Dünün Dünyası - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dünün Dünyası kimin eseri? Dünün Dünyası kitabının yazarı kimdir? Dünün Dünyası konusu ve anafikri nedir? Dünün Dünyası kitabı ne anlatıyor? Dünün Dünyası kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Dünün Dünyası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Kasım Eğit
Çevirmen: Yadigar Eğit
Orijinal Adı: Die Welt von Gestern. Erinnerungen eines Europäers
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750733437
Sayfa Sayısı: 504
Dünün Dünyası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dünün Dünyası, Viyanalı yazar Stefan Zweig'ın Avrupa'ya vedasıdır. Bütün değerleri ve idealleriyle Avrupa'nın çöküşüne tanıklık eden bir Avrupalı'nın, Stefan Zweig'ın anıları canlanır Dünün Dünyası'nda. Avrupa toplumlarının güvenli burjuva dünyasından savaşa, faşizme ve sürgün yaşamlara savrulan bir neslin yazgısı dile gelir bu anılarda. Viyana'dan Zürih'e, Zürih'ten Salzburg, Londra ve New York'a uzanıp Petropolis'te noktalanan bir sürgün yaşamdır bu yazgı. İnsanı, insanca varoluşu hedef alan yıkımlarıyla 20. yüzyılın bütün bir dünyayı son sığınak yeri olarak avuntusuz sürgüne savurduğu bir yaşam.
Dünün Dünyası, bir yazarın kişisel anılarının çok ötesinde bir yapıt: "Anlatacaklarım sadece benim yazgım değil, bütün bir neslin yazgısı", diyen Zweig, 20. yüzyılın ilk yarısında, aşırılıkların ve yıkımların orta yerinde, düşün dünyasında yaşananları bütün canlılığıyla gözler önüne seriyor.
Dünün Dünyası Alıntıları - Sözleri
- İçinde yaşadığımız dönemde, olaylar o kadar yoğun ve hızlı yaşanıyor ki, bu nedenle insanın hafızasında bir şey kalmıyor.
- Tek başına birini sevmek, onu iki misli sevmek demektir.
- Zaten mantık ne zaman duygulara karşı bir şey yapabilmiştir ki?
- İç dünyasını genişletmeyi erken öğrenen kişi, daha sonra tüm dünyayı içine sığdırabilir.
- Büyük şahsiyetler her zaman iyi yürekli de olurlar.
- Zaten mantık ne zaman duygulara karşı bir şey yapabilmiştir ki?
- "Kendi kentimizin en güzel yerlerini asıl yabancılara sormalıyız."
- Aslında hiçbir şey içimizdeki ateşi söndüremez ve merakımızı o aptalca saklama yöntemi kadar artıramazdı; doğallık kendi özgür akışına bırakılmadığı için insan merakı büyük kentlerde kendisine gizli ve genellikle pek de temiz olmayan yollar buluyordu.
- Ama bütün bu ikiyüzlülük ve sınırlamalar sadece yoksul sınıfa yönelik uygulamalarda görülüyordu.
- İç dünyasını genişletmeyi erken öğrenen kişi, daha sonra tüm dünyayı içine sığdırabilir.
- Ortalıkta dolaşan binlerce işsiz, lüks otomobillerle dolaşan ve koca bir tramvayı bir kibrit kutusu satın alır gibi alan yabancılara ve vurgunculara bakıp yumruk sıkıyorlardı.
- Tek başına birini sevmek, onu iki misli sevmek demektir.
- Dünya çılgınca hareket ediyorsa bizim de bu çılgınlığa ortak olmamız gerekmiyordu.
- Bir bakıyorum umut dolu oluyordum, bir bakıyorum kötümserdim. Ne kadar çok şey görüyorsam, kuşkularım da o denli artıyordu.
- Çünkü baskı şehvet tutkusunu artırır, yasak olan şey insanın içindeki arzuyu kamçılar; gözler ne kadar az görür, kulaklar ne kadar az duyarsa, insan o kadar çok hayal kurar. Hava, ışık ve güneş vücuda ne kadar az temas ederse, duyular da o kadar çok harekete geçer.
