan yana ve ondan ayrılmaz bir haldesin. Sen benim oğlumsun. Sana oğlum derken içimin nasıl saadetle dolduğunu henüz kestiremeyecek kadar gençsin. Bundan altı yıl öncesine kadar kafanın ve zevklerinin teşekkülünde amil olan bendim...

(Arka Kapak)

Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar Alıntıları - Sözleri

  • İnsanları bazen ne kolay, ne sade, bize ne kadar aza mal olan bir hareketimizle bahtiyar edebiliriz de bunun farkına ya hiç varmayız, yahut geç varırız.
  • Şiirimde hala on dokuz yaşındaki Nazım Hikmet'im. Ve mezara indiğim gün dahi on dokuz yaşım cesedemin başında durup, "Aferin moruk, hep genç kaldın, hiç ihtiyarlamadın." diyebilecek.
  • Hiçbir zaman, tamam oldu, kemale ulaştım demeyi aklımdan geçirmedim, oldum dediğim gün öldüm dediğim gündür.
  • Bugünkü dünyada insanların büyük bir çoğunluğu sevmediği işleri yaparak hayatlarını kazanmak zorundadırlar... yüz milyonlarla insan kendileri için zevk değil azap olan bir iş görmektedirler, işin zevk değil azap olması ne müthiş şeydir, bunu belki büyüyünce anlarsın.
  • Ben bu dertten kurutulmak için meydan yerinde yıkamalıyım kirli çamaşırlarını ruhumun.
  • İnsanlarımı seviyorum, bütün kepazeliklerine rağmen onlara güveniyorum, tarihi onlar yapmışlardır ve onlar yapacaklardır. İşte sanatım aydınlıksa, ümitliyse, palavracı değilse bundan dolayıdır.
  • Kitaba düştüm, sabahtan akşama kadar kitap okuyorum. Kitaplar akıllı kitaplar aptal kitaplar büyük kitaplar çocuk, kitaplar en uzak, en güzel yolculuk...
  • Hayatımda, onu aldattığım zamanlarda dahi, ondan başka hiçbir kadın sevmedim ve sevmiyorum.
  • Ölüleri hayırla analım, demeyeceğim, çünkü misal biraz sert ama, bariz olsun diye yazıyorum, Goring de, Abdulhamit de ölüdürler ama, hayırla anılmaları icabet etmez.
  • Bizde "Yaşamak ne güzel şey" diyen ilk adam benim galiba.Oğlumun da aynı kuvvetle, hatta daha şiddetli bir derinlikle aynı şeyi duyması beni bilemediğin gibi mutlu ediyor.Fakat sana bir şey daha söyleyeyim, bu hadise artık benim için güzellikle, çirkinlikle, bahtiyarlıkla,felaketle ilgisiz bir nesne, sadece bir vazife, sadece boynumun borcu haline geldi. Yaşamak boynumun borcu olduğu için yaşıyorum.
  • Kendinden başkasinı sevmeyen insan ise şair filan değil, ancak nefes alan ölü olur.
  • zira ki ihtiyarlamak: kendinden başka hiç kimseyi sevmemek demek.
  • ...hayatımızda şahsi işlerimiz için insan kullanmaktan çekinmeliyiz.İnsanın insanı kullanması zaten şerefli bir şey değil.
  • Sen benim biyolojimin değil, bende olan en güzel manevi şeylerin devamısın.
  • ihtiyardır sokak fakir mahallesidir, fakat sadaka verir...

Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Moder çağın yok ettiği bir değerde mektuplar. Yıllarca haberleşme aracı olan mektuplar artık günümüzde kalmadı. İletişim çağı ile birlikte yok oldu. Oysa ki; üzerine şiirler, şarkılar, türküler yazılan. Günlerce yolu beklenen, sıladan haber, yardan haber getiren mektuplar yerini kısa mesajlara bıraktı. Uçları yakılan, kokular taşıyan o mektuplar maziye karıştı. Nâzım Hikmet bursa cezaevinde yatarken oğlu Mehmet' e yazdığı mektuplardan oluşan çok güzel bir eser. Mektupları okurken selam, hasret dışında onlarca şey var. Mektupların sadece haber taşımadığını, mektupların bir anlamı olduğunu, bir edebî eser olduğunu Gösteriyor. Nazımın oğluna edebiyatı, şiiri, romanı anlatığı bir şiirin nasıl yazıldığını, dilin nasıl kullanılması gerektiğini, cümle kurmanın nasıl olması gerektiği, hikaye nasıl yazılır, Roman nasıl olmalı oğluna anlatıyor. Okuduğu kitapları, önerdiği kitapları söylüyor. Hikaye,anı, şiir yazmak isteyenlerin mutlaka ama mutlaka okuması gereken bir eser. Okurken yazım hakkında o kadar çok şey ögrendim ki. Bugüne kadar okumamak hataymış. (İstiklâl soysal)

