Diriliş - Lev Tolstoy Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Diriliş kimin eseri? Diriliş kitabının yazarı kimdir? Diriliş konusu ve anafikri nedir? Diriliş kitabı ne anlatıyor? Diriliş kitabının yazarı Lev Tolstoy kimdir? İşte Diriliş kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Lev Tolstoy

Çevirmen: Ayşe Hacıhasanoğlu

Orijinal Adı: Воскресение

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9789944886666

Sayfa Sayısı: 637

Diriliş Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Zengin ve yakışıklı bir Rus prensi olan Nehlüdof, halalarının hizmetindeki güzel köylü kızı Katyuşa'yı baştan çıkardıktan sonra bırakıp gider. Bir sonraki karşılaşmaları, yıllar sonra bir mahkeme salonunda olur: Katyuşa kötü yola düşmüştür ve adam öldürmek suçuyla yargılanacaktır. Katyuşa'nın durumundan kendini sorumlu tutan prens, vicdanının ezici baskısıyla baştan ayağa değişecek, yaşadığı dünyaya farklı gözlerle bakmaya başlayacaktır. İnsan ruhunun, vicdanının, inancının ve 19. yüzyıl Çarlık Rusyası'nın gerçekçi bir portresini çizen bu başyapıt, Tolstoy'un ateist ilan edilmesine ve 1901 yılında Kilise'den aforoz edilmesine sebep olmuştur.

Diriliş Alıntıları - Sözleri

  • Ee, anlatın bakalım, toplumun temellerinin altını oydunuz mu? Suçluları aklayıp, suçsuzları mahkum ettiniz mi?
  • İnsanlar hakkımda ne isterlerse düşünsünler, onları aldatabilirim ama kendimi aldatmayacağım.
  • Olduğu ile olmak istediği arasındaki fark ne kadar büyük olursa olsun, uyanmış bir ruhsal varlık için olanaksız diye bir şey söz konusu olamazdı.
  • Vicdanına karşı gerçekten davranman gerektiği gibi mi davranıyorsun, yoksa bunu insanlar için, onların karşısında övünmek için mi yapıyorsun?
  • Fakat insanlar, büyük, yetişkin insanlar kendilerini ve birbirlerini aldatmaktan vazgeçmiyorlardı.
  • • "Uyumak istiyorum, uyuyamıyorum, düşünmeyeyim diyorum, onu da yapamıyorum."
  • İnanç çok, ama ruh bir tanedir. Sende de, bende de, onda da. Demek ki her birimiz kendi ruhumuza inansak birleşmiş olacağız. Her insan kendine inansa herkes bir araya gelecek.
  • Başkalarını düşünen, iyi bir insandır...
  • Kişioğlu her zaman, sonsuz kez bağışlamalıydı; çünkü suçsuz insan, başkalarını cezalandırmaya, düzeltmeye hakkı olan insan yoktur yeryüzünde.
  • İnsanın içindeki vahşi hayvanın hayvani yönü iğrenç.
  • Eşyalara karşı sevgisiz davranabilir insan: ağacı kesebilir, çamurdan tuğla yapabilir, acımadan dövebilir demiri, ama arılara karşı dikkatsiz davranamayacağı gibi, insanlara karşı da sevgisiz davranamaz.
  • İnsanın keyifsiz olduğunu kendi kendine itiraf etmesi kadar kötü bir şey yoktur.

