Duruşmalar - Necdet Sevinç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Duruşmalar kimin eseri? Duruşmalar kitabının yazarı kimdir? Duruşmalar konusu ve anafikri nedir? Duruşmalar kitabı ne anlatıyor? Duruşmalar PDF indirme linki var mı? Duruşmalar kitabının yazarı Necdet Sevinç kimdir? İşte Duruşmalar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Necdet Sevinç

Yayın Evi: Bilgeoğuz Yayınları

İSBN: 9786054369089

Sayfa Sayısı: 121

Duruşmalar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu kitapta Necdet Sevinç'in iki oyununu sunuyoruz.

Neredeyse hayatını sanık sandalyesinde geçiren Necdet Sevinç bu kez hâkim kürsüsünde.

Necdet Sevinç mahşer mahkemesi de diyebileceğimiz bir mahkeme kurmuş. Oğuzhan'ı Mahkeme Başkanlığı'na getirmiş, Bilgehan ve Alpaslan Gazi'yi üye tayin etmiş. Türk Devletleri ve Türk İmparatorlukları Başsavcılığı makamına Atilla'yı oturtmuş. hem Timur'u yargılıyor. Hem Merzifonlu'yu hem Timur'un ağzından mesajlar veriyor, hem Merzifonlu'nun.

Merzifonlu Alman Elçisi'ne diyor ki:

- Şartı yokmuş. Şartınız olamazdı zaten! Şartları biz dikte ederdik.

Şart koşma, şart ileri sürme hakkı yalnız ve sadece bize aitti!

Yalnız ve sadece biz emrederdik! Benim yaşadığım yüzyılda ve daha önceki yüzyıllarda buyuruculuk Türk'ündü! Biz takdir ederdik! Biz talimat verirdik! Biz karar verirdik! Biz hükmederdik!

"Ol" derdik, olurdu!

Çünkü dünyanın bütün hükümdarları bizim memurlarımızdı!

(Tanıtım Bülteninden)

