Felsefe - Nurettin Topçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Felsefe kimin eseri? Felsefe kitabının yazarı kimdir? Felsefe konusu ve anafikri nedir? Felsefe kitabı ne anlatıyor? Felsefe kitabının yazarı Nurettin Topçu kimdir? İşte Felsefe kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Nurettin Topçu

Yayın Evi: Dergah Yayınları

İSBN: 9789759955007

Sayfa Sayısı: 144

Felsefe Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Etrafımızdaki eşyanın bilgisini duyularımızla elde ediyoruz. Birbirleri arasında herhangi bir şekilde sıralanmayan ve metotsuz olarak gelişi güzel elde edilen bu bilgilere düzensiz bilgiler denir. Düzensiz bilgiler, her günkü yaşayışımızı kolaylaştırarak etrafımızdan daha iyi şekilde faydalanmamızı mümkün kılar. Lâkin insanın bütün bilgisi böyle elde edilenlerden ibaret değildir. Düzensiz bilgiler üzerine ilimler kuruluyor. İlim bilgisinin evvelkinden farkı, onun belli metotlarla elde edilmesi ve genel oluşudur. İlim bilgisi gelişi güzel elde edilemez. Onu elde etmek için zihnin mutlaka belli yollardan gitmesi şarttır. Felsefeye gelince; o bütün bilgilerimizin üzerine kurulmakla beraber hepsinden daha çok genelliğe sahiptir.

Her ilmin kendi konusu alanında ayrı ayrı sonuçlara vardığını biliyoruz. Felsefe bu sonuçların hepsini birleştiricidir. Ancak ilimlerin deneylerle elde ettiği sonuçları felsefe akılla birleştirir. Onun çalışma sahası, deneylerin dışında kalır; deneylerin sahasını içerisine alan daha geniş bir halka teşkil eder. 

Felsefe Alıntıları - Sözleri

  • Bütün insanların, var olduklarını hissetmek için aşka ve dostluğa gereksinimi vardır..
  • Bergson'a göre akıldışı felsefe yoktur ve felsefe şöyle tanımlanmalıdır: Metafizikle nihayetlenen bir psikoloji.
  • Hayat karşısında sanatkarların iki zıt durumdan birini seçtiklerini görüyoruz; ya hayata koşuyorlar veya hayattan kaçıyorlar.
  • Asırlarca önce yaşayan insanların düşünerek ortaya koyduğu fikirleri olduğu gibi kabullenmek, insanlığı bir adım ileri götürmez.
  • “Medeniyet satın alınır zannettik; elbiseyi aldık, insanı göremedik.”
  • Dostlar! İnanmak, ummak ve sevmek gibi saadet yoktur.
  • Vicdan! vicdan! İlahi içgüdü, ölmez ve ilahi sedâ.
  • Son halkayı da mutlak hakikat diye kabule hicbir insan zekasını mecbur edecek sebep olamaz. Münakaşalarımız, içinde yaşadığımız yüzyılın zirvesine kadar yükseltilen büyük hakikat binasının en üst katında yapılmalıdır.
  • Dostlarınıza karşı zekânızı değil, kalbinizi kullanınız.
  • Anlatmaktan âciz olduğum şey hakkında nasıl muhakeme yürütebilirim?
  • Bizi kurtaracak ruh; bize Hira Dağı’nda bırakılan mirastır.”
  • ... Lakin bizim bilincimiz (şuur) mutlak olan şeyi kavrayamaz. Çünkü bilincin kendisi, insanın yaşayışı esnasında teşekkül eder ve evrimlenirken, her zaman hayat ve cemiyetin icaplarına uymaktadır.
  • Asırlarca önce yaşayan insanların düşünerek ortaya koyduğu fikirleri olduğu gibi kabullenmek, insanlığı bir adım ileri götürmez.
  • Mütemadi ve ardı arkası kesilmeyen tenkitler, felsefî düşüncenin en doğru yürüyüş tarzıdır.

