Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam - İsmail Kara Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam kimin eseri? Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam kitabının yazarı kimdir? Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam konusu ve anafikri nedir? Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam kitabı ne anlatıyor? Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam PDF indirme linki var mı? Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam kitabının yazarı İsmail Kara kimdir? İşte Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: İsmail Kara
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9789759951276
Sayfa Sayısı: 386
Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Türkiye'de en çok konuşulan ve tartışılan konunun din ve İslam meselesi olmasına bir önem ve değer atfedip atfetmeyeceğimiz, olup bitenlerden tedirginlik duyup duymayacağımız bir paradoksla alakalıdır. Eğer türkiye kurucu ve yaşatıcı bir(icik) unsur alarak din ve islamla olan ilişkisini dünyanın yeni şartlarında ve tedavüle giren yeni kavramlarla bir daha kurmak ve anlamak peşinde ise en zıt fikşrler dahil olmak üzere her şey ciddiye alınabilir, her tartışmaya katlanılabilir. Yok eğer bütün bu cilalanmış sözler; özgürlük insan hakları, demokrasi, küreselleşme söylevleri; diyalog birarada yaşama çağrıları her şeyin daha anlaşılmaz ve vasıfsız hale gelmesi için yapılan gösteriler, Türkiye'nin ana meselelerini geriye iten göz boyamalar ve bunun için körüklenen, desteklenen teşebbüsler ise bizimle ne alakaları ve akrabalıkları olabilir?
Varsa eğer derecesi nedir? Belliki bilgi ve yorumlamaya ahlak ciddiyet ve aidiyet eşlik etmeli.
Bu kitapta İsmail Kara Cumhuriyet Türkiyesi'nin din / İslam merkezli meselelerini ülkemizin kritik dönemlerinden birinde hayati meseleler olarak yeniden ele alıyor ve tartışıyor.
Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam Alıntıları - Sözleri
- "Aslında her yol Allah'a varır, O'ndan başkasına varan yol yoktur."
- "Tasavvuf tekâmül ettirilebilseydi laikliğe gerek kalmazdı." Yakup Kadri Karaosmanoğlu
- Çok partili hayat ile birlikte siyasi partiler, ister meşruiyet kazanmak isterse oy toplamak maksadıyla olsun kendilerini şeyh ve hocaların desteğine muhtaç görüyorlardı. (şimdi de öyle görüyorlar)
- Türk akademik çevrelerinden ve aydınlardan din meselesiyle ilgilenenlerin kaydadeğer bir kısmı hadisenin sadece olumsuz boyutu ile alakadar olmuştur.Onların temel meselesi “dinin Türkiye’yi,Türk laikliğini tehdit eden bir unsur olarak yeri ve fonksiyonu nedir?” sorusu ve mahut “irtica” edebiyatı etrafta cereyan etmektedir ki bu manada oryantalistlerden,yabancı akademisyen ve gazetecilerden esasta herhangi bir farkları da yoktur.Burada dinin Türk toplumu için kurucu ve yaşatıcı devam ettirici dayanıklı bir unsur olarak yeri ve önemi ilmi ve fikri bir mesele olarak dün de bugün de gerekli ve yeterli ölçüde gündeme gelmediğinin altı çizilmelidir. Böyle bir çabanın ortaya konabilmesi için gerekli donanıma ve araçlara sahip olmaya yönelenlerin sayısı da ne yazık ki yoka yakıdır.Mesela Arapça ve Farsça öğrenen,Osmanlıcasını ilmi ve fikri tahliller yapabilecek düzeye çıkaran Türk akedemisyen ve aydınları birkaç kişiyi geçmez.Bu gerçekten üzerinde düşünülmeye değer önemli bir konudur.En “iyileri” bile tedbiri elden bırakmadan DİNİ SADECE BİR SOSYAL AÇIKLAMA KALIBI OLARAK KULLANMAYI DENEMEKTEDİRLER. Birkaç örnek vermek gerekirse; Tarık Zafer Tunaya:Türkiye cumhuriyeti gibi laikliği etnik ve ideolojik temel edinmiş devlet içinde dinci çevrenin kaydettiği bu gelişme yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı bir eğilim göstermiştir.Çevrenin siyasi hayat içinde izlediği siyasi yol,bir nakilcilik ve dedikodu edebiyatı,ciddi ve samimi din incelemeleri yapmasına vakit bırakmamıştır.”
