Ferdi ve Şürekası - Halid Ziya Uşaklıgil Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ferdi ve Şürekası kimin eseri? Ferdi ve Şürekası kitabının yazarı kimdir? Ferdi ve Şürekası konusu ve anafikri nedir? Ferdi ve Şürekası kitabı ne anlatıyor? Ferdi ve Şürekası kitabının yazarı Halid Ziya Uşaklıgil kimdir? İşte Ferdi ve Şürekası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Halid Ziya Uşaklıgil
Yayın Evi: Özgür Yayınları
İSBN: 9789754473001
Sayfa Sayısı: 264
Ferdi ve Şürekası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ferdi ve Şürekâsı, Türk edebiyatının usta kalemi Halid Ziya'nın aşk-para, zengin-fakir çatışması içerisinde insanı kuşatan aşk, merhamet, hayal kırıklığı, acı, hüzün gibi pek çok duyguyu, ayrıca da devrin ticaret, aile ve aşk hayatını başarıyla işlediği bir romandır. Okuyucu bu romanla, Türk edebiyatının önde gelen simalarından biri olan Halid Ziya Uşaklıgil'in sadece romancılık yönünü öğrenmekle kalmayacak yazarının his ve hayal dünyasıyla birlikte yaşama bakış açısını görebilecek ve romana konu olan dönemin sosyal yaşamına ilişkin bilgiler de edinecektir.
Ferdi ve Şürekası Alıntıları - Sözleri
- Eğer saadet bu kadar alçak araçlarla kazanılacak bir şeyse onu hiç arzu etmem.
- Fakat ne yazık ki, dünyada parayla satın alınamayacak bir şey varsa o da kalptir.
- Sokak! Orası öyle bir bayağılık çıkmazıdır ki toplum, kurbanlarını buraya atar, orası öyle bir yerdir ki kaza rüzgârı savurduğu çiçekleri buraya döker.
- Mesut olmak mı istiyorsun ? Saadeti aşktan başka bir yerde bulamayacaksın. insan felaketinin, saadetinin yaratıcısıdır. işte saadet sana bir aşk şeklinde gülümsüyor. kollarını aç, saadeti kollarının arasında bulacaksın.
- Ahhh zenginlik... Onlar, bizi görmek için yukarıdan bakarlar, biz onları görmek için başımızı kaldırırız ! Zenginlik ile yoksulluk arasındaki tek fark...
- "Bu evlilik seni mesut etmek değil, aksine, öldürüyor..."
- Bu evlilik seni mesut etmek değil, aksine, öldürüyor...
- "Fakat ne yazık ki, dünyada parayla satın alınamayacak bir şey varsa o da kalptir."
- "Fakat heyhat! Dünyada parayla satın alınamayacak bir şey varsa, o da kalptir.!"
- Dünyada serveti saadet için kullanırlar ama saadet,servet için feda edilmez.
- "Eğer saadet bu kadar alçak araçlarla kazanılacak bir şeyse onu hiç arzu etmem."
- "Aşkta mutluluk aramak, şarapta neşe aramaya benzer. Onun sarhoşluk tadı uçtuktan sonra ruhta acı bir uyuşukluk bırakır."
- "Doğrudur! Gençlik, her şeye inandırır. Gençler, sevdiklerine, sevildiklerine; sevmek dedikleri o kuruntuya dayanan hayali şeyin gerçekliğine, biraz şiirsel, biraz hayale benzer, biraz ruha hoş gelen şeylerin hepsine inanırlar."
- "Zenginlik! O, öyle bir güçtür ki insanları yüksek, yoksulluğun içinde çırpındığı hayatın çöplüğünden pek yüksek bir yere çıkarır. Dünyayı, toplumu oradan gösterir. Zenginlerle yoksullar arasındaki ayrım bundan ibarettir. Onlar, bizi görmek için yukarıdan bakarlar, biz onları görmek için başımızı kaldırırız."