Dünün Dünyası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Anlatacaklarım sadece benim yazgım değil, bütün bir neslin yazgısı.: Zweig'in novelları dışında okuduğum tek uzun kitabı. Üstelik otobiyografi. Otobiyografi ve biyografileri okumayı sevmeyen ben bu kitap bitmesin istedim. Zweig'in anlatım gücü, hiçbir gereksiz bilgi vermemesi, gereksiz yere uzatmaması ve kitapta sadece kendi hayatını değil bir neslin yazgısını anlatması kitabı zevkle okutuyor. Bu kitap sadece Zweig'in hayatı değil, yaşadığı dönemin Avusturyasının, Avrupasının çok güzel bir tasviri. Gençlik döneminden, okul döneminden, orta ve yaşlılık döneminden bahsederken bunların yanında sadece kendisinden değil çevresini gözlemleyerek onları da tasvir ediyor. Tarih, sanat, sanatçı, birçok Avrupa ülkesi ve insanı, kültürü, yaşayışı gibi birçok konuyu barındırıyor içerisinde. Bu açıdan oldukça faydalı buldum kitabı. Mesela Zweig gittiği her ülkede mutlaka yazarlarla, şairlerle, müzisyenlerle, oyuncularla tanışmış ve dostluk kurmuş. Bunların içerisinden benim en çok sevdiğim kısım Romain Rolland'ı anlattığı bölümler oldu. Rolland'a hayran kaldım ve okumak istediğim bir yazar oldu. Bunun gibi birçok sanatçıyla yaşadığı anıları ve sanatçıların kendi gözüyle nasıl insanlar olduklarını çok güzel anlatıyor. Hiç sıkılmadan okudum her bir sayfasını. Ayrıca siyasi ortam ne olursa olsun kendi ilkelerinden asla vazgeçmemesi de Zweig 'e olan saygımı arttırdı. Aslında genel olarak savaş dışında çok güzel bir yaşamı olmuş. Birçok ülke gezip, birçok sanatçıyla dost olmuş. Eserleri çok satmış ve tüm dünyada çok beğenilmiş. Ama savaşlar her şeyi silip süpürmüş. Özellikle 2. Dünya Savaşı. Zweig'in iki dünya savaşını da görmesi ve o acılarla boğuşması gerçekten çok üzücüydü. Kitabın son kısmı 2. Dünya Savaşı'nın başları ile ilgili, çok değinilmemiş savaşa ama en sevdiğim ve en çok duygulandığım bölüm de o bölüm oldu. Ayrıca çevirmene yürekten teşekkürler. Çeviri çok güzel. Zweig'in bazen o kadar uzun cümleleri var ki. Çevirmek büyük emek ister. İlerleyen zamanlarda yine Zweig' den kitap/mary-stuart--59982, kitap/marie-antoinette--12295 ve Monteigne'nin biyografilerini okumayı planlıyorum. Bana biyografi sevdiren yazar gibi yazar. Kısacası kitabı ilgililerine şiddetle öneriyorum. Yalnız novellarındaki gibi birşey beklemeyin. Onlar öykü, hikaye fakat bu gerçek hayat. Acısıyla tatlısıyla. (Büşra)
#kitapyorumum #dünündünyası Kitap öncesinde tarihi ya da Yahudi soykırımını konu alıyor gibi görünse de aslında Zweig'in dikkat çekmek istediği nokta başka. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Avrupa'nın değişen kültür atmosferi anlatılmış. Yazar otobiyografisinden yola çıkarak yaşadığı "köksüzlüğü" Avusturya gözünden anlatır. Yazarın vatansızlık çekmesiyle, Avusturya'nın Nazilerin elinde darmadağın olması arasında sıkı bir bağ var. Israrla hiçbir ideolojiye, siyasete bulaşmak istemeyen Zweig, " Savaş toprağa gömülmüştü." deyişine gönülden inanmak ister. Fakat İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle yazarı intihara sürükleyen sosyal sebepleri de kitapta görebiliriz. Hiç bitmesin istediğim kitaplar kategorisine koyuyorum. Kesinlikle tavsiye ederim. (Öztürks)