- "Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz." *M.K. Atatürk
- Siyasetle dine hizmet olmaz.
- Bakın bu toplum inançsız yaşayamaz. İnanç ihtiyacı ve kültürü bu toplumun o kadar ruhuna işlemiş ki ben başka bir toplumda bu kadar inanç arzusu, isteği görmedim. *Kemal Karpat
- Gâlip et çünkü bu son ordusudur İslâm'ın. *Yahya Kemal
- Tarikat mensupları (ve hocalar) birçok zulüm ve haksızlığa uğramalarına rağmen bu konularda esas itibariyle konuşmamayı ve yazmamayı tercih ettiler. Hayatta kalanlar da büyük ölçüde hâlâ bu yolu seçiyor ve acı bir tebessümle “biz o defteri kapattık!” diyorlar. Şeyhlerin ve hocaların böyle bir yol tutmaları genellikle korku unsuruna bağlanmışsa da bunun daha çok meşrep, zihniyet ve yetişme tarzlarıyla ilgili olduğunu söylemek doğruya daha yakın olur. Milli Mücadele yıllarında büyük hizmetler vermiş olan Eyüp Hatuniye Dergâhı şeyhi Şeyh Sadeddin Ceylan Efendi’nin davranış tarzını buna örnek olarak verebiliriz. Oğlu Nazmi Efendi anlatıyor: “Merhum pederim zaferden sonra tekkemiz mensuplarının düşman tehdidi altındaki hizmetlerinin tespit ve yazılmasına ve hatta bunlardan birçoğunun İstiklâl madalyası almasına da şiddetle muhalefet etmişti. Zaferden sonra böyle bizim gibi gizli gizli çalışanları arayıp bularak kaydeden Bahriye kaymakamı (yarbay) Tevfik Bey, ziyaretimize gelerek bu hususta bazı sualler sordu. Kendisine verdiğim cevapları yazmakta bulunduğu bir sırada, içerideki odadan konuşmalarımızı duyan merhum pederim yanımıza geldi. İkindi namazına gitmek üzere abdest almış, kollarını kuruluyordu. ‘Oğlum, bu yaptığınız nedir, ne yapıyorsunuz?’ diye sordu. Ona durumu anlattık. Bunun üzerine, ‘Oğlum, biz bu işi madalya almak için yapmadık. Biz derviş adamlarız. Bize, din ve vatan yolunda vacip olan bir hizmetin karşılığı olarak madalya almak yakışmaz. Lütfen o yazdıklarınızı yırtınız’ dedi. Tevfik Bey’in ısrarlı ricalarına rağmen kararından dönmedi. Notları gözünün önünde yırttı. İşte bu vaka dolayısıyla bugüne kadar Eyüp'teki Kuva-yı Milliye çalışmalarının birçok noktaları sır halinde kalmıştır”.
- Müslüman gazeteleri adı ile yapılan yayınlar, Müslümanları soymak için bir taraftan İslam'ın düşmanlarını taşlarlarken öbür taraftan devrin iktidarını övüyor, ancak bahşişleri kesilince onlara sövüyorlardı. *Nurettin Topçu
- Buhranın sebebi, maneviyata vurulan darbedir. Şu halde bu buhranın tek çaresi maneviyata layık olduğu ehemmiyeti vermektir. Hayatta maddiyat ile maneviyatın yan yana yürümesi gayet tabii ve zaruridir. Bunların birine layık olduğu kıymeti vermemek, ferdi ve içtimai hayatta bir aksaklık ve hatta müthiş bir çöküntü husule getirmekten hali kalmayacağı muhakkaktır.