Felsefe İncelemesi - Şahsi Yorumlar

(MUKADDİME) Bu kitabı neden okudum? Benimle uzaktan yakından ilgisi olmayan, bulunduğum ve yaşantımı sürdürdüğüm konum itibariyle de bu okumalara girişmemem, uzak durmam, uzaktan teşhis koymam gerekirken bu tehlikeli(!) alana neden ayak bastım? Bilmeliyim. Kısa ve net cevabı budur bu sorularımın. Neye karşı olduğumu bilmeliyim, inandığım dine dayanarak yeni bir dünya kurmam gerektiğine inanıyorsam, pergelin sabit noktasını sağlam akideye, hareket etmekle muttasıf noktasını ise farklı dünyalara açmalıyım. Neye niçin inandığını bilmeyen, kendi inançlarına sözlü saldırıda bulunsa cevap vermekten aciz kalacak olan, karşı tarafın yönelttiği soruyla afallayanlardan olmamak için çağı tanımalıyım. Çünkü iyi biliyorum ki ‘tanımaz isem tanımlanırım!’ Batı, müspet ilimlerin şu an tepesinde, elinde ve yüzünde bir buhran belirtisiyle beraber zulmettiklerinin kan izlerini taşıyor. Teknik onu öylesine kamçıladı ki kendini kaybetti ve şu an sağa sola saldırmaya devam ediyor. Peki neden? Doğu aşağıdan ona doğru bakmak dahi istemiyorken bu zorba adamın oradan yaptığı zulümlere karşı aşağıdan neyi niçin yaptığını bilmeden cahil cesaretiyle deli dolu konuşmak mıdır bu zorbayı alt etmek? Bu mu benim evrensel diye savunduğum dinimin bana öğretisi? Hayır, bu çağda yaşayan gencim ben, ama çağı yaşamamalıyım, yaşarsam inandıklarımı anlamamışımdır çünkü. Artık bırakalım kısır tartışmaları, Allah Teâlâ’ya inancı olmayanlar meal okuyarak dini anladıklarını zannededursunlar; söylediği saçmalıklara, hevasını put kılışına sen neden kendi araçlarıyla karşılık vermiyorsun Mümin kardeşim? Mücerret aklı merkeze koyana karşı mücerret akılla savaşmalı. Kaleme karşı kurşun sıkamazsın, ama kalemini en keskin kurşun kılabilirsin. İşte, felsefe okuyorsam ve bir müddet okuyacaksam bu sebepten okuyacağım. Batıyı kulaktan dolma malumatlarla tanımayacağım, onu okuyarak da ona hayran olup kendi kültürümü bilmeyişimden onun kötü bir taklitçisi de olmayacağım. Amaçla aracı karıştırmadığımız müddetçe tüm araçları amaçlarımıza son hadde varıncaya dek yardımcı kılabiliriz elbet. Ama bu vadide kaybolmayalım, alacağımız alıp asıl meselelerimize dönelim mutlaka. İşte tüm meselem bundan ibaret! KİTABA GELİNCE Kitabımız 1952 yılından itibaren bir müddet okullarda ders kitabı olarak okutulan nefis bir kitap. Kısa ve öz. Felsefeyi şöyle bir kuşbakışı ile tanımak isteyenler bu eserden faydalanabilir. Bazı noktaları geniş açıdan görünce ayrıntıda boğulmaktan kurtuluyor insan. Ayrıntı ayartıyor genellikle. Mesela bugün ilahiyat fakültelerinde kendi inancını tam olarak bilmeyen(biz buna akidevi sağlamlık diyoruz) öğrenciler ya felsefede boğulup nefret ediyor yahut ona öylesine bağlanıyor ki her şeyde onu merkeze koyma hatasına düşüyor. Dini kendince eleştiriyor ama merkezde ne var? Felsefe! Hâlbuki kendi inancına sapasağlam bağlı olan bir kimse olaylara temkinle yaklaşır, ölçer tartar ve kararını öyle verir. Dini inancın zayıflığı felsefenin de ayartıcı gücüyle beraber insanı deizme oradan ateizme kadar sürükleyebiliyor. Nurettin Topçu Fransa’da Sorbonne üniversitesinde okumuş ve batıyı, felsefesini kendi bizzat tanımış bir adam. Ama Türkiye’ye gelip ne yapıyor? Abdulaziz Bekkine hazretlerinin dizinin dibine oturuyor. Eflatun’dan, Hegel’e ve falan felsefeciye kadar tanıyor ama Yunus’u ayrı yere koyuyor. Mevlana’nın derecesini anlıyor ve hakkını teslim ediyor. İçerisinde bulunduğumuz çağ bizi öylesine kuşatmış ki bir yaratıcının var olduğunu inkar edenler kanunları yaratıcı seviyesine çıkarıyor. Kısaca tutarsızlıkla çepeçevre kuşatılmışız da bu düğümü çözecek insanlara hasretçe yaşıyoruz insanlık olarak. Son olarak bu potansiyele sahip olan da sadece Müslümanlardır. Tekrardan yeryüzüne refah gelecekse bunu inandıklarını anlayan ve yaşayan Müslümanlar başaracaktır. ومن الله التوفيق (Fâtih)

