Dünyaya Orman Denir - Ursula K. Le Guin Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dünyaya Orman Denir kimin eseri? Dünyaya Orman Denir kitabının yazarı kimdir? Dünyaya Orman Denir konusu ve anafikri nedir? Dünyaya Orman Denir kitabı ne anlatıyor? Dünyaya Orman Denir kitabının yazarı Ursula K. Le Guin kimdir? İşte Dünyaya Orman Denir kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ursula K. Le Guin
Çevirmen: Özlem Dinçkal
Orijinal Adı: The Word for World is Forest
Yayın Evi: Metis Yayınları
İSBN: 9789753421201
Sayfa Sayısı: 136
Dünyaya Orman Denir Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ağaçlarla kardeş gibi yaşayan ve düşleri en az bizim gündelik yaşamımız kadar gerçek olan bir ırk, kendini "gerçekçi" Arz'lılara karşı nasıl savunabilir? "Yazmak çoğunlukla zor ama keyifli bir iştir benim için; bu öyküyü yazması kolaydı ama pek keyifli değildi. Bana hiç çenek bırakmadı. Ülserli bir patronun sekreterine mektuph yazdırması gibi yazdırdı kendini bana. Ben orman ve düş üzerine yazmak istiyordum; yani belirli bir ekolojiyi içeriden bir bakışla betimlemek, biraz da Hadfield'in ve Dement'in uyku düşlerinin işlevleri ve düşün yararları üzerine görüşleriyle oynamak istiyordum. Ama patron ekolojik dengenin tahrif edilmesinden ve eduygusal dengenin reddedilmesinden bahsetmek istiyordu. Ahlâk dersi veren öyküleri pek sevmek, çoğunlukla iyilik duygusundan yoksun olurlar.Umarım bu öyküöyle değildir. Medem bir kere ahlâk dersi vermek zorunda kaldım, şunu söyleyebilirim bir tek. Don Davidson olmak Raj Lyubov olmaktan daha da acı vericidir."
Dünyaya Orman Denir Alıntıları - Sözleri
- Fakat Tanrı zaman zaman insanı, düşünülemez olanı düşünmek zorunda bırakır.
- O anda, ne olduğunu anladı: vatan haini.
- “Ve gerçek seni özgür kılacak…”
- Athshe dilinde dünya kelimesi aynı zamanda orman demektir.
- “Gerçekçi, hem dünyayı hem de kendi düşlerini bilen kişidir. Sizin aklınız başınızda değil: binde biriniz bile düş görmeyi bilmiyor... Uyuyorsunuz, uyanıyorsunuz ve düşlerinizi unutuyorsunuz, tekrar uyuyorsunuz, tekrar uyanıyorsunuz ve bütün hayatınızı böyle geçiriyorsunuz ve bunun hayat, gerçek olduğunu sanıyorsunuz! Siz çocuk değil, yetişkin insanlarsınız, ama delisiniz. Sizi, bizi çıldırtmadan öldürmek zorunda kalmamızın nedeni de bu. Şimdi git ve diğer delilerle gerçekler hakkında konuş. Uzun ve iyi konuş!”
- “Çokluk içindedir yaşam ve yaşamın olduğu yerde umut vardır.”
- "Bize boyun eğdiremezsin, biz İnsanoğlu'yuz. Bunun ne demek olduğunu çok yakında öğreneceksin."
- Ve ağaçlar. Kökler, gövdeler, dallar, sürgünler, yapraklar, yüzünde ve gözlerinde, sonsuz sayıda ağaç üzerinde sonsuz yapraklar.
- ''Yaprakların düştüğü, ağaçların devrildiği ormana, ormandan geldi, ölümü bilen bir tanrı, öldüren ve kendisi tekrar doğmayacak olan bir tanrı."
- "Bazen bir tanrı gelir," dedi Selver. "Bir şeyi yapmak için yeni bir yol, ya da yapılacak yeni bir şey getirir. Yeni bir şarkı söyleme biçimi veya yeni bir ölüm şekli. Bunu dünya-zaman ile düş- zamanı arasındaki köprüden getirir. Bunu yaptığında, artık yapılmıştır. Dünyada var olan şeyleri, düşe geri gönderip orada duvarlar arasında tutarak, olmadığını farzedemezsin. Bu deliliktir. Var olan, vardır. Rol yapmanın yararı yok, artık öldürmeyi bilmediğimizi söyleyemeyiz."
- Bizi kendi türlerinin temsilcileri olarak, insan olarak gördüler. Oysa ki biz onlara onların türünün üyelerinin vermesi gerektiği gibi karşılık vermedik. Öldürdük, tecavüz ettik, ayırdık, köylerini yok ettik, ormanlarını kesip mahvettik. Eğer bizim insan olmadığımıza karar vermişlerse, buna şaşırmamak gerekir.