Diriliş İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tek Kitapta Dostoyevski, Kafka, Camus ve Tolstoy!: YouTube kitap kanalımdaki videodan Tolstoy'un hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: https://youtu.be/bsTzvrg-Pi4 Arkadaşlar şu an hangi işi yapıyorsanız acilen o işi bırakın ve hemen şu alıntıyı okuyun. Okuduğum yüzlerce kitabın içinden çok çok az alıntıya böyle bir pozitif ayrımcılık yaparım fakat bu gerçekten çok güzel : "Bir katil olmaktan daha aşağılık bir şey varsa, o da bir başkasının canını dahi yakamayacak bir insandan bir katil yaratmaktır." [Adiller, Camus, s. 103] Muhteşem değil mi sizce de? Bu tek cümle üzerine bile herhalde bugüne kadar toplam 3-4 saat düşünmüşümdür... Peki, 1913 yılında dünyaya gelmiş Camus ile bu yazarın adını hiç duyamadan 1910'da hayata gözlerini kapamış Tolstoy'un nasıl bir alakası var? Kafka'nın Dava ve Dostoyevski'nin de Ölüler Evinden Anılar kitabı bir gün nükleer bir füzyon tepkimesi sonucunda birleşmek isteseydi sonuç olarak Tolstoy'un Diriliş kitabı çıkabilir miydi? Esaretin Bedeli ve Yeşil Yol gibi popüler filmleri muhtemelen pek çoğunuz izlemiştir diye düşünüyorum. Eğer Dava ve Ölüler Evinden Anılar gibi kitaplar ile Esaretin Bedeli ve Yeşil Yol gibi filmleri seviyorsanız Diriliş kitabını sevmemek için elinizde hiçbir sebep yok! Nasıl ki Ölüler Evinden Anılar kitabında pranga ve zincir seslerini, kürek mahkumlarını, mahkumların acı dolu haykırışlarını duyabiliyorsak, Diriliş'te de bunları duyabiliyoruz. Nasıl ki Dava kitabında bürokrasi hiyerarşilerini, sonucu bir türlü gelmeyen evrak işlerini, resmi işlerin kasvetini hissediyorsak, Diriliş'te de bunları hissedebiliyoruz. Peki, Camus bu hikayenin neresinde? Tam kalbinde! Hani başta bir alıntı paylaşmıştım ve belki de bugüne kadar karşılaştığımız pek çok suçun kaynaklığını yapan bir düşünce belirtmiştim ya... İşte Tolstoy eğer bir gün Camus'yü okusaydı ve o alıntıya rastlasaydı eminim ki bayılırdı. Çünkü bugüne kadar suç ve ceza olgusu ile suçu oluşturan sosyolojik sebepleri insana sorgulatan ve sebebini merak ettiren bu şekilde bir alıntıyla pek karşılaşmadım, zaten o yüzden Camus de çok iyi bir yazardır ya. Eğer ki bir gün Dostoyevski, Kafka, Camus ve Tolstoy bir kafede buluşup kitapları hakkında konuşmak isteselerdi, Dostoyevski, bu kitapta bulunan Maslova'nın bulunduğu durumu ve gözlemlerini, Nehlüdov'un hapishane ve kilise sistemine karşı olan eleştirilerini çok severdi. Hatta büyük ihtimalle Suç ve Ceza kitabını da Tolstoy'a hediye ederdi. Ayrıca size öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bir bilgi vermemi ister miydiniz? Tolstoy bir gün Dostoyevski'nin Ölüler Evinden Anılar kitabını okuduktan sonra o kitaptan çok etkilenip böyle bir kitap yazma kararı alıyor. Hadi yine iyisiniz, arkadaşlarınızla kitaplar hakkında konuşurken bu bilgiden bahsedebilirsiniz. Şimdi size çok ama çok önemli bir konudan bahsedeceğim... Bu tür kitapları okurken ne yapın biliyor musunuz? Direkt olarak güncel ve gündemdeki konular hakkında şu şekilde düşünceler oluşsun aklınızda: Mesela Tolstoy'un bu kitaptaki kilise sisteminin yozlaşmışlığı hakkındaki düşüncelerini okuyun. Ardından camileri sırf dünyevi ve siyasi rant amaçları için kullanan insanlarla bu düşünceleri karşılaştırın. Mesela Tolstoy'un bu kitapta Nehlüdov karakteri ile kendi içinde bulmaya çalıştığı vicdan duygusunun Tanrı'yla birlikte zuhur etmesini okuyun. Ardından Allah yerine koyulan insanlarla bu inanç biçimini karşılaştırın. Emin olun ki bu şekilde düşündüğünüzde size pek çok şey tanıdık gelecek ve bu kitabı çok seveceksiniz. İnancınız konusunda bir diriliş yaşamak istiyor musunuz? Suçluların neden suçlu olduğu ve verilen cezaların doğru kişilere verilip verilmediği konusunda şüpheleriniz mi var? Sıkıştırılmış bir RAR dosyası gibi hem Dostoyevski hem Kafka hem Camus hem de Tolstoy'u mu okumak istiyorsunuz? O zaman bu kitabı okumak için geç kalmış değilsiniz. Ben bu kitapla içimdeki erdemleri tekrar hatırladım. Evine ekmek götürebilmek için yasaklarda bile sıcağın altında çalışmak zorunda kalan gariban kağıt toplayıcılara kesilen cezaları ve kongreler yapıp da salgının hızla yayılmasına sebep olan ama hiç ceza kesilmeyen insanları hatırladım. Ülkemizde haftalardır devam eden iddiaları hiç soruşturma ihtiyacı duymayan hukuk sistemimizin başıboşluğunu hatırladım. Nedir bu çifte standart? Nedir bu hukuk sistemimizin yozlaşmışlığı? Nedir bu şeylerin Tolstoy ile olan bağlantısı? Artık dirilmemiz gerekiyor. Tepki göstermemiz gerekiyor. Madde ile mananın arasını iyi tutabilecek çözümler üretmemiz gerekiyor. Suç ve ceza olgularının üzerine iyi düşünüp karşılaştığımız gündelik olayları daha iyi yorumlamamız gerekiyor. Hem söylesenize... Kitap okumanın bir suç biçimi gibi yargılandığı bu hayatta bu incelemeyi okutarak size bir ceza vermişim çok mu? (Oğuz Aktürk)