"Bu Dünya Soğuyacak Günün Birinde": Memet Fuat eleştirmen, denemeci ve yayıncı kimliğiyle, şiir beğenisi ve seçimleriyle edebiyatımızın öncü isimlerindendir. Dört yaşındayken annesi Piraye Hanım’ın Nâzım Hikmet’le evlenmesi nedeniyle çocukluk yılları bu ikiliyle birlikte geçmiştir. Bu mektuplar 1943-1950 yılları arasında Bursa Cezaevi’nden yazılmıştır. Nâzım, edebiyatla yeni tanışan Memet Fuat’ı desteklemek amacıyla yazar mektuplarını, ona yol yordam gösterir. “Sen benim oğlumsun. Sana oğlum derken içimin nasıl saadetle dolduğunu henüz kestiremeyecek kadar gençsin.” diyerek oğluna tüm samimiyetiyle mektuplar yazar. Piraye ile arası bozulduktan sonra bile mektup yazmaya devam eder düzenli olarak. Görünmez bir bağ Memet Fuat ile Nâzım’ı birleştirmiştir adeta. “Hiçbir baba oğlunu benim seni sevdiğim kadar sevmemiştir. İşte senden unutmamanı istediğim şeyler bunlardır. Sen benim biyolojimin değil, bende olan en güzel manevi şeylerin devamısın.” (s. 131) diyerek oğluna hayat ve edebiyat dersleri vermiştir bu mektuplarda. 19. yaş gününe özel olarak hapishanede portatif kütüphane yapıp göndermiş Memet Fuat’a. Kitaplar yollamış iyi yazarlarla tanışması ve kendi yolunu bulması için. İşte Nâzım’ın kimisini o dönemde hapishanede kimisini ise gençlik döneminde okuduğu ve genç oğluna önerdiği kitaplar: -Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu -Engels, Ailenin, Devletin ve Mülkiyeti Şahsiyenin Asılları -Germinal -Önce Ekmekler Bozuldu -Sırça Köşk -Baba Evi -Ekmek Kavgası -Don Kişot -Bizim Köy Kitapların yanı sıra o dönemde yayın yapan dergileri de takip etmiş usta şair. Yığın, Gün, Cumartesi, Yaprak, Kitaplar gibi dergileri inceleyip fikirlerini belirtmiş mektuplarda. Memet Fuat’ın edebî kişiliğinin oluşmasında Nâzım’ın önemli bir rol üstlendiği açıkça görülüyor. Onun ilk hikâyelerini ve şiirlerini ayrıntılı olarak değerlendiren, babacan bir tavırla eleştirmenlik yapan yine kendisidir. Mektuplar hem o döneme hem de kişilerin özel hayatına ışık tuttuğu için zaman zaman başvurduğumuz birincil kaynak oluyor. İlk ağızdan Nâzım ile Piraye arasında yaşananları öğrenmek istiyorsanız bu mektuplar size aradığınızı verecektir. Çünkü dayısının kızı Münevver ile ilişkisini öğrendikten sonra Nâzım’la iletişimi kesen, izini kaybettiren Piraye’ye Nâzım’ın tek ulaşma seçeneği oğlu Memet Fuat’tır. Bu olaylar ortaya çıkınca Nâzım, Memet Fuat’a yazıp içini ona dökse de aslında bu mektupları Piraye’nin okumasını istemekte ve ondan af dilemektedir. Yiğidi öldür hakkını ver demişler. “Bir daha tekrar edeyim, şahsen benim üstümde, iyi kötü bazı eserler verebildimse onların üstünde annenin selim zevkinin, dürüst aklının, pırıl pırıl karakterinin çok, ama pek çok