- Uyuyorsunuz, uyanıyorsunuz ve düşlerinizi unutuyorsunuz, tekrar uyuyorsunuz, tekrar uyanıyorsunuz ve bütün hayatınızı böyle geçiriyorsunuz ve bunun hayat, gerçek olduğunu sanıyorsunuz!
- Athshe dilinde dünya kelimesi aynı zamanda orman demektir.
- Athshe dilinde dünya kelimesi aynı zamanda orman demektir.
- ''Ama bir ya da iki insan ömrü kadar beklersek çoğalacaklar; sayıları ikiye katlanacak. Kadınları ve erkekleri öldürüyorlar; hayatlarının bağışlanması için yalvaranlara acımıyorlar. Birbirlerine karşı şarkı söylemiyorlar. Köklerini arkalarında bırakmışlar, belki geldikleri o başka ormanda, o hiç ağacı olmayan ormanda. Bu yüzden, içlerindeki düşleri serbest bırakmak için zehir alıyorlar ama bu onları sadece sarhoş ya da hasta ediyor. İnsan ya da deli olup olmadıklarını kimse kesin olarak söyleyemez ama fark etmez. Ormandan çıkarılmaları gerek çünkü tehlikeliler.''
Dünyaya Orman Denir İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Doğa ile Savaş Halindeyiz, Kazanırsak Kaybedeceğiz: Dünyaya Orman Denir: ㅤ ‘’Fakat Tanrı zaman zaman insanı, düşünülemez olanı düşünmek zorunda bırakır.’’ Hugo ve Nebula gibi birçok prestijli ödüle layık görülen Amerikalı yazar yazar/ursula-k-le-guin, yazdığı çocuk edebiyatı ürünleri, şiirleri ve denemelerinin yanı sıra içerisinde bilim-kurgu ve fantastik eserlerinin de bulunduğu spekülatif kurgu alanında da birçok çalışmaya imza atmıştır. Yazar bir anne ve antropolog bir baba ile büyümek şüphesiz ki kendisine ve yazın dünyasında yakaladığı başarısına epey katkısı olmuştur. kitap/yerdeniz--60098 serisi, kitap/karanligin-sol-eli--7860 ve kitap/mulksuzler--1724 gibi kitaplarıyla önemli başarılara imza atan Le Guin, Hugo ve Nebula ödüllerini alan ilk kadın yazar ünvanını da almayı başarmıştır. yazar/mary-shelley, yazar/Leigh-Brackett, yazar/octavia-butler, yazar/james-tiptree-jr, yazar/Anna-Kavan ve yazar/Joanna-Russ gibi gerçeküstü hayaller kuran kadın yazarlarla birlikte ismini bilim-kurgu alanına altın harflerle yazdırmıştır. Le Guin, yaklaşık 4 yıl önce, yani 2018’de tam 88 yaşındayken bu dünyadan göçüp gitti, ben ise ölüm haberini aldığım esnada kendisinin kitap/mulksuzler--1724 kitabını ayıla bayıla okuyordum ve haberi duyduğumda çok üzülmüştüm cidden. Bu denk gelişten ötürü müdür bilmiyorum ama nedense yeri bende çok ayrıdır Le Guin’in. Şimdiyse biraz Le Guin’in kaleminden ve yazdığı dönemdeki edebiyattan bahsetmek istiyorum. Dünya 1950’lerde büyük bir felakete şahit olmuştu: bu felaketin adı Vietnam Savaşı (1955-75) idi. Savaşı kaybeden taraf olan ABD, bu savaşa 1963’te katılmıştır. Birleşik Devletler ordusu savaş sırasında işkence, tecavüz, toplu infaz, sivillerin öldürülmesi ve kimyasal silah kullanmak gibi pek çok savaş suçu işlemiştir. Ursula K. Le Guin, 1972’de kaleme aldığı kitap/dunyaya-orman-denir--18602 adlı novellasında ise açıkça bu konuyu hedef alıyor. ABD’nin Vietnam Savaşı politikasına ve ordunun işlediği savaş suçlarına doğrudan göndermeler yapan Le Guin, genel anlamda bu eserinde anti-militarist bir tavır sergiliyor. Eserin tam olarak içeriğine biraz sonra değineceğim, öncelikle dönemin edebiyatına değinmekte fayda var. "... içlerindeki, serbest bırakmayacakları köklerini kopararak, inkâr etmeye çalışacakları tanrılar tarafından yönetilerek işkenceyle öldürmeye ve yok etmeye devam edecekler." (s. 40) Amerika’da Vietnam Savaşı’nın sebep olduğu karanlık ve kasvetli bir atmosfer hakimken, 1960’ların ortalarında savaşa yönelik sert tepkilerin ortaya çıktığı dönemde, bilim-kurgu da bu atmosferden payını almıştır. Önceki yıllara nazaran donuklaşmış ve kendine yeni bir aksiyon yaratamayarak aynı temalarda sıkışıp kalmıştır. Birtakım ‘’jöntürk’’ yazarlar, bilim-kurguyu yeniden harekete geçirmek amacıyla adeta uyuyan güzeli uyandırmak adına bir akım başlattılar. Bu