Felsefenin özetinin özeti gibi diyebilirim. Zevk için okunabilir ama felsefe konusunda detaylı bir bilgi sahibi olmak isteyen burdan başlamasın . (Soskunî)

Ders kitabı olarak da kullanılmış olan bu kitap felsefe hakkında genel bir bilgiyi özet halinde ve çok büyük verim alınacak şekilde yazılmış. Ünite soruları şeklindeki kısımlar da kitaba dahil edilerek orijinal halini korumuş. Kitap felsefenin temel konularını içeriyor ve dili gayet açık. Kitabı okuduğunuzda aklınızda birçok konuyla ilgili bir fikir oluşacaktır. Kitabın sonlarında birkaç filozofun kitaplarından kısa metinler de bulunuyor özellikle o fikri de çok beğendim. Ayrıca kitabın sonunda öneri kitaplar da var bir liste şeklinde. Felsefeye genel bir giriş yapmak isteyen kişilere Nurettin Topçu'nun bu değerli kitabını kesinlikle tavsiye ediyorum. (pessoa)

Kitabın Yazarı Nurettin Topçu Kimdir?

Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Osman Nuri Topçu’dur. Nurettin Topçu’nun babası Topçuzâde Ahmet Efendi Erzurumlu, annesi Fatma hanım ise Eğinlilidir. (Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin eski adı) Topçu ailesi Topçuzâdeler diye tanınmaktadır. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk yapmıştır, bu lâkap da oradan gelmektedir.

Eğitimi

Nurettin Topçu, öğrenim hayatına altı yaşında Bezmiâlem Velide Sultan Mektebi’nin ana kısmında başladı. İlkokulu Büyük Reşid Paşa Numûne Mektebi’nde okudu.İlkokuldan sonra Vefa İdadisi’nde öğrenimini sürdüren Nurettin Topçu, birinci sınıfta iken babasını kaybetmiştir. Lise tahsilini İstanbul Lisesi’nin Edebiyat Bölümü’nde pekiyi derece ile tamamlamıştır. (1927-28) Mehmet Akif’in medeniyet telakkisini kavramış ve ilmini almak için Akif’in oğlu Asım’ı niçin Batı’ya göndermiş olduğunu idrak etmiş olan Nurettin Topçu, daha iyi bir eğitim alabilmek için Avrupa’da tahsil görmek gerektiğinin farkında olarak liseyi bitirdikten sonra kendi imkanlarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu Avrupa imtihanlarına girmiş ve kazanmıştır. Fransa’nın Türkiye’deki liselerin denkliğini kabul etmemesinden dolayı Topçu buradaki eğitimine Paris’teki Bordeaux Lisesi’nde başlamıştır. İki sene sonra Strazbourg’a giden (1930) Topçu, burada üniversite tahsiline başlamış; psikoloji ve güzel sanatlar, genel felsefe ve mantık, çağdaş sanat tarihi, sosyoloji ve ahlak, ilk zaman sanat ve arkeolojisi dersleri almıştır. Strazbourg’da tamamladığı doktorasını 1934 yılında Sorbonne Ünivesitesi’nde vermiştir. Sorbonne Üniversitesi’nde okuyan ilk Türk öğrenci olmuştur. Çalışması Sorbone Üniversitesi Felsefe Jürisi tarafından yılın en başarılı doktora tezi seçilir. Üniversitenin geleneklerine göre birinci olan öğrenciler mutlaka ödüllendirilir. Bunun üzerine yetkili Profesör, Nurettin Topçu’nun yanına gelerek durumu anlatır ve ödül olarak neyi istediğini sorar:

- Efendim, bir altın saat mi? Amerika veya Kuzey Avrupa’ya bir mavi yolculuk mu?

Hangisini tercih edecekseniz onu alacaksınız veya o ülkeye ziyarete gideceksiniz!

Nurettin Topçu, kararlı ve gayet kendinden emin bir şekilde bu soruya şöyle cevap verir:

- Hiçbiri değil!

- O zaman ne istiyorsunuz?

