Frankenstein ya da Modern Prometheus - Mary Shelley Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Frankenstein ya da Modern Prometheus kimin eseri? Frankenstein ya da Modern Prometheus kitabının yazarı kimdir? Frankenstein ya da Modern Prometheus konusu ve anafikri nedir? Frankenstein ya da Modern Prometheus kitabı ne anlatıyor? Frankenstein ya da Modern Prometheus PDF indirme linki var mı? Frankenstein ya da Modern Prometheus kitabının yazarı Mary Shelley kimdir? İşte Frankenstein ya da Modern Prometheus kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mary Shelley
Çevirmen: Yiğit Yavuz
Orijinal Adı: Frankenstein or the Modern Prometheus
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786053327325
Sayfa Sayısı: 272
Frankenstein ya da Modern Prometheus Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Frankenstein ya da Modern Prometheus
Mary Shelley (1797-1851): Yaşadıkları zamanın en önemli yazar ve filozoflarından olan William Godwin ile Mary Wollstonecraft’ın kızıdır. 1816 yılında eserleri üzerinde büyük etkisi olan, İngiliz şiirinin saygın isimlerinden Percy Bysshe Shelley ile evlendi. 1818’de epey genç bir yaşta kaleme aldığı, ilk bilimkurgu örneklerinden biri sayılan Frankenstein ya da Modern Prometheus ile büyük bir üne kavuştu. Yayımlandığı dönemde gerek konusu, gerekse yazarının kadın olması nedeniyle büyük ilgi gören Frankenstein, yaklaşık iki asırdır dünya edebiyatını ve diğer tüm kültür ürünlerini etkilemeyi sürdürmektedir.
Yiğit Yavuz (1970): Radyo yayıncısı, yazar ve çevirmen. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1989’dan beri TRT’de çalışıyor, 2005’ten beri kitap çevirmenliği yapıyor. Jack London, Vladimir Nabokov gibi önemli yazarların çeşitli eserlerini, bilhassa XX. yüzyılın önde gelen romanlarından Solgun Ateş’i dilimize kazandırdı. Çeşitli dergilerde yazılar yazmaktadır. Radyonun Abece’si isimli telif bir kitabı vardır.
Frankenstein ya da Modern Prometheus Alıntıları - Sözleri
- " Benim mizacım da kalabalıktan kaçıp, az sayıda insana hararetle bağlanmaktı. "
- Kalabalıktan kaçınmak ve kendimi hararetle yalnızca bir iki kişiye bağlamak benim mizacımda vardı.
- İnsan aklı için büyük ve ani değişimden daha acı bir şey yoktur.
- “Ne de olsa hiçbir şey insan zihnini sağlam bir amaç, ruhun akıl gözünü odaklayabileceği sabit bir nokta kadar iyi yatıştıramaz.”
- Ayrım gözetmeksizin her şeyi öğrenmek de istemiyordum. İtiraf edeyim, ne dillerin yapısı, ne hükümetlerin işleyişi, ne de çeşitli devletlerin siyaseti çekici geliyordu bana. Öğrenmek istediğim, yerin ve göğün sırlarıydı: Beni ister eşyanın dış görünüşü, ister doğanın iç düzeni, isterse insanın gizemli ruhu zapt etmiş olsun, araştırmalarım hep metafiziğe, ya da bu kelimenin en yüksek anlamıyla dünyanın fiziki sırlarına yönelikti.
- Korkarım dünyada bizim için tadacak çok az mutluluk kaldı. Yine de bir gün erişebileceğim tüm o mutluluklar yalnızca seninle mümkün.
- Ben dipsiz sefaletin içinde kıvranırken, sen mutlu mu olacaksın?
- “Düşüncelerimi kağıda dökeceğim, doğru; ama bu bir duygunun iletilmesi için zayıf bir yol.”
- “… ancak üzüntü, bilgiyle birlikte yalnızca arttı.”
- Ama öğrendim ki acıyı yenmenin tek yolu vardı, o da ölümdü.
- “Oysa artık paramparça bir ağaç gibiydim.Ruhuma ağır bir darbe inmişti ve yakında geride bırakmayı umduğum halimi; dışarıdan bakanlarda merhamet uyandırsa da kendisine karşı toleransını yitirmiş şu zavallı insan müsveddesini ortaya koyabilmek için ayakta kalmam gerektiğini hissediyordum.”
- Tek tesellim yalnızlıktı; derin, kapkaranlık, ölüm gibi bir yalnızlık.