Ferdi ve Şürekası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Paranın İki Atlısı: Hayal ve Hakikat Bağlamında Ferdi ve Şürekâsı Modern Türk Romanının babası sayılan Halid Ziya Uşaklıgil’in Ferdi ve Şürekâsı adlı eseri, İzmir devresi romanlarının sonuncusu ve en hacimlisidir. 1892 yılında Hizmet Gazetesi’nde tefrika edilmiş, 1895 yılında ise kitap halinde basılmıştır. Eser Mehmet Rauf tarafından üç perdelik piyes haline getirilerek Mehasin Dergisi’nde Ekim 1908’de yayımlanmıştır. Ferdi ve Şürekâsı romanı 21 bölümden oluşur. Statü ve Mekan olarak Para Daha birinci bölümde karşımıza çıkan bir hesap hatası ile para fonksiyonu olaya dahil olur. Ferdi Efendi’nin ticarethanesinde otuz iki kuruşluk açığı bulmak için on iki saatten beri çalışmaktadırlar. Yoğun bir çalışmanın ardından açığı bulabilirler. İş yerinde dört kişi çalışmaktadır. Bunlar roman kahramanı İsmail Tayfur, hayatını Ferdi ve Ortakları Şirketi’nde hesap işlerine bakarak geçirmiş olan Hasan Tahsin Efendi, oldukça geri plânda kalmış olan Osman Şevket ve Mehmet Rıfkı’dır. ‘‘Şimdi hepsi başlarını kaldırmışlardı. Nasıl? Saat on ikiye gelmiş mi? Demek on iki saatten beri burada işliyorlardı. Yalnız İsmail Tayfur vaziyetini değiştirmemişti. Saatte bakmaya ne gerek var? Saatin ikiyi çalması, farkın bulunması demek değildi. Bu akşam farkı bulmaya mahkûm değil miydi? Eğer bulunmayacak olursa yarın kesin hesap cetveli düzenlenmeyecekti. Şimdi artık canı sıkılıyor, acele ediyordu; ağrımaya başlayan boğazını zorluyordu.’’ (syf.14) Ferdi ve Şürekâsı Ticarethanesi için yıllarca emek veren Hasan Tahsin Efendi ağaran saçlarına, bükülen beline rağmen hâlâ çalışmakta ve bir rakam hatasının sebep olduğu küçük meblağlı açığı aramaktadır. Ferdi Efendi ile bir noktada gönül bağı olabileceğini dahi düşünebileceğimiz Hasan Tahsin Efendi ondan için ‘‘Ah, kadir bilmez adam!’’ der. Burada, sevgi dahi beslemediği bir insanın yanında yıllarca çalışmış, rakamların üzerinde son nefesini vereceğinden keder duyan duyan Hasan Tahsin Efendi’nin paraya duyduğu ihtiyaç, mesleği, yaşı arasında bir tezat bir hayal- hakikat çatışması vardır. ‘‘Para işi! Pis iş!’’ (syf.19) ‘‘Burada tam on sekiz sene yaşadık; bu on sekiz senelik hayat, ciğerlerimizi kuruttu, şakaklarımızda beyaz teller çıkardı, vaktinde tıraş olmamaya alışmış sakallarımıza kır düşürdü de ne oldu bilir misiniz? Maaşlarımız on iki liraya, Hüseyin İlhami ve Şürekâsı Ticarethanesi’nin serveti altmış bin liraya çıktı!’’ (syf.18) ‘‘Ah, bir muhasebecinin hayatında rakamın ne demek olduğunu bilse! O hayat artık bir hayat, o insan artık bir insan değildir.’’ (syf.20) diyen Hasan Tahsin’in hayatında yine statü ve para hakikati kendini hissettirir. Karnım aç diyecek yerde dört kere dört on altı diyecek kadar hayatın hakikati onu paranın, bu ticarethanenin, rakamların arasına atar ve değirmen gibi öğütür. Bir ticarethanenin çatısı altında geçen, hatta ev ile iş yerini aynı çatı altında birleştiren romanda, elbette paranın fonksiyonu gözle görülür biçimde hissedilecektir. Yine ev ve iş yerini aynı çatı altında birleştiren lehim fonksiyon para olmuştur ve bunda da tezatlık kendini hissettirir. İnsanın en mahrem alanı olan ev, artık dünyanın her kirli nesnesi olan paranın konuşulduğu bir ticarethane ile aynı ciğerden soluk almaya başlar ve elbette yıkımlar, hastalıklar da beraberinde gelecektir. Yine baş karakterlerin hayatındaki en büyük çatışma mekansal olarak karşımıza çıkar ve buna gebe olan paradır. İsmail Tayfur’unda odası duvarlarda tablo, yerde seccade olan hayali kurulsa da alınamayan kütüphanesi ve hayalleri ile doludur. Hayata yenildiği her an kendini bu düşünce cenneti olarak nitelediği odasında bulur.Hacer ise odanın bir tarafını kaplayan yatağı, uzun beyaz perdeleri, kanatlarını açmış garip kuş figürleri olan bir miras tezahürü odasında Çin saksılarının içinde kendisini sevmeyen adama sahip olmaktan öte şeyler düşünmez. Hacer’in çeyizlerine yardım için giden Saniha’nın konaktaki devasa aynaların karşısında duyduğu şaşkınlık, aynanın yanıltıcı şaşası karşısında Hacer’in duygusal gedikliği bir tezat oluşturmaktadır. Oğlunun düğününde, düğün evinde bir köşede sessizce oturan anne, paranın sağlayamadığı statünün eksikliğinden ileri gelen bir köşeye çekilme şekli, bir yetersizliktir. Karakter Olarak Para Romanın bir bireyi gibi insanların kaderlerini eğip büken para, eser boyunca bir kahraman gibi nefes alır, elini kolunu sallayarak kişilerin hayatında dolanır. Adeta roman kahramanlarımızın alınyazısı patrodur. ‘‘... ince uzun boylu, içinde yuvarlandığı altınların rengini almış gibi sarı saçlı....’’ Ticarethanenin patronu Ferdi Efendi’nin tasviri de para üzerinden, paraya (altın) benzetilerek yapılmıştır. Bu da yine romanın iplerini elinde bulunduran Ferdi Efendi’nin materyelist gücünü, her şeye sahip olan ya da olabileceğini düşünen bir karakteri ortaya çıkarmıştır ki yazarın ondan için ‘‘sezgileri parayla sınırlı’’ ibaresini kullanması bunu doğrular niteliktedir. Aile Bağı Olarak Para Babasından miras kalan ticarethanenin işlerini yürüten Ferdi Bey’in hayatında aile kavramı büyük yer edinmiştir. En azından mal varlığını ailesine borçludur. Onun hayatında para vücuda kan pompalar. Tek varlığı, gözünden sakındığı kızı dahi onun için paradan sonra gelirdi. ‘‘Ferdi Efendi parasından sonra kızını severdi. Ferdi Efendi’nin Hacer’e olan şefkatinde gelecekteki yüz bin liralık bir servet sahibine karşı saygıdan bir eser vardı.’’ (syf.26) İsmail Tayfur’un bu hayatta payına miras olarak babası Abdülgafur’un yıllarca emek verdiği ticarethanede çalışmak ve ondan geriye kalan küçük ailesine ekmek götürmek düşmüştü. Patron işçi tezadı olarak da görebiliriz bu para olgusunu. “İsmail Tayfur, okuldayken neler düşünür, neler olmak isterdi! Ara sıra önemli bir gazetenin başyazarı, ara sıra bir bakanlığın önemli bir memuru, ara sıra zamanın büyük bir edebiyat adamı olurdu. O zaman kendisini çok büyük bir yazı masasının önünde kağıtlar içinde dalmış, ya parlak bir arabanın köşesinde kürküne sarılmış, ya da duvarları dolu bir kitaplığın içinde halkın yayımlanmasını beklediği bir esere son düzeltmeleri yapmaya başlamış görürdü. Kader, bu umutlarla eğlenmiş, genç adamı tutup Ferdi ve Ortakları Ticaretevi’nin muhasebe odasına atmıştı.”