Dönemeçte - Tarık Buğra Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Dönemeçte kimin eseri? Dönemeçte kitabının yazarı kimdir? Dönemeçte konusu ve anafikri nedir? Dönemeçte kitabı ne anlatıyor? Dönemeçte kitabının yazarı Tarık Buğra kimdir? İşte Dönemeçte kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Tarık Buğra

Yayın Evi: İletişim Yayınevi

İSBN: 9789750502354

Sayfa Sayısı: 271

Dönemeçte Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tarık Buğra bu romanında Türkiye'nin tek parti egemenliğindeki cumhuriyetten çok partili rejime, "demokrasi"ye geçiş aşamasını, Cumhuriyet döneminin kavşaklarını ele alan öteki romanlarında olduğu gibi, yine Anadolu taşrasından, oraya özgü insanların dünyasından ele alıyor. Ancak bu kez, daha önce mağduriyet hallerinde, hırpalanan, bastırılan yanları ile tipleştirilen bu insanların, DP'nin harekete geçirdiği bireysel kar, kazanç, girişim, hırs ve saikleri ile sarmalanmış portreleri ön plandadır. Tarık Buğra, bu eserinde hem bu ortamın demokrasinin yüce siyasal değerleri ve amaçları ile muhataralı ilişkisini sorguluyor, hem de bu ortam ve insan ilişkileri bağlamında bir aşk hikayesini aşk kavramının labirentlerinde dolaştırarak anlatıyor.

(Arka Kapak)

Dönemeçte Alıntıları - Sözleri

  • ‘İnsan yaşayışı ancak ve sadece mantıkla, akılla başarıya ulaştırabilir ve mutluluk da başarının dışında düşünülemez.’
  • Ortada fikir yok fikir hürriyeti diye tepinenler sürüyle.
  • Sevilmek güzel şey. Ve ona layık olmalı insan.
  • İnsan yaşayışı ancak ve sadece mantıkla akılla başarıya ulaştırılabilir ve mutluluk da başarının dışında düşünülemez...
  • Kimileri "bir gelir insan cihâne" diye paniğe kapılıyor, çalıyor, çırpıyor, haklara, hukuklara, erdemlere kurtlar gibi saldırıyor; kimileri, gene; "bir gelir insan cihâne" dedikleri için dine, takvaya bağlanıyor, kimileri de insanın cihana bir tek defa geldiğini, yok olup toprak olup gideceklerini bildikleri için, aynı gerçek yüzünden dürüst oluyor, mert oluyor, erdem savaşçısı oluyordu.
  • Dünya bütünüyle ve insanla ilişkisi olan her şey ve hem de en güzel, en üstün halleriyle benim için dönüyor, ben olduğum için olmuş bulunuyordu.
  • "Hangi nesil, hangi toplumda ve hangi çağda bu kadar karamsar olmuş, aşktan ve dostluktan.. sonra, erdemlerden ve üstün değerlerden böylesine umut kesmiştir."
  • "Hangi nesil, hangi toplumda ve hangi çağda bu kadar karamsar olmuş, aşktan ve dostluktan..sonra, erdemlerden ve üstün değerlerden böylesine umut etmiştir. "
  • Halk şimdiye kadar bilinmiyordu, umursanmıyordu; gene öyle kalacağa benziyor. Bir farkla: Artık bir de sömürelecek, kullanılacak, kışkırtılacak ve yanılgılarını tutku hâline getirir olacak.
  • "Halk şimdiye kadar bilinmiyordu, umursanmıyordu; gene öyle kalacağa benziyor. Bir farkla: Artık bir de sömürülecek, kullanılacak, kışkırtılacak ve yanılgılarını tutku hâline getirir olacak.."
  • "Münzevîler... içine kapalı olanlar... en uzak gezegendir, bu."
  • "Ortada fikir yok fikir hürriyeti diye tepinenler sürüyle."
  • İnsan aşkın elde etmekten, sahip olmaktan başka yönleri de olduğunu ve aşkı asıl bunların yücelttiğini bilmeliydi.
  • Kalbin heyecanını bastıran memnuniyet ! Belki benciller bilir bunu.

