Deliliğin Tarihi - Michel Foucault Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Deliliğin Tarihi kimin eseri? Deliliğin Tarihi kitabının yazarı kimdir? Deliliğin Tarihi konusu ve anafikri nedir? Deliliğin Tarihi kitabı ne anlatıyor? Deliliğin Tarihi PDF indirme linki var mı? Deliliğin Tarihi kitabının yazarı Michel Foucault kimdir? İşte Deliliğin Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Michel Foucault

Çevirmen: Mehmet Ali Kılıçbay

Orijinal Adı: Raison Et Deraison-histoire De La Folie A L’age Classique

Yayın Evi: İmge Yayınevi

İSBN: 9755330402

Sayfa Sayısı: 798

Deliliğin Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Michel Foucault, Deliliğin Tarihi’nde, deliliğin gündelik yaşamın bir parçası sayıldığı, kaçıklarla çılgınların sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları Orta Çağdan, tehlikeli sayılmaya başladıkları, tımarhanelere kapatıldıkları, öteki insanlarla aralarına ilk kez duvarların çekildiği on sekizinci yüzyıla kadar, Batı’da deliliğin arkeolojisini irdeliyor.rnrnDeliliğin fantastik dünyasında dolaşırken Foucault, aslında "deli"nin bize onun deli olduğuna karar veren, onu öyle konumlandıran genel toplumsal harita üzerinde işgal ettiği yer itibariyle yansıdığını gösteriyor. Her çağın kendi ütopyası içinde kendini arındırdığı, saflaştırdığı, idealleştirdiği tarihsel yolculukta, delinin bu arınma ayin ve oyunundaki yerini ve rolünü kavramamızı sağlıyor. Bu nedenle, Deliliğin Tarihi, aynı zamanda aklın tarihinin ana hatlarını da ortaya koyuyor: Akıl, kendini ancak deliliğin zıddında, deliliğin zıddı olarak tanımlayabiliyor. Öyleyse delilik, toplum düzeninin varlığı için gerekli; çünkü bu düzen ancak kendi negatifinin aynasında kimlik bulabiliyor

Deliliğin Tarihi Alıntıları - Sözleri

  • Eğer iyi bakılacak olursa, hayatımızın tümü bir masaldan, bilgimiz bir aptallıktan, emin olduğumuz şeyler hikayelerden başka bir şey değillerdir; kısacası bu dünyanın tümü bir oyundan ve sürekli bir komediden başka bir şey değildir.
  • “İnsanlar öylesine zorunlu olarak delirirler ki, deli olmamak başka bir çılgınlık içinde deli olmak olacaktır.”
  • “...ne de parası olmayanlar fakirdir; bedeni gücü olmayan veya aklı veya yargılama yeteneği olmayan herhangi biri de fakirdir.”
  • Her şey “iki cephe gösterir. Dış cephe ölümü gösterir; içe bakınız, burada hayat vardır veya tersine. Güzellik çirkinliği, zenginlik yoksunluğu, alçaklık şanı, bilgi cehaleti...örter.”
  • Gündeliğin terimleri, gündelik alışveriş paraları gibidirler, aşınırlar ve giderek en dar anlamlara sıkışıp kalırlar.
  • Mutluluk, hayatta insanın kendisini ne kadar güzel oyalabildiği ile doğru orantılıdır. Mutlu hissediyorsanız siz bu işi güzel yapıyorsunuz demektir.

