Damla Damla Günler - Adalet Ağaoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Damla Damla Günler kimin eseri? Damla Damla Günler kitabının yazarı kimdir? Damla Damla Günler konusu ve anafikri nedir? Damla Damla Günler kitabı ne anlatıyor? Damla Damla Günler PDF indirme linki var mı? Damla Damla Günler kitabının yazarı Adalet Ağaoğlu kimdir? İşte Damla Damla Günler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Adalet Ağaoğlu
Yayın Evi: Alkım Yayınevi
İSBN: 9799756363729
Sayfa Sayısı: 300
Damla Damla Günler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Edebiyatımızın en özgün kalemlerinden Adalet Ağaoğlu ilk kez anılarıyla buluşturuyor okuru. Ağaoğlu, 1969 - 1997 arasını yansıttığı Damla Damla Oünler'm ilk bölümünde, TRT yıllarından, 'sadece yazarak' hayatını sürdürme kararı aldığı yıllara, oradan da 1977'ye uzanan zaman diliminde, yakın çevresiyle birlikte Türkiye'nin de 'yakın' tarihine dönüşler yapıyor. Tüm o yıllar; kişiler, mekânlar, siyasal olaylar; hepsi tanıdık. Bilmedikleriniz, Adalet Ağaoğlu'nun kimi zaman ironik, kimi zaman sarsıcı üslubunda gizli.Yazarın yıllardır tuttuğu notları, günlükleri, tüm yalınlığıyla, 'olduğu gibi' kitap satırlarında yerini aldı."Darbeye karşın, özellikle büyük kentlerdeki eylemlerin özlenen büyük dönüşümü sağlayacağına inanmak istiyorum. Bu dönüşüm hemen sağlanamasa da, artık uslu bir kuşak olarak kalmayı reddeden yeni gençlerin aktifIiklerirıe saygı duyuyorum. Öğretim üyeleri de aynı duyguyla zaman zaman neredeyse ilericilikte öğrencilerinin arkasında kaldılar; onların altına düştüler. Ben ve benim gibiler de. Durmadan yakınırız, ama 'yapmayız.' Yapabileceğim tek şey, bulabileceğim bütün cesaretimin ışığında şu topal romanı tamamlamak."
Damla Damla Günler Alıntıları - Sözleri
- Ülkeyi kurtaracağız elbet; kendimizi kurtarabilirsek.
- Demek ki darbe, uygarlığın zerafetini elden ayaktan düşürtemiyor.
- İnsan kendisinin yabancısıdır.
- "Gitme kal" diyor. Adet böyle. Gidenlere 'gitme kal' denir.
- O akşamüstünü bol bol şiir içmişiz gibi hatırlıyorum.
- Öyle çok şeye inandık ki, gele gele inançsızlığın tam göbeğine düştük galiba.
- Ankaraʼnın kültür nabzı, tiyatro sanatı ve konserlerle atmaktadır...
- Ee ama canım, bırakın ben de böyle genel gidişe aykırı biri oluvereyim.
- Toplum değişim istiyor. Davullar zurnalar bunun için. Bu iyi bir uyarı ya da fırsat. Böyle bir işaretin hakkı verilmeli. Darbeden bu yana iki yıl geçti; toplumun sıkıntısı azalmadı, arttı.
- Üniversiteyi bitirdiğimden beri hem çalışıp, hem eve köye sahip çıkıp, hem eş dost ayarlayıp, bu arada da habire bir şeyler yazıp duran ben, şu kırılmış kanatlarla ne tarafa doğru nasıl uçacağım ki?
- Çarşamba günü Cebeci Mezarlığı’nda babamın üstüne karla karışık buzlu toprak atılırken buzlu toprak benim üstüme atılıyormuşcasına üşüdüm. Çok üşüdüm.
- Hiçbir 'izm'in boyunduruğuna girme hevesinde değilim, 'kendim' olabilme arayışının yollarındayım.
- Peki nasıl oldu da, şapkam çiçekle dolmaktaymış sanırken çiçek petalleri sararıp soldu?
- Külüstür Cimarosa otelindeki odamda istediğim saatte yatıyor, istediğim saatte kalkıyorum. Özgürlük bu işte.
- Bir şey lâzım. Aydınlatıcı bir dürtü. Bir ân.