- Bir başka şekilde söylersek Türkiye İslâm'la alakalı "ağırlıklarını" atarak uluslararası arenada hafifleyeceğini ve daha muhkem bir yer tutacağını hesap ederken muhatapları onları Müslüman, hatta daha kuvvetli bir şekilde Türk-Müslüman tanıyarak muamele yapmaktadır.
- Laik bir programın Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra uygulamaya konması Kemalist devrimler açısından dinin bir tehlike sayılmasındandır.
- Bu topraklarla koparılamaz bağları olan en geniş manasıyla İslam'dır.
- ...Din siyasete zaten boğazına kadar batmıştır.
Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İçinde çok farklı bilgiler bulabileceğiniz ve yer yer şaşırabileceğiniz bilgilerle güzel bir kitaptır. Bu tarz konulara meraklı olan birinin kesinlikle okumasını düşünüyorum. (Musab Yolcusu)
Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam PDF indirme linki var mı?
İsmail Kara - Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı İsmail Kara Kimdir?
2 Şubat 1955 tarihinde Güneyce/Rize’de doğdu. Güneyce İlkokulu’nu bitirdikten (1965) sonra babasından hafızlığını yaptı (1965-67). İstanbul İmam Hatip Okulu’nu (1973), fark derslerini vererek Rize Lisesi’ni (1973); İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü (1977); İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi (1986). Dergâh Yayınları’nda editörlük, yayın yöneticiliği yaptı; Fikir ve Sanatta Hareket, Dergâh dergileri ile Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nin yayınına katıldı (1977-95). 1980-95 yılları arasında Sainte Pulcherie Fransız Kız Ortaokulu’nda (İstanbul - Taksim) Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi öğretmenliği yaptı.
İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “İslâmcılara Göre Meşrutiyet İdaresi 1908-1914” başlıklı teziyle siyaset bilimi doktoru oldu (1993). Ekim 1995’te öğretim görevlisi olarak M. Ü. İlahiyat Fakültesi’ne tayin edildi. Kasım 2000’de Türk-İslâm Düşüncesi Tarihi doçenti, Haziran 2006’da İslâm Felsefesi profesörü oldu. Çalışmalarına İstanbul Şehir Üniversitesinde devam etti ve emekli oldu.
Çalışma alanı çağdaş Türk düşüncesi ve çağdaş İslâm düşüncesidir.
İsmail Kara Kitapları - Eserleri
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam
- Son Adres
- Hanya / Girit Mevlevîhânesi
- Din ile Modernleşme Arasında
- Amel Defteri
- Güneyce - Rize Sözlüğü
- Hilafet Risaleleri 6 Cilt
- Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyografyası
- Rize Defteri 1
- Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 2. Cilt
- İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz
- Rize Müftülerinden Yusuf Karali Hoca
- Sözü Dilde Hayali Gözde
- Sâz ü Söz Arasında
- Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye
- Bir Felsefe Dili Kurmak
- Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 1
- İlk Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi
- Ötekilerin Peşinde
- Türkiye'de-Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar
- Aramakla Bulunmaz
- Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri
- Biraz Yakın Tarih Biraz Uzak Hurafe