Bir yazar düşünün ki!: Bir yazar düşünün ki daha ondokuz yirmi yaşlarında yazmaya başlıyor. Yazdıklarını beğenmeyip bir yandan dönemin başyapıtlarını harıl harıl okurken diğer yandan da bir arı gibi farklı kültür havzalarında dolaşarak heybesini dolduruyor. Berlin’den başlayarak Paris’i, Londra’yı, Zürih’i, Moskova’yı, Roma’yı geziyor. Bu şehirlerde yaşayan tanınmış sanatçı, şair ve yazarlarla dostluklar kuruyor. Ufkunu daha da öteye taşıyabilmek için ABD’den Hindistan’a ve Afrika kıtasına kadar birçok ülkeye giderek o ülkelerin kültürü, tarihi, değerleri ve insanlarıyla ilgili gözlemler yapıyor. • • • Bir yazar düşünün ki yazdığı kısa öyküler başta olmak üzere tiyatro eserleri, biyografileri, romanları elden ele dolaşıyor. Kendisi hayattayken eserleri farklı dillere çevrilip dünyanın dört bir yanında milyonlarca basılıp dağıtılıyor. Adım adım zirveye çıkan bu yazar, gün geliyor vatanım dediği ülkesine, vatanım dediği Avrupa şehirlerine sığamıyor. Ömrünün geri kalanını gönüllü bir sürgün olarak tamamlıyor. Almanca olarak kaleme aldığı eserleri toplanıp meydanlarda yakılıyor, eserlerini evlerinde bulunduranlar yakalanıp akla hayale gelmedik cezalara çarptırılıyor. • • • Bir yazar düşünün ki otel odasından bavulunu çalan bir hırsızı bağışlayabiliyor. Birinci Dünya Savaşı’nın tüm şiddetiyle sürdüğü bir dönemde savaş karşıtı yazılar yazıp en üst perdeden sesini yükseltebiliyor. Ömrünün sonuna kadar da şiddete ve savaşlara karşı tavrını hiç bozmadan sürdürüyor. Eserleriyle insanlara korkuyu, hırsı, pişmanlığı, umudu, umutsuzluğu, aşkı, sevgiyi, merhameti, dostluğu, arkadaşlığı ve paylaşmayı anlatıyor. Yaşayışıyla da mütevaziliği, alçakgönüllülüğü ve diğergamlığı göstermeye çalışıyor. • • • Bir yazar düşünün ki Birinci Dünya Savaşı’nın travmalarını henüz atlatabilmişken İkinci Dünya Savaşı’yla karşı karşıya kalıyor. İnsanlığın tüm değerlerini acımasızca ayaklar altına alan, çiğneyen ve yok eden bu savaş o yazarın ruhunu ve kalbini darmadağın ediyor. O yazar artık insanlığın sonunun geldiğini düşünmeye başlıyor ve büyük bir umutsuzluğa kapılarak daha fazla dayanamayıp eşiyle birlikte yaşamına son veriyor. • • • İşte o yazar, anılar denizinden süzülüp gelen “kitap/dunun-dunyasi--177760”nda “yalnızca kendinin yazgısını değil, aslında bütün bir neslin yazgısını” anlatıyor bizlere. Kendi çocukluğundan başlayarak yetiştiği sosyal, ekonomik ve kültürel çevreyi; etkilendiği şairleri, yazarları ve sanatçıları; 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başı Avrupa’sını çok iyi tasvir ediyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın arka plânını insan hikâyeleri üzerinden o muhteşem üslubuyla gözler önüne seriyor. Yaşadığı sevinçleri, mutlulukları, hayal kırıklıklarını satır aralarında bir bir sıralıyor. Her ne kadar kendisi göremese de Avrupa Birliği rüyasını sürekli seslendirenlerden biri oluyor. • • • Bazı kitaplar var hemen öylesine okunup geçilecek. Bazı kitaplar da var ki okunup üzerinde uzun uzun düşünülecek ve her bir satırından dersler çıkartılacak. Bana göre “kitap/dunun-dunyasi--177760” üzerinde uzun uzun düşünülüp dersler çıkartılacak kitaplardan biri. O nedenle kitabı yavaş yavaş ve altını çize çize okuduğumu söylemeliyim. Bu itibarla eserleri hâlâ tüm dünyada en çok okunanlar listesinde baş sıralarda yer alan yazar/stefan-zweig’i tanımak için “kitap/dunun-dunyasi--177760”nı tüm okurların mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Zira Goethe’nin de dediği gibi, “Büyük yapıtları çok iyi anlayabilmek için onların yalnızca mükemmel hâlini değil, mükemmelliğe giden oluşumlarını da incelemek gerekir.” Özellikle de yazarlarının hikâyelerini çok iyi bilmek gerekir. İyi okumalar dilerim! (nalkan)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)