tesiri olmuştur. Sanat eserinin halisini sahtesinden ayırt etmekte onun kadar becerikli ikinci bir insana daha rastlamadım dersem inan.” (s. 135) diyerek Nâzım, Pireye’nin kendisine yaptığı onca iyiliğin, ona kattıklarının sonuna kadar farkındadır aslında. Sorun nedir o halde? Aşk. Evet, Piraye onu “vekarla, vefayla, sadakatle, temkinle, itidalle, alışkanlıkla, haşmetle, akılla, yürekle” sonuna kadar sevmiştir. Ona bir insana hayran olur gibi hayran olmuş fakat aşık olmamıştır. “Bilir misin ki Piraye’m bana, bir kere olsun, gözlerimin içine bakarak ve söylediğinin farkında bile olmaksızın, ‘Seni seviyorum,’ dememiştir.” (s. 105) diyen ve bunun özlemini yıllarca çeken Nâzım, Piraye için “su gibi, ekmek gibi, hava gibi fizyolojik bir ihtiyaç” olmamıştır hiçbir zaman. Sevgi sadece o bir çift sözde mi gizlidir? Seven sevdiğini o bir çift söze sığdırmalı mıdır illa? Sevgiyi göstermenin tek yolu durup durup o bir çift sözü tekrarlamak mıdır yalnızca? Bu yapılmazsa yönümüzü başkasına çevirmek reva mıdır? “…eğer Piraye bana olan sevgisini belirtmeyi bir izzetinefis meselesi yapmasaydı ve beni dışarda ve içerde yalnız bırakmasaydı hayatıma başka hiçbir kadın girmezdi.” diyen Nâzım, bu gerekçeyle kendisinde hak görmüştür başka kadınlara sığınmayı. Gel zaman git zaman beklenen af bir türlü çıkmayınca, Münevver de kocasıyla arasını düzeltince Nâzım bir başına kalır meydanda. “Ben dünyanın en iyi, en yiğit, en namuslu insanını, annemizi arkadan bıçaklamış, bunu yaparken de sırf kendi belden aşağısının zebunu olmuş, iradesiz domuzun biriyim. Kabil olsaydı da bütün namuslu insanlar bir meydana toplansalardı ve ben onların önünde annemizin ayaklarına kapansaydım.” (s. 93) diyerek vicdanının sesine kulak veren bir insanın yakarışlarını okuyoruz mektuplarda. Memet Fuat’tan annesi Piraye’yi hiçbir zaman yalnız bırakmamasını ister günün sonunda. Çünkü yıllar sonra arkasına dönüp sevdiği ve hayran olduğu insanları tekrar gözden geçirdiğinde onlara ya güleceğini ya da hayranlık yerine merhamet duyacağını fakat annesine duyduğu hayranlığın bir kat daha artacağını söyler. Birçok kadın okur onun aşk dünyasının karmaşıklığı karşısında eleştirel bir tutum takınıp şiirlerine mesafeli dursa da göz ardı edilmemesi gereken gerçek Nâzım’ın bir dava insanı olmasıdır. Ve davası onu zorlu bir hayata sürüklemiştir. Bu mektupları okuduğunuzda içerde her türlü hastalık ve zorlukla mücadele eden bir insanın, Türk şiirinin gelişmesinde emeği yadsınamaz usta bir şairin nasıl yılmadan mücadele ettiğini göreceksiniz aynı zamanda. Onu kendi kaleminden okuyalım ve zor olanı yapmaya gayret edelim: Dünün insanlarını ve olaylarını bugünden, gözü kapalı bir şekilde değerlendirmeyelim. (Hayat)

