Deli Tomarı - Sadık Yalsızuçanlar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Deli Tomarı kimin eseri? Deli Tomarı kitabının yazarı kimdir? Deli Tomarı konusu ve anafikri nedir? Deli Tomarı kitabı ne anlatıyor? Deli Tomarı kitabının yazarı Sadık Yalsızuçanlar kimdir? İşte Deli Tomarı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Sadık Yalsızuçanlar
Yayın Evi: Profil Kitap
İSBN: 9786057525260
Sayfa Sayısı: 240
Deli Tomarı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Kimin deli kimin akıllı olduğunu Allah bilir… Delilik öyle az akılla olmaz.”
Neyzen Tevfik’ten Dede Efendi’ye, musiki hayatımızdan gündelik hayatımıza aşk her yerde! Meczup hikâyelerinden oluşan Deli Tomarı aşklarının aşkınlığı sebebiyle aklı başından giden insanlara yakından bakmamızı sağlıyor. İster evsiz, fakir, elbiseleri yırtık, saçları yağlı, dilenen; ister “normal” görünümlü, eğitimli, musikişinas, meşk eden biri olsun, kitaptaki herkes bir durumda müşterek: şeydâlık.
Deli Tomarı, aşkın divane eden çılgın coşkusu ile bu dünyadan soyutlanan, benliğinden geçen kimselerin başka bir âlemi görünür kılan hikmetli sözlerini ve biricik hikâyelerini paylaşıyor okuyucusuyla.
Deli Tomarı Alıntıları - Sözleri
- Unutmak nasıl bir nimetti!
- ..."gidiciyim ben." "Hayırdır?" "Yoruldum." "Neyden?" "Yaşamaktan."
- Tevfik baba, gece evine giderken sokağın, içinden ancak bir kişinin geçebileceği kadar daralan yerine geldi. Karşısında iri yarı, künt bir adam duruyordu. Geçmek için davrandı. Adam, "ben öyle her densize yol vermem!" dedi. Tevfik baba, kenara çekildi, "ben veririm" dedi.
- Fukara gönlüne her kim dokuma, dokuna sinesi Allah okuna.
- İnsanın iştahlı olması, muazzam bir çiftliğinin, milyonlarca dükkanının olması gibidir. Tereyagina kırılmış taze bir yumurtayı,Elhamra Sarayı'na değişmem...
- Küçük acılar konuşabilir ama büyük acılar dilsizdir.
- İtirafçı Ben Abdurrahman B. Soyadım B ile başlıyor. Ama gazetede böyle yazdılar. Soyadımı böyle yazarak beni gizlediler mi bilmiyorum. Artık hiçbir şeyin önemi yok. Şöyle yazılmış böyle yazılmış, ne fark eder? Başka şey. lerin de bir değeri, önemi yok. Ömür boyu hapse mahkûm edildim. Ömrüm ne kadar bilmiyorum. Şu an kırk iki yaşındayım. Bu rada uzun süre yaşayabileceğimi sanmıyorum. Aslında yaşamakla ölmek arasında da bir fark yok benim için. Bu saatten sonra ne ler olacak umurumda değil. Herhangi bir isteğim yok. Beklentim yok. Hapse girdiğimde birisi, "İtirafçı mısın?" diye sordu. "Evet," dedim. "Pislik!" dedi. Öyle bir baktı ki, daha önce hiç kimse bana öyle bakmamıştı. Mahkemede Türkan'ın annesi ve babası dışında kimse bana böyle kızmamıştı. Her şey o uğursuz günde oldu. Yirmi iki ocak iki bin dört. O gün benim için her şeyin bittiği gündü. Türkan'la Malazgirt Ma hallesi'ndeki apartmana geldik. Burada tartışmaya başladık. Kimse duymasın diye ağzını kapattım. Böyle olsun istemezdim. Onu çok seviyordum. Kılına zarar gelmesini istemezdim. Ama bağırınca pa nik oldum. Ne yapacağımı bilemedim. Ağzını kapattım ama deliye dönmüştü. Bütün gücüyle bana karşı koyuyor, elimi ısırmaya çalışıyor, diziyle böğrüme vuruyordu. O anda nasıl oldu anlayamadim, birden ayağı kaydı, düştü. Kulağından kan fışkırmaya