(syf. 46) İsmail Tayfur’un bir akşam babasının çamurlar içinde getirdiği Saniha da para fonksiyonunun mağdur ettiği bir isimdir. Onun karşısında nazlanarak büyüyen Hacer bir kadın tezadıdır. İsmail Tayfur’un hayalleri güzel ancak, hayat çetindir. Bu çetinlik karşısında hayalleri fazla ayakta duramaz. Bir başka deyişle İsmail Tayfur hayatın zor şartları ile mücadele edecek yapıda değildir. İsmail Tayfur duygusal ve içe dönük bir şahsiyettir. Hayatın acımasızlığından haberi yoktur. Babası ölmeden önce hayattan uzak adeta sırça bir köşkte umutları ve hayalleri ile yaşamaktadır. Bu hayalleri arasında beraber büyüdükleri ve sevdiği kız Saniha da vardır. Lâkin babası ölünce hayatın gerçekliği karşısında bocalar. Paranın hayat hakikatlerini beraberinde getirdiği bir diğer örnektir bu da. Geleceğe dönük tasarılarında, ekonomik koşulların tutsağı olduğunun bilincindedir, ayrıca Türk romanında başına geleceklerin de bilincinde olan ilk kişidir. Ferdi ve Şürekâsıyla Türk romanı, orta sınıftan gelme kişileri gerçek bireyler olarak düşünme sürecine girer... İsmail Tayfur, romantik güdülerini dışlar, kendini paranın tutsağı haline getirir. Bu konuda, annesi ile Saniha onu desteklerler, o ne olsa bu evliliğin aileye sağlayacağı yararlar, aşka dayalı bir evliliğin geçici doyumuyla kıyaslanamaz... Bir Güç/Güçsüzlük Olarak Para Kızının defterini okuyup İsmail Tayfur’a hisler beslediğini öğrenen baba Ferdi Bey, kızının sevdiği adamı adeta para ile satın alabileceğini düşünerek evlerine haberci gönderir. Anne Besime Hanım konuklar gittikten sonra, oğlu adına zenginlik düşlerine kapılır ve bu evliliği gerçekleştirmeye çaba harcar. Burada, iki toplumsal sınıfın karşılaşması son derece ilginçtir. İsmail Tayfur’un ailesiyle Ferdi Efendi’nin evinin arasındaki ilişkiler resmiyete ve inceliğe dayanır. İsmail Tayfur’un bir tüccar evine damat girişi pek olağan sayılmasa da, Osmanlı toplumundaki sınıf yapısının belli bir esnekliği olduğunu yansıtması bakımından önemlidir. İsmail, bir üst sınıfa tırmanmakta güçlük çekmez, yetenekleri yolu açmaya yetmektedir. Hiç kuşkusuz, kendi küçük evleriyle, Ferdi’nin tavanlara yükselen paha biçilmez döşemelerle dolup taşan evi arasında büyük bir uçurum vardır. Yine de bu uçurum, asla aşılamaz türden değildir. Romandaki kişilerden hiçbiri, bu evliliğin toplumsal anlamda uygunluğunu tartışmazlar; odak, İsmail Tayfur’un aşk ile para arasında yapmak zorunda kaldığı seçmeye kayar. Bu roman köle-efendi ilişkisinin yerine toplumdaki ekonomik farklılıkları bilinçle koyan ilk yapıttır. İsmail Tayfur bu evlilik teklifini kabul etmeyi düşünmez. Hasan Tahsin Efendi onu ikna etmeye çalışır. Hacer, kendisi için yoksul hayattan kurtulmak demektir. Hasan Tahsin Efendi, kendisinin yaşayamadığı zengin hayatı, İsmail Tayfur’un yaşamasını ister. Bir nevi kendisinin satın alındığını düşünen İsmail Tayfur, ısrarla evliliği reddeder. Diğer taraftan Hacer’in