Damla Damla Günler İncelemesi - Şahsi Yorumlar
50 yıl öncesinde insanın aya inişini, Oğuz Atay'ın ilk romanıyla yazar olarak kendini kabul ettirme çabasını, 71 darbesini, Deniz Gezmiş'in tutuklanışını, Türkiye Öğretmenler Sendikası diye bir sendika olduğunu vb. yazarın günlüğünden okuyup öğrenmek hem gülümsetti hem hüzünlendirdi. İşin acısı 50 yıl içinde benzer şeyleri tekrar tekrar yaşadığımızı ve toplum olarak ilerlemeyip gerilediğimizi görmekti. (Gökhan Karagül)
"Yüründü. Anıt Kabir'e doğru: Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni (!) savunuyoruz. (...) Söylemem akıllılık mı, aptallık mı? İşte söylüyorum. Başımız sıkışınca Atatürk. Atatürk yetiş! Bu kısır döngü, içine sıkışıp kaldığımız bu akvaryum ne zaman aşılacak? Bir yandan onun açtığı kapıdan geçmeye kalkıyor, daha geçerken iki çelme üç namluyla geri püskürtülüyoruz: Atatürk yetiş!.." Bugün 19 Mayıs herkes Atatürk'ü anıyor. Sevenleri için resmi gunlere gerek yok tabii. Ama onlar da anıyorlar bugün. Sevmeyenlerinin çoğu da bir devlet geleneği olduğu için (ayıp olmasın diye) anıyorlar. Atatürk son yarım asırda parçalanmak istenen en büyük ortak değerimiz. Analım tabii lakin 20 Mayıs günü son yarım asırda hiçbir şey olmamış gibi hayata devam edeceksek Atatürk için bu anmanın bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Adalet Ağaoğlu çok güzel bir tespit yapmış. Başımız sıkışınca Atatürk yetiş! Atatürk bizlere bir vatan ve bir Cumhuriyet bırakıp gitti. Toplum bu Cumhuriyet'e ve kendisine sahip çıkamamış ise Atatürk ne yapabilir? Öldürülen Ahmet Taner Kışlalı'nın çok sevdiğim bir deyişi vardır: "Ve elbette, Atatürk'ün sağlığında yaptıklarının bekçiliği ile yetinmenin Kemalizm değil "tutuculuk" olduğunu da unutmamak gerekir!... Kemalist olabilmek için Atatürk'ün "izinde" değil, "yolunda" olmak gerektiğini bilmek gerekir!..." Biz o yolu tıkayanlarla baş edemedik. Tökezledik. Şimdi onlar istedikleri gibi hem Atatürk'ü hem Cumhuriyet'i değersizleştirme politikalarını devam ettiriyorlar. Halk çıkarları uğruna güçlü olanın yanında olmaya devam edecek, iktidar güç demektir. Ve güçlü olanın safında yer almak rahat bir yaşam demektir, diye düşünenler yanıldıklarının farkına ya çok geç varacak ya da hiç varamayacaklardır... Bugün 19 Mayıs ve Atatürk Cumhuriyeti bıraktığı gençlerle gurur duyar mıydı bilemiyorum ama bildiğim bir şey varsa o gençlerin çoğu ne Tarih okuyor ne de başka bir şey. Sosyal medya söylemleri ile bir dünya görüşü sahibi olunulmazı da anlatmak bize düşmez artık herkesin "aklı hür, vicdanı hür" sonuçta. "Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz" Mustafa Kemal Atatürk Saygıyla ve özlemle.. Bu kitap beni çok etkiledi. 1969-1977 yılları ülke siyasetinin en çalkantılı yılları 71 muhtırası. 71 Aydın tutuklamaları... Çok şey var çok.. lakin çoğu yerinde tanıdık bir yazara ait anılar ve gözlemeleri okudukça daha da ilgi çekici bir kitap oldu benim için. Dört ciltten oluşuyor günlükler bu birinci cildi. Farklı farklı yayınevleri basmış tek kalemde olsa daha güzel olurdu ama yapacak bir şey yok. Geçen günlerde günlüklerinden seçmelerini okuduğum Andre Gide, edebiyatçı günlüklerinin birer portre, öykü, anı, tarih yazısı olduğunu söyler. Gerçekten bu tanım Adalet Ağaoğlu'nun kitabı için