başladı. Acıyla boğuk boğuk bağırıyordu. Sonra hareketsiz kaldı. Her taraf kan içindeydi. Öldüğünü görünce yarım saat donmuş halde bekledim. Kılımı kıpırdatamadım. Sonra onu kalorifer kazanına gö türüp orada yaktım. Tam sekiz sene bunun acısını taşıdım. Kimseye bir şey söyleyemiyordum. Türkan'ın cansız bedeni bir an olsun gözümün önünden gitmedi. Keşke ben de o anda ölseydim. Yaşadığım şeyler olmek ten beter şeylerdi. Yıllarca bunu herkesten sakladım. Tabii ailesia gün, yani yirmi iki Ocak günü, kızları akşam eve dönmeyince ka yıp diye başvuru yapmış. Ama bir netice alamamış. Nasıl alsin k Ben senelerce bunu saklamanın ızdırabını çektim. Benim için her gün cehennem azabı gibiydi. Keşke o gün ben de onunla beraber olseydim. Vicdanım beni o kadar yaralıyordu ki. Anlatmam müm kün değil. Zavallı, acılı anne babası savcılığa defalarca dilekçe vermişler. Polise gitmişler. Hiçbir iz yok. Televizyon programlarına bile çıkmışlardı. Bir gün onları ekranda görünce o kadar kötü ol dum ki. Annesi devamlı ağlıyordu. Programda bayıldı. Tabii hiçbir netice elde edilmedi. Ta ki Konya'ya iki bin dokuz senesinde Baş bakan gelinceye kadar. Nasıl olmuşsa artık bilemiyorum, annesi Başbakan'ın önüne atılıp ağlayarak, "Kızımı kaybettim, bir akşam eve dönmedi, bir daha haber alamadık," demiş. Başbakan da acı mış. Emniyete talimat vermiş. Onun üzerine emniyet olayı mer cek altına almış. Çok sayıda kişiyi çağırarak ifadelerine başvur muş. O gün hava o kadar soğuktu ki. Polis, böyle soğuk bir günde Türkan'ın dışarı mantosuz çıkmayacağını düşünmüş. Üstelik cep telefonu da yanında değil. "Demek ki," demişler, "yanında tanıdık birisi vardı. Tam o günlerde ben de aileyle sık görüştüğüm için gelip beni evden aldılar. Bir arabaya bindik. Ben polise, "Cesedini buldunuz mu?" diye sordum. Böyle sorunca tabii polisler şüphelendi. Sorguya aldılar Orada her şeyi itiraf ettim. Şimdi vicdanım rahat. Ama Türkan'ın olmadığı bir hayat benim için ölümden beter. Hele benim yüzümden o şekilde ölmesi... kendimi asla affedemedim. Ama itiraf etmek beni biraz olsun rahatlattı diyebilirim. Üzerimden biraz yük kalkar gibi oldu. Çünkü o sırrı içimde taşıyamıyordum.Polislerden biri, çoğu kimsenin bilmediği bir sırrı bildiğini bana bizzat söyledi. "Senin," dedi, "baban Orhan B., anneni, iki bin yedi senesinde, Doğanhisar'daki evinde, elli yedi senedir evli olduğu karısını, ba şına demir vurarak öldürmüş, sonra da intihar etmiş, doğru mu? Çok şaşırdım. "Doğru," dedim. Ayrıca, "Annesi ve babası maktul Türkan'ı ararken, sen de bazı arama çalışmalarına katılmışsın, doğru mu?" "Doğru," dedim. "Peki neden öldürdün?" "Ben öldürmek istemedim, ayağı mı kaydı bir şey oldu, düştü, kulağından kan geldi. O beni öldürdü," dedim.
- Delilik öyle az akılla olmaz.
- “Yoruldum” “Neyden?” “Yaşamaktan.”
- “Yav bekarlık zor değil mi?” diyorum. “Kadınlar daha zor “ diyor.
- Eşeğin Gülü Bülbül, her zamanki gibi güle feryat ediyordu. Her çığlığında kendinden geçiyor, kanlı gözyaşları döküyor, içi parça parça oluyordu. Kenarda durumu seyreden eşek, kendi kendine söylendi: "Su bülbülü bir türlü anlayamıyorum. Ben bu gülün kökünü yedim, gövdesini yedim, dalını, yaprağını, çiçeğini yedim. Hiç tadı yok ki!"