Mavi Gözlü Dev: Öğretmen ve Baba ve Dost: Türk edebiyatında, hayatıyla, düşünceleriyle, duruşuyla, şiirlerinin bu kadar kuvvetli paralel seyrettiği, hatta iç içe geçtiği başka bir şair yoktur benim için. Aynı şairin şiirlerindeki kadar, hatta şiirlerindekinden daha da fazla samimi olduğu, oğlu Memet Fuat’a mahpustan yazdığı mektuplarla karşı karşıyayız bu derlemede. Nâzım, eşi Piraye’nin öz, kendinin üvey oğlu Memet Fuat’a, her ne kadar mahpusta da olsa, öğretmenlik, babalık, arkadaşlık yapmıştır mektuplarıyla. Öğretmenliğinde alabildiğine samimi ve didaktik, babalığında alabildiğine sevgisini yansıtan ve kuşatan, arkadaşlığında alabildiğine samimi ve dert dinleyip çözüm arayandır. Böyle söyledim diye sanki her mektupta farklı bir Nâzım Hikmet portresi varmış sanmayın, bilakis her mektubunda, mektubunun her cümlesinde öğretmen, baba ve arkadaş olmak özelliği iç içedir. Samimiyetinden ötürü, mektupları okurken Nâzım’ı öğretmeniniz, babanız, arkadaşınız gibi hissederseniz – en azından ben hissettim. Memet Fuat’ın Türk Edebiyatımızdan bir sima olduğunu biliyorum ancak henüz ne bir eserini okudum, ne de hakkında yazılan bir eleştiri yazısını. Fakat şunu açıkça söyleyebilirim ki, Nâzım’ın Memet Fuat’a etkisi oldukça büyüktür. Memet Fuat henüz edebiyatta emekleme döneminde bile değilken, Nâzım ona kitap/dergi tavsiyelerinde bulunmuş, onu hikâye ve şiir yazmaya teşvik etmiş, Türk ve Dünya edebiyatındaki simalar hakkında gayet didaktik, yerinde ve samimi tespitlerini onunla paylaşmış, kısaca, bir yaşam görüşü ve yaşam dünyası miras bırakmıştır oğluna. Bir gün Nâzım’ın karısı Piraye’yi aldattığı ortaya çıkar ve Nâzım ile Piraye’nin arası açılır. O günlerde bile Memet, Nâzım’a baba demiştir. Bu hadise Nâzım’ı çok duygulandırır. İlerleyen süreçlerdeki mektuplarda Nâzım, her zamanki sevgisinin, aşkının, samimiyetinin ve öğretmenliğinin yanında; üzgün, kendine saygısı olmayan, hastalıklarıyla baş başa, yalnız ve yaşamayı kendine hak görmeyen biridir. Çünkü Piraye’yi aldatarak hem Piraye’ye hem de kendine en büyük kötülüğü yapmıştır. Yine de Piraye’ye olan aşkı hiçbir zaman bitmez. Pişmanlığını ve Piraye gibi mükemmel bir insana karşı yaptığı yanlışı her zaman dile getirir fakat, her ne kadar Piraye’nin hakkını verse de, bazen ona sitemini de dile getirir. Nâzım’a göre, Piraye Nâzım’ı her zaman sevmiştir fakat sadece bir insan olarak. Hiçbir zaman Nâzım’a gerçekten âşık olmamıştır, ona bir kere “seni seviyorum” dememiştir. Eğer gerçekten Nâzım’a âşık olsaymış ve aşkını hissettirseymiş, böylece Nâzım yapayalnız hissetmeseymiş, onu hiçbir zaman aldatmazmış. İşin magazin kısmı bir yana, kimin günah keçisi olduğunun da bizler için hiçbir önemi yoktur. Mesele ikisinin arasındadır. Yine de, Nâzım’ın ve Piraye’nin yaşadıklarını okuyunca insanın içi burkulmuyor değil. Bu derlemede Nâzım’ın ekonomik ve politik çözümlemeleri, ve ayrıca edebiyat dünyasındaki simalara dair eleştirileri de mevcuttur. Fakat yazımda bu çözümlemeler ve eleştiriler üzerine bir çözümleme ve eleştiri yapmak yolunu izlemedim. Hatta, bir süredir kafamı kurcalayan, şahsi mektupların, mektupların yazarı tarafından izin alınmadan yayımlanmasının etik boyutuna da değinmedim. Sanırım bunun en büyük nedeni, Nâzım’ı, fikirlerinin ve eserlerinin değerinden çok, bir insan, yer yer yaşama sevinciyle, yer yer yaşama hüznüyle bezenmiş bir insan olarak sevmemdir. (Özkan Eken)