Deliliğin Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Foucault, Deliliğin Tarihi'nde Descartes'ın akılsızlığı dışlayarak kendi düşünce biçimini ortaya koyduğunu belirtir. Descartes’ın, düşünce sisteminde rüyanın yanında her türlü hatanın biçimi olarak delilik vardır. Descartes'a göre deli olmak, bilgi rüya alemine girer. Çünkü, delilik insanın bedenine olan hakimiyetini çözer.Descartes, kendi kendine bu ellerin ve bu bedenin bana ait olduğu­ nu nasıl yadsıyabilirim, sorusu üzerine düşünürken, akıl ve maddilik arasındaki ilişkiye de değinir. Yani Descartes, delilik ve hayalgücünü bir araya getirir. Foucault'ya göre; Descartes rüya ve hayalgücünün, aklın dışlaması gerekenler arasına koyarak, yani akılsızlığı dışlayarak, kartezyen kuramı geliştirmiştir. O halde bu yön­teme göre, düşünen kimse deli olamaz. Foucault, "ilk olarak Fransız Devrimi'nden önce delilerin suçlu olarak kabul edildikleri doğru değildir; ikinci olarak delilerin önceki konumlarından kurtarıldıklarını düşünmek bir önyargıdır" der.Foucault, Pinel'in delileri saldığı söylenir; ancak onun özgür bıraktığı sadece sakatlar, yaşlılar, aylaklar ve fahişelerdir, diye­rek Pinel'in delileri kurumlarda bıraktığını belirtir. Bu durumu da şu olaylara bağlar: bunların bırakılmasının nedeni, 19. yüzyıl başından itibaren sanayileşme hızının artması ve kapitalizmin, yedek işgücü ordusuna gereksinim duymasıdır. Bundan dolayı da çalışabilecek durumdayken, çalışmayanlar, kurumlardan çıktılar. Böylece o zamana kadar bir kapatma kurumu olan şey, bir akıl has­tanesi haline geldi. 19. yüzyıl boyunca bütün ruh karışıklıklarını kapsayan delilik kavramı, bugün için fazla genel kalmakta ve artık psikiyatride kulla­nılmamaktadır. Delilere artık eskisi gibi başka varlıklar olarak bakıl­mıyor. Günümüzde artık her bireyin toplum yaşamının baskısıyla içe itilen, gemlenen ya da kanalize edilen, isteklerinden oluşma bir karan­lık ya da risk payı taşıdığı anlaşılmıştır. Örneğin öfkeden deliye dönmek, deyiminin açıkça dile getirdiği gibi herkes her an delirebilir;ya da kısa ya da uzun, belirli bir süre için deliliğe düşebilir. (Kerime Deniz Gürel)

Günümüz batı toplumuna nasıl gelindi ? Michel Foucault; kafasını meşgul eden bu sorunun cevabını bulmak için çeşitli araştırmalara yöneldi. Hapishanenin doğuşunu ve suçu araştırdı, Bilgini tarihinin izini sürdü, Cinsellik kavramına, hastanelere ve deliliğe kadar bir çok konuda tarihsel araştırmalara yöneldi ve bu konuların derinlikli kitabını yazdı. Bu kitabı anlamak için yazarın eserlerine topluca bakmak gerekir. Okuması ve anlaması güç bir eser. Çeviride oldukça kötü bir çeviri. Zaman zaman cümleler ve pasajlar orijinal dilinde bırakılmış. Yan araştırmalarla kitabı anlamaya çalışmak gerekiyor. Kitap üç cilt halinde yayınlanmış ve sonrasında tek cilte indirgenmiş. Birinci bölümde deliliğin ortaya çıkışı ve delilerin kapatılma süreci, ikinci bölümde deliliğin türleri son bölümde ise tımarhanenin tarihi ve akıllının deliye bakışı gibi basit cümlelerle ifade edilebilir. Gelelim esas meseleye Michel Foucault ne demek istemektedir. 16. Yüzyıldan itibaren monarşik düzenler kendi iktidarını ayakta tutabilmek için toplumda bulunan aylak, deli, sapkın ve buna benzer kendine göre asalak gördüğü kişi ve grupları bir yerlere kapatmaya başladı. Belki toplumu daha nezih bir toplum yaratma gayesi gibi görünse de madalyonun öbür yüzünde mevcut iktidarlar toplumun bakış ve düşüncelerini, kendi görmek istediği, biçim ve yöne çevirmeyi amaçlamaktadırlar. Michel Foucault’nun demek istediği budur. Monarşi ve ardından gelen kapitalist yaşamda insanın nesnel aklının kontrol altına alınmasını ve öznel aklı dayatması yatar. Nasıl özgür olacağımızı dahi iktidarlar belirlemektedir der Michel Foucault. Bu düşünüş biçimi insanın mankurtlaşmasının ön adımı dersek yanılmış olunmaz. Günümüz toplumlarında kapitalizmin kontrol ettiği iktidarlarca yönetilen ülkelerde tüketici den öteye bir anlam ifade etmeyen insan bireylerinin hali, Michel Foucault’nun işaret ettiği insan tipleridir. (idris yılmaz)