- “Kendimizden daha akıllı, iyi ve değerli birisi -ki böyle biri olmalı- zayıf ve hatalı doğamızı mükemmelleştirmek için bize yardım elini uzatmadığı sürece, bizler benzersiz ama yarım yaratılmış yaratıklarız.”
Frankenstein ya da Modern Prometheus İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"Hepimiz için bir hayâlet hikayesi yazalım" dedi Lord Byron. 1816 yılında Mary Shelley ve eşi Percy Bysshe Shelley İsviçre'ye gittikerinde genç şair Byron Childe Harold'u yazmaktaydı. John Polidori'nin de dahil olduğu bu grubu hayâlet hikayesi yazmak, başlangıçta cezbetse de heveslerinden kısa sürede vazgeçip şiirin koynuna geri döndüler. Ama Mary farklıydı... Mary Shelley... Bugün bu ismi, kendisi, Frankenstein'ın ünlü yazarı ve bilim kurgunun ilk rahminin sahibi olarak tanımak bir şans değil. Shelley için şans olan ebeveynleri ve arkadaş çevresi olabilir bile diyemiyorum çünkü kurmaca yazmak için büyük bir hayal gücü gerekiyor. Onun çevresi sadece hayal gücünü besleyen unsurlardan ibaret. Mary 1797 yılında Londra'da yaşama merhaba dediğinde, 'Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi'ni yazarak yüzlerce yıllık kokuşmuş eşitsizliğe kafa tutan anne Mary Wollstonecraft kızına ancak elveda diyebilmişti. Dünyaya annesiz devam etmek zorunda kalan Mary, babası siyasetçi yazar William Godwin ile birlikte büyüdü. Daha ilk gençlik yıllarında hikayeler yazan Mary, ilerleyen yaşlarında felsefe ve edebiyat sevgisini büyüttü. 17 yaşına geldiğinde o dönem evli olan romantik şair Percy Bysshe Shelley'ye aşık oldu. Bu ilişki hem Mary'nin babasını hem de Shelley'nin eşini çok üzdü. Evlilikleri ancak iki yıl sonra, Shelley'nin eşi öldüğünde mümkün olabildi, o zamana kadar kaçaktılar. Mary Shelley'nin evliliği düşünsel dünyasını fazlasıyla etkiledi. Şair eşi bir romantikti, Darwin'e (?) de uzak değildi. Byron'un da katıldığı toplantılarda bilimsel gelişmeler hakkında konuşulur ve daha çok genç yaştaki Mary Shelley de bu anlardan her anlamda beslenirdi. *** 18. yy. Prometheus'un ateşinin hiç olmadığı kadar alazlandığı çılgın bir çağ. Laboratuvarlardan sızan kimyasallar, buhar makinalarının sonsuz sisi arasında yoksulların ışığa yenilen gözleri. O gün kıtalar arasındaki mesafeyi azaltan bir geminin, ölüm de taşıyabileceğini bugün ki, kadar net görebilen var mıydı? Yeni dünyanın zevklerini tatmak, bu zevklere nasıl kavuşulduğu sorusunu sormayı akla bile getirtmiyordu belki. Çalmıştı Prometheus ateşi tanrılardan, tanrıların adaletsizliğine karşı gelmiş ve ilk isyanı doğurmuştu zavallı titan. Ateşin nelere hizmet edebileceğini düşünmeyen titan. *** Başlangıçta Titanlar vardı. Bir başka başlangıçta yalnız su. Sonra Adem'i yarattı tanrı. Havva sonra ikinci, hep öteki. 17. yy ortalarında İngiliz şair John Milton, Adem ve Havva'yı bildiğiniz gibi yeniden yarattı. Ama onun için cennetten kovuluş daha ön plandaydı. Yitirildi Cennet, ilk yitiren şeytandı, ardından ona uyan yaratılanlar... Bir asır sonra Charles Robert Darwin çıktı sahneye. Bir çizik attı titanlara da Milton'a da. Doğal Seçilim Yoluyla Evrim Kuramı'nı koydu ortaya. Bir daha yarattı insanı Darwin, topraktan değildi yaratılan bu kez. Ama Shelley küçük Darwin'den çok daha önce yazmıştı Frankenstein'ı. Peki eserinde atıfta bulunduğu diğer Darwin kimdi? Çok uzakta değil aranılan yanıt, Erasmus Darvin, Charles Darvin'in büyük babasından başkası