birebir uyuyor ve bu seri birkaç kitaptan oluşuyor diğerlerini de mutlaka okuyacağım... Adalet Ağaoğlu ile bu okuma sürecini devam ettirirken bazen ona kızdım, bazen acılarına ortak oldum ama genel anlamda yakın tarihimiz üzerine birinci ağızdan tanıklık eden birini okudum. Adalet Ağaoğlu zengin bir ailede doğmuş. Eğitim hayatını babası çok iyi bir şekilde karşılamıştır. Hatta o okusun diye Ankara'ya taşınmıştır. Yokluğu, yoksulluğu pek çekmemiştir. Evlendikten sonra eşi ile bazı zamanlar parasız zamanları olsa da genel anlamda durumu iyi olan bir yazardır. O yüzden köy ve köylüyü pek bilmeyen bir yazardır. Gorki'nin Plake'sinde şöyle bir söz geçiyor: "Okumuş kibarlardan bize hayır gelmez" İşte 1965 yılında Adalet Ağaoğlu kolunun altına kıtapları alıp köyün yolunu tutar. Köylülere sözde Madam Bovari'den Emma'yı anlatacak hayaller bu hayatlar ise köy kahvesine vardığında erkeklerin ona sırt çevirmesi ve kadınların ona buraya "yakışmıyorsun" imaları sonrasında elinde kitaplarla kalakalmıştır. İşte bence bu olaydan sonra bariz sınıf farkını aşamayacak olduğunu düşünen Adalet Hanım artık kendi sınıfına yönelecek "aydın" "sanatçı" çevresiyle ilgilenecek ve onların sıkıyönetim ile olan sıkıntılarını dile getirecek. O yıllarda aklınıza gelecek tüm yazar, sanatçı, gazeteciyi sıralayabilirsiniz hepsi bu kitapta var o yüzden ben önemsediğim birkaçı ile olan anılara biraz değineceğim.. Lakin öncesinde Adalet Ağaoğlu'nun iş yaşamı üzerinden genel bir eleştiri yapayım. Adalet Hanım 17 yıl TRT'de çalışmış bir kişidir. Uygulanan sansüre rağmen uzun süre orada kalan ve bardağı taşıran hamilelere rağmen kolay kolay oradan ayrılmayan bir memur hayatı sürmüştür. Hatta Kafka' ya selam yollayarak şöyle diyecektir: "Herbirimiz durmadan yakınan küçük memurlarız; tozlu birer dosyaya döneceğiz. Ola ola olunacak şey bu. Kafka'yı en çok bugün düşündüm. Dehşete düştüm." Medeni cesaretini toplayıp istifa edecek ama istifası kabul edilmeyecek, yazdıkları yönettiği yayınlar sansüre uğrayacak sonrasında TRT defterini kapatacak .. Yönetim kurulu başkanı olan Turgut Özakman istifa edince ona bu görev verilecek çekinerek de olsa kabul edecektir. Yani geçim kaygısı yüzünden oluşan o standart memur bağımlılığı onu 17 yıl boyunca esir alacaktır. Muhsin Ertuğrul kitabın başından sonuna kadar var. Ve kendisini desteklemese oyun yazarı olamayacağını söyler. Güngör Dilmen var.. Benim için çok değerli bir yazardır. Onunla yakın arkadaştır Adalet Ağaoğlu. Güngör Dilmen ile beraber bir doğu turu yaparlar Ani Harabeleri'ni kamerayla çeken Güngör Dilmen'i engelleyen ve kayıtları geri alan jandarma figürü de dikkat çekici sanırım gereğinden fazla koruyorduk tarihi yerlerimizi şimdi ise su altında bırakıyor yerle bir ediyoruz... Simone de Beauvoir'ın Kadın İkinci Cins serisinin son kitabı olan Bağımsızlığa Doğru kitabına eleştiri getirecek. "Bağımsızlık gelecek; geldi bile: Yeni bağımlılıklarla. Yani bu bölümde Adalet Ağaoğlu'nu anlayamadım. Simone için küçük "Fransız Burjuvası" diyor Sartre ile elele kolkola ne kadar bağımsız diyor ama kendi de bir burjuva hayatı yaşıyor. Zamanının çoğunu bir yazardan bir yazara süren "aydın" toplantılarında geçirir birkaç ayını Antalya'da olan mütevazı yazlığında geçirir. Neden Simone için