Epidemik izalasyon üzerine aktüel bir gündemin içerisine bırakılmışken büyük kapatılışın tarihine dönmeden olmaz. Tarih her zaman steril bir dünyayı olanaklı kılmak için kimi zaman kurumları imal etmiş kimi zaman rızanın imalatına girişmiş... güvenlik ile özgürlük normal ile anormal hasta ile sağlıklı gibi ikilikler üzerinden gündelik hayatın üretilmiş rıza soslu porsiyonlanmış günlüklerine dönüşmüşüz. Tam da burada fuco kapatılmayı araştırıyor. Ve hatırlatıyor bir zamanlar normal ile anormal aynı yolun yolcusuydu... yolları ayıran buyruğu sorguluyor... sahibini arıyor.. (Derida)

Deliliğin Tarihi PDF indirme linki var mı?

Michel Foucault - Deliliğin Tarihi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Deliliğin Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Michel Foucault Kimdir?

Michel Foucault Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog ve sosyolog. 15 Ekim 1926’da Poitiers'de doğdu. Babası, oğlunun kendi kariyerini takip etmesini isteyen bir cerrahtı. Foucault, Saint-Stanislas Okulunu bitirdikten sonra, saygın bir okul olan Paris’teki 4. Henry Lisesi’ne girdi. 1946’da, daha önce sınavlarında başarısız olduğu École Normale Supérieure’e kabul edilen dördüncü öğrenciydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Poitiers, Alman ordularının işgali altında kaldı.

Maurice Merleau-Ponty ile felsefe çalıştı. 1948’de felsefe diplomasını, 1950’de psikoloji diplomasını aldı ve 1952’de psikopatoloji diplomasıyla ödüllendirildi. 1950-1953 yılları arasında Fransa Komünist Partisi'nde yer almıştır. Partiye girişi Louis Althusser aracılığıyla olmuştur. Ancak Stalin'in Sovyetler Birliği'nde izlediği politikalar onu partiden soğutmuş ve bir süre sonra partiden ayrılmıştır.

1954’ten itibaren dört yıl İsveç’te Uppsala Üniversitesi’nde doktora tezini yazdı. Zamanın Uppsala Üniversitesinin pozitivist damarı Foucault'un tezini bilimsel bulmayıp kabul etmedi. Birer yıl da Varşova ve Hamburg Üniversitelerinde Fransızca öğretti. 1960’da Fransaya Clermont-Ferrand Üniversitesine felsefe bölüm başkanı olarak döndü. "Delilik ve Medeniyet" (Folie et déraison. Histoire de la folie à l'âge classique) kitabındaki teziyle doktorayla ödüllendirildi. Aynı yıl Foucault, kendinden on yaş küçük olan felsefe öğrencisi Daniel Defert’la tanıştı. Defert’ın politik aktivizmi çalışmalarında ona yol gösterdi. Foucault, Defert’la aralarındaki ilişki için çok sonraları bunun zaman zaman da aşka benzeyen uzun soluklu bir tutku ilişkisi olduğunu söyledi.

Foucault’nun ikinci önemli eseri "Kelimeler ve Şeyler" (Les mots et les choses) 1966’da yayımlanan karşılaştırmalı bir ekonomi, doğa ve dil bilimleri çalışmasıydı. Çok satan bu kitap Foucault’nun adının tanınmasında büyük rol oynadı.

1966-1968 arasında Defert’la birlikte Tunus’a gitti ve birlikte tekrar Paris’e döndüler. Foucault, Vicennes’deki Paris-VIII Üniversitesi’nde Felsefe bölüm başkanı oldu, Defert da sosyoloji bölümünde ders vermeye başladı. 1968 öğrenci hareketinden oldukça etkilendiler. Aynı yıl Foucault başka aydınlarla beraber Hapishane Bilgilendirme Grubu’nu (Groupe d'information sur les prisons) kurdu.

1969’da "Bilginin Arkeolojisi"’ni (Archéologie du savoir) yayımladı. 1970’de en önemli araştırma enstitülerinden biri olan Fransa Koleji’ne Düşünce Sistemleri Tarihi profesörü olarak seçildi. 1975’te belki de en etkili kitabı olan "Hapishanenin Doğuşu"’nu (La naissance de la prison) yayımladı.

