Dem Bu Demdir - Mustafa Kutlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dem Bu Demdir kimin eseri? Dem Bu Demdir kitabının yazarı kimdir? Dem Bu Demdir konusu ve anafikri nedir? Dem Bu Demdir kitabı ne anlatıyor? Dem Bu Demdir kitabının yazarı Mustafa Kutlu kimdir? İşte Dem Bu Demdir kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mustafa Kutlu
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9789759955304
Sayfa Sayısı: 251
Dem Bu Demdir Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Mustafa Kutlu Türk hikâyeciliğinin zirve isimlerinden biridir. Hikâyelerine hepimiz aşinayızdır. Ya denemelerine? Belki o kadar değil...
Hâlbuki yazarın kaleminden çıkan her cümle; zihin dünyasını, görüp geçirdiklerini, hüzünlerini, heyecanlarını, memleketin hal-i pür melalini yansıtır.
Bu çerçevede yazarın, yirmi yıllık bir sürede gazete sütunlarında kendisine yer bulan cümlelerinin kıymeti kendiliğinden ortaya çıkar.
Türkiye'nin yakın dönem hikâyesini bir de Mustafa Kutlu'dan dinleyin...
(Tanıtım Bülteninden)
Dem Bu Demdir Alıntıları - Sözleri
- Nasıl geçti bunca yıl? Veya bir şairin kitabına verdiği ad: "Geçti mi geçen günle".
- Yağmurun sesi ne hikayeler anlatır.
- "Şiir ve şair ölmeyecektir. Çünkü hakikat ölmeyecektir. Ne onu görüntüye öncelik veren teknik,ne de alt-insan doktrinlerinin soy duyarlığı öldüren yalancı zaferleri yok edebilir."
- "Yaşadığın ândan zevk al,sevdiğin şeyleri yap"
- Bu yandaki kadınlar koltuğu, kanepeyi, döşemeyi, pencereyi, duvarları, halıları, lavaboyu, karoları, tabloları, ışık düzenini, mutfağı, dolabı, kasetçaları, bilgisayarı(saymakla biter mi) değiştireceğim diye tepinedursun ve hadi diyelim işi bitiriversin. Bir de bakıyor ki, "tamam oldu" dediği yerde, bütün bunların modası geçivermiş. Yeniden başa dönüvermiş. Eee, bu böyle. Dön baba dönelim...
- Kapitalizm her şeyi satılığa çıkarmış gidiyor. Onun arabası var ama ruhu yok, bildiğimiz-anladığımız mânada ahlâkı da yok.
- Bakışlara bulut, sözlere riya, vaatlere yolsuzluk fısıltıları karıştı.
- "Ben abartılanları değil de kadri bilinmeyenleri yazmıştım. Bunlardan biri Neşet Ertaş idi."
- "İnsan, unutur..."
- "Açıkçası artık ne doğana gerektiği gibi sevinebiliyoruz, ne de ölene üzülmek için vaktimiz var..."
- "Ya Rab bela-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem bela-yı aşkdan etme cüdâ beni Az eyleme inayetini ehl-i dertten Yani ki çok belalara kıl mübtela beni."
- "Çaylar, derecikler, her biri kendi şarkısını mırıldanarak akamıyor nehre doğru. Nehir sürekli kan kaybediyor. Göl kuruyor."
- Robotlar yükümüzü alsın diye bilgisayarlara yükleniyoruz. Robotlar geliştikçe biz de robotlaşıyoruz.
- Kardır yağan üstümüze geceden yağmurlu karanlık bir düşünceden
- "Aslında insanoğlu merkeze kendini koymakla şu fâni alemdeki hayatını nasıl tanzim edecek. Buna hakkı var mı? Eşref-i mahlukat, halife ve "merdüm-i dîde-i ekvan" olarak belki."