akımın adı ise Yeni Dalga (New Wave) idi. Akımın öncü yazarlarından biri olan yazar/J-g-ballard’ın şu sözü akımı özetler niteliktedir: “Asıl yabancı gezegen dünyamızdır.” Bu akımla birlikte sert-bilimkurgu diye adlandırılan klasik uzay mekikleri, gezegenler arası savaşlar ve ışın kılıçları gibi klişelerden ziyade hafif-bilimkurgu diye bilinen ve daha çok insan psikolojisine ve kendi dünyamıza odaklanan bir türe geçiş başlamıştır. Bu akımın başlıca bilinen yazarları ise şöyle: yazar/J-g-ballard, yazar/Thomas-Disch, yazar/william-s-burroughs, yazar/philip-k-dick, yazar/Alfred-Bester, yazar/Michael-Moorcock ve yazar/Roger-Zelazny . Moorcock’ın kitap/iste-insan--110548 eserine yazdığım yazıda da Yeni Dalga akımından biraz bahsetmiştim, dileyen şuradan bakabilir, bkz: #138729908 Yazarımız Le Guin ise bilim-kurguda Yeni Dalga akımı hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor: ‘’Tüm kapılar açılıyor gibiydi…’’ “Daha önceki yazar ve eserlere hiçbir biçimde haksızlık etmek veya bunları küçümsemek istemem, fakat bilimkurgunun 1960’larda değişim geçirdiğini söylemek yanlış olmaz. Bu değişim genel olarak yazar ve okurların sayısında, konuların çeşitliliğinde, bunların ele alınışındaki derinlikte, kullanılan dil ve tekniğin olgunluğunda ve eserlerdeki politik ve edebi bilinçte izlenmiştir. Altmışlı yıllar hem tanınmış ve yeni yazarlar, hem de okurlar için bilimkurguda heyecan verici bir dönemdi. Tüm kapılar açılıyor gibiydi…” —yazar/ursula-k-le-guin Bu akımı bir nevi ‘sosyolojik bilim-kurgu’ diye adlandırsak herhalde yanlış bir ifadede bulunmuş olmayız. Hem form hem de içerik olarak büyük bir değişiklik tecrübe eden bilim-kurgu artık pozitif bilimler yerine sosyal bilimler tercih edilen bir yazın alanına dönüştü. Eserlerinde mekândan ziyade karakter ağırlıklı bir işleyiş gösteren yazarlar, çoğunlukla toplumsal değişimler ile kişilerin psikolojileri ve diğer insanlarla olan etkileşimleri gibi temaları konu olarak ele aldılar. Teknolojiden bahsedilse bile nasıl işlediği arka planda kalıyor ve daha çok teknolojinin bireyler ve sosyal gruplar üzerindeki etkileri ele alınıyordu. Sosyolojik bilim-kurgu alanında en önde gelen yazarlardan birisi de şüphesiz ki yazar/ursula-k-le-guin’dir. "Bize boyun eğdiremezsin, biz İnsanoğlu'yuz. Bunun ne demek olduğunu çok yakında öğreneceksin." (s. 8) Tıpkı Yeni Dalga akımını takip eden yazar/frank-herbert’ın dillere destan kitap/dune--7927 serisinin temeli için seçtiği gibi, Ursula K. Le Guin de bu eserinin kurgusunu ‘ekoloji’ yani ‘çevrebilim’ üzerine kuruyor. Fantastik bilim-kurgu özelliği de taşıyan kitap/dunyaya-orman-denir--18602 sadece ekolojik felaketler temasıyla sınırlı kalmayıp sömürgecilik karşıtlığı, anti-militarizm, pasifizm, direniş ve yerli insanların hakları gibi temaları da ihtiva ediyor. Yazarımız bu temaların yardımıyla üzerinde yaşadığımız dünyada göz ardı ettiğimiz birçok meseleye ışık tutuyor. Kitabı okurken aslında insan olarak ‘insancıllıktan’ ne kadar uzak olduğumuzu ve haksız yere çevremizde ne kadar tahribat yarattığımızı fark ediyoruz. Doğaya, insanlara, diğer canlılara, aklınıza gelebilecek her şeye ve herkese ne kadar kötücül ve pragmatik yaklaştığımızı ve çıkar uğruna neleri mahvettiğimizi çıplak gözlerle görüyoruz. “Delirmediği sürece insan insanı öldürür mü? Hiçbir hayvan kendi cinsinden birini öldürür mü?” —Selver (s. 31) Eserin konusuna gelecek olursak; Kitapta ifade edildiği kadarıyla tarih 24. yüzyıl. Eğer Le Guin’in yarattığı evren olan ‘Hainli Döngüsü’ne (Hainish Cycle) hakimseniz, kitap/mulksuzler--1724’den sonrası ve kitap/surgun-gezegeni--18600’nden öncesine denk gelen bir zaman diliminde yer alıyoruz bu eserde. Eğer bu evrene veya Dünyalar Birliği terimine daha önce denk gelmemişseniz de pek önemli bir durum değil bu aslında. Sadece Le