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2
- Hanya / Girit Mevlevihanesi
- İslamcıların Siyasi Görüşleri 1
- Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak
- Mahya : Müslüman İstanbul’a Mahsus Bir Gelenek
- Bir Kitabın Kırk Yılı Tekkeler ve Zaviyeler
- İsyan Ahlakı Peşinde Nurettin Topçu Albümü
- Gümüşhanevi Halifelerinden Şeyh Osman Niyazi Efendi ve Güneyce - Rize'deki Tekkesi
- Elemim Bir Yürek Karı Değil
- Zafer Değil Sefer
- Türkiye'de - Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1
- İslamcıların Siyasi Görüşleri 2
- Sessiz Yaşadım
- Dağ Ne Kadar Yüce Olsa
- Uzlaşmaz Çelişki Evrim
- Bir Düşünce Tarihi Metni Olarak İstiklal Marşı
- Ahmet Hamdi Akseki 2 Cilt
- Babanzâde Ahmet Naim
- Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslâm
İsmail Kara Alıntıları - Sözleri
- ¹ (...) "Din meseleleri üzerinde düşünülmeyen, din zihniyeti ile ilim zihniyeti arasında nasıl bir münasebet olabilir sorusunu bile bilgisizlik addeden bir çevrede elbette filozof yetişemezdi"; M. Emin Erişirgil, Neden Filozof Yok?, Ankara 1957, s. 50-52. (Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye)
- Türkiye'deki İslamcı camiada, İlahiyat Fakültelerinde , Diyanet İşleri Başkanlığı'nda eskiden kalma alışkanlık ve itiyatlarla,hatta körlüklerle , Türkiye'yi , Türkiye'deki dinî hayatı,cemaat ve tarikatları , halk Müslümanlığını ve bunun kaynaklarını önemseme ve araştırma fikri ve cehdi yoktur. Bunun varacağı yer büyük bir ihtimalle kendisini , etrafındakileri, karşısındakileri merkeze aldığı İslâm üzerinden yeteri kadar tanımamak , bunlara nüfuz edememek olacaktır. (Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2)
- Ruhumuzda barınan çocuğa kulak verirsek, gözlerimiz yeniden parlayacaktır... (Son Adres)
- Hiç şüphe yok ki Lozan sonrasında İslâmın paranteze alınmasıyla İstiklâl Marşı'nın derinliğine kavranılamaz bir yere doğru sevkedilmesi arasında kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır. (Bir Düşünce Tarihi Metni Olarak İstiklal Marşı)
- Şair Bâki'nin Kanuni Sultan Süleyman için söyledikleri yahut Yahya Kemal'in akıncılar, Akif'in Çanakkale şehitleri için inşad ettikleri sadece olmuş bitmiş hadiseler değil kıyamete kadar sürecek bir seferin, bir ruhun, demirden bir iradenin ve azmin, bir aşk ve sevdanın resmidir. (Zafer Değil Sefer)
- "Millet iradesi nerede devletten kopar da ayrılırsa orada iktidar yaşatmaya imkân bulunmaz." Nurettin Topçu (Din ile Modernleşme Arasında)
- Oryantalistik dil İslam toplumları ve Osmanlılar için üç kuvvetli eşitsizlik kategorisini (bunlar Müslümanlarla gayrimüslimler , kadınlarla erkekler,hürlerle köleler-cariyeler arasındaki eşitsizliklerdi) mübalağalı bir şekilde inşa edip yerleştirmeye hatta bunları bir silah ,bir müdahale ve dönüştürme vasıtası olarak kullanmaya çalışsa da birinci sırada gayrimüslimlerin statüsü yer almaktaydı. (İslamcıların Siyasi Görüşleri 2)
- Her devir ve her meslekte nezih insanların bulunabileceği kabul edilmelidir. (Aramakla Bulunmaz)