Dönemeçte İncelemesi - Şahsi Yorumlar

yazar/tarik-bugra kitap/donemecte--13541 Tarık Buğra'nın pek bilinmediğini düşündüğüm eseri: Dönemeçte... Romanın arka kapağının bir bölümün de şöyle diyor: Dönemeçte, beğendiğiniz romanlar arasında özel bir yer tutacaktır. Çok doğru söylemiş bence. Peki kitap ne anlatıyor? Roman merkezine bir aşk hikâyesini alarak Türkiye'nin çok partili yıllarına geçiş "dönemeç"ini anlatıyor. Özellikle halktan kopuk, vurdumduymaz,korkak ve kırık dökük hayatlarıyla aydın sınıfın eleştirisi yapılıyor. Başkahramanımız Dr. Şerif ve şehir kulübü'nün etrafında gelişen olaylarda Türkiye'nin bu yeni döneminin gerçek yüzünü görüyoruz... "Aslında bakarsanız bizim insanlarımız, yürek paralayacak kadar çok çalışırlar. Ama verim? Önemli olan budur; çalışmak verimden ayrı düşünülemez ancak verime göre vardır. Çalışma bilimin ve tekniğin getirdiği imkanları bilmektir, uygulamaktır. Gelirken gördük...veya dikkat ettiniz mi bilmem,bir inşaat vardı yolumuzun üstünde. İşciler harcı ikinci kata sırtlarındaki küfe ile merdivenlere tırmanarak taşıyorlardı. Yani sıkı şekilde çalışıyorlardı. Ama neye yarardı bu çalışma? Aynı iş İstanbul'da, Ankara'da,izmir'de çok daha az insanla, çok daha kısa zamanda yapılmaktadır. -ve kıyısından bacağından gördüğüme göre- Almanya'da ise bizim o şehirlerimizde üç ay alan bir yapı üç hafta da bitiyor; üstelik hem daha sağlam, daha kullanışlı,daha konforlu oluyor hem de daha güzel. Tarımın dan,bayındırlığından,haberleşmesinden sağlık ve en yüksek endüstri alanlarına kadar her şey buna göredir. Bir yanda canları çıkarcasına emek harcadıkları için çalıştıklarını sananlar, öte yanda da haftalık kırk sekiz saat iş saatini gayri insani...bile değil de,fuzuli hatta zararlı bulanlar!...(s./234-235) (meloşunuzzzz)

Tarık Buğra’nın pek bilinmediğini düşündüğüm eseri: Dönemeçte... Romanın arka kapağının bir bölümünde şöyle diyor: Dönemeçte, beğendiğiniz romanların arasında özel bir yer tutacaktır. Doğruymuş arkadaşlar. :) Kendini okutturmasını bilen sürükleyici bir kitaptı. Ben çok severek okudum. En çok alıntı yaptığım ve alıntılardan da epey ders çıkardığım kitaplardan biri oldu. Ayrıca giriş bölümlerindeki imge kullanımlarını çok beğendim. Ne anlatıyor peki? Roman, merkezine bir aşk hikâyesini alarak Türkiye’nin çok partili yıllarına geçiş “dönemeç”ini anlatıyor. Özellikle halktan kopuk, vurdumduymaz, korkak ve kırık dökük hayatlarıyla aydın sınıfın eleştirisi yapılıyor. Başkahramanımız Dr. Şerif ve Şehir Kulübü’nün etrafında gelişen olaylarda Türkiye’nin bu yeni döneminin gerçek yüzünü görüyoruz... Çok fazla uzatmadan beni kitapta en çok etkileyen bölümlerden birini yazıp bitireceğim. Normalde incelemede alıntı yazmam pek ama kitabı kütüphaneden aldığım için bu bölümün bendeki kalıcılığından emin olmam gerek. :) Sizin de beğeneceğinizi düşünüyorum... “Aslına bakarsanız bizim insanlarımız, yürek paralayacak kadar fazla çalışırlar. Ama verim? Önemli olan budur; çalışmak verimden ayrı düşünülemez ancak verime göre vardır. Çalışma, bilimin ve tekniğin getirdiği imkânları bilmektir, uygulamaktır. Gelirken gördük... veya dikkat ettiniz mi bilmem, bir inşaat vardı yolumuzun üstünde. İşçiler harcı ikinci kata sırtlarındaki küfe ile merdivenleri tırmanarak taşıyorlardı. Yani sıkı şekilde çalışıyorlardı. Ama neye yarardı bu çalışma? Aynı iş İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de çok daha az insanla, çok daha kısa zamanda yapılmaktadır. -ve kıyısından bucağından gördüğüme göre- Almanya’da ise bizim o şehirlerimizde üç ay alan bir yapı üç haftada bitiyor; üstelik hem daha sağlam, daha kullanışlı, daha konforlu oluyor hem de daha güzel. Tarımından, bayındırlığından, haberleşmesinden sağlık ve en yüksek endüstri alanlarına kadar her şey buna göredir. Bir yanda canları çıkarcasına emek harcadıkları için çalıştıklarını sananlar, öte yanda da haftalık kırk sekiz saat iş saatini gayri insani... bile değil de, fuzuli hatta zararlı bulanlar!..” (s. 234/235) Sonuç: Bence okumalısınız! :) NOT: Bu arada son bölümü daha sindire sindire bitsin isterdim ama biraz alelacele olmuş fikrimce. (Hatice)