böyle bir ifade kullanır anlayamadım. Ve şöyle devam eder: "Hep kadının özgürleşmesinin erkeği özgürleştireceğini düşündüm. Erkeği 'kendinden kurtarmadan' bize kurtuluş yok" yani bu düşünceler cidden çok garip. Sonradan değişti mi bilmiyorum ama bunları söylerken kırk yaşında bir kadındı kendisi. Gerçi sonradan çocukluğum kırk yıl sürdü diyor ama bilemiyorum. Neyse konumuza dönersek Adalet Hanım siz Anadolu kadınının aydınlanması gayesiyle bir girişim yapmıştınız ve orada başarısız olduğunuzu görmüştünüz. (o da Antalya'nın bir köyü daha kırsal kesimlere gitseniz ne olacaktı acaba?) Siz erkeği kurtarmadan önce kaderlerine bırakılan Anadolu kadınını tanısaydınız Güngör Dilmen gibi bir "Kurban'' ya da bir "Ben Anadolu" eseri yazardınız. Gidip orta sınıf kadınlarının kozalarından kurtulmalarını konu alan bir "Kozalar" oyunuyla yetinmezdiniz. İlerleyen sayfalarda yine Simone de Beauvoir'a çatar ama sonrasında onun karşısına bir inceleme kitabı koymadan ne kadar konuşsam boş diye bir not düşer. Kitabı okurken bizim kadın yazarların birbirinin dedikodusunu yaptığını göreceksiniz özellikle Leyla Erbil ve Sevgi Soysal arasında.. Yani orta sınıfa mensup kadın yazarların uğraşacak çok derdi var. Ama Anadolu kadınlarının seslerini duyuran köy enstitüsü mezunu yazarlara da mesafeli Adalet Ağaoğlu Talip Apaydın'ın çeltik ekimini ve köy hayatını anlattığı bir kitaba üstü kapalı "basit" gözüyle bakacak ve ilk romanı olan Ölmeye Yatmak eserinin basım sürecinde Fakir Baykurt eserleri takır takır basılıyor ben de iyi bir kitap yazdım neden benimki basılmıyor diye içten içe bir kibir dalgası yayılacak satırlara... Adalet Ağaoğlu önemli bir kadın yazardır. Lakin madem günlükleri paylaşmak gibi bir yola gitmiş ben de hoşuma gitmeyen noktaları yazmak konusunda özgürüm. 1971 gözaltıları, tutuklamaları kitabın ana konusu çünkü çevresi çok geniş bir yazardır. Arkadaşlarının çoğu hapislerde o da bu durumun yarattığı sıkıntılı süreçleri bize aktarıyor. O satırları okumak gerçekten üzücü. Zaten fazlasıyla olan karamsarlık seviyemin tarihi temellerini buldum bu satırlarda. 68 kuşağının eylemleri de geçiyor kitapta. Oğuz Atay'dan da bahsediyor. Hatta Ölmeye Yatmak eserinin bir kopyası Sinan Yayınevinin sahibi tarafından Oğuz Atay'a verilmiş. Bu duruma çok bozuluyor Adalet Ağaoğlu nasıl olur da kitabını basılmadan başka bir yazar okurmuş! Ki Oğuz Atay okuma fırsatı bulmamış çantasında iki üç hafta gezdirmis ve Adalet Ağaoğlu arayınca gidip ona geri vermiştir. Eserin doğum süreci çok sancılı geçiyor Adalet Ağaoğlu için önemli bir eser olduğu kesin ama çok övdüğü için okumadan bir şey diyemem. Bu kitabı okumak isteyişimin bir başka nedeni kardeşi Güner Sümer ile ilgili bilgiler edinmek. Güner Sümer ablasına nazaran daha kavgacı, siyasi söylemleri uğraşları daha çok olan bir yazardır. Aralarındaki ilişki çok iyi olsa da bazen Güner Sümer'in ablasına patladığını göreceğiz. Mesela bir tartışmadan sonra şöyle diyecek Güner Sümer: "Siz aydınlar, herkesi, her şeyi kınar, sonra da deniz kıyılarına gidip yatmaktan başka işe yaramazsınız" Bu sözler Adalet Ağaoğlu'nu kıracak ama aylar sonra kendisi de Güner Sümer'in sözlerini tasdik edecekti.. "Ben ve benim gibiler de. Durmadan yakınırız, ama 'yapmayız'. Yapabileceğim tek