- Onun(Sultan 2.Abdülhamid) hakkında söylediğim şu sözler ne güzeldir: O, Yafes oğullarından olan faziletli hükümdardır. Çözümü zor büyük problemlerde dayanağımızdır. Onların soyundan gelen bu hükümdar, bu asrın halifesidir. Allah'ın dinine yardımda azmi en güçlü olandır. Onlar Osmanoğullarıdır, onların hepsi cesurdur, Hakiki cengâverleri en büyük ganimet bilirler, O, cesurdur, mızrağıyla saldırdığı zaman onu Sağ elinde gözü kara bir ejderha bulunan arslan sanırsın. Kılıcını sıyırdığı zaman, tozdan dolayı bulutlanmış gecede, Dolunayla birlikte şimşek gibi parladığına şahid olursun. Hükümranlık tahtında güneş gibi doğduğunu görürsün, Harp meydanında onu kükremiş arslan sanırsın. Onların öyle gazâları vardır ki vuküu ile tarihi süslemiştir. ” Karanlık çağları aydınlatan nice yüzakı olaylardır onlar. Bu gazâlarla Peygamber'in dinine hizmet etmişler, Ehi-i şirk kurbanlarını en hayırlı ziyafetlere çevirmişlerdir. Allah, yol gösteren yıldızların üzerine yükselmiş bir devleti, Onlarla desteklemeyi murad edince, O devlete Abdülhamid'i nasib etmiş, o da devleti En büyük temeller ve en güçlü direklerle sağlamlaştırmıştır. O öyle bir hükümdardır ki, geldiğinde memleketin tebeası, Tarlada rastgele otlayan bakımsız hayvanlar gibi sahipsiz kalmıştır. O hükümdar olunca hemen asileri, köklerini kurutarak cezalandırmış, . Zalimlerin zaafa uğrattıklarını takviye etmiştir. Fikirleriyle keskin kılıçları körelten faziletli insanlardan, Harb kızıştığında gözünü kırpmadan savaşa dalan ve Harb denizinde en mahir yüzücü kesilen yiğitlerden Aklıbaşında insanları kendine yakın tutmuştur. Düşmanlara karşı öyle başarılı bir görüş takip etmiştir ki, Onlara bu, devâsâ ordulardan daha şiddetli gelmiştir. Kendine ve hükümdar arslan parçalarına ihtimam gösterdiği gibi Reâyâsına merhametli bir kimsenin ihtimamını göstermiştir. Devlet mirasını, öyle akıllıca kullanıp idare etmiştir ki, Onunla başarıya ulaşmak bir nevi zorunluluktur. Böylece, akıllıların en akıllısı, faziletlilerin en faziletlisi, Kararlıların en kararlısı olduğu bütün insanlığın malumu olmuştur. O dehası sayesinde, ufkunda bulunduğu yıldızlara, Ayakta değil, neredeyse oturduğu yerden ulaşacaktır. O halde o, şanlı peygamberlerin sonuncusunun dinine Daima yardımcı ve daima muzaffer olsun. (Hilafet Risaleleri 6 Cilt)
- "Millî irade çoğu zaman, çoğunluğun zayıf iradesini bastıran kuvvetli bir azınlığın sesinden başka bir şey değildir.." (Amel Defteri)
- 70'li yıllara kadar “İslâmcılık" kelimesi yasak ve kullanımdışı olduğu için bugün bizim İslâmcı diye nitelendirdiğimiz kişiler “muhafazakâr milliyetçilik” adı altında faaliyet yürütmüşlerdir. “Muhafazakâr” kelimesinin kullanılması da Cumhuriyet ideolojisine yaklaşan ırkçı, turancı milliyetçilerden kendilerini ayırmak ve milliyetçi düşüncelerinde dine/İslâma vurgu yapmak içindir. (Din ile Modernleşme Arasında)
- Turgut Hoca ümidini hiç yitirmedi. ("Ümitsizlik kâfirlere yaraşır" mealindeki hadis-i şerifi sık sık hatırlar ve hatırlatırdı.) (Zafer Değil Sefer)
