Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) - Mircea Eliade Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) kimin eseri? Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) kitabının yazarı kimdir? Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) konusu ve anafikri nedir? Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) kitabı ne anlatıyor? Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) PDF indirme linki var mı? Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) kitabının yazarı Mircea Eliade kimdir? İşte Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mircea Eliade
Çevirmen: Ali Berktay
Orijinal Adı: Histoire des croyances et des idées religieuses/1 Del l'âge de la pierre aux mystéres d'Eleusis
Yayın Evi: Kabalcı Yayınevi
İSBN: 9789758240814
Sayfa Sayısı: 462
Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi isimli bu üç ciltlik eserinde, 1933'ten itibaren belirli aralıklarla Bükreş Üniversitesi, Ecole des Hautes Etudes ve Chicago Üniversitesi'nde verdiği Dinler Tarihi derslerini bizlerle paylaşıyor. Yazar, Dinler Tarihine Giriş'te kutsalın diyalektiğini ve morfolojisini tartışmıştı; bu ciltleri ise farklı bir bakış açısıyla tasarlamış. Bir yandan kutsalın tezahürlerini zamandizinsel bir düzen içinde çözümlüyor, bir yandan da dinsel inançlar ve düşünceler tarihine yapılmış en büyük katkıları, dinsel geleneklerdeki köklü dönüşümleri gün ışığına çıkarmaya çalışıyor.
Eliade'ye göre din tarihçisi için kutsalın her tezahürü büyük önem taşır; her ayin, her mit, her inanç ya da tanri figürü kutsalın deneyimlenmesini yansıtır ve dolayısıyla varolma, anlam ve hakikat kavramlarını gündeme getiri. "Kutsal", insan bilincinin tarihinde bir aşama değil, bilincin yapısı içinde bir unsurdur. Kültürün en arkaik düzeylerinde insan olarak yaşamak kendi içinde bir dinsel eylemdir; çünkü beslenmenin, cinsel hayatın ve çalışmanın ayinsel bir değeri vardır. Başka bir deyişle insan olmak ya da insan haline gelmek bizatihi "dinle ilişkili" olmak demektir. Yine Eliade'ye göre, insan zihninin, indirgenemez gerçek bir şeyin mevcudiyeti kanısı olmaksızın nasıl işleyebileceğini hayal etmek güçtür; insanın deneyimlerine ve dürtülerine bir anlam yüklemeden bilincin nasıl ortaya çıkabileceğini düşünmek olanaksızdır. Gerçek ve anlamlı bir dünya bilinci, kutsallığın keşfiyle yakından ilintilidir. İnsan zihni gerçek, güçlü, zengin ve anlamlı olarak ortaya çıkanla bu niteliklerden yoksun olan -yani şeylerin kaotik ve tehlikeli akışı, onların rastlantısal ve anlamsız beliriş ve yok oluşları- arasındaki farklı kutsalın deneyimi sayesinde yakalayabilmiştir.
Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) Alıntıları - Sözleri
- Demek ki ritüel biçiminde bir ölüm, hem tanrılar katına ulaşmanın hem de bu dünyada dopdolu bir varoluş edinmenin ön koşuludur.
- O zamana dek hayatın özünü ve kutsallığını kemik ve kan temsil ederken, artık bu değerleri sperm ve kan canlandıracaktır. Aynca kadın ve dişiliğin kutsallığı ilk sıraya geçer. Kadınlar bitkilerin evcilleştirilmesinde belirleyici bir rol oynadıkları için, ekili tarlaların sahipleri olurlar ve bu da onlann toplumsal konumunu yükseltip, anayer"' gibi özgül kurumlar yaratır, yani koca eşinin evinde oturmak zorunda kalır.
- En eski zamanlardan bu yana ölüm sonrası hayata inanç, kırmızı toprak boya kullanımıyla kanıtlanmış gibidir; bu boya ritüel anlamında kanı ikame eder, yani hayatın "simgesi"dir. Cesetlerin üzerine kırmızı toprak boya serpiştirmek, bütün yerkürede zaman ve mekan içinde yaygın bir adettir.
- Mısır uygarlığının ayırt edici özelliğini oluşturan, ama başka geleneksel toplumların mitolojilerinde ve geçmi şe yönelik özlemlerinde de rastlanan bu "yenilik karşıtlığı" dinsel kökenlidir. Kutsal biçimlerin değişmezliği, zamanın şafağı atarken gerçekleştirilmiş jestlerin ve başarıların yinelenmesi kozmik düzeni en mükemmel tanrısal eser olarak ka bul eden ve her türlü değişimde kaos haline geri dönüş, dolayısıyla şeytani güçle rin zafer kazanması tehlikesi gören bir teolojinin mantıksal sonucuydu.