Duruşmalar Alıntıları - Sözleri

  • Lüther: Efendim Protestanlık bir bakıma varlığını, sizin çocuklarınıza torunlarınıza yani Türklere borçludur. İstanbul, bize devamlı olarak yardım ediyordu. Caprara: Bu adam Türklerin ajanıdır. Türk orduları Alman şehirlerini teker teker işgal ederken Lüther, Türklere mukavemetin küfür olduğunu söylüyor. Türklerin Tanrı tarafından gönderilmiş bir mucize olduğu yolunda vaat veriyordu.
  • Şartı yokmuş... Şartınız olamazdı zaten! Şartları biz dikte ederdik. Şart koşma, şart ileri sürme hakkı yalnız bize aitti. Benim yaşadığım yüzyılda ve daha önceki yüzyıllarda buyuruculuk Türk'ündü. Biz emrederdik. Biz taktir ederdik. Biz talimat verirdik. Ol derdik, olurdu ! Çünkü dünyanın tüm hükümdarları memurlarımızdı bizim...
  • Lüther ortaya çıktığından beri Viyana dolaylarından yükselen et kokusu İstanbul'u rahatsız etmektedir, efendim.
  • Hiç bir yabancı, hiç bir zaman güven vermemiştir bana..
  • Bir asker, bir komutan ve hele hele bir başkomutan, çocukluğundan beri bir ülkenin fethini tasarlamıyor veya bir kalenin burçlarında kendi bayrağını dalgalandırmanın planlarını yapmıyorsa üniformalı bir palyaçodur o.
  • Efendim bir devlet adamının kalbi, kafatası kalbinin içinde olmalıdır.
  • Timur: İbni haldun yanlış hatırlıyor sanırım. Ben Semerkant’ta iken Hafız’ın bir şiirini okumuştum. Şiiri şuydu: Agar an turk-i Şirazi ba-dast arad dil-i mara ba Hal-i hinduyaş bahsam Semerkant-ı Buhara. (Timur şiiri bitirir, Hafız’a döner.) Öyle mi şair? Hafız: Evet bunlar benim dizelerimdir. Timur: Bu şiirin manası şudur: Eğer o Şiraz güzeli beni sevindirecek olursa, ben onun bir kara benine bütün Semerkant ve Buhara’yı bağışlardım. Doğru mu şair? Hafız: Doğru efendim. Timur: Şiir gerçekten güzeldi, ama hiçbir şairin, benim bayındır ve zengin kentlerimi, oturduğu yerden sevgilisine, üstelik sevgilisi olacak o yosmanın bir tek kara benine bağışlamasına da izin veremezdim. Ordumu alıp derhal İran’a girdim. Adam gönderip çağırttım Hafız’ı. Öyle mi şair? Hafız: Evet efendim. Beni emretmiştiniz. Timur: Ona, kimin malını kime bağışladığını soracaktım. Fakat Hafız karşıma geldiğinde ihtiyar bir eskici gibiydi. Öyle mi şair? (Hafız ‘’evet’’ anlamında boynunu büker.) Timur: Açlıktan nefesi kokuyordu zavallının. Ayakta duracak gücü yoktu. Uzun süre dikkatle bakmama rağmen sırtındaki hırkanın aslı ile yamasını ayıramadım. Öyle mi şair? Hafız: Öyle efendim. Timur: Oysa Semerkant’ı, Buhara’yı sevgilisinin bir küçük benine bağışlayacak olan yiğidin zengin ve güçlü olması gerekirdi. Ben öyle birini bekliyordum. Fakat karşıma çıka çıka bu ağzı burnu rendelenmiş, aşınmış akça gibi yüzü belirsiz, ölüme çok yakın şu ihtiyar çıktı. Alparslan Gazi: Kellesinin kesilmesini emretseydiniz. Timur: Hayır. Acıdım. Benim ülkemde şairler, bilim adamları ve sanatkarlar devletin himayesindeydiler. Ona altın sırmalı ipek hırkalar, kürkler, samurlar verilmesini emrettim. Ve hayatı boyunca kimseye muhtaç olmayacak akdar altın ihsan eyledim. Öyle mi şair? Hafız: Allah razı olsun efendim. Timur: Senden de şair. Oğuz Han: Bütün görüşmeniz bu kadar mı sürdü? Timur: Pek önemli şeyler görüşmedik. Ona bu sadakaya muhtaç haliyle Semerkant ve Buhara’yı sevgilisinin bir siyah benine nasıl bağışlayabileceğini sordum. Oğuz Han: (Hafız’a) Siz ne cevap verdiniz? Hafız: Timur’un ta Semerkant’tan gelip hayallerimin hesabını soracağını nereden bilebilirdim efendim. ‘’Ben, işte o bol keseden yaptığım ihsanlar yüzünden bu hale geldim’’ dedim. Cevap hoşuna gitti, güldü, gönlümü aldı. Fakat sonra Şiraz’ı da, İsfahan’ı da ateşe verdi. Evim ve güllerim dahil, kül oldu koca şehir. Bütün İran kül oldu