şey, bulabileceğim bütün cesaretimin ışığında şu topal romanı tamamlamak." Evet Adalet Ağaoğlu romanıyla bir şeyler değiştireceğini düşünüyordu. "Aydın" dediğimiz insanların da çoğunun yönelimi böyledir. Hep yazarlar, yazarlar, yazarlar... Sonra hapse atılırlar. Orada yazmaya devam ederler... Hâlâ yazıyorlar ama savunacak oldukları pek bir şey kaldı mı? Kaldıysa ben göremiyorum.. Adalet Ağaoğlu"nun da dediği gibi: "Sırası değil, sırası değil" denile denile bütün tarih zamanlarının önemli çağrısı ellerimizden kaçıp gitti. Burada Ahmet Cemal'e söz vermek istiyorum.. "Türk toplumunun tam altmış yıldan bu yana bir yandan olası iktidarlarının güvencesini halkın inançlarını sömürmekte bulmakta direnen siyasal kadroları, öte yandan da bir kez ortaya çıkmış inanç mikrobunun nasıl bir alışkanlık hastalığına dönüşebileceğini göremeyen kısır aydınları yüzünden içine düştüğü bu durumdan kurtulabilmesinin tek yolu, ancak düşüncenin mutlak zaferiyle sonuçlanacak bir savaşımın bu toplumun çağdaş uygarlık düzeyini yakalamasını içtenlikle isteyen tüm kesimlerce göze alınmasından geçebilir." Öyle bir göze alma olmayacak diye düşünüyorum. Ama umudu kaybetmemek gerek dimi nasıl olsa bize öğretilen bir toplumsal değer olan "umut" onu kaybetmemek gerek Melih Cevdet Anday'ın şiirinde dediği gibi "Olsun da Görelim" bakalım... OLSUN DA GÖR O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör Seyreyle gülü bülbülü Çifter çifter aylar gökyüzünde Her gece ayın on dördü Kuşlar geçecek damların üstünden Kuşlar konacak dallara Kanat seslerini duyup uyanırlarsa Gene kuşlarla uyusun çocuklar Olanı biteni anlatma. Hiç görmediğim şey bu Kurdun gözü yılmış sürüden Elmanın yarısı soğuk yarısı sıcak Ağulu bitkilere dolanmış salkım Güneşten yağmur boşanacak Yetsin demir çağının beyliği Yeni bir gün başlıyor demek Yeryüzünde korkusuz yaşamak İki milyar kişiye bir dünya İki milyar kişiye iki milyar ekmek Yazık olur bu düş yarı kalırsa Barış günü insan hakkı yenirse Köroğlu' nun sözü dinlenmelidir Sivas ilinin Banaz köyünden Pir Sultan Abdal dirilmelidir Ah günüm yetse görmeye seni Seni övmeye gücüm yetse Barış çağı altın çağ Son ozanı ben olayım bu özlemin Bu özlem bitse O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör Seyreyle deli ozanı Baştan başa sevda, baştan başa tutku Dili baldan tatlı Melih Cevdet Anday (Adem Yüce)
Toplumsal duyarliligi olan bir Turkiye aydinin guncesinden dokulen yazilar. Elias Canetti'nin şu cumlesinden esinlenerek Damla Damla demis guncesine , "Gunler birer damla donustu. Hergun tek damla gibi; hicbir sey birikmiyor. Bir yil ancak yarim bardak ediyor."... Gunluk okumayi sevenler icin iyi bir tercih 'Damla Damla Gunler"... Kitapla kalin... (M.G)
Damla Damla Günler PDF indirme linki var mı?
Adalet Ağaoğlu - Damla Damla Günler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Damla Damla Günler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Adalet Ağaoğlu Kimdir?
Adalet Ağaoğlu (d. Nallıhan, Ankara 1929) romanlarıyla ünlü Türk yazar.
20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli romancılarından biridir. Türkiye'nin değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceleyen eserler vermiştir. Romanları dışında hikaye, oyun, deneme, anı türünde eserler verir.