Dem Bu Demdir İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitaba başlarken beklentimi düşük tutmuştum yapılan yorumlardan dolayı. Mustafa Kutlu'nun denemelerini diğer eserlerine göre daha geri planda kaldığını, diğerleri gibi tat veremediğiyle ilgili yorumlardı. Ama ben bu kitabı oldukça beğendim. Bunun bir sebebi Mustafa Kutlu'yu ilk kez okumam da olabilir, bilmiyorum. Mustafa Kutlu'nun başka kitaplarını da okumayı istiyorum. Fakat deneme türü dışındaki eserlerinden herhangi birini okumak için tercih edeceğim. Diğer türleri nasıl kaleme aldığını merak ettim çünkü. Bu arada bu eser benim okuduğum ilk deneme kitabıydı. Deneme türüne ait başka eserler de okumak istiyorum fakat kararsızım biraz. Öneri yapabilecek olan var mı? Şimdiden teşekkür ediyorum. (Huriye)
http://www.kitaphaber.com.tr/dem-bu-demdir-ile-varliga-gitmek-k4005.html Dem Bu Demdir ile Varlığa Gitmek 31.05.2021 - Ülker Gündoğdu Dem Bu Demdir ile Varlığa Gitmek İnsanların iki şeyden bütünüyle sıyrılması gerekir; yaşadığı anı kaçırmak ve inanç eksikliği. Anı kaçırmak, etrafınızı saran birçok olaydan ötürü mutluluğu kaçırmaktır. İnanç eksikliği ise insani değerlerden mahrum olarak zamanın içine girememek ve hayatın manasını anlayamamaktır. Zamanın içine nasıl gireriz? Anı hissederek, hayatın manasını anlayabilmek mümkün mü? Evet mümkün. Hiç kuşkunuz olmasın ki; sizi maziden şimdiki ana kadar her anı hissettirerek yaşadığınız ana kadar her anı hissedebileceğiniz bir yol mümkün. Bu yol bir zaman tünelinden geçirirken, hayatın manasının inanç ve anı yaşamak olduğunu olaylar üzerinizden hislerinize işlemektedir. Her anın içine bakabilme ve hissedebilme kabiliyetini bir öğretmen gibi öğreten Mustafa Kutlu bunu eseri Dem Bu Demdir ile gerçekçi bir perspektif kazandırarak göstermektedir. Anı yaşamak gerçeği görebilmenizi sağlayabilir. Sokrates’in de ilk yaptığı budur; gerçeği bilmenin olanaksız olmadığını anlamak. Bu arayışın size hiçbir zararı olmaz; anı yaşamak ve inanç duygularınızı sınırlandırmalardan kurtarmak. Bu konuları iyi anlarsak insanca bir üstünlüğe sahip olur ve anı yaşarken inancımızla hayatın manasına vararak yaşamın amacının kıyısına ulaşabiliriz. Çünkü her zaman talihimizle ve meziyetlerimizle üstün olduk. Yeri doldurulamayacak ve ismi kuşaklara aktarılacak bir sanatkârın eserini okumanın heyecanına okurları hususen vakıf olan Mustafa Kutlu’nun evrensel bir dille aktarmış olduğu Dem Bu Demdir isimli eseri, kitaplar ve edebiyat yaşadığı sürece yaşayacağına eminim. Daha önce okuduğum Şehir Mektupları ve Yoksulluk Kitabı isimli deneme eserleri, Mustafa Kutlu’nun cömert zihni, anıları, hüzünleri, heyecanları yanı sıra memleketin sosyolojik durumunu olduğu gibi yansıtmaktadır. Yirmi yıllık bir sürede gazeteye aktardığı denemeleriyle dönemin en önemli meselelerini hassasiyetle ele alıp incelikle aktardığı gerçekliklerden oluşmaktadır. Kutlu’nun orijinal, objektif, realist üstünlüğüyle edebi, özgün dili ve kalemiyle ortaya koyduğu eserleriyle hala güncel olan sorunların zaman süzgecinden okuru çıkarımlarda bulunarak geçirirken bilinçlendirmektedir. Yazarın niyeti bilinçli bir birey, bilinçli bir toplum hedefine yöneliktir. Eserlerinde insanı hisleriyle enine boyuna ele alma gayreti ile insanın çabucak