- "Galatasaray Lisesi'nde son sınıftayız. Sonradan üniversite hocası ve Hariciye vekili olacak Turan Güneş sınıf arkadaşım. Bir hafta sonu bize geldiğinde babama Arapça öğrenmek, İlahiyat tahsil et mek istediğini söyledi. Ben de Farsça öğrenmek istiyorum. Babam Elmalılı Hamdi Efendi ile tanışırdı, doktorluğunu da yapardı. Bu sayede Elmalılı Tefsiri ciltleri evimize gelmiş, ben de bir yaz iki cildine bakmıştım. Bir derya... Bu kültüre nüfuz etmenin büyük bir çaba gerektirdiğini o zaman daha bir derinden farkettim. Resim yapıyorum, musiki ile ilgileniyorum ama böyle olmaz. Farsçasız olmaz deyişim biraz da bu büyük eserin etkisiyle. Babam, sizi ona götüreyim, bakalım hocaefendi bu düşünceleriniz için ne tavsiye eder, dedi. Bir gün evlerine gittik. Turan'ı dikkatle dinledi. 'Arapça öğretecek müessese yok ama öğrenirsin' dedi ve devam etti: 'Azmin elinden bir şey kurtulmaz. Napolyon Rusya seferinden önce 40 günde Rusça öğrenmiş, fethedeceğim memleketin lisanını bilmeliyim diye düşünüyorm Ben bunu okuduğumda Avrupa tarihiyle meşguldüm. Acaba be de 40 günde bunu yapabilir, Fransızca öğrenebilir miyim delim ve 40 günden sonra Bergson'un bir eserini Fransızcasindan oku yacak hale geldim...' Bana dönerek, 'sen ne yapacaksın evladım?', diye sordu. Ben Farsça öğrenmek istiyorum efendim, ama bilmem ki altından kalkabilir miyim?", dedim. Tereddütlü halimden rahatsız olmuş gibi birden hareketlendi ve 'ne demek yapabilir miyim, niyet edeceksin, karar vereceksin ve olacak', dedi... Babam sohbete hiç karışmıyor, bir talebe gibi o da konuşmalarımızı dikkatle dinliyor. Hamdi Efendi devam etti: Arapça öğrenmeniz için size bazılarını tavsiye edebilirim. Fakat sonra kur'an-ı Kerim'i anlamak için VI. ve VII. asır Arapçasına nüfuz etmek lazım. Onu da ben size okutacağım... Bu sözü, başka okutacak kimse yok diye anladık.. (Dağ Ne Kadar Yüce Olsa)
- Hayat sadece arkaya bakarak anlaşılır ama sadece ileriye bakarak yaşanır. (S.Kierkegaard) (İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz)
- II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Ebululu Mardin'le Eşref Edip'in çıkarmaya başladığı sırat-ı müstakim kadrosu içinde yer aldı. (Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 1)
- Üzerinde durulması gereken bir diğer konu, çok partili yıllardan itibaren dinî yayınlarda tercüme kitapların her zaman ağırlıkta oluşudur. Kitapları tercüme edilen yazarlar arasında Müslüman Kardeşler'e mensup Mısırlı ve Suriyeli kişiler (Hasan el-Benna , Seyyid Kutup,Muhammed Gazali ) ağırlıklıdır. Dinî hayatı,dinî kültürü ve kurumları ciddi sayılabilecek bir zaman dilimi içinde kesintiye uğramış bir ülkede bu durum tabiî karşılanabilir. Fakat cumhuriyeti öncesi Türkiye'sinde var olan önemli bir birikimin bu dönemde göz ardı edilmesi tabiî gözükmemektedir. İslâm felsefesi,kelâm, tasavvuf,felsefe, mantık, fıkıh, fıkıh usûlü, İslâm tarihi,tefsir,hadis,biyografi, İslam'ın çağdaş meseleleri,devlet, medeniyet, kadın,sosyal eşitlik,terakki... alanlarında Cevdet Paşa,İzmirli İsmail Hakkı,Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi,Ferit Kam, Manastırlı İsmail Hakkı,Mehmet Ali Ayni,İsmail Fenni Ertuğrul,Ali Haydar efendi,Seyyid bey,Mehmet Zihni Efendi,Babanzade Ahmet Naim,Mehmet Akif,Mahmud Esad Seydişehrî, Giritli Sırrı Paşa,Mehmed Arif bey...gibi yazarların bugün bile değer ifade eden ve tercüme edilenlerden daha kaliteli olan eserlerine ve düşüncelerine ilgi duyulmaması ve bunların bıraktıkları yerden devam edebilme imkânlarının araştırılmaması dikkate değer olmalıdır. (Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2)