Tarık Buğra'nın okuduğum ilk kitabı, farklı bir anlatım şekli olduğu kesin. Cümle yapısı, olay kurgusu ve hikaye sunumu ile okuduğum romanlardan farklı diyebilirim. Yazar bu eserde, 1947 yılında çok partili sisteme geçiş aşamasındaki ülkemizde, yerel halk gözünden değişimi ve dönüşümü anlatıyor. Seçim çalışmalarının göbeğindeki bir kasabada yaşanan aşk hikayesi, aslında kendi içinde ülkenin siyasi ve sosyal yapısına ait izler taşımaktadır. Aydın kesim olarak bilinen okumuş ve elit tabaka ile, köylü ama bazı şeylerin farkı olan insanlar arasında yaşanan diyaloglar ve yazarın betimlemeleri döneme ait fikirler vermesi açısından önemli. (Yusuf Kadri Şirinkan)

Dönemeçte PDF indirme linki var mı?

Tarık Buğra - Dönemeçte kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dönemeçte PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Tarık Buğra Kimdir?

Süleyman Tarık Buğra (d. 2 Eylül 1918 – ö. 26 Şubat 1994), Türk gazeteci ve roman, hikâye, oyun ve fıkra yazarı.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının tanınmış yazarlarındandır. Çok yönlü bir yazar olan Buğra, özellikle romanlarıyla tanınır. 1991'de devlet sanatçısı unvanı almıştır.

1918'de Akşehir'de doğdu. Babası, Akşehir'de ağır ceza hâkimi olarak görev yapan Erzurumlu Mehmet Nazım Bey, annesi Akşehirli Nazike Hanım idi. Çocukluğunun geçtiği Akşehir'i eserlerinin çoğunda mekân olarak tercih etti.

İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. Ortaokulda Rıfkı Melül Meriç'in öğrenicisi oldu. 1933'te ortaokulu bitirdikten sonra yatılı öğrenci olarak İstanbul Erkek Lisesi'ne devam etti. İstanbul Lisesi’nde Hakkı Süha Gezgin'in, Pertev Naili Boratav'ın öğrencisi oldu. Yazar olmaya onuncu sınıfta karar verdi. Tarık Nazım müstear ismiyle hikâye ve şiirler yazmaya başladı. Okulun yatılı kısmı kapanınca Konya Lisesi'ne geçti ve 1936'da mezun oldu.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne geçti. Parasızlık nedeniyle zor bir öğrencilik dönemi geçirdi ve üç yıl sonra mezun olamadan bu okuldan da ayrıldı.

1942-1945 yılları arasındaki üç yıllık askerlik görevi sırasında devlet memurlarının bıyıklarını kesme kuralını ihlal ettiği için on bir sürgün yaşadı. İlk piyeslerini ve ilk romanını askerliği sırasında yazdı. İlk eseri, Akümülatörlü Radyo başlıklı piyesti. Eser, Şehir Tiyatroları tarafından reddedilince, Yalnızlar başlığıyla roman hâline getirdi.

Askerli hizmetini tamamladıktan sonra İstanbul'a döndü ve 1947'de Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan'ın öğrencisi oldu. Bir yandan da Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavinliği görevinde bulundu. 1948'de yazdığı Oğlumuz başlıklı hikâyesi Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada ikincilik ödülüne layık görüldü. Bu ödül ona edebiyat ve basın dünyasının kapılarını araladı. 1949'da ilk kitabı olan ve içinde 13 öykü bulunan Oğlumuz'u yayımladı. Çınaraltı dergisini çıkaran Yusuf Ziya Ortaç, kendisine dergiye katılmasını, Sanat Hareketleri başlıklı sütunda her hafta bir öykü yazmasını önerdi. Dergiye gönderdiği ilk hikâye, “Havuçlu Pilav Meselesi” başlıklı hikâyesi oldu. Basın dünyasından da iş teklifleri alan yazar, bu teklifler sayesinde basın hayatına atılmak için cesaret buldu ve Edebiyat Fakültesi’nden mezuniyet tezini vermeden ayrıldı.