13 Ekim 1929'da Nallıhan'da dünyaya geldi. Babası, kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer'dir. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu ve tek kızıdır. Kardeşleri Dr. Cazip Sümer (1925-1975), oyun yazarı, oyuncu Güner Sümer (1936-1977) ve işadamı Ayhan Sümer (1930)'dir.
İlköğrenimini Nallıhan'da tamamladıktan sonra 1938'de ailesi ile birlikte Ankara'ya yerleşti[2] . Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1950 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
Edebiyata ilgisi lise yaşamında şiirlerle başladı, kısa bir süre sonra oyun yazarlığına yöneldi. İlk defa 1946'da Ulus gazetesinde tiyatro eleştirileri yayımlayarak yazarlığa başladı. 1948-50 arasında Kaynak Dergisi'nde şiirleri yayımlandı.
1951-1970 yılları arasında TRTde çeşitli görevlerde bulundu. Ankara Radyosu'nda göreve başladığı yıl ilk radyo oyunu olan "Aşk Şarkısı'nı" yazdı. Raddyo'da görev yaparken tiyatro oyuncusu ve yönetmen dört arkadaşı (Kartal Tibet, Üner İlsever, Çetin Köroğlu, Nur Sabuncu) ile birlikte Ankara'nın ilk özel tiyatrosu olan "Meydan Sahnesi"'ni kurdu[1]. Meydan Sahne Dergisi'ni çıkardı. 1953 yılında tiyatro konusunda görgü ve bilgisin arttırmak üzere Paris'e gitti[1]. 1953'te Sevim Uzungören'le birlikte yazdığı "Bir Piyes Yazalım" tiyatro oyunu aynı yıl Ankara'da sahnelendi. 1954 yılında mühendis Halim Ağaoğlu ile evlenen sanatçı, ilk romanını yazana kadar oyun yazarlığını sürdürdü. Üst üste yazdığı oyunlarla altmışlı ve yetmişli yılların önde gelen oyun yazarlarından oldu. TRT'nin özerkliğine el konulması gerekçesiyle TRT Radyo Dairesi Başkanlığı'ndan 1970 'te istifa eden sanatçı o tarihten bu yana yazarlıktan başka bir işle uğraşmadı. Edebiyat yaşamının bazı dönemlerinde "Remüs Tealada" ve "Parker Quinck" gibi takma adlar kullanmıştır.
İlk romanı Ölmeye Yatmak, 1973'te yayımlandı. Bu ilk romanından itibaren tüm eserleri yoğun tartışmalara konu oldu. Ölmeye Yatmak, daha sonra yazdığı Bir Düğün Gecesi(1979) ve Hayır (1989) adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu ve birçok ödül kazandı. Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanları yayınlanır yayınlanmaz, ikinci romanı olan Fikrimin İnce Gülü, dördüncü basımında toplatıldı[3]. "Fikrimin İnce Gülü" romanı hakkında, "askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif (küçük düşürmek)" suçlamasıyla hakkında 1981 yılında dava açılan Ağaoğlu, iki yıl süren davanın ardından aklandı. "Düğün Gecesi" ise soruşturma aşamasında kaldı[4]. Dönemin üç önemli roman ödülüne layık görülmüş olan Bir Düğün Gecesi adlı roman için ayrıca Aldous Huxley'den aşırma olduğu suçlaması ortaya atıldı ve uzun tartışmalara sebep oldu.
Öykü kitapları, denemeler, anı-roman türünde eserler de yayımlayan Ağaoğlu 1991 yılında Çok Uzak Fazla Yakın'la oyun yazarlığına döndü. 1983 yılından beri İstanbul'da yaşayan Ağaoğlu, halen yazmayı sürdürüyor.
Adalet Ağaoğlu'ile ilgili yazıları bir araya getiren arşiv eşi Halim Ağaoğlu tarafından hazırlanmış ve 2003'te Adalet Ağaoğlu'nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır adı ile basıldı.
1996'da ciddi bir trafik kazası geçiren ve iki yıl hastande yatan Adalet Ağaoğlu[6] için Can Yücel'insöylediği "Sen Türkiye'nin en güzel kazasısın" sözü [kaynak belirtilmeli], Feridun Andaç'ın Adalet Ağaoğlu ile yaptığı nehir söyleşi tarzında bir kitabın adı oldu. Kitap, 2006'da basıldı.