- İktisatçı Kemal Cabioğlu da şunları anlatıyor: “1949’un sonlarında Senirkent diye bir gazete çıkardık biz. Sahibi ve neşriyat müdürü benim. Kimler var kadroda? -Nurettin Topçu, Doktor Tahsin Tola, Remzi Oğuz Arik, Necip Fazıl Kısakürek, Abdülaziz Bekkine ve daha o devrin kalem ve kelâm erbabının hemen hemen tamamı var. (.) İşte o tarihlerde bir gün gazeteye girecek yazılan görüşüyoruz, Nurettin Topçu’nun evinde. Celal [Ökten] Hoca da orda. Nurettin Topçu’nun bir yazısı var. Yazının başlığı şu: 'Biz seçmedik’. Biz seçmedik diye başlıyor ve işte şunları biz seçmedik, bunları biz seçmedik... Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir şeyi biz seçmedik... Kendi kendilerini seçtiler, seçtirdiler ve kendi bildikleri gibi idare ettiler... gibi devam eden bu yazıda bir de şöyle bir cümle var: “Makedonya dağlarından kopup gelen gökgözlü canavar bakışlı eşkıyayı da biz scçmedik!’ Rahmetli Topçu’ya, ‘Hocam’ dedim, “korkumdan, sıkıntımdan Elan değil ama bu cümleyi çıkarsak iyi olur diye düşünüyorum... Siz ne dersiniz bilmiyorum’ dedim. Celal Hoca da orda. Celal Hoca'ya sordu Topçu, 'ne dersin hocam?’ dedi. Celal Hoca da, “çıkaralım, bunca derdin içinde bir dert daha çıkarmayalım’ dedi. Topçu da, “tamam Kemal' dedi, “çıkar 0 cümleyi’. Bunun üzerine biz o cümlenin üstünü çizdik, karaladık, yazıyı matbaaya gönderdik. O zamanlar komünistlerin Gerçek diye bir gazeteleri var. 0 da aynı matbaada basılıyor. Bizim Senirkent baskıya hazırlanırken, komünistler Topçu’nun yazısındaki bizim üstünü çizdiğimiz o cümleyi sanki altını çizmişiz gibi tutmuşlar manşet yapmışlar; bizim başımızı derde sokmak için.Tashih servisi filan da,artık işin farkına mı varamadı, yoksa bizim özellikle oyle arzu ettiğimizi mi sandı, neyse öyle çıkmıştı o gazete." Mustafa Özdamar, Celal Hoca Kuşağı, istanbul, Marifet Yay., 1993, s.168-70. (Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak)
- “Aşk” olacaksa eğer elif gibi olmalıdır. Elif ki dümdüz, dosdoğrudur. Aynı zaman da Şın gibi olmalıdır, şeksiz şüphesiz ve üç noktası özü, sözü, gözü anlatmalıdır. (Son Adres)
- Böyle zamanlarda bazen gayrıihtiyari radyonun kulağını çevirir, kısmetime çıkan türkü veya şarkının metnine bakar, hasretle, zevkle karışık ızdırabıma ortak ararım. Bir tür tefe’ül yahut teselli arayışıdır bu. Belki arayışa sığınan unutma, unutuşa sığınan arama.. (Dağ Ne Kadar Yüce Olsa)
- Yeni yapılan araştırmalarla Milli Mücadele denen hadisenin, tarih kitaplarında yazıldığı gibi 1919'da değil 1915 yılından itibaren planlanan, bir şekilde hazırlıkları yapılan bir vakıa olduğu ortaya konulmuştur. (Biraz Yakın Tarih Biraz Uzak Hurafe)