değil. Shelley'yi etkileyen dede Darwin hem bir botanikçi, hekim hem de şairdi. Cansız varlıklara hayat vermenin imkansız olmayan bir olay olduğunu savunan büyük Darvin, Sanayi Devrimi'nde büyük rol oynayan aynı zamanda Shelley'ye de ilham olan bilim insanı. *** Frankenstein Zamanı Frankenstein'ı kısır bir tanımlamayla sunmamaya kararlıydım. Kitapla yolculuğum ağır aksak ilerlese de hakkında yazmasam olmayacaktı. Mary Shelley'yi en sona sakladım hep. Percy şiirlerini ne kadar çok sevdiğim de, anne Mary'yi tarihsel okuma aşkımdan dolayı feminist litaratürde Olympe de Gouges'la eş olarak okurken nasıl beğendiğim de yakınlarımca bilinir. Bir eseri çağından bağımsız düşünemem. Ancak bu günün bakışıyla da değerlendirmenin önemini savunurum. Frankenstein'ı bitirdiğimde arkadaşlarımın nasıldı sorularına kısa süre yanıt veremedim. Ancak ağzımdan çıkan ilk kelime 'Toy' du. Evet genç Mary'nin eseri toy ama onun yaşadığı dönem ve yaşı düşünüldüğünde ise harika bir yapıt haline geldi benim için. Biraz daha derinleşmek istiyorum bu sebeplerle. Mary Shelley 1814 yılında Avrupa seyahati sırasında iki asır evvel bir simyagerin deney yaptığı Frankenstein Kalesi'ni izledi. Ren Nehri boyunca yaptığı yolculuğu Cenevre'de bulunuşu ve üç şair dostu ile en iyi korku hikayesini yazma oyunu onun Frankenstein'ı yaratmasının temellerini oluşturdu. Bilim kurgu eserlerinin ilk örneği kabul edilen Frankenstein'ın Gotik bir roman aynı zamanda romantizm etkisinde bir eser hatta ileri giderek Modernizm eleştirisi olduğunu yazmakta mahsur görmüyorum. Mary başlangıçta kısa bir hikaye yazdı. Ancak eşi Shelley onun adına yakışır bir eser ortaya koymasını ve kendisini aşmasını istedi. Belki de içindeki cevheri en iyi bilendi. Frankenstein'ın başlangıçta kısa bir hikaye oluşu göze çarpıyor. Sanki Shelley kurmacasını genişletmek adına karakterler eklemiş ve bu ekler de birer yama gibi durmuş. Dikiş izlerini saklayamayışı romanın başlangıcında anlaşılıyor. Genç bilim öğrencisi Frankenstein'la karşılaşmıyıoruz başlangıçta, tabii ki bu zorunlu değil ancak finalle bağlantı kurduğumuzda bir yama oluşuna karar veriyorum. Adettir yazalım, genç bilim insanı Frankenstein'ın ortaya çıkışı, aile bireylerin tanıtımı, eğitim için ülke değiştirmesi, burada bilime gönül verip kendini aşması, insanlık yararına bir yaratık ortaya çıkarırken o yaratığın, iblisin, Frankenstein ve sevdiklerinin sonu olması, eser boyunca değişen ama hep ben olan anlatıcısı basit bir kurmaca özelliği gösteriyor. Frankenstein genç bir bilim insanı; galvanizm, cansız varlıklara hayat verme gibi ilginç bir o kadar da imkansız görüneni başarıyor, kurguda. Yaratılan bir Adem! Evet yine bir Adem ama aynı zamanda bir iblis, çünkü çirkin bir yaratık. Yaratılış'da olduğu gibi şeytanı sevmeyerek ona sırt dönüyor yaratan. Ama yaratılan ortada, yapayalnız bir şeytan... Evet yaratığı Frankenstein olarak biliyor kitaba uzak olanlar, oysa iblis, Lucifer demek gerekiyor. Shelley'nin toyluğu iblisin yaşamla tanışma anlarında ortaya çıkıyor. Bir sürü problem, iblis uzak mesafeleri nasıl kat etti, nasıl bir çırpıda dil öğrendi, Frankenstein'a küçük süprizler yapmayı nasıl öğrendi? meselerine küçük yanıtlar veriyor, tabii kimine yeterli. Burada tamamen Milton etkisi görüyoruz. İblis kendini Adem yerine koyup bir Havva istiyor tanrısından, Milton diliyle tıpkı o uyanışla... Ama çoktan katil