özüne dönmesine dikkat çekmektedir. Benim içinse, eserlerinde insan meselelerine temas ettiği ve derine nüfuz ettiği için, belki de en çok hoşuma giden taraflarından biri buydu. Dem Bu Demdir, maziden günümüze ihtiva ettiği bütün konularıyla okuru her dönem aydınlatmaya devam edecektir. Birinci baskısını 2014 yapan eser, içeriği bakımından, geniş bir çemberi kapsayacak aktarımıyla yüz bir adet denemeden oluşmaktadır. Dem Bu Demdir eseri Yeni Şafak gazetesinde yirmi yıllık bir süre içinde yayımlanmış denemelerin bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Türkiye'nin his analizini yapan eser, olayların yaşam üzerindeki etkisinin olaylarda ne denli rolü olduğunu değerler üzerinden gösterir. Yaşadığımız köyü, kenti, toplumu ve değerleri nasıl daha güzel hale getirilebilir sorusunun pusulası niteliğini taşımaktadır. Yeri hiçbir şeyle doldurulamayacak değerlerimizi yaşatmak adına eserleriyle okura insanın yaşam mücadelesini öğretmektedir. Sosyal ve ekonomik alanda toplumsal refahın katılımcı bir düzende elbirliğiyle üretimin hâkimiyetinde kamuyla destekleyen eğitim ve tarım üzerinde yoğunlaşan öz kaynakları korumayı savunmaktadır. Farklı düşünceleriyle toplum sosyolojisi üzerinde yanlış gidişata çözüm olacak fikir ve öneriler getirmektedir. Hayatın akışıyla kaçırdığımız dem, bizim için nasıl bir önem taşımakta olduğunu sorgulatmaktadır. İnsanın hayat döngüsündeki anlar; hangi değişim ve dönüşümü kazandıracağını okura empoze etmektedir. İnsan olmanın anlara gizlenmiş sırlarını ve insandan daha üstün olan değerlerini, hayata nasıl anlam verdiğini anlatmakla bitiremez, adeta okura yaşatmaktadır. Toprağa olan bağımız para karşılığında çözülüyor, manevi değerlerimizi maddiyat değişiveriyoruz ne yazık ki. “Ne varlığa sevinirem Ne yokluğa yerinirem Aşkın ile avunuram.” Ferhat’ın dağları delmesi hikâyede mi, kalmıştır dersiniz. Yüce gönüllü kişiler yaşadıkları bölgeyi güzelleştirmektedirler. Ruh iklimini süsleyenler, zihnimizi ve kalbimizi donatanlar, kitap ve söz sahipleri, ahlak abideleri, veliler ve âlimler, adaletle hükmedenleri artık hürmetle anmakla yetinmek yeterli mi, örnek almak yollarından gitmek elden gelmez mi? Huzur katliamı var, kültür erozyonu durdurulamıyor. Ruhsal bir kirlenmenin önüne geçilemez bir hal almış. Sesleri ve sözcükleri uğultuyla bastırılıyor, değerler kirletiliyor, ihya edecek, toprak yeşertecek kimse kaldı mı? Ağacı diken ölse de gölgesine oturan onunla beraber olur. Böylece hayatın sade ve ayrıntıya eğilen tarafını sarıp sarmalardık. Dünya hayatının her anı bir imtihan vesilesi sayılmaktadır. Nelerle imtihan oluyoruz o anlarda hiç düşündünüz mü? Belaya sabır, nimete şükür esastır buna göre sabır ve şükür iç içedir. Hakk'ın lütfuna da cefasına da rıza gösteren makbuldür. En büyük dert ve bela olarak “aşk”ı gören mutasavvıflar aşk için her türlü acı ve sıkıntıya sevinerek ve manevi bir haz duyarak katlanmaktadırlar. Fuzuli gibi: “Ya Rab belayı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belayı aşdan etme cüda beni Az eyleme inayetini ehli dertten Yani ki çok belalara kıl müptela beni” Sokağının tek ağacı o üç yol ağzında yıllardır bıkıp usanmadan Mustafa Kutlu’ya temiz hava, gün ışığı, kuş cıvıltısı seher yeli kalıntısından oluşan bir