Ruhun Dirilişi: Vicdan, Adalet, Merhamet: Diriliş, Tolstoy’un yetmişinde kaleme aldığı ve ölümünden önce yayınladığı son büyük romanı. Hesaplaşmaları içinde en çetin ve sert olanı aynı zamanda. Romanı 1899’da yayınlanmaya başlasa da O, 1889’un aralık ayında “Koni’nin romanı” diyerek ilk satırlarını yazmaya başlamış. Koni’nin romanı diyor çünkü romanın kurgusunun esinlendiği olayı, arkadaşı Koni, 1887’nin Haziran’ında ona meslek hayatının en tuhaf hikayesi olarak anlatmıştı. Tabi bu olayı birebir alıp anlatmamış Tolstoy, ancak hikâyenin ana omurgası bu olayda saklı. Tolstoy’un bu öyküden bu kadar etkilenmiş olmasında muhtemelen vicdanının da payı vardır. Çünkü o da gençliğinde halasının evindeki bir hizmetçiyi ayartarak genç kızın hayatını değiştirmişti. Anlatılan trajik öyküyle birlikte vicdanı onu bir hesaplaşmaya çağırmış olmalı. Kurguda ayrıca Tolstoy’un inancıyla hesaplaştığını da söyleyebiliriz. Tolstoy, bir ara (2-3 yıl kadar) dini vecibelerini yerine getiren bir Ortodoks profili çizse de sonrasında bir şeylerin yanlış olduğu, gerçek Hristiyanlığın ve İsa Peygamber öğretisinin kilisedeki gibi olmadığına yönelik itirazlarda bulunmaya başlıyor. Zamanla bu itirazların tonu ve şiddeti de artıyor. Kimi zaman idare edilse, görmezden gelinse de kimi zaman bu tutumu eleştirilse de ona yönelik bu konuda net bir adım atılmıyor. Ancak Tolstoy bu fikirlerini Diriliş’te de açımlayıp kilise ayinlerinin bazı sembolik ritüellerini de alaya alarak anlatınca hem kitabı hem de kendisi aforoz edilmiş. Tolstoy’un çok etkilendiği arkadaşı Koni’nin anlattığı olaya bakarsanız, olayın ana karakteri hayatı mahvolan Rosalie Oni’dir. Ancak ben merkezli bir yazar olan Tolstoy, diğer romanlarında olduğu gibi yine kendisini bu romanında da bir karakterle var ettiği için biz romanı, Tolstoy’un romandaki yansıması Nehludov’un penceresinden takip ediyoruz. Nehludov, Tolstoy’un kendi hayatından anılar ve fikirler yüklediği, aynı zamanda yaşamsal olarak kendine benzer bir statüde kurguladığı baş karakteridir. Tıpkı Tolstoy gibi kösnüllüğüne yenik düşerek birilerinin hayatını etkileyen, mülkiyetle problemli ancak mülkiyetin sağladığı rahat hayat koşullarından da vazgeçemeyen, fikri ve yaşayışının zıtlığının doğurduğu kıskaçta rahatsız bir biçimde yaşayan, hayatının kötü gittiğini fark ettiği zamanlarda “yeniden doğuş” dediği temiz bir sayfa açarak kendine yeni kurallar belirleyen, bu kuralları bir deftere not alarak bağlı kalacağına dair sözler veren, ayrıca günlük tutarak hayatının gidişatını, tüm bu “yeniden doğuş”larını günlüğünde anlatan biridir. Romanın olaylar başlamadan önceki kısımlarına bakarsak, toplumun insanı öğütücü etkisi üzerine odaklanıldığını görüyoruz. İki ana karakterden Katyuşa, güzelliğinin bedelini sürekli istismar edilerek, arzunun nesnesi olarak ödüyor. Ne kadar ayakta kalmaya çalışsa da direnemeyip kendini bataklığın akışına bırakmış. Nehludov da şiir ve felsefeyle ilgilenerek kendi özgün fikir dünyasını kendi özgün karakterini oluşturacakken bunun toplum tarafından ilgi ve kabul gören bir şey olmadığını görüyor. Toplumun ilgi gösterdiği, onadığı şey ise; aynı, dürtüsel ve basit olmak. Bu yüzden kendi fikri olmasının yorucu ve direnç gerektiren bir şey olduğunu gördüğünde Nehludov, kendine inanmaktan vazgeçerek başkalarına inanmayı, başkalarına dayanarak kimliksiz-kişiliksiz yaşamayı tercih etmiş. Çünkü böyle yaptığında etrafından yargılanmak yerine övgü aldığını görüyor. Yani kolay olanı seçiyor, kişilikli-karakterli olup kendi fikirleriyle sert esen toplum rüzgarına karşı gelmek yerine kalabalıklar içinde kaybolarak, aynılaşarak, basit ve dürtüsel hayatı yaşamaya başlamış. Bu tercihiyle askerlik görevine de başvuran Nehludov, dürtüsel olanı şehveti şiddetle birbirine katıp hazzı hızla yaşamış. Romandaki ifadeyle “Ahlaki bağlarından sıyrılmış bu şehvet adamı” nın kendi yolunda giden bir başkasını yolundan ederek topluma, “ahlaki bağlarından sıyrılmış”, ümidini ve insanlara olan güvenini kaybetmiş yeni insanlar armağan etmesi çok olası hale geliyor. Burada bireysel bozulmanın salt münferit bir halde kalmayan domino etkisini görüyorken, genel olarak Tolstoy’un bu iki ana karakterinin gelişim tarihçesini özetle anlattığı bölümlerde en çok dikkat çeken şeyse; hayata temiz, enerjik ve gelecekten ümit dolu bir halde başlayan kişilerin, toplumun batağa çeken kötü tarafının anaforuna kapılarak öğütülmüş olmaları. Bozucu etkisiyle ‘hayvani insan’ın ‘ruhsal insan’a üstün gelmesi... Tolstoy’un kendi hayatına bakarsak bu büyük savaşıma odaklanmasını anlayabiliriz. Çünkü kendi hayatı da bu savaşımı vererek geçiyor. Eser, bir adamın, vicdanının etkisiyle ruhunun uyanması sonucunda çıktığı arayışı konu ediniyor. Bu arayış; vicdanın, adaletin, merhametin arayışı. Ancak bunun nahif bir arayış olduğunu söyleyemeyiz. Aksine sert, yergi ve ironi içeriyor. Ayrıca bu arayışa dünyadan hoşnutsuzluklar ve anlam arayışı da dahil ediliyor. Tolstoy, karakteri Nehludov aracılığıyla suçu ve suçluluğu sorgularken, yakın döneminde yaşanmış zulüm dolu adaletsizlikleri birer örnek olarak peş peşe kurguya dahil edip yargılama, ceza, infaz ve ıslah nasıl olmalıdır üzerine de sorularını derinleştiriyor. Yargı sisteminden başlattığı sahnelemeyi infaza kadar götürüyor. O sahneleri, atmosferi etkili bir biçimde anlatabilmek için dersine de iyi çalışmış. Kurgusunun detaylarını iyi bir biçimde oluşturmak için Tula Mahkemesi Savcısı arkadaşının yardımıyla hapishaneleri ziyaret etmiş, tutuklularla konuşup hukuk sisteminin işleyişini incelemiş. Edindiği izlenimlerin de katkısıyla bol bol hapishane, suçlu örneği ve bunlara dair detaylar sunuyor okuruna. İlkin yargılamadaki yapısal bozukluğu gözler önüne seriyor. O dönemin Rusya’sında yeni geçilmiş olan jüri sisteminin yetkinliğini tartışmaya açıyor. Zaten verilen alt bilgiye göre dönemin kimi gazetelerinde ‘temelleri yıkmak’ deyimiyle eleştirilmiş sistem. Karakterler üzerinden sisteme dokundurmalar yapılırken, kurgusal olarak da olayların gelişiminde ‘sistem adalete ne kadar hizmet ediyor acaba?’ sorusunu soruyoruz. Misal; bir jüri üyesi sanıktan fiziksel olarak hoşlandığı için hissi davranıp bütün karar haklarını sanığın lehinde kullanabiliyor. ‘Vakit geç oldu, eve geç kalındı’ diye apar topar verilen bir kararın yine bir o kadar önemli sonuç kısmı aceleyle ehemmiyet gösterilmeden yazılabiliyor ve böylece nihayete bağlanan yargılamanın sonucu bir insanın akıbetini belirliyor. O kişi suçluysa suçsuz ilan edilebiliyor. Suçsuzsa da suçlu bulunup hayatı elinden alınabiliyor. Aslında genel değerlendirirsek romanın katmanlı bir yapısının olduğunu söyleyebiliriz. Nehludov’un dirilişi, uyanmaya başlamasıyla kademe kademe olur. Özelden genele geçiş, bireyselden toplumsala varış vardır. Bu önce bir mekandaki yapısal bozukluğu fark edip yavaş yavaş bütün her şeyin göze gelmesi gibidir. Önce bir uyanış gerçekleşir, kendini sorgulama, yanlışlarını görme, sonra ilgili birimdeki bozukluğu fark etme, sonra o ünitedeki çarpıklıkları görme daha sonra bütün yapıdaki her şeyin dikkati celp etmesi. Katyuşa olayıyla benliği uyanan Nehludov, her şeyi sorgular, kendi hayatını ele alır, yaşamını tiksinircesine eleştirir, sonrasında yavaş yavaş toplumdaki çarpıklıklar gözüne gelmeye başlar. Başka davalara baktıkça daha da rahatsız olur. Yapacak bir şey yok, artık benliği uyanmıştır bir kere. Nehludov’un kurgudaki yeri de bu iş için çok müsaittir. Davayı; davalı ve iddia makamı arasında pasif bir yargılama pozisyonunda takip ederek etkili olacak son sözü söyleme, karara etki etme makamından takip etmek. Üçüncü bir göz olarak olayları takip edip nihai sonuca varmak. Bir nevi okurun pozisyonu da böyle değil midir aslında? Benliği uyandıktan sonra cezaevine gidip geldikçe oradaki başka mahkumlara denk gelir, gördükleri-duyduklarına karşı sessiz kalamaz. Davalarla ilgilenmeye başlar. Okur, onunla birlikte adaleti arama, adaleti tesis etme yolculuğuna çıkmıştır. Katyuşa davası küçük ölçekte, münferit bir olay olarak kalmıştır artık. Kurguda da buna yönelik bir kırılma olur zaten. Nehludov’un Katyuşa ilgisi eski boyutundan ‘bir sözü yerine getirme’ durumuna kadar evrilir. Sadece cezaevinde de değil köylerdeki adaletsizlikler ve sefil yaşam da artık gözüne gelmeye başlar Nehludov’un. Daha önce bunu nasıl göremediğine, idrak edemediğine yanar. Benliğin uyanması, eyleme geçmeyen düşüncenin uyuşukluktan kurtularak kendini sakınmayan bir aksiyon çabasına dönüşmektedir artık. Bu uyanmada göz açılmış, ruh sarsılmış, vicdan hareketin enerji kaynağı olmuştur. “Toprak kimsenin malı değildir. Herkes, hava, güneş, su üzerinde olduğu gibi toprak üzerinde de aynı hakka sahiptir” görüşüne inanan Tolstoy, karakterine de harekete geçtiği bu dönemde gereğini yaptırır. Hayatında tam olarak yapamadığı şeyleri, harekete geçiremediği fikirleri kendine yakın olarak oluşturduğu karakterler aracılığıyla ortaya koymuş, sözse onlara söyletmiş, eylemse yaptırmış. Bu dikkat çekici tarafı Tolstoy’un. Belki de böylece fikirleri ve eylemleri arasında sıkışıp kaldığı gerçek hayatında yüreğini soğutuyordu ya da fikri devamlığı ve tutarlılığı için bir tür diri kalma yoluydu bu… Nehludov’un köylüleri toplayıp onlara topraklarla alakalı yaptığı teklif ve köylülerin tepkileri, Tolstoy’un kendi hayatında yaşadıklarıyla oldukça benzer sahnelerdir. Bu roman, Tolstoy’un diğer romanlarından daha farklı bir yerde. Bireylerin birer figür olarak kaldığı, daha çok toplumsal olanın sorgulandığı, bir derdin, bir arayışın romanı. Diğer romanlarına göre daha direkt konuşan, sözüne odaklanmış bir yazarı görüyoruz. Sözü uzatacaksa da bu konuyla, kurguyla alakalı oluyor, konuyu dağıtmadan kurgunun içinde kalarak ilerliyor. Diğer romanlarındaki aşkı-tutkuyu da göremiyoruz bu romanında. Burada aşk-tutku yerine ana sürükleyici vicdan. Romanda Katyuşa, Nehludov’u tutuşturan kıvılcımdır, onun vicdanını uyandırmak için vardır adeta. Nehludov, Katyuşa’yla uyanır ondan sonra aleme karşı sevgi ve merhamet duymaya başlar. Katyuşa onun hem uyandığı hem de öğrendiği yerdir. Nehludov, onunla parçadan bütüne erer. Ancak Nehludov’la Katyuşa arasında kurulan ilişki için (romanın finalini de düşündüğümüzde) kurgunun yüzeysel ve ikna edici olmayan tarafı diyebiliriz rahatlıkla. Karakteri Nehludov’a büyük anlamlar aratan Tolstoy bunu ne kadar önemsemişti acaba? Kapanışı Nehludov’un uzun zaman arayıp bulamadığı Hz. İsa’nın Petrus’a verdiği o yanıtla yapıyorum: “Birbirimizi her zaman, sayısız defalarca bağışlamalıyız, çünkü suçsuz, başkalarını cezalandıracak, düzeltebilecek durumda insan yoktur.” (Emin K.)