olan, Frankenstein'ın sevdiklerini öldüren iblise red yanıtı geliyor tanrısından... Ve tüketiyor her şeyi iblis, yok ediyor dünyasını Frankenstein'ın... Özet geçmek bana göre olmasa da yaptım bir hata. Mary Shelley'nin müthiş bir hayal gücü var. Eserini kendi adıyla yayınlatamadığı, eril gücün buram buram koktuğu bir çağda kimsenin hayal dahi edemediğini küçücük yaşında başarıyor. Temelde kurgusu, bilim ve çağ ilişkisini eleştirmesi, yer yer siyasi mesajları ki Türk düşmanı gibi görülüyor, son derece ilginç. Eserinde Milton tozunun hakim olduğunu varsaymak lazım. Eşinin dizeleri parlak simler gibi serpilmiş. Feminist bir anneye rağmen neden Adem yarattın Mary demeden geçemiyorum. Neden ondan sonraki, ikinci olan, Havva fikrini koydun yine... Yarattığın Adem'in bir canavara dönüşmesi belki de cevabın... Ve Romantizm -iyi ki varsın!- ... Sanayi devrimine bir tepki demek en basit tanım olabilir. Romantizm sizin sandığınız değildir demeden de geçemem. Aydınlanma ve Romantizm'i ayrı da düşünemem. Mary Shelley'de bir romantik bana kalırsa. Onun Prometheus'u Frankenstein. Ateşi çalan ya da insan yaratan. Ama sonuçlarını tahayyül dahi edemeyen. Bu eserin alt başlığı bu yüzden çok önemli. Gelişmek bazen gelişmek değildir. Ateş bildiğiniz gibi ... Ben yazdım, ben tek başıma yazdım demelisin, dedin Mary Shelley! Sen bilim kurgunun biricik annesi, Romantizmin eşisin. Demens bu hâlim de şimdi bitsin :) Mary Shelley filmi evet onu şimdi izleyebilirim. :) (Psyche)
Frankenstein 200 Yaşında!: Bilimkurgu-Çizgiroman ve Manga Etkinliği kapsamında yapacağım ilk incelemem olacak. Bilimkurgu’nun ilk örneklerinden olan Mary Shelley‘nin Frankenstein’ı ile inceleme yolculuğumuza başlıyoruz. #28996895 Bu kitabı okumadan önce, Netflix üzerinden yayınlanan The Frankenstein Chronicles dizisini izlemenizi tavsiye ediyorum. Dizide Londra’nın o dönemine dönecek, yer altına inecek ve Mary Shelley‘nin kitabı yazdıktan sonra, nelerle karşılaştığına biraz da olsa şahit olacaksınız. Kitap o dönem de sükse yaratmış ve bir kadın yazar olan Mary Shelley’nin kitabı nasıl yazdığı hep tartışılmıştı. Dizi de Canavarımıza tanıklık etmiyoruz, o dönemde yapılan deney ve havayı kokluyor ve izlerken işlenen cinayetlere kitabın ön ayak olup olmadığına tanıklık ediyoruz. İnsanların kitabı okurken ki hayretli bakış ve merakları kesinlikle ilgi çekici. Diziyi mutlaka izleyin, kitabı okumak için merakınız daha da artacaktır. Ön Bilgi: Kitabın ismi, yılların dizi ve filmleri, Frankenstein’ı bize direkt olarak canavar olarak tanıtmıştır. İlk önce bu algıyı ortadan kaldırmak lazım. Bu kitap bilimkurgu’nun ötesinde, tam bir edebiyat sunmaktadır. İthaki detaylı bir önsöz, ve sonsöz ile bizlere zevkli bir ekstra kazandırmış. Yazarın kronolojik geçmişi de bulunmakta. İthaki’nin Bilimkurgu klasikleri, kitap üzerinde ülkemizde yapılan en iyi işlerden bir tanesi diyebilirim. Hazırsanız, incelememize başlayalım… Çok büyük beklenti ile başladım, hızlıca konuya girmesini bekledim, hatta ve hatta bir ara boğuldum. Şimdi bu cümleyi okuduğunuzda nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Evet kesinlikle bunu yaşadım. Şaşkındım, kitap bir türlü içine almadı beni, her sayfa da bir şeyler bekliyorum ama olmuyor, bekle, bekle, bekle hiçbir şey olmuyor. Kitap ilerlemiyor sanki. Alt tarafı 256 sayfa diyorsunuz ama gitmiyor. O kadar çok tasvir ve çeşitlendirmeli anlatım var ki nerede bu canavar demeye başlıyorsunuz. Bu durum sadece bana olmuşta olabilir. Büyük beklenti ile başlamam normalde kitaplara ama bu sefer çıtayı baya yukarıda tuttum sanırım. Neyse ki tam bu durumu konuşurken 118. Sayfaya geldim ve kitap yağ gibi akmaya başladı. Neredeyse kitabın yarısı hiçbir şey yokmuş gibi gelmişti bana. Şunu unutmamak lazım, kitap 1818 yılında yayımlandı. O dönemin edebiyata bakış açısına çok hakim değilseniz, bu uzun tasvirleri anlamlandırmak biraz zor olacaktır. 