- Bir süre susunca insan kendi kendine konuşmaya başlıyor. Yanındaki acaba ne konuştuğumu anlıyor mu diye de kuşkulanıyor.
- “ Küçük acılar konuşabilir ama büyük acılar dilsizdir. “ Seneca
- Yâri olmayanın yarası mı olur?
- İnsanın inancını yitirmesi ne kadar acı veriyor. Buna nasıl dayanılır?
Deli Tomarı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabın Yazarı Sadık Yalsızuçanlar Kimdir?
Sadık Yalsızuçanlar (d. 1962, Malatya), roman ve öykü yazarı, TRT Ankara Televizyonu'nda yapımcı.
İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Türkoloji Bölümünü bitirdi (1983). Bir süre yayıncılık ve öğretmenlik yaptı. Halen TRT Ankara Televizyonunda yapımcı olarak çalışıyor. Şehirleri Süsleyen Yolcu ve Rüya Sinemasıyla TYB öykü ve deneme ödülünü, Ozanın Kopuzu Aşığın Sazı ve Kırkambar belgeselleriyle TMKV ve TYB tv program ödüllerini kazandı.
Sadık Yalsızuçanlar Kitapları - Eserleri
- Kerem İle Aslı
- Vefa Apartmanı
- Mem ile Zin
- Gezgin
- Cam ve Elmas
- Anka
- Yakaza
- Diyamandi
- Hiç
- Hayyam
- Dem
- Allah'ın Adamları
- Birdenbire
- Gerçeği İnciten Papağan
- Üstad
- Aşk Kağıda Yazılmıyor
- Kuş Uykusu
- Mevlana'dan Öyküler
- Garip
- Aşkın Hâlleri
- Muhsin Başkan
- Kur'an'dan Öyküler
- Deli Tomarı
- Al Aşkını Ver Beni
- Gönül Bekleme
- Sufi Öyküler
- Küf
- Şehirleri Süsleyen Yolcu
- Yolcu
- Terk
- Vadideki Balzac
- Başçarşı’da Karşılaşmak
- Kelimelerin Kalpleri
- Evden Eve Gezen Ölüm
- Rüya Sineması
- Ali’nin Parçaları
- Ayan Beyan
- Bilgelik Kulesi
- İlk Aşk
- Huruf
- Yok Bişey
- Güzeran
- Hikmet Burcundan Şiirler
- Namaz Öyküleri
- Şey
- Masal İstasyonu
- Anadolu Erenleri
- Dünyanın Orta Yeri Sinema
- Küçük Sırlar
- Adı Güzel Kendi Güzel Muhammed
- Sessizlik Diyarı
- Ters Lale
- İlk Harfi Elif’tir Son Harfi He
- Ummi Sinan Halveti
- Huzur Öyküleri
- Kuş Uykusu Güzeran
- Halvet Der Encümen
- Erdem Öyküleri
- Sırlı Tuğlalar
- Kalpteki Akıl
- Yüz
- Cumhuriyet'in Gözü Yaşlı Çocukları
- Saadet Çağından Öyküler
- Rehber Öyküler
- Muallakat-ı Seb'a
- Aşka Dair Yalanlar
- Dünya Durulmaz
- Derviş Öyküleri
- C’nin Hazırlanmış Hayatı
- Varlığın Evi
- Seyyahın Üç Serüveni
- Edebiyat Ortamı Öykü Yıllığı 2012
- Televizyon ve Kutsal
- Dua Günlüğü
- Korku ve Ümid ve Aşk
- Simya
- Sofra
- Tarafsızlık Masalı
- Efendiler Bağı
- Öyküler Kitabı
- Düş Gerçeklik ve Sinema
- Geçen Gün Ömürdendir
- Bir Yolcunun Halleri
- Tövbe ve İstiğfar Günlüğü
- Armağan Kulesi
- Sepetteki Dünya
- Aşkın Sesi
- Gazzali
- Gelecek Yakındır
- The Thing
- Haris
- Köle ile Prens
- Barsisa
- Benlikten Hiçliğe
- Aşıkların Sırrı
- Düş kırığı
- Kürtlerin Ateşle İmtihanı
- Hayat Müzikle Devam Eder
- Mavi Kanatlı Bir Kuş
- Rahmet Peygamberinin Dilinden Dualar
- Anne Kalbe Gizlenir
- Düş Bahçesi
- Hikmet Öyküleri
- Yalnızlar Koridoru
- Unsuru'l Belagat'a İlişkin Notlar
- İletişim: Deveran mı? Kesik Devre mi?