Ömrünün kalan yıllarında kendini "Cinselliğin Tarihi" (Histoire de la sexualité) çalışmasına adadı. 1976’da ilk cildini yayımladı, çalışmasını tam bitirememiş olsa da ikinci ve üçüncü ciltler 1984’teki ölümünden hemen sonra yayımlandı.

1978'li yıllarda İran'da Şah karşıtı gösteriler ayyuka çıktığında Foucault, Corriere della Sera ve Le Nouvel Observateur dergilerine muhabirlik yapmış, İran'ı ziyaret etmiştir. Paris'te Ayetullah Humeyni ile görüşmüş, İran'daki muhalefet liderleri ve gösteriye katılan insanlarla mülakatlar gerçekleştirmiştir. İran'a ilişkin "Ruhsuz dünyanın ruhu" gibi yazdığı makaleler ve kullandığı "siyasi ruhanilik" kavramı ilginçtir. Bu makaleler İngilizceye çok sonradan tercüme edilmiş, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından ilgi görmüş; siyasal İslam, İran-Batı ilişkileri bağlamında incelenen metinler olmuştur.

Michel Foucault, daha çok toplumdaki daimi doğruları inceleyen bir filozoftu. Nietzsche ve Heidegger’in düşüncelerinden oldukça etkilenen Foucault, çalışmalarında çoğunlukla Karl Marx ve Sigmund Freud’un fikirleriyle mücadele etti. Hapishaneler, polis, sigorta, delilik, eşcinsellik ve sosyal haklar konularında çalıştı. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve getirdiği yeni iktidar ilişkileri üstüne kurdu. Öte yandan Gerard Raul'a verdiği röportajda post-modernist yahut post-yapısalcı olarak tasnif edilmeyi reddettiğini söylemiştir.

25 Haziran 1984'te Paris'te yakalandığı AIDS hastalığı nedeniyle vefat etmiştir.

Foucault' un felsefi yönünün anlaşılması, bir sosyal bilimler öğrencisi için aşılması ayrıcalık getirecek bir eşiktir. Foucault toplumdaki daimi doğruların oluşum sürecini modernist bir bakış açısı olarak görür ve kökten reddeder. Postmodernite kendini genel geçer doğruların aksine hareket eden bireylerde ve düşünüşlerde bulur. Bu nedenledir ki Foucault deliler üzerinde araştırmalar yapmıştır. Deliler ona göre toplumun daimi doğrularına uygun hareket edemeyen bireylerdir. Toplumun genelini bir oda içerisinde gören Faucault bütün düşüncelerin, hareketlerin bu daimi doğrular çerçevesinde yahut kıskacı altında ortaya çıktığını iddia eder. Gay, lezbiyen, transseksüel, biseksüel oryantasyonlar daimi doğrulardan ayrı doğrular çerçevesinde oluştukları için postmodernitenin varoluşunu ve moderniteden çıkıldığını gösterir (modernite bu kavramları asla kabul edemezdi). Foucault kendi çalışmalarının bile genel geçer daimi doğrulardan olmaması gerektiğine inanır ve çalışmalarının kullanıldıktan sonra atılmasını öğütler.