- Sorbonne Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerinde yirmi dört saat ay-yıldızlı Türk bayrağının dalgalanmasını istiyorum!

- Derhal bu isteğiniz yerine getirilecektir!

Nurettin Topçu kendine yapılan teklife verdiği cevabı duyan herkes hayret ve hayranlık içinde kalmıştır. Vatan ve bayrak sevgisinin gurbet illerde okuyan bir öğrencinin yüreğinde böylesine yüceldiği az görülmüştür. Ayrıca bu olay, onun düşünce yapısını, vatan ve millet sevgisi ile hayat felsefesini yansıtan önemli bir ayrıntıdır.

Öğretmenliği

Avrupa’dan döndükten sonra 1935 yılında Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmenliğine başladı. Topçu İzmir’de öğretmenliğinin henüz daha dördüncü yılında, Türk düşünce tarihinde önemli bir yeri olan “Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi”ni yayınlamaya başlar. (1939)

Denizli’den sonra İstanbul’a tayin edilen Topçu, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi, Robert Koleji, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Lisesi’nde öğretmen iken yaş haddinden emekli olmuştur. Nurettin Topçu, Bergson’dan hareketle hazırlamış olduğu Sezgiciliğin Değeri isimli çalışmasıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde doçent ünvanı almıştır.

Milletimizin son dönemde yetiştirmiş olduğu önemli fikir ve aksiyon adamlarından biri olan Nurettin Topçu’nun hayatını, sık sık idealize ettiği mesuliyet duygusunun yoğun baskısı altında Anadolu’da Türk Milletinin yeniden dirilişinin ilham kaynaklarını arayacak, münevver bir zümre meydana getirmeye çalışmıştır. Bu münevver kadroyla aklın saltanatını yönetimde, eğitimde, sanatta ve bilimde hâkim kılacak bir “Türk Rönesansı”nı gerçekleştirme çabası içerisinde olmuştur. Hayatı, bunun mücadelesi ile geçmiştir. Ahlâk alanında doktora yapmış olan Topçu, imanlı, ahlâklı debdebeden ve gösterişten uzak hayatı, doğru bildiğini söylemekten ve yaşamaktan çekinmeyen tavizsiz karakteri ile örnek bir şahsiyettir. Ömrünü her an büyük mahkemenin huzurundaymış gibi hesap vermeye hazır, hiçbir otoritenin etkisinde kalmaksızın milletinin meseleleriyle ve ahlâk dersi vermekle geçmiştir. Sınıfta, öğretmenler odasında, sokakta, camide, evde, konferans salonunda, kısacası hayatın her alanında ve her aşamasında… Kendisine maddenin ve servetin fethini değil, ruhların fethini gaye ettiği gibi, insanlara da onu hedef olarak göstermiştir. Felsefeden sanata, dinden ekonomiye ve eğitime kadar pek çok sahada kendine has tahlilleri, bakış açıları ve önerileri olan Topçu, hem Batı’yı çok iyi tahlil eden, gözlemleyen ve Batı düşüncesini bilen hem de ailesi ve muhiti dolayısıyla geleneksel yapı ve değerleri tanıyan, bilen ender düşünürlerden biridir. Birçok kaynaktan etkilenmiş olan Topçu’nun eserlerinde bu etkilerin izlerini görmek mümkündür.

Başlıca Eserleri

Yarınki Türkiye, İslam ve İnsan, Ahlak Nizamı, İradenin Davası, Mehmet Akif, Felsefe, Büyük Fetih, Devlet ve Demokrasi, Sosyoloji

Nurettin Topçu Kitapları - Eserleri

  • Var Olmak
  • Ahlak Nizamı
  • İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf
  • İsyan Ahlakı
  • Taşralı
  • Ahlak

  • Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda
  • Bergson
  • Türkiye'nin Maarif Davası
  • Büyük Fetih
  • Mehmet Akif
  • Yarınki Türkiye
  • Kültür ve Medeniyet

  • Millet Mistikleri
  • Felsefe
  • Mantık
  • Psikoloji
  • Sosyoloji
  • Reha
  • İradenin Davası / Devlet ve Demokrasi

  • Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi
  • Milliyetçiliğimizin Esasları
  • Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü
  • Mevlana Ve Tasavvuf
  • Devlet ve Demokrasi