Kitabın Yazarı Nazım Hikmet Ran Kimdir?

Nâzım Hikmet Ran ya da Türkiye'den ayrıldıktan sonraki soyadı ile Nâzım Hikmet Borzecki (15 Ocak 1902; Selanik, Osmanlı İmparatorluğu - 3 Haziran 1963; Moskova, SSCB), Türk şair ve yazardır.

Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.

Komünist siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiş; Türkiye'de 11 ayrı davadan yargılanarak İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre hapis yatmıştır. 1951 yılında Türkiye'den ayrılması sonrasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmış; bu karar ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009 tarihinde iptal edilmiştir.

1963 yılında Moskova'da kalp krizinden hayatını kaybetmiştir. Mezarı Moskova'dadır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Nâzım_Hikmet

Nazım Hikmet Ran Kitapları - Eserleri

  • Büyük İnsanlık
  • Nazım İle Piraye
  • 835 Satır
  • Benerci Kendini Niçin Öldürdü?
  • Yatar Bursa Kalesinde
  • Kuvâyi Milliye

  • Memleketimden İnsan Manzaraları
  • Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar
  • Piraye'ye Mektuplar
  • Bütün Şiirleri
  • Yazılar 1
  • Yazılar 3
  • Kan Konuşmaz

  • Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni
  • Yeşil Elmalar
  • Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim
  • Henüz Vakit Varken Gülüm
  • İlk Şiirler
  • Son Şiirleri
  • Demokles'in Kılıcı

  • Bir Ölü Evi & Ocak Başında
  • Enayi
  • Sanat Ve Edebiyat Üstüne
  • Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar
  • Şehrime Ulaşamadan Bitirirken Yolumu...
  • Bu Şehir Güzelse Senin Yüzünden
  • Yazılar 2

  • Sevdalı Bulut Masalı
  • Ferhad ile Şirin
  • Kuvayi Milliye (Çizgi Roman)
  • Nazım Hikmet Şiirleri 2: Mapusluk Zor Zanaat
  • Yaşamak Seni Sevmek Gibi
  • Nazım Hikmet Şiirleri 4: Gurbet Ölümden Beter
  • Nazım Hikmet Şiirleri 3: Sevda Ateşten Gömlek

  • Nazım Hikmet Şiirleri 6 : Herkes Kendi Payına Ölür
  • Nazım Hikmet Şiirleri 5: Bir Hazin Hürriyet
  • Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum
  • Yazılar 4
  • Yazılar 5
  • Hikayeler
  • Kadınların İsyanı

  • Yusuf İle Menofis
  • Masallar
  • La Fontaine'den Masallar
  • Çeviri Hikayeler
  • Yazılar 6
  • Yeni Şiirler (1951 - 1959)
  • Tavı Gelmişti Demirin

  • Fatma, Ali ve Diğerleri
  • Üç Şiir
  • İt Ürür Kervan Yürür
  • Seçme Şiirler
  • Sarayda
  • Şeyh Bedrettin Destanı
  • Sabahat

  • Das schönste Meer ist das noch nicht befahrene Liebesgedichte
  • Kuvayi Milliye: Abidin Dino'nun Desenleriyle
  • Taranta Babu'ya Mektuplar
  • Öteki Defterler
  • Beyazıt Meydanındaki Ölü
  • Unutulan Adam
  • Sonuna Kadar Kavga

  • Nazım Hikmet ve Tosca'sı Semiha Berksoy
  • Tüm Eserleri 1 - Şiirler 1
  • Tüm Eserleri 2 - Şiirler 2
  • Tüm Eserleri 3 - Şiirler 3
  • Tüm Eserleri 4 - Şiirler 4
  • Tüm Eserleri 5 - Şiirler 5
  • Tüm Eserleri 6 - Şiirler 6

  • Kuvayi Milliye Destanı
  • Keloğlan
  • Tüm Eserleri 7 - Şiirler 7
  • Hasretle - Nazım Hikmet Mektupları
  • Memleketimden İnsan Manzaraları 1
  • Memleketimden İnsan Manzaraları 2
  • Memleketimden İnsan Manzaraları 3

  • Memleketimden İnsan Manzaraları 4
  • Kurtuluş Savaşı Destanı
  • Memleketimden İnsan Manzaraları 5
  • Dört Hapishaneden
  • Rubailer
  • Sürekli Bir Bahar
  • Güzel Günler Göreceğiz

  • Kafatası
  • Yel Üfürdü Su Götürdü
  • Bursa Cezaevinden Va-Nu'lara Mektuplar
  • Yaylamıza Kiraz Vakti
  • Kuvayi Milliye
  • İnek
  • Kerem Gibi