2018’den değil de, tam da o dönemden kitaba bakmak ve başarısını anlamak lazım. Kitap akmaya başladı dedim. Evet öyle bir akmaya başladı ki bu sefer, her sayfayı soluksuz okumaya başladım. Öyle hızlı okuyordum ki, bir ara birkaç kupa kahvem boşa gitti buz gibi oldu. Şimdi kitabı bir kenara bırakıyorum ve neler yaşadık, neler hissettik, neler oldu ve olmadı, ne dersler aldık, ne fikirler edindik bunlara bir bakalım. Öncelikle her şeyin ötesinde Frankenstein bir canavar değil. Victor Frankenstein’ın yaratmış olduğu bir canlı. Bu canlı ile yaratıcısı arasında yaşananların akabinde gelişen olayların anlatıldığı bir öykü ile karşı karşıyayız. Burada tabi ki Tanrı’ya çok sağlam bir atıf var. Madem yarattın, neden bizi bıraktın ya da beni bıraktın? Neden bana sahip çıkmadın, kollamadın, doğru yolu göstermedin, neden içimi sevgi ile doldurmadın haykırışları var. Şimdi kendi dünyamıza dönelim ve insanların yüzyıllardır haykırışlarına kulak verelim. Tanrı’m – Allah’ım; Neden böyle , neden şöyle, neden ben zengin değilim, neden ben daha rahat bir hayat sürmüyorum, neden o araba benim değil, neden şu ev benim değil, neden benim kız arkadaşım o değil, neden ben bir rock star ya da popstar değilim, neden sesim kötü, neden burnum uzun, neden bacağım kısa, neden ben siyah tenliyim, neden o renkli gözlü, neden daha çok param yok, neden şu üniversiteye gitmiyorum, neden dualarıma karşılık vermiyorsun, neden beni cennete direkt almıyorsun, neden benim ailem böyle, neden daha iyi bir işe sahip değilim…! Tanrım neden bana sırtını döndün ve cevap vermiyorsun?!... Bir insan bu haykırışları yapabiliyor da, neden insanın başka başka uzuvlardan yaratmış olduğu bir canlı bu soruları sormasın, haykırışta bulunmasın? O da bunu yaratıcısına soruyor. Yaratıcısı ona sırtını dönüyor. Sırtını döndüğünde, yarattığı canlı, kendi içinde intikam yeminleri ediyor. Şimdi tekrar bizlere, yani insanlara dönelim. İnançlı olalım ya da olmayalım her zaman yaratıcıdan bir şeyler bekleriz. Kendi kendimize bir ışık, bir işaret, ufakta olsa bir kıvılcım göremediğimizde içten içe sorgularız. (Dini başka türlü yaşayan veya her türlü Tanrı’ya, Allah’a iman edenleri ayrı tutalım.) Bu sorgulama sonucunda kopmalar yaşarız, kopmaların sonucunda başka şeylere çok rahat meyilli oluruz. Bu Tanrı’yı adalet sistemi, Devlet, Para vsvsvsvs çoğaltabiliriz. Bunu demem de ki amaç, herkesin Tanrısı başkadır. Herkes Tanrı’yı göklerde aramıyor. Zaten insanların yarattığı tanrıların sayısı da bilinmiyor. Bu çeşitlilik esasına göre değerlendirelim. İnandığınız Tanrınıza artık inancınız kalmadı, her şey yalan geliyor, kendinizi aldatılmış, terk edilmiş, yalnız bırakılmış hissetmez misiniz? Büyük bir çoğunluk bu soruya evet yanıtı verecektir. İnsanların büyük bir bölümü inandığı Tanrı’ya sığınır ve onunla yaşama tutunur. Bu tutunma ortadan kalktığında ise tam bir