Guin’in romanlarını ve öykülerini yaratmış olduğu belli evrenlerde kurguladığını bilmeniz yeterli. Örneğin; · kitap/yerdeniz-buyucusu--3583, kitap/atuan-mezarlari--3584, kitap/en-uzak-sahil--3585, kitap/tehanu--3586, kitap/yerdeniz-oykuleri--3587, kitap/oteki-ruzgar--3588 gibi kitapları ‘Yerdeniz’ (Earthsea) evreninde geçer. · kitap/rocannonun-dunyasi--18601, kitap/mulksuzler--1724, kitap/karanligin-sol-eli--7860, kitap/devrimden-onceki-gun--184586, kitap/surgun-gezegeni--18600, kitap/anlatis--88905, kitap/dunyaya-orman-denir--18602, kitap/bagislanmanin-dort-yolu--18605, kitap/yanilsamalar-kenti--3669 gibi eserleri ise ‘Hainli Döngüsü’ (Hainish Cycle) evreninde geçer. Tamam, asıl şimdi konuya geliyorum; Bir yanda tipik olarak bizlere çok benzeyen insanların yaşadığı Arz gezegeni var. Arzlılar teknolojik olarak gelişmiş ve bu gelişmelerle birlikte doğayı yok etmiş, doğadan kopmuş, kadınına değer vermeyen, yaşadıkları dünyanın ekolojik dengesini bozan, onu beton yığınına çeviren bir güruh. Terralılar yani Dünyalılar olarak da anılıyorlar. Ne kadar da tanıdık geldi değil mi? Diğer bir yanda ise yemyeşil ormanlarla kaplı olan Athshe gezegeni ve oranın yerlileri olan insansı, boyları bir metreye yakın olan yeşil küçük yaratıklar var. Athsheliler gayet barışçıl, kadınlarına değer veren, doğanın onlar için olan ehemmiyetini kavrayan bir topluluk olarak çıkıyor karşımıza. Tipik bir insan olarak, kendi gezegeninde yeşillikleri tükenmiş bir Arzlı ne yapmalı? Tabii ki güçsüz bir gezegeni kolonileştirmeli, tıpkı 19. yüzyılda yaptığı gibi… Açgözlü Arzlılar, kendi gezegenlerindeki ahşap ve odun ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı Athshelileri ve onlar için çok önemli olan ormanlarını ve diğer kaynaklarını sömürmeye başlıyorlar. Koloniler kuruluyor, çiftlikler inşa ediliyor, mayınlar döşeniyor ve yerli halk köleleştiriliyor. Fakat Arzlılar tabii ki bunlarla yetinmeyip bir de yerlileri katledip kadınlarına da tecavüz ediyorlar. Kölelik, şiddet, savaş ve adam öldürmek gibi mefhumların ne anlama geldiğini bilmeyen, pasifist bir kültüre sahip olan Athsheliler ise neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Sizce bu durumda tepkileri ne olmalı? El pençe divan durarak sömürülmeye göz mü yummalı? Yoksa anarşizme uyup otoriteyi reddetmeli mi? İşte Le Guin’in tam olarak işlediği konu da bu zaten. ‘’Athshe dilinde dünya kelimesi aynı zamanda orman demektir.’’ (s. 60) “Arzlı insan çamur ve kırmızı tozdu. Athsheli insan ise dal ve köktü…” (s. 73) İşleyiş ekseriyetle üç karakter etrafında dönüyor; Arzlı Yüzbaşı Don Davidson, Yüzbaşı Raj Lyubov ve Athshe yerlisi Selver. Davidson ve Lyubov bir madalyonun çift yüzünü temsil ediyorlar. Tam tamına zıt karakterlere sahipler. Davidson merhamet yoksunu, acımasız, ırkçı biri olarak resmediliyor kitapta. Zaten hikâyenin başlarında Athsheli bir kadına tecavüz edişiyle tanıyoruz kendisini. Lyubov da yine Davidson gibi Arzlı fakat Lyubov Athshelilere yaptıklarından pişman olan, vicdan azabı çeken bir karakter. Selver içinse ana karakterimiz diyebiliriz. ‘’Hikâye anlatıcısı aslında hakikat anlatıcısıdır’’ düsturunu benimseyen Le Guin bu karakterleri ve zıtlıkları kullanarak ırkçılık, sömürgecilik, ataerkillik gibi birçok konuyu aynı pota altında eriterek göndermeler yapıyor ve adeta insanlığın düştüğü durumları yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Fikir harika, kurgu harika, işleyiş harika yani tam anlamıyla eksiksiz bir kitap. O kadar etkileyici bir eser ki George Lucas’ın hikayesini yazdığı Star Wars’un altıncı bölümü olan ‘Jedi’nin Dönüşü’ (1983) ve James Cameron’ın yönetmenliğini yaptığı Avatar (2009) filmlerine ilham olmuş. Kitabı okurken bu iki film kafamın içinde canlanıp durdu. Bu kadar güzel bir kitaba benim 10 değil de 8 puan vermemin iki sebebi