mürebbiyesi Nerime Hanım ve hizmetçi Melekzat, İsmail Tayfur’un evine gelerek nişan müjdesini verirler. Olaydan haberi olmayan İsmail Tayfur’un annesi Besime Hanım için bu haber müjde olurken Saniha yıkılır. Saniha, Besime Hanım’ın bu evliliği istediğini anlar ve İsmail Tayfur’un hayatından çekilmeye karar verir. Sevgisini kalbine gömer. İsmail Tayfur’a bundan böyle iyi bir kardeş olacaktır. İsmail Tayfur, Saniha’nın bu tutumuna şaşırsa da Saniha’nın bu tutumu, onu Hacer’le evlenmeye sürüklemektedir. Saniha duygularıyla çelişmiş, kendine ket vurmuş ve paranın egemenliği altında refah bir hayat süreceğini düşündüğü ve ailesi saydığı haneyi düşünerek bu evliliğin gerçekleşmesi konusunda ısrarcı ve yapıcı olmuştur.Bu da aşk-para-hakikat çatışması olarak değerlendirilebilir. Bir Yeniliş Olarak Para Ferdi Efendi’nin evine iç güveyi giren İsmail Tayfur ruhen çökmüştür. Hacer de zamanla İsmail Tayfur’un kendisini sevmediğini anlar. Hacer, umduğunu bulamaz, mutsuzdur. Bir gece uyanır ve İsmail Tayfur’u yanında bulamaz. Bunun üzerine İsmail Tayfur’u aramak için odadan çıkar. Bir kuvvet onu Saniha’nın kapısının önüne götürür. İsmail Tayfur’un sesinin duyar. İsmail Tayfur, bilinçsiz bir şekilde konuşmakta Saniha’ya yalvarmaktadır. Saniha’yı sevdiğini, Hacer’den nefret ettiğini söylemektedir. Genç adamın hayal ile hakikatleri yine karşı karşıya gelmiştir. Kaçıp gitmekten bahsetmektedir. Her şeyi anlayan Hacer intikam duygusuyla odaya çıkar. İsmail Tayfur, odaya geldiği zaman kapıyı kilitler. Odayı ateşe verir. Hacer yanarak can verir. Konak ve şaşalı hayat birden küller arasında yitip giderken İsmail Tayfur da aklını yitirir. Belki de ona paradan daha çok verecek olan aklını, sevgisini, onurunu sanki o yangına atmıştır. Roman bir yıl sonra Hasan Tahsin Efendi’nin pişmanlığını ifade eden şu satırla son bulur: “...Bütün bu felaket yok mu?... Öyle sanıyorum ki, buna iki kişi yol açtı: Annesiyle ben! Annesi, oğlunu zengin görmek istedi. Ben de, hayatım boyunca çalışarak meydana gelmesine katkıda bulunduğum bu zenginliğin, hiç olmazsa bizden birine geçmesini istemiştim. Her ikimiz de zenginliğin mutluluk getireceğini, ama kalbi başka bir emelle dolu bir adamın bunu yeterli bulmayacağını düşünmemiştik. Sonunda...” Bu temelsiz evliliğe sebep olan Hasan Tahsin Efendi’nin başta kurduğu hayalin böyle hazin bir son bulması yine bir hayal-hakikat çatışması olarak karşımıza çıkar. Toparlayacak olursak; İsmail Tayfur’un çatışmanın merkezine oturtulduğu romanda, aslında İsmail Tayfur’un tercihi de verilir. Lakin toplumun değerleri onun tercihini arka plana iter. Yahut hayatın gerçekleri de denebilir. Duygusal, hassas bir insan olan İsmail Tayfur’un duygularına bir süreliğine de olsa ket vurması, paranın ve statünün acımasız hakikati olarak romanın daha ilk sayfalarından yangın sahnesine kadar kendini hissettirir ve bir arınma biçimi olarak yangın, Hacer’in şımarık duygularını besleyen babasına da bir ders olur. Romanın zeminini oluşturan para ve paranın verdiği güce yeniklik, kişilerin hayat karşısındaki hayallerin hakikat duvarına çarpmasıyla son bulur. (meyvenin yüreği)