Michel Foucault Kitapları - Eserleri

  • Bu Bir Pipo Değildir
  • Hapishanenin Doğuşu
  • Deliliğin Tarihi
  • Cinselliğin Tarihi
  • Doğruyu Söylemek
  • Kelimeler ve Şeyler
  • Akıl Hastalığı ve Psikoloji
  • Bir Aile Cinayeti
  • Güzel Tehlike
  • Büyük Yabancı
  • Bilginin Arkeolojisi
  • Özne ve İktidar
  • İktidarın Gözü
  • Toplumu Savunmak Gerekir
  • Entelektüelin Siyasi İşlevi
  • Büyük Kapatılma
  • Hermenötiğin Kökeni
  • Kliniğin Doğuşu
  • Yapısalcılık ve Post Yapısalcılık
  • Rezil İnsanların Yaşamı
  • Söylemin Düzeni
  • Eleştiri Nedir? - Kendilik Kültürü
  • Psikoloji ve Ruhsal Hastalık
  • Deliliğin Tarihine Giriş
  • Sonsuza Giden Dil
  • Felsefe Sahnesi
  • Raymond Roussel: Ölüm ve Labirent
  • Biyopolitikanın Doğuşu
  • Güvenlik, Toprak, Nüfus
  • Yedinci Meleğe Dair Yedi Bahis
  • Manet
  • Kliniğin Doğuşu
  • Marx'tan Sonra
  • Ders Özetleri
  • Öznenin Yorumbilgisi
  • Bilme İstenci Üzerine Dersler
  • Öznellik ve Hakikat
  • Dostluğa Dair
  • Nietzsche, Freud, Marx
  • Of Other Spaces, Heterotopias
  • Özgürlük ve Bilgi
  • Hakikat Cesareti Kendinin ve Başkalarının Yönetimi 2
  • Kliniğin Doğuşu
  • Söylem ve Hakikat
  • Religion and Culture
  • Language, Madness, and Desire
  • Kelimeler ve Şeyler İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi
  • İqtidar. Nəzarət. Cəmiyyət
  • Dream and Existence
  • The Order of Things