var; birincisi bu kurgu kısa bir hikâye olarak kalmayıp harika bir roman olabilirmiş, Le Guin’in bizi bu zevkten mahrum bırakmasından dolayı, ikincisi ise çeviri vasatın altındaydı hatta berbattı diyebilirim. Kitabın yarısını İngilizce olarak okudum neredeyse. Nasıl ki bazı metinler vardır, orijinal dilinden başka bir dile çevrildiği saniye duygu yitimine uğrar, anlamı ise uçar gider. Bana kalırsa bu metin de tam anlamıyla öyle bir metindi. Onun dışında büyük keyif aldım okurken. Sonuç Üzerinde yaşadığımız dünyanın kaynaklarını her geçen gün daha da tüketiyoruz, bu durumda başka topraklar üzerinde hak iddia eden ve maalesef buna göz yuman pragmatik rantçılar her zaman var ve var olmaya devam edecekler. Çok uzağa gitmeden, ülkemizden bile örnek verebiliriz; Kaz Dağları, Salda Gölü, art niyetli bir şekilde yok edilen ormanlarımız gibi… Eğer biz bilinçlenmezsek, sorgulamazsak ve bu rantçı zihniyetle mücadele etmezsek sonumuz Arzlılardan veya Athshelilerden çok da farklı olmayacak… Doğaya bir can borçluyuz. yazar/mustafa-kemal-ataturk’ün de dediği gibi: “Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık demektir.” Sadece bilim-kurgu okurlarının değil, edebiyatla yolu kesişen herkesin okuması gereken bir yazar kendisi. Ursula’nın büyüsüne kapılmak isteyenlere keyifli okumalar diliyorum. Ve ayrıca bu inceleme bir replik olsaydı: ‘’https://youtu.be/New8orJPzlo‘’ :)) Şimdi nasıl yaşadığımıza alternatifler görebilecek ve korkuya kapılmış toplumumuz ile saplantılı teknolojilerinin ciğerini okuyabilecek yazarların seslerini duymak isteyeceğimiz zor zamanlar geliyor sanırım. Özgürlüğü hatırlayan yazarlara ihtiyaç duyacağız. Şairlere, vizyonerlere - daha büyük bir gerçekliğin realistlerine. —yazar/ursula-k-le-guin (Kayaberk İpek)
Ursula k. Le Guin'in bu kitabı, kitabın arkasında yazdığı gibi bir vietnam savaşı eleştirisi olarak da okunabilir elbette, ama yazarın esas meselesinin insan türünün istismar edebileceği herkes, her yer ve her şey olduğunu da rahatça söyleyebiliriz. Le Guin'in en azından benim okuduğum kitaplarındaki mekânlar, karakterler ve o mekânlar, o beldeler, yöreler, kültürler arasındaki yoğun ilişkiler burada da bütün yoğunluğu ile mevcut. İnsan olmak veya insan olmamak, yabancı olmak, uzaylı olmak, başka kültürlerden olmak, başka gelenek ve inançlardan, cinsiyetlerden, cinselliklerden olmak, başka politik yönetimlerle yaşamak vb nice mesele üzerinden aslında Le Guin bu gezegende yaşamanın başka biçimleri, başka türlü varolma seçenekleri ve olasılıkları ve insanın gaddar ve istismarcı, sömürücü yönlerinin o toplumun, kültürün tarihinden, geleneklerinden bağımsız olmaması gibi bir çok noktayı bu kitabında da bir arada öyküleştiriyor. Fantastik ya da bilimkurgu farketmez. Hakikaten başka dünyalar yaratabilmek, başka kültürler yaratabilmek, "başka" olmayı anlatabilmek, Le Guin'in en güçlü ikinci yanı. yazarın en güçlü yanı çok güzel türkçeleştirilmiş edebi dili elbette. Dünyaya Orman Denir'i kesinlikle okumalısınız, ve eğer başka eserlerini okumadınızsa yazarın, o zaman ne mutlu size, çünkü sizi muazzam güzellikte, edebi derinliğinin vereceği tadı başkalarında kolayca bulamayacağınız bir sürü zirveyle dolu bir yolculuk bekliyor. Bu yolun sonunda muhakkak Yerdeniz'e gideceksiniz ve Çevik Atmaca Ged ile tanışacaksınız. Sırf bu sebeple bile gıpta etmemek imkânsız. İşte güzel ve gerçek edebiyat! Ne mutlu edebiyatı sevenlere... (CemCBG)