  • Merzifonlu: Benim karşımda kudretten bahsetme Paşa! Fransa ancak bahşettiğim kadar kudretli olabilmiştir. Ne daha fazla, ne daha az. Türkiye’nin ve Türk milletinin üstün çıkarları ne denli kuvvetli olmasını gerektiriyorsa Fransa ancak o ölçüde güçlü kılınmıştır.
  • Timur: -Eveeet... Olağanüstü kahramanlıklarına ve bütün erdemlerine rağmen, benim ilk gençlik yıllarımda Türkistan Türkleri kadar disiplinsiz bir toplum yoktu. Öyle ki, gömleğini eteklerini şalvarının içine sokan her Türk, ayrı bir devlet kurmak için diğerine saldırıyordu. Ben, bu düzensiz kabilelerden dünyanın en düzenli ordusunu kurdum. İddianamede sürekli olarak eylemlerinden şikayet edilen bu ordu, Sibirya'da -50 ve Hindistan'da 65 derece sıcaklıkta büyük zaferler kazanmıştır. Makedonya'lı İskender'in 10 yılda gerçekleştirebildiği Hindistan'ın fethini, benim ordum 12 ayda tamamlamıştır. Buna rağmen ona büyük denilmiştir, bana barbar!
  • Büyük devletlerin elbette büyük sorumlulukları vardır
  • Alparslan Gazi: İran’daki tarikatlarla Türk kültürünün ilgisini açıklayabilir misiniz? Timur: Siz, İran’da bazı şeyleri eksik mi bıraktınız, yoksa taassup sizden sonra mı hortladı bilmiyorum. Bildiğim şu ki benim zamanımda İsfahan ve Şiraz şeyhlerinin binlerce müridi, bir gizli ordunun askerleri gibi Türkistan’a dalmışlardı. Bu müridler belki farkında değillerdi ama. İran kültürünün birer misyoneri gibiydiler hepsini astım. Alparslan Gazi: Sonra da darağaçlarını ateşe vermişsiniz. Timur: Evet ve bir gün önüme devletin resmi dilinin Farsça olmasına çalışanlarla ilgili bir rapor kondu. İrkildim okuyunca. Türk aydını, Türk diliyle konuşmak istemiyordu. Aldım namağlup ordularımı ve o öfke ile İran’a girdim. Kötülüğü kaynağından kurutmalıdır. Ne Şiraz’ı bıraktım, Ne İsfahan’ı.
  • Timur: Anlaşılan ben sadece boşlukta kapladığım yer kadar olsaydım, şu anda huzurunuzda bulunmayacaktım. Düşünüyorum da kendini toplum dokusunun bir ilmiği sanarak, toplum adına harekete geçenlerin çoğu ya ipe çekildi, ya kurşuna dizildi. Demek ki halka istediği gibi çürümek, kokuşmak ve yok olmak özgürlüğünü vermek gerekiyormuş.
  • İbrahim Paşa: Arzedeyim efendim. Keşke mümkün olsaydı da maceraperest ve nuhterislerin devlet hizmetinde görevlendirilmelerini yasaklayan bir kanun yapılsaydı. Merzifonlu: Korkakların ve alçakların da!!
  • Merzifonlu: Viyana'ya aşıktım Oğuz Han. Aşıktım Viyana'ya! Viyana benim için sudan aziz, ekmekten mübarekti. Kutsaldı hatta. Kutsal ötesi bir şeydi. Bu aşk bir din gibi, belki bir kin gibi, belki bir illet gibi bütün vücuduma yayılmış, iliklerime girmiş, hücrelerimi teker teker ele geçirmişti... İbrahim Paşa: Bilirsiniz ki aşk ağır bir dimağ hastalığıdır. Merzifonlu: Tabi... O nedenle dimağı olmayanlar yakalanamaz.
  • Atilla: Fetih niçin bir zorunluluk haline gelmişti? Merzifonlu: Böyle bir soruyu sizin yönelteceğiniz aklıma gelmezdi doğrusu. Yani Türkiye'yi niçin büyütmek istiyorsunuz gibi bir şey bu..