- eski ve sayıca en fazla "belgeler," doğal olarak kemiklerdir. Moustier kültürü çağından (MÖ 70.000-50.000) itibaren mezarlıkların varlığından kesin olarak söz edilebilir. Ama çok daha eski sit alanlarında, örneğin Chou-kou-tien'de (MÖ 400.000-300.000 arasına tarihlendiri lebilecek bir dönem) kafatasları ve alt çene kemikleri bulunmuş, bu kemiklerin oradaki varlığı gündeme belli sorunlar getirmiştir. Mezarlık söz konusu olmadı ğına göre, bu kafataslarının saklanması dinsel nedenlerle açıklanabilirdi. Abbe* Breuil ve Wilhelm Schmidt Avustralyalılarda ve diğer ilkel halklarda görülen,6 ölmüş akrabaların kafataslarını saklamak ve kabile yer değiştirirken bunları da yanlarında taşıma adetini hatırlattılar. Bilginlerin çoğu bu varsayımı -akla yakın görünse de- kabul etmedi. Bu olgular, ritüel amaçlı ya da dindışı nedenlere dayanan bir yamyamlığın kanıtları olarak da yorumlandı.
- "En eski zamanlardan bu yana ölüm sonrası hayata inanç, kırmızı toprak boya kullanımıyla kanıtlanmış gibidir; bu boya ritüel anlamında kanı ikame eder, yani hayatın "simgesi"dir. Cesetlerin üzerine kırmızı toprak boya serpiştirmek, bütün yerkürede zaman ve mekan içinde yaygın bir adettir. "
- “ … Kogiler dünyayı -Evren Ana’nın rahmini- her köy, her tapım mekânı, her konut ve her mezarla özdeşleştirirler. Şaman cesedi dokuz kez kaldırırken, dokuz aylık hamilelik süresini ters yönde katederek bedenin cenin haline geri dönüşüne işaret etmektedir. “
- Ölüm sonrası hayatın “demokratikleşmesi” fetret döneminde ortaya çıktı: Soylular yalnızca firavunlar için yazılmış Piramit Metinleri'ni lahitlerinin üzerine kopya ettiriyorlardı. Aynı zamanda Mısır tarihinde, firavunun zayıflık, hatta ahlaksızlıkla suçlandığı tek dönem bu oldu. Çok ilginç birçok edebi eser sayesinde, kriz sırasında yaşanan derin dönüşümler takip edilebilir. En önemli metinler şu isimlerle bilinir: Kral Merikare Için Dersler; Peygamber Ipu-wer’in Uyarıları, Harpçının Şarkısı; Yorgun Bir Adamın Ruhuyla Tartışması. Bu eserlerin yazarları geleneksel otoritenin yıkılmasının yol açtığı felaketlere ve özellikle de insanları kuşkuculuğa, umutsuzluğa, hatta intihara sürükleyen haksızlıklara ve suçlara değinirler. Ama bu belgeler aynı zamanda içsel nitelikte bir değişime de işaret ederler. En azından bazı ileri gelenler kendilerini felaketteki sorumlulukları hakkında sorgulamakta ve suçlu olduklarını duraksamadan kabul etmektedirler.
- Karmandaki(ritüel davranışlar) evrensel nedensellik yasası bir kez kabul edildikten sonra, kurban töreninin kurtarıcı, selamete erdirici etkileri üzerine kurulu kesin görüşler yıkıldı; çünkü “ruh”un ölümden sonra Gökte var olması, kurban sunanın ritüel etkinliğinin bir sonucuydu. Ama onun bütün hayatı boyunca gerçekleştirdiği diğer tüm davranışlarının ürünleri nerede “gerçekleşiyordu?”