Arka kapağında da açıkça yazdığı üzere Vietnam Savaşı'na ciddi göndermelerde bulunan sıkıcı mı sıkıcı bir Ursula Le Guin kitabı. Metis çok iyi bir yayınevi ancak bu kitabın çevirisinde bence sıkıntılar olmuş. Ursula Le Guin bir sürü kelime yaratmış belli ki orijinal metinde ve çevirmen de bunları Türkçeleştirirken biraz zorlanmış. Düş-zaman, Dünya-zaman, kopter, bambaşka anlamıyla kullanılan ''tanrı'' gibi kelimeler kitabın kısalığı da göz önüne alınınca yeterince tasvir edilip açıklanmadığından ciddi kopukluklara neden oldu bende. Tasvirlerin çoğu ormanlara ayrılmış ki o kısımları da bir türlü gözümde tam canlandıramadım. Bunun haricinde hikaye benim için çok sürükleyici olmadığından ve verilen mesaj da daha önce başka filmlerde, kitaplarda defalarca kez tekrarlandığından ben çok sıkıldım okurken. Kendinden farklı olanı sömüren, yok eden, köleleştiren ama tüm bunları başka başka isimler altında yapıp meşrulaştıran bir insan var işte kitapta yine. Yalnız tüm sıkıcılığına rağmen son sayfaları çok iyiydi. Orada yaşanmışlığın insanda bırakacağı izlerin yok sayılamayacağı falan çok güzel bir pasajla vurgulanmış. Oradan çok derin anlamlar çıkar. Yani al o pasajı Kürt-Türk meselesine bağla mesela, o derece; ''... Dünyada var olan şeyleri, düşe geri gönderip orada duvarlar arasında tutarak, olmadığını farz edemezsin. Bu deliliktir. Var olan, vardır. Rol yapmanın yararı yok, artık öldürmeyi bilmediğimizi söyleyemeyiz.'' ''... Belki ben öldükten sonra, insanlar ben doğmadan önce ve sizler gelmeden önceki gibi olurlar. Yine de ben öyle olacağını pek sanmıyorum.'' (Utku Turhan)
Dünyaya Orman Denir PDF indirme linki var mı?
Ursula K. Le Guin - Dünyaya Orman Denir kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dünyaya Orman Denir PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ursula K. Le Guin Kimdir?
Ursula Kroeber Le Guin (d. 21 Ekim 1929) ABD'li yazar. Bilim kurgu ve fantezi edebiyatının en önemli yazarlarından kabul edilen Le Guin, bu alanlardaki eserlerinin yanı sıra şiir, tiyatro, çocuk ve genç edebiyatı alanlarında da yazar ve çevirmen olarak katkıda bulunmaktadır. İlk romanı 1966 yılında yayımlanan Le Guin'in eserlerinde ağırlıklı olarak Jung'un, taoizimin, varoluşçuluğun ve yunan mitolojisinin etkileri görülmektedir. Yazar, başta Hugo ve Nebula olmak üzere pek çok ödülün sahibidir.
Yaşamı
Ursula Kroeber, ABD'nin Kaliforniya eyaletinde 1929 yılında dünyaya geldi. Antropolog bir babayla (Alfred Kroeber) psikolog ve yazar bir annenin (Theodora Kroeber) kızıdır. İsmini doğum tarihi olan Azize Ursula Günü'nden aldı. Ebeveynleri tarafından üç erkek kardeşi ile beraber kültürel çeşitlilik fikrinin hakim olduğu bir ev ortamında yetiştirildi. Massachusetts-Radcliffe College’da lisans eğitimini tamamladıktan sonra Columbia Üniversitesi'ni bitirdi ve yüksek lisansını “Fransa ve İtalya’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı” üzerine yaptı. 1951’de tarihçi Charles A. Le Guin ile evlendi. Üç çocuk ve dört torun sahibi oldu. Le Guin 22 Ocak 2018'de Portland'daki evinde 88 yaşında öldü.
Edebiyat hayatı
Bilimkurgu türünde yazmaya 1960'li yıllarda başladı. İlk öyküsü 1962’de yayınlandı. Pek çok üniversitede ders verdi, çeviri, derleme ve makaleleri yayınlandı. Le Guin, 1969'da yazmış olduğu "Karanlığın Sol Eli" adlı romanıyla bilimkurgu dünyasının iki büyük ödülü olan Hugo ve Nebula ödüllerini aldıktan sonra ün kazanmıştır. Ayrıca, 1974'te yazmış olduğu ütopik bilimkurgu romanı Mülksüzler ile 1975'de yine Hugo ve Nebula ödüllerini almıştır. Bilimkurgu ve fantastik kurgunun yanı sıra şiir ve çocuk kitapları da bulunmaktadır.
LeGuin, teknolojik gelişmelerin değil, politika, toplumbilim ve psikolojinin öne çıktığı ve alternatif toplum biçimlerinin sorgulandığı bilimkurgu yaklaşımının en önemli temsilcilerindendir.
Eserleri arasında özellikle Yerdeniz Üçlemesi ve buna sonradan eklenen dördüncü, beşinci ve altıncı kitapla çok ciddi hayran kitlesine ulaşmıştır. Bu serinin 3. romanı olan "En Uzak Sahil" (The Farthest Shore) kitabıyla 1973 yılında Çocuk Kitapları için verilen ABD milli ödülü (National Book Award) kazanmıştır. 1990 yılında yeniden Nebula ödülünü Tehanu ile kazanmıştır.