besteyi duyumsatmaktadır. Mustafa Kutlu, hayatın kıymetini bizlere Dem Bu Demdir, deneme eseriyle kazandırmaktadır. Bu eseri ile dünya hayatının manasına okuru çekmektedir. Okura bir reçete vermektedir. Kırlara akın, yemlik toplayın, biçilmiş çayırın yanından geçiniz. Gök kubbenin altında sırt üstü yatıp taze ot kokusunu ciğerlerinize çekiniz. Esen yel ile kuşların cıvıltısını dinlerken bulutları seyrediniz. Dost ve hasta ziyareti yapın, kır çiçeği götürün. Şükrünüzü ve duanızı içten gelen doğanın heyecanına kapılarak yapınız (s.86). Türk insanı geleneksel yaşam biçimine bir daha geri dönemeyecek şekilde kaybetti; bunun yerine modern yaşam biçimi koyamadı. Sıkıntı bu noktada. Osmanlı döneminde zamanı ve mekânı kapsayan din, günlük hayatımızın yegâne rehberi ve ressamı idi. Şimdi hayatımızı dolduran unsurlar dini renk taşımıyor ramazan gelip geçiyor, bayramlar tatil anlayışında yok olup gitmektedir. Dini, dili, tarihi, kültürü bilmek medeniyeti, merhameti, şefkati, feragati, kısası ahlakı terk etmekle olmamaktadır. Modern hayat; teknoloji, bilim, iletişim ile birlikte insanı hissizleştirmektedir. Artık ne ölene üzülebiliyoruz ne doğana sevinebiliyoruz yaşanan hayat otomatiğe bağladı bizi. His kaybının ardından şuur kaybı sökün etti. Bizim dünya görüşümüz, yaşam biçimimiz tabiatı ve sanatı; yaşanacak ahengine, tadına varılacak diye algılanmaktadır. Ülkemizin meselelerine dipsiz bir kuyu gibi baktıkça okur kendinden başlayarak neyi, nereden başlayarak ve nasıl güzelleştireceğiyle bilinçlenmektedir. Dem Bu Demdir Mustafa Kutlu’nun Hakikati Dem ve an kelimeleri kısa zaman manasına gelmektedir. Zamanın bölünmeyecek kadar küçük parçası denilir. Tasavvufta an, zaman mekân gibi mevhum ve mücerret bir kavramdır. Bu kavramlar kevn’e (akış) tabidirler. Âlem her an Tanrı’dan belirir, yine Tanrı’ya döner. An-ı vahid denilen bu dönüşü ancak ermişler, en çokta bunların arasında vaktin kutbu olanlar bilir. Vahdete erilince zaman ve mekân kaydı kalkar ve ortada ancak an-ı daim kalır. Anı daim zamanın batınidir. Mevlâna Mesnevi’de zamanın sufilerin gözünde değerinin olmadığını belirtmektedir. Hakikat ehlinin İbnül vakt olduklarını ifade etmektedir. Dem de tıpkı an gibi tasavvufta “Tecellinin zuhur ettiği an” olarak değerlendirilmektedir. İşte “dem bu demdir”, tabiri bu anın kıymetini ifade etmektedir. O bir Rahmani nefestir ki Hakkın feyzinden ibarettir. Tasavvuf erbabı bu kavramları şiirlerinde kullanmaktadır (s.23). “Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur Bir dem gelir şadi olur bir dem gelir giryan olur.” Yunus Emre “Ne maziyim ne müstakbel, her anın anesiyin ben Yitirdim benliği benlik bana Hak benliğindendir.” Niyazi Mısri Mustafa Kutlu Dem Bu Demdir Dergâh Yayınları Sayfa 251 Ülker Gündoğdu - 31.05.2021 Ulker_Gundogdu kitap/dem-bu-demdir--22967 yazar/mustafa-kutlu (Ülker Gündoğdu)
Dem Bu Demdir/Mustafa Kutlu . . Ve bir Mustafa Kutlu kitabının daha sonuna geldim, Dem bu demdir bir deneme kitabıdır.Bu kitaptaki yazılar Yeni Şafak gazetesinde yirmi yıllık bir süre içinde yayımlanmış biz okurlara da okumak düşüyor ben okudum sizlerde okuyun şiddetle tavsiye ederim.Kutlu'nun kalemiyle tanışın mutlaka.Her daim kitapla kalın. (Mecânîn-i Kütüp)
Kitabın Yazarı Mustafa Kutlu Kimdir?