  • Nazım Hikmet’in Açlık Grevi (Tıpkı Basım İçerikler)
  • El Yazmalarında ve Basılı Kitaplarda Saman Sarısı
  • Sovyet Demokrasisi
  • Jokond ile Si - Ya - U
  • Alman Faşizmi ve Irkçılığı
  • Gece Gelen Telgraf
  • 1 + 1= Bir

  • Nazım Hikmet Şiirleri: 1
  • Şu 1941 Yılında
  • Yaşamaya Dair
  • Saat 21-22 Şiirleri
  • Orman Cücelerinin Sergüzeşti
  • Büyük Taarruz
  • Aydınlıkçı şair, aydınlıkçı yazar Nazım Hikmet

  • Faşizm Sınıflar ve Emperyalizm
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Güneşi İçenlerin Türküsü

Nazım Hikmet Ran Alıntıları - Sözleri

  • Bizim İstiklal Marşın'da aksayan bir taraf var, Bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif inanmış adam, Fakat onun, ben, İnandıklarının hepsine inanmıyorum. Mesela, bakın: "Gelecektir sana vadettiği günler Hakk'ın" Hayır, Gelecek günler için Gökten ayet inmedi bize. Bir şarkı istiyorum Zaferden sonrasına dair. Kim bilir belki yarın (Kuvayi Milliye Destanı)
  • Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne, allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar.. (Güzel Günler Göreceğiz)
  • "Kim bilir ; Masalınızın kahramanı, başka bir hikayenin figüranı olmaya gitmiştir belki de. (Yaşamak Seni Sevmek Gibi)
  • Yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim... (Kuvayi Milliye: Abidin Dino'nun Desenleriyle)
  • Büyümez ölü çocuklar... (Henüz Vakit Varken Gülüm)
  • "Sen daha çok hikâyeler dinlersin ama, artık sana hikâye anlatacak bulursan!.." (Ferhad ile Şirin)

  • " Bırak ay gitsin sen kal bu gece... " (Bu Şehir Güzelse Senin Yüzünden)
  • Yolunda pusuya yattıklarını arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek… Yürümek yürekten gülerek yürümek… (Yazılar 6)
  • ...yolsuzluğun da türlü türlüsü vardır. (Yazılar 3)
  • İnsanların başlarında kalpak, yüreklerinde keder, yüreklerinde müthiş bir ümit vardı. (Kuvayi Milliye Destanı)
  • Bir insan bir vazife alırsa, bu vazife küçük ve ehemmiyetsiz de olsa, onunla öteki vazifeler arasındaki bağı unutmamalı ve ben işimi yapıyorum ya, işimden gayrisi beni alakadar etmez, banane dememelidir. Çünkü her iş, başka işle bağlıdır. (Hikayeler)
  • Bulut mu olsam, gemi mi yoksa, balık mı olsam, yosun mu yoksa? .. Ne o, ne o, ne o. Deniz olunmalı, oğlum, bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla. (Büyük İnsanlık)
  • Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin (demeğe de dilim varmıyor ama) kabahatın çoğu senin canım kardeşim. (Nazım Hikmet Şiirleri: 1)

  • Fotoğrafınızı pek yakında beklerim. Sıhhatiniz nasıldır ? Ateşiniz devam ediyor mu ? Oraları çok mu soğuk ? Herhalde odanızda soba vardır. Burada havalar birkaç gündür lodos. Denizde beyaz köpükler... ağaçlarda beyaz çiçekler... (S. Berksoy) (Nazım Hikmet ve Tosca'sı Semiha Berksoy)
  • Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı. (Nazım Hikmet Şiirleri 5: Bir Hazin Hürriyet)
  • Hem anlatsana bana: nasıl oluyor da çıldırmıyoruz öleceğimizi bildiğimiz halde? Yoksa ben ölmem gibi mi geliyor insana. (Yatar Bursa Kalesinde)
  • -Mayakovski’nin kitaplarından en çok hoşunuza gidenler hangileridir? + Sevgilinin gözlerini mi, yoksa burnunu mu seviyorsun sorusunu nasıl yanıtlamalı? Mayakovski’yi tepeden tırnağa severim ben. (Yazılar 6)
  • “Onlar paranın sahibi değil, para onların sahibi. “ (Memleketimden İnsan Manzaraları)
  • "Yaşamak güzel şey be kardeşim." (Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim)
  • Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme. Bakış açım belli oldu yine. Geride kalan, ardından bakar gidenlerin. Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde. (Tüm Eserleri 2 - Şiirler 2)