DİRİLİŞ Tolstoy'un en önemli eserlerinden biri olan Diriliş, bir vicdan azabından çok topluma, ceza ve adalet sistemine ve kilise sistemine yapılmış ağır bir eleştiri aslında. Tolstoy bu kitabı ruh ve inanç buhranları geçirdiği bir dönem yazıyor. Kurumsallaşmış "modern" kilisenin ikiyüzlülüğü ve gerçek Hristiyan ruhundan uzaklaştığını düşünen yazar, bu fikirlerini romanın temelinin bir kısmını oluşturmak için kullanıyor. Tolstoy'un dinle ilgili yaptığı eleştiriler zorlayan süreçler geçirmesine bile neden olabiliyor. Öyle ki Tolstoy'un 1899' da yayımlanan bu kitabında kalıplaşmış kilise sitemine yaptığı eleştiriler nedeniyle 1901 yılında, Rus Ortodoks Kilisesi'nden aforoz edilmesine sebep oluyor.Kitabın konusunun diğer temelini ise insan yapımı yasaların asla adil olamayacağı fikri üzerine kuruyor Tolstoy. Bu fikri Diriliş'i okurken altını çize çize belirttiğini görüyoruz. Tolstoy, hayatının ikinci evresi diyebileceğimiz yani hayatının sonlarına doğru tinsel metinlere ağırlık veriyor ve eserlerine daha fazla yansıtmaya çalışıyor. Son romanı olan Diriliş'te de yine tinselliğe yer veriyor yazar. Tolstoy’un son dönemde gerçek yaşamında yaşadığı dini dönüşümü; “gerçek Hıristiyanları” toplumsal ikiyüzlülükten, devletten ve yanlış inançlardan azat etme çabaları ve kendisinin Hıristiyanlıkta özdisiplin hakkındaki fikirlerini yine kitaba serpiştirdiğini görüyoruz.. Kitabın konusuna gelecek olursak kitap, bir hayat kadını olan Maslova'nın bir otelde iki arkadaşı ile birlikte bir adamı zehirleyerek öldürmekten dolayı yargılandığı davada jüri olarak görev yapan Prens Nehludov'un Maslova'yı görüp geçmişi hatırlaması ve o andan itibaren başlayan ruhani dirilişini anlatıyor. Prens Nehludov , zengin, keyfe düşkün bir üst tabaka kesiminden bir soyludur. Teyzelerine gitmek için gittiği malikanede hizmetçi olarak çalışan kimsesiz Maslova ile ilişkiye girer ve hamile bırakır. Kızın o günden sonra hayatı hiçbir zaman eskisi gibi olmaz ve genelevlere kadar uzanır. Bu şekilde Prens, Maslova'nın düştüğü durumdan kendini sorumlu tutmakta ve kızın alacağı tüm cezalarda onun yanında olması gerektiğine inanmaktadır. Hatta kendisiyle evlenerek vicdanını biraz olsun dindirmek istemektedir. Bu şekilde başlayan "ahlaki ve vicdani diriliş" Prens Nehludov için zorlu bir mücadeleye dönüşmekte. Bu mücadele sırasında toplumdaki iğrenç adaletsizlikleri, hapishane sistemini ve onun birçok masum kurbanına şahit olmakta. Böylece içine girdiği durum onu kendi hayatı ve sınıfından giderek uzaklaştırmakta hatta tiksindirmektedir zamanla. Bu şekilde harika bir kurgu içinde ruha, vicdan azabına, insan fıtratına dair birçok soru sorulmakta ve farklı devinimsel cevapları barındırmaktadır. Bu şekilde ahlaki mutluluğa erişme isteği, rus toplumunun çürümüşlüğü, kilise sistemine yapılan eleştirilerin olduğu kitapta konular her ne kadar Rus toplumuna yönelik olsa da temelinde bu konuların evrensel olduğu kanısındayım. Söyleyeceklerimi burada noktalayarak keyifli okumalar diliyorum.. (Fatime S.)