Ağaoğlu, 1986'da kurulan İnsan Hakları Derneği'nin kurucuları arasında yer almış ancak Temmuz 2005'de İHD'nin tek yanlı ırkçı-milliyetçi bir tutum takındığını belirterek ve "PKK yanlısı politika izliyorlar" diyerek istifa etti. Son olarak Ermenilerden özür dileme kampanyasına katılmıştır.
Eserleri
Tiyatro ve Radyo Oyunları
Yaşamak - 1955
Evcilik Oyunu - 1964
Sınırlarda Aşk - 1965
Çatıdaki Çatlak - 1965
Tombala - 1967
Çatıdaki Çatlak 1967
Sınırlarda Aşk-Kış-Barış 1970
Üç Oyun: Bir Kahramanın Ölümü, Çıkış, Kozalar 1973
Kendini Yazan Şarkı 1976
Çok Uzak - Fazla Yakın 1991
Duvar Öyküsü - Çocuklar ve Büyükler için Müzikli Danslı Oyun 1992
Çağımızın Tellalı 2011
Roman
Ölmeye Yatmak 1973
Fikrimin İnce Gülü 1976
Bir Düğün Gecesi 1979
Yazsonu 1980
Üç Beş Kişi 1984
Hayır... 1987
Ruh Üşümesi 1991
Romantik Bir Viyana Yazı 1993
Öykü
Yüksek Gerilim (1974)
Sessizliğin İlk Sesi 1978
Hadi Gidelim 1982
Hayatı Savunma Biçimleri 1997
Deneme
Geçerken 1986
Karşılaşmalar 1993
Başka Karşılaşmalar 1996
Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar 2002
Yeni Karşılaşmalar 2011
Mektup [değiştir]
Mektuplaşmalar (Mehmet Baydur ile birlikte) 2005
Anı
Göç Temizliği 1985
Gece Hayatım 1991
Günlük - Günce [değiştir]
Damla Damla Günler 2004
Damla Damla Günler I-II-III 2007
Ödülleri
1974- TDK Tiyatro Ödülü
1975- Sait Faik Hikaye Armağanı, Yüksek Gerilim ile
1979- Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile
1980- Orhan Kemal Roman Armağanı Bir Düğün Gecesi ile
1980- Madaralı Roman Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile
1991- Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü, Çok Uzak Çok Yakın ile
1997- Aydın Doğan Roman Ödülü, Romantik Bir Viyana Yazı ile
Adalet Ağaoğlu Kitapları - Eserleri
- Ölmeye Yatmak
- Bir Düğün Gecesi
- Fikrimin İnce Gülü
- Hayır...
- Ruh Üşümesi
- Üç Beş Kişi
- Yüksek Gerilim
- Yazsonu
- Romantik
- Sessizliğin İlk Sesi
- Dar Zamanlar
- Düşme Korkusu
- Dert Dinleme Uzmanı
- Hadi Gidelim
- Göç Temizliği
- Hayatı Savunma Biçimleri
- Gece Hayatım
- Damla Damla Günler I
- Damla Damla Günler
- Karşılaşmalar
- Çok Uzak Fazla Yakın
- Geçerken
- Başka Karşılaşmalar
- Toplu Oyunlar-2
- Duvarların Dışında
- Toplu Oyunlar - 1
- Yeni Karşılaşmalar
- Kendini Yazan Şarkı - Evcilik Oyunu
- Duvar Öyküsü
- Damla Damla Günler 2
- Çağımızın Tellalı
- Sessiz Bir Adam
- Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar
- Toplu Oyunlar 3
- Damla Damla Günler 3
- 'An'ların Uzun Soluklu Yazarı
- Halim'e İthaflar
- Damla Damla Günler 1 / 2
- Damla Damla Günler 4
- Mektuplaşmalar
- Okurunun Yazarı
- Toplu Oyunlar
- Gece Hayatım
- Sessizliğin İlk Sesi
- Toplu Öyküler 2
- Toplu Öyküler 1
- Şiir ve Sinek
- Damla Damla Günler - 3
- Göç Temizliği
Adalet Ağaoğlu Alıntıları - Sözleri
- Sevinç, yaratıcı değildir. Acı, dürter. (Geçerken)
- Şöyle üç gün üç gece, yerimden kıpırdamadan uyumak istiyorum. Kendimi öyle yorgun hissediyorum ki.. (Çağımızın Tellalı)