- Kuşkusuz en dokunaklı metin İntihar Üzerine Tartışma' dır. Umutsuzluğa boğulmuş bir adamla ruhu (ba) arasındaki diyalogdur bu. Adam ruhunu intiharın yararına ikna etmeye çalışır. Bugün kiminle konuşabilirim ben. Kardeşler kötü, dünün yoldaşları sevmez olmuş birbirlerini. Kalplerin gözü doymuyor. Herkes komşusu malına el koyuyor. Doğru insan kalmamış. Ülke haksızlık tarlasını sürenlere terk edilmiş. Toprağın üstünde sinsi sinsi dolaşan günahın sonu yok. Bu felaketlerin ortasında, ölüm ona arzulanacak bir şey olarak gözüktü. Ölüm, içini unutulmuş ya da az bilinen bir mutlulukla doldurdu. ''Ölüm bugün benim önümde hastanın beklediği derman gibi. Mersin ağacı baharı gibi. Nilüfer çiçeklerinin ıtırı gibi. Yağmursan sora (tarlaların) kokusu gibi. Yıllar süren esaretin ardından bir adamın duyduğu yakıcı sıla hasreti gibi. Ruhu(ba) ona önce intihar ederse gömülemeyeceğini ve kendisine cenaze töreni yapılamayacağını hatırlatır: daha sonra adamı tensel zevklerin peşine düşüp kaygılarını unutmaya ikna etmeye çabalar. En sonunda ruh adam intihar etmeyi seçse bile onun yanında kalacağına güvence verir.
- Daha sonra Yahve hayvanları ve kuşları yine topraktan yoğurdu, onları Adem’in yanına getirdi ve Adem onlara isim verdi. Sonunda Yahve Adem’i uyuttu ve onun bir kaburga kemiğinden Havva(İbranice havvah etimolojik açıdan ‘’hayat’’ anlamına gelen kelimeyle aynı kökten türemiştir) adını alan kadını biçimlendirdi
- Bilinmeyen nedenlerle, tanrılarla insanlar Mekone'de dostça verdiler. İnsanlar, tanrılarla ilişkilerini kesin bir biçimde saptamak üzere, ilk kurbanı sundular ve Prometheus da ilk kez bu vesileyle konuştu. Bir öküz öldürdü ve onu iki parçaya ayırdı. Ama hem insanları korumak hem de Zeus'u aldatmak istediği için, kemikleri bir yağ tabakasıyla kapladı, eti ve bağırsakları da işkembeyle örttü. Yağın çekiciliğine kapılan Zeus, tanrılar için kötü payı seçip, insanlara eti ve bağırsakları bıraktı. İşte bu nedenle, diye belirtir Hesiodos, o zamandan beri insanlar ölümsüz tanrılara kemikleri yakarak sunarlar.
- Brahmanlar’a göre, insanları “ikinci ölüm”e mahkûm eden, kurban töreninin gizemleri konusundaki cehaletti.
- ...rişiler daha ileri gittiler; “içrek bilgi”yi ritüel ve teolojik bağlamından kopardılar; artık “irfanın”, gerçekliğin derindeki yapılarını ortaya çıkararak mutlak hakikati yakalayabileceği düşünülüyordu. Böyle bir “ilim” insanların payına düştüğü tasavvur edilen “cehalet”i(avidya) sonunda tam anlamıyla yok edecekti.
- Mezarlıklar ölümden sonraki hayata inancın kesin kanıtlarıdır; yoksa cesedi gömmek için katlanılan zahmet anlaşılmaz bir şey olurdu. Ölümden sonraki hayat yalnızca “tinsel" nitelikte olabilir, yani ruhun daha sonraki bir varoluş biçimi olarak algılanabilirdi; ölüleri düşte görmek de bu inancı desteklemekteydi. Ama bazı mezarlıklar ölünün olası geri dönüşüne karşı alınmış bir önlem olarak da yorumlanabilir; bu örneklerde cesetler kıvrılmış ve belki de bağlanmıştı. Diğer yandan ölünün kıvrılmış duruşunun “yaşayan cesetler” den duyulan korkuyu değil (bazı halklarda böyle bir korkunun varlığı bilinmektedir), tam tersine bir “yeniden doğuş” umudunu gösterdiği de varsayılabilir; çünkü cesedin bilinçli olarak cenin konumunda toprağa verildiği birçok örnek bilinmektedir.
Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Başlamadan önce şunu belirtmek isterim kitap çok ayrıntılı bir kitap ben kabataslak olduğunu düşünüp okumaya başlamıştım bu denli ayrıntılı bir kitap istemiyorsanız yine eliadeye ait olan -dinler tarihine giriş- kitabını okuyabilirsiniz o kitap bu üçlemenin tek hali her şey kabataslak anlatılıyor dikkatinizi ve ilginizi çeken yerler için kabataslak anlatılan kısmın üçlemedeki detaylı yerini bile söylüyor Kronolojik olarak ilerleyen muazzam bir kitap, ilk ciltte ilk çağdaki inanış ve kutsallık ile başlayıp Mezopotamya, Mısır, Hitit, Hint, İsrail, Yunan ve İran topraklarında yaşayan toplulukların dinsel inanışlarını, bu inanışların nasıl doğduğunu, zamana bağlı olarak sosyokültürel-siyasi değişimlerini , bu değişimlerin toplumun yaşayış biçimini nasıl etkilediğini ve neden bu etkilerin çoğu toplulukta aynı olduğunu anlatan muhteşem bir kitap. Bu etkilerden birinin günüzüme kadar nasıl geliştiğini kendimce yazmak istedim (Cihanberk Ünver)
II. Dünya Savaşı sonrasında elimizde birkaç örnek olarak bulunan mütebahhir şahsiyetlerden biri. Filoloji çalışmalarının yanı sıra araştırdığı dinleri bire bir inceleme gibi takıntılı bir bilim insanı. Eliade gibisi gelmez. (Furkan Gedik)
Bir ara tarih okuyayım diye bir planım olmuştu. ciddi okumalar da yapmıştım bu konuda sonra "Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi"ni görünce insanlık tarihini dinsel inanç ve düşüncelerden ayırmak imkansız diye düşünüp başladım onu da okumaya. Mircea Elliade'nin bu üç ciltlik eseri dünya tarihi boyunca var olmuş hemen hemen bütün dinleri ve dinsel inançları anlatır. üç cildi de okuduğunuzda aklınıza bir soru takılır: onca dinin birbirinden ne farkı vardı? ve sonra da aklınıza doğal olarak başka bir soru takılır: madem bu kadar aynılardı neden savaştılar? din savaşları dediğimiz şeyler aslına çıkar savaşları değil de nedir? (ozan erdoğan)
Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) PDF indirme linki var mı?
Mircea Eliade - Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I) PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mircea Eliade Kimdir?
Mircea Eliade, 13 Mart 1907'de Bükreş - Romanya'da doğdu. Çocukluğunda ve gençliğinde biyoloji, özellikle de botanik ve entomoloji ile ilgilenmiştir. Fakat yıllar geçtikçe ilgisi daha çok sosyal bilimlere kaymış, özellikle filoloji ve felsefe ile ilgilenmiştir. Bu yüzden felsefe eğitimi alır. 1928 yılında Bükreş Üniversitesi'nde felsefe dalında yüksek lisans yapar. Master tezinin konusu İtalyan Rönesans dönemi filozoflarıdır. Aynı yıl Sanskritçe ve Hint felsefesi okumak için Kalküta'ya gider. Eliade burada ders aldığı Surendranath Dasgupta'dan etkilenmiştir. Ayrıca altı ay Himalayalar'daki Rişikeş aşram'ında yaşadı. Eğitimini bitirip, dört yıl sonra, 1932'de Bükreş'e geri döndü. 1933 yılında daha sonra Fransızca "Yoga: Essai sur les origines de la mystique Indienne" adıyla yayımlanacak olan doktora tezini verdi. Adından da anlaşılacağı gibi doktora tezi Yoga'nın farklı açılardan analizi niteliğindeydi. 1933'den 1939'a kadar Bükreş Üniversitesi'nde felsefe ve din tarihi konuları başta olmak üzere birçok farklı konuda ders verdi.
Savaş yıllarında İngiltere'de bulundu ve savaş sonunda Romanya Sovyet kontrolüne geçince Romanya'ya dönüşü imkânsızlaştı. Gençliğinde birçok aşırı sağcı eğitim görevlisiyle yakın ilişkileri olmuştu. 1945'de Paris'e geçti, konuk profesör olarak École des Hautes Études`de çalıştı. 1951'de en ünlü eserlerinden biri olan "Şamanizm" yayımlandı. 1956 yılında ise aldığı tekliflerden ötürü Paris'ten Amerika'ya geçti ve Chicago Üniversitesi'nde ders verdi. Daha sonra 1958 yılında Chicago Üniversitesi'nde Dinler Tarihi kürsüsünün başına geçti. 1961'de History of Religions dergisini kurdu. 22 Nisan 1986'daki ölümüne kadar Chicago Üniversitesi'nde çalışmaya devam etti ve birçok önemli eser kaleme aldı.
Bugün eserleri birçok farklı dile tercüme edilen Mircea Eliade, dinler tarihi konusunda gelmiş geçmiş en önemli akademisyenlerden biri olmuştur.