Kitabın Yazarı Lev Tolstoy Kimdir?

Lev Tolstoy 28 Ağustos 1828 tarihinde Moskova'da doğdu. Babası Kont Nikolay İlyiç Tolstoy, 1812 Napolyon Savaşlarına katılmış emekli bir yarbaydı.

Tolstoy romanlarında, insanoğlunun ne kadar değişik karakterli olduğunu vurgular. ''Savaş ve Barış'', ''Anna Karanina'' insan tahlileri ve canlı tasvirler bakımından birer baş eserdir.

Lev Tolstoy'un kendini arayış serüveni ölünceye kadar sürdü. Karısı bile onu anlamadı. Tolstoy, bir çocuk gibi hayata küstü ve kaçtı. Seksen iki yaşındaki karanlık ve yağışlı bir Ekim gecesinde köyünden ayrıldı. Yolda hastalandı 7 Kasım 1910'da küçük bir tren istasyonunda hayata veda etti.

Lev Tolstoy zengin bir ailenin çocuğu olarak Rusya'nın Tula şehrindeki Yasnaya Polyana adlı konakta doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova'ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve J. J. Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana'ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan "Çocukluk"u bu sıralarda yazdı.

Lev Tolstoy Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya'ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. 1854'te Kırım savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Gene de içinde, aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasnaya-Polyana'ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862'de evlendi.

Lev Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs kendisinden 16 yaş küçük olup henüz 18 yaşındaydı. Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten 13 çocukları oldu; bu çocukların 3'ü bebek iken, biri 5 diğeri de henüz 7 yaşında iken öldü. Eserlerinden en kuvvetli olan iki romanı "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina'yı" bu dönemde yazdı. Karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Hatta "Savaş ve Barış"ın düzeltmelerini 12 kez yapıp yazmıştır. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kroyçer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleridir.

Lev Tolstoy Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri vardır.