Ana temaları
Temel feminist teoreme oldukça hakim olan Le Guin yazılarında teorisini gizlice vererek erkek okuru rahatsız etmez ve teoriyi okuyucuya gizlice zerk eder. Anarşist eğilimli ya da anaerkil toplumlar yaratmaktan çekinmez. Zaten hayatı boyunca asice hareket etmiştir. Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar adlı makale denemesinde, bir yazısında zamanında Playboy dergisinde bile yazdığını söylemektedir. Pek çok okuru için bilge bir kadın tiplemesi olan LeGuin Ged (Çevik Atmaca) karakteri ile de pek çok okurun kişiliğine etki etmiştir. Yüzüklerin Efendisindeki bilge ve ilk yaratılanGandalf'ın aksine (Gandalf Tolkien mitosunda ilk yaratılan ve kutsal olan maiardandır. Bkz. Güç Yüzüklerine Dair adlı Tolkien kitabı) LeGuin'in baş kahramanı Ged Gontlu bir keçi çobanı olarak başlayıp Roke adası büyücülerinin en büyüklerinden olmuştur. Yeraltı tanrılarının başrahibesi Tenar ise sıradan bir kadın olmayı tercih ederek kendini bulmuştur. LeGuin'in her kahramanı, her romanı bir süreç, bir değişim anlatır. Bilgeliği ve büyümeyi değişmekten korkmamakta bulur.
Le Guin'in karakterleri basma kalıp kahramanlardan uzaktır. Genç mükemmel kadın ve erkekler yaratmayan yazarın kahramaları genellikle yaşlı adamlar veya koca karılar, cılız, sakat veya tecavüze uğramış ve intikam peşinde koşamayacak kadar çaresiz çocuklardan oluşmaktadır. Bu haliyle Le Guin romanları çaresizliği, yaşama cesaretini vurgulayan mütevazi görünümlü gizli bir romantizim barındırmaktadır. Oldukça sık kölelikten bahseder. Öncelikle köleliği tüm şatafatlı sembollerinden arındırır. Köleleri, bir kölenin yalın ve itirazsız, itaatkar dünyasında her hangi bir şeyi sorgulama yeteneğinden yoksun insanlardır. İsyandan bahseder, ama yanlışlıkla köle sıfatı taşıyan soylu kurtarıcılardan yoksundur hikâyeleri. Kadınlık ve erkeklik, çocukluk ve erişkinlik, kölelik ve sahiplik gibi zıtlıklara vurgu yapmaktadır. Le Guin yalın ama şiddet dolu bir evreni yansıtır. Şiddeti adlandırmaktan çekinmez. Özgürlük ve cesaret dolu bir dili vardır.
Daha fazla bilgi için: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ursula_K._Le_Guin
Ursula K. Le Guin Kitapları - Eserleri
- Mülksüzler
- Yerdeniz Büyücüsü
- Atuan Mezarları
- Sürgün Gezegeni
- Karanlığın Sol Eli
- En Uzak Sahil
- Tehanu
- Yerdeniz Öyküleri
- Öteki Rüzgar
- Her Yerden Çok Uzakta
- Rüyanın Öte Yakası
- Yaban Kızlar
- Dünyaya Orman Denir
- Yerdeniz
- Kadınlar Rüyalar Ejderhalar
- Marifetler
- Anlatış
- Rocannon'un Dünyası
- Lavinia
- Lao Tzu: Tao Te Ching
- Sesler
- Başlama Yeri
- Güçler
- Devrimden Önceki Gün
- Bağışlanmanın Dört Yolu
- Dümeni Yaratıcılığa Kırmak
- Rüzgargülü
- Balıkçıl Gözü
- İçdeniz Balıkçısı
- Orsinya Öyküleri
- Yanılsamalar Kenti
- Dünyanın Kıyısında Dans
- Yazma Üzerine Sohbetler
- Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak
- Uçuştan Uçuşa
- Kanatlı Kediler Masalı 1 - Dört Yavru
- Zihinde Bir Dalga
- Rüzgarın On İki Köşesi
- Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler
- Malafrena
- Hep Yuvaya Dönmek
- Dünyanın Doğum Günü ve Diğer Öyküler
- Şimdilik Her Şey Yolunda
- Günün Geç Vakitleri
- Kanatlı Kediler Masalı 2 - Yuvaya Dönüş
- Boşa Geçirecek Vakit Yok
- Kanatlı Kediler Masalı 4 - Kentte Tek Başına
- Balık Çorbası
- Kanatlı Kediler Masalı 3 - Yeni Arkadaş
- Uçsuz Bucaksız
- The Ones Who Walk Away from Omelas
- Sözcüklerdir Bütün Derdim
- Başka Bir Yer
- Denizyolu
- Atmacanın Türküsü
- The Daughter of Odren
- Schrodinger’s Cat
- The Stars Below
- Direction of the Road
- Things A Story
- A Trip to the Head
- The Field of Vision
- Semley's Necklace
- Vaster than Empires and More Slow
- Why are Americans Afraid of Dragons?