Mircea Eliade Kitapları - Eserleri
- Dinler Tarihine Giriş
- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I)
- Mitlerin Özellikleri
- Şamanizm
- Ebedi Dönüş Mitosu
- Kutsal ve Kutsal-Dışı
- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt II)
- İmgeler ve Simgeler
- Okültizm, Büyücülük ve Kültürel Modalar
- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt III)
- Matmazel Christina
- Babil Simyası ve Kozmolojisi
- Mitler, Rüyalar ve Gizemler
- Demirciler Ve Simyacılar
- Arayış
- Yoga
- Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu
- Asya Simyası
- Mistik Hint Erotizmi
- Dinler Tarihi Sözlüğü
- Dinler Tarihi
- Zalmoksis'ten Cengiz Han'a
- Bengal Geceleri
- Doğuş ve Yeniden Doğuş
- Yaşlı Adam ve Bürokratlar
- Mefisto ile Erdişi
- Avustralya Dinleri
- Mistik Öyküler
Mircea Eliade Alıntıları - Sözleri
- şu inanış vardır: İnsan ilk yaratıldığında Tanrı ona ruh bahşetmiştir, bedenini veren ise yeryüzüdür. Ölüm anında bu iki unsur da doğal olarak kendi kaynaklarına döner: beden yeryüzüne ve ruh da semavi yaratıcısına. (Okültizm, Büyücülük ve Kültürel Modalar)
- İnsan mitleri "yaşarken", kutsal olmayan, kronolojik özellikteki zamanın dışına çıkar, nitelik açısından farklı bir zamana, hem en eski hem de sonsuza dek yakalanabilecek olan "kutsal" bir zamana açılır. (Mitlerin Özellikleri)
- İnsan ancak ölümü doğru anlayarak kendisini ele geçirir ve dolayısıyla kendisini Varlığa açar. Gerçekten de insan ölümün kaçınılmazlığını idrak edip ölüme doğru özgürlüğün farkına vardığında, varoluş sahici hale gelir; yani tamamen insanca olur. (Okültizm, Büyücülük ve Kültürel Modalar)
- Dinsel insan: Her yerde bir "şifre" keşfeder. En alışılmış davranış bile tinsel bir mana taşıyabilir. Yol ve yürüyüş dinsel değerlere dönüştürülebilir, çünkü her yol "hayat yolu"nu, her yürüyüş de bir "haccı", yani Dünyanın merkezine yapılan bir yolculuğu simgeleyebilir. (Kutsal ve Kutsal-Dışı)
- ... tuhaf ve olağanüstü olan, genelde kaygı ve uzaklaştırma duygularını getirmektedir. Bazı tabu örnekleri ve tabu olan davranışlar, canlılar ya da nesneler bize tuhaf, uğursuz, gizemli vs kratofanilerin normal deneyimler sisteminden ayrıldığı mekanizmayı açıklar. (…)Böylelikle çirkinlik ne biçimsizlik, bu nitelikleri taşıyanları ötekilerden ayırıp kutsal kılar. (Dinler Tarihine Giriş)
- Örneğin inşaat ayinlerini ele alalım; bu yolla kurbanın ''yaşamı'' ya da ''ruhu'' binaya aktarılmış olur, bina da aynı nedenle sunulan kurbanın yeni bedenidir. (Demirciler Ve Simyacılar)
- Antik kozmolojilerin (Mezopotamya, Hindistan, Çin) "dünya"sı çok büyük, kapalı bir yuvarlak olarak tahayyül ediliyordu. Tapmak bu dünyanın imge'siydi, somut modeli hava kabarcığı ya da su damlası, "kozmik yumurta"ydı. (Mistik Hint Erotizmi)
- Türk-Moğolların yıldırım gibi istilaları - IV. yüzyılda Hunlardan Timur'a kadar (1360-1404)- Avrasya'nın ilkel avcılarının mitsel modelinden esinleniyordu: bozkırda avını kovalayan yırtıcı etobur. Hareket- lerinin apansızlığı ve hızı, toplulukları kitlesel olarak katletmeleri, yerleşik kültü- rün dışsal işaretlerini (kentler ve köyler) yok etmeleri; Hun, Avar, Türk, Moğol at- lılarını bozkırda geyikleri avlayan veya göçebe çobanların sürülerine saldıran kurt sürülerine benzetir. Askeri önderlerin, bu davranış tarzının stratejik önemini ve si- yasal sonuçlarını çok iyi bildiğine kuşku yoktur. Ama örnek avcının -yırtıcı eto- bur- mistik saygınlığı da hatırı sayılır bir rol oynuyordu. Birçok Altay boyu, atala- rının doğaüstü bir kurt olduğunu iddia ediyordu (Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt III))