kopuş, inançsızlık, intikam ortaya çıkar. Günümüzde bunların birçok örneği var. Dün, bugün ve yarın da olmaya devam edecektir. Kitabın bence ana konusu şu “İnsan ne dilediğine ve ne yarattığına (icat ettiğine) dikkat etmeli.” Eylemlerimizin sonucun da ortaya çıkan gerçeği kabul edemeyeceksek, asla o olaya el sürmemeli ve dokunmamalıyız. Eğer yaptığımız bir şey birini canının yanmasına ve hayatına mal olacaksa bundan uzak durmalıyız. Atom bombasını ele alalım. Ortada tamamen bilimsel bir keşif amacı güdülürken, birden Almanlardan daha büyük bir silaha sahip olma fikri ve koşuşturmacası hatta zorlaması ortaya çıktı. İş o kadar zorlandı ki, üretilen gücün farkında bile olunamadı. Atom bombası bulundu bulunmasına ama sonucunda ne oldu? Bir bakalım ne olmuş: Atılan bomba 600 metre yukarıda patlamış, ilk atıldığında 70 bin kişi hayatını kaybetmişti. Devamında ki iki ay boyunca, yağan asitler 70 ile 80 bin kişi, takip eden beş yıl boyunca da 60 ile 70 bin arasında kişiyi öldürmüştü. Ayrıntılarında ise bilinen ya da bilinmeyen bir çok olay meydana gelmiştir. Ülkeye, Dünyaya ve İnsanlığa verdiği zarar ise devasa boyutlardaydı. Bir atom bombası sadece kayıtlara göre en az 250 bin kişinin ölümüne neden olmuştu. Peki Atom bombasının mucidi bunun olacağını biliyor muydu? Bu sonuçtan nasıl bir mutluluk duyardı? Bu sonuçtan mutluluk duyan tek taraf, güç gösterisi yapan Amerikan Siyasetçileri idi. Yıllar, yıllar sonra ilk defa bir Amerikan başkanı, Barack Obama Hiroşima’ya gitmişti ama bir kez aforoz edilmişlerdi. Hiçbir anlamı yoktu. Paragrafın başlangıcına geri dönelim ve şunu tekrar edelim: “İnsan ne dilediğine ve ne yarattığına (icat ettiğine) dikkat etmeli.” Tekrar kitabımıza dönecek olursak, sayfa 118’den itibaren çok güzel bir yazım dili ile karşılaştım. Öncesi de güzeldi elbet ama benim merakım o kısımlarda değildi. Bir canavarın, hayatı öğrenme ve anlama biçimini okudum. Bir bebeğin büyüdüğü gibi, adım adım bilgi büyümesi yaşamasını okudum. Bunların akabinde, öğrenen, uygulayan ama görünüşü yüzünden toplumdan dışlanan, buna rağmen tekrar deneyen ve yılmayan bir yaratık ile karşı karşıya kaldım. Mary Shelley ilk etapta çok dolandırsa da sonradan yağ gibi akan bir roman yazmış. Yazdığı bu kitap, 200 yıl sonra bile hala okunuyor ise, sadece insanların abartması ile değil, kendi değeri bunu hak ettiği içindir. İlk önce kitaba biraz zaman tanırsanız, hayal ettiğinizden daha da başka bir eserle karşılaşacaksınız. İncelememin sonuna gelirken, İthaki Yayınevi’ne tekrardan teşekkür ediyorum. Hem Bilimkurgu Klasikleri dizisini vazgeçmeden devam ettirdikleri, hem çok başarılı çeviriler ile bize sundukları, hem de kitaplar hakkın da çok güzel ön ve sonsözler hazırladıkları için. Editör ekibine de ayrıca teşekkür ediyorum. Belki bir tane olduysa oldu, onun dışında hiç harf veya yazım hatasına rastlamadım. Genel olarak İthaki’de bu durumla karşılaşmıyorum zaten. Diyeceğim o ki, ne dilediğimize dikkat edelim. İnsanlar yüzyıllardır ne dilediklerine pek dikkat etmediler. Onun sonucu Tanrı rolüne büründüler. Kainatın yaratanı inanışlara göre değişse de, inancı her türlü kendi isteğine göre kullanan ve değiştiren, güncelleyen(!) insan, bu dünya da kendisine her gün farklı bir Tanrı rolü biçmekle meşgul. Sadece insan olabildiğimiz ve birbirimizi anladığımız ve çizgimizi aşmadığımız günlere diyorum. Bir canavar yaratmaya da ihtiyacımız yok, milyarlarca iki ayaklı canavar var zaten. Kitabı herkese öneriyor, bilimkurgu etkinliğimize kesinlikle uğramanızı bekliyoruz. #28996895 (Murat Ç)