Duruşmalar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitabın baskısını bulmakta bir hayli zorlandım. Elime almamla bitmesi bir oldu. İlahi bir mahkemedeki diyaloglar, karakterlere olan sempatimi bir nebze daha arttırdı. (Mücahid)

Duruşmalar(Atalar Divanı)-Necdet Sevinç İki oturum ve dört sahneden oluşan Yüce Türk tarihli bir tiyatro eseri.Divanda Oğuz Kağan,Sultan Alparslan ve Bilge Kağan.İdda makamında ise İmparatorluk Savcısı Attila Hazretleri.Eserimizin konusu yakın Türk tarihinde buluna kişileri yargılayıp doğruyu Türk milletine göstermektir.Tek nefeste okudum, her Türk/Devlet anlayışına sahip kişinin mutlaka okuması gerektiğini söyleyebilirim. (Bülent)

Tarihi olaylar, kahramanlarının kendi ağzından aktarılıyor. Kitaba sadece bir piyes gözüyle bakmamak lazım. Çarpıtılan tarihi olayların gerçeğinin piyes yoluyla anlatılmasıdır. Oğuz Han'ın başkanlık yaptığı bir Türk mahkemesinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve Emir Temür, Türk Milleti'nin birliğine ve dirliğine zarar verdikleri gerekçesiyle yargılanıyor. Birinci bölümde II. Viyana Kuşatması neden başarısız oldu? Bunu bizzat Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın ağzından etraflıca öğreneceğiz. İkinci bölümde ise Yıldırım Han'la Temür Bey'in arasındaki anlaşmazlıklar ve neticede iki Türk Devletinin arasında yapılan Ankara Savaşı anlatılıyor. (Börü)

Duruşmalar PDF indirme linki var mı?

Necdet Sevinç - Duruşmalar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Duruşmalar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Necdet Sevinç Kimdir?

1944 yılında Gaziantep'te doğdu. Gaziantep Lisesi son sınıf öğrencisiyken okul dergisine “Allah'ın olmadığını” yazan felsefe öğretmenine bir gazetede verdiği cevap sebebiyle okuldan uzaklaştırıldı. Bu olaydan sonra, Gaziantep'te başladığı gazetecilik mesleğini devam ettirmek için İstanbul’a gitti. Haber ve Durum gazetelerinde çalıştı.

1969'tan itibaren Bizim Anadolu, Hergün, Ortadoğu, Günaydın Kurultay ve Yeniçağ gazetelerinde genel yayın müdürü ve köşe yazarı olarak görev yaptı. Yazılarından dolayı birkaç kez kurşunlandı. Hakkında en çok dava açılan ve yüzlerce yıl mahkûmiyeti istenen yazarlarımızdan oldu. Asliye Ceza, Ağır Ceza, Devlet Güvenlik ve Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılandı. 1974 affıyla Bayrampaşa Cezaevi’nden çıktı. 12 Eylül 1980 müdahalesinde tekrar tutuklandı. 1987 yılı sonuna kadar iki kez Bayrampaşa Cezaevi’nde, iki kez Paşakapısı Cezaevi’nde olmak üzere; Silivri, Kastamonu/Daday, Erzincan/Tercan cezaevlerinde yaklaşık 5 yıl yattı. Binlerce köşe yazısı yazdı.

Necdet Sevinç Kitapları - Eserleri

  • İstiklalin Bedeli
  • Ülkücüye Notlar
  • İstiklal Harbi'nde Etnik İhanet
  • Duruşmalar
  • Türkiyat
  • Osmanlı'nın Yükselişi ve Çöküşü
  • Yazarını Kurşunlatan Yazılar
  • Pontus'ta Hesaplaşma
  • Ordular Masonlar Komünistler
  • Türklerde Kadın ve Aile
  • Arşiv Belgeleriyle Tehcir Ermeni İddiaları ve Gerçekler
  • Tutanak
  • Ajan Okulları
  • Osmanlı'dan Günümüze Misyoner Faaliyetler
  • Acının Tadı
  • Gaziantep'te Türk Boyları
  • Sanık Yazılar