Mustafa Kutlu, 6 Mart 1947’de Erzincan’un Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır. Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır.
Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir. Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası 1953 yılında emekli olduktan sonra Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını 1959 yılında 12 yaşındayken kaybeder.
Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır.
Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın isminin kaynağı 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini Sulhiye koymuşlardır.
Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle, davarı, nahırıyla varlığını korur.
Babasının tayin edildiği bir nahiyede ev bulamadıkları için istasyon yakınlarında bir binada kalırlar. Burası Kemah Beylerinden Sağıroğulları’nın Cebesoy İstasyonu’na yaptırdıkları bir dinlenme evidir. Kısa bir süre de karakol binasında kalmışlardır. Bu günlerin hatıralarını Kupa Maçı [Gİ] ve 5492 [AKY] isimli hikâyelerinde kullanır. Burada dumanlı trenler, istasyonlar, demiryolu çalışanları, ıssız tabiat ve hayvanlarla içli dışlı olur.
Beş altı yaşlarındayken okula giden ablalarının kitaplarından okuma yazmayı öğrenir. Bu kitaplardaki şiirleri ezberler. Okula gitmeden önce ikinci üçüncü sınıf talebesi kadar bir birikime sahip olur.
Babasının ölümü ile birlikte (orta ikinci sınıftadır) zor günler başlar. Annesine yardımcı olmak için birçok iş yapar. Sebze halinde arabadan karpuz indirir, kahvede garsonluk, çadırlarda puantörlük yapar. Yine bu yıllarda uğraştığı iki iş vardır. Biri resim yapmak diğeri futbol oynamak. Mahalli ligde futbol oynar.
Mustafa Kutlu – Tahsili
Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur. Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir. Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır.
İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi. Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı oldum.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Mustafa Kutlu on üç dersten bitirme imtihanına girerler. Yazılıyı vermeyeni sözlüye almamaktadırlar. Birçok öğrencinin tek dersten kalıp liseyi bıraktığı bir dönemde mezun olabilen iki öğrenciden biridir. (1963)
Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere varamayacağını hesap etmesidir.
Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine 1964’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır.
Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir sergi açar. Burada 30-40 kadar resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi yoktur.
Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in 28. sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar. İlk hikâyesi 29 Mayıs 1968’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri kapakta olmak üzere 6-7 deseni çıkar.
Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini hazırlar. 1968’de okulu bitirir.
Mustafa Kutlu – Memuriyeti
1969’da Erzincan’da görücü usulü ile, hayatımın en güzel tevafuku dediği eşi Sevgi Hanım ile evlenir. (Bu evlilikten bir erkek bir kız çocukları olmuştur. ) Evliliği ile birlikte öğretmenliğe başlar. İlk tayini Tunceli’ye çıkar. Dört yıl Tunceli Lisesi’nde çalışır. 1972 yılında İstanbul’a tayin edilir. Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi’nde iki yıl öğretmenlik yapar. 1974 yılında çok sevdiği mesleğinden istifa ederek ayrılır. Hareket Yayınları’nı genişletmek isterler. İstifa gerekçesini şöyle açıklar: “Öğretmenliği çok seviyordum; fakat yine de dergiye ağırlık vermemiz gerektiği için istifa ettim.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Mustafa Kutlu – Yayın Hayatı
Mustafa Kutlu, 1968 yılında İstanbul’da çıkan Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’nde yayımladığı hikâyelerle yayın dünyasına girdi. Adımlar (Erzurum, 1970-72), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler gibi dergilerde yazdı.