Bu canavar korkutmuyor,düşündürüyor !: Klasikler… Ama hep mi güzel olur! Uzun süredir okumak istiyordum Frankenstein’ın canavarını. Tabi ben canavarın adını Frankenstein sanarken, aslında yaratıcısının soyadının olması falan işte.. Yazarın hayatını konu alan ‘Mary Shelly’ adlı filmi tesadüfen izledikten sonra, eserini okumayı erkene almaya karar verdim. Başarılı yazarlarda hayran olduğum şeylerden biri, baş karakterlerini karşı cinsten seçip eserlerini oluşturmaları. Bir kadın yazar olup erkek bilimadamı gibi düşünmek.. Ya da erkek yazar olup bir kadın gibi düşünmek.. İşte buna hayranım. İlk bilimkurgu kitabı sayılan bu eserin, bir kadın yazar tarafından yazılması ayrıca onur verici..Yunan mitolojisinden esinlenip yaratıcıya öykünmek savıyla Prometheus’a ithaf etmesi ve kurgunun bu mitolojiyle düşündürücü bir şekilde aktarılmasını şahane buldum. Yani ben kendimce çok çıkarımda bulundum,almam gerekeni aldım, bırakmam gerekeni bıraktım.. Size de okuyun derim…İyi okumalar :) (Filiz)
Frankenstein ya da Modern Prometheus PDF indirme linki var mı?
Mary Shelley - Frankenstein ya da Modern Prometheus kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Frankenstein ya da Modern Prometheus PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mary Shelley Kimdir?
1797 yılında Londra'da doğdu. Babası William Godwin, radikal siyasal görüşleriyle tanınan bir yazar, annesi Mary Wollstonecraft ise dönemin etkili bir kadın hakları savunucusuydu. Annesi doğumu sırasında ölünce, babası tarafından büyütüldü ve doğal olarak ondan ve arkadaş çevresinden oldukça etkilendi. Bu şartlar altında edebiyat ve felsefe'nin başlıca ilgi alanları olması kaçınılmazdı. Çocukluğunun büyük bölümünü kitap okuyarak, hikayeler yazarak geçiren Mary 1814'de, dönemin en gözde romantik şairlerinden Percy Bysshe Shelley'e aşık oldu. Percy Shelley'in evli olması nedeniyle İsviçre'ye kaçmak zorunda kaldıklarında Mary henüz 17 yaşındaydı. Babası William Godwin bu ilişkiye karşı çıktı. İki sevgili, Percy'nin eşinin 1816'da ölümünden sonra Londra'ya dönüp evlenebildiler. Ardından İtalya'ya yerleştiler.
Frankenstein'in düşüncesi; Mary'de, 1816 yazında yarı uyanık olarak gördüğü bir kabus sebebiyle oluştu ve hikayeyi geliştirmesi için eşi tarafından desteklendi. Frankenstein ya da Modern Prometheus 1818 başlarında yayımlandı. Romanın doğuşunda, İngiltere'deki sanayi devriminin, Locke ve Hobbes gibi düşünürlerin etkisini de görmek mümkündür. 1822 yılında eşini bir tekne kazasında kaybeden Mary, Londra'ya döndü ve 1851 yılında ölünceye kadar profesyonel yazarlık yaptı. Frankenstein; kuşaktan kuşağa bir korku klasiği olarak aktarılsa da, öyküde doğrudan korkuya yapılan bir gönderme yoktur aslında. Katil, canavar denilen yaratık ve yaratıcısı Dr. Frankenstein kurbandır aslında. Modern çağa ve rasyonel aklın egemenliğine karşı romantik başkaldırının metaforudur onlar. Yani toplum dışına itilen, kendi savaşını veren ve bu savaşta yenilen farklı insanların acıklı öyküsüdür.
Daha çok Frankenstein ile anılan Mary Shelley ayrıca, Lodore, Falkner (1837), Perkin Warbeck ve insanlığın yavaş yavaş yok oluşunu inceleyen ve 1826'da yayımlanan apokaliptik bir roman olan The Last Man'in de yazarıdır.