Lev Tolstoy 82 yaşındayken, 1910 yılında öldü. Kış ortasında evini terk ettiğinde hasta düştükten sonra, Astapovo'da tren istasyonunda zatürre'den öldü. Polis, cenazesine katılmak isteyenlere ulaşımı sınırlandırmak için çalıştı, ama binlerce köylü cenazesinde sokakları doldurdular.

82 yaşında vefat eden Lev Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır. Marksizm'den etkilenerek oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Bu sebeple ailesiyle arası açıldı. Hıristiyan anarşizmini geliştirmeye çalıştığı kitabı "tanrının egemenliği içimizdedir" kitabıyla yeni bir hristiyanlık akımı tanımlaması, Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Astapovo tren istasyonunda ölü olarak bulundu. Ölümüne zatürrenin sebep olduğu bilinmektedir. Hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştı. Eserlerinde bunu eksiksiz olarak yansıtmayı hedef edinmiş en büyük Rus yazarlarından birisi olarak edebiyat ve dünya tarihindeki yerini aldı.

Lev Tolstoy Kitapları - Eserleri

  • Hacı Murat
  • İnsan Neyle Yaşar?
  • Kazaklar
  • Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)
  • Anna Karenina
  • Aile Mutluluğu

  • Aslan ile Köpek Yavrusu
  • Hazreti Muhammed
  • Çocukluk
  • Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik
  • Sivastopol
  • İvan İlyiç'in Ölümü
  • Kreutzer Sonat

  • Diriliş
  • Sergi Baba ve İki Hafif Süvari
  • Efendi ile Uşağı
  • Erik Çekirdeği
  • İtiraflarım
  • Ateşi Kıvılcımken Söndürmeli
  • Aşkın Yasası - Şiddetin Yasası

  • Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır
  • Üç Ölüm
  • Şeytan
  • Tanrı'nın Egemenliği İçinizdedir
  • Hayatın Anlamı
  • Masallar
  • Bir Gencin Dramı

  • Gençlik
  • Her Şeye Rağmen Sevgi
  • Sanat Nedir?
  • Din Nedir?
  • Vahşi Zevkler
  • Ve Işık Karanlıkta Parlıyor
  • Kafkas Tutsağı

  • İçimizdeki Şeytan
  • Hayat Üzerine Düşünceler
  • İnsana Ne Kadar Toprak Lazım
  • Hayatı Sorgulamak
  • Bilgelik Kitabı
  • Hikayeler
  • Günlükler

  • Tipi
  • Bütün Mutluluklar Birbirine Benzer
  • Fil ile Tilkiler
  • Baskın
  • Halk İçin Hikayeler
  • Öyküler
  • Ölüm Manifestosu

  • Karanlığın Kudreti
  • Canlı Ceset
  • Yaşlı Kavak
  • İlkgençlik
  • İhtiyar Adam ve Torunu
  • Tanrı Her Şeyi Bilir
  • Zamanımızın Köleliği

  • Dekabristler
  • İncil'in Kısa Bir Özeti
  • Tolstoy'un Risaleleri - 2. Cilt
  • Tolstoy'un Risaleleri - 1. Cilt
  • Davulun Sesi
  • Katya
  • Yunan Öğretmen Sokrates

  • Çocuk Gibi Olun
  • Şahin İle Horoz
  • Küçük Şeytan
  • Sahte Kupon
  • Savaş ve Askerlik Üzerine
  • Yurtseverlik, Askerlik ve İtaatsizlik Üzerine
  • Kralın Hediyesi

  • İnancım Neden İbarettir?
  • Dua
  • Savaşa Karşı Yazılar
  • Çömlek Alyoşa
  • Anna Karenina - 3. Cilt
  • Tolstoy'dan Seçme Öyküler
  • Yaşayan Ölü

  • Anna Karenina - 2. Cilt
  • Hikmetli Sözler
  • Savaş ve Barış - 2. Cilt
  • Savaş ve Barış - 3. Cilt
  • Savaş ve Barış - 4. Cilt
  • Hiddet
  • Tolstoy Gandhi Mektuplaşmaları

  • Ruh
  • Bethink Yourselves
  • Polikuşka
  • Tolstoy Bütün Eserleri 3
  • Balodan Sonra
  • Gri Tavşan
  • Seçilmiş əsərləri - 1. Cilt

  • Ruh ve Ölüm
  • Gençlik - 2. Cilt
  • Vatanseverliğe Karşı
  • Anna Karenina - 4. Cilt
  • Felsefe-i Hayat
  • İman ve İtikad
  • Aşk ve Öfke

  • Корней Васильев (Korney Vasiliev)
  • Gizli Notlar
  • Bütün Eserleri 10
  • Bütün Eserleri 11
  • Bütün Eserleri 12
  • Ölümden Sonra Dirilme - Cilt: 3
  • Çilekler

  • Tövbe Edin
  • Kuğular
  • İki Qusar
  • İman Vicdan Ve Dua
  • Halk İçin Hikayeler - 1. Cilt
  • Halk İçin Hikayeler - 2. Cilt
  • Halk İçin Hikayeler - 3. Cilt