“Üniversite yıllarında yazmaya başladım. İlk yazdığım “O” hikâyesinden itibaren bütün yazdıklarımı yayımladım. Bu işi şuurla yürüttüm. Bizim neslin bu sahada ağabey, hoca, arkadaş kabilinden mürebbisi yok sayılır. Kendimi yetiştirdim. Bu açıdan ilk hikâyelerimin yayınlanması, hatta kitap haline gelmesi hem bir şans, hem bir talihsizliktir. Okuyucunun karşısına olgun örneklerle çıkamadım, ancak zamanla kendi hikâyeme doğru yürümeye başladım. İlk iki kitabım hazırlık dönemidir.” (Yaşar Kaplan, “Mustafa Kutlu’yla Bir Söyleşi”, Aylık Dergi, Sayı 63-64-65, 1984, s:44)
Hikâyeleri, desenleri ve diğer yazıları Hareket dergisinde yayımlandı. Adımlar dergisinde şiirleri de vardır. Hikâyelerini bu dönemde kitaplaştırmaya başladı. İlk hikâye kitabı “Ortadaki Adam” (1970) Hareket Yayınları tarafından basıldı. Bunu “Gönül İşi” (1974) takip eder. Bu arada iki inceleme yayımlar. Bunlar Sabahattin Ali ve Sait Faik üzerinedir. Bunların yayımlanması ona göre hem bir şans hem de bir şanssızlıktır. “Talebelik sırasında yapmış olduğum iki çalışma hemen yayımlanma şansı buldu. Bunlar erken yayının bütün acemiliklerini taşıyan kitaplardı; ama benim için büyük bir şanstı.” (Adnan Tekşen, “Mustafa Kutlu ile Mülakat”, Zaman, 16 Temmuz 1987, s. 9.
Mustafa Kutlu , Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinin (8 cilt 1976-1998) 2. ciltten itibaren yayın yönetimini üstlenir ve bu ansiklopediye geniş ölçüde madde yazar. 1974-75’ten itibaren 20 yılını verdiği bu ansiklopediyi 1973’te aldığı Smith Corona marka daktilosundan yazarak çıkarır. Ansiklopedi için şimdi profesör olan D. Mehmet Doğan ile çalışır.
Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi 1982’de kapanınca kendi tabiri ile sudan çıkmış balığa dönerler; çünkü dergi ile yaşamaya alışmışlardır.
Mustafa Kutlu, 1980’lerin ortasından sonra sinemaya yönelir ve senaryolar yazmaya başlar. “TRT’de dramatik belgeseller yazdım: Divan-ı Lügati’t Türk’ün bulunuşu ile ilgili ‘Bir Kitabın Hikâyesi’; ‘Müzedeki Şiir’, Divan Edebiyatı Müzesi ile bağlantılı bir belgeseldi. Selim ileri ile beraber Pazartesi Hikâyeleri’ni hazırladık; birçoğu çekildi. Halit Refiğ’in yönettiği ‘Kurtar Beni’ ile Osman Sınav’ın çektiği ‘Kapıları Açmak’ görünür hale geldi; çünkü her ikisi de ödül aldı. TGRT’de yayınlanan Ufukta Bir Ağaç’ı yazmıştım…” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe’sini senaryolaştırır. Diyanet İşleri’nin çocuk filmleri yapması ve bu filmlerin TRT’de gösterilmesi için Turgut Özal’ın girişimi ile bir proje hazırlar. Yusufçuk diye 8 bölümlük bir dizi yazar. “İnsanlar Yaşadıkça” isimli dizisi TRT engeline takılır. Son yazdığı senaryolardan birini TRT’ye teklif etmiş, ismi Mavi Kuş olan bu senaryo şu anda sinema filmi olarak düşünülmektedir.”
Mustafa Kutlu’nun Kapıları Açmak isimli senaryosunun Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın açtığı yarışmada ikincilik derecesi vardır.
Mustafa Kutlu, dergiciliğe uzun bir ara verdikten sonra Dergâh (1990) ile bir dönüş yapar. İlk sayısı Mart ayında yayımlanır. Dergi edebiyat-sanat dergisidir. Dergâh’ın çıkışını Sultan Ahmet’teki Derviş çay bahçesinde İsmail Kara, Mustafa Kutlu ve Ezel Erverdi kararlaştırır.
Mustafa Kutlu derginin yanı sıra Kutlu, hâlen Dergâh Yayınevi’nin yönetimini de sürdürmektedir.
1986 yılından itibaren Zaman gazetesinde “Bir Demet İstanbul” başlığı altında şehir yazıları yayımlanır. Bu yazılar daha sonra Şehir Mektupları (1995) adı altında kitaplaşır. Halen Yeni Şafak’ta kültür-edebiyat yazıları yazmaya devam eden Kutlu, aynı gazetede spor yazıları yazmaktadır.