Bitmesini istemediğim bir kitap daha.Hatta hiç beklemediğim şekilde, içimi acıtarak bitti ama okurken acayip bir keyif aldım.Halid Ziya Uşaklıgilden okuduğum ikinci kitap oldu.Halid Ziya Uşaklıgil'in edebi dilini de seviyorum. Tekrar tekrar okunabilecek bir eser kesinlikle.Kitapta biz okurlara verdiği mesaj da çok anlamlı; "saadet servete tercih edilmemeli."Türk Edebiyatı Klasikleri okumak istediğiniz zaman tercihiniz olsun. (Nazmiye Nur)
Servet-i Fünûn dönemi güçlü kalemlerinden Halid Ziya UŞAKLIGİL'den roman türünde bir eser : Ferdi ve Şürekası (Ferdi ve Ortakları). Kitap oldukça ilginç bir konu üzerine bina edilmiş. Yazar buna parallel olarak da enine boyuna değerlendirmeler yapmış konu ile ilgili. Ferdi ve Ortakları şirketinde çalışan İsmail Tayfur romanın baş kişisi olarak sunuluyor okuyucuya. Genç, yakışıklı, çalışkan, başarılı ve geleceği parlak iken Ferdi ve Ortakları'nda çalışan babasının ölümü üzerine hayatı ters yüz olan İsmail Tayfur'un iç dünyasını güzel ve derinlemesine aktaran yazar bunu özellikle Saniha için yapmayı da ihmal etmemiş. Kimsesiz bir çocuk iken sokaktan alınan Saniha ile İsmail Tayfur birlikte büyümenin ötesinde birbirine de aşıktırlar. Ama evlenme planları Ferdi ve Ortakları şirketinin başı olan Ferdi Bey'in kızının, Hacer, İsmail Tayfur'u sevmesi ve evlenmeyi kafasına koyması ile akim kalır. Bir yanda çocukluğundan beri birlikte olduğu, sevdiği, evlenmeyi istediği, belirgin bir güzelliği olmayan, fakir, aşkından başka birşeyini veremeyecek olan Saniha, diğer yanda zengin, güzel, sevgi dolu ve aşkını sunmak isteyen Hacer. Bu zor durumda kalan İsmail Tayfur'a hiçkimse arka çıkmaz ve onun duygularına değer vermez. Bu da genç adamın iç dünyasında çalkalanmalara neden olur. Yazarın burada yaptığı ruh tahlilleri kayda değer. Konuyu işlerken Halid Ziya'nın aşk, sevgi, umut, evlilik, fedakarlık gibi konularda insanların genel eğilimlerini de birer ikişer cümle ile vermeyi de ihmal etmemiş. Özellikle romanda arka planda gibi duran Saniha belki de hikayenin üzerine kurulduğu kilit isim olarak öne çıkıyor. Sevdiği adamın geleceği için kendi sevgisinden vazgeçen Saniha bu noktada öne çıkmaya başlıyor. Nihayetinde erkeğin bu ikilemde kafayı yemesi ve Hacer'in çıkardığı yangın ile trajedi tamamlanıyor. Bir yanda yanan bir zenginlik, diğer yanda ölü bir taze gelin. Verilen mesaj açık : Para ile saadet olmaz. (Sefa Akgül)
Ferdi ve Şürekası PDF indirme linki var mı?
Halid Ziya Uşaklıgil - Ferdi ve Şürekası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ferdi ve Şürekası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Halid Ziya Uşaklıgil Kimdir?
Bazı edebi yazılarını Hazine-i Evrak dergisinde Mehmet Halit Ziyaeddin adıyla yayımlamıştır. Servet-i Fünun edebiyatının en büyük nesir ustası kabul edilir. İlk büyük Türk romanı olarak kabul görmüş Aşk-ı Memnu'nun yazarıdır.
Aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun Sultan Reşat devri Mabeyn Başkatibi (1909-1912), ve Ayan Meclisi üyesidir.