- Yerdeniz Büyücüsü
- The Other Wind
- Tales from Earthsea: The Fifth Book of Earthsea
- Balina Süleyman’ın Dokuz Yüz Otuz Birinci Dünya Turu
- Tehanu
- The Farthest Shore
Ursula K. Le Guin Alıntıları - Sözleri
- "Sana ayrıldığım zamanki gibi geri geldim: Bir aptal olarak." (Yerdeniz Büyücüsü)
- “Çakmaktaşı ile çelik yıllarca yan yana durur da en ufak bir kıpırtı olmaz ama birbirine sürtersen kıvılcımlar saçarlar. İsyan anlık bir şeydir, birden ortaya çıkar, bir kıvılcım, bir ateş gibidir.” (Marifetler)
- Bu gece mavi bir ay doğacak güneş, rüzgarın ardında battığında. Hep yaptım. Hep yaptım doğru şeyi. Şimdi izin verin başlasın varoluşum şarkısına. (Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak)
- içine şeytanı saldılar mı, asla kurtulamazsın. Hamile olmak yerine onu taşırsın. (Denizyolu)
- Bazı insanlar sanatın kontrolle ilişkili olduğunu düşünür. Ben daha çok kendini kontrolle ilgili olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir şey: İçimde anlatılmak isteyen bir hikaye var. O benim amacım. Ben onun aracıyım. Eğer kendimi, egomu, istek ve fikirlerimi, zihinsel çöpümü bir kenarda tutabilir, hikayenin odağını bulabilir ve hikayeyi takip edebilirsem, hikaye kendi kendini anlatacaktır. (Yazma Üzerine Sohbetler)
- Domuzların üstünde dolaşan Şaşkın sinekler gibidir düşünceler. (Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak)
- Gitmek kolaydı. Gitmeyi sürdürmek zordu. (Balıkçıl Gözü)
- “Bir kadına âşık bir adam mı? Ben sadece kadınların âşık olabildiklerini zannederdim.” “Bazen kadınlar bir erkeğe âşık olabiliyor ki bu da çok kötü” (Dünyanın Doğum Günü ve Diğer Öyküler)
- Belki de sevme isteği dışında tutunabileceği bir şey yoktu. Eğer o duyguyu da yitirirse kaybolurdu. (Başlama Yeri)
- Sağır bir şiddet karşısında hangi söz bir anlam ifade eder ki? (Tehanu)
- ...herkese karşı adil olma havamda değilim. Kendime karşı adil olma havamdayım. (Zihinde Bir Dalga)
- To refuse death is to refuse life. (The Farthest Shore)
- "Erkeklerden daha ufak tefek oldukları ve dar yerlerde daha rahat hareket edebildikleri ya da toprağa daha ait oldukları için, ya da daha büyük bir ihtimalle âdet olduğu için Yerdeniz'de madenlerde her zaman kadınları çalıştırırlardı." (Yerdeniz Öyküleri)
- Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor.. Bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler. (Sesler)
- “Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler.” (Sesler)
- "Sanki bütün hayatımız boyunca kapıları kilitleyip duruyor gibiyiz. Yaşadığımız yer evin içi." (Tehanu)
- BİR TOPLULUĞUN odak noktasıdır kütüphane, o topluluk için kutsal bir yerdir... (Zihinde Bir Dalga)
- İnsanın kendi bedeni bir nesne değildir, bir aksesuar değildir, göz zevki vermekle yükümlü bir süs eşyası değildir, sensindir o, yalnızca sen, kendin. Ne zaman ki sen olmaktan çıkar, senin olmaya başlar, sahip olduğun bir şey olmaya başlar, sen de o zaman başlarsın işte onun için kaygılanmaya... (Devrimden Önceki Gün)
- Bu sevişmelerin üzerinde tefler çalınsın, tutkunun görkemi gonglarla ilan edilsin. (The Ones Who Walk Away from Omelas)
- Zihnimde, öykü ile roman arasındaki bağlantı oldukça ilginç. "Semley'in Kolyesi" kendi başına tam bir öykü ise de, aslında bir romanın tohumu. Öyküyü tamamladığımda Semley ile de işim bitmişti. Ama öyküde küçük bir role sahip, sadece yolu oradan geçen bir karakter vardı: Öykü bittiğinde yeniden gölgelere karışmaya itiraz eden biri. "Benim öykümü de yaz," diye başımın etini yiyip duran biri: "Ben Rocannon. Dünyamı keşfe çıkmak istiyorum ... " Ben de dediğini yaptım. İnanın, bu insanlarla tartışmaya giremiyorsunuz. (Rüzgarın On İki Köşesi)