Mary Shelley Kitapları - Eserleri
- Frankenstein ya da Modern Prometheus
- Frankenstein
- Ölümlü Ölümsüz
- Frankenstein Cilt 1
- Maurice, ya da Balıkçının Kulübesi
- Frankenstein Cilt 2
- Mathilda
- Karanlık Yazılar
- Son İnsan
- Transformation
Mary Shelley Alıntıları - Sözleri
- Ah beklenti, sen ne korkunç şeysin, hele bir de ümitten ziyade korkuyla beslendiğinde! (Karanlık Yazılar)
- Ey insanoğlu, çiçeklerle bezenmiş yeryüzündeki tüm miras hakkından el çek, yeryüzünden sana kalabilecek tek şey, ölülerin gereksinim duyduğu küçük bir çukur. (Son İnsan)
- "Kederim seninkinden büyük çünkü pişmanlığın acı iğnesi, ölüm beni alana kadar yaralarıma batmayı bırakmayacak." (Frankenstein)
- Bir kötülük başka bir kötülüğü yaratır. (Maurice, ya da Balıkçının Kulübesi)
- Ayrım gözetmeksizin her şeyi öğrenmek de istemiyordum. İtiraf edeyim, ne dillerin yapısı, ne hükümetlerin işleyişi, ne de çeşitli devletlerin siyaseti çekici geliyordu bana. Öğrenmek istediğim, yerin ve göğün sırlarıydı: Beni ister eşyanın dış görünüşü, ister doğanın iç düzeni, isterse insanın gizemli ruhu zapt etmiş olsun, araştırmalarım hep metafiziğe, ya da bu kelimenin en yüksek anlamıyla dünyanın fiziki sırlarına yönelikti. (Frankenstein ya da Modern Prometheus)
- İnsanın iyiliğine nasıl inanırım artık? (Frankenstein Cilt 1)
- Ben okumayı Bayan Barnet'in İncil'inden öğrenen çocuklardan biriyim. O 'iyi komşuluk karşılığı' diyerek bunun için para almazdı ama her Pazar ona bir sepet sebze ve meyve götürür, her güz bizim en iyi elma şarabımızdan bir düzine verirdik. (Maurice, ya da Balıkçının Kulübesi)
- ... dünya bir lahit, gökyüzü bir yeraltı mezarı, biz ise yürüyen ölüleriz. (Karanlık Yazılar)
- Tanrı'nın yarattığı Adem'in bile Havva'sı vardı. Benim kimim var? Herkesin tek başına bıraktığı yapayalnız bir kişiyim ben. (Frankenstein)
- Beni sadece kararlılığımın verdiği güç ayakta tutuyordu. (Frankenstein Cilt 1)
- Ah o sonu gelmez zamanın ağırlığı! O bir türlü geçmek bilmeyen saatlerin bezdiriciliği! (Ölümlü Ölümsüz)
- Tek tesellim yalnızlıktı; derin, kapkaranlık, ölüm gibi bir yalnızlık. (Frankenstein ya da Modern Prometheus)
- İhtiras kusur değildir. Deli, genellikle öngörülü olduğunu sanan kişidir.Ve bazen, habercilerimizin örneğinde olduğu gibi, hayal kurmaya devam etmek gerekir... Gerçeğe dokunabilmek için... (Frankenstein Cilt 1)
- Ancak yapmamaları gereken şeyi yapan insanlar, işledikleri suçun hayır getirdiğini nadiren görürler. (Maurice, ya da Balıkçının Kulübesi)
- Bak Mathilda, insanlar için gözlerini feda etsen, zaten kördü derler. (Mathilda)
- “Bir şeyin sana ait olduğunu anlamak için onu özgür bırak Mathilda" (Mathilda)
- "Nedir bu ölüm? Seni bir daha görememek mi? Kendi parçamdan ayrılmak mı?" (Mathilda)
- Ölüm her zaman, yüzüstü bıraktıklarını, birbirinde ayıracağı vakitten önce acı çektirerek yakınlaştırır. (Frankenstein Cilt 1)
- Daha doğuşundan beri dev olarak adlandırdığım aşkım, umutsuzlukla mücadele ediyordu. Savaş alanı olan yüreğim birisinin demir ökçesiyle yaralanmış, ötekinin sel gibi akan gözyaşlarıyla ıslanmıştı. (Son İnsan)
- ”güvenmek sevmekten daha değerli, zamanla anlarsın.” (Mathilda)