- "John Cotton şöyle yazıyordu: Ne kadar kültürlü ve zekiysen, Şeytanın emrine girmeye o kadar yakınsındır." şey mi dostum :)) (Arayış)
- "Schmidt ilkel insanın Tanrı fikrini mantıksal bir neden arayışı kapsamında keşfettiği sonucuna ulaşıyordu. Dinin çok karmaşık bir fenomen olduğu gerçeğini göz ardı ediyordu-" (Arayış)
- Tarihi kişiler arketipleri olan tanrıları ve mitsel kahramanları taklit etmeye çalışıyorlardı. (Mitler, Rüyalar ve Gizemler)
- ...dinsel deneyim yaşayanlar açısından tüm Doğa kozmik bir kutsallık olarak belirmeye müsaittir. (Kutsal ve Kutsal-Dışı)
- Upanişadlar'daki bilge, Neti! neti! diye haykırır: "Hayır! Hayır! Sen bu değilsin, sen şu da değilsin!" (Yoga)
- Ancak Mezopotamyalılarda gelenek bir bütündür: Marduk’un yalnızca toprağı değil aynı zamadan kendi kanını da kullanması gerekmiştir: Kanımı pıhtılaştıracağım, kemik yapacağım ondan. İnsanı ayağa kaldıracağım, gerçekten bir insan olacak... İnsanı yapacağım, yeryüzünde yaşayacak... (Babil Simyası ve Kozmolojisi)
- "İnsan, kendi ördüğü anlam ağlarında asılı kalmış bir hayvandır." (Kutsal ve Kutsal-Dışı)
- Freud "Tanrı'nın, insanların fiziksel Babasının yüceltilmesinden başka bir şey olmadığını savunur; bu nedenle, toteme kurban verilirken, öldürülen ve kurban edilen bizatihi Tanrı' nın kendisidir.Baba-Tanrı'nın katledilmesi insanlığın ilk günahıdır.Bu öldürme suçunun kefareti İsa' nın kanlı ölümüyle ödenir." (Arayış)
- Hitit büyüsü, makrokozmos (Evren)-mikrokozmos (insan bedeni) benzeşimince belirlenmiştir. İnsanın başı Göğe tekabül eder, elleri toprağa, gözleri suya benzemektedir. (Babil Simyası ve Kozmolojisi)
- Tuhaf, tek, yeni, eşsiz ya da korkunç olan her şey büyüsel-dinsel güçlerin toplanması için mükemmel bir zemindir ve koşullara göre kutsalın neden olduğu iki yönlü duygu nedeniyle ya tapınılan ya da kaçınılan bir nesneye dönüşür. A.C. Kruyt şöyle yazmaktadır: “Bir köpek avda her zaman şanslıysa, bu bir measadır( kötüye işaret, uğursuzluk). Avda çok başarılı olmak Toradjaları endişelendirir. Hayvanın avını yakalamasını sağlayan büyüsel güç, efendisine ölümcül sonuçlar getirecektir. (Dinler Tarihine Giriş)
- Dünyada yaşamak için, onu kurmak gerekir ve hiçbir dünya, kutsal-dışı uzamın göreliliğinin ve türdeşliğinin "kaos"u içinde doğamaz. (Kutsal ve Kutsal-Dışı)
- Modern insanın bilincinin en soylu kısmı, çoğu zaman sanıldığından daha az manevidir. Hızlı bir çözümleme, bilincin bu soylu ve yüksek küresinde, bazı kitabi kalıntıların, çok miktarda ve çeşitli düzlemlerde önyargının; hayatın anlamı, en yüce gerçek vb. konularında tamamen basmakalıp birkaç düşüncenin canlılığını açığa çıkartacaktır. Uyanıkken görülen düşlerde, melankolilerde, imgelerin bilincin oyun saatleri esnasındaki serbest oyunlarında, her türden vakit geçirme ve eğlencede. Bu mitsel hazine burada laikleşmiş ve modernleşmiş bir şekilde devam etmektedir. Freud'un cinsel gerçeklere ilişkin oldukça ham imalarla gösterdiği üzere, bu tür imgelerin biçim değiştirdikleri olmuştur. İmgeler ayakta kalabilmek için, çok tanıdık hale gelmişlerdir. Ancak kullanımları hiç de azalmış değildir. Çünkü bu gerilemiş imgeler, modern insanın manevi yenilenmesinin mümkün olabilecek başlangıç noktasını gösterirler. (İmgeler ve Simgeler)