Nurettin Topçu Alıntıları - Sözleri

  • "Kötülük bir bilgisizliktir, hiç kimse bilerek kötülük etmez." (İsyan Ahlakı)
  • Yorgundum; varlıktan sıyrılan bir sonsuzlukta sanki binlerce yıl dinlenmeye muhtacım. (Taşralı)
  • İnsanlık kadar eski olduğu halde, insanların pek azına nasip olan bu nesne aşktır... (Mehmet Akif)
  • Kendi tarihlerini tanımayan ve inkâr eden milletler için, yıkılıp yok olma tehlikesi vardır. (Ahlak)
  • Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum? (Mehmet Akif)
  • Herkes bir medenî yaşayışa sahip olduğu halde, herkes kültürlü değildir. (Sosyoloji)

  • kendimden başkasına bağlanmak istemiyorum (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
  • Tarih kronolojiden ibaret değildir; olayları zaman sırasına koyarak nakletmekle yetinmez. Onları doğurmuş olan sebepleri araştırır; tenkit süzgecinden geçirilen olaylar arasında sebep-sonuç bağıntılarını meydana çıkarır. (Mantık)
  • Hamal eşyanızı eve getirdikten sonra çok yorulduğunu söyleyerek pazarlıktan fazlasını koparmak için kapınızda bağırıp çağırmaya koyulur. Ev sahibi hava parası dilenir, kiracı, kirayı ödememek için kırk dereden su getirir. Ve her yerde, her adım başında, meyhanede veya mabed kapısında o klâsik tavırlı, mel’un endamlı profesyonel dilenciler el açıp yalvarırlar: “Allah rizası için!” Allah'ın dilenciliği en çok levm ettiği bir dinin halkı ne kadar da dilencilere düşkün, bunlar ne kadar da hürmetsizce dileniyorlar! (Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda)
  • Milliyet, en kısa ifadesiyle tarih ve toprak şuûrudur. (Mehmet Akif)
  • … Allah bir fikir değildir ki, ispat edilsin.” O kendisine bağlanılarak yaşanan bir varlıktır.” (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
  • “İnsan için bütün bir ömür kendini aramaktan başka bir şey değilse, acaba sonunda aradığımızı buluyor muyuz? (Millet Mistikleri)
  • Anadolu'nun kapısını Malazgirt'te açarak bu ülkeyi altıyüz sene bahtiyar Islâm beldesi yapan kuvvet, Alparslan'ın ruhundaki merhametten taşan âlicenâplik hamlesi idi. Asıl fetih bu kalp ve ruh hamlesinindir. Kılıç onda, şâirin elindeki kalemin yaptığından fazlasını yapmış değildir. Haçlı seferlerinde Kudüs'ü elde eden barbar Ingiliz kralı Arslan Yürekli Rişar'ın bu şehirde yediden yetmişe kadar bütün müslümanları kılıçtan geçirmesine karşılık, büyük İslâm mücahidi Selahaddin-i Eyyübi'nin ertesi sene şehri tekrar aldıktan sonra bir tek hıristiyanın burnunu kanatmayışı, bu olayın insanlık âlemine örnek verdiği merhametten fışkırarak haçlılan bu topraklarda perişan eden kuvvet olmuştur. Onlar yine bu kuvvetlerle perişan edileceklerdir. Büyük fethi ebedi yapan kuvvet kılıçla tankın değil, atomdan daha kuvvetli olan ulu ecdadın ruhundaki adalet kuvveti idi. (İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf)

  • Izdırap dostluğu ne teselli verici şeydir! (Reha)
  • Hocalık mesleği, şüphesiz ki kitap sayfalarındaki bilgileri gençlerin dimağına aktarmaktan ibaret değildir; hocanın şahsiyetinden körpe ruhlara aşı vermesini bilmektir. (Millet Mistikleri)
  • Ruh için en yüksek iyilik ve en büyük erdemlilik, Allah'ın bilinmesidir. (Ahlak)
  • Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim... (Mehmet Akif)
  • “Ben bir insanım “ dediğim zaman bu ifadeye girmiş olan “ben…im” kelimesi varlığı ifade ettiği halde “insan” kelimesi öz ifade etmektedir. Yalnız Allah’ta varlıkla öz birleşmiş bulunur, birbirinden ayrılamaz. (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
  • Bu insanlar arasında kalbim, sık bir ormanda dolaşan kelebek gibi, ne tarafa uçsa ağaçlara çarpıyor. (Var Olmak)
  • İnsanın affedilmez şaşkınlığı, düşmanı kendi dışında aramasıdır. (Var Olmak)