  • Ainsi Meurt L'amour
  • Budala İvan
  • Yaban Çilekleri
  • Tanrı Gerçeği Görür Ama Bekler
  • Tolstoy Bütün Eserleri 14 (Ciltli)
  • Aforizmalar
  • Yolcu ve Köylü

  • Risaleler - İnsanın Dokuz Hali
  • Muhabbet
  • Kelam
  • Masallar
  • Basübadelmevt
  • Father Sergius
  • Söz ve Eşitsizlik

  • Bir İzdivacın Romanı
  • Çocukluk ve Gençlik Yılları
  • Susa Bilmirəm

Lev Tolstoy Alıntıları - Sözleri

  • Biz de böyleyiz işte... (İnsana Ne Kadar Toprak Lazım)
  • İnsan eğer çok yaşasaydı o nispette çok değişimlere uğrardı. İnsan başlangıçta bir bebekken sonra küçük çocuk, sonra yetişkin ve daha sonra da ihtiyar olurdu. Fakat insan ne kadar değişim geçirirse geçirsin kendisine daima "ben" demiştir. Bu "ben" bebeklikte, yetişkinlikte ve ihtiyarlıkta her zaman kişinin yanındadır. İşte değişmeyen bu "ben" ruh adını verdiğimiz şeydir. (Ruh ve Ölüm)
  • "İnsan kazanayım derken kendim kayboldum." (Tanrı Her Şeyi Bilir)
  • "Böyle anlarda bir felakete ne kadar yakın olduğumu bilseydin, kendimden ne kadar korktuğumu!" (Anna Karenina - 3. Cilt)
  • Bu da yaşamak mı sanki! İnsan ya tam öl­meli ya da tam yaşamalı. Tövbe, tövbe! (Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik)
  • Insana öyle geliyordu ki yeni bir şeyi anlamak için büyük bir hevesle atılıyor ancak amacına erdikten sonra o şeyden nefret etmeye de hak kazandığını düşünüyordu. (Gençlik - 2. Cilt)

  • Kalben sakin ve uysal olun, hayatınızda mutluluğu bulursunuz. (İncil'in Kısa Bir Özeti)
  • Sağlığı ile övünenin değil hasta olanın hekime ihtiyacı vardır. (İncil'in Kısa Bir Özeti)
  • -Çünkü sen kendin için, mutluluğun için yaşamak istiyorsun. +Bu dünyada başka ne için yaşanır ki? -Tanrı için yaşamak gerekir Martin. (Hikayeler)
  • ''Kabahatlerin en korkuncu, nankörlüktür...'' (Çocukluk)
  • Bu acıyla da aynı şey olacak, zaman geçecek ve umurumda olmayacak. (Anna Karenina)
  • Ben, hayattan hiçbir beklentisi olmayan, mahvolmuş bir adamım artık... (Hikayeler)
  • Ölmek için referansa ihtiyaç yok (Anna Karenina - 3. Cilt)

  • Bence her insan bencildir,ve bütün yaptiklari da bu yüzdendir. -Bencillik,insanin kendisini en iyi ve en akilli olduğuna inanmiş olmasidir.. (Çocukluk, İlkgençlik, Gençlik)
  • Ve insanlar, kurtuluşu, her insan için zorunlu olan, tüm dinsel öğretilerde ve her bir insanın yüre­ğinde yazılan, 'kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma ve yakınlarını öldürme' yasasını yerine getirmekte arama­lıdırlar. (Yurtseverlik, Askerlik ve İtaatsizlik Üzerine)
  • İndi ki,bu dünya günahla doludur və ondan imtina etmək lazımdır,onda nəyə gərəkdir onun gözəllikləri? Bu işrəti niyə yaratmısan? (Sergi Baba ve İki Hafif Süvari)
  • 'Öldün mü toprağa gömerler, sonra da me­zarında ot biter, o kadar işte. Başka hiçbir şey yok' (Kazaklar)
  • Ben, niçin bütün dünyanın dâhiyane bulduğu Shakespeare'in yapıtlarını beğenmemekle kalmıyor, bunları bir de iğrenç buluyordum? (Sanat Nedir?)
  • Tarihsel olarak dekabristler,1825 Aralık ayında çarlığa karşı (Dekabr, Rusçada "Aralık" demek)meydan okumaya cüret etmiş ilk devrimcilerdi.hemen hepsi de Rus aristokrat ailelerinden geliyordu ve büyük bir çoğunluğu ise 1812'de Napoleon ordularına karşı savaşmışlar, kahramanlıklarıyla öne çıkmışlardı. (Dekabristler)
  • erkekler böyle düşünürsünüz.. Kendinize özgürlük tanıdınız, kadını ise kuleye tıkmak niyetindesiniz. Kendinize gelince her şeye izin verirsiniz.. (Kreutzer Sonat)