1949-1952 arasında Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte “Nasreddin Hoca” gazetesini çıkardı. 1950'de Jale Baysal ile evlendi, on sekiz yıl sonra boşanma ile sonlanan bu evlilikten 19 Aralık 1951’de kızları Ayşe dünyaya geldi. 1952'de babasını kaybeden Buğra, gazeteyi elden çıkardı ve İstanbul'a döndü. Aynı yıl, ikinci hikâye kitabı “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” yayımlandı.

1952-1956 arasında Milliyet, Vatan, Yeni İstanbul gibi gazetelerde edebiyat tenkitleri ve denemeler yazdı. Gazeteciliğinin bu ilk yıllarında Abdi İpekçi, Reşat Ekrem Koçu ve Peyami Safa ile çalışma imkanı bulduğu bilinmektedir.[5] Bu arada üçüncü öykü kitabı İki Uyku Arasında'yı (1954)'te yayımlayan Buğra, 1955'te Siyah Kehribar başlıklı bir roman yazdı. Dönemin faşist İtalya'sında geçen romanın pek çok eleştirmen tarafından hoş görülmedi ve yazar bir bekleme dönemine girerek uzun süre başka roman yazmadı.

Gazeteciliğe 1956-1957 yıllarında Vatan ve Yenigün gazetelerinde yayın müdürü olarak devam etti. 1958'de Milliyet gazetesi spor sayfası sorumluluğu yapan Buğra, aynı yıl Tercüman ve Yeni İstanbul gazetelerinde de yazarlık görevini sürdürdü. 1959'da önce Tercüman'ın, ardından Yeni İstanbul'un, ardından da Türkiye Spor isimli günlük spor gazetesinin yayın müdürlüğünü yaptı. 1962 yılında ise Yol adlı haftalık derginin yayın müdürlüğünü yaptı. Bu arada Türk Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen Küçük Ağa romanını hazırladı.

Küçük Ağa, 1963 yılında Yeni İstanbul'da tefrika edildi ve 1964'te de kitap olarak yayımlandı. Çok olumlu tepkiler alan roman, Mehmet Kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edildi ve böylece Buğra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden diploma aldı.[8] Küçük Ağa'nın ardından dördüncü öykü kitabı Hikâyeler'i, Küçük Ağa'nın devamı olan Küçük Ağa Ankara'da ve ardından da Komik-i şehir Naşit'in hayatını anlattığı İbiş'in Rüyası'nı tamamladı. İbiş'in Rüyası, 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda başarı ödülüne değer bulundu.

Buğra, 1970-1976 arasında Tercüman gazetesinde köşe yazarlığı ve sanat sayfaları düzenleme işini sürdürdü. 1976'da Tercüman'dan emekli oldu ve zamanını bütünüyle edebiyata verdi. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı dönem romanlarını yayımladı. Bu romanlarda Cumnuriyet'in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi. Devlet Tiyatroları'nda Edebi Kurul Başkanlığı'nda Edebi Kurul üyeliği yaptı. 8 Eylül 1977'de hikâye yazarı Hatice Bilen ile ikinci evliliğini yaptı.

Yazarın, Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adlarıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları da TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini ise Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.

Tarık Buğra'nın Sakıp Sabancı'nın hayatını anlattığı Patron başlıklı bir piyesi, Mimar Sinan'ın hayatını anlattığı bir senaryosu ile Mehmed Akif'in hayatını ele alan bir romanı da mevcuttur.

Buğra, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık'la (1985) Millî Kültür Vakfı edebiyat armağanı’nı, “Yağmur Beklerken” romanı ile de 1989 Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü'nü aldı. 1991'de devlet sanatçısı unvanı aldı.

1993'teki ani rahatsızlığının ardından kanser teşhisi konan Buğra, tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 26 Şubat 1994'te hayatını kaybetti. Cenazesi Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

1999-2000 öğrenim döneminde İstanbul'un Pendik ilçesinde açılan bir liseye “Tarık Buğra” adı verilmiş; 2002’de Akşehir merkez Ortaokulu’nun adı "Akşehir Tarık Buğra İlköğretim Okulu" olarak değiştirilmiş ve 2004 yılında Akşehir'e bir Tarık Buğra heykeli dikilmiştir. Ayrıca Ankara’da Millî Kütüphane önünde bir heykeli bulunur.