Necdet Sevinç Alıntıları - Sözleri

  • Bugünkü sınırlarımız büyük ölçüde düşmanlarımız tarafından çizilmiştir. (Ülkücüye Notlar)
  • Efsaneye göre Uygur hükümdarı Bögü Hana cihan hakimi olmak fikrini bir kız telkin etmiş, Bögü Han bu kızın telkinleri üzerine seferlere çıkarak dünya hakimi olmuştur. (Türklerde Kadın ve Aile)
  • Meydan kazanı kuruldu Bebekleri kaynattılar Gün görmedik hanımları Süngü ile oynattılar! Adana'nın Saimbeyli İlçesi'ndeki Ermeni vahşetini anlatan yukarıdaki dörtlük, devlet çöktükten sonra Türk Milleti'nin başına gelen sonsuz felâketlerin şiirsel ifadesini özetlemektedir. Fransız İşgal Kuvvetleri'nden cesaret alan Ermeniler kendilerine vaadedilen toprakları elegeçirmek için bir sabah erkenden kalkıp, 900 yıllık komşularını öldürmeye başlarlar. Kadınlar ve genç kızlar, silâh zoruyla getirilip Hükümet konağına doldurulur. Çocuklar ve bebekler analarının kucaklarından alınıp, kazanlarda pişirilir, sonra tepsilere dizilerek analarının önüne konulur. Yukarıdaki ezgi, Melek Hatun adındaki bahtsız bir Türk kadınının, kızı Afife için yazdığı 20 dörtlükten biridir. (Arşiv Belgeleriyle Tehcir Ermeni İddiaları ve Gerçekler)
  • Galip gelirlerse memleketi, ölürlerse Türklüğün haysiyetini kurtaracaktılar. (İstiklalin Bedeli)
  • İbrahim Paşa: Arzedeyim efendim. Keşke mümkün olsaydı da maceraperest ve nuhterislerin devlet hizmetinde görevlendirilmelerini yasaklayan bir kanun yapılsaydı. Merzifonlu: Korkakların ve alçakların da!! (Duruşmalar)
  • İstiklâl Harbi’nde Kürtlerin de silaha sarılıp düşmana karşı mücadele ettiklerine, zaferi birlikte kazandığımıza, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurduğumuza, dolayısıyla Kürtlerin devletin kurucu ortakları olduğuna dair iddialar nezaket icabı söylenmiş siyasi birer palavradan ibarettir. İstiklâl Harbi sirasında bazı Kürt aşiretleri anlatageldiğimiz gibi isyan hâlindedirler. Onlar işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmak suretiyle Türk milletine, Türk vatanına ve Türk ordusuna ihanet etmişlerdir. (İstiklal Harbi'nde Etnik İhanet)
  • Efendim bir devlet adamının kalbi, kafatası kalbinin içinde olmalıdır. (Duruşmalar)
  • Lüther: Efendim Protestanlık bir bakıma varlığını, sizin çocuklarınıza torunlarınıza yani Türklere borçludur. İstanbul, bize devamlı olarak yardım ediyordu. Caprara: Bu adam Türklerin ajanıdır. Türk orduları Alman şehirlerini teker teker işgal ederken Lüther, Türklere mukavemetin küfür olduğunu söylüyor. Türklerin Tanrı tarafından gönderilmiş bir mucize olduğu yolunda vaat veriyordu. (Duruşmalar)
  • Şahin'i sorarsan otuz yaşında, Süngüyle vurulmuş köprü başında, Çeteler oturmuş ağlar başında, Uyan Şahin uyan, uyanmaz mısın? Diz çöküp düşmana dayanmaz mısın. (İstiklalin Bedeli)
  • "Bu eşsiz büyük adam, askeri dehası ile, kesin, şaşmaz ve değişmez kararları, manevi kudreti ile Timurlenk'in, Cengiz Han'ın ordularının başına geçse idi, fethetmeyeceği ülke, diz çöktürmeyeceği ordu bulunmazdı." H. C. Armstrong "Ben şimdiye kadar onbeş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal'de büyük bir ruh kudretinin esrarı var." Sir Charles Towshend (Türkiyat)