- İnsan özlemdir. Kavuşmak için bir aranıştır. Bu yüzden, kendi varlığını tanır tanımaz kişi, bir eş ya da dosttan yoksun kaldığını anlar... (Üç Beş Kişi)
- İnsan kendisinin yabancısıdır. (Damla Damla Günler)
- Tarihe sorulsa çiğ ve çok atılgan elektrik ışığının bir aydınlık körlüğüne yol açtığını da söyleyebilir bize. Öyle olmasa, Batı Uygarlığı 2000'e artık sadece yedi yılın kaldığı günümüzde din ve ırk kavgalarını görmezlenir miydi? (Başka Karşılaşmalar)
- Hem sürekli unutulmak, hem sürekli göz önünde tutulmak. (Üç Beş Kişi)
- "Geçmişin kokusu yoktur. Geçmiş erir; kan ve alınteri buharlaşır, havaya karışır gider. Elle tutulur, gözle görülür biçimde geriye kalacak olan sadece taşlardır. Yoksullara seyirlik bir cennet sunmak için zenginlerin yaptırdığı işte bu taştan, mermerden saraylar, duvarlar, heykeller, kiliseler, manastırlar, surlar ve kalelerdir." (Romantik)
- Genç Kadın: Ölmek mi? Niçin ölmek? İnsanca yaşamak ve yarınların daha güzel olacağına inanırken ölümü düşünmek niye? Ressam: Geçmiş artık çekici değil. Gelecekten de bir şey umulamaz. Her şey gülünç, çirkin, kaba ve budalaca. (Sessiz Bir Adam)
- Hak var, hukuk yok. Hukuk var, hak yok. Yazar var, kitap yok. Kitap var, yazar yok. Satış var, okur yok. Okur var, satış yok. (Geçerken)
- Gece hayatı gerçek bir yalnızlıktır. Kimse elinden tutamaz, sen kimsenin elinden tutamazsın; asıl yalnızlık gece hayatlarının yalnızlığıdır... (Gece Hayatım)
- Yaşam, onun cebinde, hiç bozdurulmamış paralar gibi bütün bütün, yepyeni duruyordu. (Hadi Gidelim)
- Yarın bu düzen değişince, ülkenin yine ekonomistlere, mühendislere, mimarlara, yargıçlara gereksinimi olacak. Ama siz bu alanları size karşı olanların eline bırakmak niyetindesiniz. Gerçekçi bir tutum değil bu. (Bir Düğün Gecesi)
- Özgürlük yolu bitmez ve çok pahalı. (Yeni Karşılaşmalar)
- Ben de roman yazıyordum ve bu arada kurup kaldırdığım sofraları, ocakta unutup yaktığım yemek tencerelerini; günlük hayatla yaratı sancıları arasında açılan uçurumu bile düşünmüyordum. Romanlık bir rüya sahnesine romanlık bir final arıyordum ve hep gökte arıyordum. (Gece Hayatım)
- "Kadını özgür olmayan ülkenin erkeği de özgür değildir" (Ölmeye Yatmak)
- "İnsanları sevindirmek, onları biraz gülümsetmek, onların kaygılı yaşamlarını ta içten, yürekten patlayan gülüşlere dönüştürmek isterdim," diyor. "Ama çiçeklerimiz bir demet hüzünken..." (Sessizliğin İlk Sesi)
- Düşünüyorum da, çok değil, ama bize gerekli üç beş sağlam değer ölçüsünden giderek yoksun kalan toplumumuzda, yani “her şeyin bunca belirsizleştiği, temel değerlerin üstünü yoğun bir sisin kapladığı” şu ortamda bizim de kurcalamamız gereken nice sorun, üstünden örtüsünü kaldırmamız gereken ne kadar çok hayat var... Ve ölüm... (Geçerken)
- "Derin sessizlik. Kuyu gibi. Şimdi beni artık bu sessizlik korkutmakta." (Gece Hayatım)
- Bir fikri olmakla bir fikir olmanın hiç de aynı şey demeye gelmediğini anlatan fırsatlar... (Ölmeye Yatmak)
- Ne oluyorsa benim içimde oluyordu.Dışımdaki hiçbir şeye egemen değildim.. (Yazsonu)