Michel Foucault Alıntıları - Sözleri

  • ''[...] Psikanalizin size öğretebileceği tek şey, sizin bir efendi aradığınızdır.'' (Felsefe Sahnesi)
  • Geleneksel biçimi içinde tarih,geçmişin anıtlarını "belleğine yerleştirmek",onları doküman haline dönüştürmek ve çoğunlukla kendiliğinden sözlü olmayan ya da sessizce söylediği,söylediklerinden başka olan bu izleri konuşturmak girişiminde bulunuyordu;tarih,günümüzde dokümanları anıtlar haline dönüştürürken,insanlar tarafından bırakılmış izlerin çözüldüğü ve bulundukları oyukta tanınmaya çalışıldıkları yerde,ayırımın,gruplandırmanın,anlamlı kılmanın,ilişkiye sokmanın,birlikler oluşturmanın söz konusu olduğu bir öğeler yığınını gösterir. Tarih,dilsiz anıtların,cansız izlerin,bağlantısız nesnelerin ve geçmişe terk edilmiş şeylerin disiplinli olarak,arkeolojinin tarihe yöneldiği ve ancak tarihsel bir söylemin yeniden kurulmasıyla anlam kazandığı bir zamandı;kelimeler üzerinde biraz oynamak suretiyle denilebilir ki günümüzde,tarih arkeolojiye,anıtın esas tanımına yönelir. (Bilginin Arkeolojisi)
  • Hastalık, doğanın karşısında değildir, tersine çevrilmiş bir süreçte, doğanın ta kendisidir. (Akıl Hastalığı ve Psikoloji)
  • Sıradan olanı oluşturan her şey, önemsiz detaylar, siliklikler, görkemsiz günler, o bildik yaşam anlatılabilirdir ve anlatılmalıdır, hatta daha iyisi, yazıya geçirilmelidir. (Rezil İnsanların Yaşamı)
  • bilgi faydaya karşıttır,zira onaylamaya ve itiraza yer verilmesi gereken bir oyundur. (Bilme İstenci Üzerine Dersler)
  • "Birbirimizi yorumlamaktan başka bir şey yapmıyoruz" (Kelimeler ve Şeyler)
  • Yaşamın ta kendisinin siyasi stratejilerde ortaya sürülmesi Foucault’ya göre bir toplumun “modernliğe girme eşiği”dir. “İnsan, binlerce yıl boyunca Aristoteles için neyse o olmuştur, yani yaşayan ve buna ek olarak siyasal bir varlık olma yeteneğine sahip olan bir hayvan; modem insan, bir canlı varlık olarak yaşamını kendi siyaseti dahilinde söz konusu eden bir hayvandır." (Özne ve İktidar)
  • ''Tırtıklanmış bir söylemin göbeğinde yaşıyoruz.'' (Felsefe Sahnesi)
  • Düşüncelerin tarihi,... başlangıçların ve bitimle­rin disiplini, belirsiz sürekliliklerin ve geri dönüşlerin betimlen­mesi, tarihin çizgisel biçiminin içindeki gelişmelerin yeniden kuruluşudur. Fakat düşüncelerin tarihi aynı zamanda her alanda­ki bütün karşılıklı ilişkiler ve aracılar oyununu betimleyebilir: o bilimsel bilginin nasıl yayıldığını, felsefî kavramlara nasıl yer verdiğini, ve muhtemelen edebî eserlerde nasıl biçim ka­zandığını gösterir; problemlerin, kavramların, temaların dile ge­tirildikleri felsefî alandan bilimsel ya da siyasal söyleme doğru nasıl yer değiştirebildiklerini gösterir; eserleri kuramlarla, alış­kanlıklarla ya da sosyal davranışlarla, tekniklerle, ihtiyaçlarla ve sessiz pratiklerle ilişkiye sokar; söylemin en çok özümsenmiş biçimlerini, somut görünüm içinde, onların doğuşunu gör­müş olan büyüme ve gelişme ortamında, yeniden canlandırmaya çalışır. Bu durumda düşüncelerin tarihi birbirinin içine girmele­rin disiplini, eserleri çevreleyen, onları belirginleştiren, yeniden birbirlerine bağlayan ve kendileri olmayan her şeyin içine onları yerleştiren aynı merkezli dairelerin betimlenmesi olmaktadır. (Bilginin Arkeolojisi)
  • “Dünya özü itibarıyla her noktada farklıdır; tüm noktalar üzerinde ağırlığa sahiptir, tüm noktalar direnç gösterir ve sonuç olarak ortaya çıkanlar her durumda birbirleriyle mükemmel bir uyumsuzluk halindedir.” (Bilme İstenci Üzerine Dersler)
  • Nihayetinde eleştiri ,kendinden başka bir şeyle ilişki içinde var olur ancak .Bilmeyeceği ve olmayacağı bir gelecek ya da hakikat için bir araç bir vasıtadır polislik yapmak istediği ama yasa yapma kudretinin olmadığı bir alanda gözetmenliktir. (Eleştiri Nedir? - Kendilik Kültürü)
  • Sağlık, ahiret mutluluğunun yerini alıyor, diyordu Guardia. (Kliniğin Doğuşu)
  • ... hakikate erişmek üzere işleme konan bilgi biçimleri gibi, ortaya çıkan bilgi içerikleri ve özneleşme etkileri de her çağda farklıdır. Demek ki genel ve evrensel bir özne tarihi yapılamaz: Kişinin kendisiyle ve hakikatle kurduğu ilişkinin biçimine bağlı olarak, ortaya çıkacak özne de değişecektir. (Öznellik ve Hakikat)
  • Mutluluk, hayatta insanın kendisini ne kadar güzel oyalabildiği ile doğru orantılıdır. Mutlu hissediyorsanız siz bu işi güzel yapıyorsunuz demektir. (Deliliğin Tarihi)
  • Ölmek için acele ediyorum (Bir Aile Cinayeti)
  • Günümüzün dünyası şizofreniyi mümkün kılmaktadır, bu dünyanın, olayları yoluyla insani olmayan ve soyut olmasından dolayı değil, aksine kültürümüzün bu dünyayı, onun içinde insanın artık bizzat kendisini tanıyamaması şeklinde okumasından dolayıdır. (Psikoloji ve Ruhsal Hastalık)
  • “Ben iktidar mekanizmasını düşündüğümde, iktidarın bireylerin tohumuna kadar ulaştığı, bedenlerine eriştiği, hâl ve tavırlarına, söylemlerine, öğrenimlerine, gündelik yaşamlarına sindiği kılcal var olma biçimini düşünüyorum.” (İktidarın Gözü)
  • Akıl bilgiyi defalarca ve defalarca ikiye ayırdı. (Yapısalcılık ve Post Yapısalcılık)
  • Kopuk olayların ortaya çıktığı alanı saflığı içinde göster­mek, onu hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceği bir yalnızlığın içine yeniden yerleştirmeye girişmek değildir. Bu onu yeniden kendi üzerine kapatmak değildir; bu kendisinde ve kendisindeki ilişki oyunlarını betimlemek için kendini serbest bırakmaktır. (Bilginin Arkeolojisi)
  • Bir fikrin kendi kendine bir iktidara sahip olmadığının doğal olduğunu düşünmüyor musunuz? (Hermenötiğin Kökeni)