  • Iki kutup haline gelen dünya milletleri birbirlerine boğuşurken, Lenin gibi bir ortalık karıştırma mütahassısından muhakkak ki faydalanmak isteyenler olacaktı. O şimdilik Rusya'yı karıştırmakla meşguldu. Almanya da Rusya ile harp halindeydi. O halde Lenin'in Rus devlet merkezine ulaştırılması Almanya için büyük avantaj olacaktı. Zaten Alman hükümeti de böyle düşünüyordu. Yalnız bu kadar değil tabii... Bir Zurih-Petrograt bileti, Alman Genel Kurmayı'nın istediği neticeye ulaşmasına kafi geleceği halde, Alman hükümeti Lenin'e her biri yirmi mark olan 2 milyon altın bahşederek bu yahudi ihtilalcisini, mühürlenmiş zırhlı vagonlarla Finlandiya garına kadar sapa sağlam ulaştırdı. (Ordular Masonlar Komünistler)
  • . ''Batı diplomatları da milliyet kavgasından pek gaddarca istifade etmeye kalkıştılar. Ermenilerin milli hislerini tahrik ederek hiç sıkılmadan Türkiye'de bir Ermeni meselesi icad etmişlerdir. '' . (Arşiv Belgeleriyle Tehcir Ermeni İddiaları ve Gerçekler)
  • Bir Türk Milliyetçisi için yaşamak demek, mutlu bir hayat sürmek demek değildir. Veya kendisini yüce milletinin yarınlarını kurtarmaya adayan Türk Milliyetçisi için mutluluk, mücadele; mücadele, mücadele demektir. (Ülkücüye Notlar)
  • Ekonominin şartları Türk'ün lehine işlemediği için, yani sermaye Türk'ün elinde olmadığı için Türk evladının elinden kayıp, gitmişti koca imparatorluk. (İstiklalin Bedeli)
  • 7 Kasım 1944'te Başkan muavini olan Truman, 12 Nisan 1945'te Roosvelt'in ani ölümü üzerine, Amerikan anayasasının hükümleri gereğince Cumhurbaşkanı olmuştu. Birleşik Devletlerin Missoruir eyaletine Hollanda'dan göç etmiş bir yahudi çocuğuydu. Asıl adı Harry Salamon Turuman'dı. Ve Cumhurbaşkanı olduğu sırada San Fransisko'daki Mekke Mason Locasının bir numaralı ajanı durumundaydı. (Ordular Masonlar Komünistler)
  • Büyük devletlerin elbette büyük sorumlulukları vardır (Duruşmalar)
  • Galatasaray Lisesi açılmadan önce Fransız Maarif Bakanı Victor Dury diyordu ki: - Şark'ta bizim menfaatlerimiz var. Bu menfaati temin etmek için Garp medeniyetini Osmanlı içine sokmalı. Bu da maarif yoluyla olur. Bunu temin etmek için de Fransız mektepleri açılmalıdır.* * İhsan Sungu. Galatasaray Lisesi'nin Kuruluşu, Belleten, c: 28. Ankara. 1943. s:315 (Osmanlı'dan Günümüze Misyoner Faaliyetler)
  • Rus ihtilali Tarihi'nde şöyle der Troçki denen Yahudi sergerdesi: ''Türkiye'deki 1908 hareketi bizim gözümüzü açtı. Örneği ittihatçılardan aldık. Uzun nazariyatla uğraşmayı bıraktık, pratik yola girdik, işi bir saray baskını ile bitirdik.'' (Ordular Masonlar Komünistler)
  • Timur: -Eveeet... Olağanüstü kahramanlıklarına ve bütün erdemlerine rağmen, benim ilk gençlik yıllarımda Türkistan Türkleri kadar disiplinsiz bir toplum yoktu. Öyle ki, gömleğini eteklerini şalvarının içine sokan her Türk, ayrı bir devlet kurmak için diğerine saldırıyordu. Ben, bu düzensiz kabilelerden dünyanın en düzenli ordusunu kurdum. İddianamede sürekli olarak eylemlerinden şikayet edilen bu ordu, Sibirya'da -50 ve Hindistan'da 65 derece sıcaklıkta büyük zaferler kazanmıştır. Makedonya'lı İskender'in 10 yılda gerçekleştirebildiği Hindistan'ın fethini, benim ordum 12 ayda tamamlamıştır. Buna rağmen ona büyük denilmiştir, bana barbar! (Duruşmalar)
  • ... Dokuz namludan dokuz mermi fırladı. Dal gibi delikanlılar toprağa serildiler. Kim bilir onlar hangi kıt'a da şehit düşen yiğitlerin yetimleriydiler? Bir yudum su içmeden, son sözlerini söylemeden, sevdikleriyle kucaklaşıp, koklaşmadan, vedalaşmadan, özlemlerine sarılıp, cansız yere düştüler. (İstiklalin Bedeli)