- Her Yer Kerbela
Sadık Yalsızuçanlar Alıntıları - Sözleri
- "aklı ne yapacaksın, divanesin sen" (İlk Aşk)
- Yeryüzüne sığmayan bir acıyız, içimize sığan yeryüzünden büyük acılarız. (Aşka Dair Yalanlar)
- Kur'an, derin bir konuyu oldukça kısa anlatabilen, icazlı bir kitaptır. (Huruf)
- An madem bölünebiliyor demişti dostum, o halde iki insanın, birine doğru yürüyen iki insanın birleşmesi imkansızdır. (Hayyam)
- "Yeryüzünde yolculuk edenin ayağı; gökte yolculuk yapanın ise kalbi su toplar." Ebu'l Hasan Harakani (Cam ve Elmas)
- “Hakikat aşktır ayan görsün ol şebih beyan Hakikat donun giyen ağır hil'at içinde” Gerçeğin giysisini giyinen, onun ağır sorumluluğunu ve yükümlülüğünü taşımayı da göze almıştır ve esasen doğası ve sınırları da onu taşımaya elverişlidir. Ahmed Cevdet Paşa, Mecelle'de, örneğin hakimin niteliklerini sayarken onu aşkın şeyden söz eder: “Hâkim, hakim olmalı, hikmet sahibi olmalı, her şeyi ölçüp biçmeli, tartmalı, kılı kırk yarmalı; âdil olmalı, âlim olmalı, müşfik olmalı, rahim olmalı.” Bir giysiyi giymek- Bu; askeri, bilimsel, hukuki, idari, örfi veya sivil olabilir- giysinin ima veya temsil ettiği sımı taşımak demektir. Bilim, hukuk veya siyaset, hangi tür giysı giyersek giyelim, adil, nesnel, ahlaki ve vicdani bir ilkeye dayanmaksızın o giysinin hakkını vermemiz mümkün değildir. (Bilgelik Kulesi)
- Hak'la Hak olmak. O'na yakın olmak. Hakikat dile gelemez. Gelen hakikatin suretidir. Sır dile dökülemez. Sızdıran bedelini öder. (Birdenbire)
- Elim ayağım bağlı benim. Yüreğim bağlı değil. Gönlüm özgür olduktan sonra tutsak olmuşum ne çıkar! (Mevlana'dan Öyküler)
- ... Sırrımı sende gözetiyorum. Sen kendini bende seyret. Bende kim ben olduysa onu bende gözet. (Ayan Beyan)
- 'Hayırdır nereye yolculuk?' 'Aslımıza gidiyoruz...' (Birdenbire)
- Ölüm habersiz olduğu kadar gerçektir. (Evden Eve Gezen Ölüm)
- Dedemin özü ağlayınca, gözü de ağlardı. Onun özü, varlığın gözbebeğiydi. (Yüz)
- Büyük bir hazinenin içindesin, iki dünyanın en büyük hazinesi. Onun ümmetinden biri olmak ne büyük bir nimettir. Bu hazineye iki elinle sıkı sıkı yapış, hiçbir şeyden korkma kızım. Şu gerçeğe kuvvetle iman ediyorum. Yükselmek için iki kanat lazım: aşk ve ibadet... İbadetsiz aşk ve aşksız ibadet tek kanattır. Tek kanatla asla yükselemeyiz. (Diyamandi)
- Herkesin bir yolu varsa da gerçekte yol tektir. (Küçük Sırlar)
- O'ndan gayrına başvurmam ve yönelmem. (Küçük Sırlar)
- Hiç Sensiz yaşamadım ki öleyim, derdimden gafil olmadım ki güleyim... (Vefa Apartmanı)
- Sevmenin tadı başka, sevilmeninki başka. Hangisi daha tatlı, bilmem, bilemem. (Vefa Apartmanı)
- ..dünyadan çok meleklerle konuşmayı nasıl başarıyordu... (İlk Aşk)
- Biliyordu ki , en güzel anlar , en çok sevdiği şey , kendisiyle birlikte olmaktı. (Gezgin)
- Seni beklerken geldiğini farketmemişim. Ben sana doğru bir adım atarken meğer sen bana koşarak gelmişsin. (Garip)