İstanbul'un Eyüp semtinde doğdu. Babası halı tüccarı Halil Efendi, Uşak'tan İzmir'e göçmüş varlıklı bir ailedendi. Halit Ziya, o sırada İstanbul'a yerleşmiş olan Halil Efendi ile Behiye Hanım'ın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Mahalle mektebindeki ilk eğitiminin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi'ne devam etti. 93 Harbi'nin başlaması ile Halil Efendi'nin işleri bozulunca aile, İzmir'e yerleşti ve Halit Ziya öğrenimini İzmir Rüştiyesi'nde sürdürdü. Ardından İzmir'de Ermeni Katolik rahiplerinin çocukları için kurulmuş yatılı bir okula devam ederek Fransızcasını geliştirdi; Fransız edebiyatını yakından tanıdı. Fransızca çeviri denemeleri yaptıktan sonra henüz öğrenci iken ilk yazılarını yayımlamaya başladı. Önce İzmir çevresinde kendini tanıttı. Bazı edebi yazılarını İstanbul'da Hazine-i Evrak adlı önemli bir dergide "Mehmet Halid" adıyla yayımladı. Son sınıfta iken okuldan ayrıldı, babasının kâtibi olarak iş yaşamına başladı. Aynı yıl, Bıçakçızade Hakkı ve Tevfik Nevzat adlı arkadaşlarıyla Nevruz adlı bir dergi yayımlamaya girişti. 10 sayı kadar yayın hayatında bulunan ve İzmir'in ilk edebiyat dergisi olan bu dergide çeviri şiir ve hikâyeler, mensur şiirler, bilimsel yazılar yayımladı. Babasının yanındaki işi edebiyat merakı ile bağdaştıramadığından farklı bir iş aradı. İstanbul'a giderek hariciyeci olmak için başvurdu; başvurusu kabul edilmeyince İzmir'e döndü. İstanbul'da bulunduğu süre içinde Fransız edebiyat tarihi ile ilgili olarak uzun süredir yazmak istediği kitabı yazdı. Garbdan Şarka Seyyale-i Edebiye: Fransa Edebiyatının Numune ve Tarihi adlı kitabı 1885'te 84 sayfa olarak basıldı. Bu eser, onun basılan ilk kitabıdır ve Türkçede basılmış ilk Fransız edebiyatı tarihi olma özelliği taşır. İzmir'e döndükten sonra İzmir Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı, öğretmenliğe devam ederken Osmanlı Bankası'nda çalışmaya başladı. İzmir İdadisi'nin açılmasından sonra öğretmenliğe bu okulda devam etti; Fransızcanın yanısıra Türk edebiyatı dersleri verdi.
Halid Ziya Uşaklıgil Kitapları - Eserleri
- Mai ve Siyah
- Aşk-ı Memnu
- Bir Ölünün Defteri
- Kırık Hayatlar
- Ferdi ve Şürekası
- Nemide
- Bu muydu?
- Ferhunde Kalfa
- Sefile
- Fena Bir Gece
- Hikaye
- Bir Acı Hikaye
- Sade Bir Şey
- Aşka Dair
- Kırk Yıl
- Mai Yalı
- Bir Yazın Tarihi
- İzmir Hikayeleri
- Ruhun Lisanı
- Bitmemiş Defter
- Saray ve Ötesi
- Kadın Pençesi
- Kar Yağarken
- Solgun Demet
- Onu Beklerken
- Bir Hikaye-i Sevda
- İhtiyar Dost
- Bir Şi'r-i Hayal
- Mensur Şiirler - Mezardan Sesler
- Saklanan Düşman
- Füruzan
- Kâbus
- Nesl-i Ahir
- Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı
- Hepsinden Acı
- Bir Başlangıcın Sonu
- Kırık Hayatlar 1. Cilt
- Sanata Dair
- Kırık Hayatlar 2. Cilt
- Küçük Fıkralar
- Bir Muhtıranın Son Yaprakları
- Valide Mektupları
- ذكريات راحل
- Papağan Halit
- Yarın Kardeşler
- Sanata Dair Cilt 2
- Sanata Dair Cilt 1
- Saray ve Ötesi
- Garp'tan Şark'a Seyyale-yi Edebiyye
- Almanya Mektupları
Halid Ziya Uşaklıgil Alıntıları - Sözleri
- Ben mutsuz, kendi kendimden, hayatımdan, geleceğimden kuşku duyan bir gencim. (İzmir Hikayeleri)
- "Zengin olmamakla beraber eline geçen bütün parayı elbiseme, harçlığımı harcar, üç gün sonra para istesem hiç itiraz etmez.." (Aşka Dair)