Tarık Buğra, tarihçi Ayşe Buğra'nın babasıdır. Ayşe Buğra, iş adamı Osman Kavala ile evlidir.

Tarık Buğra Kitapları - Eserleri

  • Osmancık
  • Küçük Ağa
  • Gençliğim Eyvah
  • Yağmur Beklerken
  • İbiş'in Rüyası
  • Firavun İmanı
  • Yalnızlar
  • Dönemeçte
  • Yarın Diye Bir Şey Yoktur
  • Siyah Kehribar
  • Ayakta Durmak İstiyorum
  • Oğlumuz: Yarın Diye Bir Şey Yoktur
  • Düşman Kazanmak Sanatı
  • Bu Çağın Adı
  • Politika Dışı
  • Dünyanın En Pis Sokağı
  • Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
  • Bir Ben Vardır Benden İçeri
  • Akümülatörlü Radyo
  • Zafer Gaye Değildir
  • Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak
  • Gençliğim Eyvah
  • Hikayeler
  • Güneş ve Arslan
  • Patron
  • Siyah Kehribar
  • Sıfırdan Doruğa - Patron
  • Yalnızlar
  • Düşman Kazanmak Sanatı
  • Gagaringrad-Moskova Notları
  • Üç Oyun
  • İki Uyku Arasında
  • Gençlik Türküsü
  • Sıfırdan Doruğa
  • Bu Çağın Adı
  • Küçük Ağa Ankara'da
  • Tarık Buğra ile Söyleşi

Tarık Buğra Alıntıları - Sözleri

  • En önemli gerçek ve yaşayan tek gerçek geçen günlerdir. (Osmancık)
  • "Ortada fikir yok fikir hürriyeti diye tepinenler sürüyle." (Dönemeçte)
  • Saadet kitaplardadır. (Yalnızlar)
  • Meşhur hikâyeci kağıtların üzerinde öyle bir insan yaratmak istiyor ki; bu insan bütün insanlığın küçülüşlerine, iğrençliklerine teselli olsun. (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • "Bu memleket gramer okutmayan mektepler gördü. Bırakın grameri, lûgatten ne haber?" (Düşman Kazanmak Sanatı)
  • "Bir felaketin birdenbire söylenmesi ikinci bir felakettir." (Firavun İmanı)

  • Siyasi kudreti elinde toplayanlar eninde sonunda başkalarının çıkarları ve oyunları için çalışmaya başlıyor, kuklalaşıyorlardı. Ali Yusuf işte bunu tespit etmişti, cümlesini de buldu: Diktatörler kukladır. (Firavun İmanı)
  • Bana kalırsa bütün gerçekler ilgi çekicidir. Tabii öğrenildikleri zaman... (Yüzlerce Çiçek Birden Açtı)
  • İnsan hâin bir mahlûktur kızım. Bunu böylece bilesin. (Siyah Kehribar)
  • Yıllar, saatler, saniyeler değil, biz nereye gidiyoruz? (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • ..."Arapça hakikat'ın yerine Türkçe gerçek'i kullansak ne kaybederiz?" Cevap çok kısa idi: "Hakikat'ı kaybederiz". (Düşman Kazanmak Sanatı)
  • Yatcez bâdem şekerim. (Yağmur Beklerken)
  • Yıllar geçiyordu. Ama aynı yıllar, çeşitli insanlar için çeşitli şekilde geçiyordu. (Firavun İmanı)

  • Bunu herkes bilir. Ve.. herkesin bildiklerini söylemektense dans etmek saha iyi olmaz mı? (Yüzlerce Çiçek Birden Açtı)
  • Ölüme giden yollar ve gidişler hep aynı değildir. Ölümün ötesi herkes için aynı değildir ki. (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • ‘İnsan yaşayışı ancak ve sadece mantıkla, akılla başarıya ulaştırabilir ve mutluluk da başarının dışında düşünülemez.’ (Dönemeçte)
  • Gerçekte o şimdi bütün dünyaya ve hatta kendisine de düşmandı. (Siyah Kehribar)
  • Dünya bütünüyle ve insanla ilişkisi olan her şey ve hem de en güzel, en üstün halleriyle benim için dönüyor, ben olduğum için olmuş bulunuyordu. (Dönemeçte)
  • Bitiremediğim o kadar çok başlangıcım vardı ki... (Akümülatörlü Radyo)
  • Bir kıta keşfedilmiştir ama keşfedilen cennet de olsa insan tek başına olduktan sonra neye yarar? (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)