2012 yılında Osman Sınav’ın yönetmenliğinde ve Kenan İmirzalıoğlu’nun başrollüğünde “Uzun Hikâye” isimli eseri beyaz perdeye aktarılmıştır.
Mustafa Kutlu Kitapları - Eserleri
- Uzun Hikâye
- Ya Tahammül Ya Sefer
- Mavi Kuş
- Yoksulluk İçimizde
- Sır
- Beyhude Ömrüm
- Bu Böyledir
- İyiler Ölmez
- Menekşeli Mektup
- Hayat Güzeldir
- Nur
- Hüzün ve Tesadüf
- Tirende Bir Keman
- Rüzgarlı Pazar
- Huzursuz Bacak
- Yokuşa Akan Sular
- Kapıları Açmak
- Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı
- Tarla Kuşunun Sesi
- Sevincini Bulmak
- Hesap Günü
- Chef
- Zafer Yahut Hiç
- İlmihal Yahut Arzuhal
- Vatan Yahut İnternet
- Tufandan Önce
- Sıradışı Bir Ödül Töreni
- Arkakapak Yazıları
- Dem Bu Demdir
- Fırtınayı Kucaklamak
- Anadolu Yakası
- Akasya ve Mandolin
- Kalbin Sesi
- Yoksulluk Kitabı
- Vitrinde Olmak
- Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş
- Şehir Mektupları
- Bir Demet İstanbul
- Yıldız Tozu
- Selâm Olsun
- Akıntıya Karşı
- Topkapı’dan Topkapı’ya
- Sabahattin Ali
- Gönül İşi
- Ortadaki Adam
- Sait Faik’in Hikaye Dünyası
- Haliç İle Çepeçevre İstanbul
Mustafa Kutlu Alıntıları - Sözleri
- İnsan dünyaya kendini kaptırınca zamanın nasıl geçtiğini bilemez. Bir akıntıya düşüp tüm ömrünü koşturarak geçiren çoktur. (Hesap Günü)
- “Saçların tarumar gözlerinde nem Ateşe benzerdin küle dönmüşsün.” (Tirende Bir Keman)
- “Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.” (Selâm Olsun)
- Aramak vazifedir. “ Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır.” (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş)
- “–Aslımızı yitirmezsek iyidir. – İyidir ya, mümkün mü?” (Yokuşa Akan Sular)
- Baki olan sadece Cenab- ı Hakk ' tır. (Şehir Mektupları)
- “Kendisini değil, artık hatırasını seviyordu.” (Tirende Bir Keman)
- Tren gider, yol gider. Ömür biter, yol bitmez. (Kapıları Açmak)
- Hayatımızı manevi zenginliklerle donatmak gibi köklü ve insani alışkanlıktan, hayatımızı maddi zenginlikler ile donatmak gibi boyutları belirsiz ve bize ait olmayan bir mutluluk anlayışına kaymamız olup bitenlerin kaynağına işaret eder. (Topkapı’dan Topkapı’ya)
- Ne denilmiş: Sabır, sebat, murat. (Beyhude Ömrüm)
- Ölülere sahip çıkamayanlar, dirilere sahip çıkabilir mi? (Haliç İle Çepeçevre İstanbul)
- Önce zihnimiz kirlendi, sonra kendimizden şüpheye düştük, ardından inançlarımızı sorgulamaya başladık. Bu geleneği ve ahlakı yaraladı. Artık ortada bir 'güven bunalımı' vardı. (Vatan Yahut İnternet)
- Herşey gelip inceliklerde düğümleniyor. (Bu Böyledir)
- "Gönül yarası bu kızım, mutlaka izi kalır." (Zafer Yahut Hiç)
- Eskiye ait ne varsa kıymete bindi. (Vatan Yahut İnternet)
- Velhasıl dünya hayatı "İş" dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir. (Hesap Günü)
- Mahvıma sebep hilmimdir.. (Sevincini Bulmak)
- Umut bu dağın ardında belki, ama bu dağın ardı meçhul. (Yoksulluk Kitabı)
- “Dua etmeli derim içimden; hem giden, hem bizim gibi geride kalanlar için artık sadece dua etmeli.” (Selâm Olsun)
- Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor. (Selâm Olsun)