- "Lakin asıl şiir kadınlardır, bu çiçeklerden teşkil edilerek odanızın yaldızlı hücrelerinde narin çiçekliklerde güzel kokulu anılarıyla size gülümseyen demetlerdir. " (Aşk-ı Memnu)
- "Zaten hiçbir zaman kendisi için alelade bir hayattan fazlasını tasavvur etmemişti. Ta çocukluğundan beri zevkleri sade, emelleri ufaktı." (Mai Yalı)
- mazi ve istikbal aynı ömür kitabının iki sahifesidir, birini yırtmak diğerini natamam [noksan] bırakmak demektir; hele ikincisini yazmak isteyenler birincisini okumamış, görmemiş bulunurlarsa yazacakları bî-asıl bir hurafeden [temelsiz bir saçmalıktan] ibaret kalır. (İhtiyar Dost)
- Sen yalnız benimsin, başka hiç kimsenin olamazsın. Ben bütün içim kaynayarak, bedenimin en küçük parçasına kadar titreyerek senin isteğinle doluyum. Gece gündüz, uyurken uyanıkken gözlerimde kafamda yalnız sen varsın. Anlıyor musun? ... Hep senin için yaşıyorum; ama senin için ölmesini de bilirim. (İzmir Hikayeleri)
- Hâlâ yaşamaktadır lâkin bir yarısını mezara gömmüş bir vücut nasıl hayatta bulunursa öyle... (Hikaye)
- Bir muaşakadan [aşktan] alınan lezzet mahvolur, lâkin bir validenin badi-i felâketi [felâket sebebi] olmaktan mütevellit [ileri gelen] azab-ı vicdanî ebediyyen müteezzi eder [acı verir]. (Sefile)
- O kalp sevmiş, fakat sevdikten sonra kırılmıştı. (Bir Ölünün Defteri)
- Fakat bilinemez nasıl bir ihmalle bir aile kurma tasavvur ve ihtiyacını daima ertesi güne erteleye erteleye bir gün fark etmişti ki saçları ağarmış... (Mai Yalı)
- Aşk, geçtiği yerlerde hazzın öyle izlerini bırakır ki bu görülmese bile duyulur, sezilir. (Sade Bir Şey)
- ...ona en düşman olduğu zamanlar en ziyade sevdiği zamanlardı ve pek emindi ki o da ağır hakaretleriyle, hırçınlıklarıyla beraber onu seviyordu. (Bitmemiş Defter)
- Ne kadar çirkin ve kötü hisler varsa, haset, kıskançlık, çekememezlik, gayz ve kin, her şeyin üstünde tutulmak gerekirken, çıkarlara göre kullanılmak istenen din örtüsünün altında saklanırdı. (Papağan Halit)
- Unutmak istediğim bütün anılar onun içinde idi . (Bir Ölünün Defteri)
- Aralarinda hallolunacak meseleler, paylasilacak seyler, birisine yahut digerine uyarak kabul olunacak fikirler ortaya cikti. Isin baslangicinda her ikisi de digerine karsi, karsilikli yardimlarda bulunuyorlardi. Oyle ki sonunda yaklasa yaklasa ya opusmek ya bogusmak lazim geldi. Opusmediler, bogusmak da istemediler, yalniz ayrilmakla yetindiler. (Saklanan Düşman)
- "Gel. dama çıkalım, sen uçurtmanı uçur, bende çoraplarını öreyim." (Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı)
- Sultan Reşat'ın cülusunun hemen akabinde bir gün Emrullah Efendi (İttihatçı) bana geldi ve oturmaya bile kuvvet bulmayarak yarı ayakta yarı sandalyede söyledi: “Sana mühim bir iş için geliyorum. Biliyorsun ki hünkâr için hükümet yirmi beş bin lira tahsisat teklif ediyor. Biz bunu fazla bulmuyoruz ama…” “Ama hünkâr kendiliğinden bunun beş bin lirasını terk edecek olursa efkâr-ı umumiye üzerinde pek iyi bir tesir hâsıl edecek.” (Saray ve Ötesi)
- "Evet. beni en çok mutlu edecek şey, annesi ve kızını öldürmek olacak!.." (Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı)
- Kaderin akışına engel olacak bir tedbir alınabilir miydi? (Bir Acı Hikaye)
- "Bu evlilik seni mesut etmek değil, aksine, öldürüyor..." (Ferdi ve Şürekası)